Yağmur Bulut Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • içsel yolculuk

    31.01.2007 - 14:11

    Hayatımızdaki karmaşa ve karışıklık yüzünden ruhumuzu dinginleştirecek, uçsuz bucaksız evrende önemsiz bir canlı olmadığımızı ve bu dünyaya bir amaç için geldiğimizi bize hatırlatacak bir çıkış yoluna ihtiyaç duyarız çoğu zaman.
    Bu durumlarda ancak içimize döndüğümüzde mutlu oluruz.

    İçsel yolculuğumuzda rehber olması için bazılarımız Kabala'ya, bazılarımız Yogaya, bazıalrımız Tasavvuf'a, bazılarımız da Feng Shui'ye sarılıyoruz. Yolumuzu new age felsefelerde, eski uygarlıkların kutsal kitaplarında bulmaya çalışıyoruz.
    İçsel yolculuğumuz içimizdeki bizi biz yapan, içimizi rahatlatan ve acılarımızın dindirilmesinde bize yardımcı olan merkezimizdir. Özümüze yolculuğumuzdur.

  • rubai

    30.01.2007 - 22:57

    Sevgilim dedi ki: ^^Filan, ne ile diridir?
    Mademki ben onun canıyım o, cansız nasıl yaşar? ^^

    Ben dayanamadım, ağladım... Dedi ki...! ^^Bu daha şaşılacak bir şeydir? Ben ki, onun iki gözüyüm, o bensiz nasıl ağlıyabildi? ^^

  • rubai

    30.01.2007 - 22:55

    Sevgiliye, 'gel' dedim.
    O öfke ile bana baktı.
    Ben 'bu öfkeli bakışın, gönülden değildir. Bu bir hiledir Benden ne diye kaçıyorsun, burada korktuğun bir şey mi var? ' dedim.
    Sen aşk yolunda ölmüş bir varlıksın. Bir ölüde utanmak duygusu, şundan bundan, arlanma kaygusu olur mu?

  • kardelen

    30.01.2007 - 22:24

    Kardelen kadar olamayacaksan sakın aşık olma.....! ! !
    Sana yüklediğim anlamları senmişsin gibi düşünme..
    Sen o anlamlarda sadece bende varsın
    Ve ben seviyorsam sen ba-ha-ne-sin.....! ! !

  • Neyzen

    30.01.2007 - 21:46

    ^^Ateş iken kor oldum
    Irmak iken kol oldum
    Ben bu aşkın içinde
    Dura dura toz oldum^^

    ^^Ney üflemek, insan nefsini terbiye eden ve sabrı öğreten kusurun olmadığı bir sevdadır.^^

    ^^Sağ elimi kaldırdım
    Sol elimi daldırdım
    Dilim kalbe indirdim
    Döndüm Mevlana gibi^^

  • strateji

    30.01.2007 - 21:11

    Strateji üstadlarından birisi de bukalemunlardır.
    Kendilerini güvende hissetmedikleri zaman hemen renk değiştirerek ortamın rengini ve desenini alır ve ortamla bütünleşirler.
    Böylece hayatta kalmayı da başarırlar.

    Bir de erkek bukalemunlar dişilerine kendisini beğendirebilmek için renk değiştirirler. Bu da soyunun devamını sağlayabilmek için erkek bukalemunların izlediği bir stratejidir.

  • strateji

    30.01.2007 - 20:44

    Hayvanlar içinde en stratejist olanlarından birisi kertenkeledir.
    Ne zaman başı zorda olsa hemen kuyruğunu bırakıp kaçar.
    Düşmanı kertenkelenin bedeninden ayrılmış ve hâlâ yerde hareket eden kuyrukla ilgilenirken
    Kertenkele çoktan sırra kadem basmış ve canını kurtarmıştır.

    Çok ilginç bir strateji değil mi?

  • dostluk

    30.01.2007 - 20:02

    Çok sevdigim bir şair ve filozof olan, Halil Cibran'in
    sözlerini paylaşmak istiyorum sizlerle:
    'Dostunuz size aklından geçenleri açıklarken ne 'hayır'ı ne de 'evet'i ona söylemekten korkmayınız.
    Ve o sustuğunda yüreğiniz onu dinlemeyi sürdürsün; eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin..
    Yanlızca zaman öldürmek için aranılan dost nedir ki?
    O, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız boşluğunuzu doldurmak için değil..
    Ve dostluğunuzun uyumunda, bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın...'

  • ırak savaşı

    30.01.2007 - 00:31

    Bu satırlar belki de dünyanın dengelerini değiştiren Irak'taki savaşın ABD tarafından nasıl kazanıldığı ile ilgili bugüne kadar tam olarak aydınlatılmamış çok önemli noktaların gün ışığına çıkarılmasında önemli katkıda bulunacak. Çünkü bize anlatılanlar 2003 Martı'nda başlayan Irak savaşı öncesi Amerikalıların gizli operasyonlarla neler yaptığını, Irak'ı nasıl çökerttiğini ve bunları yaparken Türk topraklarını nasıl kullandığını gözler önüne seriyor.

    Bir bölümü ile ilgili şimdiye dek ufak tefek konular gündeme gelse de, bu anlatılanlar öyle gizli ve hayati operasyonlar ki, Saddam Hüseyin'in o efsane Cumhuriyet muhafızlarının ya da istihbarat örgütü Muhaberat'ın direnişte en ufak bir varlık gösteremediğine dair bir çok şifrelerin kodlarını veriyor. Tabii ki bu olayları ispat edebilmemiz, zaman tüneline girip o günlerde kameralar gezdirmemiz mümkün değil. Belki de, Amerikalılar bu iddiaların doğru olmadığı açıklamasını yapacak. Ama, bu olayları bize anlatanların o günlerde çok kritik noktalarda bulunan ve asla yalan söylemeyecek kişiler olduğunu söylemekte yarar var. Bu olaylar serisi aynı zamanda ABD'ye de aslında bir cevap niteliği taşıyor. Çünkü, Ankara Washington'a her fırsatta Kuzey Irak'ta terör örgütü PKK ile mücadelede ağırdan aldığı konusunda yüklendikçe, ABD'de de doğrudan veya dolaylı Türkiye'ye, 'Siz de 1 Mart 2003'de askerlerimizin Kuzey Irak'a geçişine izin vermediniz. Bu da kuzeyden kuşatma imkanımızı engelledi. Güvenlik zaafı doğdu. Bugün 3 binden fazla kayıp vermemizde bunun da rolü var' yanıtını veriyor. Ama, ABD'nin bu yaptıklarını görünce tezkere ilgili şikayetinin ne kadar havada kaldığı bir kez daha anlaşılıyor.
    Şimdi gelin, 2003 yılının OcakMart ayları arasında yaşanan bu esrarengiz gelişmeler serisine bir bakalım. Şubat ayı başları... Dünya Irak savaşı ile ilgili tedirgin bir bekleyiş içinde. ABD'nin CIA ve diğer askeri istihbarat birimleri yavaş yavaş bölgeye intikal ediyor. Bir bölümü güneyden Irak'a sızıyor. Diğer bir bölümü de çok yakından tanıdığımız bir yere, İncirlik'e iniyor. Oradan da, takma isimler ve yerel kıyafetleri ile Türkiye üzerinden 'saha çalışmasına' başlamak üzere Irak'a geçiyor.

    Tam 45 gün Irak'ta Muhaberat ve Cumhuriyet Muhafızlarının üst düzey isimleri ile gizli pazarlıklar yapılıyor. İkna çalışmasının amacı, bu isimlerin birlikleri ile birlikte savaşa katılmaması. Karşılığında kendilerine, Amerika'da aileleri, yakın kurmayları ile birlikte yeni bir kimlik ve yeni bir hayat teklif ediliyor. Saddam belki de idama giden yolda ilk ihanetle o anda karşılaşıyor. Adamlarının önemli bir bölümü bu teklifi kabul ediyor. Amerikan ordusu Bağdat'a yaklaşıyor. Büyük savaş burada bekleniyor. Ama Irak'ın başkentine girildiğinde Amerikan istihbaratının aslında zaferi çoktan kazandığı ortaya çıkıyor. Çünkü, kayda değer doğru dürüst büyük bir çatışma bile olmuyor. Kritik komutanların ciddi bir bölümü ülkeyi terk ettiği ve askerlerin başıboşlukta dağıldığı anlaşılıyor. O sırada, İncirlik Hava Üssünden kalkan C-5 ve C-17 uçakları daha önce hiç taşımadıkları yolcuları ile Amerika yolunda Atlantik Okyanusu üzerinde. Kimi uçaklar da çoktan bu Arap yolcularını Amerika'ya indirmiş durumda.

    Yani, ABD, Irak Ordusu ve istihbaratının çökertilmesinde ikna ettiği Iraklı önemli kurmay isimleri Habur sınır kapısından karayolu ile gizlice İncirlik'e getiriyor. Oradan da, yeni hayatlarına uçuruyor. 300'den fazla Iraklı yetkili ve aileleri bu yolla Amerika'ya gönderiliyor. Büyük bölümü Orta Amerika'da olmak üzere yeni kimlikleri ve gizli devlet koruma sistemi ile önlerindeki hayata yelken açıyor. Bütün bunlar da, Amerikan askerlerinin kuzeyden girmesi veya girmemesinin kazanılan zaferde ne kadar küçük bir detay olduğunu ortaya çıkarıyor. Tüm bu kafa karışıklığını yaşarken, 11 Eylül saldırılarının ardından hassas noktalarda görev yapmış bir Türk yetkili gülümsüyor ve anlatmaya devam ediyor:

    'Şaşırmayın, 11 Eylül'ün ardından Türk sınırından Irak'a sızan CIA birliklerinin detayları da var. Hatta, rahmetli İsmail Cem'e ABD'nin bu teklifi yapılıyor. İsmail Bey, Washington'dan gelen bu talebe 'Beni aşar' diyerek yanıt veremiyor. Konu dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit'e intikal ediyor. O da 'Tamam' diyor. Tüm bunlara tanıklık eden diplomat arkadaşlar hala görevde.'

    Zaman ilerliyor, gerçekler birer birer ortaya çıkıyor.

    Sabah gazetesi / Metehan Demir'in yazısı

  • marsta yaşam

    30.01.2007 - 00:19

    Bilim adamları, son yaptıkları araştırmaya göre, Mars yüzeyinde yaşam olmadığı, Kızıl Gezegen'de yaşam varsa bile bunun yüzeyden aşağılarda olabileceği sonucuna vardılar.

    Space.com'un haberine göre, bilim insanları, Kızıl Gezegen'in yüzeyinde çeşitli derinliklerde yaptıkları kozmik radyasyon seviyesi ölçümlerinin ardından, yüzeyde ve birkaç metre altında yaşamın varlığının, kozmik radyasyonun öldürücü miktarından ötürü olanaksız olduğuna karar verdiler.

    Londra Kolej Üniversitesi'nden Lewis Dartnel başkanlığında yapılan ve sonuçları Geophysical Research Lettrs dergisinin yarınki sayısında yayınlanacak araştırmada, Dünya'nın tersine Mars'ın uzun zamandır küresel bir manyetik alan veya kalın bir atmosfer tarafından korunmamasının sonucu olarak uzaydan milyarlarca yıldır gelen radyasyona karşı savunmasız olduğu belirtiliyor.

    ^^Bildiğimiz en dayanıklı hücrelerin bile Mars'ın yüzeyindeki kozmik radyasyondan ötürü bu kadar yaşamalarına olanak yok^^ diyen Lewis Dartnell ve ekibi, Mars'ın ne kadar güneş ve galaktik radyasyonun etkisinde kaldığını hesaplayan bir radyasyon dozu modeli geliştirdiler. Mars toprağı var sayılan topraklardaki parçacık enerjilerini ve radyasyon dozları çeşitli derinliklerde test edildikten sonra Dünya'da bilinen en güçlü hücrelerin yaşayabilecekleri süre hesaplandı. Bu araştırmalar sonunda, Kızıl Gezegen'de canlı hücre aramak için en uygun yerin büyük bir volkanik bölge olan Elysium Plantia'daki kısa süre önce keşfedilen donmuş denizden buz olduğuna inanan bilimsel ekip, bu denizin sadece 5 milyon yıl önce oluştuğunu düşünüyor. Elysuim buzunun yaklaşık 7,5 metre altında yaşam izinin bulunabileceğini belirten bilim insanları, buna karşın bunun şu anda planlanan Mars keşif programlarının menzilinin ötesinde olduğuna dikkat çekiyorlar.

  • mem u zin

    29.01.2007 - 23:55

    ^^Ateşböcekleri nasıl aşıksa geceye, Mem ile Zin de öyle aşıktı birbirine. Mum nasıl eriyorsa karanlığın kahrına onlar da öyle eriyordu kavuşamamanın kahrına.^^

    Lakin Hükümdar Zeyneddin Bey, Beko denen sevda düşmanının oyununa gelip kızı Zin’i Mem’e vermeyeceğine dair yemin etmişti.

    Kavuşmaktan başka ilacı var mıdır ki sevdanın? Zeyneddin Bey bunu bilmiyordu, bu sebepten dize gelmeyen Mem’i zindana attırdı. Sevda bilmeyenin, sevdaya hürmet göstermeyenin zehri çoktur, bu yüzden Beko, zindanda zehirleyerek öldürdü Mem’i…

    Zin’in bir değil on canı da olsaydı, ölüm acısı hepsini alırdı…

    İşte o gün bugündür, yan yana duran mezarlarından dünyanın hiçbir yerinde yetişmeyen çiçekler açar, eşine rastlanmayan kokularla. Çünkü toprak aşkın yoldaşıdır.”

  • efsane aşklar

    29.01.2007 - 23:46

    FERHAT İLE ŞİRİN HİKAYESİ

    EFSANEYE GÖRE:

    Persler Döneminde Ferhat meşhur bir nakkaştır.

    Sultan Mehmene Banu’nun kızkardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini yaparken Ferhat Şirin’i görür ve birbirlerine sevdalanırlar.

    Ferhat Sultan’a haber salarak Şirin’i istetir.

    Sultan, kızkardeşini vermek istemez.

    Ferhat’a oyalamak için Elma Dağı’nı delip şehre su getirmesini şart koşar.

    Ferhat, sevdanın verdiği aşkla dağları delmeye başlar.

    Mehmene Banu dağı delip, suyun akacağı kanalı tamamlamak üzere olan Ferhat’ın yanına yaşlı dadısını göndererek Şirin’in öldüğü haberini ulaştırır.

    Ferhat, bu acı haber üzerine, elinde tuttuğu külüngünü havaya atar, düşen külünk, Ferhat’ın başına isabet eder ve Ferhat ölür.

    Ferhat’ın acı haberini alan Şirin korku ve heyecanla olayın geçtiği kayalığa gelir.

    Ferhat’ın öldüğünü görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan aşağı yuvarlanarak, orada can verir.

    Her iki sevgiliyi, can verdikleri kayalıklarda yan yana gömerler.

    DERLER Kİ:

    Her bahar iki mezar üzerinde iki gül bitermiş, tam birbirlerine kavuşmak üzereyken, mezarların orasında bir kara çalı peydah olur, iki gülün kavuşmalarını engellermiş.

  • v işareti

    29.01.2007 - 23:37

    Göçmen kuşların, uçarken havada oluşturdukları işaret.

    Bu kuşları yaratan Allah, onlara uçuşlarını kolaylaştıracak ve verimlileştirecek bir yöntem ilham etmiştir. Kuşlar gelişigüzel bir şekilde değil, sürü halinde uçar. Uçarken de hepsi belirli bir sıraya girer ve havada bir ^^ V ^^ şekli oluşturur. Bu V şekli, karşılaştıkları hava direncini azaltır. Bu uçuş düzeni o kadar etkilidir ki, kuşlar bu sayede yaklaşık % 23'lük bir enerji tasarrufu sağlar. Bu şekilde, yere indiklerinde fazladan 6-7 gram daha yağları kalmış olur. Bu artan yağ ise gereksiz değildir; rüzgarların ters yönden esmesi durumunda kullanılacak yedek yakıttır.

    Bu olağanüstü durum karşısında şu soruları sormak gerekiyor:

    Uçuş için ne kadar yağ gerektiğini kuş nereden bilir?

    Bu kadar yağı tam yolculuk öncesi nasıl ayarlayabilir?

    Uçuş mesafesini ve tam olarak ne kadar yakıt tüketileceğini nasıl hesaplar?

    Kuş Hawai'nin Alaska'dan daha iyi koşullarda olduğunu nereden bilir?

    Kuşların bu bilgilere ulaşmaları, bunlara uygun hesaplar yapmaları ve bu hesaplara uygun toplu uçuşlar gerçekleştirmeleri imkansızdır. Bu ise, yaptıkları işlerin gerçekte kuşlara ^^ ilham edildiğini^^, bu canlıların üstün bir güç tarafından yönlendirildiklerini gösterir. Nitekim Kuran'da ^^dizi dizi uçan kuşlar^^a dikkat çekilmekte ve bu canlıların Allah'ın kendilerine ilham ettiği bir bilince sahip oldukları haber verilmektedir:

    Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. (Nur Suresi, 41)

    Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah') tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir. (Mülk Suresi, 19)

  • şiir

    29.01.2007 - 22:52

    Şaşırtıcı değil bütün öteki şarkıcılardan
    Daha güzel şarkı söylemem
    Çünkü yüreğim beni sevgiye daha çok çekiyor,
    Ve ben onun emirlerini dinlemeye hazırım
    Yürek ve gövde, bilgelik ve zeka
    Güç ve iktidar, hepsini ortaya koydum
    Dizginler beni öyle sevgiye doğru çekiyor
    Başka hiçbir şey dinlemiyorum
    Bu sevgi, darbesini o kadar nazikçe
    Ve tatlılıkla indirdi ki kalbime
    Ah acıdan günde yüz kere ölmüyor muyum,
    Ve neşeden canlanıyorum ya yine yüz kez.
    Benim hastalığım gerçekten muhteşem;
    Bu hastalık bütün iyiliklere bedel;
    Ve hastalığım bana iyi geliyorsa
    Hastalıktan sonra iyilik onun şifası olur…


    Bernard de Ventadorn

  • ölüm

    29.01.2007 - 22:00

    Mevlevilikte ölünmez, susulur.
    Yeniden konuşana, ahiret alemlerine ulaşılacak zamana kadar 'emaneten' susulmuş, daha sonra buluşulacak ve sonsuza kadar konuşulacak, 'Hayy' sahibi olunacaktır.
    Hz. Mevlana ahir ömründe, hasta yatağında yatarken onun ölümünü büyük bir hüzünle bekleyen dostlarına, öldüğüm gün 'Şeb-i Aruz'dur' (düğün/kavuşma günü) diyerek onları teselli etmiş, üzülmek ne kelime sevinin diye vasiyet etmiştir.

    Mevlana Mesnevi'nin bir beytinde ölmüş olmayı şöyle anlatmıştır. 'Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.' 'Ey aşıklar, ey aşıklar! Cihandan göç etmek zamanı geldi. Gökten can kulağıma göç davulunun sesi geliyor.'

  • saddam hüseyin

    29.01.2007 - 21:54

    http://www.haber7.com/haber.php? haber_id=215482

    çok ilginççç meğerse idam edilen kişi saddamın dublörlerinden birisiymiş.

  • sema

    29.01.2007 - 21:44

    Sema işitmektir. Allah’ın ‘Elestü bir rabbiküm’ hitabını ruhlar aleminde işitip bu dünyaya indiğinde onun sedasının devam ettiğini duyan ve o sedaya aşık olan insanın, mevcudatla devrederek bir ahenk içinde Allah’ı zikrettiğini hisseden kişinin ortaya koyduğu fiildir

    Abdestsiz, zikirsiz, şükürsüz sema olmaz.

  • ney

    29.01.2007 - 21:23

    Mesnevinin ilk cümleleri şöyle başlar:

    ^^Şu ney'in neler söylediğini can kulağı ile dinle, o ayrılıklardan şikayet etmededir.
    Beni kamışlıktan kestiklerinden beri, feryadımdan, duygulu olan erkek de, kadın da inlemekte, ağlamaktadır.
    Şu var ki beni dinleyen her insan, benim neler dediğimi anlayamaz, benim feryadımı duyamaz.
    Beni anlamak, beni duymak için, ayrılık acısı çekmiş, gönlü yaralanmış, içli bir insan isterim ki, acılarımı, dertlerimi ona anlatayım.
    Aslından, vatanından ayrı düşmüş, oradan uzaklaşmış kişi, orada geçirmiş olduğu mutlu zamanı arar, o zamanı tekrar yaşamak ister, ayrıldığı sevgiliye tekrar kavuşmak ister..^^

  • edep

    29.01.2007 - 21:14

    Edep: her konuda haddini bilip, sınırı aşmamak, insanlara iyi muamelede bulunmak sünnet üzere hareket etmek, hataya düşmekten sakınılacak şeyi bilmektir.
    Halk arasında görgü kuralları denmektedir. Toplum fertlerinin yaşayış ve karşılıklı münasebetlerine genel ve ortak bir tarzda hakim olan ve aksine davranışların yerine göre ayıp, terbiyesizlik, edepsizlik, sayılarak kınandığı ahlakî ve içtimaî kuralların bütününe hukukta umumi adap denir.

    Mesela: eve girip çıkmanın, yiyip içmenin, yatıp kalkmanın, giyinip kuşanmanın, misafir ağırlayıp uğurlamanın, konuşmada kullanılacak üslubun, insanlarla olan muaşeretin, aile fertlerine karşı olan muamelenin, büyüklere ve küçüklere karşı tutum ve davranışların, yüce Allah'a karşı ibadet etmenin kendine göre edepleri vardır

  • bulut

    29.01.2007 - 20:58

    Sen kulağıma arkadaş türküsünü söylerken
    Beni sonsuzluk ufuklarına götüren,
    Hoşçakal biletini elime sıkıştırırken
    Geriye sadece küçük bir tebessümle bakıyorum
    Gözlerimdeki bulutları kapıyorum
    Yağmurları yüreğine düşüp yakmasın...
    KIYAMAM

  • maurits cornelis escher

    29.01.2007 - 18:27

    Resim ve matematiği birleştiren eserleriyle tanınan Maurits Cornelis Escher (1898-1971) Hollanda'da doğdu. Babasının mimarlık kariyerini sürdürmek üzere ailesinin isteği doğrultusunda Haarlem'deki Mimarlık ve Dekoratif Sanatlar Okulu'nda bir süre mimarlık eğitimi gördükten sonra, 1919-1922 yılları arasında öğretmenlerinin de etkisiyle grafik sanatlara yöneldi. Mezun olduğu yıl yaptığı Italya gezisinden sonra Roma'ya yerleşti ve 1935'e kadar çalışmalarını burada sürdürdü. Italya'da faşizmin yayılması üzerine 1941'de önce Isviçre'ye geçti ve sonra ülkesine dönebilmiştir.

    Modern resimler yapmıştır, eserlerinden bazıları ise şunlerdır.;

    Print Gallery
    Balcony
    Belvedere
    Bond of Union
    Convex and Concave
    Drawing Hands
    Tower of Babel
    Hand With Sphere
    Waterfall
    Relativity
    Eye
    Ascending Descending

  • Albrecht Durer

    29.01.2007 - 18:13

    Albrecht Durer 1471-1528 yılları arasında yaşamış bir ressam. 18 çocuklu bir ailenin resimle ilgilenen 2 erkek çocuğundan biri. İki kardeşin de resme karşı olağanüstü bir ilgileri ve yetenekleri var. Her ikisi de sanat okuluna gidip büyük bir ressam olma hayali kuruyorlar. Aile ise bu durum karşısında çaresiz. Madencilik yaparak geçinmeye çalışıyorlar ve karınlarını zor doyurabilmekteler.

    Bu durum karşısında iki kardeş kendi aralarında kura çekmeye ve kazananın sanat okuluna gitmesine, geride kalanın daha çok çalışıp diğer kardeşi okutması yönünde bir karar alıyorlar. Albert ve Albrecht arasındaki bu kurada okula giden dönüşte diğer kardeşi okuması için okula gönderecek ve kendisi de madende çalışacaktı. Kurayı kazanan Albrecht okula gider ve bütün öğretim görevlilerini kendine hayran bırakarak çok büyük başarılar elde eder. Okulu birincilikle bitirdiğinde yöredeki bütün okullarda ismi bilinmektedir. Eve büyük bir gururla döner. Ailesi Albrecht onuruna güzel bir yemek verir.Kendisini öven konuşmalardan sonra Albrecht söz alır ve kendisine bu başarıları yaşatan kardeşine teşekkür eder. Simdi sıranın kardeşinde olduğunu ve okumaya göndereceği kardeşi için madende çalışmaktan büyük gurur duyacağını söyler.Kardeşinin cevabı ise;

    ^^İmkansız sevgili kardeşim^^ seklindedir. ^^Seni okulda okutabilmek için çalıştığım senelerde bütün parmaklarım madende defalarca kırıldı ve değil kalem tutmak,senin şerefine su şarap kadehini bile zor tutuyorum^^.

    Kardeşinin durumuna hakikaten üzülen Albrecht ise kendisini dünyanın en ünlü ressamları arasına sokan o ellerin, kardeşinin ellerinin resmini çizer. Bütün dünyanın 'Praying Hands' (Dua eden eller) olarak bildiği esas ismi 'Hands' (Eller) olan resim Albrecht Durer'in kardeşinin elleridir.

  • halil cibran

    29.01.2007 - 17:57

    ^^Ölümden sonra da yaşayacağım, ve kulaklarınızda şarkı söyleyeceğim. Koca dalgalar beni geri çektikten sonra bile denizin engin derinliklerine^^

    halil cibran

  • küresel ısınma

    29.01.2007 - 17:46

    Küresel ısınmanın insanın değişen yaşam biçimiyle yakın ilgisi aşikar. İnsanın içindeki hırs, kin, harislik, nefret, kıskançlık, dedikodu ve haset ateşleri ısındıkça dünyamız da ısınmış.

    =Bu konuda ilk öneri; bilgilenin. Hangi merakla? Bilgilenmek için küresel ısınmaya gelmeden kendimizi, içimizi, ruhumuzu merak etmeli ve bilgilenmeliyiz. Kim olduğunu merak etmeyenler küresel ısınma ile ilgili neden bilgilensin?

    =İkinci öneri; ağaç dik. Ağaçları tek tek değil orman halinde kıyım eden, kökünden keserek ellerini para havuzunda yıkayanlar ağaç diker mi? Gökdelen dikmek varken... Köylerde bile güzelim zeytin ağaçlarını kesip arsa açmaya çalışanlarla bu öneriyi nasıl hayata geçirelim?

    =Üçüncü öneri; enerjiden tasarruf et. Önce çocuklara ^^tasarruf^^ sözcüğünün anlamını öğretmekle işe başlamalı sanırım. Reklamı yapılan hiçbir aleti kullanma demek ise delirdim anlamına gelir karşı taraf açısından. Bol bol klimalar açılacak, evler donatılacak, çamaşırlar her gün dağ gibi yıkanacak, çalışan kadınlar kovayla temizlik malzemesini boca edecek...

    =Dördüncü öneri; elektrikli aletlerin düğmelerini kapatmaya dikkat etmek. İşte burada yeniden nesil yetiştirmek gerek; çünkü dikkat yoksunu genç ve çocuklarla bu öneriyi yaygınlaştırmak çok zor. Arkasında dolaşan anne kapatırsa kapatır düğmeleri, çocuklara hiç laf edilmez. Onları eğitmek kimin işiyse... Bütün aletlerin ^^stand-by^^da durduğu, her odaya bir televizyon, bilgisayar yerleştirilen evlerde bunu nasıl anlatacağız ki?

    =Beşinci öneri, alışverişini olduğun yerde yap. Yani araçlara binerek, sera gazı üreterek dolanma ortalıkta. Cumartesi, pazar keyfine limon sıkmak bu işte! Ailece koca marketlere arabalarla karınca misali üşüşüp ne var ne yok demeden alma zevki ne olacak peki? Çocuklar dinlemez valla...

    =Altıncı öneri; bisiklete binin, evin çevresinde dolanın, yürüyün falan... Yani bir durak yürüyünce ağlayan çocuklarla, servis güzeli gençlerle yürüyüş yapılacak mümkün mü? Bu öneri hepten şeker, güneş enerjisini kullanın. Biz bunu sadece yazlıklar için sanıyorduk. Hani yılda bir ay gidilen evlerde kullanılan o değil mi?

    =Bu öneri yukarıdakilerin hepsinden imkansız, az tüket, yeniden kullan. Nasıl yani? Çocuğum, biz diğerlerinden geri mi kalacağız? Kendimize güldürecek miyiz? Komşumla ve eltimle yarışamayacak mıyım? Küresel ısınma mı nedir? ısınsın varsın, ben değişmem!

    Küresel ısınmaya tek çare yeni yaşam tarzını benimseyen yeni kuşaklar, yeni insan. Bu, küresel ısınmayı önlemekten daha zor değil mi? Aslında bunun teorisi, pratiği kültürümüzde bin yıllık bir geçmişe sahip.

Toplam 443 mesaj bulundu