Yeliz Atbaş - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

MARILYN VE RABİA...

Marilyn Monroe, ölümünün üzerinden geçen kırk yıla rağmen hala bir efsane. Gayri meşru olarak dünyaya gelen ve annesini tımarhanede yitiren Marilyn'nin, mutsuz bir çocukluk geçirdiği ve bakımevlerinde istenmeyen bir eşya gibi görülme duygusuyla yaşadıkça didiştiği bilinir.
Rabia'yı ise, Diyarbakır'da bir aşiret reisi olan Hacı Hüseyin'in kızı olmasına rağmen, aile çevresi dışında kimse tanımaz. Rabia, Marilyn'e kıyasla, annesiyle birlikte mutlu bir çocukluk geçirmiş, beş kardeşinin en güzeli ve en küçüğü olarak bir dediği iki edilmemiştir.Bu iki kadının Hollywood kökenlisi, gençlik yıllarından itibaren ünün doruğuna çıkmış, baş döndürücü bir popülerlik ve servet edinmiş, dilediği erkekle birlikte olup fırtınalı aşklar yaşamıştır. Rabia ise, ergenlik dönemine geldiğinde taliplerinden ilki olan Sefer'e, töre gereği başlıkla gelin edilmiştir.
Marilyn üç kez evlenim onlarca erkekle flört ederken, Rabia ise eşi Sefer'e varlığını armağan edip, yazgısına boyun eğmiştir.
Sonra Sefer, bir ömrün yoksullukla geçmiyceğine karar verip, bir kaç yıl içende almanya'dan zengin bir adam olarak döneceğine Rabia'yı ikna etmiş ve Almanya'da otomotiv sektöründe işçi olarak çalışmaya başladığında, Rabia ise kaynanası ve iki çocuğu ile acı dolu günleri, yılları saymaya koyulmuştur.
Marliyn, geniş salonlarda onlarca erkeğin iltifatlarıyla şuh kahkahalar atarken, Rabia, şirret bir kaynananın bekçiliğinde her gün ağlamayı yazgı bilmiştir.
Rabia, evinin perdelerini açamaz, dış kapısının önünü bile ( bir başka erkeğe bakmasın diye ) süpüremez olmuştur. Kaynanası ve kayınları, Rabia Sefer'i 'namusuyla'(!) beklesin diye onu birkaç günde bir tokatlamayı huy edinmişlerdir.
Bütün gazeteler Marilyn'in bir 'narsişist' olduğunu yazarken, Rabia'nın ise hiç seçmeden, istemeden bir 'mazoşist' olabildiğini kimseler bilmemiştir...
Üç yıl sonra almanya'dan döneceğine söz veren Sefer, her yıl sadece on beş günlüğüne tatile gelebilmiş ve Rabia'nın bütün sitemlerine, sabırsızlığına rağmen ' iki daire ve bir ekmek fırını parası biriktirmeden Diyarbakır'a dönemiyeceğini ' söyleyerek O'na 'sabır' dilemiştir...
Marilyn, fırtınalı yaşamından dolayı psikolojik tedavi görmeye başlarken, Rabia ise bir kaynana ile dört duvar arasında silik ve dingin yıllar geçirmekten psikolojik bir vaka haline gelmiştir. O'nu tedavi edende olmamış, aradan upuzun on yıl geçmiş ve Sefer, iki daire, bir de ekmek fırını parası biriktirip nihayet Almanya'dan dönmüştür.
Kaynanası ve kayınbiraderleri görevini yapıp (!) tam on yıl boyunca Rabia'nın yanına bir erkek sineği bile yaklaştırmayarak, onun bedenini Sefer adına bir yetki ile korumuşlardır. Bedenini korumuşlardır ama, Rabia'nın ruhsal durumu ise artık yaşadığı intihar boğuntularıyla paramparçadır...
Marilyn, çevresinde şöhreti ve parası için dolaşan yüzlerce insandan hangisinin gerçek dost, hamgisinin sevgili olduğunu bir kalabalığın kuşatmasında anlayamadığı için tedavi görürken, Rabia ise on yıl süren upuzun bir yanlızlıkta sadece Sefer'in adını sayıklamaktan bir şizofrendir artık...
Marilyn, Saint Exupery, Dostoyevski, Miller okurken ve Miller'le flört ederken, ilkokul çıkışlı Rabia ise Sefer'i beklediği günlerdeki yanlızlıkta çocuklarının hilaye kitaplarını okumuş, radyo porgramları ve haberlerden Napolyon'un, Gorbaçov'un kim olduklarını öğrenmiştir.
Diyarbakır'a yıllar sonra dönen Sefer, artık Rabia'yı tanıyamamaktadır; çünkü Rabia, her sabah Napolyon Bonapart'ın selamını Gorbaçov'a ulaştırmak üzere evden çıkmakta ve Sefer'in Almanya'dan getirdiği fötr şapkayı giyip, dudaklarının kıyısınada bir sigara iliştirip düşsel olarak kurguladığı ordulara kendince komutlar vermektedir. Belkide kendini yıllarca arzuladığı bir özgürlüğün kollarına böyle bırakmaktadır; şuursuzdur...
Rabia'yı bir süre gözleyen Sefer, anasına, artık Rabia'nın kendisine kadınlık yapamayacağını, bu yüzden yeni bir evlilik için genç ve güzel bir kadın bulmasını söyler.
Başlık parası fazlasıyle ödenir ve kırkbeş yaşındaki Sefer'e onyedi yaşlarında bir kız bulunur civar köylerden; incecik gencecik bir kız...
Rabia otuzyedi yaşına gelmiş ve yıllarca evde oturmaktan hayli kilo almış bir delidir artık (!). Sefer küçük bir oda tutar Rabia ve çocuklarına; kendisi genç eşiyle yeni alıdığı daireye çekilir. Rabia'yı bağlamak da bir çözüm getirmez ve kaldığı evin duvarları dışında ne varsa her şeyi paramparça ederek dışarı kaçıp durur...
Rabia, artık kentin mehtelif emtlerinde kâh Napolyon'un askerlerine komutlar verirken, kâh yollarda, kaldırımlarda oturup bir başına ağlarken görülmektedir. Artık Sefer'in hiçbir işine yaramayan Rabia'nın onuru, ne kaynanasının nede kayınbiraderlerinin umurunda değildir...
Rabia, bir gece Diyarbakır'ın Dağkapı semtinde SSK hastanesi bitişiğindeki askeri kararga civarında yürürken, nasılsa kırmızı şapkalı kızın büyükanne kılığına giren kurt tarafından yenilmek üzere olduğunu düşler. Kırmızı şapkalı kızın klübesi ise, askerei karargahın içindeki karanlık alandadır. Rabia, arkasında yürüdüklerine inandığı Napolyon'un askerlerine komut verir ve kırmızı şapkalı kızı kurtarmak üzere tel örgülerle çevrili yasak alana girer...
Nöbetçi askere, karargaha parolasız girmeye kalkan kim olursa olsun vurulması emredilmiştir. Asker uyarır, bağırır, ama kırmızı şapkalı kızı Napolyon'un ordusuyla kurtarmaya giden Rabia, o an hiçbirşey duyamaz...
Önce bir, ardından üç kurşun Rabia'nın gövdesine boşaltılır. Yığılıp düşerken hala Napolyon'un askerlerine geri çekilme komutları vermektedir. Namlusundan dumanlar çıkan nöbetçi er, onun konuştuklarından hiçbir şey anlamaz... Hakkında bildiği tek şey 'dur' ihtarına uymadığıdır...
Er, siyasi gerilimin alabildiğine boyutlandığı o günlerde, aklınca kendisine verilen 'emre itaat' etmiştir(!).
Rabia sonraki gün belediye tarafından sahipsizler mezarlığına gömülür ve o yılın insan hakları kurumlarının yıllıklarının Güneydoğuda'ki 'yargısız infaz'lar listesinde adı geçer. Oysa ki ölümü değil, asıl Rabia'nın yaşamı bir yargısız infazdır...
Bu iki efsane kadın, benim kalbimde yıllar yılı ev sahibi gibi oturup kalmışlardır ve kalmaktadırlar... Çünkü Marilyn, biricik platonik aşkım, Rabia ise öz teyzemdi benim... Sevgili Marilyn, 'şimdi cehennemde Niezsche'nin metresi olmalıdır'; anamın kara gözlü bacısı Rabia ise, belki cennette bile hala Sefer'i sayıklamaktadır...
YILMAZ ODABAŞI