kolaydı sevmeler ben imkansızı seçtim ne kadar yakındın o kadar uzaktın bana elimi uzatsam tutabilirdim ama bir o kadar da ulaşılmazdın kaçanlardan değildim ben kaçmadım ne zaman vazgeçmeye kalksam yüreğim o kocaman haliyle dikildi karşıma ben yüreğimin sesini dinledim ve yüreğim de sendin aslında her sözcüğü denedim, seni anlatmak için her sözcüğün üzerinde durup bir kere düşündüm ya onlar anlatamadı seni,ya sen onlara yetmedin ben ki konuşmayı o kadar seven, böylesine laf cambazı bir tek seni tarif edemedim
Çıkmaz bir vuslata sürüklenen yüreğimde sen yanıyorsun! Bu gün kelimelerin tutsaklığına yer yok yüreğimde; ister anla, ister es geç ve vur sensizliği yalnızlığıma. Çiğne kalabalığımı, tıkansın yürüyüşlerimi ve duyma ayak seslerimi gidişinin ardından.
Susturduğum sabır taşı bu gün dillendi. Ah, zaman! ... Nereden sürgülendiğini bir bilsem. Derdim ne seninle, ne de sensizliğe... Sürülsem kendimden ve benliğim el seluleti gibi yansısa aynalardan. Ve hırçın bir fırtına sonunda durulsa içim.
Seni düşünmedim, Yalan! Seni beklemedim, Yalan! Seni hiç önemsemedim, Koca bir yalan! ...
Böyle düşünmemiştim hiç. Ne seni, ne kendimi ve ne de bu vakitsizliği... Akrep sancılanmayacaktı zamanda ve akrep umursamaz dönecekti kolumda.
Denizine açtım gözlerimi. Varlığın ne zaman süzüldü içime? Zamansızlığındaki çokluğun ve yalnızlığımdaki azlığın... Neden bu kadar zorsun?
Uzaklarda dolanışım varlığına duyumsadığım ihtiyaçtan ve senden bana arta kalan, durgun anlarımın yalnızlığına...
Söylemediğim Ve Söyleyemeyeceğim Sadece iki kelimeyle...
sana bir şiir yazacağım menekşe yaprağına burcu, burcu sevgi kokacak her kelimesi aşkın iksirini dökeceğim tüm hecelere bekle sevdasına kurban olduğum simdi sisler çökmüş yüreğime karlar yağar düşlerime hele bir bahar gelsin dallar tomurcuk versin iste o zaman böyle kelepçede kalmayacak duygular güvercinler uçuracağım senin göklerine sana bir şiir yazacağım içinde hasret olmayan güneş doğacak kaf dağından geceler böyle avare, yaşanan saatler böyle sessiz olmayacak sana yemin gözbebeğim artık aşkımızın ateş rengi gülleri solmayacak bu son fasıl olacak gönlümüzde açıdan, kederden yana ben saçının bir teline sevapları satmışım kalbinin her kösesine geçmiş gelecek yıllarımı yazmışım senin ırmaklarında yaşanacak en büyük günahlar şu bulutlar bir dağılsın nerde olduğumuzu bilelim dudakların kadehler de dudak izlerimi aramayacak hele dönsün su mevsim bu yalnızlığın, kimsesizliğin uğultusunda gidecek kulaklarımızdan bir şarkı dinleteceğim sana sevdadan yana kelimeler böyle kifayetsiz kalmayacak böyle mühürlü olmayacak dudaklarım sen yüreğimde sır değil, sözcüklerimde yangınım olacaksın bu sevda böyle sürgünlerde, böyle tutuklu kalmayacak bi tanem bekle sevdiğim fidanlar yeşersin, açılsın su hasrete uzayan yollar, karlı dağlar göçmen kuşlar dönsün yuvaya bu havanın nemidir bi tanem sen nisan yağmurlarına sakla sevdayla yanan bedenini baharda ıslanmalı güz vurmuş dudaklar istemem beni böyle perişan, böyle çaresiz göresin bahara bıraktım umutları bir yeşersin su menekşeler, sümbüller iste o zaman değmeli gözlerin gözlerime iste o zaman bir şiir yazacağım sana menekşe yaprağına iste o zaman bir sevda getireceğim sana sırılsıklam
ne de olsa, aşkın peşinde koşar her insan aslında... başarı da, kariyer de, mevki de hep kendini ifade etmeye hizmet eder; kendini ifade etme kaygısı birileri tarafından takdir edilmeye, beğenilmeye; e, o da aşka eninde sonunda, inansanız da inanmasanız da...
peki, nedir hepimizi bu yarışın içine sokan? ... yani, insan neden aşık olmak ister? ... üstelik başına gelecekleri bile bile; yani, aşk hastalıklı bir ruh halidir aslında... (gerçek aşk yani...)
söylesenize, o “mantıktan arınmış tutku” halini anlatmanın bir başka yolu var mı? ...
hep mutlu ettiğinden bir fazla üzer aşk insanı eninde sonunda... çok değil, bir fazla sadece, ama üzer işte...
“evet”le “hayır” arasında kalmak, daha ilk adımı atarken kaçmak gibidir aşk...
ama vazgeçemez işte insan aşkın peşinde koşmaktan, çünkü, dipnotunda hüzün vardır aşkın ne de olsa...
en çok emek isteyen bitirme tezidir yaşamın aşk, çünkü en net haliyle bilir ki insan, aşktan hatalar çıkarsa, geriye yalnızlık kalır, ve yalnızlık insandan biriktirdiği tüm hayalleri alır...
dahası, daha yaptığı hatayı bilmezken, affedilmenin peşine düşmesidir insanın...
belki de bu yüzden, aşk şarkıları hep unutulup giderken, pişmanlığı, yalnızlığı, hüznü anlatanlar en başköşe şarkıları olarak tarihteki yerlerini alırlar...
peki söylesenize,
hangisidir aslında daha derin izler bırakan, şiirler, şarkılar yazdıran;
Yüreğimde saklı kalan duygularımın keşfiyle başladı herşey.. Ve ben seni sevmekle başlayan bir ömrün ve bitmesine ihtimal verilmeyen bir aşkın gizlendiği bir yüreğin sahibiyim sayende.. Sen; yaşadığım kadar beklediğimsin.. Ve yaşayamadıklarım kadar sevdiğim... Seni tanıdıktan sonra, Etrafıma yaydığım gülücüklerin artması ve içime bir yaşama sevincinin dolması neden acaba? Herşey orada başladı işte, hani farkına varıp güldün ya şimdi, aynen orada.. Anlamsız hayatımın anlatıldığı bir cümleye konulan noktadan sonra, hani.. 'Aşk,mutluluk,güzellik' kelimelerinin toplandığı bir işlemin sonucunda buldum sevgini.. Ve o üç kelimeyi ölümsüzleştirmek için gidilebilecek tek yer artık, yüreğimin haritasındaki aşkının iz düşümü.. Adım kadar yalansız sana olan sevgim.. Ve hiç bir yere sığmayacak kadar büyük, bir o kadar da.. Sadece; Durduk yere gülme istekleri var içimde.. Bir sevginin yan etkileri.. İçindeki güzelliği görebilecek kadar iyi olsada gözlerim, senden başkasını görmeyecek kadar da kördür aslında.. Dört yapraklı yonca gibi nadir bulunur sana olan aşkımın benzeri.. Ve sadaece sen biliyorsun, Yüreğimin en güzel köşesine saklanmış eşi benzeri olmayan o büyük sevdanın adresini.. Sen bu yüreğime gelmeden önce yaşanan anıların anlamsızlaşması niye acaba? Kimbilir, bu niye sorusuna verilebilecek cevap gözlerinin hayatıma kattığı anlamdır belki? Nedense, zoruma gitmiyor seni düşünürken uykusuz kalmak.. Gözlerim kapalıyken daha rahat konuşabiliyorum, Başka bir perde açılıyor birden.. Ve içimde aşırı bir hoşnutluk yaratıyor, seninle ilgili enterasan hayaller kurmak.. Sonsuz sevginin sığacağı kadar büyük olsada yüreğim, senden başkasını sığdıramayacak kadar da küçüktür aslında.. Gül yüzünü görebilme ihtimali, her sabah içimi aynı heyecanla dolduran.. Ve o güzelliği başkalarının da görebilecek olması, yüreğimi bir kıskançlık duygusuyla kavuran.. Kalbimin; Seviçten durma ihtimaline önlem olarak, ben yanındayken kısa aralıklara böl, fazla uzun tutma gülümseyişlerini.. Kimse çıkaramaz artık, dar yüreğime sığan uçsuz bucaksız sevgini.. Her kalp atışıyla katlanan ve katlandığı oranda ölümsüzleşen bir sevgin var bende.. Ve senle geçen günlerimin verdiği mutluluk, sensizken yaşanmayan bir ömrün kanıtıdır şimdi.. Bense sensiz yaşama ihtimaline çok uzak bir yerdeyim aslında..
Öyle birini sevin ki, gün onunla başlasın. Gözleriniz uykudan uyandığında aklınıza ilk gelen, 'sevgili, ey sevgili, canım sevgili' derken; yüreğiniz, şiiriniz dudağınızdaki terennümünüz o olsun. Ağaçlar, yaseminler, yediverenler, günebakanlar onun kokusunu sunsun benliğinize. Gün yine onunla bitsin. Güneş guruba yürürken, uyurken ve de 'seni seviyorum' derken alternatifsiz o olsun. Öyle birini sevin ki, çünkü süz, fakatsız, maalesef siz olsun. Yağmurda gökkuşağınız, baharda sevdanız, yokluğunda varlığınız, gözyaşınızda inciniz olsun. Öyle birine tutulun ki, aramak için uzaklara gitmeyeceğiniz kadar sizin olsun. Ne zaman aşktan, yardan yana söz duyarsınız kalbiniz çıldırmışçasına onun için gümbürdesin. Onun estirdiği karayel samyeline, şekva şükrana, karanlıklar aydınlığa dönüşsün. O varken 'ümitsizlik' pılını pırtısını toplayıp gitsin. Onunla zorluklar kolay olsun. Ve de o varsa her şey var olsun. Öyle birine yürekten sarılın ki, aranızdan rüzgar dahi geçemesin, kıyametin ayak seslerini duysanız bile o varsa yanınızda umurunuzda olmasın. Öyle birine müptela olun ki, o kalbinizden çıkarsa şayet ruhunuz bedeninizden sökülecekmişçesine olsun. ' Seni seviyorum' diyemediğiniz zamanda gözleriniz, ciğeriniz, ruhunuz sevginizi söyleyip dursun. Öyle birine bağlanın ki, yüreğinizin adımları onun adına yürüsün. İçinizden geçen şarkı o olsun ve de 'İçimden geçen şarkı gittiğinde ne yaparım ben! ' diyebilirsiniz. Öyle birine gönül verin ki, gönlünüz onun ardından koşsun, önünde hiçbir mani olmasın. Öyle birine meftun olun ki, şiirinizin ilhamı, duanızın kaynağı 'seviyor sevmiyor lara' gerek kalmasın onun da sizi sevdiği biri olsun. Öyle birine vurulun ki, 'ben seni fakatsız,nedensiz,çünkü süz seviyorum.' Bakma sen şimdiki zaman eki kullandığıma. En geniş zaman olan sonsuz geniş zamanla diyorum ki 'seni seviyorum'. Adının geçmediği sözü sükut sayıyorum. Seni ölesiye ve öylesine çok seviyorum ki birbirimizi bağlayan ipler görülmeyecek kadar seninim ben. Canımı da,yolumu da,gönlümü de yoluna döşedim. Bittiğim gün kalbimden çıktığın gündür. Canım benim, ben senin bana zor gelen taraflarını da seviyorum, her şeyinle; bilmediğim bilsen ürkeceğim, anlamadığım, anlayamayacağım yanlarınla seviyorum. Seni ismin ne 'de' haliyle ne de 'e' haliyle seviyorum. Seni yalın halinle seviyorum. Ben seni sevdiğim yerdeyim, her yerdeyim haykırabilirsiniz. İşte böyle birini sevin....
Birinci ses “Müsaitseniz size aşık olabilir miyim? ” dedi. Karşısındaki bir an onu süzdü, başını öne eğdi. Sanki “…Şimdi soruyorum büküp boynumu, daha önceleri nerelerdeydiniz? ” diyen eski bir şarkıyı anımsamış gibiydi. Ama bunu karşısındakine söylese bile ne ifade edecekti ki? Hayatta her şeyin zamanlamasının tutması mümkün değildi ki zaten. Kalbinin boş olduğu zamanlarda kimse karşısına çıkıp, “ Müsaitseniz size aşık olabilir miyim? ” dememişti ki. Doğruydu işte sözler şiirler. Aşkın kapıyı ne zaman nasıl çalacağı belli olmazdı. Aşka randevu verilemezdi. O gelip bulur, ansızın “cee! ” diye karşına çıkabilirdi. İkinci ses birinciye, “Senin adına çok üzgünüm, aşkına karşılık veremeyeceğim için. Çünkü hayatımda birisi var,” dedi, yürüdü gitti, ayaklarını sürükleyerek. Birinci ses, sorusunun havada asılı kaldığını hissetti. Ürperdi. Halbuki o, bir çok ikinci sesin yaptığı gibi hayatında birisi olduğunu ondan saklayabilir, yalan söyleyebilirdi. Oysa yapmamış, dürüst davranmıştı. Birinci ses düşündü “Tanrım, demek ki hala böyle birileri var hayatta. Roman kahramanları yalan değilmiş.” Olmayacaktı bu aşk, belliydi işte de hayalindeki yüz, beynindeki isim, kalbindeki çocuksu heyecan niye silinmiyordu acaba? Müsait değildi bak, söylediği gibi.
Aşık olmaması gerekiyordu. Aşık olursa acı çekecekti, kavuşamayacaktı ona. İkincinin sesi, yüzü, elleri, tarzı yine de akılndan çıkmıyordu. Acaba o da hoşlanmış mıydı kendisinden? Bunu öğrenmeyi o kadar çok istiyordu ki? İyi de, hoşlansa bile bunu söylemesi neyi değiştirecekti? İkinci ses, hayatında birisi olmasına rağmen, o gün karşısına onu beğenen, hatta aşkı için izin isteyen bir Ses’in çıkmasına içten içe çok sevindi. Gidip gelip aynada kendisine göz attı gün boyu. İçini tarifsiz bir sevinç kaplamıştı.
Gururu okşanmıştı. Kalbi boş olsaydı,”Evet” deyip, onunla birlikte bir aşka yelken açmaktan açınmazdı. Acaba, mazeretini söylerken bunları da söylese miydi birinci sese? Yoo, duygularıyla oynamak istemezdi onun. Bunca çürümüş ilişkinin arasında sevginin, aşkın adı dama atılmışken birisinin ortaya çıkıp cesurca, “Müsaitseniz size aşık olabilir miyim? ” demesi, inceliğin ve karşısındakine değer vermenin eski şarkılarda, filmlerde kalmadığının kanıtıydı işte. Aşk için izin istenmezdi, biliyordu? Telefonu ara ara, bilinmeyen bir numara tarafından aranıyor, ‘Alo! ’ dediğinde kapanıyordu. Son açtığında, “Sen misin? ” dedi. Telefon kapanmadı. Derin bir iç çekiş duyuldu. Birinci ses konuştu: “MÜSAİT OLMASANIZDA BEN SİZE AŞIĞIM.” …Sessizlik, ölüm kadar kesin ve uzun sürdü. Aşk, ölümden daha çaresizdi o an.
Bir insan için yok olup, hiç yaşanmamış varsayıldınız mı? Bu nankör inkar! Nasıl acıtır insan yüreğini bilir misiniz? Hayallerin açılan-saçılan elbisesi tamamen çıkarılıp, çırılçıplak kalındığında riyakâr bir suretle, burun buruna gelmek, iğrenç bir duygudur! ! Tanıdığınızı sandığınız, hatta deliler gibi sevdiğiniz insanın karşınızdaki kalkansız duruşu, açıklayıveririr tüm gerçekleri..İşte o duymak görmek istemediğiniz acı gerçekler öyle bir kalıpla bağdaş kurar ki karşınıza, görüntüsüne kör, sesine sağır olmak için yalvarırsınız. Birzamanlar nefesiniz olan sevdiğiniz,değişmiştir.(değişim kendini ele verme sürecidir ya hadi neyse) nefes dedik ya, artık nefesinizi durdurup, kanı beyninize sıçratan olmuştur. Hayatımda bu işkence modelini çok nadir yaşamama rağmen, nadir de olsa demek ki acıttı, yazmak istedim.
Efendim şöyle başlar aşk serüvenleri
Her şey bir masal gibidir.Kadın erkeğin Sindirellası,erkek kadının atsız prensidir.Dünya da hiçbir şey birbirlerinden daha önemli değildir (?) İsimler kullanılmaz hitap edilirken, aşkıım, sevgiliim, hayatıım, ötem, berim..,vs gibi sıfatlar özel adınızın yerini çoktan almıştır..Her dakika yan yana olmak istersiniz. Olur ya yüz yüze görüşemediniz diyelim, Günaydın diye başlayaniyi geceler diye devam eden telefon görüşmeleri, o da olmadı, mesaj trafikleri derken onunla kalkar onunla yatarsınız..Buraya kadar her şey mükemmel! ! Eee, daha ne isteriz aşka dair hayattan? Ne güzel bir yürek sizin için atıyor; attıkça da yüreğinizi hoplatıyor.Bazılarında bu zaman uzar ayları alır,bazılarında haftaları,bazılarında ise günleri..Sonra işte asıl espri başlar..Şaka gibidir yaşananlarin karedilir,sevgi reddedilir en sonundada çattt diye seni istemiyorum diye ileri gidilir..Eee hani sindirella hani atsız prens nerede kaldılar dağları delen keremler? Bitmiştir! Efendim..duygu bu, o zamanlar sevdik şimdi sevmiyoruzdur. Ne buya,oyuncak mıdır sevda! ..Eğer bazı şeyleri yaşamayı bilmiyorsak, öğrenme vaktini ayırmalıyız kendimize..Her şey lekelendi diyelim ama bunu aşka yapmayalım, hala yüreğinde binlerce umutla, bir parça ekmeği dahi olsa, paylaşmaya çalışan adam gibi mertçe seven insanların da varlıklarını gölgelemeyelim.
Pardon serüvenin sonunda olanları es geçmeyelim.Artık Sindirella,gece yarısını geçmeden kül kedisi; atsız prensse kurbağa olmuştur.Masalları bile gerçek yaşama taşımaya çalışalım derken,
Yine sinirlerim bozuldu.Sevmeyi beceremiyorsanız SEV-ME-YİN! .
Sevmeyi Beceremiyorsanız Sevmeyin.. Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız, Bakıp başkasının başkasıyla kurduğu bağlantıya.... Aşka dair diyoruz, ilk anı bu olmalı... İlk önce damarlarımızda duyuyor çağıltısını uzak iklimlerin.... Kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda.... Sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz.... Bize ait olan ne kadar uzakta!
Anlatalım Kendimizi Yüreğim Umudum var yarına... Güneş doğacak yine... Ve hayat başlayacak.. Yine incitecekler YüReĞiM seni... Yine kanatcaklar dikenleriyle.. Başını kaldır YüReĞiM bak sen gökyüzüne Hala masmavi rengi görüyosan yürü ve bak önüne... Anladın dimi artık herşey sahte... Herkesin yüzünde birden fazla maske... YüReĞiM yetişelim artık sonu gelmeyen yangınlara.. Bizde yansakda söndürelim başka yananları.. Anlatalım katı yüreklere sevdanın adını... Ve kazıyalım gökyüzüne sevgiyi ve aşkı... Hisset YüReĞiM bu mevsimde esen rüzgarları.. Hissetme ama sana atılan taşları... Devam edelim YüReĞiM severek devam edelim.... İlk önce sevmeyi sevelim YüReĞiM... Dua edelim sevmeyi sevmeyenler için...! ! Ve ağlayalım ağlamayı bilmeyenler için... Bir sevda mevsimindeyiz YüReĞiM.. Gülleri gözyaşıyla büyütülen bir sevda mevsimi... Rengini kandan alan gülleriyle örtülen bir sevda mevsimi... Hayallarin bulutlarda gezdiği bir sevda mevsimi.... Yarınlar bizi bekliyor YüReĞiM... Acılar bizi bekliyor... Biz hep tebessüm edelim YüReĞiM içimiz kan ağlasada..Ve YüReĞiM tanıtalım kendimizi bizi bilmeyenlere...
Kelimeler bu kadar basit olmamalı Ve güller bu kadar çabuk solmamalı bahçelerde... Dostlarımla paylaşamam yalnızlığımı Sadece bana ait bu yalnızlık... Upuzundur... Geceyle paylaşır, duvarlarla konuşur anlaşırım... Duvarda bile iz yapar söylediklerim... ama sevdiğimin yüreğine söz geçiremem işte Geçiremeyeceğim de bu gidişle... Anlattım... Böyle işte... Bülbül ötmez benim bağlarımda... Gece uçan yarasadır yanı başımda Ve bir de gönlümdür ki uçan, uçar da konamaz bir yerlere Konacak bir yeri yoktur çünki... Kalmamıştır... Farkı yoktur yarasadan... Anlamıştır... Geceleri tatlı rüyaların ortasındayken, sen uyurken yatağında O sana şiirler yazmaktadır, Ama sen olmazsın farkında... Bir çift göz bırakırsın ardında Ağlayan... Ve sızlayan bir yürek... Belki bilerek ve belki de bilmeyerek... Biliyorum... Yazmakla geçecek tüm günlerim Ellerim hep yine boşluğu tutacak ellerin yerine... Her geçen gün bunun kanıtı... Yokluğun en büyük delil idamıma... Ama bak ölemedim Kendimi gömemedim bir türlü Geceyi bir toprak gibi farz edersen eğer... Gece örttü beni... Onun arkasına sığındım sensiz gecelerimde Hem vefasız da değildi o... Sen gibi... Bilemem belki de ben gibi... Gözlerim kapansa da yazıyor bak ellerim Dün de yazmıştım... Bugün de yazdım... Ve belli ki yarın da yazacağım... Ya sen gelene kadar Ya ben ölene kadar... Ölsem de yazdıklarım kalacak arkamda Ben dokunamadım ya ellerine Sayfalarım dokunacak... Ben bakamadım o gözlerine Kelimelerim bakacak... Ben konuşamadım bir türlü seninle, Cümlelerim konuşacak...
Hayat; 'Bir yaşam öyküsüne katlanılamayacak kadar' uzun, bir gülümseyişe, bir kıpırdanışa, bir dokunuşa vakit ayıramayacak kadar 'kısa'.
Hayat; Gerçekleri sırtlayıp taşıyamayacak kadar 'ağır', bir kuşun kanadına konup ta ona bile hissettirmeden uçabilecek kadar 'hafif'.
Hayat; Her anını dibine kadar yaşamaya çalışmak için nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar 'dolu', bütün yaşadıklarının sadece bir hayal olduklarını hissettirecek kadar 'boş'.
Hayat; Koskoca ömürde 'bir yalnız gün daha nasıl geçecek, şu saatler nasıl bitecek' diye şikayet edebilecek kadar 'muamma', göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede nihayete erebilecek kadar da 'basit'.
Hayat; Kendini oluşturan her büyüyü, her cazibeyi, her rengi, yürekleri hoplatacak, kanlarımızı kaynatacak kadar 'parlak ve güzel', gözlerimizi acılarla, hüzünlerle, ayrılıklarla, ölümlerle buluşturduğumuzda, sadece 2 renk; 'gri ve siyah'.
Hayat; Her anını tuallere, yazılara, şiirlere, gösterilere döküp sergileyebileceğin kadar 'sanat', tek bir uyanışta, görevinin tek bir oyundan ibaret tek bir rol olduğunu fark edebileceğin kadar da 'kısır ve monoton'.
Hayat; Senin tek bir 'evet'inle başkalarına bölüştürüp sunabileceğin, nefes alıp verişlerinle 'paylaştırabileceğin' kadar 'hayret verici ve cömert', tek bir 'hayır'ınla her şeyi mahvedebileceğin, yok edebileceğin kadar da 'cimri ve densiz'.
Hayat; Gerçek yaşam öykülerine katlanabilecek gücü bulup, bulaştırıp daha da büyüğünü oluşturabilecek kadar 'heybetli ve zor', her şeyden vazgeçip 'yaşama veda etmeyi isteyecek' kadar da 'güçsüz ve zayıf'.
Hayat; Sevmeyi bilecek, bilmiyorsa öğrenecek, tadacak, sunacak, paylaşacak ve böyle sevgilerle bütün sevgileri çoğaltabilecek kadar 'anlamlı', nefreti seçip, sıçratmak, sıçrattıkça da o pisliğe bulaşacak kadar 'anlamsız'.
Hayat; Gerçek yaşam öykülerine katlanmaya değecek kadar 'Yaşanmaya değer',
Hayat; Onu kısaltmanın haksızlık olduğunu anlatacak kadar öğretici, bir daha bulunmayacak, yaşanmayacak kadar 'tek'.
Hayat; Sadece senin dilediğin kadar uzun, sadece senin dilediğin kadar kısa,
Uzat ellerini ve tut. Sadece o kadar yakınlıkta. Tüm uzakları 'yakın' etmek senin hakkın. Yani yaşamak hakkın...
Bulutlar ufkunu kaplamıştı gözlerimin. Yine nisan yağmurları mı çarpacaktı sineme? Ne sesi kalmıştı kulaklarımda yarin ne de hayali gözlerimde. 'İki gözüm iki çeşme yanaklarım ıslanır' dizesi tercüman değildi artık gönlüme. Yaş yerine kan akıtmalıydım. Pınarlarını değil okyanuslarını kurutmalıydım gözlerimin.
Turnaların kanatlarına bağlamalıydım hasretlerimi. Kubat'ın dilinden çığlıklar atmalıydım. 'Telli turna selam götür sevdiğimin diyarına.' Kelebekleri kozasından çıkartmalıydı hüzün çiçeklerim. Ve 'bir ay doğmalıydı dün akşamdan geceden.' Karanlıkları yarmalıydı ay yüzlü sevgili. Ve kendi sesinden dinlemeliydim:'Ne ağlarsın benim zülfü siyahım? '
'Dönülmez akşamların ufkundaydım, vakit de çok geç.' Artık deniz gözlerinden semayı seyredemiyordum yarin.' Yolu yokuş' olan yollar hasret dağınındı artık. Derinden derine ırmaklar ağlıyordu içimde. Açan kan çiçekleriydi yüreğimde. Bağırmalıydım ardından 'gitme kal bu şehirde' diye. Sarmaşıklar olmalıydı bedeninden koparamayacağın.
Çok çabuk gitmiştin değil mi beni sensiz bırakıp? Boğazına düğümlenen o söyleyemediğin son sözlerinde saklamıştın bunu. Ama rüzgarlar çağırıyordu bedenini. Gözlerinde okumuştum bu son dizeyi. Sonsuzluğun semaları ıslatmıştı ruhunu. Denizlerin serin nefesini 'kör balıkçılara' bıraktım beni ıslatan. Senin yağmurların da yoktu semalarda. Artık 'köyümün yağmurları'na bırakmalıydım kendimi. Onlar ıslatmalıydı ruhumu.
Rüzgarlar bir kar tanesi gibi uçurtmalıydı beni kokunu götürdüğü yere. Ve kendimi boşluğuna bırakmalıydım bir uçurumun. Ardımdan kalan tek şey kırık bir kalemin ucuna takılan şu dizeler olmalıydı:
İnsanlar tanıdım, sevgi uğruna her şeyi yapabileceğini söyleyen.Dostlarım oldu, uzak bir şehirdeki sevgili için, içki masalarında omzumda ağlayan.Filmler izledim, bir garip oğlanla bir garip kızın sözüm ona sevgileri için ailelerini karşılarına aldıkları, onlardan kaçtıkları bilinmez bir geleceğe. Dinledim, izledim ve her seferinde şunu sordum kendime:
Temeldeki ihtiyaç nedir? Sevgi için her şeyi yapmak mı, ağlayabilmek mi yeri geldiğinde onurunu yok sayarak yoksa kaçabilmek mi her şeyi bırakıp? Yoksa tüm bunlar insanın özünde kendisinin bile bilmediği basit bir tiyatro mu? Yani sormak istediğim ve benimde kendime sorduğum, uğruna olmadık işler yapılabilecek SEVME mi yoksa SEVİLME, SEVİLEBİLME mi?
Her sabah kalktığında ne için kalktığını, neden tıraş olduğunu, her gün nefes alıp verirken bu ayrıcalığa neden sahip olduğunu bilmeden yaşıyor aslında bir çoğumuz. Programlanmış bir robottan farkımız yok. Ve aynı şekilde birini severken veya öyle olduğunu sanarken de olayın özünü kavradığını sanmıyorum bir çoğunun. Evet, benim daha önce kendime ve yukarıda sizlere sorduğum sorunun bana göre basit cevabını veriyorum:
Bizleri çeşitli duygularla bir kadına veya erkeğe yönlendiren temel güdü sevme ihtiyacı değil, SEVİLME ihtiyacıdır.(Bazı sevgiler tabi ki bunun dışındadır, örneğin Tanrı sevgisi gibi.) Birçokları buna karşı gelecek şimdi, adım gibi biliyorum ama maalesef gizli gerçek bu.Öncelikli ihtiyaç sevilmedir, hiç korkmadan haykırıyorum. Bencilce değil söylediğim, çünkü herkes için durum bu şekilde olduğu için aslında ortada yapılan bir bencillik de olmuyor. Geriye ne mi kalıyor, basit, bazen sonu gelmez, ama bunun da farkına varılmadığı gündelik hayatta, yalın bir arayış kalıyor bence.
İnsanlar birini sevmek istediklerinde veya sevdiklerinde aslında bu düşüncenin altındaki gizli güdü, bu ihtiyacın karşısındaki tarafından karşılanma ihtiyacı ve güdüsüdür. “Seni seviyorum” derken aslında söylenmek istenen “Senin beni sevmeni seviyorum” dur. Eğer bu ilk kez söyleniyorsa karşıdakine, o zaman da yüklendiği anlam “Senin beni sevmene talibim” dir bana göre. Eğer karşındaki senin bu ihtiyacına cevap veriyorsa onun için de aynı gizli güdü geçerli olacağı için “ Ben de seni seviyorum” derken aslında “Ben de senin beni sevmeni seviyorum” der gizliden gizliye. Bu şekilde, yani sevilme ihtiyacının karşılıklı olarak tatmin edildiği bir ilişkide bu tezim karmaşık gelebilir ama ya sadece bir taraf bunu diyorsa… O zaman bu gizli gerçek daha yakından gösterir yüzünü. “Seni seviyorum” diyen taraf karşılık bulamadığında çektiği acının adı, deminden beri savunduğum gibi, sevilmeme olur.Sevmekse temel güdü, karşılık görmesine gerçekten ihtiyaç yoktur ama sevilmekse savunduğum üzere, karşılık görmemesi insana acı verir. Ve bu yazımı okuyanlar, hanginiz acı çekmedi geçmişte bir gönül ilişkisinden? “Ben sevdim, ama karşılık görmemekten hiç acı duymadım” diyen varsa da lütfen beri gelsin. Zira böyle durumlarda, sırf birlikte gülebilmek için beslediğim kargalar var.
Ve insanların bu konuda farkında olmadan birbirlerine oynadıkları oyunlar, ilişkileri, sevişmeleri, çektikleri acılar, omuzlarda ağlamaları, kaçmaları aslında basit bir yemlemedir karşı taraf için.Evet, kulağa hoş gelmiyor ama akvaryumdaki bir balığı, bir kümes hayvanını yemlemek gibi tıpkı. Sevdiğini söyleyen ve buna inanan insanın farkında olmadan yaptığı tam anlamıyla budur: YEMLEMEK… Karşısındakinden ihtiyacı olan sevgiyi alabilmek için veya almışsa bu sevgiyi ayakta tutabilmek için yemlemek. Bu kur yapmaktır bazen, güzel sözler, komplimanlar, alınan hediyelerdir.Veya “Senin için her şeyi yaparım, gerekirse bu dünyayı yakarım” şeklinde beylik sözlerdir.Ama ben biliyorum ve inanıyorum ki, etinden, yumurtasından yararlanabilmek için kümesteki tavuğa atılan darıdan farksızdır hepsi. Ve bu kadar yalın.
Biraz ileri gittiğimin farkındayım. İnandığınız ve sorgulama gereği duymadığınız bir kavrama acımasızca saldırılıyor gibi hissedebilirsiniz. Açıkça söylüyorum, ben sevmeyi değil sevilmeyi arıyorum.Sevilmeyi seveni arıyorum.Aradığım, bu ortak noktada buluşabilmek en az benim gibi düşünen biriyle.Beni motive eden temel güdü bu ve bence arkasından türküler söylenenler de birbirlerine böyle bir bağla bağlı olanlardır isimlerinin önemi olmaksızın.
Şimdi yaptığım inandığım doğruyu savunmak sadece. Ve özünde bana inanmayandan da bir farkım yok. Bunun hiçbir önemi de yok aslında.Ve son olarak şunu söylemek istiyorum:
Her gün binlerce ölümün, kahpeliğin, kaypaklığın yaşandığı şu dünyada temiz sevgi için ne olur ki yemleme yapıyorsak karşımızdakine? Ve bu bir Ve bu bir günahsa, keşke tüm günahlar böylesine bir bencillik için işlense…
Dün gece düşüncelerim yine sen kokuyordu Beynimin her köşesini esir almıştın Yine içime girmişti yokluğun Yine kendi kendimle seni konuşmaya başladım Biliyor musun,sen gittikten sonra hayat bulanık bir hayal Ev soğuk,çayın tadı yok Sen gittikten sonra ne uyku var gözümde Ne de merakla okuduğum kitabın son yedi sayfası Sarı bir hüzün şimdi firara meyilli aklımın rakibi Seni daha da ısıtmak için içimde Gözlerimi kapatıp yüzüne sürüyorum yüzümü Sözlerin gözlerimde birkaç damla yaş Dudağında bakire bir gülümseme Ve tenime işliyor teninin kokusu Ellerin ateş topu sen dokundukça ben eriyorum Gözlerimi açsam,gideceksin biliyorum... Dün gece kafatasım dar geldi beynime Beynim dar geldi düşüncelerime Bir infilak arifesi terk ettim evimi Yollara düştüm,şuursuzca değil, Dümeni sana kırdım Rotam geçici vuslat,yalancı bahar,bir kelebeğin hiç göremeyeceği mevsim Yağmur başlamadı ben yürürken Hani filmlerdeki gibi Kuruydu hava,kuruydu yollar,kuruydu gözlerim... Nasıl bir cesaretti dün geceki bilemezsin 'Gel yine bir parçam ol'demeye gelmemiştim Senden aşka dair hiçbir şey istemeyecektim Geldim çünkü sen her şeyimi bilenimsin Sen benim kapısı olmayan,duvarı olmayan Dört bir yanı açık hanemsin Dün gece bildik bir yüz görmek istedim En bildik yüz sendin Aşka mı esirim,sana mı bilemedim Aşk sende mi anlam buluyor dersin? İşte dün gece sana bunları anlatmaya geldim Defalarca çaldım kapını Kapı aşındı,elim aşındı,yüreğim aşındı Dün gece sana geldim,çaldım kapını Açan olmadı...
SULARIN TASLARI OKSAYIP ERITTIGI GIBI, EN KATI GÖNNÜLLERI,SEVGIMLE ERITECEGIM DEMIRDEN KAPILI OLSA,KARSIMDAKI GÖNÜLLER SEVGIMI ANAHTAR YAPIP,YINEDE GIRECEGIM.............
SÖVSELER....DÖVSELER.... TASLASALAR DA BENI TAS ATAN ELLERE BEN GÜL VERECEGIM VURSALAR BEDENIMI,KIRSALAR DA KALBIMI BEN YINE SABREDIP,HEP SEVECEGIM.........................
SEVGIM CICEK ACIP,SARINCA TÜM DÜNYAYI COCUKLAR GIBI SEN-SAKRAK SEVINECEGIM SEVGI PINARINA DÖNÜNCE TÜM YÜREKLER: GÖZLERIMI KAPAYIP,ICINE GÖMÜLECEGIM..........
Bir kus icin mutluluk, birkac yem kirintisi demektir. Bir gül icin ise, birkac damla yagmur ve bir parca günes pariltisi. Hicbiri daha fazlasini beklemez. Karni doymus bir kus, civil civil sesiyle mutlulugunu ilan eder. Gülün mutlulugu ise tebessümünden okunur. Daha büüyk mutluluk ne olabilir diye sakin sormayin onlara, bilemezler. Mesela günesin dogusundan zevk alamazlar. Dolunayin süzülüsünü hayranlikla seyredemezler. Yildizli semalardaki muhtesem güzelligi hissedemezler. Gökyüzünde kuslar gibi ucmanin, denizlerde yunus gibi yüzmenin nasil birsey oldugunu bile ne kus, nede yunus bizim kadar anlayamazlar. Yerin ve gögün bütün güzelliklerini seyredip zevk edebilecek sadece insan vardir yeryüzünde. Insana her varlik birseyler anlatir. Hersey cesit cesit güzellikelri serer onun gözleri önüne. Her güzelik bir sevgi seli bosaltir onun yüregine. Bütün sevgilerin üzerinde bir sevgiyle sevilmeye layik, bütün güzelliklerin üzerinde sinirsiz ve münezzeh bir güzelligi anlatir. Kainati binbir güzellik perdeleri icinde sarip sarmalayanin, o sinirsiz ve münezzeh güzelligi nasil bir güzelliktir? ? Bütün yavrulari ve bütün anneleri misilsiz bir sevgiyle birbirine bayglayanin, mahlukatina rahmeti ve muhabbeti nasil birseydir? ? Bunlar ne idrak edilir, ne tarif edilir. Ne göz, nede hayal erisebilir o sinirsiz ve benzersiz güzellige ve rahmete. o rahmetten ve o muhabbetten bir damlacik nasibi olanlar, onu kedni nasiplerince hisseder, o kadar. O nasipcik ise kainata ve icindeki herseye deger. Cünki bundan baska insani mutlu edebilecek hicbirsey yoktur kainatta.
Önümde agir bir kapi Ardinda okyanus var Ben zaten suda dogmusum Kapiyi açmam gerek Iste o an biri geliyor, Tutuyor kulagimdan, Gözü anahtar deliginde 'Bak' diyor sadece burdan, 'Birak' diyorum o küçücük resmi Yetmez bize bu küçük esinti Nerde törpülendin böyle 'olmaz' diyor. Tutup ayak bilegimi simdi önümde Agir bir kapi ardinda okyanus var Bir de bilegimden biri çekiyor Benimse kapiyi açmam gerek 'Bak' diyorum koca dünyaya Burdan derhal çikmam gerek! Bari çekme bilegimden Benim her seyi görüp, ögrenmem gerek. Bir ileri bir geri her adim bu kaipinin ardi demek Sonunda bogulmak olsa da, Benim o sularda yüzmem gerek. Anahtar deliginden görünen Bu küçük manzara sana yetiyorsa, yetsin Benim o sularda yüzmem gerek. Yüzmem gerek simdi önümde agir bir kapi Ardinda okyanus var Bir de bilegimden çekiyor Benimse kapiyi açmam gerek 'Bak' diyorum küçük resmi Yetmez bize bu küçük esinti Nerde törpülendin böyle 'olmaz' diyor. Tutup ayak bilegimi Bir ileri bir geri Her adim bu kapinin ardi demek Sonunda bogulmak olsa da Denim o sularda yüzmem gerek Anahtar deliginden görünen Bu küçük manzara yetiyorsa yetsin Benim o sularda yüzmem gerek...
hep gitmek isteyipte gidemediğim yerler gibiydi aşk.... gülü seven dikenine katlanır derlerdi,korktum belki kanamaktan.. içimde derin karanlık bir kuyu gibi ıssızdı bu yürek... hissetmeden dokunmak daha acı değil miydi? ben oyun oynayamam! ! ! içimde milyonlarca çığlık koparsam taki kulaklarım patlayıncaya dek, duyacak mısın? ya da tutacak mısın elimden bir uçurumdan aşağı sürüklenirken? içine sürüklendiğim bir bataklık olsa yaşlı ormanın derinliklerinde, gözün kapalı benimle gelecek misin? şimdi geçtiğim şu uzun karanlık tünelde raylarda oturuyor olsam, hiç tereddütsüz yanıma uzanır mıydın az sonra gelecek olan trene hiç aldırmadan? şairlerin yüzyıllardır anlattıkları 'aşk'bunları yapar mıydı acaba?
(garaj.org-mavi kolonideki bir arkadaşımın yazısının bir bölümüdür)
13.05.2008 - 23:33
Dökülse yürek ateşime
Fırat yanar.
Su yanar, taş da yanar.
Can dayanıptır.
05.05.2008 - 15:06
kolaydı sevmeler ben imkansızı seçtim
ne kadar yakındın o kadar uzaktın bana
elimi uzatsam tutabilirdim ama bir o kadar da
ulaşılmazdın
kaçanlardan değildim ben kaçmadım
ne zaman vazgeçmeye kalksam yüreğim
o kocaman haliyle dikildi karşıma
ben yüreğimin sesini dinledim
ve yüreğim de sendin aslında
her sözcüğü denedim, seni anlatmak için
her sözcüğün üzerinde durup bir kere düşündüm
ya onlar anlatamadı seni,ya sen onlara yetmedin
ben ki konuşmayı o kadar seven, böylesine laf cambazı
bir tek seni tarif edemedim
05.05.2008 - 15:04
Yer yok,
Mekan önemsiz,
Zaman sıfır...
Bana şah damarımdan daha yakın olana sığınarak! ..
Hala acının acemisiyim ve hala sensizliğe bakamaz gözlerim.
Kaybolmuyorsun,
Bitmiyorsun,
Çoğalmıyorsun,
Eksilmiyorsun.
Çıkmaz bir vuslata sürüklenen yüreğimde sen yanıyorsun!
Bu gün kelimelerin tutsaklığına yer yok yüreğimde;
ister anla, ister es geç ve vur sensizliği yalnızlığıma. Çiğne kalabalığımı, tıkansın yürüyüşlerimi ve duyma ayak seslerimi gidişinin ardından.
Gittin, durdum.
Duydum, sustum.
Konuştun, kırıldım.
geldin, yıkıldım.
Susturduğum sabır taşı bu gün dillendi.
Ah, zaman! ...
Nereden sürgülendiğini bir bilsem.
Derdim ne seninle, ne de sensizliğe...
Sürülsem kendimden ve benliğim el seluleti gibi yansısa aynalardan.
Ve hırçın bir fırtına sonunda durulsa içim.
Seni düşünmedim,
Yalan!
Seni beklemedim,
Yalan!
Seni hiç önemsemedim,
Koca bir yalan! ...
Böyle düşünmemiştim hiç.
Ne seni, ne kendimi ve ne de bu vakitsizliği...
Akrep sancılanmayacaktı zamanda ve akrep umursamaz dönecekti kolumda.
Denizine açtım gözlerimi.
Varlığın ne zaman süzüldü içime?
Zamansızlığındaki çokluğun ve yalnızlığımdaki azlığın...
Neden bu kadar zorsun?
Uzaklarda dolanışım varlığına duyumsadığım ihtiyaçtan ve senden bana arta kalan, durgun anlarımın yalnızlığına...
Söylemediğim
Ve
Söyleyemeyeceğim
Sadece iki kelimeyle...
05.05.2008 - 15:04
Sana Bir Sevda Getireceğim
sana bir şiir yazacağım menekşe yaprağına
burcu, burcu sevgi kokacak her kelimesi
aşkın iksirini dökeceğim tüm hecelere
bekle
sevdasına kurban olduğum
simdi sisler çökmüş yüreğime
karlar yağar düşlerime
hele bir bahar gelsin
dallar tomurcuk versin
iste o zaman böyle kelepçede kalmayacak duygular
güvercinler uçuracağım senin göklerine
sana bir şiir yazacağım içinde hasret olmayan
güneş doğacak kaf dağından
geceler böyle avare, yaşanan saatler böyle
sessiz olmayacak
sana yemin gözbebeğim
artık aşkımızın ateş rengi gülleri solmayacak
bu son fasıl olacak gönlümüzde açıdan,
kederden yana
ben saçının bir teline sevapları satmışım
kalbinin her kösesine geçmiş gelecek
yıllarımı yazmışım
senin ırmaklarında yaşanacak en büyük
günahlar
şu bulutlar bir dağılsın
nerde olduğumuzu bilelim
dudakların kadehler de dudak izlerimi
aramayacak
hele dönsün su mevsim
bu yalnızlığın, kimsesizliğin uğultusunda
gidecek kulaklarımızdan
bir şarkı dinleteceğim sana sevdadan yana
kelimeler böyle kifayetsiz kalmayacak
böyle mühürlü olmayacak dudaklarım
sen yüreğimde sır değil, sözcüklerimde
yangınım olacaksın
bu sevda böyle sürgünlerde, böyle tutuklu
kalmayacak bi tanem
bekle sevdiğim
fidanlar yeşersin, açılsın su hasrete uzayan
yollar, karlı dağlar
göçmen kuşlar dönsün yuvaya
bu havanın nemidir bi tanem
sen nisan yağmurlarına sakla sevdayla
yanan bedenini
baharda ıslanmalı güz vurmuş dudaklar
istemem beni böyle perişan, böyle çaresiz
göresin
bahara bıraktım umutları
bir yeşersin su menekşeler, sümbüller
iste o zaman değmeli gözlerin gözlerime
iste o zaman bir şiir yazacağım sana menekşe
yaprağına
iste o zaman bir sevda getireceğim sana
sırılsıklam
alıntı
04.05.2008 - 22:26
ne de olsa,
aşkın peşinde koşar her insan aslında...
başarı da, kariyer de, mevki de hep kendini ifade etmeye hizmet eder;
kendini ifade etme kaygısı birileri tarafından takdir edilmeye, beğenilmeye;
e, o da aşka eninde sonunda,
inansanız da inanmasanız da...
peki, nedir hepimizi bu yarışın içine sokan? ...
yani, insan neden aşık olmak ister? ...
üstelik başına gelecekleri bile bile;
yani,
aşk hastalıklı bir ruh halidir aslında...
(gerçek aşk yani...)
söylesenize,
o “mantıktan arınmış tutku” halini anlatmanın bir başka yolu var mı? ...
hep mutlu ettiğinden bir fazla üzer aşk insanı eninde sonunda...
çok değil, bir fazla sadece, ama üzer işte...
“evet”le “hayır” arasında kalmak,
daha ilk adımı atarken kaçmak gibidir aşk...
ama vazgeçemez işte insan aşkın peşinde koşmaktan,
çünkü,
dipnotunda hüzün vardır aşkın ne de olsa...
en çok emek isteyen bitirme tezidir yaşamın aşk,
çünkü en net haliyle bilir ki insan,
aşktan hatalar çıkarsa, geriye yalnızlık kalır,
ve yalnızlık insandan biriktirdiği tüm hayalleri alır...
dahası,
daha yaptığı hatayı bilmezken, affedilmenin peşine düşmesidir insanın...
belki de bu yüzden, aşk şarkıları hep unutulup giderken,
pişmanlığı, yalnızlığı, hüznü anlatanlar en başköşe şarkıları olarak tarihteki yerlerini alırlar...
peki söylesenize,
hangisidir aslında daha derin izler bırakan, şiirler, şarkılar yazdıran;
aşık olmak mı,
yalnız kalmak mı? ...
alıntı
04.05.2008 - 22:25
Tüm Hakları Küstahlığıma Aittir..
Yüreğimde saklı kalan duygularımın keşfiyle başladı herşey..
Ve ben seni sevmekle başlayan bir ömrün ve bitmesine ihtimal verilmeyen bir aşkın gizlendiği bir yüreğin sahibiyim sayende..
Sen; yaşadığım kadar beklediğimsin..
Ve yaşayamadıklarım kadar sevdiğim...
Seni tanıdıktan sonra,
Etrafıma yaydığım gülücüklerin artması ve içime bir yaşama sevincinin dolması neden acaba?
Herşey orada başladı işte, hani farkına varıp güldün ya şimdi, aynen orada..
Anlamsız hayatımın anlatıldığı bir cümleye konulan noktadan sonra, hani..
'Aşk,mutluluk,güzellik' kelimelerinin toplandığı bir işlemin sonucunda buldum sevgini..
Ve o üç kelimeyi ölümsüzleştirmek için gidilebilecek tek yer artık, yüreğimin haritasındaki aşkının iz düşümü..
Adım kadar yalansız sana olan sevgim..
Ve hiç bir yere sığmayacak kadar büyük, bir o kadar da..
Sadece;
Durduk yere gülme istekleri var içimde..
Bir sevginin yan etkileri..
İçindeki güzelliği görebilecek kadar iyi olsada gözlerim, senden başkasını görmeyecek kadar da kördür aslında..
Dört yapraklı yonca gibi nadir bulunur sana olan aşkımın benzeri..
Ve sadaece sen biliyorsun,
Yüreğimin en güzel köşesine saklanmış eşi benzeri olmayan o büyük sevdanın adresini..
Sen bu yüreğime gelmeden önce yaşanan anıların anlamsızlaşması niye acaba?
Kimbilir, bu niye sorusuna verilebilecek cevap gözlerinin hayatıma kattığı anlamdır belki?
Nedense, zoruma gitmiyor seni düşünürken uykusuz kalmak..
Gözlerim kapalıyken daha rahat konuşabiliyorum,
Başka bir perde açılıyor birden..
Ve içimde aşırı bir hoşnutluk yaratıyor, seninle ilgili enterasan hayaller kurmak..
Sonsuz sevginin sığacağı kadar büyük olsada yüreğim, senden başkasını sığdıramayacak kadar da küçüktür aslında..
Gül yüzünü görebilme ihtimali, her sabah içimi aynı heyecanla dolduran..
Ve o güzelliği başkalarının da görebilecek olması, yüreğimi bir kıskançlık duygusuyla kavuran..
Kalbimin;
Seviçten durma ihtimaline önlem olarak, ben yanındayken kısa aralıklara böl, fazla uzun tutma gülümseyişlerini..
Kimse çıkaramaz artık, dar yüreğime sığan uçsuz bucaksız sevgini..
Her kalp atışıyla katlanan ve katlandığı oranda ölümsüzleşen bir sevgin var bende..
Ve senle geçen günlerimin verdiği mutluluk, sensizken yaşanmayan bir ömrün kanıtıdır şimdi..
Bense sensiz yaşama ihtimaline çok uzak bir yerdeyim aslında..
alıntı
04.05.2008 - 22:22
Öyle birini sevin ki, gün onunla başlasın. Gözleriniz uykudan uyandığında
aklınıza ilk gelen, 'sevgili, ey sevgili, canım sevgili' derken; yüreğiniz,
şiiriniz dudağınızdaki terennümünüz o olsun. Ağaçlar, yaseminler,
yediverenler, günebakanlar onun kokusunu sunsun benliğinize. Gün yine onunla
bitsin. Güneş guruba yürürken, uyurken ve de 'seni seviyorum' derken
alternatifsiz o olsun. Öyle birini sevin ki, çünkü süz, fakatsız, maalesef
siz olsun. Yağmurda gökkuşağınız, baharda sevdanız, yokluğunda varlığınız,
gözyaşınızda inciniz olsun. Öyle birine tutulun ki, aramak için uzaklara
gitmeyeceğiniz kadar sizin olsun. Ne zaman aşktan, yardan yana söz
duyarsınız kalbiniz çıldırmışçasına onun için gümbürdesin. Onun estirdiği
karayel samyeline, şekva şükrana, karanlıklar aydınlığa dönüşsün. O varken
'ümitsizlik' pılını pırtısını toplayıp gitsin. Onunla zorluklar kolay olsun.
Ve de o varsa her şey var olsun.
Öyle birine yürekten sarılın ki, aranızdan rüzgar dahi geçemesin, kıyametin
ayak seslerini duysanız bile o varsa yanınızda umurunuzda olmasın.
Öyle birine müptela olun ki, o kalbinizden çıkarsa şayet ruhunuz
bedeninizden sökülecekmişçesine olsun. ' Seni seviyorum' diyemediğiniz
zamanda gözleriniz, ciğeriniz, ruhunuz sevginizi söyleyip dursun.
Öyle birine bağlanın ki, yüreğinizin adımları onun adına yürüsün. İçinizden
geçen şarkı o olsun ve de 'İçimden geçen şarkı gittiğinde ne yaparım ben! '
diyebilirsiniz.
Öyle birine gönül verin ki, gönlünüz onun ardından koşsun, önünde hiçbir
mani olmasın.
Öyle birine meftun olun ki, şiirinizin ilhamı, duanızın kaynağı 'seviyor
sevmiyor lara' gerek kalmasın onun da sizi sevdiği biri olsun.
Öyle birine vurulun ki, 'ben seni fakatsız,nedensiz,çünkü süz seviyorum.'
Bakma sen şimdiki zaman eki kullandığıma. En geniş zaman olan sonsuz geniş
zamanla diyorum ki 'seni seviyorum'. Adının geçmediği sözü sükut sayıyorum.
Seni ölesiye ve öylesine çok seviyorum ki birbirimizi bağlayan ipler
görülmeyecek kadar seninim ben. Canımı da,yolumu da,gönlümü de yoluna
döşedim. Bittiğim gün kalbimden çıktığın gündür. Canım benim, ben senin bana
zor gelen taraflarını da seviyorum, her şeyinle; bilmediğim bilsen
ürkeceğim, anlamadığım, anlayamayacağım yanlarınla seviyorum. Seni ismin ne
'de' haliyle ne de 'e' haliyle seviyorum. Seni yalın halinle seviyorum. Ben
seni sevdiğim yerdeyim, her yerdeyim haykırabilirsiniz.
İşte böyle birini sevin....
04.05.2008 - 22:21
Birinci ses “Müsaitseniz size aşık olabilir miyim? ” dedi. Karşısındaki bir an onu süzdü, başını öne eğdi. Sanki “…Şimdi soruyorum büküp boynumu, daha önceleri nerelerdeydiniz? ” diyen eski bir şarkıyı anımsamış gibiydi. Ama bunu karşısındakine söylese bile ne ifade edecekti ki? Hayatta her şeyin zamanlamasının tutması mümkün değildi ki zaten. Kalbinin boş olduğu zamanlarda kimse karşısına çıkıp, “ Müsaitseniz size aşık olabilir miyim? ” dememişti ki. Doğruydu işte sözler şiirler. Aşkın kapıyı ne zaman nasıl çalacağı belli olmazdı. Aşka randevu verilemezdi. O gelip bulur, ansızın “cee! ” diye karşına çıkabilirdi. İkinci ses birinciye, “Senin adına çok üzgünüm, aşkına karşılık veremeyeceğim için. Çünkü hayatımda birisi var,” dedi, yürüdü gitti, ayaklarını sürükleyerek. Birinci ses, sorusunun havada asılı kaldığını hissetti. Ürperdi. Halbuki o, bir çok ikinci sesin yaptığı gibi hayatında birisi olduğunu ondan saklayabilir, yalan söyleyebilirdi. Oysa yapmamış, dürüst davranmıştı. Birinci ses düşündü “Tanrım, demek ki hala böyle birileri var hayatta. Roman kahramanları yalan değilmiş.” Olmayacaktı bu aşk, belliydi işte de hayalindeki yüz, beynindeki isim, kalbindeki çocuksu heyecan niye silinmiyordu acaba? Müsait değildi bak, söylediği gibi.
Aşık olmaması gerekiyordu. Aşık olursa acı çekecekti, kavuşamayacaktı ona. İkincinin sesi, yüzü, elleri, tarzı yine de akılndan çıkmıyordu. Acaba o da hoşlanmış mıydı kendisinden? Bunu öğrenmeyi o kadar çok istiyordu ki? İyi de, hoşlansa bile bunu söylemesi neyi değiştirecekti? İkinci ses, hayatında birisi olmasına rağmen, o gün karşısına onu beğenen, hatta aşkı için izin isteyen bir Ses’in çıkmasına içten içe çok sevindi. Gidip gelip aynada kendisine göz attı gün boyu. İçini tarifsiz bir sevinç kaplamıştı.
Gururu okşanmıştı. Kalbi boş olsaydı,”Evet” deyip, onunla birlikte bir aşka yelken açmaktan açınmazdı. Acaba, mazeretini söylerken bunları da söylese miydi birinci sese? Yoo, duygularıyla oynamak istemezdi onun. Bunca çürümüş ilişkinin arasında sevginin, aşkın adı dama atılmışken birisinin ortaya çıkıp cesurca, “Müsaitseniz size aşık olabilir miyim? ” demesi, inceliğin ve karşısındakine değer vermenin eski şarkılarda, filmlerde kalmadığının kanıtıydı işte. Aşk için izin istenmezdi, biliyordu? Telefonu ara ara, bilinmeyen bir numara tarafından aranıyor, ‘Alo! ’ dediğinde kapanıyordu. Son açtığında, “Sen misin? ” dedi. Telefon kapanmadı. Derin bir iç çekiş duyuldu. Birinci ses konuştu: “MÜSAİT OLMASANIZDA BEN SİZE AŞIĞIM.” …Sessizlik, ölüm kadar kesin ve uzun sürdü. Aşk, ölümden daha çaresizdi o an.
04.05.2008 - 22:20
Bir insan için yok olup, hiç yaşanmamış varsayıldınız mı? Bu nankör inkar! Nasıl acıtır insan yüreğini bilir misiniz? Hayallerin açılan-saçılan elbisesi tamamen çıkarılıp, çırılçıplak kalındığında riyakâr bir suretle, burun buruna gelmek, iğrenç bir duygudur! ! Tanıdığınızı sandığınız, hatta deliler gibi sevdiğiniz insanın karşınızdaki kalkansız duruşu, açıklayıveririr tüm gerçekleri..İşte o duymak görmek istemediğiniz acı gerçekler öyle bir kalıpla bağdaş kurar ki karşınıza, görüntüsüne kör, sesine sağır olmak için yalvarırsınız.
Birzamanlar nefesiniz olan sevdiğiniz,değişmiştir.(değişim kendini ele verme sürecidir ya hadi neyse) nefes dedik ya, artık nefesinizi durdurup, kanı beyninize sıçratan olmuştur. Hayatımda bu işkence modelini çok nadir yaşamama rağmen, nadir de olsa demek ki acıttı, yazmak istedim.
Efendim şöyle başlar aşk serüvenleri
Her şey bir masal gibidir.Kadın erkeğin Sindirellası,erkek kadının atsız prensidir.Dünya da hiçbir şey birbirlerinden daha önemli değildir (?) İsimler kullanılmaz hitap edilirken, aşkıım, sevgiliim, hayatıım, ötem, berim..,vs gibi sıfatlar özel adınızın yerini çoktan almıştır..Her dakika yan yana olmak istersiniz. Olur ya yüz yüze görüşemediniz diyelim, Günaydın diye başlayaniyi geceler diye devam eden telefon görüşmeleri, o da olmadı, mesaj trafikleri derken onunla kalkar onunla yatarsınız..Buraya kadar her şey mükemmel! ! Eee, daha ne isteriz aşka dair hayattan? Ne güzel bir yürek sizin için atıyor; attıkça da yüreğinizi hoplatıyor.Bazılarında bu zaman uzar ayları alır,bazılarında haftaları,bazılarında ise günleri..Sonra işte asıl espri başlar..Şaka gibidir yaşananlarin karedilir,sevgi reddedilir en sonundada çattt diye seni istemiyorum diye ileri gidilir..Eee hani sindirella hani atsız prens nerede kaldılar dağları delen keremler? Bitmiştir! Efendim..duygu bu, o zamanlar sevdik şimdi sevmiyoruzdur. Ne buya,oyuncak mıdır sevda! ..Eğer bazı şeyleri yaşamayı bilmiyorsak, öğrenme vaktini ayırmalıyız kendimize..Her şey lekelendi diyelim ama bunu aşka yapmayalım, hala yüreğinde binlerce umutla, bir parça ekmeği dahi olsa, paylaşmaya çalışan adam gibi mertçe seven insanların da varlıklarını gölgelemeyelim.
Pardon serüvenin sonunda olanları es geçmeyelim.Artık Sindirella,gece yarısını geçmeden kül kedisi; atsız prensse kurbağa olmuştur.Masalları bile gerçek yaşama taşımaya çalışalım derken,
Yine sinirlerim bozuldu.Sevmeyi beceremiyorsanız SEV-ME-YİN! .
04.05.2008 - 22:19
Sevmeyi Beceremiyorsanız Sevmeyin..
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız,
Bakıp başkasının başkasıyla kurduğu bağlantıya....
Aşka dair diyoruz, ilk anı bu olmalı...
İlk önce damarlarımızda duyuyor çağıltısını
uzak iklimlerin....
Kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda....
Sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz....
Bize ait olan ne kadar uzakta!
01.05.2008 - 17:00
Anlatalım Kendimizi Yüreğim
Umudum var yarına... Güneş doğacak yine...
Ve hayat başlayacak..
Yine incitecekler YüReĞiM seni...
Yine kanatcaklar dikenleriyle..
Başını kaldır YüReĞiM bak sen gökyüzüne
Hala masmavi rengi görüyosan yürü ve bak önüne...
Anladın dimi artık herşey sahte...
Herkesin yüzünde birden fazla maske...
YüReĞiM yetişelim artık sonu gelmeyen yangınlara..
Bizde yansakda söndürelim başka yananları..
Anlatalım katı yüreklere sevdanın adını...
Ve kazıyalım gökyüzüne sevgiyi ve aşkı...
Hisset YüReĞiM bu mevsimde esen rüzgarları..
Hissetme ama sana atılan taşları...
Devam edelim YüReĞiM severek devam edelim....
İlk önce sevmeyi sevelim YüReĞiM...
Dua edelim sevmeyi sevmeyenler için...! !
Ve ağlayalım ağlamayı bilmeyenler için...
Bir sevda mevsimindeyiz YüReĞiM..
Gülleri gözyaşıyla büyütülen bir sevda mevsimi...
Rengini kandan alan gülleriyle örtülen bir sevda mevsimi...
Hayallarin bulutlarda gezdiği bir sevda mevsimi....
Yarınlar bizi bekliyor YüReĞiM...
Acılar bizi bekliyor...
Biz hep tebessüm edelim YüReĞiM içimiz kan ağlasada..Ve YüReĞiM tanıtalım kendimizi bizi bilmeyenlere...
alıntı
01.05.2008 - 16:54
Kelimeler bu kadar basit olmamalı
Ve güller bu kadar çabuk solmamalı bahçelerde...
Dostlarımla paylaşamam yalnızlığımı
Sadece bana ait bu yalnızlık...
Upuzundur...
Geceyle paylaşır,
duvarlarla konuşur anlaşırım...
Duvarda bile iz yapar söylediklerim...
ama sevdiğimin yüreğine söz geçiremem işte
Geçiremeyeceğim de bu gidişle...
Anlattım...
Böyle işte...
Bülbül ötmez benim bağlarımda...
Gece uçan yarasadır yanı başımda
Ve bir de gönlümdür ki uçan, uçar da konamaz bir yerlere
Konacak bir yeri yoktur çünki...
Kalmamıştır...
Farkı yoktur yarasadan...
Anlamıştır...
Geceleri tatlı rüyaların ortasındayken, sen uyurken yatağında
O sana şiirler yazmaktadır,
Ama sen olmazsın farkında...
Bir çift göz bırakırsın ardında
Ağlayan...
Ve sızlayan bir yürek...
Belki bilerek ve belki de bilmeyerek...
Biliyorum...
Yazmakla geçecek tüm günlerim
Ellerim hep yine boşluğu tutacak ellerin yerine...
Her geçen gün bunun kanıtı...
Yokluğun en büyük delil idamıma...
Ama bak ölemedim
Kendimi gömemedim bir türlü
Geceyi bir toprak gibi farz edersen eğer...
Gece örttü beni...
Onun arkasına sığındım sensiz gecelerimde
Hem vefasız da değildi o...
Sen gibi...
Bilemem belki de ben gibi...
Gözlerim kapansa da yazıyor bak ellerim
Dün de yazmıştım...
Bugün de yazdım...
Ve belli ki yarın da yazacağım...
Ya sen gelene kadar
Ya ben ölene kadar...
Ölsem de yazdıklarım kalacak arkamda
Ben dokunamadım ya ellerine
Sayfalarım dokunacak...
Ben bakamadım o gözlerine
Kelimelerim bakacak...
Ben konuşamadım bir türlü seninle,
Cümlelerim konuşacak...
alıntı
01.05.2008 - 16:53
Hayat;
'Bir yaşam öyküsüne katlanılamayacak kadar' uzun,
bir gülümseyişe, bir kıpırdanışa, bir dokunuşa vakit ayıramayacak kadar 'kısa'.
Hayat;
Gerçekleri sırtlayıp taşıyamayacak kadar 'ağır',
bir kuşun kanadına konup ta ona bile hissettirmeden uçabilecek kadar 'hafif'.
Hayat;
Her anını dibine kadar yaşamaya çalışmak için nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar 'dolu',
bütün yaşadıklarının sadece bir hayal olduklarını hissettirecek kadar 'boş'.
Hayat;
Koskoca ömürde 'bir yalnız gün daha nasıl geçecek, şu saatler nasıl bitecek' diye şikayet edebilecek kadar 'muamma',
göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede nihayete erebilecek kadar da 'basit'.
Hayat;
Kendini oluşturan her büyüyü, her cazibeyi, her rengi, yürekleri hoplatacak, kanlarımızı kaynatacak kadar 'parlak ve güzel',
gözlerimizi acılarla, hüzünlerle, ayrılıklarla, ölümlerle buluşturduğumuzda, sadece 2 renk; 'gri ve siyah'.
Hayat;
Her anını tuallere, yazılara, şiirlere, gösterilere döküp sergileyebileceğin kadar 'sanat',
tek bir uyanışta, görevinin tek bir oyundan ibaret tek bir rol olduğunu fark edebileceğin kadar da 'kısır ve monoton'.
Hayat;
Senin tek bir 'evet'inle başkalarına bölüştürüp sunabileceğin, nefes alıp verişlerinle 'paylaştırabileceğin' kadar 'hayret verici ve cömert',
tek bir 'hayır'ınla her şeyi mahvedebileceğin, yok edebileceğin kadar da 'cimri ve densiz'.
Hayat;
Gerçek yaşam öykülerine katlanabilecek gücü bulup, bulaştırıp daha da büyüğünü oluşturabilecek kadar 'heybetli ve zor',
her şeyden vazgeçip 'yaşama veda etmeyi isteyecek' kadar da 'güçsüz ve zayıf'.
Hayat;
Sevmeyi bilecek, bilmiyorsa öğrenecek, tadacak, sunacak, paylaşacak ve böyle sevgilerle bütün sevgileri çoğaltabilecek kadar 'anlamlı',
nefreti seçip, sıçratmak, sıçrattıkça da o pisliğe bulaşacak kadar 'anlamsız'.
Hayat;
Gerçek yaşam öykülerine katlanmaya değecek kadar 'Yaşanmaya değer',
Hayat;
Onu kısaltmanın haksızlık olduğunu anlatacak kadar öğretici,
bir daha bulunmayacak, yaşanmayacak kadar 'tek'.
Hayat;
Sadece senin dilediğin kadar uzun,
sadece senin dilediğin kadar kısa,
Uzat ellerini ve tut. Sadece o kadar yakınlıkta. Tüm uzakları 'yakın' etmek senin hakkın. Yani yaşamak hakkın...
alıntı
01.05.2008 - 16:50
şarkılar senı söyler..
Bulutlar ufkunu kaplamıştı gözlerimin. Yine nisan yağmurları mı çarpacaktı sineme? Ne sesi kalmıştı kulaklarımda yarin ne de hayali gözlerimde. 'İki gözüm iki çeşme yanaklarım ıslanır' dizesi tercüman değildi artık gönlüme. Yaş yerine kan akıtmalıydım. Pınarlarını değil okyanuslarını kurutmalıydım gözlerimin.
Turnaların kanatlarına bağlamalıydım hasretlerimi. Kubat'ın dilinden çığlıklar atmalıydım. 'Telli turna selam götür sevdiğimin diyarına.' Kelebekleri kozasından çıkartmalıydı hüzün çiçeklerim. Ve 'bir ay doğmalıydı dün akşamdan geceden.' Karanlıkları yarmalıydı ay yüzlü sevgili. Ve kendi sesinden dinlemeliydim:'Ne ağlarsın benim zülfü siyahım? '
'Dönülmez akşamların ufkundaydım, vakit de çok geç.' Artık deniz gözlerinden semayı seyredemiyordum yarin.' Yolu yokuş' olan yollar hasret dağınındı artık. Derinden derine ırmaklar ağlıyordu içimde. Açan kan çiçekleriydi yüreğimde. Bağırmalıydım ardından 'gitme kal bu şehirde' diye. Sarmaşıklar olmalıydı bedeninden koparamayacağın.
Çok çabuk gitmiştin değil mi beni sensiz bırakıp? Boğazına düğümlenen o söyleyemediğin son sözlerinde saklamıştın bunu. Ama rüzgarlar çağırıyordu bedenini. Gözlerinde okumuştum bu son dizeyi. Sonsuzluğun semaları ıslatmıştı ruhunu. Denizlerin serin nefesini 'kör balıkçılara' bıraktım beni ıslatan. Senin yağmurların da yoktu semalarda. Artık 'köyümün yağmurları'na bırakmalıydım kendimi. Onlar ıslatmalıydı ruhumu.
Rüzgarlar bir kar tanesi gibi uçurtmalıydı beni kokunu götürdüğü yere. Ve kendimi boşluğuna bırakmalıydım bir uçurumun. Ardımdan kalan tek şey kırık bir kalemin ucuna takılan şu dizeler olmalıydı:
'Vermez miyim ömrümü ben?
Peşin sıra gelmez miyim?
Yığılmış kederlerine
Ben de derman olmaz mıyım? ?
01.05.2008 - 16:47
İnsanlar tanıdım, sevgi uğruna her şeyi yapabileceğini söyleyen.Dostlarım oldu, uzak bir şehirdeki sevgili için, içki masalarında omzumda ağlayan.Filmler izledim, bir garip oğlanla bir garip kızın sözüm ona sevgileri için ailelerini karşılarına aldıkları, onlardan kaçtıkları bilinmez bir geleceğe. Dinledim, izledim ve her seferinde şunu sordum kendime:
Temeldeki ihtiyaç nedir? Sevgi için her şeyi yapmak mı, ağlayabilmek mi yeri geldiğinde onurunu yok sayarak yoksa kaçabilmek mi her şeyi bırakıp? Yoksa tüm bunlar insanın özünde kendisinin bile bilmediği basit bir tiyatro mu? Yani sormak istediğim ve benimde kendime sorduğum, uğruna olmadık işler yapılabilecek SEVME mi yoksa SEVİLME, SEVİLEBİLME mi?
Her sabah kalktığında ne için kalktığını, neden tıraş olduğunu, her gün nefes alıp verirken bu ayrıcalığa neden sahip olduğunu bilmeden yaşıyor aslında bir çoğumuz. Programlanmış bir robottan farkımız yok. Ve aynı şekilde birini severken veya öyle olduğunu sanarken de olayın özünü kavradığını sanmıyorum bir çoğunun. Evet, benim daha önce kendime ve yukarıda sizlere sorduğum sorunun bana göre basit cevabını veriyorum:
Bizleri çeşitli duygularla bir kadına veya erkeğe yönlendiren temel güdü sevme ihtiyacı değil, SEVİLME ihtiyacıdır.(Bazı sevgiler tabi ki bunun dışındadır, örneğin Tanrı sevgisi gibi.) Birçokları buna karşı gelecek şimdi, adım gibi biliyorum ama maalesef gizli gerçek bu.Öncelikli ihtiyaç sevilmedir, hiç korkmadan haykırıyorum. Bencilce değil söylediğim, çünkü herkes için durum bu şekilde olduğu için aslında ortada yapılan bir bencillik de olmuyor. Geriye ne mi kalıyor, basit, bazen sonu gelmez, ama bunun da farkına varılmadığı gündelik hayatta, yalın bir arayış kalıyor bence.
İnsanlar birini sevmek istediklerinde veya sevdiklerinde aslında bu düşüncenin altındaki gizli güdü, bu ihtiyacın karşısındaki tarafından karşılanma ihtiyacı ve güdüsüdür. “Seni seviyorum” derken aslında söylenmek istenen “Senin beni sevmeni seviyorum” dur. Eğer bu ilk kez söyleniyorsa karşıdakine, o zaman da yüklendiği anlam “Senin beni sevmene talibim” dir bana göre. Eğer karşındaki senin bu ihtiyacına cevap veriyorsa onun için de aynı gizli güdü geçerli olacağı için “ Ben de seni seviyorum” derken aslında “Ben de senin beni sevmeni seviyorum” der gizliden gizliye. Bu şekilde, yani sevilme ihtiyacının karşılıklı olarak tatmin edildiği bir ilişkide bu tezim karmaşık gelebilir ama ya sadece bir taraf bunu diyorsa… O zaman bu gizli gerçek daha yakından gösterir yüzünü. “Seni seviyorum” diyen taraf karşılık bulamadığında çektiği acının adı, deminden beri savunduğum gibi, sevilmeme olur.Sevmekse temel güdü, karşılık görmesine gerçekten ihtiyaç yoktur ama sevilmekse savunduğum üzere, karşılık görmemesi insana acı verir. Ve bu yazımı okuyanlar, hanginiz acı çekmedi geçmişte bir gönül ilişkisinden? “Ben sevdim, ama karşılık görmemekten hiç acı duymadım” diyen varsa da lütfen beri gelsin. Zira böyle durumlarda, sırf birlikte gülebilmek için beslediğim kargalar var.
Ve insanların bu konuda farkında olmadan birbirlerine oynadıkları oyunlar, ilişkileri, sevişmeleri, çektikleri acılar, omuzlarda ağlamaları, kaçmaları aslında basit bir yemlemedir karşı taraf için.Evet, kulağa hoş gelmiyor ama akvaryumdaki bir balığı, bir kümes hayvanını yemlemek gibi tıpkı. Sevdiğini söyleyen ve buna inanan insanın farkında olmadan yaptığı tam anlamıyla budur: YEMLEMEK… Karşısındakinden ihtiyacı olan sevgiyi alabilmek için veya almışsa bu sevgiyi ayakta tutabilmek için yemlemek. Bu kur yapmaktır bazen, güzel sözler, komplimanlar, alınan hediyelerdir.Veya “Senin için her şeyi yaparım, gerekirse bu dünyayı yakarım” şeklinde beylik sözlerdir.Ama ben biliyorum ve inanıyorum ki, etinden, yumurtasından yararlanabilmek için kümesteki tavuğa atılan darıdan farksızdır hepsi. Ve bu kadar yalın.
Biraz ileri gittiğimin farkındayım. İnandığınız ve sorgulama gereği duymadığınız bir kavrama acımasızca saldırılıyor gibi hissedebilirsiniz. Açıkça söylüyorum, ben sevmeyi değil sevilmeyi arıyorum.Sevilmeyi seveni arıyorum.Aradığım, bu ortak noktada buluşabilmek en az benim gibi düşünen biriyle.Beni motive eden temel güdü bu ve bence arkasından türküler söylenenler de birbirlerine böyle bir bağla bağlı olanlardır isimlerinin önemi olmaksızın.
Şimdi yaptığım inandığım doğruyu savunmak sadece. Ve özünde bana inanmayandan da bir farkım yok. Bunun hiçbir önemi de yok aslında.Ve son olarak şunu söylemek istiyorum:
Her gün binlerce ölümün, kahpeliğin, kaypaklığın yaşandığı şu dünyada temiz sevgi için ne olur ki yemleme yapıyorsak karşımızdakine? Ve bu bir Ve bu bir günahsa, keşke tüm günahlar böylesine bir bencillik için işlense…
…Av. Ömer ÇAVUŞ
01.05.2008 - 16:42
geldim yoktun
Dün gece düşüncelerim yine sen kokuyordu
Beynimin her köşesini esir almıştın
Yine içime girmişti yokluğun
Yine kendi kendimle seni konuşmaya başladım
Biliyor musun,sen gittikten sonra hayat bulanık bir hayal
Ev soğuk,çayın tadı yok
Sen gittikten sonra ne uyku var gözümde
Ne de merakla okuduğum kitabın son yedi sayfası
Sarı bir hüzün şimdi firara meyilli aklımın rakibi
Seni daha da ısıtmak için içimde
Gözlerimi kapatıp yüzüne sürüyorum yüzümü
Sözlerin gözlerimde birkaç damla yaş
Dudağında bakire bir gülümseme
Ve tenime işliyor teninin kokusu
Ellerin ateş topu sen dokundukça ben eriyorum
Gözlerimi açsam,gideceksin biliyorum...
Dün gece kafatasım dar geldi beynime
Beynim dar geldi düşüncelerime
Bir infilak arifesi terk ettim evimi
Yollara düştüm,şuursuzca değil,
Dümeni sana kırdım
Rotam geçici vuslat,yalancı bahar,bir kelebeğin hiç göremeyeceği
mevsim
Yağmur başlamadı ben yürürken
Hani filmlerdeki gibi
Kuruydu hava,kuruydu yollar,kuruydu gözlerim...
Nasıl bir cesaretti dün geceki bilemezsin
'Gel yine bir parçam ol'demeye gelmemiştim
Senden aşka dair hiçbir şey istemeyecektim
Geldim çünkü sen her şeyimi bilenimsin
Sen benim kapısı olmayan,duvarı olmayan
Dört bir yanı açık hanemsin
Dün gece bildik bir yüz görmek istedim
En bildik yüz sendin
Aşka mı esirim,sana mı bilemedim
Aşk sende mi anlam buluyor dersin?
İşte dün gece sana bunları anlatmaya geldim
Defalarca çaldım kapını
Kapı aşındı,elim aşındı,yüreğim aşındı
Dün gece sana geldim,çaldım kapını
Açan olmadı...
Yazan:Bilinmiyor
30.04.2008 - 22:41
AŞK
Birisi vardir, artik hep sizi düsünen!
Birisi vardir, hep sizi arayan, soran!
Birisi vardir, sizin icin aglayan!
Birisi vardir, hatanizla - sevabinizla sizi bagrina basan!
Birisi vardir, size 'benim' diyen!
Birisi vardir, pazarliksiz ve icten seven!
Birisi vardir, size sefkat eden, koruyan, kolluyan!
Birisi vardir, sizin icin gögsünü tehlikelere siper eden!
Birisi vardir, gerektiginde sizin icin ölümü göze alan!
Birisi vardir, sizi taniyan, sizden ayriligi ölüm bilen, sizsiz uykusu haram olan ve sonsuza kadar hep sizinle olmak isteyen!
Ve ayni duygulari, ayni düsünceleri sizin de onun icin beslediginiz birisidir O!
Iste budur Ask!
Madde, ceset, beden, para, mal, güzellik degil...
Gözle görülmeyen, elle tutulmayan, asirlardir anlatilamayan, bir türlü anlasilamayan; ama yasanilan bir gercektir Ask...
30.04.2008 - 22:37
SEVGIM
SULARIN TASLARI OKSAYIP ERITTIGI GIBI,
EN KATI GÖNNÜLLERI,SEVGIMLE ERITECEGIM
DEMIRDEN KAPILI OLSA,KARSIMDAKI GÖNÜLLER
SEVGIMI ANAHTAR YAPIP,YINEDE GIRECEGIM.............
SÖVSELER....DÖVSELER.... TASLASALAR DA BENI
TAS ATAN ELLERE BEN GÜL VERECEGIM
VURSALAR BEDENIMI,KIRSALAR DA KALBIMI
BEN YINE SABREDIP,HEP SEVECEGIM.........................
SEVGIM CICEK ACIP,SARINCA TÜM DÜNYAYI
COCUKLAR GIBI SEN-SAKRAK SEVINECEGIM
SEVGI PINARINA DÖNÜNCE TÜM YÜREKLER:
GÖZLERIMI KAPAYIP,ICINE GÖMÜLECEGIM..........
30.04.2008 - 22:35
Bir Insan Olmak
Bir kus icin mutluluk, birkac yem kirintisi demektir.
Bir gül icin ise, birkac damla yagmur ve bir parca günes pariltisi.
Hicbiri daha fazlasini beklemez.
Karni doymus bir kus, civil civil sesiyle mutlulugunu ilan eder.
Gülün mutlulugu ise tebessümünden okunur.
Daha büüyk mutluluk ne olabilir diye sakin sormayin onlara, bilemezler.
Mesela günesin dogusundan zevk alamazlar.
Dolunayin süzülüsünü hayranlikla seyredemezler.
Yildizli semalardaki muhtesem güzelligi hissedemezler.
Gökyüzünde kuslar gibi ucmanin, denizlerde yunus gibi yüzmenin nasil birsey oldugunu bile ne kus, nede yunus bizim kadar anlayamazlar.
Yerin ve gögün bütün güzelliklerini seyredip zevk edebilecek
sadece insan vardir yeryüzünde.
Insana her varlik birseyler anlatir.
Hersey cesit cesit güzellikelri serer onun gözleri önüne.
Her güzelik bir sevgi seli bosaltir onun yüregine.
Bütün sevgilerin üzerinde bir sevgiyle sevilmeye layik,
bütün güzelliklerin üzerinde sinirsiz ve münezzeh bir
güzelligi anlatir.
Kainati binbir güzellik perdeleri icinde sarip sarmalayanin,
o sinirsiz ve münezzeh güzelligi nasil bir güzelliktir? ?
Bütün yavrulari ve bütün anneleri misilsiz bir sevgiyle birbirine bayglayanin, mahlukatina rahmeti ve muhabbeti nasil birseydir? ?
Bunlar ne idrak edilir, ne tarif edilir.
Ne göz, nede hayal erisebilir o sinirsiz ve benzersiz güzellige ve rahmete.
o rahmetten ve o muhabbetten bir damlacik nasibi olanlar,
onu kedni nasiplerince hisseder, o kadar.
O nasipcik ise kainata ve icindeki herseye deger.
Cünki bundan baska insani mutlu edebilecek hicbirsey
yoktur kainatta.
Ümit Simsek
__________________
28.04.2008 - 12:27
tabiikii şebnemm...
Okyanus...
Önümde agir bir kapi
Ardinda okyanus var
Ben zaten suda dogmusum
Kapiyi açmam gerek
Iste o an biri geliyor,
Tutuyor kulagimdan,
Gözü anahtar deliginde
'Bak' diyor sadece burdan,
'Birak' diyorum o küçücük resmi
Yetmez bize bu küçük esinti
Nerde törpülendin böyle 'olmaz' diyor.
Tutup ayak bilegimi simdi önümde
Agir bir kapi ardinda okyanus var
Bir de bilegimden biri çekiyor
Benimse kapiyi açmam gerek
'Bak' diyorum koca dünyaya
Burdan derhal çikmam gerek!
Bari çekme bilegimden
Benim her seyi görüp, ögrenmem gerek.
Bir ileri bir geri her adim bu kaipinin ardi demek
Sonunda bogulmak olsa da,
Benim o sularda yüzmem gerek.
Anahtar deliginden görünen
Bu küçük manzara sana yetiyorsa, yetsin
Benim o sularda yüzmem gerek.
Yüzmem gerek simdi önümde agir bir kapi
Ardinda okyanus var
Bir de bilegimden çekiyor
Benimse kapiyi açmam gerek
'Bak' diyorum küçük resmi
Yetmez bize bu küçük esinti
Nerde törpülendin böyle 'olmaz' diyor.
Tutup ayak bilegimi
Bir ileri bir geri
Her adim bu kapinin ardi demek
Sonunda bogulmak olsa da
Denim o sularda yüzmem gerek
Anahtar deliginden görünen
Bu küçük manzara yetiyorsa yetsin
Benim o sularda yüzmem gerek...
28.04.2008 - 12:25
bugun kendimi bi garip hissediyorum ben..
nedenini cözemediğim birsey..
hem gülmek
hem ağlamak istiyorum..
sarkılar dinliyorum,
yazılar yazıyorum..
ama bu gunler gecmiyor..
belirsizlik bitmiyor hala..
sürekli cabalamak zorunda mı insan?
ya da hep koşuşturmak..
yoruldum artık..
evet bu yaşımda yoruldum artık...
(gecicek bu ruh halim ve ben bu yazdıklarıma anlam veremeyeceğimm! !
28.04.2008 - 12:24
hep gitmek isteyipte gidemediğim yerler gibiydi aşk....
gülü seven dikenine katlanır derlerdi,korktum belki kanamaktan..
içimde derin karanlık bir kuyu gibi ıssızdı bu yürek...
hissetmeden dokunmak daha acı değil miydi? ben oyun oynayamam! ! !
içimde milyonlarca çığlık koparsam taki kulaklarım patlayıncaya dek, duyacak mısın?
ya da tutacak mısın elimden bir uçurumdan aşağı sürüklenirken?
içine sürüklendiğim bir bataklık olsa yaşlı ormanın derinliklerinde,
gözün kapalı benimle gelecek misin?
şimdi geçtiğim şu uzun karanlık tünelde raylarda oturuyor olsam,
hiç tereddütsüz yanıma uzanır mıydın az sonra gelecek olan trene hiç aldırmadan?
şairlerin yüzyıllardır anlattıkları 'aşk'bunları yapar mıydı acaba?
(garaj.org-mavi kolonideki bir arkadaşımın yazısının bir bölümüdür)
aslında inanmak istediğimiz de bu değilmidir
28.04.2008 - 12:23
YILMAZ ERDOGANDAN..
uzak iklimlerin yeni yetme fırtınasını gördüm bugun
ve sen,
uzak sehirlerin birinde ağlıyordun
bizi yitirdik dünle beraber
hani sevginin sarhoşluğu sarar da,
zaman durur ya aniden
savrulmalar zaman tanımıyor..
aynı hüzünlerin sınırsızlığı gibi...
koca bir boşluğu koyuyorsun yüreğine
düşüncen yanıyor yangınında,ellerin titriyor,gözlerin doluyor
gururun haykıran sesine ! ! !
28.04.2008 - 12:22
gücün var mı sevgilim? ? ?
baştan __
gücün var mı sevgilim
derin sularda inci tanesi aramaya
cesaretin kaldıysa
hala benle aşktan konuşmaya
söyle canım sevgilim
hayat bize oyun oynuyor olabilir mi?
yorgun bir halin var
duyguların karışık olabilir mi?
silbaştan başlamak gerek bazen
hayatı sıfırlamak
sil baştan sevmek gerek bazen
herseyi unutmak...
sanki bugun son günmüş gibi
dolu dolu yaşamak istiyorum ben
her ne cıkarsa yoluma
selam verip yürümek istiyorum ben
sil baştan sevmek gerek bazen
hayatı sıfırlamak
silbaştan sevmek gerek bazen
herseyi unutmak! ! !
Toplam 60 mesaj bulundu