Susuyordu o.zaman durmuştu, âlemi seyre dalmıştı beşer. O ağlıyordu, kimse onu duymuyordu… Rıhtımdaki yetim martılar kadar yalnızdı. Gözlerinin önündeki sis perdesi bir an olsun aralanmıyordu.
Bir ara uzaklara daldı gözleri… Batan güneşin o cılız ışıklarında birisini arıyordu sanki… Sessizdi, koskoca dünyada yapayalnızdı. Bir yandan ufka bakıyor, bir yandan da özlediği vuslatın hengâmeleriyle dolan gözlerini siliyordu. Kimdi acaba beklediği, gelebilir miydi yanına? o yine aynı sükutla ufka bakıyordu. Güneş artık tamamen çekilmişti, suyun yüzeyinde kızıllığı kalmamıştı artık. Artık denizler alevden bir parça değildi. Minik çocuğun hıçkırıkları artık duyulmaya başlamıştı. Daha fazla saklayamıyordu isyanını minik sinesinde. Durmuştu zaman, akmıyordu. Küçük çocuk kum saatindeki kumlar misali elendikçe eleniyor, ama zaman batıp giden güneşin yasını tutuyor gibi, bir kuytuya çekilip bekliyordu. Minik çocuk bu bekleyişi artık umutsuzluğunun kollarından kurtaramıyordu. Evet. Yine gelmeyecekti… Yine bir akşamüstüydü. Belki gittiği vakit yeniden gelir diye bekliyordu küçük çocuk. Kıyıda eski âlemlerin sarhoşluğuyla sandallar yalpalıyor, martılar soğuk bir feryatla dolduruyordu rıhtımı. Sokaklarda sesler elenmişti ve yine o sinsi karanlık çöküyordu minik çocuğun minik gözlerine… Kurumuş dudaklarından, solmuş yanaklarından gözlerinden dökülen damlalar süzülüyordu. Yine mi gelmeyeceksin, yine mi gelmeyeceksin diyordu güneşin terk ettiği ufka bakarak. Ve çaresiz yeniden rutubet kokan, duvarları harap olmuş evine gidiyordu. Yine bir burukluk vardı gözlerinde. Yine susuyordu. Artık ümitleri, çaresiz vuslat hayallerinin ardından soluyordu… Tebessümü kaybolmuş, artık gülümseyemez olmuştu. Her okuldan çıktığında, yine bin ümitle koşacaktı o sahile. Yine amansızca bekleyecekti ve yine ufku terk eden güneşin ardından yine başı önüne eğilerek dönecekti… Özledim seni, ne olur, bir kez gel diyordu… Ama ne gelen vardı, ne de giden… Ne kimse gelecekti, ne de kimse gidecekti. Ölümün soğuk yüzü, bu minik yavrunun ümitlerini de soldurmuştu açılmamış bir gül misali… O bekliyordu, yine bekleyecekti…
İşte bu çaresizlik içinde aradım kendimi devamlı. Gidenlerin bir gün döneceği ümidi hiç solmadı bende… Ben hep bekledim, ama onlar dönmediler. Ben her şeye rağmen onları sevdim. Tozlu anılar arasından çıkarttım onları ve bağrıma bastım. Bir sancıydı bendeki, büyük bir vuslat sancısı…
..
Ankara'nın Havası
Ramazan Özütürk
24.08.2008 - 16:54Şiirlerin hala yaşıyor, ve sevilerek okunuyor Ramazan Ağabey. Ruhun şad olsun...
Açtım Yüreğimi
Arif Tatar
27.06.2008 - 23:05şiirimle ilgilendiğiniz için teşekkür ederim...Vuslat Sancısı
Çocukluk yılları
Nuran Aksoy Karakuş
27.06.2008 - 15:50size ölçülü ve uyaklı şiir daha çok yakışıyor=)
Toplam 10 mesaj bulundu