Hani bir şarkı duyarsın, Hani için geçer biraz, Karamsarlaşırsın, hüzünlenirsin biran, Ağlamak gelir içinden, ağlayamazsın bir türlü. Benimkisi böyle bir sevgi. Amaçsız, çaresiz, sonsuz...
Unutmak yok, unutabilmek yok! Geceler bitmek bilmeksizin güneşler doğar, Yapamazsın onsuz, yapamazsın tek başına, Yalvarırsın tanrıya binbir umutla... Beklersin günlerce gelir diye, ama olmaz, gelmez! Benimkisi böyle bir sevgi.
Alışırsın zamanla yalnızlığa, Alışırsın acılara, karanlığa. Öğrenirsin kimin dost olduğunu, İzmaritlerin mi, şişelerin mi? Bulursun çareyi kimsesiz parklarda, Sessizlik ve soğuk dert ortağın olur. Kaçmak gelir aklına uzaklara, çok uzaklara. Yapamazsın bir türlü gidemezsin, Benimkisi böyle bir sevgi.
Hem lanet eder, hem de taparcasına seversin. Görünce saklanır, görmeyince çıldırırsın. Kaybettiğini anlamaz, yenilgiyi kabullenmezsin. Ve beklersin gecelerce, gelmeyeceğini bile bile... İstersin onu, yalvarırsın tanrıya, Sevmeyeceğini bile bile. Benimkisi böyle bir sevgi.
Erken kapa gözlerini bu gece… Ben geleceğim rüyana… Sımsıkı tutacağım ellerini… Tıpkı eskisi gibi… Biz olacağız yeniden... Yaşatamadıklarımızı dirilticez bu gece Erken kapa gözlerini bitanem… Gece uzun sürmez… Ben seni çok özledim… Hele ellerini…. Benden giden ellerini aradım her seferinde… Omzunda uyumayı çok özledim… Gözlerinde aşkı yaşamayı çok özledim… Al beni rüyalarına bitanem… Sen hiç özlemedin mi beni… Gözlerin dolmadı mı hiç düşünürken ikimizi… Ben gecelerce ağladım bitanem… Sensizliğime ağladım… Üstümüzü örten kar yığınına ağladım…. Şimdide ağlıyorum bitanem…. Bak sen yine yoksun… Yine sadece rüya görüyorum… Ellerini sadece rüyalarımda tutabiliyorum… Kar kapladı her yeri…. Bahar gelsin artık… Ben seni seninle yaşamayı özledim bitanem… Gel artık geri… Gel de erit üzerimizde ki kar tanelerini… Erken kapa bu gece gözlerini…. Rüyalarında yaşat bari beni… Çünkü hala SEVİYORUM ben seni….
Bir ses değildi beklediğim, yada çığlık.. Yada belirgin bir şey değildi bu gece ki uykusuzluğumun nedeni..
Bir fısıltı beklemekte yüreğim uzaklardan.. Bir ışık belki, Belki küçücük bir gülümseme senden gelecek olan benliğime..
Ama ne olursa olsun seninle ilgili… Ne olursa olsun senden…
Uzak diyarlara yol alırken sen, Yargısız infazlara kurban ettiğim yüreğimi kan revan içinde attın bir göl kenarına sevgili… Balıklara yem olan bir hiçliğin içinde kaybolmaktayım şimdi.. Ve beklemekteyim.…
Evet sadece beklemekte. Hadi bir fısıltı yeter yeniden canlanmama, Bir ses değil.. Diyorum ya, yada bir çığlık.. Ufacık bir esinti gelsin yeter senden bana sebepsiz..
Bir gariban şarkının içine gizle mesela umutlarımı Ve yolla bana bulunduğun ülkenin denizinden şişe içinde yüzünde gülümseyişin.
Yar… Sadece bağırsam sana böyle… Yarrrrrr…. Desem duyar mısın gittiğin yerlerden sesimi? .. Duyup ta fısıltılarla karşılık verir misin yüreğime sevgili?
Yar, Özler misin sen de benim seni özlediğim gibi? Ah ne çok sevmişim halbuki yüreğini.. Ve ne çabuk kaybetmişim sahip çıkmam gerekirken yüreğimi…
Hadi bir fısıltı gönder n’olur, N’olur hafif bir esintiye emanet et gülümsemeni.. Kokunu yolla bana, Yolla ki bileyim senin de özlediğini beni… Yarım kalmış ruhum bilsin, seninde eşlik ettiğini…
Her bir şeyim tamken yaşamda, sen yoksun ya her şey yarım hayatımda… Ve ben infaz ettiğin yüreğimin başında özlemekteyim seni sevgili.. Her özlediğimde yanmakta canım ve her yanışta daha fazla özlem doldurmakta yüreğimi…
Ve… Ve, bir ses değildi beklediğim, ya da çığlık.. Yada belirgin bir şey değildi bu gece ki uykusuzluğumun nedeni.. Bir fısıltı beklemekte yüreğim uzaklardan...
Bir tek şeyi unutma! Seni sevdim ben. Kalbim şimdi bir sokak çocuğu Kelebekleri göç etti gönlümün Issızlaştı hayat sanki Sanki, sabahı eksik şiirlerimin. Sanki, gecesi hep kanayan bir yara Ve sanki, artık hep kanayacak... Ağlanacak bir aşkın kıyısına vurduysa gözlerim Çare yok, ağlayacak. Bir tek şeyi unutma! Seni sevdim ben. Kapıları kendime ben açamadım Ya da yanlış saatlerde bekledim gelmeni Düşünüyorum da sen gideli ne çok yalnızım.. Sarmaşık aşkın sarısında kaldım, sarılamadım. Savunamadım seni kimselere Anlatamadım seni kimselere Kimsesiz kaldım,En çok da sensiz... Bir tek şeyi unutma! Seni sevdim ben.. Sana uyumak,Sana uyanmaktı hayat. Sıratını geçtim yaşarken korkmadan Korkumu geçtim cesaretle, ihanetle Berduş bir yalan masumiyeti öptüm bile bile Tek sen gitme diye Sonbahar oldum yaprak yaprak Ağaç oldum köklerimi unutarak Tesellisiz bir geceye fırlatıldım Kalbimi dar kafese kapatarak İçimdeki bir kanarya Hiç susmadan ağlayacak Bir tek şeyi unutma! Seni sevdim ben. Yakamozlarında yıkadım sevdamı çırılçıplak Seni sevdiğimi bağırdım mehtabına Beyazında akladım bulutunun Mavi mavi sevdim seni içim kan ağlayarak Bir tek şeyi unutma! Seni sevdim ben. Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim. Bugün sardunyalarım da açmadı Belki de küskün renklere Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım Sensiz soluyorum anlayacağın Mavi mavi ölüyorum Duyuyor musun, orada mısın, Var mısın, yok musun? Bir tek şeyi unutma! Seni sevdim ben. Yanarak, yıkılarak Aklıma her geldiğinde ağlayarak....
Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı.Gemiden sağ kurtulan adamı, dalgalar küçük,ıssız bir adaya kadar sürükledi. Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah'a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı.Ama ne gelen oldu, ne giden… Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu. Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor,kendisini kurtarması için Allah'a dua ediyordu. Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü. Duman, dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı.
'Allah'ım, bunu bana nasıl yapabildin? ' diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti. Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı! Bitkin adam kendisini kurtaranlara sordu; 'Benim burada olduğumu nasıl anladınız? ' Cevap onu hem şaşırttı,hem de utandırdı:
'Dumanla verdiğiniz işareti gördük! '
Canımızı sıkan, göz yaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de… İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar,sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor. Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık,karanlık basınca fenerimiz oluyor. Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor. İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor. Hikayede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi,yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar,kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında…
Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu. Yapmamız gereken,HAYATI DOĞAL AKIŞINDA, acıyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmek…
Kalbimin en derin yerindesin sevgili! Hep öyle oldun… En derinlerde, en mavilerde sakladım seni… Gizledim… Kimse bilmedi seni sevdiğimi… Yüreğimin çırpınışları arasında, isyanlarımın en deli zamanlarında kimse bilmedi seni sevdiğimi… Hep sakladım seni, mecburdum çünkü… En neşeli halimi takındım kalbim senin için ağlarken… İmkansız bir sevdanın iki deli yüreği olmak kolay değildi çünkü… Bilirdim senin de ben gibi olduğunu, ben olduğunu…Acıtmazdı gözyaşları… Canım bu denli yanmazdı…Çaresizliğimin beni yiyip bitirdiği zamanlarda daha mı aksi oluyordum ne? Sana geliyordum, avunmak için… Bilemezdim ki, o zamanlarda senin aklından geçenleri. Çok şey bekledim ben sevgili… Verebileceğinden çok şey bekledim. Alabileceğimden azına razı olarak…Beklentisiz sevemedim seni. Sevemezdim de…Ben seninle doyasıya yaşayamadım ki…Ben hiç seninle özgürce dolaşamadım ki sokaklarda elele…Bir vapurda, doğduğum şehri gösteremedim ki sana…Sıcacık bir çayı bile paylaşamadım, ikinci bardağın ikinci yudumunu kendi bardağımdan tattıramadım sana…Hep yalnız yaşadım sevdamı.Herşey gizliydi, herşey saklıydı…Senden gelene razı olduğumu söyledim hep, oldum da…Senden gelen her gözyaşını kabullendim. O yaşlar yüreğimi kanattı ama sızlanmadım hiç. Sevdiğimdin, sevenimdin… Kalbimin sahibiydin… Sevdamın ortağıydın…Senden gelen her boşluğu kabullendim. Gel dediğimde ve sen gelemediğinde boynum büküldü, gönlüm üzüldü ama kabullendimGözlerim güldü, yüreğimin akıttıklarını sakladım.Bazen sen üzülme diye içime attım acılarımı, oysa istediğim senin kollarında teselli bulmaktı. Göz yaşlarımı sen sil istedim.Canım yandı, belli etmedim sevgili…Sonradan anladım ki ben sana hiç kırılmamışım…Hani o beni kırmak için söylediğin sözlerin hepsi aşkının itiraflarıymış.Canımı yakmak için sıra sıra dizdiğin her söz aslında ne çok sevildiğimin ispatıymış.Görememişim…Sen bana kırıldım dediğinde de seni anlayamamışım ben.Sevdiğini kırmanın ne demek olduğunu şimdi anlıyorum.Aranmamak, sorulmamak, verdiğin sözleri unutmak, tüm yaşananları yok saymak ve hiçbir şey yokmuşçasına hayata devam etmek…Gerçekten kırmamışsın sen beni…Ağladığımda göz yaşlarımı silmiyorsun diye sana kızmalarım ne kadar boşunaymış.imdi yüreğim ağlıyor, sen neredesin? Çığlık çığlığa sesleniyorum sana, beni duymuyorsun.Kırıklıklarım şimdi çıkıyor ortaya.Özlemlerim yakarken bedenimi, canım şimdi daha çok acıyor.Beynimdeki anlamsızlıkları yüreğim çözemiyor. Yüreğim çözemezse nasıl yaşarım ben? Bilmek istemiyordum bensiz yapabildiğini... Bildim...Görmek istemiyordum bensiz olabildiğini...Gördüm...Yağmurlar yağıyor hem gözlerime hem yüreğime. Ruhumda fırtınalar kopuyor, nefretim kendime…İsyan kemiriyorken bedenimi, sen neredesin sevgili? Neredesin? Kardelen, beyazlığın asaleti... Hep boynu bükük, hep yalnız...
Hani bir hayal ya bu… Sen olsaydın hala hayatımda mesela, ben gecenin sessizliğini içimi acıtan şarkılarla bozarken, bir mesaj gelseydi telefonuma. Gülümseyerek mesajı okusaydım. - Uyudun mu bebeğim? - Uyumadım, sen niye ayaktasın bu saatte? - Su içmeye kalktım. - Uyu gülüm, erken kalkacaksın. - Seni seviyorum, sende uyu artık. İyi geceler. - Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum, iyi geceler. - Ve huzurla dalsaydım uykuya.
…
Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni. Kızma hayatgülüm! İstemediğimden değil, korktuğumdan aslında.
“Rüyada sevgili görmek, ayrılığa delalettir.” Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.
…
Ve sabah olur. Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime. “1 mesaj alındı” uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar. - Günaydın aşkım - Günaydın bebeğim
Ya da hayal bu ya… Şöyle de olabilir mesela;
…
Ve sabah olur. Çok uyumuşumdur, artık öğlen olmuştur. Telefon çalar.
“Kölem ol gel desen, gelmem mi yar? Uğrumda öl desen, ölmem mi yar? …”
Melodisi eşliğinde açarım telefonu.
- Efendim - Günaydın aşkım - Günaydın hayatgülüm - Hadi kalk artık, çok uyudun - Tamam kalktım.
…
Devam eder tabi ki konuşma. Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar. Huzurla uyanırım.
…
İşe gitmek için hazırlanır, seni ararım.
- Çıkacağım evden şimdi, işe gideceğim - Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al, bereni tak, hatta iki tane çorap giy. - Saçmalama! - Lütfen, çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi, dediğim gibi giyineceksin. - Peki, tamam. Söz hayatgülüm.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.
…
İşe giderim. Başlamadan önce yine seni ararım.
- İşe başlıyorum şimdi - Tamam, ne zaman bitecek? - Bilmem, sekizde biter sanırım. - Tamam. Çıkınca mesaj at, merak ederim. - Tamam hayatgülüm. - İyi çalışmalar bebeğim. - Teşekkürler.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.
…
İş biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.
- Hadi bitmedi mi işlerin, çıkmadın mı daha?
…
İş biter…
- Çıktım şimdi, eve gidiyorum. - Eve gidince haber ver bana.
…
Eve gelirim, yine konuşuruz.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.
…
Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler, gerçektir, bizimdir. Yüreğim (iz) dir..! Sonunda “SENİ SEVİYORUM” yazar.
…
Hayal ya! Değildi, Hayal değildin. Gerçektin, benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim. Bittin! Gittin!
En güzel günlerimi, en acı hatıralara çevirdin giderken. Hiç olmadığım kadar mutluyken, hiç üzülmediğim kadar üzüldüm. Gitmezsin, benimsin sanarken, bir anda sensiz kaldım. En gerçek hayalimi yıktın. Uzatmaya gerek yok. Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin. Keşke öldürseydin.
Şimdi hayal ya, acaba yine gelir misin?
…
Sensiz yokum ben, nefessizim, bir hiçim! Hiç mi özlemedin? Hiç merak etmiyor musun artık?
…
Bebeğin uyuyamıyor sensiz. Günüm aydınlanmıyor sensiz. “AŞKIM GÜNAYDIN” demeni bekliyorum. Bebeğin üşüyor, çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri. Kimse merak etmiyor işlerimin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi. Bir başımayım…!
…
Hayaldin, gerçek oldun. Belki de bir rüyaydın. Sevilen sendin ya hani, sevgiliydin ya… Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi. Korktuğu başına gelirmiş insanın. Bittin, bütün güzelliğinle… Yine hayal oldun. Aslında şimdi acı bir hatıra oldun. Özlenen, sevilen Ve hala inadına beklenen sevgili....!
Canını canıma kattığım senden, Uğrunda herşeyi hiç yapabileceğim senden, Vazgeçiyorum...
Cam kırıklarıyla dolu bir yolda, yalınayak yürümek gibi yokluğuna alışmak Tam acıya direniyorum derken, Batan her yeni parçayla sımsıkı sardığın o yaraların bir daha asla yaralanmam derken Tekrar tekrar kanaması gibi...
İnsanın canının acıması - yani... Ne derin bir anlam bu, gerçekten bilene... Canım acıyor-........ Hiç aklımda yokken, tüm zihnimi zorlarken sadece sensiz anıları düşünmeye
Sen dolu anlara gömülmek Ve medet ummak özlemime çare olsun diye dalgın bakışlarımda gördüklerimden Her nakaratta daha da perişan bir yenilgi demek... Anlamların benliğime yükledigi gerçekler çok ağır artık! Varlığımı zorlayan bu oyundan yoruldum!
Seni özlemekten.. Yokken varsaymaktan.. Esirin olmaktan.. Hayal etmekten.. Yasanmamış saymaktan.. Var gibi görmekten.. Yok gibi yaşamaktan.. Yoruldum! ! !
Öyle bir labirent ki bu, bilmeden kendimi içine hapsettiğim,,, Bulduğum bütün çıkışlar sana yeniden başlamama sebep aslında.. Ve kalemi hiç kaldırmadan yerinden, başladığım tüm başlangıçlar artık
sahte!
Tüm bu sahtelikler icinde, gerçek olduğuna inandığım sevgim vardı hep kar kalan yanıma,, Artık o bile zararda! ! ! İskontolu bir taktik uyguladığım,,, Ve Alış fiyatına satılık artık herşey hanemde...
Bir vazgeçiş öyküsü bu... Dinle! Sevdiğim...
Yokken varettiğim, Olmayan varlığı ile kendimi büyülediğim, Haddinden abartılı önemsediğim, Büyüttükçe büyüklüğünden korktuğum bu sevginin sahibi senden... Vazgeçiyorum!
Gerçek bildiğim hissettiğim için inandığım inandığım için doğru saydığım
herşeyden.. Beni ben yapan duygularımdan.. Seni benim sayan bütün düşüncelerimden.. Bir çırpıda hemen... Vazgeçiyorum! ! ! Öyle kendinden emin bir geçis ki bu, Tek bir zerre bile sen barındırmayan içine, İçimde öyle rahat, hiç tereddütsüz bir biçimde!
gözlerimdeyse bitmeyen, bitiremediğim, bitiremediğin aşkın yarım kalmış öyküsü...Derin bir çizikle kanayan çocuk yanım, bir yerlerde buz gibi donmuş kadın yanım ve geleceğe dair düşlerle geçmişin kaosunda boğulan kaderci bir yaşlı kadın...Hepsini harmanladım gidişinde, yüreğimi eze eze...
Veda etmedin bana... Biliyorum terk etmiyordun sadece kendini alıp gidiyordun! Kendini; bir beden ve bir ruhu koyup bir gemiye açılıyordun engin denizlere... Sen sadece kendini götürdüğünü zannederken aşkımın sınırlarından, benim aşkımı, aşka olan inancımı, dünümü ve yarınımı da yüklenmiştin omuzlarına... Nasıl çırpındım anlatabilmek için sana. Ama kelimelerin yetersiz kaldığı, bildik her şeyin anlamsızlık çarkında kaybolduğu bir hava boşluğundaydık... Gözünün yaşını görmedim izin vermedin buna... Ama ağlayan, hıçkıran, “seni seviyorum” diye defalarca haykıran adamın çığlığı silinmedi kulaklarımdan... Kaçışın boştu gülen gözlü adam...İnsan herkesten hatta her şeyden kaçabilir.Ama kendinden? Kaçamadın kendinden tıpkı kaçamadığım gibi kendimden...
Hatırladıkça güleyim mi ağlaya yayım mı bilemediğim mesajlarımı çerçeveleyip, hafızamın en apaydınlık odalarına astım. Neler yazmıştım sana... Öfkemi kusmuştum bütün birikmişliğimle...Kudurmuştu öç alma duygum tüm deliliğimle...İstiyordum ki çektiğim acının tadı senin de dudaklarına bulaşsın...Haykırışlarım senin sesinde yankılanıp kulaklarımda dolaşsın...Benim bütün deliliğime inat bir olgunluk yapışmıştı sanki yakana...Kırmadım, kıramadım seni...Boyun eğmişliğin sessiz nidalarıyla süslüydü kelimelerin. Sen kaderin önüne katıp götürdüğü bir adamdın... Razıydın, biliyordun... Oysa ben çocuktum o veda gününde...Elinden en sevdiği, yerine başka hiçbir şeyi koyamadığı, kokusu ciğerlerine dolmayınca uyuyamadığı oyuncağı alınmış küçük bir kız çocuğuydum...Ninniler söyleyip uyutabileceğim bebeğim yoktu – ki o bebek belki aslındı hiç olmamıştı! -, gecenin kara kabuslarında avunabileceğim yumuşak bir temas eksilmişti yatağımdan – ki belki ellerim hiç dokunmamıştı böyle bir tene-...Ben yalnızlığın, en koyu en dipsiz yalnızlığın korkusuyla saldırırken silah yapıp kelimelerimi sana, sen, sen yürekli adam, sadece aşkını kalkan yaptın bu deli kadına...
Ilık sular süzülürken bedenimden gözümden süzülenlerle daha çok ıslandı tenim...Sendin gözlerimden akan...İçim katılmıştı ağlamaktan...Yitirmenin ve yitirilmenin ne olduğunu öğrenmiştim eş zamanlı...Suyun beni o her zaman rahatlatan dost sesi, teskin edici teması da yetmedi gecemin karanlığına bir ayışığı katmaya...Gitmiştin, kendini alıp yanına...
Güneşin altın tepsi silueti çok kez düştü denizin mavi dalgalarına gidişinden sonra...Yakamozlar kucakladı sahil boyunda denize değen ayaklarımı defalarca...Azalır mı diye bekledim yüreğimde gidişinin sızısı...Katmerlendi aşkım günden güne...Mayalandı sensizlik, sensiz gecelerde...Aşkının haykıran çığlıkları hiç eksilmedi hayatımdan...Bedeninin olmadığı günlerde kelimelerin yetişti beni ümide döndürmeye...”İçimdesin” diyen bir adamın sesi yankılandı hep başka seslerin içinde...Biliyorum aşkım içindeyim çünkü beni de götürdün yanında...Sensiz hudutlarda yaşayan bir kadın tanıyorum ama içi senle dopdolu...Ve bir adam tanıyorum kadının olmadığı bir mekana teslim olan...Ama yalnız değil adam. Kadını da götürdü yüreğinde...Aşkın adı, aşkın tadı hiç eksilmedi uzayan kısalan ama hep var olan günlerin ve gecelerin akıp giden ritminde...Tek bir ruh ikiye bölündü iki ayrı bedende...Sen ve ben...İç içe, çözülmemecesine...
Seni Seviyorum, Senin beni sevdiğin gibi hem de...
Her şeyim ol ama özlediğim olma… Yoksa bu şarkılar, her gece bir musallaya salarlar beni Her gün bir ısırgan otu daha köklenir içimde Denizden hiç bir zaman nasiplenemeyeceğim bir balık Kahvemin kokusu Yorgunluğum, telaşım, ortada kalakalmışlığım ol ama Sakın özlenen olma!
Ben bu dertle başa çıkamıyorum Kalbim, yokluğunun kaynayan kazanında Ne zaman uyandığımda olmayışını hatırlasam Soysuz, uğursuz bir isyanla ısırıyorum dudaklarımı Kaderim, kederim, sefaletim ol İlle de ömrüme son, gençliğime bedel ol Ama özlenen olma!
Ya da, elindeyse al üzerimdeki bu korkusuz karanlığı Baktığımda, dizlerimin bağını çözen resimlerini sıyır çerçevelerden Olur olmadık yerde, elinle sıkar gibi çökme yüreğime Başımda bela, omzumda yük,boğazımda düğüm ol Yeter ki özlediğim sen olma!
Koruksuz asmaların, ekşisi bende sanki Bedenleri ayıran yolların ne kadar tozu varsa, hepsi alnımda leke Sırlarımın en mahrem yerinde saklıyorum sarhoşluğumu Gaipten gelen sesim, bir sıkımlık canıma kefen olmuş elem ol Suyuma buz, yangınıma körük ol Yalvarırım özlenen olma!
Bıraktım ıslığını bana getiren rüzgârların peşini Boncuk boncuk bakan çocuklara şeker vermeyi Gölgeme ters, sokağıma ters, bildiğim bütün adreslere ters yürüyorum artık Ne kadar çukur varsa, körkütük düşüyorum Bileklerimde zincir, yollarımda duvar ol Kalbimdeki savaşta ister galip, ister mağlup ol Lakin özlenen olma!
Vazgeçmek üzereyim, senden, hayattan ve aşktan Defalarca düşündüm belkide, belki bir gün dedim durdum Hani denir ya insan, umutları bitince ölürmüş diye Bir umuttun içimde sende, yavaş yavaş yok olan Elimden kayıp gidiyor şimdi kalemim Artık ne şiir yazacağım senin için, nede düşüneceğim seni Sanma ki kolay olacak seni aklımdan çıkarmak Yaralar kabuk bağlayana kadar acı verirmiş insana Sonra ne izi kalır yaranın ne hissedilir acısı Belki benim için zor olacak olan tek şey; Hayatımda sürekli var olacak olman Uzun aralarla da olsa, zaman zaman karşıma çıkacaksın nasılsa Her defasında dağlanacak belki yaram seni görünce Fakat buna da alışmam gerekecek, Nasılsa sen olmayacaksın her zaman yanımda Ve gün gelecek bende bulacağım kalbimin diğer yarısını Kim bilir belkide hiç bulamayacağım, Ki eğer diğer yarım sensen, ben şimdi bir seçim yapıyorum ya sen, ya hiçbiri diye Dünya ne aşklar görmüş, ne ayrılıklar, ne acılar yaşamış Fakat hala dönmeye devam etmiyor mu, Bende devam ederim hayatıma, ne önemi var ki aşkın Ne önemi var ki güzel sözlerin, ne önemi var ki sevgilinin Ne önemi var ki gözlerinin, ne önemi var ki ellerinin Benim için aşk sendin, sense yüksek bir yamaçtaki kardelen Sensizde geçer bu zaman, sensizde nefes alır bu beden Hatta gün gelir sensizde kapanır bu gözler, Benim için hayatta önemli olan tekşeydin nasılsa, Sen olmadan bunların ne önemi var ki artık nede olsa… Şimdi soğuk kış geceleri, evime giderken, yolda düşlediğim sen Ya da gece yatakta gözlerimi kapadığımda aklıma gelen sen Birde adının geçtiği tüm sözcüklerdeki sen İşte tüm senler, sadece o senleri atmak zor olacak içimden benim için Çünkü tüm o senlere o kadar alışmıştım ki, Elveda umutlarım, elveda hayatım, elveda senler Belki bir gün yine karşılaşırız sizlerle, O zamana kadar iyi bakın kendinize, sakın unutmayın beni Tüm kalbimle dilediğim tek bir şey var şuanda içimde Ben olmazsam bile hayatında, sen mutlu ol yeter, Ama lütfen benden uzak ol, Senin mutlu olduğunu bilmek yeter bana, Ama görmek seni, bir başkasıyla, işte o acıtır, yalnızca kalbimi. Şimdi tüm yalnızlığımla baş başa bırak beni Çünkü gözlerimi kapatıp son kez düşlemek istiyorum seni…
İmkânsızlıkları yaşamak mıdır sevmek? Yoksa severken imkânsız mıdır yaşayabilmek? Zor mudur gözlerine bakarken sevgiyi görmek, Yoksa sevgi midir gözlerindeki tek gerçek? Kolay mıdır bir anda vazgeçip gitmek, ...............Yoksa gitmekten vazgeçip, sevmek mi gerek?
özledim seni… ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir. beynimi uyuşturuyor özlemin… çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca zamandır içimi ısıttığını yeni yeni anlıyorum Yokluğun, Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp mütemadiyen bir boşluğa Sabahları seni okşayarak başlamaları aksamları her isi bir kenara koyup seninle baş başa konuşmaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü… Nasılda serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne kadar yumuşak bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken Gitmeni asla istemediğim halde buna mecbur olduğunu görmek ve sana bunları söylemeden ´´git artık´´ demek ´´beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa´´ demek sana nede zor seni görmemek ve belki yıllar sonra karsılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden… yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek….
Dağlarımın Yıkılmasını istemiyorsan yüreğimde, Gözlerimde, Çiçek açmış taze bir dal Kurumasın diyorsan, Beklemiyorsan Ay’ın karanlık yüzünü yaşamamı, Gitme / kal!
Sonbahar Nasıl sebebiyse taze bir yaprağın ölümünün, Çiçeğin / yeşilin hüsranıysa; Gidişin de Sebebidir sabahı olmayan gecelerimin. Gitme / kal! Tutunacak bir dalı, Isınacak bir ateşi olsun ellerimin.
Ah..! yollara çıkmak lazım şimdi... Geride tükenmez krizler, nafile rutinler, virane ilişkiler bırakarak yelkenleri şişirmek lazım... Doldurup bavula ertelenmiş coşkuları, rüzgârları sırtlamak, martıların peşine düşüp asfalt bilmez topraklara koşmak lazım... Serseri bir şişede imzasız bir mektup olup meçhul kıyılara vurmak lazım... Kış bastırdıkça baharın izini sürmek lazım... Unutulmuş paslı bir hançer gibi çekilmek kınından ve yollara sürtündükçe yeniden bilenip ışımak lazım... Ah..! gökten yıldız yağıyordur oralarda; dallar hazdan kırılıyordur. şimdi uzaklarda olmak lazım...
Düşlerim vardı Sana dair. Ve Senin o karşılık gözetmeyen sevgine...
Hislerim vardı geleceğe dair Hep korktuğum, kaçtığım geçmişime... Hiç bu kadar sevmemiştim uzun zamandır kimseyi Ve hiç bu kadar cesur değildim yürekten, Kimse için savaşmamıştım bu kadar Ve kimse için göz yaşı akıtmamıştım gönülden...
Oysa şimdi Bilinmez bir yere ve belirsizliğe gidiyorum, Ardımda seni Sevgisinden bile emin olamadığım seni bırakarak...
Düşüncelerim yağmurlu, esaretten yorgun Ve Her zaman dertleştiğim dalgalar daha hırçın vuruyorlar sahile... Öfkeli yüreğim Heyecandan kabarıyor giderek, Sonra sırdaşım dalgalar durgunlaşıyor, Bakıyorum Ve Gözlerim dalıyor uçsuz bucaksız denize; Bir cevap arıyorum biz neydik? veya ne yaşadık diye...
Sorularım vardı senin söylediklerine dair Ve belki de farketmeden yaptıklarına... Kızgınlığım vardı bu kayıtsızlığına, Cesaretsizliğine, Boşvermişliğine...
Cevapsız kalıyordu yüreğimde hepsi Ama tek bir şeyin yanıtı vardı kalbimde Vazgeçemediğim sen Ve Sana dair olan anlamsız sevgi...
Seni bilinmezliğe zorlayamazdım, Seni yok edemezdim isteklerimle... Ben giderken uzaklara ve bilinmezliğe Şimdi seni geçmişimde bırakıyorum. Kızgınlığını, kırgınlığını ve sevgini bile bilemeden Seni kıskanarak, Seni özleyerek, Seni hep isteyerek....
Ama bildiğim tek bir şey var: Kalbim uzaklarda atacak Senin olduğun yerde Ve belki de senden habersiz...
Küçük bir erkek çocuk, annesine sordu: 'Niçin ağlıyorsun? ' 'Çünkü ben kadınım.' Diye cevapladı annesi. 'Anlamadım! ' dedi çocuk. Annesi, çocuğu kucaklayıp 'Hiç bir zaman anlayamayacaksın! ' dedi. ...Babasına 'Baba, annem niçin ağlıyor? ' diye sordu. Babanın cevabı: 'Bütün kadınlar sebepsiz ağlayabilen yapıdadır' oldu.
Küçük çocuk büyüdü, yetişkin adam oldu, halâ kadınların niçin ağladıklarını keşfedemedi. Nihayet öldükten sonra cennete gittiğinde Allah'a sordu. 'Allahım! ' dedi: 'Kadınlar niçin bu kadar kolay ağlayabiliyorlar? ' Allah:'Ben kadınları özel yarattım! Tüm yaşamın ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına rağmen başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar, doğumun acısına olduğu kadar doğurdukları evlatlarının nankörlüğüne dayanabilecek iç kuvvetini verdim.
Başkalarının kuvvetinin kalmadığında; devam edecek azmi, ailesinin hastalığında; yorgunluğa pabuç bıraktırmayacak kudreti verdim. Her türlü şart altında, hatta kendilerini çok kötü incitseler de, çocuklarını sevmek duygusallığını verdim. Bu duygusallık her yaştaki çocuklarının yaralarını sarmalarına, sorunlarını dinleyip paylaşmalarına yardım ediyor.
Kocalarını tüm kusurlarıyla sevmek kuvvetini verdim. Onlara iyi bir kocanın eşini asla incitmeyeceğini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda bulunacağını anlayacak duyarlı bir zeka verdim.
Tek zayıflık olarak kadınlara bir gözyaşı verdim...
Tamamen kendilerinin sahip oldukları, ihtiyaçları olduğunda kullanmak üzere. İnsanlık için bir gözyaşı...' diye cevapladı...
Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu, ne de kendini ne şekilde taşıdığıdır. Kadını esas güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi, fedakarlığı, sorumluluğu, anlayışı, sadece bilgiye değil aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır.
NERGİS ÇİÇEĞİ Neyi arıyorsan sen O’sundur der Mevlana... Zulmün pesindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık... Elinden tuttugumuz her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamizin derinliklerinde bir kesif gezisine çikarir. Her iliski, benligimizde bir kazidir aslinda, her sevda ruhumuzun bir baska yüzü... Her askta kendimizi arariz; o yüzden bulduklarimiz, benzerimizdir. Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakin yüzlerine, onlarin suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktir size... Ask denilen kaleydoskobun buzlu camina gözünüzü dayadiginizda, binbir camin rengarenk isiklar saçarak döndügünü ve her seferinde bambaska sekiller ördügünü görürsünüz. Her camda, farkli bir renginiz vardir; her sekilde sizden bir parça... Asklariniz hülasanizdir. Sevdiginiz her adam, begendiginiz her kadin farkli ruh hallerinizi ele verir; arada bir çevirdiniz mi kaleydoskobu, cam parçalar yer degistirip yeni sekiller alir; hepsi siz... Sevgilinizin gözlerindeki dolunay, sizdeki isigin yansimasidir aslinda; dilindeki sizin ilhaminiz, tenindeki sizin isiniz... Yoksa hala bir sevdiginiz, o henüz kendinizi bulamadiginizdandir... Ask, anarsizmdir. Sevda, çevrildikçe içinizin farkli isiklarini yakan eglenceli bir kaleydoskop gibi basimizi döndürüyor. Ve biz, hep bahari takip ederek dünyayi gezen bir gezgin gibi içimizdeki eski baharlari ariyoruz. Narcissusu’u bilirsiniz; Öyle heybetli ve güzelmis ki, bakmaya dayanazmazmis kendine... Gün boyu ayna karsisina geçip kara gözlerini, incecik burnunu, dar kalçalarini, kivircik saçlarini seyredermis hayran hayran... Bir gün irmak kenarinda gezinirken, sudaki yansimasina ilismis gözü... Uzanip, iyice bakmak istemis. Tam gördügünde kendini, dengesini kaybedip düsüvermis irmaga, kapilip gitmis suya... Yeryüzünün en güzel insaninin öldügünü duyan Tanri, unutulmamasi için O’nu her bahar açan güzel kokulu bir çiçege dönüstürmüs. Narcissus, nergis olmus. Kissadan hisse, benden size tavsiye, taze bir nergis verin bugün sevgilinize... Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasini oraya çevirip içinizdeki eski baharlara kosan bir gezgin gibi Bahar getirdim sanal deyin, baharin elinizde oldugunu unutmadan... Gözlerindeki irmaga baktiginizda kendinizi göreceksiniz; dikkat edin de hayran olup düsmeyin! Düsüp bahar kokulu bir çiçege dönüsmeyin...
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor. Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek... Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem... Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek...
Yapma bunu bana bahar, böyle üstüme gelme...!
Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı... Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime... Kalbimin buzları erimiş. Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir... Bir de sen çıldırtma beni...
Krizdeyim ben... Tembelliğin sırası değil, uyamam sana... Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol. Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni... Bulutların üşüşmesin başıma... Girme kanıma benim... Yoldan çıkarma...!
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi, sevdanın suç ortağısın. kıyma bana...!
Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin. Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin... O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman... Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları... Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan... Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında... yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz... Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... Yüreğim viraneye... Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da... Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.
İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar... İş açma başıma... Git işine! Yoldan çıkarma beni! ..
Bir delikanlı güzel bir kıza ölümüne sevdalanış...Yüreği daha fazla dayanamaz olmuş onu uzaklardan seyretmeye.Birgün o adını bile henüz bilmediği,dış görünüşünden başka hayatı hakkında hiç bir bilgi edinmediği o genç güzel kızın yolunu kesip durdurmuş delikanlı. Güzel kız azarlayıcı ve manidar bakmış adamın gözlerine; _Durup dururken neden kestin yolumu böyle? Yoksa yeni haramiler mi tünedi buralara? Delikanlı: _Yok,demiş.Harami filan deilim.Sadece sonunun ne olucağını bilmediği karşılıksız bir sevdaya düştü gönlüm.Günler varki ben o ateşte kavrulur dururum. Güzel kız şaşırıp kalmış duyduklarına... _Ne kadar tanıyorsun ki beni? Diye sormuş tanımadığı delikanlıya. _Tanımak mı? Demiş, günlerdir ezberledim ben seni...Kaşların, gözlerin, yüzünde ki gamzelerin yazar, kalbimde ki sevdanın destanı. _Senin tanımak dediğin bumu? Kimim, kimin nesiyim serbest miyim? Gönlüm boş mu dolu mu onların hakkındada bir bilgin vamıydı sevdalanırken? _Hiç bir şey bilmem.Sadece şunu bilirim ki ben bir sevda sarhoşuyum.Bunun içinde yolunu bir harami gibi kesipsenden marhamat dilenmek için yüreklendim. _Nasıl bir marhamet ola ki bu? _Vuslatı reddetmeyen, kalbim hayat arkadaşı olarak seçti seni.Bağışla, damda düşer gibi oldu ama benimle evlenirmisin? Güzel kız oldukça şaşırmış buna: _Ya! Demek böle ister gönlün? _Evet, ne olur reddetme sakın, yoksa şuracıkta ölüp kalırım.Bana bir isim ver odan istiyim seni. Güzel kız delikanlıyı hassas bir seyirle izledikten sonra: _Pekala,demiş. sana bir şartım varbunun için.Sakın olaki söyleyeceklerimi yerine getirmezsen bir daha karşıma çıkmayasın. Delikanlı hiç düşünmeden cevabını vermiş: _Kabul! Genç kız delikanlıya alaylı bir eda içinde gülümsemiş. _Daha ne yapacağını bile bilmiyorsun ki hiç düşünmeden 'kabul' diyorsun. _Olsun ben yaparım. _O zaman mesele yok. yarın ben aynı saatte yine burdan geçerim.Bana elinde kırmızı bir güle gelirsen teklifini kabul demektir. Delikanlı bir kelebek kadar hafiflemiş ve adeta kanatlarını kelebek gibi havalandırmış: _Kabul bulurum demiş. _O vakit hemen işe koyul.Aklın varsa hiç zaman eksiltme. Delikanlı çoşkulu bir gönülle ardına bile bakmadan yollara düşüp gitmiş. Aslında gülleriyle ün salmış yörenin, güllerle ilgili bir özelliği daha varmış...Oralar beyaz güller diyarıymış ve kırmızı gül hiç bulunmazmış gül ağaçlerının dallarında... O gün delikanlı bütün gül bahçelerini, tükenmeyen enerjisi ve bitmek bilmeyen azmiyle dolaşıp durmuş...Umutlarını solduran en son bahçede de kırmızı gül bulamayınca bahçe kenarındaki bir gül ağacının dibine oturup başlamış ağlamaya...Dibine oturup ağladığı gül ağacının dalına tüneyen bülbül delikanlıyı deyrediyormuş...Dederlerki bülbül delikanlının hıçkırıklarına dayanamayıp hüzünlenmiş ve en içli bestelerinden birisini şakıyarak delikanlının ilgisini üzerine çekmeyi başarmış...Ve yine derler ki şakımaya başlayan o bülbül, bülbülü şeyda imiş....yani bülbüllerin üstadı...o şakımaya başladığında kuşlar ve bülbüller susarmış. İşte öylesine bir şakıyış ulaşmış delikanlının kulaklarına ve hıçkırıklarına ara verip o muhtesem besteye vemiş kendisini.Gözleri sesin geldiği noktayı bulupbaba bülbülün üzerinde ısrar etmiş.Bülbül onu, delikanlı bülbülü hazin bakışlarla seyretmiş.Sonunda şakayışını bitiren bülbül lisana gelip efkarlı delikanlıya sormuş: _Neden ağlarsın ki öyle yanık yanık? Benim efkarımı bile alevlendirdi firkatin.... _Sorma, demiş ve o hazin hikayesini anlatmış delikanlı bülbüle.hikayenin sonuna çaresizliğini eklemiş.'şayet istediği o kırmızı gülü bulup öğle vaktinde ona ulaştıramazsam, ben öldüm demektir bülbül...Bilirim ki bu sevdanın hüsranı ölüme çağırır beni...' Bülbül sevdayı bilenmiş.Delikanlının perişan hali dokunmuş bülbüle ve fazla düşünmeden, delikanlının yüreğine su serpen sözleri fısıldamış: _Sen hiç üzülme demiş, istediğin kırmızı gül olsun, bulunur elbet.... Umutsuzluk ciğerini çürütmeye başlayan delikanlı, inandırıcı bulmamış bu sözlerini: _Buralar beyaz güllerin diyarıymı,öyele söyler herkes.Gün kovuşmaya yüz tuttuğu şu saatlerden sonre nerden bulabilirim ki kırmızı gülü? Meğer olmayan bir şeyi istemiş benden sevdiğim güzel... Bülbülün vadi şaşrıtmış delikanlıyı: _Herşeyin bir kolayı bulunur demiş...Sen şimdi git ve yarın gün doğumundan biraz sonra oturduğun ağagın dibine gel ve istediğin kırmızı gülü alıp sevdiğin o kıza götür. _Bülbül sende beni teselli ettiğini sanıyorsan yanılıyorsun.Her yeri aradım, kırmızı gül yok bu bahçede, sen nereden bulacaksın ki? _altının ayarını sarraf olan bilir...Ben bülbülüm, gül dilinden anlarım, istersem karşısına geçer en içli bestelerimle onu kızarta bilirim...Bana gülü tarife ne hacet...Sen şimdi git ve dediğim saatte gelip kırmızı gülü sevdiğin kıza yetiştir. Delikanlı sevinerek ayrılmış bulunduğu bahçeden.Gece zor kavuşmuş sabaha.taze bir günün aydınlığında kalkıp bülbülün vaad ettiği saatlerde bahçeye koşup,akşam ayrıldığı gül ağacının dallarına baktığında kalbi duracak gibi olmuş.Beyaz güllerin arasında kırmızı bir gül çekmiş dikkatini ve sevincenden kalbi yerinden fırlıycak gibi atmaya başlamış. Beyaz güllerin arasında kızarmış olan gülü usulca koparıp aldıktan sonra teşekkür etmek için etrafta bülbülü aramış.Bülbül ortalara yokmuş.Yüzüdeki sevinç solmuş bülbülü göremeyince ve ağacın debinden ayrılmaya karar verdiğinde son defa etrafını yoklamış arzulu bakışları.Umudunu kesmiş gitmek için adımını hazırlarken son olarak ayaklarının dibine ilişen bakışları sevincini iyice söndürmüş...Delikanlı ayaklarının dibinde hazin bir manzarayla karşılaşmış.Kendisine kırmızı gül vaadeden bülbülün içler acısı manzarası varmış gül ağacının dibinde.... Acı acı yutkunmuş onu seyrederken.Bülbülün ölüsü, sevdiği kızın saatinin yaklaşması arasında sıkıntılanan kalbi zor da olsa bülbülden ayrılma kararı alıp, elinde sımsıkı tuttuğu gülle birlikte yollara düşmüş.Sevdalandığı güzelin kendisine verdiği sözde aynı yerdeymiş. Güzel kız sözünde durmuş ve karşılaşmışlar yeniden.Delikanlı soluk soluğuymış elindeki gülü kıza uzatırken.... _Al işte, kırmızı gülü buldum ve getirdim sana verdiğim sözü tuttum, şimdi sıra sende! Güzel kız gülü delikanlının elinden alıp, efsunlu bakışlarla incelemiş gülü...Derler ki o an genç kızın güzelliği sebebi bilinmeyen bir acının bedenini dağladıkça solmuş ve hazan düşmüş bakışlarına...Sonra delikanlıya çevirmiş içli bakışlarını.Esef varmış sesinin tonunda ve şeşırtıcıymış cevabı: _Olmaz, kaybettin yabancı.... Delikanlı, oracıkta yığılıp kalacak gibi olmuş.Feri çekilmiş bacaklarının: _Neden, şartını yerine getirdim işte.Vuslat sözün vardı kırmızı gülü bulup getirirsem? _Aslında verilen zaman içinde kırmızı gülü bulup getirilmesi imkansızdı.Ben biliyordum bunu.Mucize olmadıkçe isteğim yerine gelmezdi... _Mucize gerçekleşti ve kırmızı gülü bulup vaktinde getidim.Bana vuslat sözü vermiştin! Güzel kız kırmızı gülü delikanlıya iade ederken delikanlı büyük bir hayal kırıklığı içinde bakışlarını yere indirmişti. Kız usul usul konuşmaya başladı: _Karşıma dikilip yolumu kestiğin zaman, beni çok iyi tanıdığını söyledin,halbuki hakkımda hiç bir şey bilmiyordun.Bir aldanıştı seninkisi,bir hülya... Eğer beni tanısaydın, evli olduğumu, kalbimin yanlızca eşime ait olduğunuda bilirdin.Böyle bir hataya düşmezdin. Ben yalnızca sana bir ders vermek istedimKolayca dillendirdiğin'AŞK'ın gerçek manasını anla istedim.'AŞK' gerekirse meftun olduğun uğruna canını vermektir.Bülbül gül için can verişini gör istedim.bana baslediğin hisler,yanlız ilahi aşka ulaşmak adına vasıta olabilir. Delikanlı hatasını anlamış olmalı ki araştırıp tanımadan evlenmeyi düşündüğü kıza utancından cevap bile verememiş.Titrek parmaklarının arasında güçlükle tuttuğu gül yere düşmüş....Yaptığı hatadan dolayı büyük bir pişmanlık duyarak,arkasına bile bakmadan gözlerden kaybolup gitmiş sonunda... O gün bügün dür bir daha o yörede delikanlıyı gören olmamıştır
BUGÜN PAZAR VE BEN SENİ ÇOK ÖZLEDİM........ Yağmur da var Çok sevdiğim rüzgar da Bugün Pazar Daha uyanmadı komşular Damların üzerinde kuşlar ...Daha rahatlar Radyolarda eski şarkılar çalıyorlar bu saatlerde Gönül penceresinden ansızın bakıp geçenlere doğru Yağmur da var Çok sevdiğim rüzgar da Daha uyanmadı komşular Bugün Pazar Ve ben seni çok özledim
Dışan çıkmak istiyor canım Tek başına haytalık etmek Islanmak Pazar sabahında yağmurda Boş caddelerde dolaşmak Vitrinlerine bakmak mağazaların Sinemaların afişlerine Sokakların isimlerine Telefon kulübelerinde uyuyan çocuklara Bir merhaba demek sessizce Sahilde martılara simit atmak Otobüslerin ilk seferlerine binmek Gitmek istiyor canım Hayatın gittiği yere...
Islık çalıp şarkılar uydurmak kendi kendine Fırından taze ekmek alıp Buğusunu çekmek içine Ve ben seni çok özledim
Tam böyle bir şey Çiçeğe su yürümesi Bebeğin ağlaması Toprağın uyanması Yağmurun yağması Ateşin sıcağı Bu Pazar sabahı Tam böyle bir şey Bir sabahçı kahvesine uğramak Bir bardak çay Taze dem kokusu Hayatın atardamarlarında dolaşmak Bölmeden şehrin uykusunu Bir siir yazmak Pazar bulmacasının boş karelerine Şiirde tam da bunu anlatmak delice Tam böyle bir şey Hesapsız gölgesiz bedelsiz kimsesiz Bir şiir yazmak Bir bardak çay içmek Sokaklarda gezmek Yağmurda ıslanmak Ve ben seni çok özledim! .
YALNIZLIĞA GÜLDÜM BU GECE...... Gece sessizdi... Ürkütücüydü yalnızlık, korkutucuydu.. Oysa ben hiç korkmadım. Sen yoktun ve ben bu yüzden yalnızdım, Ama sen aslında hep vardın. Duyuyordum, görüyordum, biliyordum.. Yanımda oturmuş beni izliyordun. Hayallere karışıp gözlerimden dinliyordun sözlerimi.. Yaşıyorum işte... Sadece yaşıyorum..
Sen olmadan nasıl yaşanırsa öyle yaşıyorum. Hayallere ne kadar inanılırsa o kadar kanıyorum varlığına. Seviyorum biliyorsun, belki duymuyorsun ama biliyorsun. Hissediyorsun hislerimi. Aşk yine bana surat astı, gülmüyor, bakmıyor gözlerimin içine..
Tutamıyorum zamanı, zaman hızla geçiyor. Zaten sensiz zamanlar hep boşa geçiyor. Gecemi gündüzüme karıştırıp Uykular uyanmalara susuyor. Kendimi özlüyorum zamanla. Sensiz aynalar bile beni göstermiyor. Kızıyor sanki bütün evren yalnızlığıma. İstemiyor üzülüp kırılmamı.
Peki sen?
Sen istiyormuydun bunları? ... Boşver. Ne farkeder,
Aynada kendimle konuşmaya başlayalı o kadar da yalnız olmadığımı farkettim. Beni anlayan bir ben oldugunu unutmamalıymışım. Zaten kim yakın olabilirdiki aynalardan başka bu yüze.. Karardı gündüzler, Üzgün yüzümü göreli, Güneş hiç ugramaz oldu sabahlarıma. Bulutlar şimşeklere karışıp çıkıveriyor aniden. Seviniyorum. Hayata dokunan birşeyler var etrafımda diye.. Boşuna. Bütün gürültüler kızgınlıklarıma.
O kadar da kötü değildi yalnızlık. Alışmış olmalıyımki izinsiz siniyor içerime. O kadar küstah bir yalnızlık ki bu.. Yalnızlığını kimsenin bilmesini bile istemiyor. Acıtır oldu canımı.
bir yalnızlığım var sanıyordum. Artık o bile beni istemiyor...
Düşün işte,
Yalnızlık bile benimle yalnız kalamıyor...
Ben alışık olmamalıydım bunlara. Böyle öğretmedim kendime. NE olursa olsun bir parça bile olsun herhangi bir yerden gülme sebebim olmalı..
Gülmeliyim..
Ne sebep olursa olsun, Saçmalayarak gülmeliyim..
Boşvermeyi bilmeliyim. Bulduysan sende kendinden birşeyler bu yalnızlıkta.. Şimdi sende gül benimle..
Henüz kırılmamışsa KALBİDİR. Kırılmışsa, ıslak bakan GÖZLERİ... Artık ağlayamıyors...a, DUDAĞININ YANINA yerleşmiş hüznü. Hüznü bile hissetmiyorsa artık, buz tutmuş PARMAKLARI. Isınmıyorsa, konuşmuyorsa ve artık hiç gülmüyorsa... ...Anılarda kalmış ÇOCUKLUĞUDUR. Ama muhakkak tatlı bir yeri vardır kadının. Yeter ki ona,severek bakan bir çift göz olsun üstünde…
09.11.2010 - 09:16
BÖYLE BİR SEVGİ
Hani bir şarkı duyarsın,
Hani için geçer biraz,
Karamsarlaşırsın, hüzünlenirsin biran,
Ağlamak gelir içinden, ağlayamazsın bir türlü.
Benimkisi böyle bir sevgi.
Amaçsız, çaresiz, sonsuz...
Unutmak yok, unutabilmek yok!
Geceler bitmek bilmeksizin güneşler doğar,
Yapamazsın onsuz, yapamazsın tek başına,
Yalvarırsın tanrıya binbir umutla...
Beklersin günlerce gelir diye, ama olmaz, gelmez!
Benimkisi böyle bir sevgi.
Alışırsın zamanla yalnızlığa,
Alışırsın acılara, karanlığa.
Öğrenirsin kimin dost olduğunu,
İzmaritlerin mi, şişelerin mi?
Bulursun çareyi kimsesiz parklarda,
Sessizlik ve soğuk dert ortağın olur.
Kaçmak gelir aklına uzaklara, çok uzaklara.
Yapamazsın bir türlü gidemezsin,
Benimkisi böyle bir sevgi.
Hem lanet eder, hem de taparcasına seversin.
Görünce saklanır, görmeyince çıldırırsın.
Kaybettiğini anlamaz, yenilgiyi kabullenmezsin.
Ve beklersin gecelerce, gelmeyeceğini bile bile...
İstersin onu, yalvarırsın tanrıya,
Sevmeyeceğini bile bile.
Benimkisi böyle bir sevgi.
05.10.2010 - 20:45
özledim seni...
Erken kapa gözlerini bu gece…
Ben geleceğim rüyana…
Sımsıkı tutacağım ellerini…
Tıpkı eskisi gibi…
Biz olacağız yeniden...
Yaşatamadıklarımızı dirilticez bu gece
Erken kapa gözlerini bitanem…
Gece uzun sürmez…
Ben seni çok özledim…
Hele ellerini….
Benden giden ellerini aradım her seferinde…
Omzunda uyumayı çok özledim…
Gözlerinde aşkı yaşamayı çok özledim…
Al beni rüyalarına bitanem…
Sen hiç özlemedin mi beni…
Gözlerin dolmadı mı hiç düşünürken ikimizi…
Ben gecelerce ağladım bitanem…
Sensizliğime ağladım…
Üstümüzü örten kar yığınına ağladım….
Şimdide ağlıyorum bitanem….
Bak sen yine yoksun…
Yine sadece rüya görüyorum…
Ellerini sadece rüyalarımda tutabiliyorum…
Kar kapladı her yeri….
Bahar gelsin artık…
Ben seni seninle yaşamayı özledim bitanem…
Gel artık geri…
Gel de erit üzerimizde ki kar tanelerini…
Erken kapa bu gece gözlerini….
Rüyalarında yaşat bari beni…
Çünkü hala SEVİYORUM ben seni….
01.10.2010 - 00:15
Bir Fısıltı Beklemekte Yuregım Uzaklardan..
Bir ses değildi beklediğim, yada çığlık..
Yada belirgin bir şey değildi bu gece ki uykusuzluğumun nedeni..
Bir fısıltı beklemekte yüreğim uzaklardan..
Bir ışık belki,
Belki küçücük bir gülümseme senden gelecek olan benliğime..
Ama ne olursa olsun seninle ilgili…
Ne olursa olsun senden…
Uzak diyarlara yol alırken sen,
Yargısız infazlara kurban ettiğim yüreğimi kan revan içinde attın bir göl kenarına sevgili…
Balıklara yem olan bir hiçliğin içinde kaybolmaktayım şimdi..
Ve beklemekteyim.…
Evet sadece beklemekte.
Hadi bir fısıltı yeter yeniden canlanmama,
Bir ses değil..
Diyorum ya, yada bir çığlık..
Ufacık bir esinti gelsin yeter senden bana sebepsiz..
Bir gariban şarkının içine gizle mesela umutlarımı
Ve yolla bana bulunduğun ülkenin denizinden şişe içinde yüzünde gülümseyişin.
Yar…
Sadece bağırsam sana böyle…
Yarrrrrr….
Desem duyar mısın gittiğin yerlerden sesimi? ..
Duyup ta fısıltılarla karşılık verir misin yüreğime sevgili?
Yar,
Özler misin sen de benim seni özlediğim gibi?
Ah ne çok sevmişim halbuki yüreğini..
Ve ne çabuk kaybetmişim sahip çıkmam gerekirken yüreğimi…
Hadi bir fısıltı gönder n’olur,
N’olur hafif bir esintiye emanet et gülümsemeni..
Kokunu yolla bana,
Yolla ki bileyim senin de özlediğini beni…
Yarım kalmış ruhum bilsin, seninde eşlik ettiğini…
Her bir şeyim tamken yaşamda, sen yoksun ya her şey yarım hayatımda…
Ve ben infaz ettiğin yüreğimin başında özlemekteyim seni sevgili..
Her özlediğimde yanmakta canım ve her yanışta daha fazla özlem doldurmakta yüreğimi…
Ve…
Ve, bir ses değildi beklediğim, ya da çığlık..
Yada belirgin bir şey değildi bu gece ki uykusuzluğumun nedeni..
Bir fısıltı beklemekte yüreğim uzaklardan...
30.09.2010 - 21:41
Mavi Mavi Sevdim Seni
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Kalbim şimdi bir sokak çocuğu
Kelebekleri göç etti gönlümün
Issızlaştı hayat sanki
Sanki, sabahı eksik şiirlerimin.
Sanki, gecesi hep kanayan bir yara
Ve sanki, artık hep kanayacak...
Ağlanacak bir aşkın kıyısına vurduysa gözlerim
Çare yok, ağlayacak.
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Kapıları kendime ben açamadım
Ya da yanlış saatlerde bekledim gelmeni
Düşünüyorum da sen gideli ne çok yalnızım..
Sarmaşık aşkın sarısında kaldım, sarılamadım.
Savunamadım seni kimselere
Anlatamadım seni kimselere
Kimsesiz kaldım,En çok da sensiz...
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben..
Sana uyumak,Sana uyanmaktı hayat.
Sıratını geçtim yaşarken korkmadan
Korkumu geçtim cesaretle, ihanetle
Berduş bir yalan masumiyeti öptüm bile bile
Tek sen gitme diye
Sonbahar oldum yaprak yaprak
Ağaç oldum köklerimi unutarak
Tesellisiz bir geceye fırlatıldım
Kalbimi dar kafese kapatarak
İçimdeki bir kanarya
Hiç susmadan ağlayacak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yakamozlarında yıkadım sevdamı çırılçıplak
Seni sevdiğimi bağırdım mehtabına
Beyazında akladım bulutunun
Mavi mavi sevdim seni içim kan ağlayarak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak....
Naşide Göktürk
27.09.2010 - 13:18
Acının Gizlediği Armağan
Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı.Gemiden sağ kurtulan adamı, dalgalar küçük,ıssız bir adaya kadar sürükledi.
Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah'a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı.Ama ne gelen oldu, ne giden…
Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı.
Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu.
Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor,kendisini kurtarması için Allah'a dua ediyordu.
Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü.
Duman, dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı.
Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı.
'Allah'ım, bunu bana nasıl yapabildin? ' diye feryat etti.
O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti.
Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı!
Bitkin adam kendisini kurtaranlara sordu; 'Benim burada olduğumu nasıl anladınız? '
Cevap onu hem şaşırttı,hem de utandırdı:
'Dumanla verdiğiniz işareti gördük! '
Canımızı sıkan, göz yaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de…
İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar,sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu
ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor.
Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık,karanlık basınca fenerimiz oluyor.
Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor.
İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor.
Hikayede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi,yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar,kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında…
Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu.
Yapmamız gereken,HAYATI DOĞAL AKIŞINDA, acıyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı
kalbimize buyur etmek…
27.09.2010 - 11:35
Kalbimin en derin yerindesin sevgili! Hep öyle oldun… En derinlerde, en mavilerde sakladım seni… Gizledim… Kimse bilmedi seni sevdiğimi… Yüreğimin çırpınışları arasında, isyanlarımın en deli zamanlarında kimse bilmedi seni sevdiğimi… Hep sakladım seni, mecburdum çünkü… En neşeli halimi takındım kalbim senin için ağlarken… İmkansız bir sevdanın iki deli yüreği olmak kolay değildi çünkü… Bilirdim senin de ben gibi olduğunu, ben olduğunu…Acıtmazdı gözyaşları… Canım bu denli yanmazdı…Çaresizliğimin beni yiyip bitirdiği zamanlarda daha mı aksi oluyordum ne? Sana geliyordum, avunmak için… Bilemezdim ki, o zamanlarda senin aklından geçenleri. Çok şey bekledim ben sevgili… Verebileceğinden çok şey bekledim. Alabileceğimden azına razı olarak…Beklentisiz sevemedim seni. Sevemezdim de…Ben seninle doyasıya yaşayamadım ki…Ben hiç seninle özgürce dolaşamadım ki sokaklarda elele…Bir vapurda, doğduğum şehri gösteremedim ki sana…Sıcacık bir çayı bile paylaşamadım, ikinci bardağın ikinci yudumunu kendi bardağımdan tattıramadım sana…Hep yalnız yaşadım sevdamı.Herşey gizliydi, herşey saklıydı…Senden gelene razı olduğumu söyledim hep, oldum da…Senden gelen her gözyaşını kabullendim. O yaşlar yüreğimi kanattı ama sızlanmadım hiç. Sevdiğimdin, sevenimdin… Kalbimin sahibiydin… Sevdamın ortağıydın…Senden gelen her boşluğu kabullendim. Gel dediğimde ve sen gelemediğinde boynum büküldü, gönlüm üzüldü ama kabullendimGözlerim güldü, yüreğimin akıttıklarını sakladım.Bazen sen üzülme diye içime attım acılarımı, oysa istediğim senin kollarında teselli bulmaktı. Göz yaşlarımı sen sil istedim.Canım yandı, belli etmedim sevgili…Sonradan anladım ki ben sana hiç kırılmamışım…Hani o beni kırmak için söylediğin sözlerin hepsi aşkının itiraflarıymış.Canımı yakmak için sıra sıra dizdiğin her söz aslında ne çok sevildiğimin ispatıymış.Görememişim…Sen bana kırıldım dediğinde de seni anlayamamışım ben.Sevdiğini kırmanın ne demek olduğunu şimdi anlıyorum.Aranmamak, sorulmamak, verdiğin sözleri unutmak, tüm yaşananları yok saymak ve hiçbir şey yokmuşçasına hayata devam etmek…Gerçekten kırmamışsın sen beni…Ağladığımda göz yaşlarımı silmiyorsun diye sana kızmalarım ne kadar boşunaymış.imdi yüreğim ağlıyor, sen neredesin? Çığlık çığlığa sesleniyorum sana, beni duymuyorsun.Kırıklıklarım şimdi çıkıyor ortaya.Özlemlerim yakarken bedenimi, canım şimdi daha çok acıyor.Beynimdeki anlamsızlıkları yüreğim çözemiyor. Yüreğim çözemezse nasıl yaşarım ben? Bilmek istemiyordum bensiz yapabildiğini... Bildim...Görmek istemiyordum bensiz olabildiğini...Gördüm...Yağmurlar yağıyor hem gözlerime hem yüreğime. Ruhumda fırtınalar kopuyor, nefretim kendime…İsyan kemiriyorken bedenimi, sen neredesin sevgili? Neredesin? Kardelen, beyazlığın asaleti... Hep boynu bükük, hep yalnız...
26.09.2010 - 13:39
1 mesaj alındı
Hani bir hayal ya bu… Sen olsaydın hala hayatımda mesela, ben gecenin sessizliğini içimi acıtan şarkılarla bozarken, bir mesaj gelseydi telefonuma. Gülümseyerek mesajı okusaydım.
- Uyudun mu bebeğim?
- Uyumadım, sen niye ayaktasın bu saatte?
- Su içmeye kalktım.
- Uyu gülüm, erken kalkacaksın.
- Seni seviyorum, sende uyu artık. İyi geceler.
- Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum, iyi geceler.
-
Ve huzurla dalsaydım uykuya.
…
Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni.
Kızma hayatgülüm!
İstemediğimden değil, korktuğumdan aslında.
“Rüyada sevgili görmek, ayrılığa delalettir.” Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.
…
Ve sabah olur.
Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime.
“1 mesaj alındı” uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar.
- Günaydın aşkım
- Günaydın bebeğim
Ya da hayal bu ya… Şöyle de olabilir mesela;
…
Ve sabah olur.
Çok uyumuşumdur, artık öğlen olmuştur.
Telefon çalar.
“Kölem ol gel desen, gelmem mi yar?
Uğrumda öl desen, ölmem mi yar? …”
Melodisi eşliğinde açarım telefonu.
- Efendim
- Günaydın aşkım
- Günaydın hayatgülüm
- Hadi kalk artık, çok uyudun
- Tamam kalktım.
…
Devam eder tabi ki konuşma.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.
Huzurla uyanırım.
…
İşe gitmek için hazırlanır, seni ararım.
- Çıkacağım evden şimdi, işe gideceğim
- Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al, bereni tak, hatta iki tane çorap giy.
- Saçmalama!
- Lütfen, çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi, dediğim gibi giyineceksin.
- Peki, tamam. Söz hayatgülüm.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.
…
İşe giderim.
Başlamadan önce yine seni ararım.
- İşe başlıyorum şimdi
- Tamam, ne zaman bitecek?
- Bilmem, sekizde biter sanırım.
- Tamam. Çıkınca mesaj at, merak ederim.
- Tamam hayatgülüm.
- İyi çalışmalar bebeğim.
- Teşekkürler.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.
…
İş biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.
- Hadi bitmedi mi işlerin, çıkmadın mı daha?
…
İş biter…
- Çıktım şimdi, eve gidiyorum.
- Eve gidince haber ver bana.
…
Eve gelirim, yine konuşuruz.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.
…
Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler, gerçektir, bizimdir. Yüreğim (iz) dir..!
Sonunda “SENİ SEVİYORUM” yazar.
…
Hayal ya!
Değildi,
Hayal değildin.
Gerçektin, benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim.
Bittin!
Gittin!
En güzel günlerimi, en acı hatıralara çevirdin giderken.
Hiç olmadığım kadar mutluyken, hiç üzülmediğim kadar üzüldüm.
Gitmezsin, benimsin sanarken, bir anda sensiz kaldım.
En gerçek hayalimi yıktın.
Uzatmaya gerek yok.
Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin.
Keşke öldürseydin.
Şimdi hayal ya, acaba yine gelir misin?
…
Sensiz yokum ben, nefessizim, bir hiçim!
Hiç mi özlemedin?
Hiç merak etmiyor musun artık?
…
Bebeğin uyuyamıyor sensiz.
Günüm aydınlanmıyor sensiz. “AŞKIM GÜNAYDIN” demeni bekliyorum.
Bebeğin üşüyor, çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri.
Kimse merak etmiyor işlerimin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi.
Bir başımayım…!
…
Hayaldin, gerçek oldun.
Belki de bir rüyaydın.
Sevilen sendin ya hani, sevgiliydin ya… Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi.
Korktuğu başına gelirmiş insanın.
Bittin, bütün güzelliğinle…
Yine hayal oldun.
Aslında şimdi acı bir hatıra oldun.
Özlenen, sevilen
Ve hala inadına beklenen sevgili....!
25.09.2010 - 19:02
Bir vazgeçiş öyküsü bu...
Dinle!
Sevdiğim...
Canını canıma kattığım senden,
Uğrunda herşeyi hiç yapabileceğim senden,
Vazgeçiyorum...
Cam kırıklarıyla dolu bir yolda, yalınayak yürümek gibi yokluğuna alışmak
Tam acıya direniyorum derken,
Batan her yeni parçayla sımsıkı sardığın o yaraların bir daha asla
yaralanmam derken
Tekrar tekrar kanaması gibi...
İnsanın canının acıması - yani...
Ne derin bir anlam bu, gerçekten bilene...
Canım acıyor-........
Hiç aklımda yokken, tüm zihnimi zorlarken sadece sensiz anıları düşünmeye
Sen dolu anlara gömülmek
Ve medet ummak özlemime çare olsun diye dalgın bakışlarımda gördüklerimden
Her nakaratta daha da perişan bir yenilgi demek...
Anlamların benliğime yükledigi gerçekler çok ağır artık!
Varlığımı zorlayan bu oyundan yoruldum!
Seni özlemekten..
Yokken varsaymaktan..
Esirin olmaktan..
Hayal etmekten..
Yasanmamış saymaktan..
Var gibi görmekten..
Yok gibi yaşamaktan..
Yoruldum! ! !
Öyle bir labirent ki bu, bilmeden kendimi içine hapsettiğim,,,
Bulduğum bütün çıkışlar sana yeniden başlamama sebep aslında..
Ve kalemi hiç kaldırmadan yerinden, başladığım tüm başlangıçlar artık
sahte!
Tüm bu sahtelikler icinde, gerçek olduğuna inandığım sevgim vardı hep kar
kalan yanıma,,
Artık o bile zararda! ! !
İskontolu bir taktik uyguladığım,,,
Ve Alış fiyatına satılık artık herşey hanemde...
Bir vazgeçiş öyküsü bu...
Dinle!
Sevdiğim...
Yokken varettiğim,
Olmayan varlığı ile kendimi büyülediğim,
Haddinden abartılı önemsediğim,
Büyüttükçe büyüklüğünden korktuğum bu sevginin sahibi senden...
Vazgeçiyorum!
Gerçek bildiğim hissettiğim için inandığım inandığım için doğru saydığım
herşeyden..
Beni ben yapan duygularımdan..
Seni benim sayan bütün düşüncelerimden..
Bir çırpıda hemen... Vazgeçiyorum! ! !
Öyle kendinden emin bir geçis ki bu,
Tek bir zerre bile sen barındırmayan içine,
İçimde öyle rahat, hiç tereddütsüz bir biçimde!
Zaman şimdiki zaman...
Ve Sen artık
Benim geçmişte kalan yaram...
23.09.2010 - 13:03
Yüreğimi eze eze veda ettim sana...
Dilimin ucunda gidişinin hüzünlü türküsü,
gözlerimdeyse bitmeyen, bitiremediğim, bitiremediğin aşkın yarım kalmış öyküsü...Derin bir çizikle kanayan çocuk yanım, bir yerlerde buz gibi donmuş kadın yanım ve geleceğe dair düşlerle geçmişin kaosunda boğulan kaderci bir yaşlı kadın...Hepsini harmanladım gidişinde, yüreğimi eze eze...
Veda etmedin bana... Biliyorum terk etmiyordun sadece kendini alıp gidiyordun! Kendini; bir beden ve bir ruhu koyup bir gemiye açılıyordun engin denizlere... Sen sadece kendini götürdüğünü zannederken aşkımın sınırlarından, benim aşkımı, aşka olan inancımı, dünümü ve yarınımı da yüklenmiştin omuzlarına... Nasıl çırpındım anlatabilmek için sana. Ama kelimelerin yetersiz kaldığı, bildik her şeyin anlamsızlık çarkında kaybolduğu bir hava boşluğundaydık... Gözünün yaşını görmedim izin vermedin buna... Ama ağlayan, hıçkıran, “seni seviyorum” diye defalarca haykıran adamın çığlığı silinmedi kulaklarımdan... Kaçışın boştu gülen gözlü adam...İnsan herkesten hatta her şeyden kaçabilir.Ama kendinden? Kaçamadın kendinden tıpkı kaçamadığım gibi kendimden...
Hatırladıkça güleyim mi ağlaya yayım mı bilemediğim mesajlarımı çerçeveleyip, hafızamın en apaydınlık odalarına astım. Neler yazmıştım sana... Öfkemi kusmuştum bütün birikmişliğimle...Kudurmuştu öç alma duygum tüm deliliğimle...İstiyordum ki çektiğim acının tadı senin de dudaklarına bulaşsın...Haykırışlarım senin sesinde yankılanıp kulaklarımda dolaşsın...Benim bütün deliliğime inat bir olgunluk yapışmıştı sanki yakana...Kırmadım, kıramadım seni...Boyun eğmişliğin sessiz nidalarıyla süslüydü kelimelerin. Sen kaderin önüne katıp götürdüğü bir adamdın... Razıydın, biliyordun... Oysa ben çocuktum o veda gününde...Elinden en sevdiği, yerine başka hiçbir şeyi koyamadığı, kokusu ciğerlerine dolmayınca uyuyamadığı oyuncağı alınmış küçük bir kız çocuğuydum...Ninniler söyleyip uyutabileceğim bebeğim yoktu – ki o bebek belki aslındı hiç olmamıştı! -, gecenin kara kabuslarında avunabileceğim yumuşak bir temas eksilmişti yatağımdan – ki belki ellerim hiç dokunmamıştı böyle bir tene-...Ben yalnızlığın, en koyu en dipsiz yalnızlığın korkusuyla saldırırken silah yapıp kelimelerimi sana, sen, sen yürekli adam, sadece aşkını kalkan yaptın bu deli kadına...
Ilık sular süzülürken bedenimden gözümden süzülenlerle daha çok ıslandı tenim...Sendin gözlerimden akan...İçim katılmıştı ağlamaktan...Yitirmenin ve yitirilmenin ne olduğunu öğrenmiştim eş zamanlı...Suyun beni o her zaman rahatlatan dost sesi, teskin edici teması da yetmedi gecemin karanlığına bir ayışığı katmaya...Gitmiştin, kendini alıp yanına...
Güneşin altın tepsi silueti çok kez düştü denizin mavi dalgalarına gidişinden sonra...Yakamozlar kucakladı sahil boyunda denize değen ayaklarımı defalarca...Azalır mı diye bekledim yüreğimde gidişinin sızısı...Katmerlendi aşkım günden güne...Mayalandı sensizlik, sensiz gecelerde...Aşkının haykıran çığlıkları hiç eksilmedi hayatımdan...Bedeninin olmadığı günlerde kelimelerin yetişti beni ümide döndürmeye...”İçimdesin” diyen bir adamın sesi yankılandı hep başka seslerin içinde...Biliyorum aşkım içindeyim çünkü beni de götürdün yanında...Sensiz hudutlarda yaşayan bir kadın tanıyorum ama içi senle dopdolu...Ve bir adam tanıyorum kadının olmadığı bir mekana teslim olan...Ama yalnız değil adam. Kadını da götürdü yüreğinde...Aşkın adı, aşkın tadı hiç eksilmedi uzayan kısalan ama hep var olan günlerin ve gecelerin akıp giden ritminde...Tek bir ruh ikiye bölündü iki ayrı bedende...Sen ve ben...İç içe, çözülmemecesine...
Seni Seviyorum, Senin beni sevdiğin gibi hem de...
22.09.2010 - 13:51
Her Şeyim Ol Ama Özlenen Olma
Her şeyim ol ama özlediğim olma…
Yoksa bu şarkılar, her gece bir musallaya salarlar beni
Her gün bir ısırgan otu daha köklenir içimde
Denizden hiç bir zaman nasiplenemeyeceğim bir balık
Kahvemin kokusu
Yorgunluğum, telaşım, ortada kalakalmışlığım ol ama
Sakın özlenen olma!
Ben bu dertle başa çıkamıyorum
Kalbim, yokluğunun kaynayan kazanında
Ne zaman uyandığımda olmayışını hatırlasam
Soysuz, uğursuz bir isyanla ısırıyorum dudaklarımı
Kaderim, kederim, sefaletim ol
İlle de ömrüme son, gençliğime bedel ol
Ama özlenen olma!
Ya da, elindeyse al üzerimdeki bu korkusuz karanlığı
Baktığımda, dizlerimin bağını çözen resimlerini sıyır çerçevelerden
Olur olmadık yerde, elinle sıkar gibi çökme yüreğime
Başımda bela, omzumda yük,boğazımda düğüm ol
Yeter ki özlediğim sen olma!
Koruksuz asmaların, ekşisi bende sanki
Bedenleri ayıran yolların ne kadar tozu varsa, hepsi alnımda leke
Sırlarımın en mahrem yerinde saklıyorum sarhoşluğumu
Gaipten gelen sesim, bir sıkımlık canıma kefen olmuş elem ol
Suyuma buz, yangınıma körük ol
Yalvarırım özlenen olma!
Bıraktım ıslığını bana getiren rüzgârların peşini
Boncuk boncuk bakan çocuklara şeker vermeyi
Gölgeme ters, sokağıma ters, bildiğim bütün adreslere ters yürüyorum artık
Ne kadar çukur varsa, körkütük düşüyorum
Bileklerimde zincir, yollarımda duvar ol
Kalbimdeki savaşta ister galip, ister mağlup ol
Lakin özlenen olma!
20.09.2010 - 00:00
Vazgeçiyorum Senden
Vazgeçmek üzereyim, senden, hayattan ve aşktan
Defalarca düşündüm belkide, belki bir gün dedim durdum
Hani denir ya insan, umutları bitince ölürmüş diye
Bir umuttun içimde sende, yavaş yavaş yok olan
Elimden kayıp gidiyor şimdi kalemim
Artık ne şiir yazacağım senin için, nede düşüneceğim seni
Sanma ki kolay olacak seni aklımdan çıkarmak
Yaralar kabuk bağlayana kadar acı verirmiş insana
Sonra ne izi kalır yaranın ne hissedilir acısı
Belki benim için zor olacak olan tek şey;
Hayatımda sürekli var olacak olman
Uzun aralarla da olsa, zaman zaman karşıma çıkacaksın nasılsa
Her defasında dağlanacak belki yaram seni görünce
Fakat buna da alışmam gerekecek,
Nasılsa sen olmayacaksın her zaman yanımda
Ve gün gelecek bende bulacağım kalbimin diğer yarısını
Kim bilir belkide hiç bulamayacağım,
Ki eğer diğer yarım sensen, ben şimdi bir seçim yapıyorum
ya sen, ya hiçbiri diye
Dünya ne aşklar görmüş, ne ayrılıklar, ne acılar yaşamış
Fakat hala dönmeye devam etmiyor mu,
Bende devam ederim hayatıma, ne önemi var ki aşkın
Ne önemi var ki güzel sözlerin, ne önemi var ki sevgilinin
Ne önemi var ki gözlerinin, ne önemi var ki ellerinin
Benim için aşk sendin, sense yüksek bir yamaçtaki kardelen
Sensizde geçer bu zaman, sensizde nefes alır bu beden
Hatta gün gelir sensizde kapanır bu gözler,
Benim için hayatta önemli olan tekşeydin nasılsa,
Sen olmadan bunların ne önemi var ki artık nede olsa…
Şimdi soğuk kış geceleri, evime giderken, yolda düşlediğim sen
Ya da gece yatakta gözlerimi kapadığımda aklıma gelen sen
Birde adının geçtiği tüm sözcüklerdeki sen
İşte tüm senler, sadece o senleri atmak zor olacak içimden benim için
Çünkü tüm o senlere o kadar alışmıştım ki,
Elveda umutlarım, elveda hayatım, elveda senler
Belki bir gün yine karşılaşırız sizlerle,
O zamana kadar iyi bakın kendinize, sakın unutmayın beni
Tüm kalbimle dilediğim tek bir şey var şuanda içimde
Ben olmazsam bile hayatında, sen mutlu ol yeter,
Ama lütfen benden uzak ol,
Senin mutlu olduğunu bilmek yeter bana,
Ama görmek seni, bir başkasıyla, işte o acıtır, yalnızca kalbimi.
Şimdi tüm yalnızlığımla baş başa bırak beni
Çünkü gözlerimi kapatıp son kez düşlemek istiyorum seni…
Muhammet Yürük
19.09.2010 - 18:56
İmkânsızlıkları yaşamak mıdır sevmek?
Yoksa severken imkânsız mıdır yaşayabilmek?
Zor mudur gözlerine bakarken sevgiyi görmek,
Yoksa sevgi midir gözlerindeki tek gerçek?
Kolay mıdır bir anda vazgeçip gitmek,
...............Yoksa gitmekten vazgeçip, sevmek mi gerek?
18.09.2010 - 10:24
ÖZLEDİM SENİ..
özledim seni…
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin…
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü…
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
´´git artık´´ demek
´´beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa´´
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden…
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek….
Can Yücel
18.09.2010 - 01:21
GİTME / KAL
Dağlarımın
Yıkılmasını istemiyorsan yüreğimde,
Gözlerimde,
Çiçek açmış taze bir dal
Kurumasın diyorsan,
Beklemiyorsan
Ay’ın karanlık yüzünü yaşamamı,
Gitme / kal!
Sonbahar
Nasıl sebebiyse taze bir yaprağın ölümünün,
Çiçeğin / yeşilin hüsranıysa;
Gidişin de
Sebebidir sabahı olmayan gecelerimin.
Gitme / kal!
Tutunacak bir dalı,
Isınacak bir ateşi olsun ellerimin.
17.09.2010 - 21:37
Ah..! yollara çıkmak lazım şimdi...
Geride tükenmez krizler, nafile rutinler, virane ilişkiler bırakarak yelkenleri şişirmek lazım...
Doldurup bavula ertelenmiş coşkuları, rüzgârları sırtlamak, martıların peşine düşüp asfalt bilmez topraklara koşmak lazım...
Serseri bir şişede imzasız bir mektup olup meçhul kıyılara vurmak lazım...
Kış bastırdıkça baharın izini sürmek lazım...
Unutulmuş paslı bir hançer gibi çekilmek kınından ve yollara sürtündükçe yeniden bilenip ışımak lazım...
Ah..! gökten yıldız yağıyordur oralarda;
dallar hazdan kırılıyordur.
şimdi uzaklarda olmak lazım...
- Can Dündar
17.09.2010 - 20:37
Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın
Biri seni bulacak...
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan Biraz ürkeceksin.
Ne kadar dirensen de nafile İnsansın sonuçta, seveceksin....
Eski acılara bakıp da küsme sevdalara
Gavura kızıp da oruç bozulmaz
Sök at kafandan acaba'ları!
Bir kemik aynı yerden
İki defa kırılmaz..
Artık kararmaz gecelerin.
Bir daha yaşlar akmaz gözünden.
Sabahların gecikmez.
Kim bilir ağladığın günlere gülersin
Bir defa öldün ya zamanında?
Bir daha ölmezsin..
CAN YÜCEL
07.09.2010 - 11:43
Düşlerim vardı
Sana dair.
Ve
Senin o karşılık gözetmeyen sevgine...
Hislerim vardı geleceğe dair
Hep korktuğum, kaçtığım geçmişime...
Hiç bu kadar sevmemiştim uzun zamandır kimseyi
Ve hiç bu kadar cesur değildim yürekten,
Kimse için savaşmamıştım bu kadar
Ve kimse için göz yaşı akıtmamıştım gönülden...
Oysa şimdi
Bilinmez bir yere ve belirsizliğe gidiyorum,
Ardımda seni
Sevgisinden bile emin olamadığım seni bırakarak...
Düşüncelerim yağmurlu, esaretten yorgun
Ve
Her zaman dertleştiğim dalgalar daha hırçın vuruyorlar sahile...
Öfkeli yüreğim
Heyecandan kabarıyor giderek,
Sonra sırdaşım dalgalar durgunlaşıyor,
Bakıyorum
Ve
Gözlerim dalıyor uçsuz bucaksız denize;
Bir cevap arıyorum
biz neydik?
veya
ne yaşadık diye...
Sorularım vardı senin söylediklerine dair
Ve belki de farketmeden yaptıklarına...
Kızgınlığım vardı bu kayıtsızlığına,
Cesaretsizliğine,
Boşvermişliğine...
Cevapsız kalıyordu yüreğimde hepsi
Ama tek bir şeyin yanıtı vardı kalbimde
Vazgeçemediğim sen
Ve
Sana dair olan anlamsız sevgi...
Seni bilinmezliğe zorlayamazdım,
Seni yok edemezdim isteklerimle...
Ben giderken uzaklara ve bilinmezliğe
Şimdi seni geçmişimde bırakıyorum.
Kızgınlığını,
kırgınlığını
ve
sevgini bile bilemeden
Seni kıskanarak,
Seni özleyerek,
Seni hep isteyerek....
Ama bildiğim tek bir şey var:
Kalbim uzaklarda atacak
Senin olduğun yerde
Ve belki de senden habersiz...
23.08.2010 - 22:11
Küçük bir erkek çocuk,
annesine sordu: 'Niçin ağlıyorsun? '
'Çünkü ben kadınım.' Diye cevapladı annesi.
'Anlamadım! ' dedi çocuk. Annesi, çocuğu kucaklayıp
'Hiç bir zaman anlayamayacaksın! ' dedi.
...Babasına 'Baba, annem niçin ağlıyor? ' diye sordu.
Babanın cevabı: 'Bütün kadınlar
sebepsiz ağlayabilen yapıdadır' oldu.
Küçük çocuk büyüdü, yetişkin adam oldu, halâ
kadınların niçin ağladıklarını keşfedemedi.
Nihayet öldükten sonra cennete gittiğinde Allah'a sordu.
'Allahım! ' dedi: 'Kadınlar
niçin bu kadar kolay ağlayabiliyorlar? '
Allah:'Ben kadınları özel yarattım! Tüm yaşamın
ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına rağmen
başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar,
doğumun acısına olduğu kadar doğurdukları evlatlarının
nankörlüğüne dayanabilecek iç kuvvetini verdim.
Başkalarının kuvvetinin kalmadığında;
devam edecek azmi,
ailesinin hastalığında; yorgunluğa
pabuç bıraktırmayacak kudreti verdim.
Her türlü şart altında,
hatta kendilerini çok kötü incitseler de,
çocuklarını sevmek duygusallığını verdim.
Bu duygusallık her yaştaki çocuklarının
yaralarını sarmalarına, sorunlarını dinleyip
paylaşmalarına yardım ediyor.
Kocalarını tüm kusurlarıyla sevmek kuvvetini verdim.
Onlara iyi bir kocanın eşini asla incitmeyeceğini fakat
bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda
bulunacağını anlayacak duyarlı bir zeka verdim.
Tek zayıflık olarak kadınlara bir gözyaşı verdim...
Tamamen kendilerinin sahip oldukları,
ihtiyaçları olduğunda kullanmak üzere.
İnsanlık için bir gözyaşı...' diye cevapladı...
Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu,
ne de kendini ne şekilde taşıdığıdır.
Kadını esas güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi,
fedakarlığı, sorumluluğu, anlayışı, sadece bilgiye
değil aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır.
11.08.2010 - 15:33
NERGİS ÇİÇEĞİ
Neyi arıyorsan sen O’sundur der Mevlana...
Zulmün pesindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık...
Elinden tuttugumuz her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamizin derinliklerinde bir kesif gezisine çikarir.
Her iliski, benligimizde bir kazidir aslinda, her sevda ruhumuzun bir baska yüzü...
Her askta kendimizi arariz; o yüzden bulduklarimiz, benzerimizdir.
Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakin yüzlerine, onlarin suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktir size...
Ask denilen kaleydoskobun buzlu camina gözünüzü dayadiginizda, binbir camin rengarenk isiklar saçarak döndügünü ve her seferinde bambaska sekiller ördügünü görürsünüz.
Her camda, farkli bir renginiz vardir; her sekilde sizden bir parça...
Asklariniz hülasanizdir. Sevdiginiz her adam, begendiginiz her kadin farkli ruh hallerinizi ele verir; arada bir çevirdiniz mi kaleydoskobu, cam parçalar yer degistirip yeni sekiller alir; hepsi siz...
Sevgilinizin gözlerindeki dolunay, sizdeki isigin yansimasidir aslinda; dilindeki sizin ilhaminiz, tenindeki sizin isiniz...
Yoksa hala bir sevdiginiz, o henüz kendinizi bulamadiginizdandir...
Ask, anarsizmdir.
Sevda, çevrildikçe içinizin farkli isiklarini yakan eglenceli bir kaleydoskop gibi basimizi döndürüyor.
Ve biz, hep bahari takip ederek dünyayi gezen bir gezgin gibi içimizdeki eski baharlari ariyoruz. Narcissusu’u bilirsiniz; Öyle heybetli ve güzelmis ki, bakmaya dayanazmazmis kendine...
Gün boyu ayna karsisina geçip kara gözlerini, incecik burnunu, dar kalçalarini, kivircik saçlarini seyredermis hayran hayran...
Bir gün irmak kenarinda gezinirken, sudaki yansimasina ilismis gözü...
Uzanip, iyice bakmak istemis.
Tam gördügünde kendini, dengesini kaybedip düsüvermis irmaga, kapilip gitmis suya... Yeryüzünün en güzel insaninin öldügünü duyan Tanri, unutulmamasi için O’nu her bahar açan güzel kokulu bir çiçege dönüstürmüs.
Narcissus, nergis olmus.
Kissadan hisse, benden size tavsiye, taze bir nergis verin bugün sevgilinize...
Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasini oraya çevirip içinizdeki eski baharlara kosan bir gezgin gibi Bahar getirdim sanal deyin, baharin elinizde oldugunu unutmadan...
Gözlerindeki irmaga baktiginizda kendinizi göreceksiniz; dikkat edin de hayran olup düsmeyin! Düsüp bahar kokulu bir çiçege dönüsmeyin...
Can DÜNDAR
10.08.2010 - 01:44
BAHAR GELME ÜSTÜME.........
Bahar, yalvarırım çek git işine! .. Salma üstüme çiçeklerini... Aklımı çelme! ..
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor. Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek... Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem... Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek...
Yapma bunu bana bahar, böyle üstüme gelme...!
Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı... Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime... Kalbimin buzları erimiş. Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir... Bir de sen çıldırtma beni...
Krizdeyim ben... Tembelliğin sırası değil, uyamam sana... Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol. Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni... Bulutların üşüşmesin başıma... Girme kanıma benim... Yoldan çıkarma...!
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi, sevdanın suç ortağısın. kıyma bana...!
Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin. Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin... O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman... Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları... Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan... Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında...
yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz... Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... Yüreğim viraneye... Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da... Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.
İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar... İş açma başıma... Git işine! Yoldan çıkarma beni! ..
Can Dündar
09.08.2010 - 22:45
KIRMIZI GÜLÜN HİKAYESİ
Bir delikanlı güzel bir kıza ölümüne sevdalanış...Yüreği daha fazla dayanamaz olmuş onu uzaklardan seyretmeye.Birgün o adını bile henüz bilmediği,dış görünüşünden başka hayatı hakkında hiç bir bilgi edinmediği o genç güzel kızın yolunu kesip durdurmuş delikanlı.
Güzel kız azarlayıcı ve manidar bakmış adamın gözlerine;
_Durup dururken neden kestin yolumu böyle? Yoksa yeni haramiler mi tünedi buralara?
Delikanlı:
_Yok,demiş.Harami filan deilim.Sadece sonunun ne olucağını bilmediği karşılıksız bir sevdaya düştü gönlüm.Günler varki ben o ateşte kavrulur dururum.
Güzel kız şaşırıp kalmış duyduklarına...
_Ne kadar tanıyorsun ki beni? Diye sormuş tanımadığı delikanlıya.
_Tanımak mı? Demiş, günlerdir ezberledim ben seni...Kaşların, gözlerin, yüzünde ki gamzelerin yazar, kalbimde ki sevdanın destanı.
_Senin tanımak dediğin bumu? Kimim, kimin nesiyim serbest miyim? Gönlüm boş mu dolu mu onların hakkındada bir bilgin vamıydı sevdalanırken?
_Hiç bir şey bilmem.Sadece şunu bilirim ki ben bir sevda sarhoşuyum.Bunun içinde yolunu bir harami gibi kesipsenden marhamat dilenmek için yüreklendim.
_Nasıl bir marhamet ola ki bu?
_Vuslatı reddetmeyen, kalbim hayat arkadaşı olarak seçti seni.Bağışla, damda düşer gibi oldu ama benimle evlenirmisin?
Güzel kız oldukça şaşırmış buna:
_Ya! Demek böle ister gönlün?
_Evet, ne olur reddetme sakın, yoksa şuracıkta ölüp kalırım.Bana bir isim ver odan istiyim seni.
Güzel kız delikanlıyı hassas bir seyirle izledikten sonra:
_Pekala,demiş. sana bir şartım varbunun için.Sakın olaki söyleyeceklerimi yerine getirmezsen bir daha karşıma çıkmayasın.
Delikanlı hiç düşünmeden cevabını vermiş:
_Kabul!
Genç kız delikanlıya alaylı bir eda içinde gülümsemiş.
_Daha ne yapacağını bile bilmiyorsun ki hiç düşünmeden 'kabul' diyorsun.
_Olsun ben yaparım.
_O zaman mesele yok. yarın ben aynı saatte yine burdan geçerim.Bana elinde kırmızı bir güle gelirsen teklifini kabul demektir.
Delikanlı bir kelebek kadar hafiflemiş ve adeta kanatlarını kelebek gibi havalandırmış:
_Kabul bulurum demiş.
_O vakit hemen işe koyul.Aklın varsa hiç zaman eksiltme.
Delikanlı çoşkulu bir gönülle ardına bile bakmadan yollara düşüp gitmiş.
Aslında gülleriyle ün salmış yörenin, güllerle ilgili bir özelliği daha varmış...Oralar beyaz güller diyarıymış ve kırmızı gül hiç bulunmazmış gül ağaçlerının dallarında...
O gün delikanlı bütün gül bahçelerini, tükenmeyen enerjisi ve bitmek bilmeyen azmiyle dolaşıp durmuş...Umutlarını solduran en son bahçede de kırmızı gül bulamayınca bahçe kenarındaki bir gül ağacının dibine oturup başlamış ağlamaya...Dibine oturup ağladığı gül ağacının dalına tüneyen bülbül delikanlıyı deyrediyormuş...Dederlerki bülbül delikanlının hıçkırıklarına dayanamayıp hüzünlenmiş ve en içli bestelerinden birisini şakıyarak delikanlının ilgisini üzerine çekmeyi başarmış...Ve yine derler ki şakımaya başlayan o bülbül, bülbülü şeyda imiş....yani bülbüllerin üstadı...o şakımaya başladığında kuşlar ve bülbüller susarmış.
İşte öylesine bir şakıyış ulaşmış delikanlının kulaklarına ve hıçkırıklarına ara verip o muhtesem besteye vemiş kendisini.Gözleri sesin geldiği noktayı bulupbaba bülbülün üzerinde ısrar etmiş.Bülbül onu, delikanlı bülbülü hazin bakışlarla seyretmiş.Sonunda şakayışını bitiren bülbül lisana gelip efkarlı delikanlıya sormuş:
_Neden ağlarsın ki öyle yanık yanık? Benim efkarımı bile alevlendirdi firkatin....
_Sorma, demiş ve o hazin hikayesini anlatmış delikanlı bülbüle.hikayenin sonuna çaresizliğini eklemiş.'şayet istediği o kırmızı gülü bulup öğle vaktinde ona ulaştıramazsam, ben öldüm demektir bülbül...Bilirim ki bu sevdanın hüsranı ölüme çağırır beni...'
Bülbül sevdayı bilenmiş.Delikanlının perişan hali dokunmuş bülbüle ve fazla düşünmeden, delikanlının yüreğine su serpen sözleri fısıldamış:
_Sen hiç üzülme demiş, istediğin kırmızı gül olsun, bulunur elbet....
Umutsuzluk ciğerini çürütmeye başlayan delikanlı, inandırıcı bulmamış bu sözlerini:
_Buralar beyaz güllerin diyarıymı,öyele söyler herkes.Gün kovuşmaya yüz tuttuğu şu saatlerden sonre nerden bulabilirim ki kırmızı gülü? Meğer olmayan bir şeyi istemiş benden sevdiğim güzel...
Bülbülün vadi şaşrıtmış delikanlıyı:
_Herşeyin bir kolayı bulunur demiş...Sen şimdi git ve yarın gün doğumundan biraz sonra oturduğun ağagın dibine gel ve istediğin kırmızı gülü alıp sevdiğin o kıza götür.
_Bülbül sende beni teselli ettiğini sanıyorsan yanılıyorsun.Her yeri aradım, kırmızı gül yok bu bahçede, sen nereden bulacaksın ki?
_altının ayarını sarraf olan bilir...Ben bülbülüm, gül dilinden anlarım, istersem karşısına geçer en içli bestelerimle onu kızarta bilirim...Bana gülü tarife ne hacet...Sen şimdi git ve dediğim saatte gelip kırmızı gülü sevdiğin kıza yetiştir.
Delikanlı sevinerek ayrılmış bulunduğu bahçeden.Gece zor kavuşmuş sabaha.taze bir günün aydınlığında kalkıp bülbülün vaad ettiği saatlerde bahçeye koşup,akşam ayrıldığı gül ağacının dallarına baktığında kalbi duracak gibi olmuş.Beyaz güllerin arasında kırmızı bir gül çekmiş dikkatini ve sevincenden kalbi yerinden fırlıycak gibi atmaya başlamış.
Beyaz güllerin arasında kızarmış olan gülü usulca koparıp aldıktan sonra teşekkür etmek için etrafta bülbülü aramış.Bülbül ortalara yokmuş.Yüzüdeki sevinç solmuş bülbülü göremeyince ve ağacın debinden ayrılmaya karar verdiğinde son defa etrafını yoklamış arzulu bakışları.Umudunu kesmiş gitmek için adımını hazırlarken son olarak ayaklarının dibine ilişen bakışları sevincini iyice söndürmüş...Delikanlı ayaklarının dibinde hazin bir manzarayla karşılaşmış.Kendisine kırmızı gül vaadeden bülbülün içler acısı manzarası varmış gül ağacının dibinde....
Acı acı yutkunmuş onu seyrederken.Bülbülün ölüsü, sevdiği kızın saatinin yaklaşması arasında sıkıntılanan kalbi zor da olsa bülbülden ayrılma kararı alıp, elinde sımsıkı tuttuğu gülle birlikte yollara düşmüş.Sevdalandığı güzelin kendisine verdiği sözde aynı yerdeymiş.
Güzel kız sözünde durmuş ve karşılaşmışlar yeniden.Delikanlı soluk soluğuymış elindeki gülü kıza uzatırken....
_Al işte, kırmızı gülü buldum ve getirdim sana verdiğim sözü tuttum, şimdi sıra sende!
Güzel kız gülü delikanlının elinden alıp, efsunlu bakışlarla incelemiş gülü...Derler ki o an genç kızın güzelliği sebebi bilinmeyen bir acının bedenini dağladıkça solmuş ve hazan düşmüş bakışlarına...Sonra delikanlıya çevirmiş içli bakışlarını.Esef varmış sesinin tonunda ve şeşırtıcıymış cevabı:
_Olmaz, kaybettin yabancı....
Delikanlı, oracıkta yığılıp kalacak gibi olmuş.Feri çekilmiş bacaklarının:
_Neden, şartını yerine getirdim işte.Vuslat sözün vardı kırmızı gülü bulup getirirsem?
_Aslında verilen zaman içinde kırmızı gülü bulup getirilmesi imkansızdı.Ben biliyordum bunu.Mucize olmadıkçe isteğim yerine gelmezdi...
_Mucize gerçekleşti ve kırmızı gülü bulup vaktinde getidim.Bana vuslat sözü vermiştin!
Güzel kız kırmızı gülü delikanlıya iade ederken delikanlı büyük bir hayal kırıklığı içinde bakışlarını yere indirmişti.
Kız usul usul konuşmaya başladı:
_Karşıma dikilip yolumu kestiğin zaman, beni çok iyi tanıdığını söyledin,halbuki hakkımda hiç bir şey bilmiyordun.Bir aldanıştı seninkisi,bir hülya...
Eğer beni tanısaydın, evli olduğumu, kalbimin yanlızca eşime ait olduğunuda bilirdin.Böyle bir hataya düşmezdin.
Ben yalnızca sana bir ders vermek istedimKolayca dillendirdiğin'AŞK'ın gerçek manasını anla istedim.'AŞK' gerekirse meftun olduğun uğruna canını vermektir.Bülbül gül için can verişini gör istedim.bana baslediğin hisler,yanlız ilahi aşka ulaşmak adına vasıta olabilir.
Delikanlı hatasını anlamış olmalı ki araştırıp tanımadan evlenmeyi düşündüğü kıza utancından cevap bile verememiş.Titrek parmaklarının arasında güçlükle tuttuğu gül yere düşmüş....Yaptığı hatadan dolayı büyük bir pişmanlık duyarak,arkasına bile bakmadan gözlerden kaybolup gitmiş sonunda...
O gün bügün dür bir daha o yörede delikanlıyı gören olmamıştır
09.08.2010 - 15:51
BUGÜN PAZAR VE BEN SENİ ÇOK ÖZLEDİM........
Yağmur da var
Çok sevdiğim rüzgar da
Bugün Pazar
Daha uyanmadı komşular
Damların üzerinde kuşlar
...Daha rahatlar
Radyolarda eski şarkılar çalıyorlar bu saatlerde
Gönül penceresinden ansızın bakıp geçenlere doğru
Yağmur da var
Çok sevdiğim rüzgar da
Daha uyanmadı komşular
Bugün Pazar
Ve ben seni çok özledim
Dışan çıkmak istiyor canım
Tek başına haytalık etmek
Islanmak Pazar sabahında yağmurda
Boş caddelerde dolaşmak
Vitrinlerine bakmak mağazaların
Sinemaların afişlerine
Sokakların isimlerine
Telefon kulübelerinde uyuyan çocuklara
Bir merhaba demek sessizce
Sahilde martılara simit atmak
Otobüslerin ilk seferlerine binmek
Gitmek istiyor canım
Hayatın gittiği yere...
Islık çalıp şarkılar uydurmak kendi kendine
Fırından taze ekmek alıp
Buğusunu çekmek içine
Ve ben seni çok özledim
Tam böyle bir şey
Çiçeğe su yürümesi
Bebeğin ağlaması
Toprağın uyanması
Yağmurun yağması
Ateşin sıcağı
Bu Pazar sabahı
Tam böyle bir şey
Bir sabahçı kahvesine uğramak
Bir bardak çay
Taze dem kokusu
Hayatın atardamarlarında dolaşmak
Bölmeden şehrin uykusunu
Bir siir yazmak
Pazar bulmacasının boş karelerine
Şiirde tam da bunu anlatmak delice
Tam böyle bir şey
Hesapsız gölgesiz bedelsiz kimsesiz
Bir şiir yazmak
Bir bardak çay içmek
Sokaklarda gezmek
Yağmurda ıslanmak
Ve ben seni çok özledim! .
İbrahim SADRİ
09.08.2010 - 12:43
YALNIZLIĞA GÜLDÜM BU GECE......
Gece sessizdi... Ürkütücüydü yalnızlık, korkutucuydu.. Oysa ben hiç korkmadım. Sen yoktun ve ben bu yüzden yalnızdım,
Ama sen aslında hep vardın. Duyuyordum, görüyordum, biliyordum.. Yanımda oturmuş beni izliyordun. Hayallere karışıp gözlerimden dinliyordun sözlerimi.. Yaşıyorum işte... Sadece yaşıyorum..
Sen olmadan nasıl yaşanırsa öyle yaşıyorum. Hayallere ne kadar inanılırsa o kadar kanıyorum varlığına. Seviyorum biliyorsun, belki duymuyorsun ama biliyorsun. Hissediyorsun hislerimi. Aşk yine bana surat astı, gülmüyor, bakmıyor gözlerimin içine..
Tutamıyorum zamanı, zaman hızla geçiyor. Zaten sensiz zamanlar hep boşa geçiyor. Gecemi gündüzüme karıştırıp Uykular uyanmalara susuyor. Kendimi özlüyorum zamanla. Sensiz aynalar bile beni göstermiyor. Kızıyor sanki bütün evren yalnızlığıma. İstemiyor üzülüp kırılmamı.
Peki sen?
Sen istiyormuydun bunları? ... Boşver. Ne farkeder,
Aynada kendimle konuşmaya başlayalı o kadar da yalnız olmadığımı farkettim. Beni anlayan bir ben oldugunu unutmamalıymışım. Zaten kim yakın olabilirdiki aynalardan başka bu yüze..
Karardı gündüzler, Üzgün yüzümü göreli, Güneş hiç ugramaz oldu sabahlarıma. Bulutlar şimşeklere karışıp çıkıveriyor aniden. Seviniyorum.
Hayata dokunan birşeyler var etrafımda diye.. Boşuna. Bütün gürültüler kızgınlıklarıma.
O kadar da kötü değildi yalnızlık. Alışmış olmalıyımki izinsiz siniyor içerime. O kadar küstah bir yalnızlık ki bu.. Yalnızlığını kimsenin bilmesini bile istemiyor. Acıtır oldu canımı.
bir yalnızlığım var sanıyordum. Artık o bile beni istemiyor...
Düşün işte,
Yalnızlık bile benimle yalnız kalamıyor...
Ben alışık olmamalıydım bunlara. Böyle öğretmedim kendime. NE olursa olsun bir parça bile olsun herhangi bir yerden gülme sebebim olmalı..
Gülmeliyim..
Ne sebep olursa olsun,
Saçmalayarak gülmeliyim..
Boşvermeyi bilmeliyim.
Bulduysan sende kendinden birşeyler bu yalnızlıkta..
Şimdi sende gül benimle..
Gülmelisin...
Neden olursa olsun.
Gül işte nedensiz sebepsiz
Öylesine! !
Belki de DELİCE..
07.08.2010 - 13:33
Henüz kırılmamışsa KALBİDİR.
Kırılmışsa, ıslak bakan GÖZLERİ...
Artık ağlayamıyors...a, DUDAĞININ YANINA yerleşmiş hüznü.
Hüznü bile hissetmiyorsa artık, buz tutmuş PARMAKLARI.
Isınmıyorsa, konuşmuyorsa ve artık hiç gülmüyorsa...
...Anılarda kalmış ÇOCUKLUĞUDUR.
Ama muhakkak tatlı bir yeri vardır kadının.
Yeter ki ona,severek bakan bir çift göz olsun üstünde…
Toplam 52 mesaj bulundu