Yağmur Bulut Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • kümbet

    10.02.2007 - 22:26

    Kümbetler, muhterem kişilerin mezarıdır. Kayseri tarihine baktığımızda pek çok muhterem insan olduğunu görürüz. Kayseri'deki kümbetlerin bolluğu da bunu doğrular mahiyettedir..

    HUNAT HATUN KÜMBEDİ
    Mahperi Hatun tarafından 1249 yılında kendi adına yaptırılmıştır. Yine kendisinin yaptırdığı Camii ile Medresenin arasındadır. Kümbed’in özellikle geniş kaidesinin süsleri çok güzeldir. Kümbed, iyi korunmuştur. Kapısı Medresenin içerisindedir. Kümbed’in üzerinde taş oyma işçiliği ve süsleme sanatı bakımından önemi büyüktür. İçerisinde bulunan üç mezardan mermeri olanı Mahperi Hatun'a, ikincisi torunu Selçuki hatuna aittir. Üçüncü mezarın sahibi bilinmemektedir.

    GEVHER NESİBE HATUN KUMBEDİ
    1205 yılında Gevher Nesibe'nin kardeşi 1.Gıyaseddin Keyhüsrev
    tarafından yaptırılmıştır. Medresenin güney cephesinde bulunan kümbedin içerisinde Gevher Nesibe’nin mezarı vardır. Üst kısmı mescid olarak inşa edilmiştir.
    Günümüzde burası, bu görevi için kullanılmamaktadır.

    MEHMET MELİKGAZİ KÜMBEDİ
    Danişmendlilerin hükümdarlarından olan Mehmet Melik Gazi, 1142 yılında Cami Kebir'i yaptırırken kendisi için de bu türbeyi inşa ettirmiştir. Ulu Cami'nin güney köşesinde bulunan Kümbed'in içerisinde Mehmet Melik Gazi'nin mezarı vardır. Dört köşe kare tipindeki kümbet, Selçukluların şehrimizde inşa ettiği ilk örneklerden birisini temsil eder.

    ALi CAFER KÜMBEDİ
    Stadın doğusunda bulanan Kümbedi Eratna oğullarından Ali Cafer, 1300 yılında yaptırmıştır. Sekiz köşeIi olan kümbedin içerisinde adı geçenin mezarı bulunmaktadır. Günümüzde burası çevre düzenlemesiyle korumaya alındı.

    MELİKGAZİ TÜRBESİ
    Kayseri'ye 90 kilometre mesafede Pazar ören nahiyesinin Melikgazi köyünde bulunan Kümbed'i Danişmend Gazi'nin oğlu Melik Gazi adına yaptırılmıştır. Muhtemelen burada savaşırken şehit olan Melik Gazi için yapılan bu kümbed oldukça güzel bir eserdir. Tuğlalardan yapılan kümbed, günümüze kadar korunarak gelmiştir. Halk buraya kutsallık atfederek çeşitli adaklarla gelirler, halen önemli bir ziyaretgah olarak halk tarafından korunmaktadır. İran Selçuklularının değişik inşa tarzına sahiptir.

    HASBEK KÜMBEDİ
    Kitabesi bulunmayan bu kümbedin de 13.Asırda inşa edildiği sanılmaktadır. İstasyon Caddesi'nde bulunan kümbed sekizgen planlıdır. içerisinde mezar yoktur

    SUYA KANMIŞ HATUN KÜMBEDİ
    1281 yılında Suya Kanmış Hatun adına inşa edilen bu kümbed altıgendir ve üzeri açık, duvarları kemerlerle bölünerek değişik bir mimari üslup verilmiştir. Yanıkoğlu Mahallesinde bulunmaktadır.

    EMİR ŞAHAP KÜMBEDİ
    1310 yılında Emir Şahap tarafından kendisi için yaptırılan Kümbed, Yanıkoğlu Mahallesi'nde bulunmaktadır. Adı geçenin mezarı içerisindedir.

    KUTLUĞ HATUN KÜMBEDİ
    Emir Hasan'ın kızı Kutluğ Hatun adına 1305 yılında yaptırılffiıştır. Gavremoğlu Mahallesi'ndedir. Kapısı zarif süslerle donatılmış oıan kümbette adı geçen hanımın mezarı bulunmaktadır.

    LALE KÜMBEDİ
    Avgunlu Medrese içerisinde bulunan Kümbed, 1193 yılında Lala
    Muslihiddin tarafından kendi adına yaptırılmıştır. iki katlı ve Sekizgen planlı olan kümbet 2. Abdulhamit tarafından tamir ettirilerek günümüze kadar korunmuştur.

    ERDOĞMUŞ KÜMBEDİ
    1348 yılında Eratnaoğulları döneminde inşa edilen Kümbed, Seyyid Burhaneddin Türbesi yakınındadır. Buna Tatarhaniler kümbedi de denilir. içerisinde kimin yattığı bilinmemektedir.

    MEHMET ZENGİ KÜMBEDİ
    1346 yılında Eratnaoğulları dönerninde yapılan bu kümbed, Gültepe Parkı yakınındadır. içerisinde adını taşıdığı zatın yattığı sanılmaktadır.

    KÖŞK KÜMBEDİ
    Alaeddin Eratna tarafından 1347 yılında yaptırılan Kümbed'de Eratna'nın eşi Prenses Suli Paşa Sultan ile oğlu Gıyaseddin Mehmet Sultan yatmaktadır.

    DÖNER KÜMBED
    13. yüzyılda inşa edildiği sanılan Kümbed, Şah Cihan Hatun adına yapılmıştır. Talas yolundadır. Halk arasında 'Döner Kümbed' olarak da söylenir. Kümbed duvarlarının süsü, bitki ve hayvan motiflerinin kabartma halinde yapılmış olması yüzünden her taraftan aynı görüntüyü verdiği için 'Döner Kümbed' adıyla anılmaktadır. Kitabesinde tarih yoktur. Yapımındaki ustalık bakımından Kayseri'nin önemli kümbedlerinden birisidir.

    ÇİFTE KÜMBED
    1247 tarihinde Alaeddin Keykubad'm kızları tarafından yaptırılan
    bu kümbedler, Sivas yolu üzerinde bulunmaktadır. Kümbedlerden birisi, yıkılmış,diğeri korunmuştur. Bu kümbedlerle, Alaeddin Keykubad ile Hanımı yatmaktadır. Kümbedlerden ayakta kalanın taş oyma sanatı bakımından önemi büyüktür.

  • kayseri

    10.02.2007 - 21:44

    Buraya bir de Gayseri fıkrası eklemek istiyorum.

    Gayserilinin biri Adana'lı bir arkadaşı ile oturup sohbet ederken Adanalı birdenbire başlıyor malı mülküyle övünmeye;

    =Yav bizim bir pamuk tarlamız var ki, sabah gün doğuşunda arabamıza biniyoruz taa gün batımına kadar sürüyoruz, daha tarlanın öbür ucuna varamıyoruz.

    Der demez Gayserilim;

    =Öyle bozuk kötü bir araba bizim de vardı da, onu değiştirip sıfırını aldık :))))

  • kayseri

    10.02.2007 - 21:28

    ASLAN GAYSERİLİM

    Her yıl giyer paltosu var
    Hanımın kürk mantosu var
    Midesinde mantısı var
    Benim aslan Gayserilim.

    Dükkanı İçerişarda
    Kasası var kalmaz darda
    Koca bağı var Sakarda
    Benim aslan Gayserilim

    Esnaflığı büyük gurur
    Karnını evde doyurur
    Lokantaya mı soyulur?
    Benim aslan Gayserilim

    Müşteri velinimeti
    O en büyük ganimeti
    Kimseye olmaz minneti
    Benim aslan Gayserilim

    Ticarette emmi, dayı
    Olmaz der alır kâr payı
    Satışta aramaz çayı
    Benim aslan Gayserilim.

    Erken yatar erken kalkar
    Bağdan dut getirir satar
    Böylelikle kârı artar
    Benim aslan Gayserilim

    Hangi işte olursa kâr
    Ona pek çok ilgisi var
    Her konuda bilgisi var
    Benim aslan Gayserilim.

    Alırken fiyat kırdırır
    Satarken inmez artırır
    Bazen kıymalı attırır
    Benim aslan Gayserilim

    Öğlen ekmeği bazlama
    Bir de patlıcan közleme
    Sarımsağını gizleme
    Benim aslan Gayserilim

    Temmuzda da giyer deri,
    Ceketi var bilmez teri
    Bitmez cepte şemşameri
    Benim aslan Gayserilim

    Koklatmaz kimseye zınnık
    Boğulsanda kınık kınık
    Her olayda olur tanık
    Benim aslan Gayserilim

    Kendi yer kendi icer
    Ekmeğini yerden biçer
    Beleşe kendinden geçer
    Benim aslan Gayserilim

    Bilinmez böyle yamanı
    Satışta bilmez amanı
    Yer pastırmayı, çamanı
    Benim aslan Gayserilim

    İstemem değmesin nazar
    Yağlamasız etmez pazar
    Tatilde bağını gezer
    Benim aslan Gayserilim.

    Cimri değil, hesap bilir
    Usul,erkan, adap bilir
    Dostluk için öl de ölür
    Benim aslan Gayserilim.

    Recep ÇALKANER

  • paşa gönül kriterleri

    10.02.2007 - 21:11

    Gayserili kızların 40’lı yıllardaki evlilik kriterleri;

    Hayadı sallı (bahçesi taş döşeli)
    Bıcağı ballı (kileri dolu)
    Askerden gelmiş
    Anası ölmüş,
    Kesesi dolmuş,
    Bir yiğit,
    Bir kilit.(evin anahtarı)


    Gayserili kızların ‘60’lı yıllardaki evlilik kriterleri;

    Sanayiden er (koca, eş)
    Sivas Caddesi’nden ev
    Dumansız baca (kaloriferli ev)
    Gaynanasız koca,
    Asri pencere (büyük camlı pencere)
    Düdüklü tencere,
    Hacı Bekir’den lokum,
    Şıhaslandan somun (bir fırının adı)
    Tıkanmayan çağ (kanalizasyon şebekesi olan) ,
    Asarcıktan bağ (Hisarcık Beldesi'nde bağı olan demektir, bu da zenginlik alametidir)

    Günümüzün Gayserili kızlarının evlilik kriterleri;

    Tahsilini yetir, (okumuş adam)
    Ananı, babanı bitir,
    Evini al,
    Kalbimi çal,
    Mersedesi getir,
    Nereye dersem götür,
    Yoksa.....! ! ! !
    Her gün dünür sal, Gelemem, gadamı al. (=bana kurban ol demek)

  • Seyyid i Burhaneddin Hazretleri

    10.02.2007 - 19:22

    Seyyid Burhaneddin, bir gün hizmetçisine abdest suyu hazırlamasını söyledi. Hizmetçi suyu hazırladı ve kendisine haber verdi. Seyyid Burhaneddin, suyun fazla olmasını ve, ısıtılmasını söyledi. Hizmetçi bunu da yaptı. Bilahere dönerek şöyle dedi:

    - Git şehre, Seyyid, dünyadan göçtü diye sela ver.

    Hizmetçi, söyleneni yaptı. Kapıyı örttü ve bu defa gitmeyerek, kendisini gözetlemeye başladı. Seyyid Burhaneddin, suyla abdest aldı, yıkandı sonra duasını yaparak yatağa uzandı ve ruhunu teslim etti.

    Hizmetçi bunu görünce, şaşkına dönerek şehre gidip durumu şehrin ileri gelenlerine haber verdi. Başta müridi, şehrin valisi Sahip Şemseddin İsfahani olmak üzere, Kayserili halk toplanarak cenazesini kıldırıp kendisini defnettiler.

    Bu olay Mevlana'ya ulaştırılınca, Kayseri'ye gelerek mezarını ziyaret etti. Onun babasının gıyabında cenaze namazını kıldığın gibi, kendisi de Hocası'nın cenaze namazını kıldı ve şehirden ayrılarak Konya'ya döndü. Maarif adında bir eser bırakan Seyyid Burhaneddin, halen şehrimizde kendi adına yaptırılan türbede yatmaktadır.

  • bihaber

    10.02.2007 - 19:03

    1976 yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde, deniz suyunu tatlı suya çeviren bir tesisin açılışından sonra meslektaşları ile sohbete girişen dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen'in bir ara söze: ^^Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisidir^^ diye söze başlaması üzerine;

    Fransız Büyükelçisinin hayretler içinde kalarak: ^^No... Sör... Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisi değildir. İlki Osmanlıların 1800’lü yılların sonunda yaptığıdır^^ diyerek ecdadımızın eşsiz mirasından habersiz yaşayan elçimizi mahçup ettiğini,,

    Biliyor muydunuz?

  • güven

    10.02.2007 - 19:00

    16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde direnmiş ve Türk orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolayı Katolik Avrupa tarafından kendisine ^^Hıristiyanlığın şövalyesi^^ unvanı verilen Boğdan Beyi Büyük Stefan'ın ölüm döşeğin de, evlatlarına gayet ibretli bir şekilde:

    ^^Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız, Asla Rus'a yanaşmayın, Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve merhametlidirler^^ diyerek nasihat ettiğini…

    Biliyor muydunuz?

  • pasaport

    10.02.2007 - 18:56

    Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra, son derece üzgün ihtiyar bir Ürdünlünün, elindeki yeni Ürdün pasaportuyla İsviçre sefaretine giderek: ^^Herkes bu pasaportla alay ediyor, Eskiden Osmanlı pasaportum varken selam dururlardı. Ben Osmanlı teb'asıyım ne olur bunu değiştirin^^ diye sefaret yetkililerine yalvardığını…

    Biliyor muydunuz?

  • tedavi

    10.02.2007 - 18:30

    Halkını ^^Emanetullah (Allah'ın emaneti) ^^ olarak gören Osmanlı Devleti'nde akıl hastalarına bimarhanelerde (bugünkü hastane) son derece şefkatle muamele edilip, ceviz karyolalarda, ipekli çamaşır ve çarşaflarda yatırılıp musiki ile tedavi edildiklerini biliyor muydunuz?

    Osmanlı şair hekimlerinden Şururi Hasan Efendi’nin ^^Taat-ül Emcize^^ adlı eserinde, makamlar ve tedavilerinde kullandıkları hastalıklar ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Makamlar ve ilgili hastalıkların ve ruh hallerinin bazıları şöyledir;

    Rast makamı: Akıl hastalığından ve felç illetinden kurtulmaya yönelik yardımcı ve destekleyici bir makamdır.

    Irak makamı: Asabî mizaçlılara ve hafakana iyi gelir.

    İsfahan makamı: Zihni açar, zekâyı keskinleştirir, anıları tazeler.

    Buselik makamı: Kulunç ve bel ağrılarının tedavisinde faydalar sağlar.

    Revaî makamı: Baş ağrısının tedavisinde kullanılan bir makamdır.

    Nevaî makamı: Kadın hastalıklarının tedavisinde ve üzüntüyü gidermede kullanılır.

    Egule makamı: Kalb hastalıklarına olumlu yönde tesirleri olan bir makamdır.

    Hicaz makamı: Bevliye hastalıklarının tedavisinde destekleyici rol oynar.

    Uşşak makamı: Kalb, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarının tedavisinde yardımcı bir metottur.

    Yens makamı: Sırt, eklem ve kulunç ağrılarının tedavi edilmesinde yardımcıdır.

    Hücent makamı: Ateşli hastalıkları yenmede faydalıdır. Hazmın kolaylaşmasında ve vesvesenin uzaklaştırılmasında tesirleri vardır.

    Nihavend makamı: Kan dolaşımı, karın bölgesi ve bacaklardaki ağrıların tedavisinde olumlu tesirleri vardır. Kişiye güven hissi verir.

    Hüseyni makamı: Kişiyi ferahlatır. Kişinin kendine güveninin artmasına ve ferahlamasına yardımcı olur. Otistik ve spastik hastalara faydalıdır.

    Vücudumuzun ortalama % 60'ı sudur. Bu sebeple su, vücudumuzdaki ses ve titreşimler için hârika bir iletkendir. Biz sadece kulaklarımızla değil, her bir hücremizle bu titreşimleri duyuyoruz. Bu nedenledir ki marşlar bizi coştururken, slow müzikler de bizi sakinleştirir.

  • ibn-i sina

    10.02.2007 - 18:01

    İbn-i Sina büyük islam bilgini ve filozoflarındandır. 980-1037 yılları arasında yaşamıştır.Tıp biliminin temellerini atmıştır.

    Batıda akıl hastalarına deli muamelesi yapılıp, ıssız adalara terkedildiği bir devirde İbn-i Sina hastalarına musiki ile şifa dağıtıyordu. İbn-i Sina, musikinin tıpta oynadığı rolü şöyle tanımlıyor: ^^...tedavinin en iyi yollarından, en etkililerinden biri, hastanın akli ve ruhi güçlerini arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, ona en iyi musikiyi dinletmek, onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir...^^ demiştir.

    İbn-i Sina, Farabi’nin eserlerinden çok yaralandığını ve hatta musikiyi de ondan öğrenerek Tıp mesleğinde uygulamaya koyduğunu söylemiştir.

    Bize miras olarak koskoca bir kültür ve medeniyet hazinesi bırakmış olan atalarımızla ne kadar gurur duysak azdır. Bence, kendimize şu soruyu sık sık sorarak kendimizi biraz daha sorgulamalıyız..
    ^^Biz atalarımıza ne kadar layık olabiliyoruz? ^^

  • uşşak

    10.02.2007 - 17:39

    BİR TATLI TEBESSÜMÜN

    Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir
    Gözlerin, hayat verir aşkın ise eceldir
    İnan sevgilim sana benden başkası eldir
    Gözlerin, hayat verir aşkın ise eceldir

    uşşak makamında bir şarkı

  • farabi

    10.02.2007 - 17:31

    Büyük Türk Bilgini Farabi musikimizdeki makamların insan ruhuna etkilerini şöyle açıklamıştır..

    Rast makamı: İnsana sefa ^^neşe, huzur^^ verir.

    Rehavi makamı: İnsana bekâ ^^sonsuzluk fikri^^ verir.

    Küçek makamı: İnsana ^^hassasiyet, duyarlılık^^ verir.

    Büzürk makamı: İnsana havf ^^çekinme, sakınma duygusu^^ verir.

    İsfahan makamı: İnsana ^^hareket kabiliyeti ve güven hissi^^ verir.

    Neva makamı: İnsana ^^lezzet ve ferahlık^^ verir.

    Uşşak makamı: İnsana gülme ^^dilhek^^ verir.

    Zirgüle makamı: İnsana uyku ^^nevm^^ verir.

    Saba makamı: İnasana şecaat ^^cesaret, kuvvet^^ verir.

    Buselik makamı: İnsana 'kuvvet^^ verir.

    Hüseynî makamı: İnsana sulh ^^sükûnet, rahatlık^^ verir.

    Hicâz makamı: İnsana tevâzu ^^alçak gönüllülük^^ verir.

  • ninni

    10.02.2007 - 00:05

    Hû hû derim bir Allah
    Sen uykular ver Allah
    Oğlum büyür inşallah,
    Herkes desin maşallah,
    Ninni yavrum ninni
    Uyusun da büyüsün ninni..

    Ninniler dünyadaki en masum, en şefkatli, en sevgi dolu müzikli ezgilerdir.
    Bebeğin anasından duyduğu ilk dildir, anadilidir ninniler.
    Ninniler, anne ile bebek arasındaki ilk sesli iletişim kurulmasını sağlar.
    Ayrıca ninniler annenin yavrusu ile tüm dertlerini paylaştığı bir müzikli muhabbettir.
    Ninniler, bebekleri ilk kez müzikle tanıştırır.
    Ninnilerde bebek için güzel dilekler ve temenniler dillendirilir.
    Bazen ninniler anne ile bebek arasında bir dertleşmeye dönüşür.
    Bebeğin annesi ölmüş ise, ya da aile içinde sıkıntılı durumlar var ise o zaman söylenen ninniler insan ruhunu derinden etkileyen bir tablo oluşturur, daha bir iç yakar..

    Aşağıdaki ninni lohusa iken ölen bir anne için yazılmıştır.

    Akşam oldu ben yakamadım gazımı
    Doya doya sallayamadım guzumu,
    Kadir mevlam çirkin yazmış yazımı,

    Uyu hey annesiz yavru sen uyu,
    Uyu da ben sana ninni diyeyim

    Yavrum senin annenin adı münevver
    Ben ölürsem yavrum seni döverler

    Uyu hey annesiz yavru sen uyu,
    Uyu da ben sana ninni diyeyim

    Sabah oldu kumrular öter saçakta
    Altı aylık yavrum kaldı salıncakta
    Annesi yok, mama versin kucakta

    Uyu hey annesiz yavru sen uyu,
    Uyu da ben sana ninni diyeyim

  • epiküryen

    09.02.2007 - 22:28

    Epiküryen, Yunan Medeniyetinde, Anadolu Helen Kültüründe bir döneme damgasını vurmuş, erkeklerin erkeklerle bayanların da bayanlarla cinsellik yaşadığı, ancak bebek yapmak için karşı cinsle birlikte olduğu bir hayat tarzıdır.

  • Anatomi

    09.02.2007 - 21:40

    Anatomi, eski Yunanca Ana (=içinden) ve Tome (-Temnein) (=kesmek) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Esasen, keserek ayırma, parçalama anlamına gelmektedir. Anatomi teriminin Latince’deki karşılığı ^^dissection^^ ’dur. Günümüzde, kadavranın bölgelere ayrılması ve bu bölgelerin kesilerek incelenmesi yöntemi için genel bir ifade olarak disseksiyon terimi kullanılmaktadır.

    Anatomi geniş anlamıyla vücudun normal şeklini, yapısını; vücudu oluşturan organları ve bu organlar arasındaki yapısal, görevsel ilişkileri inceleyen bilim dalıdır.

  • nazım hikmet

    09.02.2007 - 21:28

    Nazım Hikmet hakkında açılmış olan davalar;

    1925: Ankara İstiklâl Mahkemesi'nde gizli örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle yokluğunda yargılanarak ^^on beş yıl küreğe konulma cezası^^ verilir. Bu durum onun ülkeden ayrılmasına yol açar. Moskova'ya gider.

    1926: Viyana'ya geçerek ileride suçlanmasına konu olarak ^^parti^^ toplantısına katılır. Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle, ^^küreğe konulma^^ cezası ortadan kalkar.

    1927: Katılmış olduğu ^^Viyana Konferansı^^ nedeniyle İstanbul Ceza Mahkemesi'nde yokluğunda yargılanır. ^^Üç ay^^ hapis cezası verilir.

    1928: Yurda dönmek üzere Moskova'daki Büyükelçiliğe başvurur. Pasaport almak istemektedir. Ancak kendisine yanıt verilmez bunun üzerine gizlice sınırı geçerse de Hopa'da yakalanır. İstanbul üzerinden Ankara'ya götürülür. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'nde, daha önce yokluğunda yapılan yargılamalar yinelenir. ^^Üç ay^^ hapis cezası verilir. Cezaevinde geçirdiği süre gözönüne alınarak serbest bırakılır.

    1930: ^^Sesini Kaybeden Şehir^^ başlıklı şiir için dava açılır. Yargıtayca aklanır.

    şiirden kısa bir alıntı yazmak isterim;

    Üç adam:
    ^^Üç adam duruyor:
    Birincinin kolunda kırık bir
    keman var,
    ikincinin başında silindir
    sırtında frak,
    üçüncü kıllı bir maymun gibi çıplak..
    Üç adam
    kayboluyor karanlıkta sallanarak.. ^^

    acaba kimdi (!) bu adamlar...? ? ? ? ? ?

    1931: ^^1+1=1^^, ^^835 Satır^^, ^^Jokond ile Si-Ya-U^^ ile bir kez daha ^^Sesini Kaybeden Şehir^^ ve ^^Varan 2^^ adlı kitapları hakkında dava açılır. Hepsinden aklanır.

    1933: ^^Gece Gelen Telgraf^^ şiirinden dolayı yargılanır. Altı ay üç gün hapis cezası verilir. Babası bir kaza sonrası ölür. Onun ölümü üzerine ^^Hiciv Vadisinde Bir Tecrübei Kalemiye^^ başlıklı şiiri yazar. Şiirde babasının patronu Süreyya Paşa'ya hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açılır. Bir yıl hapis, 200 lira para cezasına çarptırılır. Bu sıralarda ^^gizli örgüt^^ kurduğu savıyla Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan ayrı bir davada idamı
    istenir. Dört yıl ağır hapisle cezalandırılır.

    1934: Cumhuriyetin 10. Yılı nedeniyle çıkarılan af yasasından yararlanır. Serbest bırakılır.

    1936: Gizli örgüt kurmak ve yönetmek savıyla yargılanır ve aklanır.

    1938: Askeri öğrencileri isyana teşvik suçlamasıyla da ^^Donanma^^ davaları açılır. ^
    Toplam ^^28 yıl 4 ay ağır hapisle cezalandırılır.^^

    1951: 15 Ağustos günü resmi gazetede, Bakanlar Kurulu kararıyla ^^yurttaşlıktan çıkarıldığı^^ duyurulur. Dünya Barış Konseyi'nin bir yıl önce kendisine verdiği ^^ULUSLARARASI BARIŞ ÖDÜLÜNÜ^^ Prag'da düzenlenen bir törenle alır.

    Evet, sanırım yeni nesiller Nazım Hikmet'i biraz daha yakından tanıma imkanı bulmuşlardır. Nazım Hikmet'te tıpkı Orhan Pamuk gibi yurt dışından verilen bir ödülle taltıf edilmiştir.. Ne ilginç bir tesadüf (!) ..değil mi..? ? ? ? ? ?

  • üç şey

    09.02.2007 - 21:00

    En değerli üç şey

    Sevgi
    Kendine güvenmek
    Arkadaşlarımız

  • üç şey

    09.02.2007 - 20:57

    Kaybedilmemesi gereken üç şey

    Barış
    Umut
    Dürüstlük

  • affetmek

    09.02.2007 - 20:41

    AFFEYLE

    Sözlerin en güzeli sana aittir.
    Bizim söylediklerimizi söyleyemediklerimiz,
    Unuttuklarımız, söylemek istediklerimiz,
    Terkettiklerimiz.....
    Hepsi sana yöneldiği için güzeldir.
    Dilimizi duaya çeviren sensin,
    Şüphesiz dilimize duayı veren sensin..!
    Sözlerin en güzeli sana hitap etmektir.

    Beni hayat, dua, lezzet pınarının başına oturttuğun için,
    Gördüğün tüm kusurlarımı bağışladığın için,
    Ebediyyen bana yakınlığı tattırdığın için,
    Bildiğim tüm ayıplarımı örttüğün için,
    Bana vahyettiğin tüm gerçekler için,
    Tüm hayallerimi umuda katık ettiğin için,
    En sevgilini bana elçi gönderdiğin için,
    Beni aşkına muhatap ettiğin için,
    SONSUZ HAMD SANADIR YA RABBİ...! ! !

  • uyum

    09.02.2007 - 20:25

    GÖKKUŞAĞI

    Dünyanın bütün renkleri bir gün bir araya toplanmışlar ve hangi rengin en önemli en özel olduğunu tartışmaya başlamışlar:

    YEŞİL demiş ki:

    ^^Elbette en önemli renk benim..ben hayatın ve umudun rengiyim. Çimenler, ağaçlar, yapraklar için seçilmişim. Şöyle bir yeryüzüne bakın, her taraf benim rengimle kaplı...^^

    MAVİ hemen atılmış:

    ^^Sen sadece yeryüzünün rengisin, ya ben? Ben hem gökyüzünün hem denizin rengiyim. Gökyüzünün mavisi insanlara huzur verir, ve huzur olmadan siz hiçbir işe yaramazsınız^^

    SARI söz almış:

    ^^Siz dalga mı geçiyorsunuz? Ben bu dünyaya sıcaklık veren rengim. Güneşin rengiyim, ben olmazsam soğuktan donarsınız hepiniz^^

    TURUNCU onun sözünü kesmiş:

    ^^Ya ben? Ben sağlık ve direncin rengiyim. İnsan yaşamı için gerekli vitaminler hep benim rengimde bulunur. Portakalı, havucu düşünün. Ben pek ortalarda görünen bir renk olmayabilirim ama güneş doğarken ve batarken gökyüzüne o güzel rengi veren de benim unutmayın^^

    KIRMIZI daha fazla dayanamamış:

    ^^Ben hepinizden üstünüm. Ben kan rengiyim. Kan olmadan hayat olur mu? Ben tehlike ve cesaretin rengiyim. Savaşın ve ateşin rengiyim. Aşkın ve tutkunun rengiyim. Bensiz bu dünya bomboş olurdu! ..^^

    MOR ayağa kalkmış:

    ^^Hepinizden üstün benim. Ben asalet ve gücün rengiyim. Bütün krallar, liderler beni seçmişlerdir. Ben otorite ve bilgeliğin rengiyim, insanlar beni sorgulamaz. Dinler ve itaat ederler^^

    ve bütün renkler hep bir ağızdan kavgaya tutuşmuşlar. Her biri diğerini itip kakıyor ^^EN BÜYÜK BENİM^^ diyormuş. Derken, bir anda şimşekler çakmış ve yağmur damlacıkları gökten düşmeye başlamış. Bütün renkler neye uğradıklarını şaşırmış, korkuyla birbirlerine sarılmışlar.

    ve YAĞMUR'un sesi duyulmuş...

    ^^Sizi aptal renkler, bu kavganızın anlamı ne, bu üstünlük çabanız neden? Siz bilmiyor musunuz ki her biriniz farklı bir görev için yaratıldınız, birbirinizden farklısınız ve her biriniz kendinize özelsiniz. Şimdi el ele tutuşun ve bana gelin^^

    Renkler bunun üzerine kendilerinden çok utanmışlar, el ele tutuşup birlikte gökyüzüne havalanmışlar ve bir yay seklini almışlar.

    Yağmur onlara ^^Bundan böyle^^ demiş. ^^Her yağmur yağdığında siz birleşip bir renk cümbüşü halinde gökyüzünden yeryüzüne uzanacaksınız ve insanlar sizi gördükçe huzur duyacaklar, güç bulacaklar. İnsanlara yarınlar için umut olacaksınız. Gökyüzünü bir kuşak gibi saracaksınız ve size G Ö K K U Ş A Ğ I diyecekler. Anlaştık mı? ^^

    Bu yüzden ne zaman dünyamız yağmurla yıkansa, ardından gökyüzünde G Ö K K U Ş A Ğ I belirir.

    Biz de gökkuşağındaki o renkler gibi birbirimizden farklıyız ve hepimiz özeliz. Bunu bilerek etrafımızla uyum içinde yaşamalıyız.

    ALINTI

  • özlem

    09.02.2007 - 17:48

    Günler günü eskitti, bir tek içimde sana duyduğum özlemler eskimedi. Bir yarım sanki görüşmeyeli asırlar oldu derken, diğer yarım kanımda dolaştığını söylüyor.
    Yürekte olan özlenir, yürekten çıkılmışsa özlem kalmaz.
    Dost, bil ki sen benim hâlâ yüreğimdesin. Özleniyor muyum? diye bir daha bana sorma.

  • dost

    09.02.2007 - 17:32

    Birlikte olduğumuzda sohbet etmeye doyamadığımız, vaktin nasıl geçtiğini anlayamadığımız, görüşmemiz sonlandığında bir sonraki görüşme vaktinin gelmesini sabırsızlıkla beklediğimiz, derdimize ve sevinçlerimize ortak olan, yanımızda olmadığı zamanlarda mutlaka kalbimizde olan, darıldığımızda üzüntüden hayatımızın çekilmez olduğu, çeşitli nedenlerle gürüşülmüyor olsa da çok özlenen insan.

  • kıt

    09.02.2007 - 17:21

    Kifayetsiz, az, yetersiz.

  • kamuflaj

    09.02.2007 - 17:19

    Ortamla bütünleşerek kendini gizleme.

    Mesela askerlerin giydiği kamuflaj kıyafetleri, bukalemunun bulunduğu ortamın rengine bürünerek kendini gizlemesi, karanlıkta siyah giyerek insanların kendini gizlemesi vb.

Toplam 443 mesaj bulundu