Yağmur Bulut Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • insan olmak

    27.02.2007 - 23:41

    Profesör sınıfa girip karşısında duran, dünyanın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra;

    = ^^Bugün Zaman Yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız^^ dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve;

    = ^^bu kavanoz doldu mu? ^^ diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan ^^Doldu^^ diye cevapladılar. Profesör ^^Öyle mi? ^^ dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarttı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha;

    = ^^bu kavanoz doldu mu? ^^ diye sordu. Bir öğrenci ^^dolmadı^^ herhalde diye cevap verdi. ^^Doğru^^ dedi. Profesör gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taşlarla mıcırların arasına nüfuz edene kadar döktü. Gene öğrencilerine döndü ve;

    = ^^bu kavanoz doldu mu? ^^ diye sordu. Tüm sınıf bir ağızdan ^^Hayır^^ diye bağırdılar. Güzel dedi Profesör kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı. Sonra öğrencilerine dönerek

    = ^^bu deneyin amacı neydi? ^^ diye sordu. Uyanık bir öğrenci hemen ^^Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün daha ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır^^ diye atladı.

    = ^^Hayır^^ dedi Profesör, bu deneyin esas anlatmak istediği ^^Eğer büyük taşları baştan yerleştirmezsen küçükler girdikten sonra büyükleri hiçbir zaman kavanozun içine koyamazsın gerçeğidir.^^

    Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken Profesör devam etti;

    = ^^Nedir hayatınızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, inançlarınız, hayalleriniz, sağlığınız, bir eser yaratmak, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şey öğretmek! , herşeyden önemlisi iyi insan olabilmek. Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kaçı, belki hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin.

    Bilin ki büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiçbir zaman bir daha koyamazsınız^^

  • Ayetler

    27.02.2007 - 23:09

    ^^ Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Şeytan aralarında çekişip durmalarını ister. Zira şeytan apaçık düşmandır. ^^

    (İSRA / 53)

  • âkıbet

    27.02.2007 - 22:37

    Her kitabın âkıbeti, okuyucusunun kapasitesi ile sınırlıdır.

  • Misvak

    27.02.2007 - 22:27

    Misvak, sıcak bölgelerde yetişen, lifli bir yapısı olan ^^erak^^ ağacının kökleridir. Biraz ıslatılıp ezilince fırçamsı bir hal alır, dişleri temizler ve beyazlatır. İyi bir antiseptik (=mikrop öldürücü) tir. Dişlerin çürümesini önler, balgamı giderir, diş etlerini güçlendirir, gözlere parlaklık verir, mideyi rahatlatır, ağzı ferahlatır.
    Ayrıca sünnete uygundur ve melâikeyi sevindirir.

    ^^Ümmetime zorluk vermemiş olsaydım, her abdestte misvak kullanmalarım emrederdim.^^ Hz.Muhammed (sav)

    ^^Bana misvak kullanmak o derece emredildi ki, bu konuda bana bir vahiy gönderileceğini sandım.^^ Hz.Muhammed (sav)

    Hadis-i şeriflerde ağzın her zaman temiz tutulması gerektiğini anlıyoruz. Misvak olmadığı zaman başka bir şeyle de bu temizliğin yapılabileceği ifade ediliyor. İmkânların ve araçların çok fazlalaştığı günümüzde bile toplumlar ağız ve diş sağlığına gereken önemi vermiyorlar. Resulullah (S.A.V.) Efendimizin uygulamalarının ve tavsiyelerinin ne kadar ne kadar güzel ve her zaman geçerli olduğunu görüyoruz.

  • İbrahim (A.S.)

    26.02.2007 - 21:30

    Denir ki, Nemrud ve kavmi yanına bile yanaşamadıkları ateşe Hz. İbrahim'i atmak için bir mancınık kullandılar. Hz. İbrahim Halilullah yükseğe kurulan bu mancınığa kondu ve o cehennemi ateşte yakılmak üzere atıldı. Yüce rabbimizden ferman geldi;

    ^^(Kudret sahibi olan) Biz de dedik ki: Ey ateş İbrahim'e karşı serin ve selamet ol^^

    Nefesler durmuştu. Ateş gülistana dönmüştü ve Yüce Allah'ın DOST dediği Hz. İbrahim sağ ve salim, Nemrud ve kavminin tuzağından kurtulmuştu.

    ^^İbrahim'e bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz kendilerini daha ziyade hüsrâna düşürdük (üzerlerine sinek musallat ederek onları helâk ettik) . Helâk şekilleri de çok ibret verici idi.^^

  • yıkmak

    26.02.2007 - 20:51

    Bir aileyi, ^^hayırsız evlat^^
    Bir yiğidi, ^^huysuz avrat^^
    Bir şoförü, ^^aşırı sürat^^
    Bir esnafı, ^^asık surat^^

    YIKAR

  • içsel yolculuk

    26.02.2007 - 19:14

    Bildiğimiz gibi kelebekler, dut yaprakları üzerine yumurtalarını bırakır ve yumurtladıktan üç dört gün sonra da ölürler. Baharda yumurtadan çıkan tüylü ve siyah renkli tırtıllar, dut yaprağı ile beslenerek birbuçuk ayda 7-8 cm olurlar. Büyüdükçe renkleri açılır ve tüyleri de kaybolur. İyice büyüyen tırtıllar üst dudaklarındaki delikten iplik halinde zamk gibi bir sıvı çıkararak içsel dünyalarına yolculuk etmek için kozalarını örmeye başlarlar.

    Tırtıl, kozanın önce dış kısmını,sonra da kendi vücudunun etrafını örmeye devam ederek en sonunda görünmez hale gelir, bir anlamda kendi kabuğuna çekilir.
    Kozanın içindeki iki üç haftalık bir içsel yolculuğun ardından tırtıl, ördüğü kozayı parçalayarak, gözlerimizi kamaştıran güzel bir kelebek olarak dış dünyaya merhaba der.

    Zaman zaman bizlerde daha iyi daha güzel şeyler yapabilmek için içsel yolculuğa çıkarak bir müddet kendi kabuğumuza çekilmeyi yeğleriz. Daha sonraki hayatımızı yönlendiriken,yüce Rabbimizin yüreğimize koyduğu güzelliklerden de katarak daha iyiye ve daha güzele ulaşacağımızı biliriz.

  • dua

    23.02.2007 - 23:44

    ALLAHIM
    Sana hamdederim ki;
    Mahlûkatın içinden seçtin, ^^insan^^ ettin.
    Sana hamdederim ki;
    İnsanların içinden seçtin, ^^müslüman^^ kıldın.
    Sana hamdederim ki;
    Resulün Muhammed'e selam, ^^O'na ümmet^^ kıldın.
    ^^Yarabbim, şimdi senden sevgini istiyorum.
    Seni sevmeyi ve sevilmeyi istiyorum...^^

    Amin...

  • karat

    23.02.2007 - 19:11

    Keçiboynuzu çekirdeği doğada ağırlığı değişmeyen bir tohumdur. Bu nedenle keçiboynuzu tohumu yüzyıllar boyunca elmas ölçmek için kullanılmış ve böylece keçiboynuzu, ^^kırat^^ ya da ^^karat^^ denilen ölçüye adını vermiştir.

    Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde ağırlık ölçüsü olarak kullanılmıştır.Tüm kültürlerde karat elmas için bir ölçüdür.

    Dört tane keçiboynuzu tohumu ise ^^bir dirhem^^ eder yani bir karat bir dirhemin çeyreğidir.

  • Fener Rum Patrikanesi

    23.02.2007 - 18:28

    ^^Fener Rum Patrikhanesi^^ Türkiye topraklarının batı kesimini içine alan ve eski Bizans’ı tekrar diriltmek anlamına gelen ^^Megalo Idea^^ nın en büyük destekçisi vede silahlı eylemler yapan ^^Etniki Eterya^^ adlı çetenin de kurucusudur. Bu Patrikhane tarih boyunca dini konulardan daha çok, siyasi olaylar ile ilgilenmiştir.

    Eflak ve Boğdan isyanlarını başlattığı için 3. Parthenios, Mora İsyanı’nı başlattığı için de Patrik Grigoryus idam edilmiştir. Grigoryus’un patrikhane kapısında idam edilmesinden sonra kapı, ^^kin kapısı^^ olarak adlandırılmış ve kapalı tutulmuş. Kapının açılması için ancak o kapıda ^^MÜSLÜMAN BİR LİDERİN ASILMASI^^ şartını koyan patrikhane 1821 yılından beri kapıyı kapalı tutmakta. Evet, kapı halen de kapalıdır...!

    Fener Rum Patrikhanesi’nin siyasi faaliyetleri bu idamlardan sonra da kesilmemiş, ^^Girit İsyanı’na da öncülük etmiş. İzmir’in işgal edildiği sırada Yunan askerlerine yardımcı olmuş, Kurtuluş Savaşı sırasında da işgal kuvvetlerine yardım etmiştir.^^

    Türkiye Büyük Millet Meclisi de 3 Ocak 1923 günlü gizli oturumunda ^^Fener Rum Patrikhanesinin kayıtsız şartsız milli sınırlar dışına çıkarılması^^ kararını almıştır.

  • Fener Rum Patrikanesi

    23.02.2007 - 17:54

    Mustafa Kemal Atatürk ^^Fener Rum Patrikhanesi^^’nin ne tür bir melânet yuvası olduğunu çok iyi biliyordu. Bu konudaki düşüncelerini 1923 yılında ^^Hakimiyet-i Milliye ^^ Gazetesinde yayınlanan yazısında şu şekilde dile getirdi.

    ^^^Patrikhane bir fesat ve hıyanet ocağıdır! Bir fesat ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir?
    Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesat ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali’nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amâdedir.^^^

    Diyordu Gazi Mustafa Kemal Atatürk..

    Atatürk’ün bütün çabasına rağmen Fener Rum Patrikhanesinin Lozan’da kapı dışarı edilmesi mümkün olmadı. Fakat sadece İstanbul’daki Rumların dini işleriyle ilgilenmesi kaydıyla izin verilmesi konusunda mutabık kaldılar.

  • yarışma

    23.02.2007 - 16:25

    Geçen gün televizyonda bir yarışma izlemiştim. Yarışma Avustralya'da yapılıyordu.
    Bir erkek yarışmacı, kafasıyla karpuzları kırmaya çalışıyordu. Bu beni çok güldüren bir yarışmaydı. Zaten böyle bir yarışmayı yapmak ve bu yarışmaya katılmak gelse gelse ancak erkeklerin aklına gelebilirdi, aynen dişleriyle kamyon çekme yarışmasında olduğu gibi.

    Ben hiçbir bayanın böyle bir yarışmaya ilgi göstereceğini sanmıyorum ;)

  • cehalet

    23.02.2007 - 15:48

    Asıl cehalet, bilmediği konuda çok şey biliyormuş gibi ortalığa atlayıp ^^SAZAN^^ olmaktır.

    Cahillere laf yetiştirmekten hoşlanmıyorum. Bu ilk ve son olacak.

  • halide edip adıvar

    23.02.2007 - 15:45

    Kurtuluş Savaşı yıllarında Sultanahmet Meydanı'nda yüzbinlere hitaben yaptığı ünlü konuşmasıyla tarihe geçen Halide Edip Adıvar, Mehmet Edip adlı ^^YAHUDİ DÖNMESİ^^ bir babanın kızı olarak dünyaya geldi.

    Halide Edip'in masonlarla ilişkisi ise hayatı boyunca devam etti.
    Halide Edip'in, Jöntürk akımının öncüleri arasında yer alan doktor kocası Adnan Adıvar, döneminin önde gelen masonları arasında bulunuyordu.

    Cumhuriyetin kurulmasından sonra ^^Atatürk'le araları açılan Halide Edip^^, Atatürk'ün kapattığı mason localarını 1948 yılında yeniden açan İnönü'nün yardımıyla İngiliz Edebiyatı profesörlüğüne kadar yükseldi.

    1950 yılında 68 yaşındayken İzmirli Yahudi dönmesi Kapaniler'in ısrarı sonucu İzmir milletvekili olarak TBMM'ye milletvekili olarak girdi.

  • reşat nuri güntekin

    23.02.2007 - 15:40

    Reşat Nuri Güntekin'in eserlerindeki kaba, yobaz, cahil hoca tiplemelerinin, kendisinin mason oluşuyla bir alâkası var mıdır?

    Muhtemelen vardır vardır. Yok yok eminim ki vardır ;)

  • hatırla sevgili

    23.02.2007 - 14:46

    ^^Varsın eller gönül yarası kapanır sansın
    Kabuğun altında sevgili sen kanayansın ^^^

    Bu sözler, aynı zamanda bana ülkemin kabuk tutmuş yarasından sızan kanları da hatırlatıyor.

    Asıl mevzuya gelince, konunun ne kadar acı olduğunu düşünmeden edemiyorum. Zira, o dönemde Cumhurbaşkanı Cemal GÜRSEL ve Cumhurbaşkanı Temsilcileri de;

    Hermine Avni Kalustyan (Ermeni Cemaatinden, Leon kızı 1914 İstanbul doğumlu, Paris Yüksek kız öğretmen okulu, İstanbul Ünv. Yüksek Matematik Böl. bitirmiş)

    Kaludi Laskari (Rum Cemaatinden, İstati oğlu 1894 doğumlu Hukuk Fakültesi Mezunu)

    Erol Dilek (Yahudi Cemaatinden, Şelamo oğlu 1924 İstanbul doğumlu, hukuk fakültesi mezunu, Türkiye Musevileri Hahambaşlığı Müşaviri)

    O dönemin astığı astık, kestiği kestik profesörü Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU, Milli Birlik Komitesi üyelerine bir Ermeni, bir Yahudi birde Rum temsilcinin Kurucu Meclise katılmalarını önerir. Milli Birlik Komitesindeki 14 ler grubu gayri müslim temsilcisi istemezler fakat 14 ler tasviye edilir ve bundan iki ay sonra da Hıfzı Velidedeoğlu'nun önerileri gerçekleşir.

    Evet artık KOZA SENDROMU tamamlanmıştı.Üç ayrı cemaatin insanları, Cumhurbaşkanımız Cemal Gürsel Paşa'nın Temsilcisi olmuşlardı. Anlı şanlı profesörlerimize göre, Amerika ve Avrupa'nın zihinlerinde darbeci bir ülke olarak değil, ^^İNSAN HAKLARI ŞAMPİYONU^^ bir ülke görünümünde olacaktık (!) .

    Kısa bir süre sonra bu Cemaatlerin insanları, Kıbrıs Davasında, Türkiyemize muhalefet şerhlerini koyduklarında zannederim o günün idarecileri, yaptıkları büyük hatayı anlamakta geç kalmamışlardır.

    Hatalarıyla, sevaplarıyla Türkiye'nin yetiştirdiği ^^Başbakan Adnan MENDERES, Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü ZORLU ve Maliye Bakanı Hasan POLATKAN' ı ^^ Yassıada'dan İmralı'ya idama götürürken bu üç ayrı cemaatin insanlarının, idamlar hakkındaki görüşleri asılsınlar mı, yoksa asılmasınlar mı olmuştur?
    Bu sorunun cevabını bütün Türk Milleti gibi ben de merak ediyorum...

  • Kara Mizah

    23.02.2007 - 13:43

    1950 seçimlerinde İstanbul Milletvekili olan Aleksan oğlu 1890 İstanbul doğumlu ^^Andre Vahram Bayar^^ ın Türkçeyi çok zor konuşması nedeniyle IX. yasama yılındaki yemin metnini güçlükle okuyabildiğinden bu durumun o günlerin Türkiyesinde Mizah konusu olması..

    Hem bu ülkenin milletvekili olmak ve hem de bu ülkenin dilini değil konuşamamak, onu yazılı metinden bile okuyamamak da ayrıca karamizaha örnek teşkil ediyor. Bu ülkeyi daha kimler yönetmedi ki...

  • şeb-i arus

    23.02.2007 - 11:19

    Hz Mevlânâ'nın aşkların en büyüğüne, hakk'ın rahmetine kavuştuğu gündür. Mevlânâ'nın ölüm gününe, gelin gecesi manasına gelen ^^Şeb'i Arûs Günü^^ denir. Zira Mevlânâ öldüğü zaman sevdiğine, aşkına yani Allah'a kavuşacaktır. Bu yüzden Şeb'i Arûs, Mevlânâ için ölüm günü değil, düğün günü, gelin gecesidir. Şeb'i Arûs gününde tef çalınır, ney üflenir, semâ edilir, eğlenilir.

  • melamet hırkası

    22.02.2007 - 14:17

    MELAMET HIRKASI

    Ben melamet hırkasını
    Kendim giydim eğnime
    Ar ü namus şişesini
    Taşa çaldım kime ne
    Haydar Haydar taşa çaldım kime ne

    Sofular haram demişler
    Aşkımın şarabına
    Ben doldurur ben içerim
    Günah benim kime ne
    Haydar Haydar günah benim kime ne

    Gah çıkarım gökyüzüne
    Seyrederim alemi
    Gah inerim yeryüzüne
    Seyreder alem beni
    Haydar Haydar seyreder alem beni

    Gah giderim medreseye
    Ders okurum Hak için
    Gah giderim meygedeye
    Dem çekerim aşk için
    Haydar Haydar dem çekerim aşk için

    Nesimi'yi sorsalar kim
    Yarin ile hoş musun
    Hoş olam ya olmayayım
    O yar benim kime ne
    Haydar Haydar o yar benim kime ne

    Aşık Nesimi

  • içsel yolculuk

    22.02.2007 - 13:44

    Bedenimin bir yarısı diğerinden daha hızlı koşuyor. Sol yanım hep yollara düşmek istiyor, sağ yanım onu durdurmaya çalışıyor. İçimden bir ses, iç dünyama yolculuk edip, içsel tamirhaneme gitme vaktimin geldiğini fısıldıyor kulaklarıma. Bir yanım yorgun, diğer yanım olabildiğince çılgın. Bir hesaplaşma, bir alacak verecek kavgası, çözemediğim bir kargaşa var içimde. Bir çığlık, bir yok oluş bir diriliş var bedenimin bir yerlerinde.
    Ruhumun bedenime, bedenimin de ruhuma isyanları var. Belki topluca, belki de parça parça olupta kaçmak istiyorum. Bedenimin uyumsuz parçalarını ruhumun saatine göre ayarlamak istiyorum.

  • hayatın anlamı

    22.02.2007 - 11:02

    Bütün canlılar için hayatın iki anlamı vardır;

    1= Kendi hayatını devam ettirebilme,
    2= Soyunu devam ettirebilme.

    Ancak bunlar bitki hayvan ve insanlar için genel bir durumdur. Ayrıca bir de insan için istisnai bir durum vardır ki o da insanın bu dünyanın kendisi için geçici olduğunu bilmesi, buranın bir sınav salonu olduğunun bilincinde olması ve asıl hayatın ahiret dediğimiz ölümden sonraki hayat olduğunu bilmesi ve ahirette cennete girebilmek için bu dünyada birikim yapmaya çalışmasıdır.

  • umut

    22.02.2007 - 10:30

    Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp hızla atıldı çapariye, önce müthiş bir acı duydu dudağında.
    Gümbür gümbür oldu yüreği sonra hızla çekildi yukarıya...
    Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü. Neye benzerdi acep gökyüzü.
    Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu.
    'Dudağı yarıklar' denir, şanslıdır onlar. Hani görüp de gökyüzünü, insanların oltasından son anda kurtulanlar.
    Ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu. Küçük istavrit anladı yolun sonu.
    Koca denizlere sığmazdı yüreği. Oysa, şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci.

    İnsanlar gelip geçti önünden. Bir kedi yalanarak baktı gözünün içine yavaşça karardı dünya, başı da dönüyordu.
    Son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı bir de yeşil yosunu.
    İşte tam o anda eğilip aldım onu. Yürüdüm deniz kenarına bir öpücük kondurdum başına. iki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle, saldım denizin sularına.
    Bir an öylece bakakaldı. Sonra sevinçle dibe daldı. Gitti tüm kederimi söküp atarak, teşekkürü de ihmal etmemişti.
    Birkaç değerli pulunu elime, avuçlarıma bırakarak.
    Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme. Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu niye?
    'Bir gün dedim, bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, son ana kadar hep bir umudum olsun diye

    Alıntıdır.

    Umutsuz birilerinin umudu olmayı başarabilirsek, gün gelir en umutsuz anlarımızda bile umudun tükenmeyeceğini bir yerlerden ışık geleceğini biliriz.

  • saygı

    21.02.2007 - 00:45

    Sadece insana, insani değerlere saygı göstermekle kalmayıp, bitkiye hayvana, her türlü canlıya bile saygılı olmalıyız.

    Birden aklıma çok güzel bir kızılderili hikayesi geldi.Bir Amerikalı Kızılderililera ait toprakları satın almak istemektedir ve bizim de ilkel yaşadıklarını, sığ düşündüklerini sandığımız Kızılderililerin bu isteğe verdiği cevap bir hayli ilginçtir.

    ^^ Washington'daki Büyük Beyaz Reis bizden toprak almak istediğini yazıyor. Bu bizim için büyük bir fedakarlık olur. Büyük Beyaz Reis, bize rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz Kızılderililerin ise onun çocukları olacağımızı söylüyor. Bu önerinizi düşüneceğiz. Ama yine de bunun kolay olmayacağını itiraf ederim. Çünkü bu topraklar bizim için kutsaldır. Nehirlerin ve ırmakların suyu, bizim için sadece akıp giden su değildir; atalarımızın kanıdır aynı zamanda. Bu toprakları size satarsak, bu suların ve toprakların kutsal olduğunu çocuklarınıza öğretmeniz gerekecek.

    Ancak size bu toprakları satacak olursak, havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğdukları gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?

    Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var: Beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı göstersin. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlardık buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın, bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır. ^^

    Bence saygı işte budur. Bir parçası olduğumuz dünyadaki herşeye saygı duymaktır. ^^Bu dünyanın hakimi değil, bütünün bir parçası olduğumuzu^^ kavramamız gerekiyor.

    Bu örneğin üstüne, insanın insana saygı duymasının gerekliliğinden bahsetmem çok aptalca olurdu. Ben de bu aptallığı yapmayacağım.

  • söz

    21.02.2007 - 00:16

    Gayserimde güzel bir söz vardır.

    ^^ kuru kuruya kurban olayım, takır takır gadanı alayım^^

    Bir insanı ^^lafla, sözle sevmek olmaz, bu sevgiyi davranışlarımızla ve yaptıklarımızla göstermemiz gerekir^^ anlamında kullanılır. Sevginin dilden çıkışı kolaydır, asıl iş icraattadır.

    Gayserimiz ^^lafla peynir gemisi yürümez^^ vecizesini bu şekilde kendi diline çevirmiştir. Oldukça zengin anlamlar içeren bir atasözümüzdür. Bu sözün yerli halk diliyle söylenişi bu söze ayrı bir güzellik katar, deyim yerindeyse sözün hakkını verir.

    Biz ^^guru guruya gurban oluyum, tağır tağır gadanı alıyım^^ deriz.

Toplam 443 mesaj bulundu