Dünyayı nasıl görmek istediğinize dair seçiminiz gördüğünüz dünyayı yaratır…” William BLAKE
Her şey bakış açınıza göre şekillenir.Biraz silkinin ve kendinize gelin..Bakın bakalım negatif düşünce sularında yüzerken neler kaybettiğinizin farkında mısınız? Bu kelimeye çok dikkat edin..FARKINDALIK....Acaba ne kadar çok şeyin farkındasınız? ? ? Neden mutsuz olmak için bu kadar ısrarcı davranıyorsunuz.Oysa birazcık bile iyimser olmanın size neler kazandırabileceğini bir bilseniz.(Ah bir bilseniz!) Belki de şuan içinizden biliyoruz diyorsunuz.Hayır bence bilmiyorsunuz.Çünkü bilseydiniz daha fazla çaba sarfederdiniz,her şeyi kötüye yormazdınız..İnanç gücüyle neler başarabileceğinizin farkında olurdunuz.Neden hayatınızı daha eğlenceli hale getirip her yaptığınız işten zevk almayı denemiyorsunuz........KENDİNİZİ SORGULAYIN..........kendimizi sorgulamalıyız ki hangi seviyede olduğumuzun,yapmak istediklerimizin ne kadarını yapabildiğimizin bilincinde olalım…Çünkü size sizden başka kimse yardım edemez.Başarı sizin elinizdedir.Ve buna da ancak kendinizi sorgulayarak ulaşırsınız…
Mutlu olmak için o kadar çok sebebimiz varken mutsuz olmak niye? Siz hiç güneşin doğuşunu izlediniz mi? güneşin karanlığı yırtarcasına ufuklardan yükselişini…ya da sokakta yürürken yüzünüzü yalayan rüzgarı hissettiniz mi? Dışarıdaki binbir çeşit sesi…Bu dünyada bir amacınız var mı?
Mutluluk aranmaz çünkü mutluluk zaten yolun kendisidir.Mutluluğa ulaşmak için neden önünüze engeller koyuyorsunuz.Bir evim olsa mutlu olurdum,eviniz oluyo bir arabam olsa diyorsunuz..Bunlar hayatımızda hep olacak,sürekli yeni şeyler yapmak isteyeceğiz,sürekli önümüze çıkan taşlar olacak,önümüze her çıkan taşta tamam bunu da atlatayım ondan sonra derseniz ömrünüz tükenir..Her ne yapmak istiyorsanız şimdi yapın……….Diyelim ki evlenme çağınız geldi,hayırlısıyla bir kısmet çıksa da evlensem diyorsunuz.evlendiniz.Bir çocuğunuz olsun istiyorsunuz,hani erkek olsa da fena olmaz diye de içinizden geçmiyor değil...O da oldu.Şu çocuğun sünnetini bir atlatsak diye düşünmeye başladınız şimdi de..EE bunun askerliği var,evliliği var..Sonra ne olacak yine yalnız kaldınız.MUTLULUK ERTELENMEZ.Mutluluğunuzu ertelenmeyin.Yaşamın her devresinden zevk almayı bilin.hayatı tatlısıyla acısıyla her şeyden ders çıkararak,pişman olmayacağınız şekilde yaşamayı öğrenin.Arkanıza baktığınızda gerçekleşmemiş amaçlarla dolu bir yaşam kalmasın geride.Başınıza gelen kötü olaylardan ders çıkararak onları yaşamınızda bir avantaj olarak kullanabilirsiniz.Yeter ki siz isteyin ve inanın.Hem unutmayın ki hayrı ve şerri sadece Allah bilebilir..Sizin şer diye nitelendirdiğiniz şey daha sonradan gelecek hayrın habercisi olabilir..bu konuyu kısa bir hikayeyle tamamlayalım…
Bir zamanlar Afrika da ki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının,ister iyi olsun ister kötü,her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi: 'Bunda da bir hayır var! ' Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın baş parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi: 'Bunda da bir hayır var! ' Kral acı ve öfkeyle bağırdı: 'Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu? 'Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı. Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini,ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler. Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir, bir anlattı. 'Haklıymışsın! ' dedi. 'Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İşte bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum.Yaptığım çok haksız ve kötü bir şeydi.' 'Hayır' diye karşılık verdi arkadaşı. 'Bunda da bir hayır var.' 'Ne diyorsun Allah aşkına? ' diye hayretle bağırdı kral. 'Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir.' 'Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum,değil mi? Ve sonrasını düşünsene? '
-Allah sevdiği kulunu yalnız bırakmaz-
YETENEKLERİNİZİ FARK EDİN
GENÇ ADAM BİR KARTAL YUMURTASI BULUR.ONU,ZAYİ OLMASIN DİYE KIR TAVUKLARININ YUVASINA KOYAR.TAVUK DA BU DURUMUN FARKINA VARMAZ.BELLİ BİR SÜRE GEÇTİKTEN SONRA,KARTAL YUMURTASINDAN ÇIKAN KUŞ,TAVUK YUMURTALARINDAN ÇIKAN CİVCİVLERLE ATILIR HAYATA.MÜKEMMEL TÜY RENGİYLE,İRİ VE GÜÇLÜ KANATLARIYLA,SAĞLAM PENÇELERİ VE KESKİN GAGASIYLA DİĞERLERİNDEN FARKLIDIR AMA O BUNUN FARKINDA DEĞİLDİR. DİĞER TAVUKLARDAN BİRİ OLDUĞUNA İNANARAK BÜYÜR.PİSLİKLERİ EŞELER,TOHUMLARI GAGALAR,GIDAKLAR,BİR KAÇ SANTİM ZIPLAYIP YENİ BİR ŞEY GAGALAMAK İÇİN KANATLARINI DÖVER.ÇÜNKÜ TAVUKLAR BÖYLE YAPMAKTADIR.BİR GÜN GÖKYÜZÜNE BAKAR VE İNANILMAZ BİR YETENEKLE YELKEN UÇUŞU YAPAN BİR KUŞ GÖRÜR.”NE GÜZEL BİR KUŞ! NEDİR BU? ”DİYE SORAR.”O BİR KARTAL…”CEVABINI VERİR TAVUKLARDAN BİRİ.VE ARDINDAN ŞÖYLE DEVAM EDER TAVUK: “BÜTÜN KUŞLARIN REİSİDİR O.SAKIN ONUN GİBİ UÇABİLECEĞİNİ AKLINDAN BİLE GEÇİRME.SEN ONUN GİBİ UÇAMAZSIN” DER.TAVUKLARIN İÇERİSİNDE YAŞAYAN KARTAL TAVUKLARIN İÇİNDE ÖLÜR HEM DE HİÇBİR ZAMAN KARTAL OLDUĞUNUN FARKINA VARAMADAN…. BELKİ SİZ DE BİR KARTALSINIZDIR…!
Yani demek istediğim her zaman kendinize güvenin...siz inanırsanız başaramamanız için ortada bir sebep yoktur...Başaracağınıza da inansanız,başaramayacağınıza da inansanız haklı çıkarsınız...o yüzden her zaman başaracağınıza inanın.Ve anı yaşayın...
'bir kum tanesinde dünyayı görmek için ve cenneti bir yaban çiçeğinde,sonsuzluğu avucunuzun içinde tutun ve ölümsüzlüğü bir tek saatin içinde...' WİLLİAM BLAKE
YALNIZLIĞA DAYANIRIM DA BİR BAŞINALIĞA ASLA. YAŞLANMAK HOŞ DEĞİL,DUVARLARA BAKA BAKA. BİR DOST GÖZ ARAYIŞIYLA. SAAT TIKIRTISIYLA... KORKMAM,GEÇİNİP GİDERİZ BİZ MUTLULUKLA, AMA: 'GÜNÜN AYDIN,AKŞAMIN İYİ OLSUN'DİYEN BİRİ OLMALI. BİR TELEFON SESİ ÇALMALI ARA SIRA DA OLSA KULAĞIMDA. YOKSA,ZOR DEĞİL,HİÇ ZOR DEĞİL, DEMLİ ÇAYI BARDAKTA KARIŞTIRIP, BİR BAŞINA YUDUMLAMAK DOYASIYA. AMA 'ÇAYA KAÇ ŞEKER ALIRSIN? ' DİYE SORAN BİR SES OLMALI YA ARA SIRA... CAN YÜCEL
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine “sevginin sadece sözünü edenlerle,onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? ”diye. Bakın göstereyim demiş ermiş.Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.Hepsi oturmuşlar yerlerine.Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyundaki kaşıklar. Ermiş:”Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz…” diye bir şart koşmuş.”Peki” demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar çorbayı ağızlarına.En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.Bunun üzerine “şimdi…”demiş ermiş.”Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe…” Yüzleri aydınlık,gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa..”Buyurun” deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.”İşte …” demiş ermiş:”Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır.ve kim arkadaşını düşünürde doyurursa, o da arkadaşı tarafından doyurulacaktır.Şüphesiz,hayat pazarında daima sevgiyi paylaşanlar kazançtadır.” ////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
- KIRLANGIÇ -
Dişi kırlangıcın biri, adamın birine aşık olmuş. Adamın evinin penceresinin önüne gelip, bütün cesaretini toplamış, tüylerini şöyle bir kabartmış, güzel göründüğüne inanmış ve küçük gagasıyla cama birkaç kez tık..lamış. Adam oldukça meşgulmüş, içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş. Tıklama sesini duyunca kafasını çevirip cama bakmış. Onu işinden alıkoyanın bir kuş olduğunu görünce görünce şaşırmış..! ! ! Bir kırlangıç...! Heyacanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, derin bir nefes almış, gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. -'Seni seviyorum. Nedenini nasılını sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret edebildim konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al.' Senin yanında yaşayayım.' Adam birden sinirlenmiş: -'Yok daha neler? durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? mümkün değil, alamam, üstelik bir kuş bir insana aşık olabilirmi? insanla arkadaş olabilir mi? ' Kırlangıç çok mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş, ama pes etmemiş, Bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş: -'Lütfen dinle beni, al beni içeri! Ben sana dost olurum, hiç canını sıkmam. Adam kararlı, adam ısrarlı: -'Benim kimseye ihtiyacım yok. Seni içeri alamam, hem işim gücüm var benim, git başımdan.' Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş: -'Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşayabilirim. Pişman olmazsın inan, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, hem bak sen de yalnızsın yanlızlığını da paylaşırım' Bazıları gerçekleri duymayı sevmez. Adam da yalnızlığından bahsedilmesine içerlemiş. Çok sinirlenmiş: -'Ben yalnızlığımdan memnunum' diye hırsla cevap vermiş. Kırlangıcın sevgiyle dolu minik kalbinin ne kadar kırılacağını hiç düşünmeden hoyratça, kabaca kuştan kendisini rahat bırakmasını istemiş, hatta kovmuş. Küçük kuş son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş. Aradan bir hayli zaman geçmiş. Adam, önceleri düşünmemeye çalışsa da, son zamanlarda kırlangıç sık sık aklına takılır olmuş ve sonunda kendi kendine itiraf etmiş: -'Galiba ben aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle bir başıma oturacağıma, keyifle güzel vakit geçirirdik birlikte. Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş. Havalar ısınmaya başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, yalnızlığımı paylaşır, arkadaşlık dostluk ederim. Güzel mutlu günlerimiz olur. Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Havalar ısınmış, yaz başlamış, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama...... Onun ki hiç görünmemiş. Yaz sonuna kadar pencereyi hiç kapatmamış ama nafile. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda akıl sormak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki: 'Kırlangıçların ömrü 6 aydır' -'................! ! ! ' * Hayatta bazı fırsatlar vardır. sadece bir kez elinize geçer. Değerlendiremezseniz uçup gider. Ve elinize bir fırsat daha geçmez. * Hayatta bazı insanlar vardır. Sadece bir kez karşınıza çıkar. Değerini bilmezseniz kaçıp gider Ve asla geri dönmez. * Dikkatli olun... Farkında olun... Ve bir düşünün bakalım! Acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız?
AŞK BİR BEBEKTİR...
Sana önceden yazdığım dizeler yalan söylüyordu; Seni bundan daha çok sevemem diyenler hani; Ama o zamanlar aklım bir türlü almıyordu, İçimdeki alevin daha da parlak yanabileceğini. Oysa zaman, kralların fermanını bile değiştirir, Yeminler arasına girer, milyonlarca oyunuyla, Kutsal güzelliği karartır, sivri niyetleri köreltir; Nice dik başları değişimin çarkına uydurur sonunda; Heyhat! Ben de zaman denen zorbanın korkusuyla, 'En çok şimdi seviyorum seni,' diyemez miyim; Aşkımdan kuşku duymadığım, en emin olduğumda, Geleceği unutup, o güne taç giydiremez miyim. Aşk bir bebek olduğuna göre, hayır, bunu diyemem, Büyümesini sürdüren şeyi, büyümüş gibi göremem. William Shakspeare
Parçalandım Ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım
Birini açık denizlerin en derin yerine attım Kürek çektim, uzaklaştım, dönüp arkama bakmadım bile
Birini yüksek dağların zirvesine çıkardım Hiç kimse kurtarmasın, kurda kuşa yem olsun diye
Birini hiç unutmadığım o küçük şehirde bıraktım Dönemedim, kimblir, belki dönsem de bulamazdım
Önce savruldum yok oldum Sonra dinlendim duruldum Ve her giden parçam yerine Yenisini doğurdum
Daha güçlü, daha sakin Daha mutlu, daha suskun Daha olgun, daha kırgın Daha yalnız, daha yorgun
Birini tanıdık bir vişne ağacının dibine ektim Soramadım filizlendi mi, sürgün verdi mi
Birini çok sevdiğim bir dostta unuttum İstedim geri vermedi, meğer benden pek haz etmezmiş
Birini büyük bir aşk uğruna ateşlere attım Bilerek, isteyerek, ama asla pişman olmadım
22.08.2007 - 18:40
Ya Allah beterinden saklasin... bu ne kadar uzun laf ya, Yasemen e sabirlar diliyorum, ismini bile yazmaktan aciz biri 'döktürmüs' asagida :)))))
Yazik ya...
16.06.2007 - 10:11
Dünyayı nasıl görmek istediğinize dair seçiminiz gördüğünüz dünyayı yaratır…”
William BLAKE
Her şey bakış açınıza göre şekillenir.Biraz silkinin ve kendinize gelin..Bakın bakalım negatif düşünce sularında yüzerken neler kaybettiğinizin farkında mısınız? Bu kelimeye çok dikkat edin..FARKINDALIK....Acaba ne kadar çok şeyin farkındasınız? ? ? Neden mutsuz olmak için bu kadar ısrarcı davranıyorsunuz.Oysa birazcık bile iyimser olmanın size neler kazandırabileceğini bir bilseniz.(Ah bir bilseniz!) Belki de şuan içinizden biliyoruz diyorsunuz.Hayır bence bilmiyorsunuz.Çünkü bilseydiniz daha fazla çaba sarfederdiniz,her şeyi kötüye yormazdınız..İnanç gücüyle neler başarabileceğinizin farkında olurdunuz.Neden hayatınızı daha eğlenceli hale getirip her yaptığınız işten zevk almayı denemiyorsunuz........KENDİNİZİ SORGULAYIN..........kendimizi sorgulamalıyız ki hangi seviyede olduğumuzun,yapmak istediklerimizin ne kadarını yapabildiğimizin bilincinde olalım…Çünkü size sizden başka kimse yardım edemez.Başarı sizin elinizdedir.Ve buna da ancak kendinizi sorgulayarak ulaşırsınız…
Mutlu olmak için o kadar çok sebebimiz varken mutsuz olmak niye? Siz hiç güneşin doğuşunu izlediniz mi? güneşin karanlığı yırtarcasına ufuklardan yükselişini…ya da sokakta yürürken yüzünüzü yalayan rüzgarı hissettiniz mi? Dışarıdaki binbir çeşit sesi…Bu dünyada bir amacınız var mı?
Mutluluk aranmaz çünkü mutluluk zaten yolun kendisidir.Mutluluğa ulaşmak için neden önünüze engeller koyuyorsunuz.Bir evim olsa mutlu olurdum,eviniz oluyo bir arabam olsa diyorsunuz..Bunlar hayatımızda hep olacak,sürekli yeni şeyler yapmak isteyeceğiz,sürekli önümüze çıkan taşlar olacak,önümüze her çıkan taşta tamam bunu da atlatayım ondan sonra derseniz ömrünüz tükenir..Her ne yapmak istiyorsanız şimdi yapın……….Diyelim ki evlenme çağınız geldi,hayırlısıyla bir kısmet çıksa da evlensem diyorsunuz.evlendiniz.Bir çocuğunuz olsun istiyorsunuz,hani erkek olsa da fena olmaz diye de içinizden geçmiyor değil...O da oldu.Şu çocuğun sünnetini bir atlatsak diye düşünmeye başladınız şimdi de..EE bunun askerliği var,evliliği var..Sonra ne olacak yine yalnız kaldınız.MUTLULUK ERTELENMEZ.Mutluluğunuzu ertelenmeyin.Yaşamın her devresinden zevk almayı bilin.hayatı tatlısıyla acısıyla her şeyden ders çıkararak,pişman olmayacağınız şekilde yaşamayı öğrenin.Arkanıza baktığınızda gerçekleşmemiş amaçlarla dolu bir yaşam kalmasın geride.Başınıza gelen kötü olaylardan ders çıkararak onları yaşamınızda bir avantaj olarak kullanabilirsiniz.Yeter ki siz isteyin ve inanın.Hem unutmayın ki hayrı ve şerri sadece Allah bilebilir..Sizin şer diye nitelendirdiğiniz şey daha sonradan gelecek hayrın habercisi olabilir..bu konuyu kısa bir hikayeyle tamamlayalım…
Bir zamanlar Afrika da ki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına
gelsin ister başkasının,ister iyi olsun ister kötü,her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi: 'Bunda da bir hayır var! '
Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın baş parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi: 'Bunda da bir hayır var! '
Kral acı ve öfkeyle bağırdı:
'Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu? 'Ve sonra
da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı.
Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine
götürdüler. Ellerini,ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler. Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir, bir anlattı.
'Haklıymışsın! ' dedi. 'Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış.
İşte bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum.Yaptığım çok haksız ve kötü bir şeydi.' 'Hayır' diye karşılık verdi arkadaşı. 'Bunda da bir hayır var.'
'Ne diyorsun Allah aşkına? ' diye hayretle bağırdı kral. 'Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir.' 'Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum,değil mi? Ve sonrasını düşünsene? '
-Allah sevdiği kulunu yalnız bırakmaz-
YETENEKLERİNİZİ FARK EDİN
GENÇ ADAM BİR KARTAL YUMURTASI BULUR.ONU,ZAYİ OLMASIN DİYE KIR TAVUKLARININ YUVASINA KOYAR.TAVUK DA BU DURUMUN FARKINA VARMAZ.BELLİ BİR SÜRE GEÇTİKTEN SONRA,KARTAL YUMURTASINDAN ÇIKAN KUŞ,TAVUK YUMURTALARINDAN ÇIKAN CİVCİVLERLE ATILIR HAYATA.MÜKEMMEL TÜY RENGİYLE,İRİ VE GÜÇLÜ KANATLARIYLA,SAĞLAM PENÇELERİ VE KESKİN GAGASIYLA DİĞERLERİNDEN FARKLIDIR AMA O BUNUN FARKINDA DEĞİLDİR.
DİĞER TAVUKLARDAN BİRİ OLDUĞUNA İNANARAK BÜYÜR.PİSLİKLERİ EŞELER,TOHUMLARI GAGALAR,GIDAKLAR,BİR KAÇ SANTİM ZIPLAYIP YENİ BİR ŞEY GAGALAMAK İÇİN KANATLARINI DÖVER.ÇÜNKÜ TAVUKLAR BÖYLE YAPMAKTADIR.BİR GÜN GÖKYÜZÜNE BAKAR VE İNANILMAZ BİR YETENEKLE YELKEN UÇUŞU YAPAN BİR KUŞ GÖRÜR.”NE GÜZEL BİR KUŞ! NEDİR BU? ”DİYE SORAR.”O BİR KARTAL…”CEVABINI VERİR TAVUKLARDAN BİRİ.VE ARDINDAN ŞÖYLE DEVAM EDER TAVUK:
“BÜTÜN KUŞLARIN REİSİDİR O.SAKIN ONUN GİBİ UÇABİLECEĞİNİ AKLINDAN BİLE GEÇİRME.SEN ONUN GİBİ UÇAMAZSIN” DER.TAVUKLARIN İÇERİSİNDE YAŞAYAN KARTAL TAVUKLARIN İÇİNDE ÖLÜR HEM DE HİÇBİR ZAMAN KARTAL OLDUĞUNUN FARKINA VARAMADAN….
BELKİ SİZ DE BİR KARTALSINIZDIR…!
Yani demek istediğim her zaman kendinize güvenin...siz inanırsanız başaramamanız için ortada bir sebep yoktur...Başaracağınıza da inansanız,başaramayacağınıza da inansanız haklı çıkarsınız...o yüzden her zaman başaracağınıza inanın.Ve anı yaşayın...
'bir kum tanesinde dünyayı görmek için ve cenneti bir yaban çiçeğinde,sonsuzluğu avucunuzun içinde tutun ve ölümsüzlüğü bir tek saatin içinde...'
WİLLİAM BLAKE
YALNIZLIĞA DAYANIRIM DA BİR BAŞINALIĞA ASLA.
YAŞLANMAK HOŞ DEĞİL,DUVARLARA BAKA BAKA.
BİR DOST GÖZ ARAYIŞIYLA.
SAAT TIKIRTISIYLA...
KORKMAM,GEÇİNİP GİDERİZ BİZ MUTLULUKLA,
AMA:
'GÜNÜN AYDIN,AKŞAMIN İYİ OLSUN'DİYEN BİRİ OLMALI.
BİR TELEFON SESİ ÇALMALI ARA SIRA DA OLSA KULAĞIMDA.
YOKSA,ZOR DEĞİL,HİÇ ZOR DEĞİL,
DEMLİ ÇAYI BARDAKTA KARIŞTIRIP,
BİR BAŞINA YUDUMLAMAK DOYASIYA.
AMA 'ÇAYA KAÇ ŞEKER ALIRSIN? '
DİYE SORAN BİR SES OLMALI YA ARA SIRA...
CAN YÜCEL
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine “sevginin sadece sözünü edenlerle,onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? ”diye.
Bakın göstereyim demiş ermiş.Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.Hepsi oturmuşlar yerlerine.Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyundaki kaşıklar.
Ermiş:”Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz…” diye bir şart koşmuş.”Peki” demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar çorbayı ağızlarına.En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.Bunun üzerine “şimdi…”demiş ermiş.”Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe…”
Yüzleri aydınlık,gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa..”Buyurun” deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.”İşte …” demiş ermiş:”Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır.ve kim arkadaşını düşünürde doyurursa, o da arkadaşı tarafından doyurulacaktır.Şüphesiz,hayat pazarında daima sevgiyi paylaşanlar kazançtadır.”
////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
- KIRLANGIÇ -
Dişi kırlangıcın biri, adamın birine aşık olmuş. Adamın evinin penceresinin
önüne gelip, bütün cesaretini toplamış, tüylerini şöyle bir kabartmış,
güzel göründüğüne inanmış ve küçük gagasıyla cama birkaç kez tık..lamış.
Adam oldukça meşgulmüş, içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş.
Tıklama sesini duyunca kafasını çevirip cama bakmış.
Onu işinden alıkoyanın bir kuş olduğunu görünce görünce şaşırmış..! ! ! Bir
kırlangıç...!
Heyacanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, derin bir nefes almış,
gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış.
-'Seni seviyorum.
Nedenini nasılını sorma.
Uzun zamandır seni izliyorum.
Bugün cesaret edebildim konuşmaya.
Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al.'
Senin yanında yaşayayım.'
Adam birden sinirlenmiş:
-'Yok daha neler? durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? mümkün değil,
alamam, üstelik bir kuş bir insana aşık olabilirmi? insanla arkadaş
olabilir mi? '
Kırlangıç çok mahçup olmuş.
Başını önüne eğmiş, ama pes etmemiş,
Bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını
denemiş:
-'Lütfen dinle beni, al beni içeri!
Ben sana dost olurum, hiç canını sıkmam.
Adam kararlı, adam ısrarlı:
-'Benim kimseye ihtiyacım yok.
Seni içeri alamam, hem işim gücüm var benim, git başımdan.'
Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş:
-'Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda.
Aç şu pencereyi al beni içeri.
Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım.
Çünkü ben ancak sıcakta yaşayabilirim.
Pişman olmazsın inan, seni eğlendiririm.
Birlikte yemek yeriz, hem bak sen de yalnızsın
yanlızlığını da paylaşırım'
Bazıları gerçekleri duymayı sevmez.
Adam da yalnızlığından bahsedilmesine içerlemiş.
Çok sinirlenmiş:
-'Ben yalnızlığımdan memnunum' diye hırsla cevap vermiş.
Kırlangıcın sevgiyle dolu minik kalbinin ne kadar kırılacağını hiç
düşünmeden hoyratça, kabaca kuştan kendisini rahat bırakmasını istemiş,
hatta kovmuş.
Küçük kuş son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş,
çekip gitmiş.
Aradan bir hayli zaman geçmiş.
Adam, önceleri düşünmemeye çalışsa da, son zamanlarda kırlangıç sık sık
aklına takılır olmuş ve sonunda kendi kendine itiraf etmiş:
-'Galiba ben aptallık ettim!
Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim.
Niye onun teklifini kabul etmedim ki?
Şimdi böyle bir başıma oturacağıma, keyifle güzel vakit geçirirdik
birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş.
Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş.
Havalar ısınmaya başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir.
Ben de onu içeri alır, yalnızlığımı paylaşır, arkadaşlık dostluk ederim.
Güzel mutlu günlerimiz olur.
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş.
Gözü yollardaymış.
Havalar ısınmış, yaz başlamış, başka kırlangıçlar gelmiş.
Ama......
Onun ki hiç görünmemiş.
Yaz sonuna kadar pencereyi hiç kapatmamış ama nafile.
Kırlangıç yokmuş!
Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış.
Sonunda akıl sormak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.
Olanları anlatmış.
Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
'Kırlangıçların ömrü 6 aydır'
-'................! ! ! '
*
Hayatta bazı fırsatlar vardır.
sadece bir kez elinize geçer.
Değerlendiremezseniz uçup gider.
Ve elinize bir fırsat daha geçmez.
*
Hayatta bazı insanlar vardır.
Sadece bir kez karşınıza çıkar.
Değerini bilmezseniz kaçıp gider
Ve asla geri dönmez.
*
Dikkatli olun...
Farkında olun...
Ve bir düşünün bakalım!
Acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız?
AŞK BİR BEBEKTİR...
Sana önceden yazdığım dizeler yalan söylüyordu;
Seni bundan daha çok sevemem diyenler hani;
Ama o zamanlar aklım bir türlü almıyordu,
İçimdeki alevin daha da parlak yanabileceğini.
Oysa zaman, kralların fermanını bile değiştirir,
Yeminler arasına girer, milyonlarca oyunuyla,
Kutsal güzelliği karartır, sivri niyetleri köreltir;
Nice dik başları değişimin çarkına uydurur sonunda;
Heyhat! Ben de zaman denen zorbanın korkusuyla,
'En çok şimdi seviyorum seni,' diyemez miyim;
Aşkımdan kuşku duymadığım, en emin olduğumda,
Geleceği unutup, o güne taç giydiremez miyim.
Aşk bir bebek olduğuna göre,
hayır, bunu diyemem,
Büyümesini sürdüren şeyi,
büyümüş gibi göremem.
William Shakspeare
Parçalandım
Ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım
Birini açık denizlerin en derin yerine attım
Kürek çektim, uzaklaştım, dönüp arkama bakmadım bile
Birini yüksek dağların zirvesine çıkardım
Hiç kimse kurtarmasın, kurda kuşa yem olsun diye
Birini hiç unutmadığım o küçük şehirde bıraktım
Dönemedim, kimblir, belki dönsem de bulamazdım
Önce savruldum yok oldum
Sonra dinlendim duruldum
Ve her giden parçam yerine
Yenisini doğurdum
Daha güçlü, daha sakin
Daha mutlu, daha suskun
Daha olgun, daha kırgın
Daha yalnız, daha yorgun
Birini tanıdık bir vişne ağacının dibine ektim
Soramadım filizlendi mi, sürgün verdi mi
Birini çok sevdiğim bir dostta unuttum
İstedim geri vermedi, meğer benden pek haz etmezmiş
Birini büyük bir aşk uğruna ateşlere attım
Bilerek, isteyerek, ama asla pişman olmadım
Toplam 2 mesaj bulundu