Işığın dalga boylarına yani renklerine göre meydana getirdiği sıraya denir.
Ebem kuşağını hepimiz dudağımızdaki bir gülümseme ile hatırladık sanırım.
Spectrum kelimesi tayf, yayılım, saçılım olarakta kullanılır.
Tavşanla kaplumbağanın hikayesini sanırım ki bilmeyenimiz yoktur. Marifet koşmakta değil, gideceğimiz yeri bilip sabır ve sabatla ilerlediğimizde hedefimize zaten allahın izniyle ulaşacağız.
Durup biraz kendimizi dinlesek, içimize dönüp bir baksak, geldiğimiz yeri içimize biraz sindirmeye çalışsak, çıktığımız yükseklikten başımızın dönmesini engellemiş olmaz mıyız?
En güzel yolculuğun insanın kendi ruhuna yapacağı yolculuk olduğunu anlamak için neden bu kadar duyarsızız?
Bu duyarsızlık yüzünden kendimizi yeterince tanıyamaz oluyoruz ve ruhumuzla bedenimizin arası açılıyor...
Çok hoşuma giden bir kızılderili hikayesi vardır bilmem sizler de bilir misiniz?
Bir grup araştırmacı, bir kızılderilinin rehberliğinde araştırma gezisine çıkarlar. Grup kısıtlı zamanı daha dolu yaşamak için o kadar hızlı gider ki Kızılderili rehber bir an durur ve ilerlemez.
Araştırmacılar şaşırır ve ona neden durduğunu sorarlar. Kızılderili onlara der ki;
^^ Durmalıyız, çünkü ruhumuz geride kaldı....^^^
Ruhumuzla bedenimiz arasındaki mesafeyi açmayalım ve sık sık içsel yolculuğumuza çıkmayı ihmal etmeyelim...
Biraz evvel bunları da yazmayı unutmuşum.Şimdi ekleyeyim bari.
James Redfield, arkeoloji eğitimi aldıktan sonra ^^celestine prophecy^^ hakkında yazılar yazmaya başlayarak bu öğretinin dünyaya duyurulmasında öncülük etmiştir. Yazdığı kitaplarda, bu öğretinin sırlarını açıklıyor ve bu kitaplardan etkilenen ünlülerden Pamela Anderson da ^^celestine^^ yani ^^göksel^^ bir insan topluluğu kurmaya çalışıyor.
^^Celestine Prophecy^^ bunun Türkçemizdeki karşılığı ^^gökten gelen kutsal kehanetler^^ dir.
Bu öğreti M.Ö. hüküm sürmüş Maya ve İnka tapınaklarında yapılan arkeolojik kazılar sonucunda bulunmuştur. Maya keşişlerinin gökten gelen mesajları dinleyerek yazmış olduğu bu kitapta, hayatımızın şekillenmesinde tesadüflerin ve dünyadaki herkesin bir diğerinin hayatını etkilediği anlatılıyor.
Matematiksel denklemlerin, her zaman sağduyu dışı soyutlamalarla sonuçlanacağı beklenebilir mi! kuşkusuz, hayır.
Ancak, bazı astrofizikçiler, birçok hesaplamadan sonra, Evren 'de ^^tüneller^^ bulunabileceği ve böylece uzayda hemen hemen eşanlı olarak yolculuk yapılabileceği sonucuna vardılar; hatta, daha da ileri giderek, zamanda geriye dönülebileceğini bile düşünmeye başladılar.
Böylece, eski bir buluş yeniden gündeme gelmiş oluyor. Astrofizikçilerin ulaştıkları sonuç, Einstein ' in 1915 'teki Genel Görelilik Kuramı denklemlerinin doğal uzantısını oluşturuyor. Günümüzde, hesapların yeniden ele alınarak geliştirilmesi ve ^^gerçek büyüklükler' in yer aldığı ilk deneylerin gerçekleştirilmesi ile, çok sayıda yayın yapıldı.
Sonuçta ortaya çıkan imkana, tırtılların, yüzeyden girmemek için, toprağın altında açtıkları tünellere benzetilerek, ^^ tırtıl yolu ^^ adı verilmiştir. Hayal gücümüzü canlandıran bu imkanlar, özellikle fizikçilerin karşısına dev proplemler çıkarıyor. Böylece eşanlı yolculuklarla, uzayın iki noktası arasında, doğru çizği ile geçenden daha kısa yollar bulunabileceği önceden varsayılmış oluyor. Başka deyişle, belki, fizik kuramlarının mutlak limitlerden biri olmasına karşılık, ışık hızından (300.000 km/s'den) da daha hızlı gitmek mümkün olabilecektir...
İranlı bilim adamlarının, ölümcül AIDS hastalığının tedavisinde kullanılacak yeni bir ilaç bulduğu iddia edildi.
İlacı bulduğu iddia edilen araştırma grubundan Doktor Fereydun Mahbudi, Keyhan gazetesine yaptığı açıklamada, İranlı bilim adamları tarafından bulunan ilacın, AIDS hastalığına karşı vücudun direncini artırdığını söyledi.
Bitkisel temelde üretilen ilaçta nanoteknoloji kullanılarak bazı değişiklikler yapıldığını ifade eden Dr. Mahbudi, ilacın vücuttaki savunma hücrelerini hareketlendirip sayılarını artırarak, vücudu HIV virüsüne karşı daha dirençli bir hale getirdiğini kaydetti.
İlacın birçok hasta üzerinde denendiğini ve başarılı sonuçlar alındığını anlatan Dr. Mahbudi, ilaca isim belirlemeye çalıştıklarını, İran Sağlık Bakanlığı ve uluslararası bilim camiasının teyidinden sonra ilacın AIDS tedavisinde kullanılmaya başlanacağını belirtti.
Aynı projede yer alan kadın doktor Minu Muharriz de, yeni ilacın AIDS hastalığının aşısı olmadığını vurguladı. AIDS'in virütik bir hastalık olduğuna ve virüs hastalıklarının da aşısı olmadığına dikkati çeken Dr. Muharriz, ancak bu ilacın virüsün hasta vücudunda yayılmasına engel olduğunu, bu yüzden de bir tür aşı olarak kabul edilebileceğini söyledi.
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş…
Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
Papağan; o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış) :
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
Baykuş; yıkıntılarını özlemiş,
Balıkçıl kuşu; bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi ^^şaşkınlık^^ ve sonuncusu Yedinci Vadi ^^yokoluş^^ ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş… Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;
^^SİMURG ANKA =Otuz Kuş^^ demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de bir Simurg’muş.
Simurg Anka’yı beklemekten vaz geçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Gök cisimlerinin tayflarını (beyaz ışığın, bir prizmadan geçtikten sonra ayrıldığı renkler) , atmosferlerini ve dolayısıyla iç yapılarını inceleyen bilim dalıdır.
^^Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler.^^
(Rum Suresi, 48)
Şimdi de bu ayette ifade edilen üç evreyi teknik olarak incelersek.
1. EVRE: ^^Allah rüzgârları gönderir...^^
Okyanuslardaki köpüklenme ile oluşan sayısız hava kabarcığı sürekli ortaya çıkmakta ve su zerreleri sürekli olarak gökyüzüne fırlamaktadır. Tuzca zengin olan bu zerreler daha sonra rüzgarlarla taşınır ve atmosferde yukarılara doğru yol alırlar. Aerosol adı verilen bu küçük parçacıklar ^^su tuzağı^^ adı verilen bir mekanizmayla yine denizlerden yükselen su buharını kendi çevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulut damlalarını oluştururlar.
2. EVRE: ^^...böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar...^^
Tuz kristallerinin ya da havadaki toz zerrelerinin etrafında yoğunlaşan su buharı sayesinde bulutlar oluşur. Bunların içindeki su damlacıkları çok küçük olduklarından (0.01 ile 0.02 mm çapında) havada asılı kalırlar ve göğe yayılırlar. Böylece gök bulutlarla kaplanır.
3. EVRE: ^^...nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün.^^
Tuz kristallerinin ve toz zerreciklerinin etrafında biraraya gelen su parçacıkları iyice yoğunlaşarak yağmur damlalarını oluştururlar. Böylece havadan daha ağır bir konuma gelen damlalar buluttan ayrılarak yağmur biçiminde yere düşmeye başlarlar.
Görüldüğü gibi yağmurun oluşumundaki her aşama, Kur'an-ı Kerim ayetlerinde bildirilmektedir. Üstelik bu aşamalar doğru sıralama ile açıklanmıştır. Dünyadaki bir çok doğal olayda olduğu gibi, bunda da Allah en doğru açıklamayı yapmakta, üstelik bu açıklamayı keşfedilişinden 1400 sene önce Kur'an-ı Kerim'le insanlara duyurmaktadır.
^^Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün.
Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir.^^
(Nur Suresi, 43)
Bulut tipleri üzerinde araştırma yapan bilim adamları yağmurun oluşumu ile ilgili şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşmışlardır. Yağmur bulutları belirli bir sistem ve aşamalar dahilinde oluşmakta ve şekillenmektedir. Yağmur bulutlarından biri olan ^^cumulonimbus^^ türü bulutların oluşum aşamaları bilimsel olarak şöyledir:
1. AŞAMA, Sürülme: Bulutlar rüzgârlar tarafından bulundukları yerden itilirler yani sürülür.
2. AŞAMA, Birleşme: Rüzgâr tarafından itilen bu küçük boyuttaki bulutlar (cumulus) sürüklendikleri yerde birleşip yeni büyük bulutları oluşturur.
3. AŞAMA, Yığılma: Küçük bulutlar birleştikten sonra büyük bulutun içindeki yukarı doğru çekiş kuvveti artar. Bulutun merkezindeki yukarı çekiş kuvveti kenarlardaki çekişten daha güçlüdür. Bu yukarı çekişler bulutun gövdesinin dikey olarak büyümesine neden olur. Böylece bulutlar yukarıya doğru genişleyerek üst üste yığılmış olur. Bu, dikey olarak büyümüş bulutun gövdesinin atmosferin daha serin yerlerine doğru uzamasına sebep olur. İşte bu noktada atmosferin serin bölgelerinde bulutta su ve dolu damlaları büyümeye başlar.
Bu aşamaların sonucunda, su ve dolu damlaları (yukarı çekiş gücünün onları destekleyemeyeceği kadar) ağırlaştıkları zaman da bulutlardan yağmur, dolu vs. şeklinde düşmeye başlarlar.
Küçük bulut parçaları (cumulus bulutları) rüzgârlar tarafından bulundukları yerden itilir ve birleşirler, yani ayette geçen ifade ile '... Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte...'dir.
Unutmamak gerekir ki meteorologlar bulut oluşumu, yapısı ve fonksiyonu ile ilgili detayları gelişmiş ekipmanlar (uçak, uydu, bilgisayar vs.) kullanarak yakın zamanda öğrenmişlerdir. Görülen odur ki, Allah bu ayetlerinde de bize 1400 sene öncesinde bilinmesi mümkün olmayan bir bilgi vermiştir.
Karbon, periyodik tablodaki altıncı elementtir. Bu atom dünya üzerindeki yaşamın temelidir, çünkü bütün temel organik moleküller (aminoasitler, proteinler, nükleik asitler vb) karbon atomunun diğer bazı atomlarla çeşitli şekillerde birleşmesiyle oluşur. Karbon, hidrojen, oksijen ve azot gibi diğer atomlarla birleşerek vücudumuzdaki milyonlarca farklı tür proteini meydana getirir.
Karbonun yerini tutabilecek başka bir element yoktur; çünkü başka hiçbir element, karbon gibi sınırsız türde bağ yapma özelliğine sahip değildir.
Venüs'ün yüzeyindeki sıcaklık yaklaşık 450 oC'ye kadar ulaşır. Bu sıcaklık, kurşunu bile eritmeye yeter. Nitekim gezegenin yüzeyi, adeta lavlarla kaplı bir ateş topu gibidir. Sülfürik asit katmanları ile dolu olan atmosfer, sürekli asit yağmurları yağdırır. Atmosfer basıncı ise, Dünya'da denizin 1 km. derinliğindeki basınca eş değerdir.
Bu veriler ışığında Venüs'le buluşmamız masal gibi imkansız görünüyor.
Simya, Ortaçağ'da çok popüler olmuş bir uğraşıdır.
Simyacılar, hep elementleri birbirine dönüştürme hayalleri kurmuşlar, demir gibi metalleri altına çevirmek için uğraşmışlardır.
Oysa simya dünya koşullarında imkansızdır. Çünkü elementlerin birbirine dönüşümü, ancak çok yüksek ısılarda gerçekleşir. Gereken bu ısı o kadar yüksektir ki, sadece yıldızlarda bulunur.
Elementler, atomlarının yapısıyla birbirinden ayrılırlar. Bir hidrojen atomunu demirden ayıran fark, hidrojenin proton ve elektron sayısının 1, demirinkinin ise 26 olmasıdır.
İşin önemli olan yönü, elementleri birbirine dönüştürmenin doğal Dünya koşullarında imkansız oluşudur. Çünkü bir elementin bir başka elemente dönüşmesi için, çekirdeğindeki proton sayısının değişmesi gerekir. Oysa protonlar, evrendeki en büyük fiziksel güç olan güçlü nükleer kuvvet tarafından birbirlerine bağlanırlar ve ancak ^^nükleer^^ reaksiyonlarla yerlerinden oynatılabilirler. Fakat doğal dünya şartlarında gerçekleşen reaksiyonların hepsi, elektron alışverişlerine dayanan ve çekirdeği etkilemeyen kimyasal reaksiyonlardır.
'O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır...' (Şura Suresi, 11)
Küçük bir erkek çocuk, annesine sordu:
^^Niçin ağlıyorsun? ^^
^^Çünkü ben kadınım.^^ Diye cevapladı annesi.
^^Anlamadım..? ! ^^ dedi çocuk. Annesi, çocuğu kucaklayıp ^^Hiç bir zaman anlayamayacaksın..! ^^ dedi.
Babasına ^^Baba, annem niçin ağlıyor? ^^ diye sordu.
Babanın cevabı: ^^Bütün kadınlar sebepsiz ağlayabilen yapıdadır^^ oldu. Küçük çocuk büyüdü, yetişkin adam oldu, hâlâ kadınların niçin ağladıklarını keşfedemedi.
Nihayet öldükten sonra cennete gittiğinde Allah'a sordu.
^^Allahım^^ dedi: ^^Kadınlar niçin bu kadar kolay ağlayabiliyorlar? ^^
Allah ^^Ben kadınları özel yarattım...! Tüm yaşamın ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına rağmen başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar, doğumun acısına olduğu kadar doğurdukları evlatlarının nankörlüğüne dayanabilecek iç kuvvetini verdim.
Başkalarının kuvvetinin kalmadığında; devam edecek azmi, ailesinin hastalığında; yorgunluğa pabuç bıraktırmayacak kudreti verdim.
Her türlü şart altında, hatta kendilerini çok kötü incitseler de, çocuklarını sevmek duygusallığını verdim. Bu duygusallık her yaştaki çocuklarının yaralarını sarmalarına,sorunlarını dinleyip paylaşmalarına yardım ediyor.
Kocalarını tüm kusurlarıyla sevmek kuvvetini verdim. Onlara iyi bir kocanın eşini asla incitmeyeceğini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda bulunacağını anlayacak duyarlı bir zeka verdim.
Tek zayıflık olarak kadınlara bir gözyaşı verdim... Tamamen kendilerinin sahip oldukları, ihtiyaçları olduğunda kullanmak üzere. İnsanlık için bir gözyaşı...^^ diye cevapladı...
Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu, ne de kendini ne şekilde taşıdığıdır.
Kadını esas güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi, fedakarlığı, sorumluluğu, anlayışı, sadece bilgiye değil aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır.....
Göç eden yaban kazlarının havada süzülürken 'V' şeklinde bir
formasyonla uçtuklarını görmüşsünüzdür... Bilim adamları kazların
neden bu şekilde uçtuklarını araştırmışlar ve;
1-) 'V' şeklinde uçulduğunda, uçan her kuş, kanat çırptığında
arkasındaki kuş için, onu kaldıran bir hava akımı yaratıyormuş. Böylece 'V' şeklinde bir formasyonda uçan kaz grubu,birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava akımını kullanarak uçus menzillerini % 70 oranında uzatıyorlarmış. Yani tek başına gidebilecekleri maksimum yolu grup halinde neredeyse ikiye katlıyorlarmış.
Kıssadan Hissesi: Belli bir hedefi olan ve buna ulaşmak için bir
araya gelen insanlar, hedeflerine daha kolay ve çabuk erişirler.
2-) Bir kaz, 'V' grubundan çıktığı anda uçmakta güçlük çekiyor. Çünkü
diğer kuşların yarattığı hava akımının dışında kalmış oluyor. Bunun sonucunda,genellikle gruba geri dönüyor ve yoluna bu şekilde devam ediyor.
Kıssadan Hissesi: Eğer kafamız bir kaz kadar çalışıyorsa; bizimle aynı yöne gidenlerle bilgi alışverişini ve işbirliğini sürekli kılarız.
3-) 'V' grubunun başında giden kaz, hiç bir hava akımından yararlanamıyor. Bu yüzden diğerlerine oranla daha çabuk yoruluyor. Bu durumda en arkaya geçiyor ve bu defa hemen arkasındaki kaz lider konumuna geçiyor. Bu değişim sürekli yapılıyor; böylece her kaz grubun her noktasında yer almış oluyor.
Kıssadan Hissesi: Yaptığımız her işi, yeri ve zamanı geldiğinde
başkasına bırakmak gerekiyor.
4-) Uçus hızı yavaşladığında gerideki kuşlar, daha hızlı gitmek üzere
öndekileri bağırarak uyarıyorlar.
Kıssadan Hissesi: İlerlemek ve yol almak için bazen baskalarının
uyarılarına gereksinim duyarız. Bundan alınmamalıyız; tam aksine,
böyle uyarıları sevinç ve takdirle karşılamalıyız.
5-) Gruptaki bir kuş hastalanırsa ya da bir avcı tarafindan
vurulup uçamayacak duruma gelirse; düşen kuşa yardım etmek üzere
gruptan iki kaz ayrılıyor ve korumak üzere hasta veya yaralı kazın
yanına gidiyor. Tekrar uçabilene kadar ya da eğer ölürse, ölümüne
kadar onunla beraber yaralı kuşu asla terk etmiyorlar. Daha sonra
kendilerine baska bir kaz grubu buluyorlar. Hiçbir kaz grubu,
kendilerine bu sekilde katılmak isteyen kazları reddetmiyor...
Kıssadan Hissesi: ADAM OLMAK SADECE İNSANLARA ÖZGÜ DEĞİL VE ^^KAZ KAFALI^^ DEYİMİ NE KADAR DA YANLIŞ BİR SÖYLEM......
İyi bir güneş gözlüğü güneşten yeryüzüne gelen ultraviyole ışınlarını absorbe edebilmeli ve hafif olmalıdır.
tabi arkasından mutlaka yüzümüze en uyumlu olanı seçilmelidir.
Şu ana kadar hangi insanoğlunun her hangi bir yerinde oluşan bir şey, o insanın hayatını kolaylaştırıp onu daha mükemmel hale getirmiştir ki, insanoğlu evrimleşerek mükemmelleştiğini savunabilsin... ^^Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü ...
spectrum
01.02.2007 - 21:17Işığın dalga boylarına yani renklerine göre meydana getirdiği sıraya denir.
Ebem kuşağını hepimiz dudağımızdaki bir gülümseme ile hatırladık sanırım.
Spectrum kelimesi tayf, yayılım, saçılım olarakta kullanılır.
içsel yolculuk
01.02.2007 - 21:06Tavşanla kaplumbağanın hikayesini sanırım ki bilmeyenimiz yoktur. Marifet koşmakta değil, gideceğimiz yeri bilip sabır ve sabatla ilerlediğimizde hedefimize zaten allahın izniyle ulaşacağız.
Durup biraz kendimizi dinlesek, içimize dönüp bir baksak, geldiğimiz yeri içimize biraz sindirmeye çalışsak, çıktığımız yükseklikten başımızın dönmesini engellemiş olmaz mıyız?
En güzel yolculuğun insanın kendi ruhuna yapacağı yolculuk olduğunu anlamak için neden bu kadar duyarsızız?
Bu duyarsızlık yüzünden kendimizi yeterince tanıyamaz oluyoruz ve ruhumuzla bedenimizin arası açılıyor...
Çok hoşuma giden bir kızılderili hikayesi vardır bilmem sizler de bilir misiniz?
Bir grup araştırmacı, bir kızılderilinin rehberliğinde araştırma gezisine çıkarlar. Grup kısıtlı zamanı daha dolu yaşamak için o kadar hızlı gider ki Kızılderili rehber bir an durur ve ilerlemez.
Araştırmacılar şaşırır ve ona neden durduğunu sorarlar. Kızılderili onlara der ki;
^^ Durmalıyız, çünkü ruhumuz geride kaldı....^^^
Ruhumuzla bedenimiz arasındaki mesafeyi açmayalım ve sık sık içsel yolculuğumuza çıkmayı ihmal etmeyelim...
Celestine Prophecy
01.02.2007 - 20:41Biraz evvel bunları da yazmayı unutmuşum.Şimdi ekleyeyim bari.
James Redfield, arkeoloji eğitimi aldıktan sonra ^^celestine prophecy^^ hakkında yazılar yazmaya başlayarak bu öğretinin dünyaya duyurulmasında öncülük etmiştir. Yazdığı kitaplarda, bu öğretinin sırlarını açıklıyor ve bu kitaplardan etkilenen ünlülerden Pamela Anderson da ^^celestine^^ yani ^^göksel^^ bir insan topluluğu kurmaya çalışıyor.
Celestine Prophecy
01.02.2007 - 20:33^^Celestine Prophecy^^ bunun Türkçemizdeki karşılığı ^^gökten gelen kutsal kehanetler^^ dir.
Bu öğreti M.Ö. hüküm sürmüş Maya ve İnka tapınaklarında yapılan arkeolojik kazılar sonucunda bulunmuştur. Maya keşişlerinin gökten gelen mesajları dinleyerek yazmış olduğu bu kitapta, hayatımızın şekillenmesinde tesadüflerin ve dünyadaki herkesin bir diğerinin hayatını etkilediği anlatılıyor.
ağlatan şarkılar
01.02.2007 - 00:19^^Al Aqsa Nadaa^^ MOHAMED FOUAD
Filistin halkının onurlu direnişi.
msn
31.01.2007 - 23:17MSN için eğer hızlı olmak isteniyorsa kısaltmalarda da dilimizin güzelliklerinden faydalanalım.
bye...........glgl
ok.............tmm
see u........kib
ya da harflerde
yaw.........yav
yoq.........yok
sshh.......şşş
geçmişe yolculuk
31.01.2007 - 22:15Matematiksel denklemlerin, her zaman sağduyu dışı soyutlamalarla sonuçlanacağı beklenebilir mi! kuşkusuz, hayır.
Ancak, bazı astrofizikçiler, birçok hesaplamadan sonra, Evren 'de ^^tüneller^^ bulunabileceği ve böylece uzayda hemen hemen eşanlı olarak yolculuk yapılabileceği sonucuna vardılar; hatta, daha da ileri giderek, zamanda geriye dönülebileceğini bile düşünmeye başladılar.
Böylece, eski bir buluş yeniden gündeme gelmiş oluyor. Astrofizikçilerin ulaştıkları sonuç, Einstein ' in 1915 'teki Genel Görelilik Kuramı denklemlerinin doğal uzantısını oluşturuyor. Günümüzde, hesapların yeniden ele alınarak geliştirilmesi ve ^^gerçek büyüklükler' in yer aldığı ilk deneylerin gerçekleştirilmesi ile, çok sayıda yayın yapıldı.
Sonuçta ortaya çıkan imkana, tırtılların, yüzeyden girmemek için, toprağın altında açtıkları tünellere benzetilerek, ^^ tırtıl yolu ^^ adı verilmiştir. Hayal gücümüzü canlandıran bu imkanlar, özellikle fizikçilerin karşısına dev proplemler çıkarıyor. Böylece eşanlı yolculuklarla, uzayın iki noktası arasında, doğru çizği ile geçenden daha kısa yollar bulunabileceği önceden varsayılmış oluyor. Başka deyişle, belki, fizik kuramlarının mutlak limitlerden biri olmasına karşılık, ışık hızından (300.000 km/s'den) da daha hızlı gitmek mümkün olabilecektir...
ilginç
31.01.2007 - 21:48Türkiye'nin en çok okunan kültür ve sanat portalı Antolojide argo terimlerin bolca bulunması. Bunun yerine bilimsel terimlerin az olması.
aids (h.i.v.)
31.01.2007 - 21:41İranlı bilimadamından AIDS için yeni ilaç
İranlı bilim adamlarının, ölümcül AIDS hastalığının tedavisinde kullanılacak yeni bir ilaç bulduğu iddia edildi.
İlacı bulduğu iddia edilen araştırma grubundan Doktor Fereydun Mahbudi, Keyhan gazetesine yaptığı açıklamada, İranlı bilim adamları tarafından bulunan ilacın, AIDS hastalığına karşı vücudun direncini artırdığını söyledi.
Bitkisel temelde üretilen ilaçta nanoteknoloji kullanılarak bazı değişiklikler yapıldığını ifade eden Dr. Mahbudi, ilacın vücuttaki savunma hücrelerini hareketlendirip sayılarını artırarak, vücudu HIV virüsüne karşı daha dirençli bir hale getirdiğini kaydetti.
İlacın birçok hasta üzerinde denendiğini ve başarılı sonuçlar alındığını anlatan Dr. Mahbudi, ilaca isim belirlemeye çalıştıklarını, İran Sağlık Bakanlığı ve uluslararası bilim camiasının teyidinden sonra ilacın AIDS tedavisinde kullanılmaya başlanacağını belirtti.
Aynı projede yer alan kadın doktor Minu Muharriz de, yeni ilacın AIDS hastalığının aşısı olmadığını vurguladı. AIDS'in virütik bir hastalık olduğuna ve virüs hastalıklarının da aşısı olmadığına dikkati çeken Dr. Muharriz, ancak bu ilacın virüsün hasta vücudunda yayılmasına engel olduğunu, bu yüzden de bir tür aşı olarak kabul edilebileceğini söyledi.
rekor
31.01.2007 - 21:17Guiness Rekorları Kitabında Bulunan Türkler' in Rekorları
* Kişi başına ekmek tüketiminde dünya birinciliği (Kişi başına 199.6 kilogram)
* Hakan Şükür'ün Dünya Kupası'nda 11'nci saniyede attığı en hızlı gol (29 Haziran 2002)
* 81 sessiz harften oluşan bir Kafkas dilini dünyada tek konuşan kişi, Tevfik Esenç (1992 yılında öldü.)
* Selçuk- Efes'te 20 bin kişinin deve güreşi izlemesi.
* 150 mm boyutunda dünyanın en büyük mikrop fosilinin (foraminiferida) yaşlı bir kayada Türkiye'de bulunması.
* En değersiz paranın Türk Lirası olması (Şubat 2003, 1 USD = 1.672.449 TL)
* 8.8 cm ile Artvin'li Mehmet Özyürek'in en uzun burun rekoru.
* Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu'nun halterde kırdığı 2'şer rekor.
* Bilkent Üniversitesi'nce dünyanın en küçük mikrofonunun yapılması (Ortalama saç kalınlığı 50 mikron iken bu mikrofunun çapı 40 mikron idi.)
* Adana Rotary Kulübü'ne ait en uzun çamaşır ipi (33081 metre) ve üzerine asılı 42.300 parça çamaşır
* Kırkpınar Güreşleri, 1460'dan beri aralıksız devam eden en eski güreş organizasyonu.
* Hakan Zengin, 433 metrekarelik dünyanın en büyük bayrağı ile paraşütle Eskişehir'de atladı. (17 Haziran 2004)
* İlker Yılmaz, burnundan aldığı sütü 2 metre 795 mm ileriye gözünden fışkırtması. (1 Eylül 2004)
* Akdeniz Üniversitesi'nde 1983 öğrenci aynı anda balon patlatarak rekor kırdı. (12 Mayıs 2004) .
Kadın zekası
31.01.2007 - 20:56Hiç kafasıyla tuğla kırmaya çalışan bir kadın gördünüz mü?
Ya da bir kamyonu tek başına çekmek için debelenen bir kadın?
anka kuşu
31.01.2007 - 20:39anka kuşunun hikayesi….
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş…
Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
Papağan; o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış) :
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
Baykuş; yıkıntılarını özlemiş,
Balıkçıl kuşu; bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi ^^şaşkınlık^^ ve sonuncusu Yedinci Vadi ^^yokoluş^^ ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş… Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;
^^SİMURG ANKA =Otuz Kuş^^ demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de bir Simurg’muş.
Simurg Anka’yı beklemekten vaz geçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Rodeo Strip
31.01.2007 - 20:19Rodeo strip yerli ve yabancı çizgi romanların buluştuğu bir dergi olduğunu biliyorum.
astrofizik
31.01.2007 - 17:36Gök cisimlerinin tayflarını (beyaz ışığın, bir prizmadan geçtikten sonra ayrıldığı renkler) , atmosferlerini ve dolayısıyla iç yapılarını inceleyen bilim dalıdır.
yağmur
31.01.2007 - 17:26^^Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler.^^
(Rum Suresi, 48)
Şimdi de bu ayette ifade edilen üç evreyi teknik olarak incelersek.
1. EVRE: ^^Allah rüzgârları gönderir...^^
Okyanuslardaki köpüklenme ile oluşan sayısız hava kabarcığı sürekli ortaya çıkmakta ve su zerreleri sürekli olarak gökyüzüne fırlamaktadır. Tuzca zengin olan bu zerreler daha sonra rüzgarlarla taşınır ve atmosferde yukarılara doğru yol alırlar. Aerosol adı verilen bu küçük parçacıklar ^^su tuzağı^^ adı verilen bir mekanizmayla yine denizlerden yükselen su buharını kendi çevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulut damlalarını oluştururlar.
2. EVRE: ^^...böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar...^^
Tuz kristallerinin ya da havadaki toz zerrelerinin etrafında yoğunlaşan su buharı sayesinde bulutlar oluşur. Bunların içindeki su damlacıkları çok küçük olduklarından (0.01 ile 0.02 mm çapında) havada asılı kalırlar ve göğe yayılırlar. Böylece gök bulutlarla kaplanır.
3. EVRE: ^^...nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün.^^
Tuz kristallerinin ve toz zerreciklerinin etrafında biraraya gelen su parçacıkları iyice yoğunlaşarak yağmur damlalarını oluştururlar. Böylece havadan daha ağır bir konuma gelen damlalar buluttan ayrılarak yağmur biçiminde yere düşmeye başlarlar.
Görüldüğü gibi yağmurun oluşumundaki her aşama, Kur'an-ı Kerim ayetlerinde bildirilmektedir. Üstelik bu aşamalar doğru sıralama ile açıklanmıştır. Dünyadaki bir çok doğal olayda olduğu gibi, bunda da Allah en doğru açıklamayı yapmakta, üstelik bu açıklamayı keşfedilişinden 1400 sene önce Kur'an-ı Kerim'le insanlara duyurmaktadır.
yağmur
31.01.2007 - 17:10^^Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün.
Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir.^^
(Nur Suresi, 43)
Bulut tipleri üzerinde araştırma yapan bilim adamları yağmurun oluşumu ile ilgili şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşmışlardır. Yağmur bulutları belirli bir sistem ve aşamalar dahilinde oluşmakta ve şekillenmektedir. Yağmur bulutlarından biri olan ^^cumulonimbus^^ türü bulutların oluşum aşamaları bilimsel olarak şöyledir:
1. AŞAMA, Sürülme: Bulutlar rüzgârlar tarafından bulundukları yerden itilirler yani sürülür.
2. AŞAMA, Birleşme: Rüzgâr tarafından itilen bu küçük boyuttaki bulutlar (cumulus) sürüklendikleri yerde birleşip yeni büyük bulutları oluşturur.
3. AŞAMA, Yığılma: Küçük bulutlar birleştikten sonra büyük bulutun içindeki yukarı doğru çekiş kuvveti artar. Bulutun merkezindeki yukarı çekiş kuvveti kenarlardaki çekişten daha güçlüdür. Bu yukarı çekişler bulutun gövdesinin dikey olarak büyümesine neden olur. Böylece bulutlar yukarıya doğru genişleyerek üst üste yığılmış olur. Bu, dikey olarak büyümüş bulutun gövdesinin atmosferin daha serin yerlerine doğru uzamasına sebep olur. İşte bu noktada atmosferin serin bölgelerinde bulutta su ve dolu damlaları büyümeye başlar.
Bu aşamaların sonucunda, su ve dolu damlaları (yukarı çekiş gücünün onları destekleyemeyeceği kadar) ağırlaştıkları zaman da bulutlardan yağmur, dolu vs. şeklinde düşmeye başlarlar.
Küçük bulut parçaları (cumulus bulutları) rüzgârlar tarafından bulundukları yerden itilir ve birleşirler, yani ayette geçen ifade ile '... Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte...'dir.
Unutmamak gerekir ki meteorologlar bulut oluşumu, yapısı ve fonksiyonu ile ilgili detayları gelişmiş ekipmanlar (uçak, uydu, bilgisayar vs.) kullanarak yakın zamanda öğrenmişlerdir. Görülen odur ki, Allah bu ayetlerinde de bize 1400 sene öncesinde bilinmesi mümkün olmayan bir bilgi vermiştir.
karbon
31.01.2007 - 16:56Karbon, periyodik tablodaki altıncı elementtir. Bu atom dünya üzerindeki yaşamın temelidir, çünkü bütün temel organik moleküller (aminoasitler, proteinler, nükleik asitler vb) karbon atomunun diğer bazı atomlarla çeşitli şekillerde birleşmesiyle oluşur. Karbon, hidrojen, oksijen ve azot gibi diğer atomlarla birleşerek vücudumuzdaki milyonlarca farklı tür proteini meydana getirir.
Karbonun yerini tutabilecek başka bir element yoktur; çünkü başka hiçbir element, karbon gibi sınırsız türde bağ yapma özelliğine sahip değildir.
venüs'le buluşma
31.01.2007 - 16:49Venüs'ün yüzeyindeki sıcaklık yaklaşık 450 oC'ye kadar ulaşır. Bu sıcaklık, kurşunu bile eritmeye yeter. Nitekim gezegenin yüzeyi, adeta lavlarla kaplı bir ateş topu gibidir. Sülfürik asit katmanları ile dolu olan atmosfer, sürekli asit yağmurları yağdırır. Atmosfer basıncı ise, Dünya'da denizin 1 km. derinliğindeki basınca eş değerdir.
Bu veriler ışığında Venüs'le buluşmamız masal gibi imkansız görünüyor.
simyacı
31.01.2007 - 16:40Simya, Ortaçağ'da çok popüler olmuş bir uğraşıdır.
Simyacılar, hep elementleri birbirine dönüştürme hayalleri kurmuşlar, demir gibi metalleri altına çevirmek için uğraşmışlardır.
Oysa simya dünya koşullarında imkansızdır. Çünkü elementlerin birbirine dönüşümü, ancak çok yüksek ısılarda gerçekleşir. Gereken bu ısı o kadar yüksektir ki, sadece yıldızlarda bulunur.
Elementler, atomlarının yapısıyla birbirinden ayrılırlar. Bir hidrojen atomunu demirden ayıran fark, hidrojenin proton ve elektron sayısının 1, demirinkinin ise 26 olmasıdır.
İşin önemli olan yönü, elementleri birbirine dönüştürmenin doğal Dünya koşullarında imkansız oluşudur. Çünkü bir elementin bir başka elemente dönüşmesi için, çekirdeğindeki proton sayısının değişmesi gerekir. Oysa protonlar, evrendeki en büyük fiziksel güç olan güçlü nükleer kuvvet tarafından birbirlerine bağlanırlar ve ancak ^^nükleer^^ reaksiyonlarla yerlerinden oynatılabilirler. Fakat doğal dünya şartlarında gerçekleşen reaksiyonların hepsi, elektron alışverişlerine dayanan ve çekirdeği etkilemeyen kimyasal reaksiyonlardır.
'O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır...' (Şura Suresi, 11)
biliyor muydunuz
31.01.2007 - 16:19Bulutlar, su buharı, toz, sıcak - soğuk hava akımları görüntünün bulanık olmasına neden olur.
Gece gökyüzüne baktığımızda yıldızların titrer gibi görünmesinin nedeninin bu etkenler olduğunu biliyor muydunuz?
ağlamak
31.01.2007 - 16:02KADINLAR NEDEN AĞLAR?
Küçük bir erkek çocuk, annesine sordu:
^^Niçin ağlıyorsun? ^^
^^Çünkü ben kadınım.^^ Diye cevapladı annesi.
^^Anlamadım..? ! ^^ dedi çocuk. Annesi, çocuğu kucaklayıp ^^Hiç bir zaman anlayamayacaksın..! ^^ dedi.
Babasına ^^Baba, annem niçin ağlıyor? ^^ diye sordu.
Babanın cevabı: ^^Bütün kadınlar sebepsiz ağlayabilen yapıdadır^^ oldu. Küçük çocuk büyüdü, yetişkin adam oldu, hâlâ kadınların niçin ağladıklarını keşfedemedi.
Nihayet öldükten sonra cennete gittiğinde Allah'a sordu.
^^Allahım^^ dedi: ^^Kadınlar niçin bu kadar kolay ağlayabiliyorlar? ^^
Allah ^^Ben kadınları özel yarattım...! Tüm yaşamın ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına rağmen başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar, doğumun acısına olduğu kadar doğurdukları evlatlarının nankörlüğüne dayanabilecek iç kuvvetini verdim.
Başkalarının kuvvetinin kalmadığında; devam edecek azmi, ailesinin hastalığında; yorgunluğa pabuç bıraktırmayacak kudreti verdim.
Her türlü şart altında, hatta kendilerini çok kötü incitseler de, çocuklarını sevmek duygusallığını verdim. Bu duygusallık her yaştaki çocuklarının yaralarını sarmalarına,sorunlarını dinleyip paylaşmalarına yardım ediyor.
Kocalarını tüm kusurlarıyla sevmek kuvvetini verdim. Onlara iyi bir kocanın eşini asla incitmeyeceğini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda bulunacağını anlayacak duyarlı bir zeka verdim.
Tek zayıflık olarak kadınlara bir gözyaşı verdim... Tamamen kendilerinin sahip oldukları, ihtiyaçları olduğunda kullanmak üzere. İnsanlık için bir gözyaşı...^^ diye cevapladı...
Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu, ne de kendini ne şekilde taşıdığıdır.
Kadını esas güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi, fedakarlığı, sorumluluğu, anlayışı, sadece bilgiye değil aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır.....
anlamak
31.01.2007 - 15:14kelimelerin gücünü anlayamazsan, insanların gücünü anlayamazsın.
kıssadan hisse
31.01.2007 - 14:46Göç eden yaban kazlarının havada süzülürken 'V' şeklinde bir
formasyonla uçtuklarını görmüşsünüzdür... Bilim adamları kazların
neden bu şekilde uçtuklarını araştırmışlar ve;
1-) 'V' şeklinde uçulduğunda, uçan her kuş, kanat çırptığında
arkasındaki kuş için, onu kaldıran bir hava akımı yaratıyormuş. Böylece 'V' şeklinde bir formasyonda uçan kaz grubu,birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava akımını kullanarak uçus menzillerini % 70 oranında uzatıyorlarmış. Yani tek başına gidebilecekleri maksimum yolu grup halinde neredeyse ikiye katlıyorlarmış.
Kıssadan Hissesi: Belli bir hedefi olan ve buna ulaşmak için bir
araya gelen insanlar, hedeflerine daha kolay ve çabuk erişirler.
2-) Bir kaz, 'V' grubundan çıktığı anda uçmakta güçlük çekiyor. Çünkü
diğer kuşların yarattığı hava akımının dışında kalmış oluyor. Bunun sonucunda,genellikle gruba geri dönüyor ve yoluna bu şekilde devam ediyor.
Kıssadan Hissesi: Eğer kafamız bir kaz kadar çalışıyorsa; bizimle aynı yöne gidenlerle bilgi alışverişini ve işbirliğini sürekli kılarız.
3-) 'V' grubunun başında giden kaz, hiç bir hava akımından yararlanamıyor. Bu yüzden diğerlerine oranla daha çabuk yoruluyor. Bu durumda en arkaya geçiyor ve bu defa hemen arkasındaki kaz lider konumuna geçiyor. Bu değişim sürekli yapılıyor; böylece her kaz grubun her noktasında yer almış oluyor.
Kıssadan Hissesi: Yaptığımız her işi, yeri ve zamanı geldiğinde
başkasına bırakmak gerekiyor.
4-) Uçus hızı yavaşladığında gerideki kuşlar, daha hızlı gitmek üzere
öndekileri bağırarak uyarıyorlar.
Kıssadan Hissesi: İlerlemek ve yol almak için bazen baskalarının
uyarılarına gereksinim duyarız. Bundan alınmamalıyız; tam aksine,
böyle uyarıları sevinç ve takdirle karşılamalıyız.
5-) Gruptaki bir kuş hastalanırsa ya da bir avcı tarafindan
vurulup uçamayacak duruma gelirse; düşen kuşa yardım etmek üzere
gruptan iki kaz ayrılıyor ve korumak üzere hasta veya yaralı kazın
yanına gidiyor. Tekrar uçabilene kadar ya da eğer ölürse, ölümüne
kadar onunla beraber yaralı kuşu asla terk etmiyorlar. Daha sonra
kendilerine baska bir kaz grubu buluyorlar. Hiçbir kaz grubu,
kendilerine bu sekilde katılmak isteyen kazları reddetmiyor...
Kıssadan Hissesi: ADAM OLMAK SADECE İNSANLARA ÖZGÜ DEĞİL VE ^^KAZ KAFALI^^ DEYİMİ NE KADAR DA YANLIŞ BİR SÖYLEM......
güneş gözlüğü
31.01.2007 - 14:17İyi bir güneş gözlüğü güneşten yeryüzüne gelen ultraviyole ışınlarını absorbe edebilmeli ve hafif olmalıdır.
tabi arkasından mutlaka yüzümüze en uyumlu olanı seçilmelidir.
Toplam 443 mesaj bulundu