Sus! ! ! Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim.. O nur ile nurlanalım.. Hidâyetiyle amel edelim...
Allah’la konuşmak
Dedim: Çok yalnızım. Dedin:... Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186
Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim. Dedin: Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205
Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim. Dedin: (Öyleyse) Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90
Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım? Dedin: Allah'ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve Allah'ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.
Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı. Dedin: Allah aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.
Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım? Dedin: Allah bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.
Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın? Dedin: Allah'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur. Ali İmran-135.
Dedim: Ne kadar güzelsin Allah'ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum. Dedin: Şüphesiz ki Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever. Birden 'İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var' dedim. Sen de 'Allah kuluna yetmez mi? ' (Zümer-36) dedin.
Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim? Dedin: Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43. Alıntı
...Kur'ân'ı kalbimin baharı, gözümün nuru, hüzün, gam ve tasamın gidericisi kılmanı diliyorum. Güç ve kuvvet ancak Allah'ın (elinde) dir.
şükürler olsunki bukötü zamanda hala elif kardeşimiz gibi duyarlı insan var.keşke çoğunluk budoğruda ilerlese ama malesef.buda birçabadır allah için çalışmadır buşekilde ilerlersek belki kötüolan çoğunluğu birazdaha aza indirebiliriz.
2-Nazar-ı dikkati kendine celb etme.Hevesatına uyma
3-Herkese açılma.”
Avam-ı nas’ın imanı kurtarma vazifesini şefkatkarane yükleneceğiz. Risale-i nur’la ilgili ilgili her şeye sahip çıkacağız. Bu dava benim,sözleri ben yazdım anlayışına sahip çıkacağız. Bu dava benim; sözleri ben yazdım anlayışına sahip olacağız.
Hizmet-i nuriyeyi hayatımızın birinci vazifesi bileceğiz.
Risale-i Nur vazife-i fıtratım.
Risale-i Nur gaye-i hilkatim.
Risale-i Nur sebebi saadetim.
Bir nur talebesini makam-ı sıddıkiyete götüren iki yol vardır:
1-Sadakat
2-Fedakarlık
İhlas kelimelerin ruhu manevisidir. İhlas olmadığı zaman,kelimeler eğitim mermisi gibi hedefi bulsa da tesir etmez. İhlas olmayınca attığın fikir mermileri hedefi bulamaz.
Bir nur talebesinin manevi dengesi onun hizmetidir. Ne nisbette hizmet edersek,o nisbette dengedeyiz demektir.
Allah bizi dava-yı Kuraniye’de büyütsün,yürütsün,çürütsün.Amin
Bizim hizmetimizde ihtilafların çok önemli nedenlerinden birisi de DENKLİKTİR.
Aynı seviyedeki kardeşler arasında ihtilaflar olabilir. Bu durumda ikisinden birisinin fedakarlık yapıp diğerine inkiyad etmesi lazımdır. Böyle yapan bir nur talebesini melekler bile alkışlar.
Mesele Risale-i Nur’daki hakikatları ezberlemek değildir; mesele o hakikatları yaşayabilmektir.
Diş merhemi göze sürülmez.Bir söz dermandır ama kimisine iyi gelir,kimisine kötü gelir. Hakikatları yerli yerinde kullanmalıyız.
Risale-i Nur’da merhaleler vardır. Bunlar:
1-Şevk devresi:Ruhun hakikatları kapmasıyla olur.
2-Muhabbet devresi:Risale-i Nur kalpte mekan tutar. Bu devrede tehlike yoktur. Evinde tavuk pişer,fakat o medresede çorbaya koşar.
3-Sebat Devresi:Tehlikeli olan devredir. Ülfetle kırılarak zuhur eder. Enaniyet ve süfli arzular çok olur. Bu devre sebat etmekle geçirilmelidir. Gaye en az zayiatla bu devreyi atlatmaktır. İrtibat azalır,ictimai meseleler aklını kurcalar. Sebat günahlardan çekinmek,ve Risale-i Nurun kutsiyetine inançla olur.
4-Sadakat Devri:En son merhaledir. Arabistan’da Kutbu Azamda çıksa ona ittiba etmez. Risale-i Nura koşar.
5-Sıddıkiyet Makamı:Niyet ve nazar ile olur.
Hizmette başarılı olmak için:
Anlatılan hakikatın muhatabın kalbine yerleştirilmesinin iki sebebi vardır.
1. Sebeb-i zahiri,2. Sebeb-i manevi.
Sebebi zahirinin bazı şartları vardır:
1.Fiziki yapı:Tebliğin süreten müesirine tesir eden faktörlerden birisi simanın güzelliği(Saç sakal birbirine karışmış olmama.)
2.Libas:Giyiniştir. Bir insan bir muhitte giyinişiyle karşılanır. Fikirleriyle ağırlanır. Üstadımız onun için kıravat takın demiş.
3.Yaş
4.Şahsiyet
5.Fiziki yapı,endam
6.Lisan hakimiyeti. Müdellel konuşmak,terkip kabiliyeti,cümle kurma,mantıki ilmi konuşmak,beliğ fasığ konuşmak. Bunun içinde ilim şattır.
Sebebi manevi (Hakiki) Sebepleri şöyledir:
1.İHLAS:İvazsız sırf rıza-i ilahi için konuşmak.
2.FENA:Hakikatta fena olmak. Nefsini ıslah edemeyen,başkasını ıslah edemez. Önce
3.SALAHAT:Takva sahibi oldukça sözüm müessiriyeti artar. Fakat takva azaldıkça lafızlar kalpten çıkmaz,ıslatsa ıslatsa dili ıslatır. Kalpten gelmez. Onun için manevi hayatın temizliği tahir olması şattır.
Nefsi emmare yavaş yavaş,aldata aldata kendine uyduruyor.Elli sene evvelki dede kabirden çıkıp şimdikileri görse kafir der. Bu insanlar bu hale nasıl geldi?
....yavaş,yavaş.
Anlamak iki çeşittir:1.İbareyi anlamak,2.Hakikatını anlamak. Uhuvvet risalesini okuduğu halde dövüşen insan ibareyi anlamıştır. Hakikatını anlamamıştır. Çünkü hakikatını anlayan insan kardeşiyle dövüşmez.
Kardeşin seni tahkir ettiği halde sen ona muhabbet gösterebiliyorsan; işte o zaman sırr-ı uhuvvet tezahür eder.
Bütün peygamberlerin,kutupların,evliyaların yolu ihlas yoludur.
Bir tezgahtar,dükkana gelen müşteriye iltifat ediyor. Gururu,enaniyeti terk ediyor..
Dünyevi işlerde bu gerekiyorsa,uhrevi işlerde çok daha fazlası lazımdır.
Risale-i Nurun yolu sırrı ihlastır.,kulluktur. Bu hakikatları en başta iç dünyamızı mamur etmek etmek için kullanacağız.
Az değiliz. Az olduğumuza üzülmeyeceğiz. Çünkü kainat kuruldu kurulalı bu böyledir.
Üstad lahikaların satırları ile sadık nur talebelerinin vasıflarını çiziyor.(modelini) İşte o modele kavuşamayan,maksada vasıl olamaz.
Her nur talebesine manevi müzaheret vardır. İlk intikal devresine de manen hep müzaharet vardır. Tutuşma devresinden sonra,şevk derecesine giriyor. 30 yaşına doğru o müzaharet kesiliyor. Artık kendi ceht ve gayretiyle ilerliyor. Müzaheret devam ederken kendimizi iyi yetiştirmemiz elzemdir.
Bu kutsî hizmette durmak,düşmek demektir. Durmadan,yılmadan hizmet,daima hizmet...
Fedainin feda edemeyeceği hiçbir şeyi yoktur.
Üstad”Biz muhabbet fedaileriyiz”diyor.
Öyle ise muhabbet için feda edemeyeceğimiz hiçbir şeyimiz olmamalı.(Şerefimiz,Haysiyetimiz,Enaniyetimiz,vs,....)
Lillah içi muhabbete nefsin menfaatin hiçbir faydası yoktur. Karşılık beklenmez.
Hizmet ALLAH rızası içindir,o ruh yok ise,hizmette yoktur.
Risale-i Nur’a köle gibi makamsız hizmet eden,manevi makamatın en müntehası olan Sıddıkiyete vasıl olur. Bu ise tam mahviyetle olur.
Niye biz Risale-i Nurun sarhoşu olamıyoruz? Çünkü içmiyoruz.
Sarhoş sıhhati pahasına alkolik oluyor.
Biz de NURKOLİK olmalıyız,Nuru içip içip sızmalıyız. Neticede ebedi bir sıhhat ve saadet kazanacağız.
Risale-i NUR hizmeti hem cihaddır,hem ubudiyettir. Bu ikisini de beraber götürmemiz lazımdır.
Bir şiir daha başlıyor. Ama bu, asırlık bir şiirdir. On dört asırlık bir şiir. Peygamber sohbetinin Şiirleşmiş ifadesidir.
Şimdi o güne gidiyoruz. Yine bir yolculuğa çıkıyoruz. Yeni bir yolculuğa…
Zaman ötesi zamanda Ulvi bir vakitteyiz Ve sanki biz, şimdi Asr-ı Saadetteyiz. İzhir ve celil otlarının o hoş kokusu yayılır. Mecenne sularının sesi gelir uzaktan Şame ve tufeyl dağları ninni söyler sahraya. Herşey uysaldır. Herşeyde nazlı bir gül edası. O’nun edası… Ve O’nun sohbeti. Dinleyenler sahabe topluluğu. Sanki başlarında bir kuş var, Ve sanki o uçmasın diye pür dikkât O’nu dinliyorlar. Aileden, maldan ve amelden bahsediyor. Sohbet bitince Abdullah b. Kürz izin istiyor; “Ya Rasulallah! Anlattıklarınızı şiir halinde söyleyeyim mi? İzin verir misiniz? ” Hz. Peygamber; “Olur.” Buyuruyor. Ve Abdullah b. Kürz şiirine başlıyor. Ailem, yaptıklarım ve ben sanki üç kardeşiz. Ölüm yaklaştığında onları çağırıp konuşan biri gibiyiz. Adam kardeşlerine der ki; “Ölüm kapımı çaldı! Bana yardım edin. Geri dönülmez bir yolculuk başlıyor. Uzun ve güvenilmez. Bu hal karşısında bana nasıl yardım edebilirsiniz? ” Malı der ki; “Benden ayrılmadığın sürece Her isteğini yerine getiririm Ama ayrılık olursa aramızdaki dostluk biter. İstediğini benden şimdi al. Çünkü yakında ben, savrulan kumlar arasına katılacağım. Başka insanların olacağım. Beni sonraya bırakma, harca. Hızla yaklaşan ölüm gelmeden, Elini çabuk tut, hayır yap.”
Ailesi de şöyle der; “Ben seni cidden sever, Seni herkesten üstün tutarım. Gücümü kuvvetimi senin için harcar, iyiliğini isterim. Ama iş ciddileştiğinde senin için ölemem! Ardından göz yaşı dökerim, Yüksek sesle ağlarım, Seni hayırla yâdederim. Cenazende bulunur, Gireceğin kabre kadar, O son durağına kadar, Hasretle tabutunu taşır, Sonra geri dönerim. Sanki aramızda hiç bir şey yokmuş gibi, Hiç birbirimizi sevmemiş gibi, Hiç birbirimizden sevgi görmemiş gibi…” İşte insanın ailesi! İşte desteği. Ve işte gerçek yüzü.
Sonra ameli konuşur insana; “Ben, senin kardeşinim” der “Sarsıntıların dehşetli anında benim gibi bir kardeş bulamazsın. Benimle mezarda karşılaşacaksın. Orda seni savunacağım. Hesap günü, ağır gelmesi için gayret gösterdiğin kefeye oturacağım. Beni unutma, değerimi bil! Ben üzerine titreyen merhametli bir öğütçüyüm. Seni hiç bir zaman yalnız bırakmam. İşte senin amelin! Vuslat günü kavuşacağın güzel amellerin! ”
Abdullah bu şiiri okuyunca, Rasulullah ve arkadaşları ağladılar. İşte o günden sonra, Hz. Abdullah, Ne zaman ki bir topluluğun yanından geçse Kendisini çağırır, şiirini okumasını rica ederlerdi. O da okurdu. Ve yine göz yaşı. Yine çağlayan sahabe yürekleri!
Bu şiir asırlık bir şiirdi. On dört asırdır okunan bir şiirdi. Peygamber sohbetinin, Şiirleşmiş ifadesiydi
07.08.2008 - 23:06
kardeşim uyuyorsun.. uyan artık bu ne biçim grup yönetme..
ne bu hakaretler.. ne bu sövgüler..? !
risalei nur talebeleri adındaki gruptan söz ediyorum..
bu kadar gaflet bu kadar pasiflik artık salyangoz tadı vermeye başladı
26.07.2008 - 09:25
Sus! ! !
Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor.
Onu dinleyelim.. O nur ile nurlanalım.. Hidâyetiyle amel edelim...
Allah’la konuşmak
Dedim: Çok yalnızım.
Dedin:... Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186
Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım,
keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin: Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle,
kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205
Dedim: Buda senin yardımını ister
Dedin: Allah'ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Nur-22
Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin: (Öyleyse) Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin.
Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90
Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin: Allah'ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve Allah'ın tövbeyi
çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi?
Tevbe-104.
Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.
Dedin: Allah aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının
tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.
Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?
Dedin: Allah bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.
Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?
Dedin: Allah'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur.
Ali İmran-135.
Dedim: Ne kadar güzelsin Allah'ım!
Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine
içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.
Dedin: Şüphesiz ki Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.
Birden 'İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var' dedim.
Sen de 'Allah kuluna yetmez mi? ' (Zümer-36) dedin.
Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı
bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedin: Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin.
Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize
rahmetini gönderen Odur.
Melekleri de size istiğfar eder.
Allah, müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43.
Alıntı
...Kur'ân'ı kalbimin baharı, gözümün nuru, hüzün, gam ve tasamın
gidericisi kılmanı diliyorum. Güç ve kuvvet ancak Allah'ın (elinde) dir.
02.12.2007 - 17:53
ya varya hayran kaldım yazdılarınıza size bir kitap tavsiye etmek isterdim ama özel mesaj yolu kapalı neyse ALLAH yardımcın olsun
25.09.2007 - 15:47
Bir dane-i hakikat bir batman hayalata müreccahtır.
21.08.2007 - 09:34
şükürler olsunki bukötü zamanda hala elif kardeşimiz gibi duyarlı insan var.keşke çoğunluk budoğruda ilerlese ama malesef.buda birçabadır allah için çalışmadır buşekilde ilerlersek belki kötüolan çoğunluğu birazdaha aza indirebiliriz.
30.05.2007 - 12:50
ÜSTAD BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN CEYLAN ÇALIŞKAN AĞABEYE NASİHATLERİ
1-İktisada tam riayet et.
2-Nazar-ı dikkati kendine celb etme.Hevesatına uyma
3-Herkese açılma.”
Avam-ı nas’ın imanı kurtarma vazifesini şefkatkarane yükleneceğiz. Risale-i nur’la ilgili ilgili her şeye sahip çıkacağız. Bu dava benim,sözleri ben yazdım anlayışına sahip çıkacağız. Bu dava benim; sözleri ben yazdım anlayışına sahip olacağız.
Hizmet-i nuriyeyi hayatımızın birinci vazifesi bileceğiz.
Risale-i Nur vazife-i fıtratım.
Risale-i Nur gaye-i hilkatim.
Risale-i Nur sebebi saadetim.
Bir nur talebesini makam-ı sıddıkiyete götüren iki yol vardır:
1-Sadakat
2-Fedakarlık
İhlas kelimelerin ruhu manevisidir. İhlas olmadığı zaman,kelimeler eğitim mermisi gibi hedefi bulsa da tesir etmez. İhlas olmayınca attığın fikir mermileri hedefi bulamaz.
Bir nur talebesinin manevi dengesi onun hizmetidir. Ne nisbette hizmet edersek,o nisbette dengedeyiz demektir.
Allah bizi dava-yı Kuraniye’de büyütsün,yürütsün,çürütsün.Amin
Bizim hizmetimizde ihtilafların çok önemli nedenlerinden birisi de DENKLİKTİR.
Aynı seviyedeki kardeşler arasında ihtilaflar olabilir. Bu durumda ikisinden birisinin fedakarlık yapıp diğerine inkiyad etmesi lazımdır. Böyle yapan bir nur talebesini melekler bile alkışlar.
Mesele Risale-i Nur’daki hakikatları ezberlemek değildir; mesele o hakikatları yaşayabilmektir.
Diş merhemi göze sürülmez.Bir söz dermandır ama kimisine iyi gelir,kimisine kötü gelir. Hakikatları yerli yerinde kullanmalıyız.
Risale-i Nur’da merhaleler vardır. Bunlar:
1-Şevk devresi:Ruhun hakikatları kapmasıyla olur.
2-Muhabbet devresi:Risale-i Nur kalpte mekan tutar. Bu devrede tehlike yoktur. Evinde tavuk pişer,fakat o medresede çorbaya koşar.
3-Sebat Devresi:Tehlikeli olan devredir. Ülfetle kırılarak zuhur eder. Enaniyet ve süfli arzular çok olur. Bu devre sebat etmekle geçirilmelidir. Gaye en az zayiatla bu devreyi atlatmaktır. İrtibat azalır,ictimai meseleler aklını kurcalar. Sebat günahlardan çekinmek,ve Risale-i Nurun kutsiyetine inançla olur.
4-Sadakat Devri:En son merhaledir. Arabistan’da Kutbu Azamda çıksa ona ittiba etmez. Risale-i Nura koşar.
5-Sıddıkiyet Makamı:Niyet ve nazar ile olur.
Hizmette başarılı olmak için:
Anlatılan hakikatın muhatabın kalbine yerleştirilmesinin iki sebebi vardır.
1. Sebeb-i zahiri,2. Sebeb-i manevi.
Sebebi zahirinin bazı şartları vardır:
1.Fiziki yapı:Tebliğin süreten müesirine tesir eden faktörlerden birisi simanın güzelliği(Saç sakal birbirine karışmış olmama.)
2.Libas:Giyiniştir. Bir insan bir muhitte giyinişiyle karşılanır. Fikirleriyle ağırlanır. Üstadımız onun için kıravat takın demiş.
3.Yaş
4.Şahsiyet
5.Fiziki yapı,endam
6.Lisan hakimiyeti. Müdellel konuşmak,terkip kabiliyeti,cümle kurma,mantıki ilmi konuşmak,beliğ fasığ konuşmak. Bunun içinde ilim şattır.
Sebebi manevi (Hakiki) Sebepleri şöyledir:
1.İHLAS:İvazsız sırf rıza-i ilahi için konuşmak.
2.FENA:Hakikatta fena olmak. Nefsini ıslah edemeyen,başkasını ıslah edemez. Önce
nefsini öldürki,nefisleri öldüresin. Anlattın anlattın tesir etmedi,diyeceksin ki ihlassız anlatmışım. Manen kirliyim.
3.SALAHAT:Takva sahibi oldukça sözüm müessiriyeti artar. Fakat takva azaldıkça lafızlar kalpten çıkmaz,ıslatsa ıslatsa dili ıslatır. Kalpten gelmez. Onun için manevi hayatın temizliği tahir olması şattır.
Nefsi emmare yavaş yavaş,aldata aldata kendine uyduruyor.Elli sene evvelki dede kabirden çıkıp şimdikileri görse kafir der. Bu insanlar bu hale nasıl geldi?
....yavaş,yavaş.
Anlamak iki çeşittir:1.İbareyi anlamak,2.Hakikatını anlamak. Uhuvvet risalesini okuduğu halde dövüşen insan ibareyi anlamıştır. Hakikatını anlamamıştır. Çünkü hakikatını anlayan insan kardeşiyle dövüşmez.
Kardeşin seni tahkir ettiği halde sen ona muhabbet gösterebiliyorsan; işte o zaman sırr-ı uhuvvet tezahür eder.
Bütün peygamberlerin,kutupların,evliyaların yolu ihlas yoludur.
Bir tezgahtar,dükkana gelen müşteriye iltifat ediyor. Gururu,enaniyeti terk ediyor..
Dünyevi işlerde bu gerekiyorsa,uhrevi işlerde çok daha fazlası lazımdır.
Risale-i Nurun yolu sırrı ihlastır.,kulluktur. Bu hakikatları en başta iç dünyamızı mamur etmek etmek için kullanacağız.
Az değiliz. Az olduğumuza üzülmeyeceğiz. Çünkü kainat kuruldu kurulalı bu böyledir.
Cemadat fazla,nebatat az; nebatat fazla,hayvanat az; hayvanat fazla,insanlar az; kafirler fazla,müslimler az; amiler fazla,veliler az; veliler fazla; asfiyalar az; asfiyalar fazla,enbiyalar az....
Üstad lahikaların satırları ile sadık nur talebelerinin vasıflarını çiziyor.(modelini) İşte o modele kavuşamayan,maksada vasıl olamaz.
Her nur talebesine manevi müzaheret vardır. İlk intikal devresine de manen hep müzaharet vardır. Tutuşma devresinden sonra,şevk derecesine giriyor. 30 yaşına doğru o müzaharet kesiliyor. Artık kendi ceht ve gayretiyle ilerliyor. Müzaheret devam ederken kendimizi iyi yetiştirmemiz elzemdir.
Bu kutsî hizmette durmak,düşmek demektir. Durmadan,yılmadan hizmet,daima hizmet...
Fedainin feda edemeyeceği hiçbir şeyi yoktur.
Üstad”Biz muhabbet fedaileriyiz”diyor.
Öyle ise muhabbet için feda edemeyeceğimiz hiçbir şeyimiz olmamalı.(Şerefimiz,Haysiyetimiz,Enaniyetimiz,vs,....)
Lillah içi muhabbete nefsin menfaatin hiçbir faydası yoktur. Karşılık beklenmez.
Hizmet ALLAH rızası içindir,o ruh yok ise,hizmette yoktur.
Risale-i Nur’a köle gibi makamsız hizmet eden,manevi makamatın en müntehası olan Sıddıkiyete vasıl olur. Bu ise tam mahviyetle olur.
Niye biz Risale-i Nurun sarhoşu olamıyoruz? Çünkü içmiyoruz.
Sarhoş sıhhati pahasına alkolik oluyor.
Biz de NURKOLİK olmalıyız,Nuru içip içip sızmalıyız. Neticede ebedi bir sıhhat ve saadet kazanacağız.
Risale-i NUR hizmeti hem cihaddır,hem ubudiyettir. Bu ikisini de beraber götürmemiz lazımdır.
05.05.2007 - 13:06
Asırlık Şiir
Bir şiir daha başlıyor.
Ama bu, asırlık bir şiirdir.
On dört asırlık bir şiir.
Peygamber sohbetinin
Şiirleşmiş ifadesidir.
Şimdi o güne gidiyoruz.
Yine bir yolculuğa çıkıyoruz.
Yeni bir yolculuğa…
Zaman ötesi zamanda
Ulvi bir vakitteyiz
Ve sanki biz, şimdi Asr-ı Saadetteyiz.
İzhir ve celil otlarının o hoş kokusu yayılır.
Mecenne sularının sesi gelir uzaktan
Şame ve tufeyl dağları ninni söyler sahraya.
Herşey uysaldır.
Herşeyde nazlı bir gül edası.
O’nun edası…
Ve O’nun sohbeti.
Dinleyenler sahabe topluluğu.
Sanki başlarında bir kuş var,
Ve sanki o uçmasın diye pür dikkât
O’nu dinliyorlar.
Aileden, maldan ve amelden bahsediyor.
Sohbet bitince Abdullah b. Kürz izin istiyor;
“Ya Rasulallah!
Anlattıklarınızı şiir halinde söyleyeyim mi?
İzin verir misiniz? ”
Hz. Peygamber;
“Olur.” Buyuruyor.
Ve Abdullah b. Kürz şiirine başlıyor.
Ailem, yaptıklarım ve ben sanki üç kardeşiz.
Ölüm yaklaştığında onları çağırıp konuşan biri gibiyiz.
Adam kardeşlerine der ki;
“Ölüm kapımı çaldı! Bana yardım edin.
Geri dönülmez bir yolculuk başlıyor.
Uzun ve güvenilmez.
Bu hal karşısında bana nasıl yardım edebilirsiniz? ”
Malı der ki;
“Benden ayrılmadığın sürece
Her isteğini yerine getiririm
Ama ayrılık olursa aramızdaki dostluk biter.
İstediğini benden şimdi al.
Çünkü yakında ben, savrulan kumlar arasına katılacağım.
Başka insanların olacağım.
Beni sonraya bırakma, harca.
Hızla yaklaşan ölüm gelmeden,
Elini çabuk tut, hayır yap.”
Ailesi de şöyle der;
“Ben seni cidden sever,
Seni herkesten üstün tutarım.
Gücümü kuvvetimi senin için harcar, iyiliğini isterim.
Ama iş ciddileştiğinde senin için ölemem!
Ardından göz yaşı dökerim,
Yüksek sesle ağlarım,
Seni hayırla yâdederim.
Cenazende bulunur,
Gireceğin kabre kadar,
O son durağına kadar,
Hasretle tabutunu taşır,
Sonra geri dönerim.
Sanki aramızda hiç bir şey yokmuş gibi,
Hiç birbirimizi sevmemiş gibi,
Hiç birbirimizden sevgi görmemiş gibi…”
İşte insanın ailesi!
İşte desteği.
Ve işte gerçek yüzü.
Sonra ameli konuşur insana;
“Ben, senin kardeşinim” der
“Sarsıntıların dehşetli anında
benim gibi bir kardeş bulamazsın.
Benimle mezarda karşılaşacaksın.
Orda seni savunacağım.
Hesap günü, ağır gelmesi için gayret gösterdiğin kefeye oturacağım.
Beni unutma, değerimi bil!
Ben üzerine titreyen merhametli bir öğütçüyüm.
Seni hiç bir zaman yalnız bırakmam.
İşte senin amelin!
Vuslat günü kavuşacağın güzel amellerin! ”
Abdullah bu şiiri okuyunca,
Rasulullah ve arkadaşları ağladılar.
İşte o günden sonra,
Hz. Abdullah,
Ne zaman ki bir topluluğun yanından geçse
Kendisini çağırır, şiirini okumasını rica ederlerdi.
O da okurdu.
Ve yine göz yaşı.
Yine çağlayan sahabe yürekleri!
Bu şiir asırlık bir şiirdi.
On dört asırdır okunan bir şiirdi.
Peygamber sohbetinin,
Şiirleşmiş ifadesiydi
Dursun Ali Erzincanlı
02.05.2007 - 12:31
GÖNLÜMÜN GÜLÜ
Sen’i seven her ruh uludur ya Resûlallâh!
Gönlü-gözü onun doludur ya Resûlallâh!
Cemâlin pertevinden zerre şevk alan billâh,
Kapının ayrılmaz kuludur ya Resûlallâh!
Beklemez bir başka iltifât Sana erenler,
Semtin iltifat buğuludur ya Resûlallâh!
Gönül gözleriyle bir kere seni görenler,
Onlar ruhların bir koludur ya Resûlallâh!
Uçuşur ikliminde altın kanatlı kuşlar,
İklimin kuşların yoludur ya Resûlallâh!
Cennet yamaçları gibidir orda ufuklar,
Cemâlin bu ufkun tülüdür ya Resûlallâh!
Sana ermek imanlı gönüllerin rüyâsı,
Seni bilmeyenler ölüdür ya Resûlallâh!
Vuslatın, bu garip kıtmîrin her dem hülyâsı,
Bu benim gönlümün gülüdür ya Resûlallâh
M.FETHULLAH GÜLEN
Toplam 8 mesaj bulundu