Sn Değerli Antoloji Arkadaşım.. Öncelikle; Başarılarınız, ve, şiir dolu, o güzel, şair yüreğiniz, daim olsun dileklerimle, Yeni yılda, Emek kazansın, Sevgi kazansın, Barış kazansın, diyorum, Sayfanıza, saygı ve selamlarımı bırakıyorum.. İyi ki varsınız..
Sana geliyorum umut tarlalarına ' sevdamızın ' güneşini ekerek. Vuslat kelimelerini tozlu raflardan indirip sana geliyorum. Biliyorum, avuçlarında hasretin alazları yanıyor.. Külleniyor vuslatın kelimeleri yüreğinde.. Bekle beni, avuç içlerindeki kör olası yangınları ıslak kirpiklerimle söndürmeye geliyorum. Yürüyorum zifiri uçurumları aşarak. Gözlerin ' gelecek diye ' perdelerin arasında gözyaşıyla ıslanmasın. Ben karanfillerin gülümsediği kuşluk vaktinde saçlarına süzüleceğim. Haydi, saat çoktan gece yarısını geçmiş olmalı oralarda..Uyutamasan da hasreti, ne olur gözlerini kapa yıldızlara.. Ben gelirken, yüzündeki hüzün bulutlarını topla göğünden ve uykuya dalmış ' vuslat ' türkülerini kaldır kirpiklerinden..
Umut fakiri sevdamla kana kana gülüşlerini avuçlarından içmeye geliyorum. Uykular haram sana kavuşana kadar. Geldiğimde bir tutsam ellerini, bir öpsem yüreğini goncalar tebessüm edecek toprağın altından..Güller dökülecek yıldızların avuçlarından..Ah bir sarılsam sana..Rüzgar bile kıskanırdı kavuşmamızı..Sana geliyorum. Leyla sına ağlamaklı Mecnun yoldaşım, Aslı sına kavuşması prangalı Ferhat ise arkadaşım oldu bu yolculukta. Biliyorum zaman akmıyor takvimlerin belinden..Saatler gece yarısını çoktan geçse de uzanamıyorsun yatağına..Hissediyorum bana kavuşmadan yatağına sanki çiviler serpiştirilmiş..Haydi, kapat perdelerini..Süzülmesin gözlerinden yanağına doğru ıslak nehirlerin..Mahpusa düşmesin sevda kokan kelimelerin..Bekle beni, geldiğimde cebinde biriktirdiğin gözyaşlarını yüreğimde kurutacağım. Doya doya sarılıp gözlerinde baharları soluyacağım.
Sana geliiyorum yetim cocukların düşlerini sırtıma yüklenerek. Aşındırıyorum vuslat kaldırımlarını..Karanlığı eze eze sana koşuyorum. Aldırma ellerimin titremesine. Kolay mı gözlerindeki solduğum ' hayali ' Cenneti nefesinde hissetmek? Kolay mı ellerine sürülmüş bahar kokusunu doyasıya içime çekmek? Kolay değil elbet..Kelimeler anlatamıyor içimde büyüyen heyecanı..Of dizlerim titriyor yine.. Ter basıyor alnımı..Yıllar haince güneşini vursalar da, gülen yüzünü soldursa da acılar ne olur ağlama ne olur..Sabır elbisesini giyin üzerine..Umutlarını kanatlandır karanlık gökyüzüne..Ben senin icin yollardayım..Azığım gülüşün, katığım acıların olmuşken biraz daha dayan gül yüreklim..Geldiğimde ' vuslat ' ateşiyle küllendireceğim arsız sancılarını..Ben sökeceğim takvimlerde asılı kalmış gözyaşlarını..Ne olur taş kundaklarda uyut hasretini..Ne olur silme ıslak kirpiklerini..Ben o ıslak yüreğini ' sıcak umutlarımla' sileceğim..
Yürüyorum karlı dağları birer birer aşarak. Yorulsam bir an, buğulu bakışlarında ' sağır akşamları ' senin yanında karşılamanın huzuruyla dinleniyorum..Of serçe edalı bulutların koynunda yürür gibi sana koşuyorum. Bazen yolunu kaybetmiş yağmur yüklü bulutlar ' vuslatın ' kentini soruyor bana..Bende peşimden gelmelerini söylüyorum..Gögünü yitirmiş kuşları peşime takıp hep birlikte sana geliyoruz..
Sana geliyorken yokluğunu küllendirdim aldığım her nefeste..Hayalimde gözlerini kaç kez öptüm..Kaç kez gül bahçelerinden cicekleri çaldım....Sana geliyorum utangaç ve mahçup bir cocugun düşlerini yüregine sermek için. Gelirken, kaç kez pusulara düştüm. Hor görüldüm karanlıklarda...Öyle zifiri idi öyle katransıydı ki geceler, bastığım her adımda Yusuf un kör kuyuları sandım. Lokma lokma acılarını sundular boğazıma..Ne olur üzülme sen.. Gecelerde yakılsa da bedenim ne olur ağlama sen.. Küllerimden saçlarına gülleri motifleyeceğim.Denizlerin dibindeki incileri yüreğine dizeceğim..Biraz daha sabret uykusuzluga ve bu vuslat kokan yalnızlığa.
Uçurum kenarında toprağa kökleriyle delice tutunmuş 'umut çiceklerini ' yüreğimle toplamaya geliyorum. Başını dayayıp bir çocuk gibi utanmadan ağlayabileceğin ' omuz ' olmaya geliyorum.Dilimde Şehrayin türkülerini yakıp kaldırımları aşıyorum..Bil ki, bu yolculuk ' vuslata ' gebe.. Bu yolculuğun sonunda ya karanlıklarına yıldızları dizeceğim ya da saçlarına baharları işleyeceğim..Bu mapusluk, bu hasret bitecek elbet..Kangren gecelerin yoklugumda islenmeden, ak alınlı günlerin karanlığa bürünmeden kelebeklerin sırtından avuçlarına düşeceğim bir çiğ tanesi gibi..
' Sana geliyorum gül yüreklim Vuslatı senin gözlerinde yaşamak için. Uçurumları aşıyorum Gözlerinde ' hayali ' Cenneti solumak için
Sisli bir kış günü gibi geçiyor ömrüm. Sevgiyle birleşen ellerim, iki adım ötesini görmeyen gözlerimle. Tam buldum derken mutluluğu, kaybediyorum sislerin arasında. Bir hayal gibi gidiyor uzaklara, rüzgarların önünde.
Karlı bir kış günü gibi geçiyor ömrüm. Sevgiyle, aşkla dolu bir yürek, düşüncelerle dolu bir baş ve beni taşımaya çalışan iki kararsız ayakla. Tam vargücümle koşarken mutluluğun ardından, kayıp düşüyorum ve kaybolup gidiyor mutluluk, uzayan yolların ufkunda.
Hep bir bahar gibi geçsin isterdim ömrüm. Ne sis olsun, ne soğuk, ne kar, ne de buz. Tertemiz bir gökyüzü, içimi ısıtan bir güneş olsun. İstedim ki; insanların arasında hep bir sevgi, bir aşk olsun. Ne ben anlayabildim insanları, ne de onlar anlayabildiler beni. Kimi enayi dedi; onlardan onların bana vermek istediklerini, almak istemediğim için. Mutluluğu farklı yorumladığım için onlardan. Kimi deli, hatta zırdeli dedi; yaşantımı, onların çizdiği sınırlar içine hapsetmediğim, yaşamayı onlar gibi yorumlamadığım ve onların verdiği anlamı (ya da anlamsızlığı) benimsemediğim için.
Tut ki; ben enayiyim, tut ki; ben deliyim, hatta zırdeli. Ama ben böyleyim ve böyle kalacağım. Mutluluğu ve sevgiyi, herkesin gösterdiği yerde değil, kendi istediğim yerde arayacağım. Onların gösterdiği yer, benim aradığım yer oluncaya kadar; ben onların gözünde enayi ve deli kalacağım. Onlarsa benim gözümde 'küçük insanlar' olarak kalacaklar.
Tut ki; sen de onlardan farklı düşünmeyeceksin. Onların penceresinden bakıp, onların layık gördüğü yere koyacaksın beni.
Tut ki; tatlı bir anı olarak kalacak yaşadığımız güzel günler. Sislerin arasında kaybolup giden, tam yakaladım onu derken, buharlaşıp uçan bir hayal olarak...
tut ki; sana dokunmak haram olacak bana. Ve belki de; sana bakmam bile haram olacak. Ama hiçbir zaman seni düşünmeyi, seni sevmeyi haram edemeyecekler bana. Seni hayalimde de olsa, her zaman seveceğim. Solan resimlerinde seyredeceğim; solmayan güzelliğini ve sen hissetmesen de; resimlerinde öpeceğim seni. Sen bunu kabul etmesen bile.
Tut ki; kaybolup gideceğim, acımasızca geçen zamanın içinde ve yeniden doğacağım; beni unutmayan, beni sevgiyle anan, benim hasretimle yanan bir sen olursan eğer.
Ve bil ki; seni asla unutmayacağım. Ve seni herzaman seveceğim. Sen bunu bilmesen, sen beni sevmesen bile.
SAKIN SİLME GÖZYAŞLARINI
Bazan dalıp gidiyorum uzaklara; Seni düşünüyorum. Bir alev sarıyor dört yanım. Eriyorum, bir damla su oluyorum. Damlıyorum yeşil bir yaprağın üzerine; Birdenbire büyüyor yaprak, Senin hayalin oluyor. Ben de o güzel gözlerinde, Bir damla yaş oluyorum. Sakın silme gözyaşlarını, Seni çok seviyorum.
Haydi, sil gözyaslarını. Egdigin basını gökyüzüne kaldır. Bu aska hasretin prangaları vurulsa da Bir gün vuslatın serbetini içecegiz Zümrüd- ü Anka’nın avuçlarından. Günes küsse de tenimize, Gözlerimizin aydınlıgında ezecegiz Karanlıgın yaralı duvarlarını;
Ne olur içinde yasat beni. Sırtlarımız nemli duvarlara dayansa da Askı imkansızlıgın içinde yasatmadık mı? Ayaklarımız karların altında yanarken, Bir avuç günesle, Sevdamızı kurak topraklarda Zamansız yesertmeyi ummadık mı? Karanlıga inat, Yüregimizi yıldızlara yaslayıp Sevda bozkırlarında umuda kök salmadık mı?
Uzaklardan bir çagırsan beni, Gözyaslarını dudaklarımla silmez miyim? Göçmen kuslarla haber yollasan, Karları üzerime giydirip Kanayan yaralarını bedenimle örtmez miyim? Haydi, aglama sen canım. İmkânsızlıgın içinde yürüt beni. Kavusmamız sürgün olsa da hasrete, Ne olur yüreginde büyüt beni..
Yine de seviyorum seni! Sende bana ait olan şeyleri, bende senden kalan izleri, senden gelen ve bende iz bırakan her şeyi seviyorum...seni çok seviyorum...
Nereye baksam hasretim sana Suyunu içmediğin ırmak Üzerinde yürümediğin toprak kalmamış bana Nereye baksam hasretim sana
Islanmadığımız yağmur Güneşlenmediğimiz kumsal kalmamış bana Nereye baksam hasretim sana
Gezmediğimiz bir tek cadde sokak kalmamış bana Piknikler,denizler,çarşı pazar sen kokuyor Senden başka hiç bir koku kalmamış bana Nereye baksam hasretim sana
Kahvaltımdaki tabakta Çatalımdaki makarnada bile sen varsın Salataya katılacak bir tek sos bile kalmamış bana Nereye baksam hasretim sana
Bütün şarkılar bütün filimlerde sen varsın Dinleyebileceğim bir tek şarkı Seyredebileceğim bir tek filim kalmamış bana Nereye baksam hasretim sana
Zamanların ötesine bile geçmiş sesimiz Hüzünlerimiz gülüşlerimiz Ağlayabileceğim bir tek hüzün Gülebileceğim bir tek gülüş kalmamış bana Nereye baksam hasretim sana
Şeker yedirdiğimiz atlarımı Gezdiğimiz mekanlarımı anlatsam sana Ne binebileceğim bir at Nede gezebileceğim bir mekan kaldı bana Nereye baksam hasretim sana
Cennet atları gibi gelip geçtin Ardına bakmadan dolu dizgin Arkandan bir türlü yetişemedim sana Ne yolu nede tozu kaldı bana Nereye baksam hasretim sana
Özel günlerin meğer hepsi seninmiş Bir tek özel günüm bile kalmamış bana Nereye baksam hasretim sana
Bırakıp gittin sevgili,bütün zamanlar senin olmuş Uykuda bile seni düşünmediğim Bir tek,bir tek dakika bırakmadın bana Nereye baksam hasretim sana.
SAYGIDEĞER GÖNÜL DOSTLARIM AŞAĞIDA SUNDUĞUM DÖRT GRUP SİZLERİN DUYGULARINA TERCUMAN OLMASI İÇİN KURULMUŞTUR. İÇİNİZDE BİRİNE VEYA BİR KAÇINA ÜYE OLANLARI TEBRİK EDİYORUM ÜYE OLMADIĞINIZ GRUP VARSA ÜYELİK ÇOK KOLAY PROFİLİME GİRİN ÜYE OLDUĞUM GRUPLARI TIKLAYIN İLK BAŞTA KARŞINIZA MAVİ YILDIZLI BU DÖRT GRUP ÇIKACAKTIR SIRAYLA TIKLAYIN GRUP SAYFASI KARŞINIZA ÇIKACAKTIR SAĞ SÜTÜNDA TIKLAYINIZ YAZAR ONU TIKLAYINCA BU GRUBA ÜYE OL YAZISI ÇIKAR ONUDA TIKLAYIN SIRAYLA DİĞER GRUPLARIMA DA KATILIN BİRLİK OLALIM DİRLİK BULALIM GRUPLAR ÜYELERİN DESTEĞİYLE AYAKTADIR DİĞER GRUP YÖNETİCİ ARKADAŞLARIMDA KATILABİLİRLER ÇÜNKÜ BENDE ONLARA GEREKLİ DESTEĞİ VERİYORUM SAYGI,SELAM İLETİYORUM.
AŞKIN DERYASI Kitabımdan Damlalar GURUBU Isparta Sevdalıları Grubu NE MUTLU BEN TÜRKÜM DİYENLER grubu TÜRKİYE Yazarlar,Ozanlar, Bestekarlar,Şairler Gurubu
NE MUTLU BEN TÜRKÜM DİYENLER grubu'ma şiirimle davevtiyemdir.
Barış,kardeşliği benimseyenler, Taşı toprağını önemseyenler, Askere, Polise gülümseyenler, Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Devlete, Millete saygı duyanlar, Özüne,sözüne sadık olanlar, Ülkeme övgüyle eser sunanlar, Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Her renkten,her ırktan olsalar bile, Hainlik yapmazlar düşmezler dile, Layık olmalıyız sevgiye, güle, Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Mustafa Kemal'dir Yüce Atamız, Bayrak'ta,Sancak'ta şehit Kanımız, Dünyanın kalbidir TÜRK Vatanımız, Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Canını yurduna feda edenler, Çerkezi, Kürt, Lazı eşit görenler, Alevi, Sunisi biriz diyenler, Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Zekice düşünüp doğru yazanlar, Bestekar, Şairler, Aşık, Ozanlar, Bölücü, teröre feci kızanlar, Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Yaşım kırkı geçti.Size göre(ve hatta bana göre) ,babasız da yaşayabileceğim bir çağdayım.Dedem öldüğünde babam da benim yaşlarımdaydı.Geçen yüzyılın zar zor bağlanan telefon görüşmelerinden birinde ne zamandır hasta olduğunu bildiğim dedemi sorunca babam usulca söyleyivermişti babasını kaybettiğini.Babamı teselli etmeye çalıştığımı hatırlıyorum da kendimi teselli ettiğime dair bir fısıltı hatırlamıyorum.Anlaşılan o ki büyükbaba ya da büyükanne kaybı isimlendirilemeyecek kadar normal ve beklenen bir şey…Ve anlaşılan bir şey daha var ki,yaşınız ilerleyince de babanızın yahut annenizin kaybından dolayı bir unvan vermiyorlar size.’’Yetim ve Öksüz’’ kelimelerinin çağrıştırdığı o derin ve ürpertili üşüme hali,yaşınız benim gibi kırkı geçmişse,size yakıştırılmıyor,çok görülüyor.’’Eksilen bir şeyin yok ki,üstünden bir battaniye çekilmedi ki,içinde oturduğun ev yıkılmadı ki,özlemini çektiğin kasaba harab olmadı ki üşüyesin’’ der gibidir size bu unvanı çok görenler. Yetim öyle mi ama? Babasını kaybetmiştir bir kere.Ellerinden tuttuğunda kendini dünyanın hakimi zannettiren o iri,o sıcak eller toprağa karışacaktır az sonra.Yetim kalanın kaybı büyüktür; büyük kelimesinin anlatamayacağı kadar büyük…Böyle olmalı ki bir çocuğa ‘’yetim’’ dendiğinde derhal onun içinde baba olmaya,onun o derin yitiğinin üzerini kalbinizi battaniye edip kapatmaya yeltenirsiniz.Behçet Necatigil’e göre; ‘’Büyükler gidince çocuklar küçükse onlar da ölmeli/Çünkü kendi evlerinden gayrı evler el evleri/Hele o kış ayları korkulu akşam üzerleri.’’Üşüdünüz değil mi? İçimizde kor gibi büyüttüğümüz ancak gözlerin yağmasından koruduğumuz bir yangın yeri gibidir babasızlığımız.Yüreğimizin diplerine doğru ince ince saldığımız,lakin elimize alınca,dilimize varınca bizi boğmasından korktuğumuz bir sel gibidir babasızlığımız.Ruhumuzun karanlık kuytularında ışıktan kıskanarak besleyip belediğimiz ama kıyılara dokunur dokunmaz kararacak diye ürktüğümüz incimizdir babasızlığımız.Babaların hatırına babalar için sus pus olunur… Yine de bir şair yüreğinin hece hece kanayan yaralarından uç verir o zoraki suskunluğun kuytularına terk edilmiş yetim çığlıklar:’’Yaşama cesaretimi artıran/ ağır acı oturuşunuz vardı’’diyor Nuri Pakdil babası Ziyaioğlu Emin Pakdil’i anarken.Oğlullar ve kızlar hemen bilmese de,hemen bilse bile hemen söyleyemese de,babalar sadece varlıklarıyla bile çocuklar için en usta simyacının çözemeyeceği bir güven yumağı dokur.Ne edersin ki babanın varlığına dair o suskunluk çemberini yarıp konuşamazsın; sanki kendi sesinin ilk çağıltısında aranızda büyüttüğünüz o yumak dağılacak,kristal bir küre yere yuvarlanacak,kırılıp tuzla buz olacaktır.Sanki bir çığ kopacaktır sesinizin çarptığı baba yüzünde de, sen de o da altında kalacaktır.Kalkıp sevdiğini söyleyemezsin işte; varıp da kucağına,başını gömüp göğsüne böyleyken böyle diyemezsin.Henüz babamın hayatta olduğu,ancak babasızlığı kavramaktan uzak olduğum günlerden birinde,artık babasızlığı normal karşılanan bir büyüğümün sözü abartılı gelmişti bana:’’nefes alıp verdiğini bilmem yeter bana! ’’Şimdi babasızlığın normal sayıldığı bu yaşımda ben de abartı yapma zannıyla kuşatılmayı canı gönülden göze alarak öyle diyorum… Ebeveynlerimizi anmakta baba aleyhine bir dengesizlik vardır.Annesizliği kolayca sese dökeriz,bile isteye acılı bir çığlığa dönüştürürüz de,babasızlığı ille de suskun bırakırız.Babanın yokluğu da varlığı gibi içimiz de dilsiz dudaksız beklemeye koyulur.’’Babalar pek anılmaz şiirlerde./ annelerdir daha çok sözü edilen./ beslenip barındıkları yere belki./bir sığınma duygusudur şairleri,biraz da buna yönelten./yok benim de babam için bir şiirim/taşı/ iğri durur bu yüzden.’’[Metin Demirbaş]Babalar için yazılan şiirler ille de babalar gittikten sonra gelir.Babanın yokluğunda onu daha yakın buluruz kendimize.Hayattayken yaşadığımız uzaklığın bedelini ancak ölümüyle öder gibidir babamız.’’esmerdir akşamlarda babam,/çok esmer güler resimlerinden /o kadar yakın bilmediğim/ölüme çok uzak günlerinden’’[Ali Püsküllüoğlu]. Kar tanesinin şeklini bilmek isteyen körün ikilemini yaşar gibidir oğullar ve kızlar…Dokunmadan bilemez karı,dokununca da erir kar.Habib Bektaş,hapisteki babalar için yazdığı şiirde,aynı zamanda,babaların yüreklerinde olanı dudaklarına taşımaktan alıkoyan o suskunluk hapsini resmeder gibidir:’’Sen,baba/ Neden hep/ Ben uyuyunca geliyorsun/ Ve neden hep/ Tam sana sarılınca kayboluyorsun/ Uyanıkken de baba/ Uyanıkken de gelsene.’’Ölünce sarılıyoruz babamıza; ama hayattayken gelmiyor gibi yahut gelmemizi istemiyor gibi yahut gitmeyi biz istemiyor gibiyiz.Kar tanesi de soğuk ve sessizce dokunur ya yeryüzüne..Murathan Mungan,babadan uzaklığı tasvir ederken öylesine sıkı sıkıya sarılır ki ıssızlığın simgelerine tek bir çıtırtının bile şiirin harflerini ürkütüp kaçıracağını sanırsınız:’’bir Pazar gününe sabah nasıl iner/ göklerden nefesi tıkanmış/ soluk soluğa/ bir parka kuşlar gibi kimsesiz/ nasıl iner yoksul kanatlarıyla/ siz hiç ağaçların sarsıla sarsıla/ ağladığını gördünüz mü? / babanızdan sürgün olduğunuz gün.’’Sanki yüreğimizden babamıza uçan kuşları donduruyoruz onlar yanımızdayken yahut uzaklara doğru süzülen turnalar gibi seyretmeyi seviyorlar içimizdeki duyguları; kanatlarımızın yere değmesinden ürküyorlar.’’Babam öldü’’ diye başlıyor şiirine Mustafa Ruhi Şirin; bu ilk mısra şiirin akışında saklı duygu uçurumların en başında ayaklarımın ucuna getiriyor.(şair olmadığıma göre,sadece ‘’Babam Öldü! ’’ diye tek mısralık bir şiir yazmayı deneyebilirim; bu cümle nasıl olsa her şeyi anlatırdı) Sonra bir sessizlik sokuluyor Şirin’in şiirine:’’koptu çalar saatlerin/ gergin yayı/ babasız evlerde/ kim susturacak/ çığlıktan doğan fırtınayı.’’ Yaşım kırkı geçti demiştim ya…Kendime yeter sanıyorsunuz beni.Babasızım ama yetim saymıyorsunuz beni.Bırakında yetim olayım,boynum bükük gezeyim.İzin verin de itiraf edeyim:hayatta olsaydı babam da bu yazdığıma bir ‘’Aferin! ‘’ deseydi.Çok özledim seni,baba,çok.Seni özlediğim günleri bile özlüyorum.Suskun ve uzaktın ama içinde sen vardın o günlerin,nefesin vardı.Söyler misiniz lütfen,kim susturacak bu çığlıktan kopan fırtınayı? (5 şubat 2006 Pazar/zaman_turkuaz gzts/dr. Senai Demirci) tüm babaların,baba adaylarının,babası vefat edenlerin ve ileride baba olacakların babalar gününü şimdiden kutlarımm....eğer babanız hayatta ise babalar gününde benim için de babanızın elini öper misiniz:(((
paylaşımlarımı okudugunuz için size çok teşekkür ederim allah razı olsun hepimizden...
BİR KADINI AĞLATIRKEN ÇOK DİKKAT EDİN! !
ÇÜNKÜ YÜCE RABBİMİZ KADININ GÖZYAŞLARINI SAYAR...
KADIN ERKEĞİN SOL EĞE KEMİĞİNDEN YARATILDI
EZİLSİN DİYE AYAKLARINDAN DEĞİL.
ÜSTÜN OLSUN DİYE BAŞINDAN DA DEĞİL.
AMA EŞİT OLSUN DİYE GÖĞSÜNDEN,
KORUNSUN DİYE KOLUN BİRAZ ALTINDAN
SEVİLSİN DİYE KALP HİZASINDAN...
aşkın dili kuş dili gibidir, ona süleyman gerek aşkın sabrı sonsuzluktur,ona eyyub gerek aşkın esintisi tufan gibidir,ona nuh gerek aşkın yolu dağ,kır ve çöldür,ona kerem,ferhat ve mecnun gerek bendeki aşkın tarifi yok sevgili onu yaşamak ve yaşatmak gerek...
S Sesim gelmesede selamim size, E El ele vererek çıkmışız duze, L Layiktır artık güzellikler bize, A Ah birde gelebilsek biz yüz yüze, M Minnet vermişiz biz hep sevgimize, İ İnsanlık dostluk girmiş gönlümüze, M Memnunum sizden sevgim hepinize.
S Sizden ayrı kalmak çok zordur bana, İ İçim sizi sevmiştir kana kana, Z Zemin sağlamdır vermeyiz yabana, E El açıp yalvardım Yaradanıma.
Yüzümü döndüm güneşe gölgem Arkamda, Bir güneş doğuşunda sana yalvarıyorum…
Yalnızlıklar yurdundayım dost arıyorum, Bir sen varsın sana yalvarıyorum….
Karda yürüyorum ayak izlerim yoldaşım, Bir yürek feryadı bu, Çaresizlikler şehrinden gelen, Duyan sensin ya Rab, Sana yalvarıyorum…
Kışın soğuğu üşütmüyorki beni, Yüreğimin yangını varken,
Puslu Bir akşamındayım yine hüznün, Biliyorum, Sarılırda yaralar iz kalmaz…
Ama zamana dur diyemiyorum, Götürürken bilinmeze zaman beni,
Deysen ağlayacak bir halde, Sığınılacak Sensin Ya rab, Sana Yalvarıyorum………..
Yüzümü döndüm güneşe gölgem Arkamda, Bir güneş batışında, Yokki başka çarem, Bir tek sen, Bu yüzden Sana Yalvarıyorum………
-
Medet Ya Rab……….
Hani bir büyük sıkıntı anında kırılır ya, yüreğinizdeki bütün aynalar:Kırılırda hani, kırık aynalarda oynaşır ya hayalleriniz. Ümitleriniz tökezler de hani, tereddütlere düşersiniz ya kimi zaman:Çırpınırsınız…
Hani çırpınırken uzanacak bir dost eli ararsınız, fakat bulamazsınız bir türlü; ve kala kalırsınız ya hani dertlerinizle baş başa, kimsesiz, dostsuz… Ozaman bilin ki Allah kimsesizlerin kimsesidir… Bilin ki Allah dosttur: “Dost istersiniz Allah yeter! ”
Hani en soluksuz deminizde hayallerinizin kıyısına çömelip başınız ellerinizin arasında sevginize ağıt yakarsınız ya…
Hani çözümsüzlüğe çaresizliğe tıkanır da uçan kuştan teselli arar hale gelirsiniz ya bazen…
Hani yıllarınızı verdiğiniz yerde soluksuz kalıp yıllara kurban olursunuz da bir türlü anlaşılamamanın hicranına düşersiniz ya…
Hani kuşlar şen çığlıklarla uçup geçerken üstünüzden bir Zümrüd-ü Anka olup onlarla birlikte uçmak istersiniz ya: Uçmak değil, kendinizden kaçmak…
Hani kendi garipliğinizden, yalnızlığınızdan kaçmak istedikçe yalnızlığınıza, garipliğinize saplanırsınız ya boylu boyunca…
YALNIZ DEĞİLSİNİZ:Herkesin ve her şeyin bittiği anlarda da Allah var!
Öyle bir an gelir ki, koca kainatın içinde ufalıp zerreleştiğinizi idrak edersiniz. Bir yanınızda acziniz, bir yanınızda za’fınız, bir yanınızda fakrınız ve dolu dolu çaresizliğinizle baş başa kalırsınız…
İşte o an insanca iradenin çözüldüğü ve insanoğlunun kendinde vehmettiği gücün ayaklarına dolaştığı andır: O an gerçekten kulluk anıdır.
İradeniz çözülüp kendinizde vehmettiğiniz güçler ayağınıza dolandıkça derin aczinizle birlikte kulluğunuzu idrak edip Külli İrade Sahibine yönelin.
ŞİMDİ VAKİT DUA VAKTİDİR: “Duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu” buyuran Yaratıcı’ya iltica vakti…
Bütün kapıların kapandığını sandığınız anda dua kapısı ardına kadar açılır önünüzde, çarelerin bittiği yerde dua tek çare olarak karşınıza çıkar…
Çözümsüzlüğe tıkanıp uyuyamadığınız uzun gecelerden bir gece kalkın. Şebnemlerin sabah meltemiyle kucaklaştığı bu hasret vaktinde rahmetin ve şefkatin tecellisini yatakta bekleyin tembelliğinizi sürüyerek dirilin…
Uykusuz geçirdiğiniz koca bir elem gecesinde hangi problemi çözdüğünüzü düşünün. Kendinizi hırpalamanın dışında neye yaramış ki kuruntularınız, dertlenmenizle neyi halletmişsiniz?
Vah zavallı ben! Kendimde bir güç ve kudret vehmettikçe kudretim aczime çarpıp tuz-buz oluyor. Eğer idrak edebilseydim varlık sebebimi, gerçekten anlayabilseydim Rabbim gemisinde bir yolcu olduğumu, sırtımda dünya yüküyle kendime işkence eder miydim?
İstesek de, istemesek de dünya dönüyor, güneş doğuyor, yağmur yağıyor, rüzgar esiyor, çiçek açıyor… İstesek de, istemesek de yaşlanıyoruz.
Bir saniye öncesi kaybımız, bir saniye sonrası ise meçhulümüz: Elimizde sadece yaşadığımız “an” var. Ne kadar çaresisiz!
Öyleyse bırakalım her şeye hükmeden versin hakkımızda en hayırlı hükmü.
Atın sırtınızdan dünya elemini, durun Allah’ın huzuruna; sonra diz çökün önüne, boyun bükün. Hükme tabi olup elemlerden kurtulmak varken, kendimizi hüküm mevkiinde sayıp rezil olmak niye? Üstelik takatımız yükümüzü taşımaya etmiyor.
Bin hamal gibi vehimlerimi ömür boyu taşımaktan bıktım; Artık Yaradan’a tümden teslim olup “kullukta varlık” aramak istiyorum.
“Ya rab! Çaresi bulunan şeyde acze, bulunmayan şeyde ye’se düşürme bizi…” diye de dua ediyorum. Zaten hayat da uzun bir duadır!
04.01.2015 - 23:54
2015'in, Sömürüsüz, kavgasız bir dünya düzeni için,
bir başlangıç, bir umut yılı, olması dileklerimle,
yeni yılınızı tebrik ediyorum..
Saygı ve Selamlarımla..
09.01.2014 - 08:20
Sn Değerli Antoloji Arkadaşım..
Öncelikle;
Başarılarınız, ve, şiir dolu, o güzel, şair yüreğiniz, daim olsun dileklerimle,
Yeni yılda,
Emek kazansın,
Sevgi kazansın,
Barış kazansın, diyorum,
Sayfanıza, saygı ve selamlarımı bırakıyorum..
İyi ki varsınız..
31.03.2010 - 10:07
“Ya rab! Çaresi bulunan şeyde acze, bulunmayan şeyde ye’se düşürme bizi…” aminnn...
29.03.2010 - 13:44
İmkansızlığı yokluğun zindanda asıp
Vuslatı senin yüreğinde yaşamaya geliyorum.. '
Sana geliyorum umut tarlalarına ' sevdamızın ' güneşini ekerek. Vuslat kelimelerini tozlu raflardan indirip sana geliyorum. Biliyorum, avuçlarında hasretin alazları yanıyor.. Külleniyor vuslatın kelimeleri yüreğinde.. Bekle beni, avuç içlerindeki kör olası yangınları ıslak kirpiklerimle söndürmeye geliyorum. Yürüyorum zifiri uçurumları aşarak. Gözlerin ' gelecek diye ' perdelerin arasında gözyaşıyla ıslanmasın. Ben karanfillerin gülümsediği kuşluk vaktinde saçlarına süzüleceğim. Haydi, saat çoktan gece yarısını geçmiş olmalı oralarda..Uyutamasan da hasreti, ne olur gözlerini kapa yıldızlara.. Ben gelirken, yüzündeki hüzün bulutlarını topla göğünden ve uykuya dalmış ' vuslat ' türkülerini kaldır kirpiklerinden..
Umut fakiri sevdamla kana kana gülüşlerini avuçlarından içmeye geliyorum. Uykular haram sana kavuşana kadar. Geldiğimde bir tutsam ellerini, bir öpsem yüreğini goncalar tebessüm edecek toprağın altından..Güller dökülecek yıldızların avuçlarından..Ah bir sarılsam sana..Rüzgar bile kıskanırdı kavuşmamızı..Sana geliyorum. Leyla sına ağlamaklı Mecnun yoldaşım, Aslı sına kavuşması prangalı Ferhat ise arkadaşım oldu bu yolculukta. Biliyorum zaman akmıyor takvimlerin belinden..Saatler gece yarısını çoktan geçse de uzanamıyorsun yatağına..Hissediyorum bana kavuşmadan yatağına sanki çiviler serpiştirilmiş..Haydi, kapat perdelerini..Süzülmesin gözlerinden yanağına doğru ıslak nehirlerin..Mahpusa düşmesin sevda kokan kelimelerin..Bekle beni, geldiğimde cebinde biriktirdiğin gözyaşlarını yüreğimde kurutacağım. Doya doya sarılıp gözlerinde baharları soluyacağım.
Sana geliiyorum yetim cocukların düşlerini sırtıma yüklenerek. Aşındırıyorum vuslat kaldırımlarını..Karanlığı eze eze sana koşuyorum. Aldırma ellerimin titremesine. Kolay mı gözlerindeki solduğum ' hayali ' Cenneti nefesinde hissetmek? Kolay mı ellerine sürülmüş bahar kokusunu doyasıya içime çekmek? Kolay değil elbet..Kelimeler anlatamıyor içimde büyüyen heyecanı..Of dizlerim titriyor yine.. Ter basıyor alnımı..Yıllar haince güneşini vursalar da, gülen yüzünü soldursa da acılar ne olur ağlama ne olur..Sabır elbisesini giyin üzerine..Umutlarını kanatlandır karanlık gökyüzüne..Ben senin icin yollardayım..Azığım gülüşün, katığım acıların olmuşken biraz daha dayan gül yüreklim..Geldiğimde ' vuslat ' ateşiyle küllendireceğim arsız sancılarını..Ben sökeceğim takvimlerde asılı kalmış gözyaşlarını..Ne olur taş kundaklarda uyut hasretini..Ne olur silme ıslak kirpiklerini..Ben o ıslak yüreğini ' sıcak umutlarımla' sileceğim..
Yürüyorum karlı dağları birer birer aşarak. Yorulsam bir an, buğulu bakışlarında ' sağır akşamları ' senin yanında karşılamanın huzuruyla dinleniyorum..Of serçe edalı bulutların koynunda yürür gibi sana koşuyorum. Bazen yolunu kaybetmiş yağmur yüklü bulutlar ' vuslatın ' kentini soruyor bana..Bende peşimden gelmelerini söylüyorum..Gögünü yitirmiş kuşları peşime takıp hep birlikte sana geliyoruz..
Sana geliyorken yokluğunu küllendirdim aldığım her nefeste..Hayalimde gözlerini kaç kez öptüm..Kaç kez gül bahçelerinden cicekleri çaldım....Sana geliyorum utangaç ve mahçup bir cocugun düşlerini yüregine sermek için. Gelirken, kaç kez pusulara düştüm. Hor görüldüm karanlıklarda...Öyle zifiri idi öyle katransıydı ki geceler, bastığım her adımda Yusuf un kör kuyuları sandım. Lokma lokma acılarını sundular boğazıma..Ne olur üzülme sen.. Gecelerde yakılsa da bedenim ne olur ağlama sen.. Küllerimden saçlarına gülleri motifleyeceğim.Denizlerin dibindeki incileri yüreğine dizeceğim..Biraz daha sabret uykusuzluga ve bu vuslat kokan yalnızlığa.
Uçurum kenarında toprağa kökleriyle delice tutunmuş 'umut çiceklerini ' yüreğimle toplamaya geliyorum. Başını dayayıp bir çocuk gibi utanmadan ağlayabileceğin ' omuz ' olmaya geliyorum.Dilimde Şehrayin türkülerini yakıp kaldırımları aşıyorum..Bil ki, bu yolculuk ' vuslata ' gebe.. Bu yolculuğun sonunda ya karanlıklarına yıldızları dizeceğim ya da saçlarına baharları işleyeceğim..Bu mapusluk, bu hasret bitecek elbet..Kangren gecelerin yoklugumda islenmeden, ak alınlı günlerin karanlığa bürünmeden kelebeklerin sırtından avuçlarına düşeceğim bir çiğ tanesi gibi..
' Sana geliyorum gül yüreklim
Vuslatı senin gözlerinde yaşamak için.
Uçurumları aşıyorum
Gözlerinde ' hayali ' Cenneti solumak için
27.03.2010 - 21:03
SENİ HERZAMAN SEVECEĞİM
Sisli bir kış günü gibi geçiyor ömrüm. Sevgiyle birleşen ellerim, iki adım ötesini görmeyen gözlerimle. Tam buldum derken mutluluğu, kaybediyorum sislerin arasında. Bir hayal gibi gidiyor uzaklara, rüzgarların önünde.
Karlı bir kış günü gibi geçiyor ömrüm. Sevgiyle, aşkla dolu bir yürek, düşüncelerle dolu bir baş ve beni taşımaya çalışan iki kararsız ayakla. Tam vargücümle koşarken mutluluğun ardından, kayıp düşüyorum ve kaybolup gidiyor mutluluk, uzayan yolların ufkunda.
Hep bir bahar gibi geçsin isterdim ömrüm. Ne sis olsun, ne soğuk, ne kar, ne de buz. Tertemiz bir gökyüzü, içimi ısıtan bir güneş olsun. İstedim ki; insanların arasında hep bir sevgi, bir aşk olsun. Ne ben anlayabildim insanları, ne de onlar anlayabildiler beni. Kimi enayi dedi; onlardan onların bana vermek istediklerini, almak istemediğim için. Mutluluğu farklı yorumladığım için onlardan. Kimi deli, hatta zırdeli dedi; yaşantımı, onların çizdiği sınırlar içine hapsetmediğim, yaşamayı onlar gibi yorumlamadığım ve onların
verdiği anlamı (ya da anlamsızlığı) benimsemediğim için.
Tut ki; ben enayiyim, tut ki; ben deliyim, hatta zırdeli. Ama ben böyleyim ve böyle kalacağım. Mutluluğu ve sevgiyi, herkesin gösterdiği yerde değil, kendi istediğim yerde arayacağım. Onların gösterdiği yer, benim aradığım yer oluncaya kadar; ben onların gözünde enayi ve deli kalacağım. Onlarsa benim gözümde 'küçük insanlar' olarak kalacaklar.
Tut ki; sen de onlardan farklı düşünmeyeceksin. Onların penceresinden bakıp, onların layık gördüğü yere koyacaksın beni.
Tut ki; tatlı bir anı olarak kalacak yaşadığımız güzel günler. Sislerin arasında kaybolup giden, tam yakaladım onu derken, buharlaşıp uçan bir hayal olarak...
tut ki; sana dokunmak haram olacak bana. Ve belki de; sana bakmam bile haram olacak. Ama hiçbir zaman seni düşünmeyi, seni sevmeyi haram edemeyecekler bana. Seni hayalimde de olsa, her zaman seveceğim. Solan resimlerinde seyredeceğim; solmayan güzelliğini ve sen hissetmesen de; resimlerinde öpeceğim seni. Sen bunu kabul etmesen bile.
Tut ki; kaybolup gideceğim, acımasızca geçen zamanın içinde ve yeniden doğacağım; beni unutmayan, beni sevgiyle anan, benim hasretimle yanan bir sen olursan eğer.
Ve bil ki; seni asla unutmayacağım. Ve seni herzaman seveceğim. Sen bunu bilmesen, sen beni sevmesen bile.
SAKIN SİLME GÖZYAŞLARINI
Bazan dalıp gidiyorum uzaklara;
Seni düşünüyorum.
Bir alev sarıyor dört yanım.
Eriyorum, bir damla su oluyorum.
Damlıyorum yeşil bir yaprağın üzerine;
Birdenbire büyüyor yaprak,
Senin hayalin oluyor.
Ben de o güzel gözlerinde,
Bir damla yaş oluyorum.
Sakın silme gözyaşlarını,
Seni çok seviyorum.
27.03.2010 - 10:47
Güneşle Sarılacağım Boynuna
Haydi, sil gözyaslarını.
Egdigin basını gökyüzüne kaldır.
Bu aska hasretin prangaları vurulsa da
Bir gün vuslatın serbetini içecegiz
Zümrüd- ü Anka’nın avuçlarından.
Günes küsse de tenimize,
Gözlerimizin aydınlıgında ezecegiz
Karanlıgın yaralı duvarlarını;
Ne olur içinde yasat beni.
Sırtlarımız nemli duvarlara dayansa da
Askı imkansızlıgın içinde yasatmadık mı?
Ayaklarımız karların altında yanarken,
Bir avuç günesle,
Sevdamızı kurak topraklarda
Zamansız yesertmeyi ummadık mı?
Karanlıga inat,
Yüregimizi yıldızlara yaslayıp
Sevda bozkırlarında umuda kök salmadık mı?
Uzaklardan bir çagırsan beni,
Gözyaslarını dudaklarımla silmez miyim?
Göçmen kuslarla haber yollasan,
Karları üzerime giydirip
Kanayan yaralarını bedenimle örtmez miyim?
Haydi, aglama sen canım.
İmkânsızlıgın içinde yürüt beni.
Kavusmamız sürgün olsa da hasrete,
Ne olur yüreginde büyüt beni..
Birazdan yoklugunu serecegim
Hasretinin duvarlarına.
Ve yüregimi atesleyecegim
Katransı yokluguna..
Gözbebeklerimi ıslatıp
Seni sayıklayacagım
Gecenin koynunda..
Hasretini dudaklarımda öldürüp
Günesle boynuna sarılacagım
Bahar kokulu sabahlarda…
17.03.2010 - 14:49
Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ-şerîkeleh lehül-mülkü ve lehül-hamdü yuhyî ve yümît ve hüve alâ külli şeyin kadîr'
aminnnnn...
17.03.2010 - 11:48
hak şerleri hayreyler
zannetme ki gayreyler
Ârif onu seyreyler
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
sen hakk’a tevekkül kıl
tefviz et ve rahat bul
sabreyle ve razı ol
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
kalbin ona berk eyle
tedbirini terk eyle
takdirini derk eyle
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
hallak-ı rahim o’dur
rezzak-ı kerim o’dur
fa’al-ı hakim o’dur
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
bil kadıy-ı hacatı
kıl o’na münacatı
terk eyle muradatı
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
bir işi murad etme
olduysa inad etme
haktandır o reddetme
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
hakk’ın olacak işler
boştur gam-u teşvişler
o hikmetini işler
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
hep işleri faiktir
birbirine layıktır
neylerse muvafıktır
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
dilden gamı dûr eyle
rabbinle huzur eyle
tefviz-i umur eyle
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
sen adli zulüm sanma
teslim ol oda yanma
sabret sakın usanma
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
deme şu niçin şöyle
yerincedir ol öyle
bak sonuna sabreyle
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
hiç kimseye hor akma
incitme, gönül yıkma
sen nefsine yan çıkma
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
mü’min işi renk olmaz
Âkil huyu cenk olmaz
Ârif dili tenk olmaz
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
hoş sabr-i cemilimdir
takdir kefilimdir
allah ki vekilimdir
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
her dilde o’nun adı
her canda o’nun yadı
her kuladır imdadı
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
naçar kalacak yerde
nagâh açar o perde
derman eder ol derde
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
her kuluna her anda
kâh kahr-u kâh ihsanda
her anda o bir şanda
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
kâh mu’ti-u kâh mani’
kâh darr-u kâh nafi’
kâh hafız-u kâh rafi’
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
kâh abdin eder ârif
kâh eymen-ü kâh haif
her kalbi o’dur sarif
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
kâh kalbini boş eyler
kâh halkini hoş eyler
kâh aşkina dûş eyler
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
kâh sade-ü kâh rengîn
kâh tab’ın eder sengîn
kâh hırem-ü kâh gamgîn
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
az ye, az uyu, az iç
ten mezbelesinden geç
dil gülşenine gel göç
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
bu nas ile yorulma
nefsinle dahi kalma
kalbinden ırak olma
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
geçmişle geri kalma
müstakbele hem dalma
hâl ile dahi olma
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
her daim o’nu zikreyle
zeyrekliği koy şöyle
hayran-ı hak ol şöyle
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
gel hayrete dal bir yol
kendin unut o’nu bul
koy gafleti hazır ol
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
her sözde nasihat var
her nesnede zinet var
her işte ganimet var
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
hep remz-ü işarettir
hep gamz-ü beşarettir
hep ayn-ı inayettir
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
her söyleyeni dinle
ol söyleteni anla
hoş eyle kabul canla
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
bil elsine-i halkı
aklam-ı hak ey hakkı
öğren edeb ve hulku
mevlâ görelim neyler
neylerse güzel eyler
vallahi güzel etmiş
billahi güzel etmiş
tallahi güzel etmiş
allah görelim netmiş
netmişse güzel etmiş
alıntı
10.03.2010 - 09:24
Yine de seviyorum seni! Sende bana ait olan şeyleri, bende senden kalan izleri, senden gelen ve bende iz bırakan her şeyi seviyorum...seni çok seviyorum...
21.01.2010 - 20:04
Nereye Baksam Hasretim Sana-1
Nereye baksam hasretim sana
Suyunu içmediğin ırmak
Üzerinde yürümediğin toprak kalmamış bana
Nereye baksam hasretim sana
Islanmadığımız yağmur
Güneşlenmediğimiz kumsal kalmamış bana
Nereye baksam hasretim sana
Gezmediğimiz bir tek cadde sokak kalmamış bana
Piknikler,denizler,çarşı pazar sen kokuyor
Senden başka hiç bir koku kalmamış bana
Nereye baksam hasretim sana
Kahvaltımdaki tabakta
Çatalımdaki makarnada bile sen varsın
Salataya katılacak bir tek sos bile kalmamış bana
Nereye baksam hasretim sana
Bütün şarkılar bütün filimlerde sen varsın
Dinleyebileceğim bir tek şarkı
Seyredebileceğim bir tek filim kalmamış bana
Nereye baksam hasretim sana
Zamanların ötesine bile geçmiş sesimiz
Hüzünlerimiz gülüşlerimiz
Ağlayabileceğim bir tek hüzün
Gülebileceğim bir tek gülüş kalmamış bana
Nereye baksam hasretim sana
Şeker yedirdiğimiz atlarımı
Gezdiğimiz mekanlarımı anlatsam sana
Ne binebileceğim bir at
Nede gezebileceğim bir mekan kaldı bana
Nereye baksam hasretim sana
Cennet atları gibi gelip geçtin
Ardına bakmadan dolu dizgin
Arkandan bir türlü yetişemedim sana
Ne yolu nede tozu kaldı bana
Nereye baksam hasretim sana
Özel günlerin meğer hepsi seninmiş
Bir tek özel günüm bile kalmamış bana
Nereye baksam hasretim sana
Bırakıp gittin sevgili,bütün zamanlar senin olmuş
Uykuda bile seni düşünmediğim
Bir tek,bir tek dakika bırakmadın bana
Nereye baksam hasretim sana.
Hasan Hüseyin Gömleksiz
21.01.2010 - 16:50
SAYGIDEĞER GÖNÜL DOSTLARIM AŞAĞIDA SUNDUĞUM DÖRT GRUP
SİZLERİN DUYGULARINA TERCUMAN OLMASI İÇİN KURULMUŞTUR.
İÇİNİZDE BİRİNE VEYA BİR KAÇINA ÜYE OLANLARI TEBRİK EDİYORUM
ÜYE OLMADIĞINIZ GRUP VARSA ÜYELİK ÇOK KOLAY PROFİLİME GİRİN
ÜYE OLDUĞUM GRUPLARI TIKLAYIN İLK BAŞTA KARŞINIZA MAVİ YILDIZLI BU DÖRT GRUP ÇIKACAKTIR SIRAYLA TIKLAYIN GRUP SAYFASI KARŞINIZA ÇIKACAKTIR SAĞ SÜTÜNDA TIKLAYINIZ YAZAR
ONU TIKLAYINCA BU GRUBA ÜYE OL YAZISI ÇIKAR ONUDA TIKLAYIN
SIRAYLA DİĞER GRUPLARIMA DA KATILIN BİRLİK OLALIM DİRLİK BULALIM GRUPLAR ÜYELERİN DESTEĞİYLE AYAKTADIR DİĞER GRUP YÖNETİCİ ARKADAŞLARIMDA KATILABİLİRLER ÇÜNKÜ BENDE
ONLARA GEREKLİ DESTEĞİ VERİYORUM SAYGI,SELAM İLETİYORUM.
AŞKIN DERYASI Kitabımdan Damlalar GURUBU
Isparta Sevdalıları Grubu
NE MUTLU BEN TÜRKÜM DİYENLER grubu
TÜRKİYE Yazarlar,Ozanlar, Bestekarlar,Şairler Gurubu
NE MUTLU BEN TÜRKÜM DİYENLER
grubu'ma şiirimle davevtiyemdir.
Barış,kardeşliği benimseyenler,
Taşı toprağını önemseyenler,
Askere, Polise gülümseyenler,
Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Devlete, Millete saygı duyanlar,
Özüne,sözüne sadık olanlar,
Ülkeme övgüyle eser sunanlar,
Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Her renkten,her ırktan olsalar bile,
Hainlik yapmazlar düşmezler dile,
Layık olmalıyız sevgiye, güle,
Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Mustafa Kemal'dir Yüce Atamız,
Bayrak'ta,Sancak'ta şehit Kanımız,
Dünyanın kalbidir TÜRK Vatanımız,
Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Canını yurduna feda edenler,
Çerkezi, Kürt, Lazı eşit görenler,
Alevi, Sunisi biriz diyenler,
Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
Zekice düşünüp doğru yazanlar,
Bestekar, Şairler, Aşık, Ozanlar,
Bölücü, teröre feci kızanlar,
Ne mutlu ben Türküm diyen burada.
13-1-2010 GÖNÜL DOSTLARIMA SAYGILAR,SEVGİLER,SELAMLAR.Z.Ç
14.01.2010 - 11:52
BİR YETİMİN YAZDIKLARIDIR; ÖYLECE OKUNA!
Yaşım kırkı geçti.Size göre(ve hatta bana göre) ,babasız da yaşayabileceğim bir çağdayım.Dedem öldüğünde babam da benim yaşlarımdaydı.Geçen yüzyılın zar zor bağlanan telefon görüşmelerinden birinde ne zamandır hasta olduğunu bildiğim dedemi sorunca babam usulca söyleyivermişti babasını kaybettiğini.Babamı teselli etmeye çalıştığımı hatırlıyorum da kendimi teselli ettiğime dair bir fısıltı hatırlamıyorum.Anlaşılan o ki büyükbaba ya da büyükanne kaybı isimlendirilemeyecek kadar normal ve beklenen bir şey…Ve anlaşılan bir şey daha var ki,yaşınız ilerleyince de babanızın yahut annenizin kaybından dolayı bir unvan vermiyorlar size.’’Yetim ve Öksüz’’ kelimelerinin çağrıştırdığı o derin ve ürpertili üşüme hali,yaşınız benim gibi kırkı geçmişse,size yakıştırılmıyor,çok görülüyor.’’Eksilen bir şeyin yok ki,üstünden bir battaniye çekilmedi ki,içinde oturduğun ev yıkılmadı ki,özlemini çektiğin kasaba harab olmadı ki üşüyesin’’ der gibidir size bu unvanı çok görenler.
Yetim öyle mi ama? Babasını kaybetmiştir bir kere.Ellerinden tuttuğunda kendini dünyanın hakimi zannettiren o iri,o sıcak eller toprağa karışacaktır az sonra.Yetim kalanın kaybı büyüktür; büyük kelimesinin anlatamayacağı kadar büyük…Böyle olmalı ki bir çocuğa ‘’yetim’’ dendiğinde derhal onun içinde baba olmaya,onun o derin yitiğinin üzerini kalbinizi battaniye edip kapatmaya yeltenirsiniz.Behçet Necatigil’e göre; ‘’Büyükler gidince çocuklar küçükse onlar da ölmeli/Çünkü kendi evlerinden gayrı evler el evleri/Hele o kış ayları korkulu akşam üzerleri.’’Üşüdünüz değil mi?
İçimizde kor gibi büyüttüğümüz ancak gözlerin yağmasından koruduğumuz bir yangın yeri gibidir babasızlığımız.Yüreğimizin diplerine doğru ince ince saldığımız,lakin elimize alınca,dilimize varınca bizi boğmasından korktuğumuz bir sel gibidir babasızlığımız.Ruhumuzun karanlık kuytularında ışıktan kıskanarak besleyip belediğimiz ama kıyılara dokunur dokunmaz kararacak diye ürktüğümüz incimizdir babasızlığımız.Babaların hatırına babalar için sus pus olunur…
Yine de bir şair yüreğinin hece hece kanayan yaralarından uç verir o zoraki suskunluğun kuytularına terk edilmiş yetim çığlıklar:’’Yaşama cesaretimi artıran/ ağır acı oturuşunuz vardı’’diyor Nuri Pakdil babası Ziyaioğlu Emin Pakdil’i anarken.Oğlullar ve kızlar hemen bilmese de,hemen bilse bile hemen söyleyemese de,babalar sadece varlıklarıyla bile çocuklar için en usta simyacının çözemeyeceği bir güven yumağı dokur.Ne edersin ki babanın varlığına dair o suskunluk çemberini yarıp konuşamazsın; sanki kendi sesinin ilk çağıltısında aranızda büyüttüğünüz o yumak dağılacak,kristal bir küre yere yuvarlanacak,kırılıp tuzla buz olacaktır.Sanki bir çığ kopacaktır sesinizin çarptığı baba yüzünde de, sen de o da altında kalacaktır.Kalkıp sevdiğini söyleyemezsin işte; varıp da kucağına,başını gömüp göğsüne böyleyken böyle diyemezsin.Henüz babamın hayatta olduğu,ancak babasızlığı kavramaktan uzak olduğum günlerden birinde,artık babasızlığı normal karşılanan bir büyüğümün sözü abartılı gelmişti bana:’’nefes alıp verdiğini bilmem yeter
bana! ’’Şimdi babasızlığın normal sayıldığı bu yaşımda ben de abartı yapma zannıyla kuşatılmayı canı gönülden göze alarak öyle diyorum…
Ebeveynlerimizi anmakta baba aleyhine bir dengesizlik vardır.Annesizliği kolayca sese dökeriz,bile isteye acılı bir çığlığa dönüştürürüz de,babasızlığı ille de suskun bırakırız.Babanın yokluğu da varlığı gibi içimiz de dilsiz dudaksız beklemeye koyulur.’’Babalar pek anılmaz şiirlerde./ annelerdir daha çok sözü edilen./ beslenip barındıkları yere belki./bir sığınma duygusudur şairleri,biraz da buna yönelten./yok benim de babam için bir şiirim/taşı/ iğri durur bu yüzden.’’[Metin Demirbaş]Babalar için yazılan şiirler ille de babalar gittikten sonra gelir.Babanın yokluğunda onu daha yakın buluruz kendimize.Hayattayken yaşadığımız uzaklığın bedelini ancak ölümüyle öder gibidir babamız.’’esmerdir akşamlarda babam,/çok esmer güler resimlerinden /o kadar yakın bilmediğim/ölüme çok uzak günlerinden’’[Ali Püsküllüoğlu].
Kar tanesinin şeklini bilmek isteyen körün ikilemini yaşar gibidir oğullar ve kızlar…Dokunmadan bilemez karı,dokununca da erir kar.Habib Bektaş,hapisteki babalar için yazdığı şiirde,aynı zamanda,babaların yüreklerinde olanı dudaklarına taşımaktan alıkoyan o suskunluk hapsini resmeder gibidir:’’Sen,baba/ Neden hep/ Ben uyuyunca geliyorsun/ Ve neden hep/ Tam sana sarılınca kayboluyorsun/ Uyanıkken de baba/ Uyanıkken de gelsene.’’Ölünce sarılıyoruz babamıza; ama hayattayken gelmiyor gibi yahut gelmemizi istemiyor gibi yahut gitmeyi biz istemiyor gibiyiz.Kar tanesi de soğuk ve sessizce dokunur ya
yeryüzüne..Murathan Mungan,babadan uzaklığı tasvir ederken öylesine sıkı sıkıya sarılır ki ıssızlığın simgelerine tek bir çıtırtının bile şiirin harflerini ürkütüp kaçıracağını sanırsınız:’’bir Pazar gününe sabah nasıl iner/ göklerden nefesi tıkanmış/ soluk soluğa/ bir parka kuşlar gibi kimsesiz/ nasıl iner yoksul kanatlarıyla/ siz hiç ağaçların sarsıla sarsıla/ ağladığını gördünüz mü? / babanızdan sürgün olduğunuz gün.’’Sanki yüreğimizden babamıza uçan kuşları donduruyoruz onlar yanımızdayken yahut uzaklara doğru süzülen turnalar gibi seyretmeyi seviyorlar içimizdeki duyguları; kanatlarımızın yere değmesinden ürküyorlar.’’Babam öldü’’ diye başlıyor şiirine Mustafa Ruhi Şirin; bu ilk mısra şiirin akışında saklı duygu uçurumların en başında ayaklarımın ucuna getiriyor.(şair olmadığıma göre,sadece ‘’Babam Öldü! ’’ diye tek mısralık bir şiir yazmayı deneyebilirim; bu cümle nasıl olsa her şeyi anlatırdı) Sonra bir sessizlik sokuluyor Şirin’in şiirine:’’koptu çalar saatlerin/ gergin yayı/ babasız evlerde/ kim susturacak/ çığlıktan doğan fırtınayı.’’
Yaşım kırkı geçti demiştim ya…Kendime yeter sanıyorsunuz beni.Babasızım ama yetim saymıyorsunuz beni.Bırakında yetim olayım,boynum bükük gezeyim.İzin verin de itiraf edeyim:hayatta olsaydı babam da bu yazdığıma bir ‘’Aferin! ‘’ deseydi.Çok özledim seni,baba,çok.Seni özlediğim günleri bile özlüyorum.Suskun ve uzaktın ama içinde sen vardın o günlerin,nefesin vardı.Söyler misiniz lütfen,kim susturacak bu çığlıktan kopan fırtınayı?
(5 şubat 2006 Pazar/zaman_turkuaz gzts/dr. Senai Demirci)
tüm babaların,baba adaylarının,babası vefat edenlerin ve ileride baba olacakların babalar gününü şimdiden kutlarımm....eğer babanız hayatta ise babalar gününde benim için de babanızın elini öper misiniz:(((
11.01.2010 - 00:36
mutlu yıllar AŞKIN DERYASI Kitabımdan Damlalar GRUBUma beklerim,
TÜRKİYE Yazarlar,Ozanlar,Bestekarlar,Şairler Grubuma da bekliyorum.
S U L A R
Kainat sahibi dengeyi kurmuş,
Hafıza yetersiz,beyin karışık,
Zalimler, mazlumu daima vurmuş,
İnsallar kin dolu sular barışık.
Ülkeler arası yayılır dalga,
Suratlar asılmış, çehre buruşuk,
Bulutlar her yöne yapıyor gölge,
İnsanlar kin dolu sular barışık.
Toprağın özünden sunuyor gıda,
Kirlenen yüzleri yıkar,alışık,
Dört yanı kuşatır yeşillik ada,
İnsanlar kin dolu sular barışık.
Sınırlı varlığı bölüşemezler,
Top,tüfek patlatan yüzler yılışık,
Kuran'ı okuyup gelişemezler,
İnsanlar kin dolu sular barışık.
Mavi gökyüzünü kuşak sarıyor,
Güneş'te sımsıcak yayıyor ışık,
Zeki'ler savaşsız dünya arıyor,
İnsanlar kin dolu sular barışık.
B A R I Ş I K
Yıldızlar parlıyor sevgi sunuyor,
Ay,suya,su,aya nasıl da aşık,
Denize dalanlar yüzüp yunuyor,
İnsanlar dargındır sular barışık.
Son model silahı üreten suçlu,
Fosforu fırlatır sesimiz kısık,
Neden olamadık biz içli,dışlı? ,
İnsanlar dargındır sular barışık.
Rüzgar merhametli ılık esiyor,
Yemeğe dalmaktan mutludur kaşık,
Kar buzlaşsada damla düşüyor,
İnsanlar dargındır sular barışık.
Gecenin gündüzden olsada farkı,
Gözyaşı dinmiyor yürekler basık,
Birbirine bağlı döndürür çarkı,
İnsanlar dargındır sular barışık.
Yağmurlar yağdıkca ibret alınız,
Hayvanlarla kıyas olmaz yakışık,
Zekice düşünen kalmaz yalınız,
İnsanlar dargındır sular barışık.
6-8-2009 GÖNÜL DOSTLARIMA SAYGILAR,SEVGİLER,SELAMLAR.Z.Ç
07.01.2010 - 16:07
ECEL ŞERBETİNİ İÇERİZ
Nice padişahlar göçtü buradan
Öyle emretmiştir yüce Yaradan
Takva sahibisin olma sıradan
Felek ahvaline kıs kıs gülmesin
Nefis ile şeytan mahveder bizi
Ağızdan çıkmadan ölçüp tart sözü
Kapalı olmasın sende kalp gözü
Bizlerden imanı kimse almasın
Akılla doğruyu elbet seçeriz
Ecel şerbetini bir gün içeriz
Burda ne ektiysek onu biçeriz
Ölüm hazırlıksız kapı çalmasın
Gitmek istemeyiz belki çoğumuz
Harama, günaha teslim çağımız
Sevgiyle yeşersin gönül bağımız
Dalındaki güller birden solmasın
Bu hayatın varmak gerek farkına
Kesinlikle uğra vefa parkına
Kaptırma kendini dünya çarkına
Uhrevi inancın sonu gelmesin
Derbeder’im bitir gayrı kelamı
Her kula veresin Allah selâmı
Dostlara anlattın biraz meramı
Gerçekler yüreği asla delmesin
(aşka düşen pervaneyim)
31.12.2009 - 19:24
__________________000__________________
_________________00_00_________________
________________00___00________________
_______________00_____00_______________
______________00_______00______________
_____________00_________00_____________
00000000000000____YENİ___00_00000000000
__00____________YILINIZ_______________00_
____00________KUTLU_______________00___
______00_________HUZLU_________00______
________00____SAĞLIKLI________00________
__________00___HAYIRLI________00________
_________00___OLSUN_________00________
________00________0000________00_______
_______00_______00____00_______00______
______00_____00__________00_____00_____
_____00___00________________00___00____
____0000________________________0000___
___000____________________________000__
YAGMURDA ISLANANLAR GRUBU
26.11.2009 - 21:40
Bayramınız Mübarek Olsun
Bugün Bayramdır yürekler yanmasın,
İçinizde kin duşmanlık kalmasın,
Zamansız çiçekleriniz solmasın,
Bayramınız mübarek olsun dostlar.
Sevgi ve barıştan yana olalım,
Yunus Emreyi hep örnek alalım,
Seven gönülleri hiç kırmayalım,
Bayramınız Mübarek olsun dostlar.
Burdan arkadaşlara gelsin sesim,
Dostluklar kurmaktır benim hevesim,
Allah size huzurlu hayat versin,
Bayramınız Mübarek olsun dostlar.
27/11/2009....
Hikmet Atiş
02.11.2009 - 10:44
paylaşımlarımı okudugunuz için size çok teşekkür ederim allah razı olsun hepimizden...
BİR KADINI AĞLATIRKEN ÇOK DİKKAT EDİN! !
ÇÜNKÜ YÜCE RABBİMİZ KADININ GÖZYAŞLARINI SAYAR...
KADIN ERKEĞİN SOL EĞE KEMİĞİNDEN YARATILDI
EZİLSİN DİYE AYAKLARINDAN DEĞİL.
ÜSTÜN OLSUN DİYE BAŞINDAN DA DEĞİL.
AMA EŞİT OLSUN DİYE GÖĞSÜNDEN,
KORUNSUN DİYE KOLUN BİRAZ ALTINDAN
SEVİLSİN DİYE KALP HİZASINDAN...
aşkın dili kuş dili gibidir, ona süleyman gerek
aşkın sabrı sonsuzluktur,ona eyyub gerek
aşkın esintisi tufan gibidir,ona nuh gerek
aşkın yolu dağ,kır ve çöldür,ona kerem,ferhat ve mecnun gerek
bendeki aşkın tarifi yok sevgili
onu yaşamak ve yaşatmak gerek...
aşka düşen pervane...
30.10.2009 - 11:40
SELAMIM SİZE
S Sesim gelmesede selamim size,
E El ele vererek çıkmışız duze,
L Layiktır artık güzellikler bize,
A Ah birde gelebilsek biz yüz yüze,
M Minnet vermişiz biz hep sevgimize,
İ İnsanlık dostluk girmiş gönlümüze,
M Memnunum sizden sevgim hepinize.
S Sizden ayrı kalmak çok zordur bana,
İ İçim sizi sevmiştir kana kana,
Z Zemin sağlamdır vermeyiz yabana,
E El açıp yalvardım Yaradanıma.
02/10/2009 Hikmet Atiş
08.10.2009 - 11:27
ey gönlüm nedir meselen
Suskunluk sıkıldı senden,
Ey gönlüm nedir meselen.
Sonun değilse sonbahar,
Karakış ardından gelen.
Sadakât,sabır selâmet,
Aşık olanda alâmet,
Neyse Farz’dan önce Kâmet,
Odur AŞK yolunda çilen.
Şartın AŞK’ sa mutlulukta,
OL-AN ne ki her solukta,
Ömür denen yolculukta,
Kim efendin, kimdir kölen.
Lütuf gizli her duyguda,
Nefsi gör telaş, kayguda,
Hidayet edendir HÛDA,
Hasretinden mi acelen.
Hasret, çile AŞK şeleği,
Ömrünce eler eleği,
Evlâ’ dır MEVLÂ dileği,
Razı olur O’nu bilen.
Şaşkın HÂLlerdesin Halim,
KENDİ’ ni bilendir Âlim,
Her nefeste AŞK-ı talim,
Kim ağlayan, kimdir GÜL’en…
21.09.2009 - 13:17
Es Rüzgar!
Toprağımdaki Gül`den
Alda kokumu,
Git rüzgar...
Hava buz gibi,soğuk
Karanlık her yer
Karanlık nereye baksam
Nereye dönsem, kasvet
Avare garip bir yitik,
Sürgünüm,
Sürgün yerlerinin en meşhuru
En zalimi mahpushane.
Ve kapımda
Aykırı suçluların, sempatik efendisi
Ölüm...
Varlığım kadar benim,
Dillendiremediğim bana ait,
Öteki yarım.
Gerçegim,
Şimdi tek varlığım.
Git rüzgar!
Dosta selam söyle,
Suya hasret çorak topraklar
Gibi toprağım,hasret gözyaşına
Hasret dostdan gelecek Dua`ya
Git rüzgar!
Dosta bayramını kutla,
Mutluysa; sessizce dön yanıma
Mutsuzsa; dostun her zaman
Yanında diye fısılda
Unutmasın!
Hala bıraktığı yerde,
Bıraktığı an`dayım.
Üzerimi örttüğü toprak altında,
Unutulmuşluğumla,
Birgün gelir ümidiyle beklediğim
Sürgün yerim Mahpushanede
Mezarımdayım.
19.09.2009 - 05:21
♥ ♥ ♥ ********************** ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ **********************♥ ♥ ♥
♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ **********♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ***********♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥
♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ****♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ *****♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥
♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥
♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥
♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥
♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ****♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ *****♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥
♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ **********♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ************♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥
♥ ♥ ♥ ********************* ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ *********************♥ ♥ ♥
En kalbi dileklerimle
Neşe sevinç huzur nur dolsun gönlünüze
Birlik berberlik içinde demlenirken
Yarının güzellikleri gelsin yanı başınıza vursun dizdize
Sevdikleriniz sizi cepe cevre sara dursun
Güzel günler ensenizden yakalayıp tutsun
Buyurun benden size bir şeker sunayım
Ömrünüzde onun gibi tatlı bir bayram olsun..
Ramazan bayramınız kutlu hayırlı olsun. Nice bayramlara
Selam sevgilerimle…
Kalb Mm// Tolga ŞAHBAZ
19.07.2009 - 13:34
TÜM İNANLARIN MİRAÇ KANDİLİ MÜBAREK OLSUN...RABBİM DUALARIMIZI KABUL EYLESİN...AMİNNN...
03.06.2009 - 01:45
SiiR´LERiNiZi OKUDUGUMDA; KENDIMI BULMANIN HAZ´INI DUYUP,ZEVK ALDIGIM NADiR KALEM´LERiMiZDEN,KALEM TUTAN BiLEGi BÜKÜLMESiN.
MEVLAM DERT YÜZÜ GÖSTERMESiN! .Hülya.
08.05.2009 - 15:45
Yüzümü döndüm güneşe gölgem Arkamda,
Bir güneş doğuşunda sana yalvarıyorum…
Yalnızlıklar yurdundayım dost arıyorum,
Bir sen varsın sana yalvarıyorum….
Karda yürüyorum ayak izlerim yoldaşım,
Bir yürek feryadı bu,
Çaresizlikler şehrinden gelen,
Duyan sensin ya Rab, Sana yalvarıyorum…
Kışın soğuğu üşütmüyorki beni,
Yüreğimin yangını varken,
Puslu Bir akşamındayım yine hüznün,
Biliyorum,
Sarılırda yaralar iz kalmaz…
Ama zamana dur diyemiyorum,
Götürürken bilinmeze zaman beni,
Deysen ağlayacak bir halde,
Sığınılacak Sensin Ya rab, Sana Yalvarıyorum………..
Yüzümü döndüm güneşe gölgem Arkamda,
Bir güneş batışında,
Yokki başka çarem,
Bir tek sen,
Bu yüzden Sana Yalvarıyorum………
-
Medet Ya Rab……….
Hani bir büyük sıkıntı anında kırılır ya, yüreğinizdeki bütün aynalar:Kırılırda hani, kırık aynalarda oynaşır ya hayalleriniz.
Ümitleriniz tökezler de hani, tereddütlere düşersiniz ya kimi zaman:Çırpınırsınız…
Hani çırpınırken uzanacak bir dost eli ararsınız, fakat bulamazsınız bir türlü; ve kala kalırsınız ya hani dertlerinizle baş başa, kimsesiz, dostsuz…
Ozaman bilin ki Allah kimsesizlerin kimsesidir… Bilin ki Allah dosttur: “Dost istersiniz Allah yeter! ”
Hani en soluksuz deminizde hayallerinizin kıyısına çömelip başınız ellerinizin arasında sevginize ağıt yakarsınız ya…
Hani çözümsüzlüğe çaresizliğe tıkanır da uçan kuştan teselli arar hale gelirsiniz ya bazen…
Hani yıllarınızı verdiğiniz yerde soluksuz kalıp yıllara kurban olursunuz da bir türlü anlaşılamamanın hicranına düşersiniz ya…
Hani kuşlar şen çığlıklarla uçup geçerken üstünüzden bir Zümrüd-ü Anka olup onlarla birlikte uçmak istersiniz ya: Uçmak değil, kendinizden kaçmak…
Hani kendi garipliğinizden, yalnızlığınızdan kaçmak istedikçe yalnızlığınıza, garipliğinize saplanırsınız ya boylu boyunca…
YALNIZ DEĞİLSİNİZ:Herkesin ve her şeyin bittiği anlarda da Allah var!
Öyle bir an gelir ki, koca kainatın içinde ufalıp zerreleştiğinizi idrak edersiniz.
Bir yanınızda acziniz, bir yanınızda za’fınız, bir yanınızda fakrınız ve dolu dolu çaresizliğinizle baş başa kalırsınız…
İşte o an insanca iradenin çözüldüğü ve insanoğlunun kendinde vehmettiği gücün ayaklarına dolaştığı andır: O an gerçekten kulluk anıdır.
İradeniz çözülüp kendinizde vehmettiğiniz güçler ayağınıza dolandıkça derin aczinizle birlikte kulluğunuzu idrak edip Külli İrade Sahibine yönelin.
ŞİMDİ VAKİT DUA VAKTİDİR: “Duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu” buyuran Yaratıcı’ya iltica vakti…
Bütün kapıların kapandığını sandığınız anda dua kapısı ardına kadar açılır önünüzde, çarelerin bittiği yerde dua tek çare olarak karşınıza çıkar…
Çözümsüzlüğe tıkanıp uyuyamadığınız uzun gecelerden bir gece kalkın. Şebnemlerin sabah meltemiyle kucaklaştığı bu hasret vaktinde
rahmetin ve şefkatin tecellisini yatakta bekleyin tembelliğinizi sürüyerek dirilin…
Uykusuz geçirdiğiniz koca bir elem gecesinde hangi problemi çözdüğünüzü düşünün. Kendinizi hırpalamanın dışında neye yaramış ki kuruntularınız,
dertlenmenizle neyi halletmişsiniz?
Vah zavallı ben! Kendimde bir güç ve kudret vehmettikçe kudretim aczime çarpıp tuz-buz oluyor.
Eğer idrak edebilseydim varlık sebebimi, gerçekten anlayabilseydim Rabbim gemisinde bir yolcu olduğumu,
sırtımda dünya yüküyle kendime işkence eder miydim?
İstesek de, istemesek de dünya dönüyor, güneş doğuyor, yağmur yağıyor, rüzgar esiyor, çiçek açıyor…
İstesek de, istemesek de yaşlanıyoruz.
Bir saniye öncesi kaybımız, bir saniye sonrası ise meçhulümüz: Elimizde sadece yaşadığımız “an” var. Ne kadar çaresisiz!
Öyleyse bırakalım her şeye hükmeden versin hakkımızda en hayırlı hükmü.
Atın sırtınızdan dünya elemini, durun Allah’ın huzuruna; sonra diz çökün önüne, boyun bükün.
Hükme tabi olup elemlerden kurtulmak varken, kendimizi hüküm mevkiinde sayıp rezil olmak niye?
Üstelik takatımız yükümüzü taşımaya etmiyor.
Bin hamal gibi vehimlerimi ömür boyu taşımaktan bıktım; Artık Yaradan’a tümden teslim olup “kullukta varlık” aramak istiyorum.
“Ya rab! Çaresi bulunan şeyde acze, bulunmayan şeyde ye’se düşürme bizi…” diye de dua ediyorum.
Zaten hayat da uzun bir duadır!
.....
Toplam 32 mesaj bulundu