Fatih Yılmaz Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • george frideric handel

    13.01.2007 - 02:18

    Georg Friedrich Haendel...

  • rocco

    13.01.2007 - 02:13

    Rokoko...

  • film replikleri

    13.01.2007 - 02:06

    -Ve istemeden duyduğum şu iç gıcıklamasından sonra geldiğime çok memnunum...

    -O bir oyundu...Şimdi derhal gitmelisin!

    -Oyun mu? Peki ben de katılamaz mıyım?

  • tüsiad

    12.01.2007 - 10:42

    TÜSİAD KOMİSYONLARI VE ÇALIŞMA GRUPLARI

    Ekonomik ve Mali İşler Komisyonu BAŞKAN Ömer Aras
    Vergi Çalışma Grubu Sedat Eratalar
    Bankacılık Çalışma Grubu Dilek Yardım
    Dış İşleri Komisyonu BAŞKAN Cem Duna
    Dış Ticaret Politikaları Çalışma Grubu Hasan Bengü
    Yabancı Sermaye Çalışma Grubu Till Becker
    ABD Çalışma Grubu Ümit Boyner
    Yurtdışı Tanıtım Komisyonu BAŞKAN Ümit Boyner
    Parlamento İşleri Komisyonu BAŞKAN Pekin Baran
    Siyasi Kriterler Çalışma Grubu Can Paker
    Kamu Yönetimi Çalışma Grubu Yılmaz Argüden
    Kamu Alımları Çalışma Grubu Şafak Alpay
    Etik Altyapı Çalışma Grubu Barbaros Çağa
    Sanayi, Hizmetler ve Tarım Komisyonu BAŞKAN Agah Uğur
    Finansman Modelleri Çalışma Grubu Agah Uğur
    Çevre Çalışma Grubu Musa G. Eroğl
    KOBİ Çalışma Grubu Mehmet Ali Babaoğlu
    Tarım ve Gıda Çalışma Grubu Aziz Köseoğlu
    Enerji Çalışma Grubu Arnold Hornfeld
    Şirket İşleri Komisyonu BAŞKAN Ali Kibar
    Rekabet Çalışma Grubu Kemal Erol
    Fikri Haklar Çalışma Grubu Meltem Kurtsan
    Perakende Sektörü ve Tüketici Hakları Çalışma Grubu Nurdan Tümbek
    Finansal Raporlama Çalışma Grubu Cansen Başaran-Symes
    Kurumsal Yönetim Çalışma Grubu Korkmaz İlkorur
    Şirketler Hukuku Çalışma Grubu Şefika Pekin
    İş ve Yatırım Ortamı Çalışma Grubu Cansen Başaran Symes
    Sosyal İşler Komisyonu BAŞKAN Arzuhan Yalçındağ
    İstihdam ve Sosyal Güvenlik Çalışma Grubu Gülden Türktan
    Eğitim Çalışma Grubu Nuri Çolakoğlu
    Sağlık Çalışma Grubu Ethem Sancak
    AB Sürecinde Kadın Çalışma Grubu Feryal Menemenli
    Bilgi Toplumu ve Yeni Teknolojiler Komisyonu BAŞKAN Ayça Dinçkök
    Bilgi Teknolojileri ve Telekomünikasyon Çalışma Grubu Lütfi Yenel
    Girişimcilik ve Yenilikçilik Çalışma Grubu Tuğrul Tekbulut
    Meslek Örgütleriyle İlişkiler Komisyonu BAŞKAN Bülent Akgerman

  • Nadya

    12.01.2007 - 08:56

    -Büyükannecim nasılsınız? Ben çok iyiyim...Siz nasılsınız? Mmm... Burda Alfred amcayla,Nadya teyzeyle çalışıyorum ben...On aydır ben burdayım...Havalar çok güzel...Istanbul'da zannederim kar yağıyormuş...Eee...Tabi Istanbul'da kar yağıyo,ama burda da kar başlicak zannederim bikaç ay sonra...

  • misak-ı milli

    12.01.2007 - 08:06

    'Millet kimdi, vatan neresiydi, hudutlar nasıl çizilmişti, “milli menfaat” denilen aslında kimin menfaatiydi?

    Misak-ı milli’deki milli kelimesi milletle ilgili, millete ait anlamındadır ama oradaki millet bu günkü ulus anlamında değildi. Misak da sözleşme anlamını içeriyor. Misak-ı Milli’den anlaşılan da millet sözleşmesi olabilir. Çoğulu milel olan milletin Osmanlı iktidar sisteminde ifade ettiği anlam bu günkünden farklı olarak, dine gönderme yapıyor ve “bir dine, bir inanca mensup olan topluluğu” ifade ediyordu. Osmanlı sisteminde bir topluluk eğer farklı dine mensupsa farklı bir millet sayılıyordu. Müslüman milleti, Hristiyan milleti, Yahudi milleti gibi...Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde sadece bir dine mensip olanlar değil, değişik Hrıstiyan mezheplerine mensup topluluklar da millet sayılıyordu. Bu o kadar ileri götürüldü ki, bir mezhebin içindeki farklı etnik unsurlar da millet sayılıp o statüden yararlanır olmuşlardı. Bu aşamada bir parantez açarak, Osmanlı İmparatorluğunun varlığını koruyabilmek için ne tür çabalar içine girdiği ve millet kavramının nasıl bir gelişim seyri izlediğini hatırlatmak uygun düşüyor. Batı Avrupa’da ulusculuğun gelişmesi, zengin bir etnik- dinî, kültürel, sosyal çeşitliliğe sahip Osmanlı İmparatorluğunda yankılanmaması mümkün değildi. Doğu Avrupa ve Balkanlardaki uluslar birer birer impatarorluktan koparken, Osmanlı yönetici kliği bu süreci durdurmak, imparatorluğun bütünlüğünü korumak için genel iradeye dayalı, farklı dinî ve etnik unsurlara eşit haklar ve yasal statü tanıyan bir Osmanlı Milleti yaratmayı denedi. Bu günün moda deyimi ‘anayasal vatandaşlığa’ dayalı bir birlik amaçlanıyordu. Tanzimat dönemi sonrası, özellikle de Âlî ve Fuat Paşalar zamanında gündeme getirilen bu proje başarılı olamadı, imparatorluktan kopuşlar devam etti. Mithat Paşa’nın düşüşünden sonra, hiç değilse Müslüman unsurları bir arada tutmayı amaçlayan bir Tevhid’i İslam [islam birliği] projesi gündeme getirildi ama tarihsel koşullar bu tür bir projenin de gerçekleşmesi için uygun değildi. 1908 Jön Türk [ İttihatçı] darbesinden sonra, ırka dayalı, panturan bir milliyetçilikle Batı’dan kovulmayı ‘Türk ırkının’ yaşadığı doğuya doğru genişleyerek ödünleme hezeyanlarına kapılmışlardı. Aslında İttihatçıların, özellikle de onların etkin kanadının [Enver, Talat, Cemal paşalar] emperyalist savaşa katılma isteği biraz da bununla ilgiliydi. Bu ‘Türk ırkının’ yaşadığı bölgeleri kapsayan bir Türk imparatorluğu kurma projesiydi. Sözünü ettiğimiz bu üç arayış başarısız oldu ve emperyalist savaşın sonunda imparatorluk çöktü...

    Kavram kargaşası ve arayışlar milli mücadele ve sonrasında da devam etti. Milli Mücadele dönemi olan 1919-1922 aralığında Millet ve Türk Milleti kavramı hâlâ dinî bir içeriğe sahipti, etnik bir nitelik taşımıyordu. Gerek bizzat Mustafa Kemal tarafından, gerekse Büyük Millet Meclisi üyeleri tarafından kullanılan dil tartışmasız dinî içeriğe sahipti. Nitekim Milli Mücadele boyunca söz konusu mücadelenin öznesi sayılan millet sözcüğünden anlaşılan, Anadolu ve Rumeli’nin Müslüman ahalisinden başkası değildi. Misak-ı Milli Beyannamesinde “ Osmanlı İslam ekseriyetiyle meskun bulunan aksam” denilen de odur. Dikkat edilirse beyannamenin hiçbir yerinde Türk’ten Türklük’ten ve Türk Milletinden söz edilmiyor. Bu durum dönemin başka metinlerinde de öyledir. Mesela Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti nizamnamesinde “bilcümle anasır-ı islamiye“ ibaresi yer alıyor ve Türk ve Türklüğe gönderme yapılmıyor. Nizamnamede “ bilumum islam vatandaşlar cemiyetin aza- ı tabiiyesindedir” deniyor. Dönemin tüm metinlerinde ve konuşmalarda Araplar hariç tutularak islam milletinden söz ediliyor. Eğer etnik/kültürel kimlik değil de, dine gönderme yapan bir millet söz konusuysa, müslüman Arapların neden bunun dışında tutulduğu sorusu ister istemez akla gelir. Aslında bunun Batılı söyleme uyumun bir gereği olduğu söylenebilir ki, bu da Milli Mücadelenin tarihsel anlamına dair esaslı sorunları tartışmayı gerektirecektir. Bilindiği gibi, Batılılar Osmanlı yönetimi altındaki Anadolu ve Rumeli’ye çoktan beri Türkiye adını vermişlerdi ve doğal olarak o bölgede yaşayan halka da etnik fark gözetmeksizin Türk diyorlardı. Mustafa Kemal de 1 mayıs 1920’de BMM deki konuşmasında: “[Büyük Millet Meclisi’ni] teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı islamiyedir, samimi bir mecmuadır“ (2) diyordu. Bir başka vesileyle de Mustafa Kemal benzer şeyler söylüyor, Anasır-ı islamiyeden ne anlaşılması gerektiğine açıklık getirmek istiyordu: “ Bu hudud- u milli dahilinde tasavvur edilmesin ki, anasır-ı islamiyeden yalnız bir cins millet vardır. Çerkes vardır ve anasır-ı saire-i islamiye vardır. İşte bu hudut, memzuç bir halde yaşayan bütün maksatlarını, bütün manasıyla tevhit etmiş olan kardeş milletlerin hudud-u millisidir. (Hepsi islamdır, kardeştir sesleri) . (3) Karesi mebusu Abdülaziz Efendi de Osmanlı Meclis-i Mebusanı’ndaki bir konuşmasında [19 Şubat 1920] şunları söylüyor: “ [Türkten] maksat Türk, Kürt, Çerkes, Laz gibi anasır-ı muhtelife-i islamiyedir. Bu böylemidir? (Hay hay, öyledir sadaları, alkışlar]. Eğer Türk kelimesinin manası bu değilse, rica ederim, burada nutuk iradedildikçe Türk tabiri yerine anasır-ı islamiye densin.”

    Lozan Konferansı gereği yapılan nüfus mübadelesi de yukardaki yaklaşımın devam ettiğini gösteriyor. Nüfus mübadelesindeki kriter etnik-kültürel değil dinîdir. Bu konuda Sevan Nişanyan şunları yazıyor: “ Türkçe konuşan, Grek hafleriyle yazan ve kiliselerinde Türkçe dua eden Karamanlılar ve Pontus Ortodoksları, ısrarlı protestolarına ragmen “Rum” sayılarak sınır dışı edilmişler, buna karşılık ırk ve anadil unsuru göz önüne alınmaksızın Girit ve Rumeli’nin müslüman halkı “Türk” sayılarak muhacerete kabul edilmişlerdir. Cumhuriyet döneminde anadili Rumca olan müslüman Of’lular, cumhurbaşkanlığı [Cevdet Sunay], bakanlık [Adnan Kahveci], cunta üyeliği [Alb. Ahmet Kahraman] ve diyanet ileri başkanlığı [Dr. Mustafa Yazıcıoğlu] makamlara yükseleceklerdir. Buna karşılık anadili Türkçe olan hıristiyanların aynı mevkilere gelebileceklerini düşünmek, muhayyile sınırlarını zorlar“ -. (4-5) İlerleyen dönemde, özellikle ırk esasına dayalı millet anlayışının [ırkçı milliyetçiliğin] abartıldığı 1930’lu yıllar ve sonrasında retorik değişse de bu anlayışın varlığını koruduğu görülüyor.

    Misak- ı Milli Beyannamesi’nde ülkenin sınırları konusunda ateşkes anlaşması [Mondros Mütarekesi] sırasındaki durumun kabulü, sınırlar ve vatan kavramıyla ilgili soruları akla getiriyor. Aslında bu tür bir yaklaşım teslimiyetin ifadesidir. Eğer ateşkes anındaki durum farklı olsaydı, mesela Ankara işgal edilmiş olsaydı o zaman vatan topraklarınını sınırı da farklı olurdu. Bunun tersi de pekala mümkündü. Düşman orduları 30 Ekim 1918’deki hattın gerisinde durdurulmuş olsaydı, ülke sınırları, dolayısıyla Misak-ı Milli’ye dahil edilecek topraklar daha geniş olurdu. Eğer bir ülkenin toprakları işgal edilmişse bu haksız bir durumdur ve düzeltimesi gerekir. Kuvayı Milliyeciler öyle bir talepte bulunmayı asla akıllarından geçirmiyorlar. O kadar ki, emperyalist işgalcilerin Mondros Mütarekesine rağmen işgale devam etmesini bile sorun etmiyorlar... Misak-ı Milli Beyannamesinin altı maddesinin de ihlâl edildiğine bakılırsa, Kuvayı Milliyeciler her koşulda emperyalist itilaf devletleriyle uzlaşmaya, onların tüm isteklerini kabule hazırdılar ama bir şartla: Kutsal devletleri korunacaktı. Onlar için hududun şuradan veya buradan geçmesi önemli değildi. Zaten millet’ten anladıkları da devletti. Devleti kurtarmak milleti ve vatanı kurtarmakla özdeşti. Osmanlı yönetici bürokrasisinin ve katledilen ve/veya sürgün edilen Ermenilerin ve Rumların mallarına el koymuş Müslüman-Türk tüccar sınıfının çıkarı milli çıkar sayılmıştı.'

    (devam edecek)

  • salih mirzabeyoğlu

    11.01.2007 - 01:55

    “Hicretten bin dört yüz sene sonraki akidlerden iki veya üç akid say [Hicrî 1420-1430 târihleri arası]. O vakit Mehdî-yi Emîn çıkar ve bütün dünyâ ile harb eder. Dalâlete düşenler [Hıristiyanlar] ve Allah’ın gadabına uğramış olanlar [Yahûdîler] ve [İslâm ülkelerinin başındaki] münâfıklar İsrâ ve Mi’râc beldesi olan Kudüs’teki ‘Meciddûn Dağları’nda onun için toplanırlar. Bütün dünyânın ve bütün hîlelerin melîkesi de Mehdî’ye karşı çıkar ki, onun ismi zâniyedir [Amerika]. Bu melîke [Amerika] o gün bütün dünyâyı dalâlet ve küfre sevk eder. Yahûdîler de o gün dünyâca en yüksek makamdadırlar. Bütün Kudüs’e, mukaddes beldeye hâkimdirler. Bütün dünyâ denizden ve havadan Mehdî’nin üzerine hücûm eder. Ancak çok soğuk ve çok sıcak beldeler müstesnâ [Afganistan işgáline karışmayan İskandinav ve Afrika ülkeleri]. Mehdî bakar ki, bütün dünyâ çirkin hîle ve planlarla aleyhinde ittifâk ettiklerini görür. Fakat, bilir ki, Allah daha şiddetli mekr sâhibidir ki, onların bütün hîlelerini akím bırakır. Ve bütün kâinât O’nun mülküdür ve O’na dönecektir ve merci yalnız O’dur. Ve bütün dünyâ aslı ve fer’iyle O’nun bir hilkat şeceresidir. İşte bu kudrete mâlik olan Cenâb-ı Hak, Mehdî’ye nusret için en şiddetli bir darbe ile onları vurur ve karayı, denizi ve semâyı onlar üzerine yandırır. Ve semâ da onların üstüne şiddetli yağmurunu yağdırır. O gün bütün ehl-i arz küffâra la’net eder. Allah da bütün küfrün zevâlini irâde eder.”

    (Naim bin Hammad, Kitâbü’l-Fiten, 291)

  • solaris

    10.01.2007 - 09:52

    nazire...

  • sabetayist

    10.01.2007 - 01:20

    SİYASET

    Ali Fuat Cebesoy
    Altemur Kılıç
    Ahmet Ağaoğlu
    Aydın Köymen
    Atilla Mutman
    Bülend Ulusu
    Bülent Akarcalı
    Bülent Tanla
    Besim Tibuk
    Behçet Bilgin
    Bahattin Yücel
    Bekir Sami Kunduh
    Besim Üstünel
    Burhan Özfatura
    (Mahmut) Celal Bayar
    Celal Tevfik Karasapan
    Cihat İren
    Cemal Madanoğlu
    Cemal Bardakçı
    Dr. Nazım
    Daniş Koper
    Emre Gönensay
    Ercan Karakaş
    Erdoğan Berktay
    Ercüment Konukman
    Fahri Korutürk
    Fuat Bulca
    Fatin Rüştü Zorlu
    Feridun Cemal Erkin
    Fahrettin Kerim Gökay
    Fethi Tevetoğlu
    (General) F. Türüng
    Gökberk Ergenekon
    Güneş Öngüt
    Hayrettin Erkmen
    Hüsrev Gerede
    Hasan Menemencioğlu
    Hasan Esat Işık
    Haluk Ülman
    Haluk Bayülken
    Hulusi Köymen
    Hızfı Oğuz Bekata
    İsmail Cem
    İttihatçı Rahmi Bey
    İbrahim Deriner
    İlhan Öztrak
    İbrahim Deriner
    İhsan Gürsan
    İhsan Alyanak
    İrfan Özaydınlı
    Kemal Derviş
    Kılıç Ali
    Korel Göymen
    Kasım Gülek
    Lütfi Kırdar
    Mehmet Ali Aybar
    Mithat Şükrü Bleda
    Mehmet Ali Bayar
    Maliyeci Cavit Bey
    Mükerrem Berk
    Muhittin Üstündağ
    Memduh Şevket Esendal
    Mekki Sait Esen
    Murat Sökmenoğlu
    Mucip Ataklı
    Muammer Çavuşoğlu
    Naim Talu
    Nevzat Yalçıntaş
    Nazlı Ilıcak
    Nazım Hikmet
    Numan Menemencioğlu
    Neşet Akmandor
    Nihat Karaveli
    Osman Kapani
    Orhan Öztrak
    Osman Kibar
    Orhan Eren
    Ömer Seyfettin
    Ömer Lütfi Tunçay
    Ragıp Gümüşpala
    Rauf Orbay
    Reşat Fuat Baraner
    Reşat Muhlis Erkmen
    Sedat Celasun
    Suat Hayri Ürgüplü
    Sarp Kuray
    Sadrettin Celal Antel
    Suat Baban
    Sebati Ataman
    Selim Sarper
    Serbülent Bingöl
    Samet Ağaoğlu
    Sebati Ataman
    Selim Sırrı Tarcan
    Suphi Gürsoytrak
    Şükrü Sina Gürel
    Şükrü Kaya
    Şaban Karataş
    Şefik Hüsnü Değmer
    Şehabettin Kocatopçu
    Tansu Çiller
    Talat Paşa
    Turhan Kapanlı
    Turan Güneş
    Tevfik Rüştü Aras
    Tayfur Sökmen
    Tezcan Yaramancı
    Tunca Toskay
    Tayyibe Gülek
    Vedat Nedim Tör
    Vedat Dalokay
    Vahit Halefoğlu
    Yılmaz Ergenekon
    Ziya Selışık
    Ziya Gökalp
    Zeki Baştımar
    Zeki Erataman

  • basketbol

    09.01.2007 - 22:41

    ortaokulda beden dersinde kapalı spor salonunda,sahanın ortasından voleybol topuna ayağımla vurmuştum...

    ve basket...

    milletin ağzı açık kalmıştı...

    (basketboldan nefret ederim)

  • I was hoping

    09.01.2007 - 18:22

    we could heal each other...

  • negro

    09.01.2007 - 09:45

    negro...

    sevgi kadar yararlı...

  • otostop

    09.01.2007 - 09:42

    eskiden star'da gece geç saatte yayınlanan 'otostopçu' isimli bir dizi film vardı...

  • Dor Nizamı

    09.01.2007 - 09:37

    BWV 538 Re minör Dor modunda...

  • Machu Picchu

    08.01.2007 - 01:26

    yanardöner taso...

  • Jeux d'enfants

    08.01.2007 - 01:01

    jeux d'eau...ravel...

  • stargate / yıldız geçidi

    08.01.2007 - 00:38

    star...parlement...pazar...pazartesi...pantol...ütü...

    -Anne yine mi renklilerle yıkadın gömleği...Olmuş pembe...

  • william shakespeare

    07.01.2007 - 05:23

    ...onun da alçakgönüllü hırsı,gururlu alçakgönüllülüğü var...

    ...çoğu kez kendimizdedir derdimizin devası,
    oysa göklerde ararız hep yerde bulacaklarımızı...

    ...kuşkum ele verdi duygularını...

    ...biliniz ki,düşünerek söylüyorum,bilerek düşünüyorum...

    ...ama daha çok tanıdıkça,daha az inanabilirim sana...

    ...o kadar çok sevinçli ve acılı anlar yaşadım ki,
    ister sevinç olsun,ister büyük bir acı
    tepki göstermem işin başında...

    ...ne kadar keskin iğnesi var en yumuşak sözlerinin bile...

    ...ne yapalım,kendi kaderimizi mahkum edemeyiz ki...

    -Bunu sorduğuna göre,pek yakın dost olmamışsın...
    -Olmadığım daha iyi! Yoksa onun yaptıklarından ben de kendimi sorumlu tutardım...

    ...yaşamımızın dokusu karmakarışık bir masal,iyiyle kötü yanyana,eğer yanlışlarımız onları kırbaçlamasaydı erdemlerimiz gurur duyardı; ve erdemlerimiz onları bağrına basmasaydı suçlarımız umutsuzluğa kapılırdı...

    ...öyle yalan söyler ki,efendim,doğrunun bir budala olduğunu sanırsınız...

    ...bir budala gibi,gerektiği kadar kaygılanmamışım demek ki...

  • film replikleri

    07.01.2007 - 01:41

    'Sizleri davanın başladığı anda bitmiş olduğuna inandırmak istiyorlar...Bir insan ne kadar güçlüyse,onu o kadar sert ezmeye çalışırlar...Birini yok etmeye karar verdilerse,ona tüm suçları yıkarlar...Bu yöntem eskidi,anlaşılan modern zamanlar boyunca geliştirmişler...Hukuku,ona hizmet etmek bahanesiyle unutturmak istiyorlar...İktidarın korkuyla komşu olduğu,inancın kaybolduğu yalanını aşılıyorlar...Dürüst insanlar politikadan hep rahatsız olmuştur; bugün çok daha fazla! Neden ölmem gerekiyor? Cevap verebilecek tek kişi benim! Ölmem gerek,çünkü samimiyim...Ölmem gerek,çünkü gerçeği söylüyorum...Ölmem gerek,çünkü onları korkutuyorum...İşte dürüst bir adamın katledilmesi için gerekli üç sebep...'

    (Danton)

  • bıttım sabunu

    07.01.2007 - 01:39

    elveda şampuanlar...

  • warcraft

    07.01.2007 - 01:37

    hastalık...sakın bulaşmayın...

    yedi gençliğimi...

  • hızlı konuşmak

    06.01.2007 - 15:49

    gould...scorsese...

  • schrödinger'in kedisi

    06.01.2007 - 08:55

    '...şimdi,tabii afazilerde lisan yetersizliğinden çok daha önemli ve çok daha ciddi olan şey,genel entellektüel kapasitenin belirgin düşüklüğü oluyor...Lisan ve bilinç ayrılmaz bir bütün çünkü...Bilincin ve lisanın içeriğini ve düzeyini sosyokültürel etkileşimler ve çeşitli uyaranlar belirliyorlar...Entellektüel yetenek bu içerik ve düzeyin bir özeti olarak lisana yansıdığı gibi,lisan da entellektüel yeteneğe yansıyor...Bundan lisanı küçülterek ya da dejenere ederek entellektüel yeteneği sakatlamanın mümkün olduğu sonucuna varıyorlar...

    ...

    ...Psikolojik Savaş ünitesi eski formatları silme işlemini,Mağdurların anlamları üzerinde toplumsal mutabakat olan kelimeleri farklı manalar çağrıştıracak bağlamlarda kullanmalarını sağlamak suretiyle yapmış...Yani,çelişkili mesajları kabul ettirmiş...Kodlama sistemi böylece altüst olmuş veya oluşması engellenmiş...'

  • tarifi imkansız acılar

    06.01.2007 - 01:19

    'Gerçekten üzülen insan konuşmaz.'

    Çin atasözü

Toplam 983 mesaj bulundu