Merhaba Bu sana ilk mektubum, ilk olanların özel olması gerektiğini, üstünde düşünülüp taşınılıp, en iyisini yapmamız gerektiğini düşünürüz değil mi? ilk çocuk, ilk aşk, ilk yemek, ilk sarhoşluk…hep en iyisini yapmaya çalışır, hep en rafine olanı damıtmaya çalışır ellerimiz,yüreğimiz. Ama neden bir çocuğun haylazlığı var bende,neden umarsız olmaya çalışıyor şu an yüreğim ve neden çok sevinçliyim,neden silinmiyor yüzümden oyun oynamak isteyen tebessümüm.....neden bu kadar çok üç noktaya sığınıyorum ki sana her şeyi uzun uzun yalın,çıplak anlatabileceğimi biliyorken....
merhaba bu sana ilk mektubum.ama senin limanlarına çok gelmişliğim var.,hava da deniz de dümdüz,ne yakıt bitti ne erzak ama tayfalar da yolcular da limanlarına girmek ister şimdi söyle bakalım kim kaptan? kaptan kim,deniz niye uysal,hava niye uykusuz bir kadının çarşafı gibi davetkar? neden korkutmuyor beni şu an karanlık ruhum neden sana doğru esen bir kuzey rüzgarına dönüşmek ister içimde biriken heyecan......bilmiyorum
merhaba bu sana ilk mektubum. hayat kötü değil mi? en azından kötü denebilir bu anlamsızlığa....gökyüzü karanlık değil mi? bu renksiz kirliliğe en azından kara denir değil mi? ve biz o göğün altında yaşıyoruz değil mi? yaşadığımız her acı her tecrübe bize kafamızı kaldırmamayı öğretti değil mi? ve ben yaşayıp gidiyordum kafamı kaldırmadan günlük keyiflerle.... şimdi neden kafamı kaldırmaya zorlar gökyüzüne bakmaya zorlar beni hayalin.... her an yaptığımız sohbetler beni neden gökyüzünü boyamak isteyen bir meteroloji militanına dönüştürür.... ve bir militanın temiz duygularına bu kadar sadık sarılırım.....
merhaba bu sana ilk mektubum.sen ordasın ben burdayım.ve bu niye bu kadar canımı sıkmaya başladı benim. sen ve ben serin bir ırmağa, sen ve ben yaramazlık yapmış çocukların sus pus bekleyişlerine, sen ve ben bir otobüs camında sevdiklerine umutla bakan yolculara, sen ve ben dumanaltı olmuş yemekli vagonlarına benzemeye başlamış, birbirimize adım atma sıramız gelmişken, böyle kalakaldık diye.
Merhaba Bu sana ne ilk ne son mektubum. Ben sana doğduğum günden beri yazıyorum. Okuyamamış oldukların var. Ne çok şey yükledim onlara bilemezsin.. Süslenmiş mektup kağıtlarının yerine parmakuçlarım var sana göndereceğim. yeni virgüller ve üç noktalarda yazarım diyorum. yeni baharlarda. sonbaharlarda….
Bu sana ilk mektubum, ilk olanların özel olması gerektiğini, üstünde düşünülüp taşınılıp, en iyisini yapmamız gerektiğini düşünürüz değil mi? ilk çocuk, ilk aşk, ilk yemek, ilk sarhoşluk…hep en iyisini yapmaya çalışır, hep en rafine olanı damıtmaya çalışır ellerimiz,yüreğimiz. Ama neden bir çocuğun haylazlığı var bende,neden umarsız olmaya çalışıyor şu an yüreğim ve neden çok sevinçliyim,neden silinmiyor yüzümden oyun oynamak isteyen tebessümüm.....neden bu kadar çok üç noktaya sığınıyorum ki sana her şeyi uzun uzun yalın,çıplak anlatabileceğimi biliyorken....
merhaba
bu sana ilk mektubum.ama senin limanlarına çok gelmişliğim var.,hava da deniz de dümdüz,ne yakıt bitti ne erzak ama tayfalar da yolcular da limanlarına girmek ister şimdi söyle bakalım kim kaptan? kaptan kim,deniz niye uysal,hava niye uykusuz bir kadının çarşafı gibi davetkar? neden korkutmuyor beni şu an karanlık ruhum neden sana doğru esen bir kuzey rüzgarına dönüşmek ister içimde biriken heyecan......bilmiyorum
merhaba
bu sana ilk mektubum. hayat kötü değil mi? en azından kötü denebilir bu anlamsızlığa....gökyüzü karanlık değil mi? bu renksiz kirliliğe en azından kara denir değil mi? ve biz o göğün altında yaşıyoruz değil mi? yaşadığımız her acı her tecrübe bize kafamızı kaldırmamayı öğretti değil mi? ve ben yaşayıp gidiyordum kafamı kaldırmadan günlük keyiflerle.... şimdi neden kafamı kaldırmaya zorlar gökyüzüne bakmaya zorlar beni hayalin.... her an yaptığımız sohbetler beni neden gökyüzünü boyamak isteyen bir meteroloji militanına dönüştürür.... ve bir militanın temiz duygularına bu kadar sadık sarılırım.....
merhaba
bu sana ilk mektubum.sen ordasın ben burdayım.ve bu niye bu kadar canımı sıkmaya başladı benim. sen ve ben serin bir ırmağa, sen ve ben yaramazlık yapmış çocukların sus pus bekleyişlerine, sen ve ben bir otobüs camında sevdiklerine umutla bakan yolculara, sen ve ben dumanaltı olmuş yemekli vagonlarına benzemeye başlamış, birbirimize
adım atma sıramız gelmişken, böyle kalakaldık diye.
Merhaba
Bu sana ne ilk ne son mektubum. Ben sana doğduğum günden beri yazıyorum. Okuyamamış oldukların var. Ne çok şey yükledim onlara bilemezsin.. Süslenmiş mektup kağıtlarının yerine parmakuçlarım var sana göndereceğim. yeni virgüller ve üç noktalarda yazarım diyorum. yeni baharlarda. sonbaharlarda….