Yağmur Bulut Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • adaptasyon

    09.02.2007 - 17:11

    Canlıların, değişen ortam şartlarına uyum sağlayabilme yeteneğidir.

    Allah, canlıları yaratırken onların hangi ortamlarda yaşayabileceğine dair bilgileri de DNA'larında belirtmiştir. Bilindiği gibi her canlının değişik ortamlarda hayatını devam ettirebilmesi için, alt ve üst sınır değerleri vardır. Mesela sudaki tuz miktarı (su canlıları için) , sıcaklık, ışık, havanın nemi, ortamın PH (asitliği) 'ı, karbondioksit miktarı, oksijen miktarı vb.. gibi.
    Bu değerlerin canlıların dayanma sınırının altına düşmesi ya da üstüne çıkması durumunda canlı ölür. Ortam şartlarındaki değişmeler canlının hayatını riske sokacağından canlı bu duruma DNA'sı elverdiğince ayak uydurmaya, direnmeye çalışır.

    Mesela kış uykusuna yatan canlılar soğuk havalara dayanabilmek için vücutlarında yağ depolarlar, ve bu yağ tabakası onları soğuktan korurken hem de canlı tarafından besin kaynağı olarak kullanılır.
    Sulak ortamda yaşaması gereken bir bitki kurak bir ortamda yaşamaya tabi tutulursa, bitkinin değişen ortam şartlarına adapte olmak için kök, gövde ve yapraklarında bazı değişiklikler yaptığı görülür. Mesela su kaybını en aza indirerek ortama adapte olmak için, stoma sayılarını azaltırlar, kökleri ise derinlerdeki sudan daha fazla yararlanmak için uzar, ve yaprak yüzeylerini küçülterek su kaybını en aza indirirler.

    Kısaca her canlının az ya da çok ortam şartlarına karşı adapte olma yeteneği vardır. Allah canlılara bu özelliği vermeseydi, ortam şartlarındaki en ufak bir değişiklikte canlı türlerinin hepsi yok olurdu. Bugün bu kadar çok canlı türünden bahsedebiliyorsak bu, canlıların değişen ortam şartlarına adapte olabilmelerinin sonucudur.

  • nadia camukova

    07.02.2007 - 17:07

    2 yaşında okuma-yazmayı öğrendi.
    3,5 yaşında ilkokula başladı.
    4 yaşında Das Kapital ve Kuran-ı Kerim’i aynı anda, Rusça ve Arap dillerinde ezberledi.
    8 yaşındayken ilk ve ortaokulu bitirmişti bile.
    9 yaşında felsefi konuları içeren, ‘Özel Düşünceler’ adındaki ilk kitabını yazdı.
    11 yaşında aynı anda iki liseyi birden birincilikle bitirdi..
    14 yaşındayken yine aynı anda Moskova Devlet Üniversitesi tarih bölümü ve Dağıstan Devlet Üniversitesi edebiyat bölümünü birincilikle bitirdi.
    15 yaşında iki üniversitede birden doktoraya başladı.
    25 yaşında hem tarih hem de edebiyat profesörü oldu.
    Toplam 24 kitabı yayınlandı.
    Rusça, Türkçe, Arapça, İngilizce, Farsça, Almanca ve Fransızca biliyor.

    3 yıl önce yapılan Picasso testinde 360 üzerinden 357, Einstein standartları ölçümünde ise 200 üzerinden 199,37 puan alarak dünyanın en zeki insanı unvanını almış.

    Bugüne kadar 3 bin civarında kitap okuyan Camukova, “Her gün bir kitap okumaya çalışıyorum. Karl Marks’ın Das Kapital’ini 4 yaşında okudum. Kur’ân’ı da aynı yaşta okuyup ezberledim. Okuduğum bir kitabı ikinci kez okumam ama zevk alarak tekrar tekrar okuduğum tek kitap Kur’ân’dır. Her 20 günde bir okurum.” diyor. ‘Dindar mısınız? ’ sorusuna, ‘İnanacak kadar zekiyim.’ diye cevap veren Camukova, “Yaratılışa inanıyorum. İnanmıyorum diyen insanlar kısa vadeli inançlarla yaşarlar aslında.” diye konuşuyor.

  • fay

    07.02.2007 - 16:40

    Fay, büyük toprak kütlelerindeki kırılmalar sonucu birbirininden izole olarak bağımsız hareket edebilme özelliği kazanmasıdır. Buna fay hattı deniyor. Yerkabuğu içindeki bu kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsma olayına ise deprem diyoruz.
    Ülkemiz bu canlı fay hatlarının geçtiği bir bölgededir ki bunlardan en büyüğü ^^Kuzey Anadolu^^ fay hattıdır. Bilim adamları tarafından her an harekete geçebileceği belirtilen bu fay hattının, harekete geçmesi halinde çok büyük kayıplara sebep olacağı belirtiliyor.
    Bilindiği gibi sismograflar, depreme neden olacak bu fay hatları hakkında daha fazla bilgi edinebilmek için bir takım çalışmalar yapmaktadırlar.Bunlardan ilginç bulduğum bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum..
    Rusya'da bir kaç sismograf yeraltı tabakalarındaki kırılmaların sesini kaydetmek icin 14.4 kilometre kuyu kazıyorlar ve dinleme cihazlarını yerleştiriyorlar. İlkinde çok zayıf frekansta insan sesi duyuyorlar ama böyle bir şeyin mümkün olmayacağını düşündüklerinden ilk etapta bu yerleştirdikleri cihazdan gelen sesler olabileceği kanaatine varıyorlar. Daha sonra daha yüksek frekanstaki sesleri algılayabilecek bir cihazi yerleştirdiklerinde ise hayrete düşüyorlar, çünkü yerin dibinden milyonlarca insanın çığlık seslerini duyuyorlar.Ve çoğu bilim adamı işini bırakıyor.

  • termostat

    07.02.2007 - 16:08

    Günlük hayatımızın vazgeçilmezlerinden olup çıkan bir araçtır. Buzdolabımız, elektrik sobamız, kaloriferlerimiz, fritözümüz, fırınımız hatta ve hatta semaverlerimiz termostat olmaksızın tam randımanla çalışamazdı. Hepimizin bildiği gibi termometre ısıyı ölçer ama buna bir tepki vermez. Halbuki termostatlar ısıyı ölçmekle kalmayıp, duruma göre ısıtır veya soğutur.
    Tanıdığımız bazı insanlar vardır ki mevcut durumun olumlu veya olumsuz yönlerini sadece tesbit etmekle yetinirler, aynen bir termometre gibi. Ama bazı insanlar da vardır ki mevcut durumu tesbit etmekle kalmaz, buna karşı tepki verirler, aynen termostatın yaptığı gibi. Bu insanlar günlük hayatta karşılaşılan sorunlarda, çözümün de bir parçası olurlar. Tüm insanlığın, termostat duyarlılığı içinde olmasıni diliyorum.

  • sismograf

    07.02.2007 - 15:41

    Depremleri kaydeden, şiddetini ve uzaklığını gösteren alete ^^sismograf^^ (depremyazar) denir. Sismograf, sarkaç esasına dayanır. Yer sarsıldığı sırada, sarkaçın ucundaki yuvarlak ağır topuz, hareketsiz kalır. Ama yeryüzünde duran bir kimse, yerle birlikte gidip geldiği için sarkacı hareket eder gibi görür. Topuzun ucunda da bir kalem vardır. Kalemin ucu bîr makara üzerine sarılı duran kâğıda değer. Yer sarsılınca kâğıt da sağa, sola, yukarı aşağı gidip geleceğinden, topuzsa hareketsiz duracağından, kalem kâğıda bu hareketleri çizer. Bu şekilde deprem, kağıda geçirilerek kaydedilmiş olur.
    Bu basit esas üzerine yapılmış olan ilk sismograflar sonradan geliştirilerek, depreme çok duyarlı sismograflar yapılmıştır. Bu arada, bugün rasathanelerde, bir depremi gereği gibi kaydedebilmek için, genel olarak, üç ayrı sismograf kullanılır. Bunlardan biri dikey, ikisi de yatak hareketleri kaydeder. Böylece, bir depremin yönleri de belirtilmiş olur.

    Ayrıca sismograflardan petrol aramalarında da faydalanılır. Petrol aranan yerde 20-30 m. derinliğinde bir çukur kazılır. Buraya dinamit sarkıtılıp ateşlenir. Bu patlamanın etkisiyle yeraltında ses dalgalan oluşur. Ses dalgalarının değişik tabakalardaki hızı farklı olduğundan, sarsıntıların sismografla kaydedilen hızından, ses dalgalarının bir petrol tabakasından geçip geçmediği anlaşılmış olur..

  • bazen

    07.02.2007 - 15:22

    Bazen en büyük öfkeyi en çok sevdiklerimize duyarız.
    Bazen en yakınlarımız en çok acıtır canımızı.
    Bazen en tutkulu aşkla bağlı olduğumuzdan en vahşi intikamı almak isteriz.
    Bazen kendi duygularımızdan bile kuşkuya düşeriz.
    Bazen sevdiğimiz kuşkulandırır bizi.
    Sevgiyi, aşkı, mutluluğu saf ve lekesiz bir biçimde ele geçirmeyi başaramayız.
    Hayat, bütün izlerin birbirine karıştığı ürkütücü bir ormana benzer bazen.
    Böyle zamanlarda bir ses, bir işaret, bir yardım ararız yaşadıklarımızı ve bize yaşatılanları anlayabilmek için.
    Bizim yaşadıklarımızı başka yaşayanlarda var mı merak ederiz.

    Bazen kaç kulaçta uzaklaşabilirim senden diye düşünürken,
    Bazen kaç kulaçta seni sarabilirim diye düşünüyorum....
    Kırılgan bir köprüden sana doğru yürüyorum.
    Sana ulaşamazsam, sesim ve kelimelerim sana değmezse ve sen bana bir daha dokunmazsan, işte o zaman, korkarım sonsuz ve sensiz bir boşluğa yapayalnız düşeceğim.

    Beni tut, her şeye rağmen beni tut.

  • hayat

    07.02.2007 - 15:10

    Yüreğindeki çölde giden kervandaki bir bedeviyim artık. Bir seraptan diğerine tuz taşıyan bir kervanın ardından gidiyorum. Heybelerden dökülen tuzları birer birer topluyorum. Güneşin o kendini beğenmiş yakıcılığı yerini yıldızlara bıraktığında yaralarıma tuz basıyorum. Gündüzün aydınlığına inat kara, gecenin karanlığına inat beyaz tenimden damlayan kanla yazıyorum öykülerimi. Kapkara gözlerimi yıldızlara emanet ederken uzun kirpiklerim keskin birer kılıç, ince dudaklarımsa korsan şarkılar okuyor.
    Keskin kılıçların ve korsan şarkıların gölgesinde yüreğimde bir aşk büyütüyorum ve ben, seni sevmekle hayatımın diyetini ödüyorum...

  • insan

    07.02.2007 - 14:48

    Sen O Zaman İnsansın

    İnsanlık doğup da yaşamak değil
    Sadece bir beden taşımak değil
    İnsansan insanın kıymetini bil
    Sen o zaman, sen o zaman insansın

    Yarına bir umut katabildinse
    Düşenin elinden tutabildinse
    Uyurken huzurla yatabildinse
    Sen o zaman, sen o zaman insansın

    Hayatın anlamı elbette derin
    Yalnız nefes almak değil değerin
    İnsanlıktan yana varsa eserin
    Sen o zaman, sen o zaman insansın

  • yaşam koçu

    07.02.2007 - 14:41

    Halk arasında akıl hocası olarak tanımlanan insanların yaptığı iş. Bizler yaşam koçluğunu bir meslek olarak görmezdik. Fakat günümüzde akıl hocalığı bir meslek haline geldi. Dekoratörlükte nasıl ki eşyalarınızı evinizin neresine koyacağımıza dekoratörler karar veriyorsa, yaşam koçluğunda da hayatımızı nasıl yönlendirmemiz gerektiğine bu işte uzman olduğunu düşünen kişiler karar vermektedir. Ama yine de insan şu soruyu sormaktan kendini alamıyor. Hayatın anlamını acaba kaç kişi doğru tanımlayabilir ki bir başkasının hayatını düzenleme hakkını kendinde görebilsin. Veya yaşam koçları hayatımızı kime ve neye göre yönlendirecekler?
    Bence bu çok büyük bir sorumluluk yüklenmeyi gerektirir ve sonuçta yapılan yanlış bir yönlendirmeden doğacak olumsuzluklarda da yaşam koçunun yasal anlamda hiçbir yükümlülüğü yoktur. Yani o böyle yap dedi yaptım diyerek hesap sorma hakkımız bile yok.

  • muhammed

    06.02.2007 - 13:44

    Gönlümün Gülü

    Sen’i seven her ruh uludur ya Resûlallâh!
    Gönlü-gözü onun doludur ya Resûlallâh!

    Cemâlin pertevinden zerre şevk alan billâh,
    Kapının ayrılmaz kuludur ya Resûlallâh!

    Beklemez bir başka iltifât Sana erenler,
    Semtin iltifat buğuludur ya Resûlallâh!

    Gönül gözleriyle bir kere seni görenler,
    Onlar ruhların bir koludur ya Resûlallâh!

    Uçuşur ikliminde altın kanatlı kuşlar,
    İklimin kuşların yoludur ya Resûlallâh!

    Cennet yamaçları gibidir orda ufuklar,
    Cemâlin bu ufkun tülüdür ya Resûlallâh!

    Sana ermek imanlı gönüllerin rüyâsı,
    Seni bilmeyenler ölüdür ya Resûlallâh!

    Vuslatın, bu garip kıtmîrin her dem hülyâsı,
    Bu benim gönlümün gülüdür ya Resûlallâh!

    M. Fethullah Gülen

  • mehmet akif ersoy

    06.02.2007 - 13:36

    Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
    Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

  • buz

    06.02.2007 - 13:07

    Buz, suyun katı halde bulunmasıdır. Buzda kaymamızın nedeni ise, ayağımızın yerle temas ettiği noktadaki buzun, bizim yere uyguladığımız basınçtan dolayı erimesi ve bizim bu oluşan ince su tabakası üzerinde hareket etmemizdir.

  • kar taneleri

    06.02.2007 - 12:54

    Kışın güneş ışınları çok güçlü olmadığından, bulutların bulundukları yüksekliklerde hava sıcaklığı da çok düşük olunca, yükselen su buharı, sublime denilen şekilde sıvı hale geçmeden, bu aşamayı atlayarak doğrudan doğruya buz kristali haline dönüşüyor. 0,1 mm çapındaki buz kristalleri de birbirleriyle yapışarak kar tanelerini oluşturuyorlar.

    Eğer bulutla yer arasındaki hava sıcaksa bu kar taneleri yere düşene kadar yağmura dönüşebiliyor, ama hava soğuksa yere düşene kadar kar tanesi oluyorlar. Hafiflikleri nedeniyle yere öyle yavaş inerler ki 3000 metreden inmeleri 2 saati bulur.

    Bazen bulutun altındaki sıcaklık öyle olur ki, taneciklerin bir kısmı kar, bir kısmı yağmur damlası halinde düşerler, buna ^^sulu sepken^^ diyoruz. Yani yağmur veya kar yağmasını belirleyen başlıca unsur, bulut ile yer arasındaki hava sıcaklığıdır.

    Kayserimizi karlar altında süslü bir gelin gibi görmek özlenen bir görüntüydü. Şu anda Kayserimiz karlar altında.

  • kayseri

    06.02.2007 - 12:38

    Öğünmek gibi olmasın ama gayseriliyim.

  • ilan-ı aşk

    06.02.2007 - 00:56

    Ey güller ülkesinin sultanı,

    Ey en büyük sevgilinin sevgilisi,

    Sana aşkımı ilan ediyorum.

    SENi SEViYORUM YÂ RASÛLLALLAH....

  • elma

    06.02.2007 - 00:51

    Hz.Havva'nın Hz.Ademe vermesi ile popüler olan bir meyve.

    Bügün bilim elmada bulunan E vitamininin üreme sisteminin sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini ispat etmiştir.

    A'RÂF SÛRESİ
    (22) Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri onlara, 'Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? ' diye seslendi.

  • dua

    06.02.2007 - 00:22

    Ey kalpleri evirip çeviren ALLAH'ım,

    Kalplerimizi sana çevir...

    Ey hâlleri hâlden hâle koyan ALLAH'ım,

    Hâllerimizi en güzel hâle çevir...

    Ey kalplere hükmedebilecek olan ALLAH'ım,

    Kalplerimizi seni sevenlerin sevgisine çevir....

  • elektron

    06.02.2007 - 00:18

    Evrendeki protonların sayısının, elektronların sayısına oranı çok önemli bir değerdedir.
    Bu oran kütle çekim gücü ile elektromanyetik güç arasındaki hassas dengeyi sağlar. Evren henüz 1 saniyeden bile daha gençken anti porotonlar, karşıtları olan eşit sayıdaki protonu yok ederler geriye şu anki evrenin yapı taşı olan belli miktardaki proton kalır. Aynı olay elektronlarla pozitronlar (anti-elektronlar) arasında da gerçekleşir. Şaşırtıcı biçimde, geriye kalan proton ve elektronlar 1037 de 1 gibi inanılmaz küçük bir fark ile eşit sayılardadır.

    Bu eşitlik ise evrendeki elektromanyetik dengenin sağlanmasında çok önemlidir. Çünkü, elektronların ya da protonların sayısında diğerine oranla olacak bir fazlalık aynı elektrik yüküne sahip parçacıkların birbirlerini itmelerine ve birbirlerinden uzaklaşmalarına yol açacaktı.

    Bu durum ise evrendeki atom altı parçacıkların atomları, maddeyi ve tüm gök cisimlerini oluşturmak üzere birbirleriyle birleşmelerini engelleyecekti.

    Yaratıcı yaratırken herşeyi en ince detaylarına kadar plânlamıştır.

  • üç şey

    06.02.2007 - 00:02

    İnsanı mahveden üç şey;

    Cesaretsizlik
    Gurur
    Öfke

  • üç şey

    06.02.2007 - 00:00

    İnsanı geliştiren üç şey

    Çok çalışma
    Samimiyet
    Başarı

  • üç şey

    05.02.2007 - 23:59

    Hayatta bir kez gitti mi bir daha geri dönmeyen üç şey;

    Zaman
    Kelimeler
    Fırsat

  • muhammed

    05.02.2007 - 00:50

    ^^ Evet, ben de şaka yaparım, fakat şaka yaparken bile sadece hakikati söylerim.^^

    Hz. Muhammed Mustafa (sav)

  • namaz

    05.02.2007 - 00:46

    Namaz bir zırhtır, bir kalkandır.
    Namaz, insanı maddi ve manevi birçok belâ ve musibetten, görünür ve görünmez düşmanlardan ve fuhşiyattan, hastalık ve sair afetlerden korur.
    İnsan bu zırhtan, bu kalkandan uzak kalmamalıdır. Çünkü insanın her an korunmaya ve cismine takılan dünyalardan pahalı cihazlarını korumaya ihtiyacı vardır.

    Namaz bizim korumamızdır; korumasız gezmeyelim.

  • İltifat

    05.02.2007 - 00:39

    ^^Şüphesiz ki Allah, size şefkatle muamele ederek iltifatının inceliklerini gösterir; merhamet ederek hususî ihsanlarda bulunur.^^

    (Hadîd, 57: 9.)

Toplam 443 mesaj bulundu