Emel Yılmaz Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • mehmet uzun

    07.12.2007 - 22:05

    Bize dilimizin tüm renklerini kelimeleri gökkuşağı gibi yazarak anlattı.
    memleket gibi sıcaktı sürgün edilmiş kavgası...
    Yolu asil ve zor, peşinden gidecekler için bir umut ışığıdır Mehmed Uzun..
    Kardeşliğin zulüm mağarasında zincirlerini kırmış Mehmed Uzun'a bin selam olsun. Ölümü gerçek ve korkunç olsa da direniş avuntumuzdur.

  • kürt tarihi

    16.11.2007 - 18:37

    5 BİN YILLIK KÜRT TARİHİ

    Kürt Tarihine Giriş

    Kürtler, Ortadoğu’nun en eski halklarından olup Toros dağlarından Zagros dağlarına kadar uzanan coğrafyada yaşayan ve Hint-avrupa dil grubuna ait bir dil konuşan halkdır. Yaşadıkları coğrafyanın adı tarihsel olarak Kürdistandır, başka bir tanımla ise kuzey Mezopotamya da denilebilir. Tarihi kaynaklar Kürtlerin tarihini 5000 yıl geriye götürmektedir.

    Etimoloji

    “Kürt” isminin kaynağı tarihsel olarak çok eskilere dayanmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Kürt teriminin temelinde KUR kelimesi yatmakta olup Sümer kökenlidir. Sümerce'de KUR, dağ demektir. Tİ eki aidiyeti ifade eder. Böylelikle KURTİ kelimesi dağın halkı anlamına gelmektedir. Bu ismin geçmişi M.Ö. 3000'lere kadar dayanmaktadır. Kürdistan coğrafyası bilindiği gibi dağlık bir bölgedir. O çağlarda insanlara coğrafyalarıyla veya yaşam tarzlarıyla bağlantılı adlar verilirdi. Kürtlerinde işte bu dağlık coğrafyada binlerce yıldır yaşamasından dolayı bu adı almış oldukları ileri sürülmektedir. Sümercedeki KURTİ adı, Greklerede 2200 yıl önce Kurdienne (Kürt memleketi) diye geçmiştir.

    The Name Kurd And İts Philological Connections adlı yazısında Driver, listesini yazıtlardan çıkardığı Kurti, Karda, Karduk, Gord, Kord, Cardakes, Cyrtii, vd gibi sonekleri farklı dillere göre değişse de hepsi ortak bir krd/krt öğesi içeren tüm bu adların aynı kökten geldikleri ve etnik olarak ilişkili oldukları sonucuna varmıştır.

    Dr. Asad Khailany’nin yaptığı araştırmalarda binlerce yıllık tarihi kaynaklar Kürtleri şöyle kaydetmiştir:
    Dr. Asad Khailany's researches based on thousands of historical resources.

    What the ancients referried to Kurds as:

    Sümerler (Sumerians) - Karda, Kurti ve Guti,
    Babiller (Babylonians) - Garda ve Karda,
    Asuriler (Assyrians) - Qurti ve Guti,
    Grekler (Greks) - Kardukh ve Gordukh,
    Ermeniler (Armenians) - Kortukh ve Gortai-kh,
    Persler (Persians) - Gurd veya Kurd,
    Süryaniler - (Syrians) Kardu ve Kurdaye,
    İbraniler ve Keldaniler (Hebrews and Chaldeans) - Kurdaye,
    Aramaik ve Nesturiler (Armamic and Nestorians) - Kadu,
    Erken islamik dönemlerin Arap yazarları (Arabs) - Kurd (çoğul Akrad) ,
    Avrupalılar ise M.S. 7. yüzyıldan itibaren (Europeans) - Kurd demişlerdir.

    Milattan önceki tarihlerde Mezopotamya’da tarih sahnesine çıkmış birçok kavimlerin Kürt asıllı olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Mesela isimleri tarihlerde anılan; Subaru, Kurti, Guti, Lulu, Kusi, Kassit, Mitanni, Med, Mannai, Urartu, Karduk, Cyrtii, Gord, Kord, Kardakes v.s. gibi kavimlerin çoğunun Kürd olması yüksek olasılıktır. Etimolojik olarak incelendiğinde bugünkü Kürtlerin atalarından bahsedildiği anlaşılmaktadır.

    Coğrafya

    Kurdish Lands which is divided by countries.
    http://img37.imagevenue.com/loc64/th...cografyasi.jpg

    1896, Map of Middle East and Kurdistan

    1896, Ortadoğu Haritası ve Kürdistan
    http://img15.imagevenue.com/loc503/t..._122_503lo.jpg

    Kürtler, aslen Türkiye, İran, Irak, Suriye, Ermenistan devletlerinin sınırları içinde ve tarihsel olarakda Kürdistan diye adlandırılan coğrafyada yaşayan, Aryan kökenli etnik gruba mensup kişilerdir. Kürt halkı`nın kesin olarak nüfusu belli değildir; bu sayı, kaynağa göre 20 milyon ile 50 milyon arasında değişmektedir. Kürtlerin çoğunluğu Sünni Müslümandır. İran'da yaşayan Kürtlerinin çoğunluğu Sünni, diğerleri Ahli-Hak ve Şii'dir. Ayrıca Alevi, Yezidi, Yahudi, Zerdüşt ve Hıristiyan Kürtlerde vardır. Avrupada ise 1.5 milyondan fazla Kürt yaşamaktadır.

    Dil
    Kürt dili Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer almaktadır. Bu ailede yer alan İran dil grubu, Kürtçeyi de içermektedir. Daha açıkcası Kürtçe İrani diller ailesinin kuzeybatı grubu içindedir ve Farsça’dan bağımsızdır.

    Kürtçe, bugün Türkiye, İran, Irak, Suriye, Ermenistan diye bilinen değişik devletlerin sınırları içinde yaşamakta olan ve tarih boyunca Kürdistan olarak bilinen coğrafyada konuşulur. Dünyada tahminen 20-25 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. Kürtçe, Irak ve Kürdistan Özerk Bölgesinde resmi dil olarak tanınmışdır.
    Filolog (Dilbilimci) Abdülmelik Fırat’e göre Kürtçede 100 binin üzerinde kelime vardır.

    Kürt edebiyatı, halk edebiyatı ve yazılı edebiyat olarak ikiye ayrılır. Sözlü edebiyat, yani halk edebiyatının tarihi binlerce yıl öncesine kadar dayanıyor. Yazılı edebiyat ise bin yıl öncesine kadar dayanıyor. Hemadani Baba Tahir (935-1010) , Kürt edebiyatının ilk yazılı örneğini, bin 100 yıl önce İran'da Arap alfabesiyle Kürtçe yazmıştır.

    Kürtçe’nin eski ve güçlü edebi ürünlere sahip diğer bir lehçesi de Kurmanci lehçesidir. Kurmanci lehçesiyle bu güne kadar ulaşmıştır şiirler yazan Kürt şairleri arasında ilk akla gelenler Elîyê Herîrî (1425-1495) , Feqîyê Teyran (1590-1660) , Melayê Cizîrî (1570-1640) ve Ehmedê Xanî (1650-1707) 'dir. Ehmedê Xanî'nin Mem û Zîn adlı ünlü eseri ilk kez 1730'da çevrilip yayınlanmıştır.

    Tarih
    Kürtlerin Anadolu'nun en eski halklarından biri olduğu yapılan genetik, etnografik, linguistik, etimolojik ve arkeolojik araştırmalarla gün ışına çıkmaktadır. Dünyanın her köşesinde halklar yaşadı. Ama Mezopotamya'nın, Zagros'un ayrıcalığı var. Yazının keşfedildiği yer burası. Atın ilk ehlileştirildiği, ilk tekerleğin döndüğü, ilk aritmetik, tıp, ilk teleskopun yapıldığı, ilk destanın söylendiği, ilk şiirin yazıldığı, ticaret, dış ilişkiler, diplomasi, barış antlaşmaları, ilk türküler, ilk yontular, ilk tapınak, ilk mutfak, ilk şarabın keşfi ve ilk tiyatronun yaratıldığı insanlığa kucağını açmış bir yöre. İşte bunların hepsinde Kürt halkının alın teri vardır. Mezopotamya bölgesini Mezopotamya yapan Dicle ve Fırat nehir isimleride Kürtlerden kaynaklanmaktadır.

    I. Antik Çağda Kürtler
    Medeniyetin beşiği olan Mezopotamya yöresinin antik halklarından biri olan Kürtler hakkında bir çok eski tarihçi ve coğrafyacı binlerce yıl evvel yazdıkları kitaplarda bahsetmektedir. Bu kitaplarda ve eserlerde Kürtlerin antik çağlardan bu yana yer aldığı, kurduğu birçok beylik, krallık ve devletlerden bahsedilmektedir. Özellikle Yunanlı ve Romalı tarihçiler Kürt tarihinin aydınlanmasına ışık tutmaktadır. Anadolu, Mezopotamya ve İran kaynakları Kürtlerden bahsetmektedir.

    Mezopotamya & Kürtler

    Subaru Krallığı

    Subarular’ın yazılı tarihi hakkında ilk bilgileri Hitit tabletlerinden almaktayız. Buna göre yörenin ilk sakinleri Mitanni adında bir devler kuran Hurriler olmuştur. M.Ö. 3000 ve 4000 yıllarında bölgede Subarular'ın yaşadıkları ve Fırat isminin bu halk tarafından verildiği ileri sürülmüştür. Subarular'ın Hurriler'le aynı kökten geldikleri ve yeryüzünde madeni ilk işleyen kavim oldukları bilinmektedir. Hatta işlenen madenlerin Mezopotamya'ya da ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Mezopotamya'da gelişen kültürlerin kökenini burada aramanın daha doğru olacağı kanaatindedirler. M.Ö. 17. yüzyıl içindede Subarular Mitanni Krallığı’nı kurdu.

    Subaruların Kürt olduğuna dair tezler vardır. “Subar”ların diğer adı “Suvar”dır. Subaru kelimesi Kürtçedeki Şivan kelimesinin bozulmuş hali olduğu iddia edilmektedir. Kürtçede “Şivan” Çoban demektir. Kürtlerin önemli bir bölümü bugünde çoban hayatı sürdürmektedir. Erbil’de Subaruların bir bölümünün yaşadığı yerde tarihi Kürt aşiret konfederasyonu olan Zubari konfederasyonu Subari/Subaru adını halen taşımaktadır. Irak’da dışişleri bakanlığı yapmış Hoşyar Zebari adında bir Kürt bakan dahi vardır.
    ________________________________________
    Last edited by Tirigan: 05-24-2007 at 09:02 PM.


    Tirigan
    View Public Profile

    Send a private message to Tirigan

    Find all posts by Tirigan

    #2
    08-28-2006, 02:26 PM

    Tirigan
    Junior Member Join Date: Aug 2006
    Posts: 24


    ________________________________________
    Guti Krallığı
    Zagros dağları ve Aşağı Zap nehrinin kıyılarında yaşayan ve bu günkü Kürtlerin atalarından biri olan Gutiler veya Kutiler, M.Ö. 2700 yıllarında bağımsız bir devlet kurar, Gutiler/Kutiler Mezopotamyanın en eski halklarındandı. Gutilerin bilinen 21 tane kralı olmuştur. Guti/Kuti iktidarı 2 asıra kadar sürmüştür. Guti hanedanlığı daha sonra ise Ur hanedanlığı tarafından sona erdirilmiştir.

    Gutiler, Mezopotamya kuzeyindeki Akad memleketlerini M.Ö. 2649 yıllarında işgal edip tam iki asra yakın, Sümer ve Akadları idare ettiler.
    Akadlar döneminde Zagrosda yaşayan Gutiler Akad kralı Naram-Sin’in ölümünden sonra kral adayları arasında yaşanan kavgadan faydalanarak Akadları süpüren Gutiler, demoralize olmuş Akad ordusunu yendi. Fırat nehri kenarında bulunan Agade şehrini alarak imparatorluğuda ele geçirdiler.

    Kürtler ortadoğunun en eski tarihlerinden birini oluşturmaktadır. Tarih, antropoloji, etnografi, ve linguistik gibi değişik bilim dallarında uzman olan araştırmacıların büyük çoğunluğu Gutileri Kürtlerin ataları olarak saymaktadır.
    Eric Jensen kitabında: Ortadoğunun Kürtleri Kürdistanda modern tarih daha muhafaza edilmemişken Kürdistanda yaşıyorlardı diye yazmaktadır. Mezopotamya tarihi uzmanı Pennsylvania Üniversitesi Doğu bilimleri Başkanı Prof. Ephraim Avigdor Speiser göre tarihte ilk Kürt halkından bahsedilmesi M.Ö 3000 yıllarında Gutium adı altında gerçekleşmiştir. Gutiumlular (Kürdistan) Hint-Avrupa dili konuşmaktaydılar (Morris) . Gutium Kürdistanın ta kendisi olması bir tarafa etimologlara göre Guti kelimesi dahi Kürt kelimesin değişime uğramış şeklidir. Prof. Howorth’a göre Kurdistan adı Gutium kelimesinden türemiştir. Ve Babilonyaların kullandığı Khuradi veya Quradu kelimesini Guti adıyla bağdaştırmaktadır. Guti ülkesi modern Kürdistanın adıdır.
    Sayce’ye göre Kürt adı Babiloncadaki quradu kelimesinden gelmektedir ve savaşçı anlamını taşımaktadır ve bu kelime Van cıvarındaki halkın adından kaynaklanmaktadır.

    Ortadoğu uzmanı eğitimci Dr. Honigman’a göre Guti kelimesi Kürt kelimesiyle aynıdır. Guti, Kurti adının iranize şekliyle telaffuz edilişidir. G]K dönüşümü olmuş. Örneğin: Kardeş kelimesinin Gardaş kelimesine dönüşü gibi. Etimolojik olarak R harfinin zamanla yutulmuş olması ise etimolojide doğal bir olgudur, dolayısıyla, ortaya Guti çıkmış: Guti-Gurti-Kurti. Gutilerin yaşadığı Güney Kürdistan yöresinde halen Judikan adlı Kürt aşireti mevcuttur.

    Araştırmacı Rawlinson’a göre ise Gut ilkel Keldani dilinde sığır anlamına gelmektedir Başka bir iddiaya göre ise “Guti” kelimesi Sümer kökenlidir ve yine (Gud=öküz, sığır) bugünkü Kürtçe’de yer alan “öküz, sığır sahibi halk” anlamına gelmektedir. Gutiler bugünkü Soran Kürtlerin yakın durmaktadır.

    Guti Kralları:

    • İnkişuş
    • Zarlagab
    • Şulme
    • Silulumeş
    • Inimabakeş
    • Igeşauş
    • Yarl-agab
    • İbate
    • Yarl-angab
    • Kurum
    • Apil-kin
    • La-erabum
    • İrarum
    • İbranum
    • Hablum
    • Puzur-Suen
    • Yarlaganda
    • Tirigan

    En son Guti kralının adı Tirigandır. Tir Kürtçede “Ok”, Tirigan ise “Okçu” demektir.

    M.Ö. 2000, Kürtlerin Ataları: Churriter (Hurri) , Guti ve Subarular
    http://img28.imagevenue.com/loc502/t...an_50 2lo.jpg

    Mitanni İmparatorluğu

    Mitannilerin, Habur çayının (Şırnak) doğduğu yerde Vaşşuganni (Vaşukani) adlı bir kent merkezine sahip olduğu, buradan çıkan tabletlerden anlaşılmaktadır. California Üniversitesi Arkeologu Prof.Yoteshilani, Mitannili Kürtlerin Habur yakınlarında yaşamış olduğunu, imparatorluklarının adının ise Şenak olduğunu yaptığı kazılarda keşfetmiştir. Hurri dil grubu konuşulmakta, ağırlıklı olarak orta Mezopotamya da, bugünkü Urfa, Mardin ve Şırnak bölgelerinde hüküm sürüp; M.Ö 1500-1250 yılları arasında yaşamıştır. Demiri kendi tekelinde tutmuştur. At yetiştiriciliğinde meşhurdur. Asur ve Hititlerle sürekli ve şiddetli bir çatışma ortamını yaşamıştır. Mitanni kralı Sauşşatar, Assur üzerine yürür ve kenti ele geçirir. Assur prensliğinde Assurrabi ve II. Assurnirarinin bulunduğu bu zamanda Assur, Kas krallarının etkisinden kurtulur, ancak bu kez de Mitannilere tabi olmak zorunda kalır. Sauşşatar, feth ettiği Assur kentinden birçok kıymetli eşyalarla birlikte bir altın kapıyı da ganimet olarak Şırnakdaki başkenti Vaşşukanniye götürür. Sauşşatarın bu başarılı faaliyetinden sonra, Mitannilerin doğu sınırları Zağros Dağlarına kadar genişler. Kuzey Suriyedeki eski denetim alanları olan Halep ve Kadeş bölgeleri de tekrar Mitanni hâkimiyetine girer. Mitanniler, Suriye, Amuriye, Asur memleketiyle Kürdistanin Kerkük bölgesine kadar olan topraklara hüketmişlerdir. En son Asur İmparatoru Salmanassar tarafından varlığına geçici olarak son verilmiştir.

    Mitannilerin başkentinin adı Vaşukanidir. Bu ismin araştırmacılar tarafından Kürtçeden kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Kürtçede başikani veya hoşkani “güzel pınar” demektir. V-B-H harfleri etimolojik olarak en kolay dönüşümü olan harflerdir. Zamanla fonetik değişime uğramış olması yüksek olasılıktır.

    Mitannilerin Aryan (Arı) kökenli, (özelliklede Mitani kralları) oldukları biliniyor. Büyük olasılıkla Mitanniler Kürdlerin atalarıdır.

    Tarihçi Speiser göre Mitaniler Arı ırkına mensup ve Kürtlerin ecdatlarından, Zagros topluluğunun bir bölümünü teşkil eden Subaruların bir koludur.
    Mitannilerin yaşadığı aynı coğrafik bölgelerde yaşayan Kürt aşiretleri halen Mitanni adını Mattini, Motikan/Moti gibi şekillerde yaşatmaktadır.

    Mitani kralları:

    • Kirta (M.Ö. 1500 – 1490)
    • Şuttarna I (M.Ö. 1490 – 1470)
    • Baratarna (M.Ö. 1470 - 1450)
    • Parşatatar (M.Ö. 1450 - 1440)
    • Sauşşattar (M.Ö. 1440 - 1410)
    • Artatama I (M.Ö. 1410 - 1400)
    • Şuttarna II (M.Ö. 1400 - 1385)
    • Artaşumara (M.Ö. 1385 - 1380)
    • Tuşratta (M.Ö. 1380 - 1350)
    • Şuttarna III (M.Ö. 1350)
    • Mattivaza (M.Ö. 1350 - 1320)
    • Sattuara I (M.Ö. 1320 - 1300)
    • Vasaşatta (M.Ö. 1300 - 1280)
    • Şattuara II (M.Ö. 1280 - 1270)

    Birçok Mitanni Krallarının adlarında Şat kelimesi bulunmaktadır. Şatır eski Kürtçede site yada şehir yöneticisi anlamına gelmektedir. Şehir anlamına gelen Şat sözcüğünden türetilmiştir. Şat sözcüğünün İranî dillerde 'Şar', 'Şahar', 'Şehr' gibi versiyonları da vardır. Şat şeklinde söyleneni en eskisidir. Şah (Kral) sıfatı dahi bu Şat kelimesinden türetilmiştir. Dolayısıyla Mitanni Krallarının adlarında Şat kelimesinin bulunması kralllıklarıyla ve şehir yöneticilikleriyle ilgilidir.
    “Arta” sözcüğü ise hem Kürtçe hem de eski İranî dillerde soylu, doğru, adil, hak, yasa anlamlarına gelmektedir.


    Tirigan
    View Public Profile

    Send a private message to Tirigan

    Find all posts by Tirigan

    #3
    08-28-2006, 02:26 PM

    Tirigan
    Junior Member Join Date: Aug 2006
    Posts: 24


    ________________________________________
    Komagene Krallığı
    Kommagene (Komajen) krallığı M.Ö. 162 – M.S. 72 yılları arasında Anadoluda bugünkü Adıyaman ili cıvarlarında büyük Zilan aşiretine mensup Kürtler tarafından kurulmuştur. Nemrud Dağı Kürt krallığının en önemli merkezi, başkenti, idi. Kral Nemrud Kürd olup adıda Kürtçedir. Nemrud kelimesi Kürtçedeki “Nemir” veya “Nemird” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir ve “ÖLÜMSÜZ” demektir. Komagenes, Helen kökenli bir adlandırmadır. Nemrut Dağına, öteki adıyla Kürt Dağı diyorlar. Kom sözcüğü Kürtçede topluluk anlamına geliyor. Gene ise soy, kabile, aşiret anlamına gelmektedir. Komagene yan yana geldiğinde herkesin evi anlamını ortaya çıkarıyor veya göçebe aşiretler diyarı anlamına gelmektedir. Kürtlüğün tüm kriterlerini üzerinde taşıyan yuvarlak tepe, örnek inşa planları ve karmaşık renkli duvarlarıyla dizayn edilmişti. Kürtler'in tüm tarih, gelenek, görenek ve kültür mirasları Kürtçe'nin derinliklerinde gizlidir. Kürtlerin ataları olan Kommageneler döneminde bölgede barış ve huzur hüküm sürmüştür. Yazılı belgelerde M.Ö. 850 yılında görülen krallığın ismi o dönemlerde “Kummu” veya “Kummuhu” olarak geçer. Yüzyıllardır ışık Anadoluya Tanrılar dağı Nemruddan doğar ve tüm dünya uygarlığa uyanır.

    Kommagen Kralı bir keresinde Asurlulara başkaldırır. Asur kralı Sargon Kommagenleri yener ve yenilen asi kralı: “Tanrılardan korkusu olmayan tanrısız bir adam bu. Sadece kötü planlar yapan bir hilekar,” diyerek suçlar. Kral Sargon’un nitelemesi fazlasıyla öznel görünebilir. Ancak Sargon sözlerine söyle devam eder: “karısını, oğullarını ve kızlarını, malını ve hazinelerini aldım ve son olarak halkını aldım ve onları Mezopotamya’nın güneyine (bugün Irak) sürdüm.” Anlaşılan, yerleşik halkları yurtlarından topraklarından sürmek o zamanlarda da uygulanan bir yöntemdi.

    Yunanlı tarihçi ve coğrafyacı Strabo, M.S. 7-18 yılları arasında yazdığı 'Coğrafya' (Geographika) adlı ünlü eserinde Komagene’den bahseder. Komagene’nin küçük bir ülke olduğunu, Samosata (Samsat) adındaki, doğayla kaplanmış başkentte kraliyet ailesinin ikamet ettiğini, ama şimdi Roma eyaleti olduğunu anlatmış. Şehrin fazlasıyla bereketli topraklarla kaplı ve Fırat nehrinin kenarında olduğunu yazmış.

    Kommagene Valileri, M.Ö. 290-163

    • Sames I (M.Ö. 290-260)
    • Arsames I (M.Ö. 260-228)
    • Xerxes (M.Ö. 228-201)
    • Ptolemaeus (M.Ö. 201-163)

    Komagene Kralları, M.Ö. 163-M.S. 72

    • Ptolemaeus (M.Ö. 163-130)
    • Sames II Theosebes Dikaios (M.Ö. 130-109)
    • Mithridates I Callinicos (M.Ö. 109-86)
    • Antiochus I Theos Dikaios Epiphanes Philorhomaios Philhellen (M.Ö. 86-38)
    • Mithridates II Philhellen (M.Ö. 38-20)
    • Antiochus II (M.Ö. 29)
    • Mithridates III (M.Ö. 20 -12)
    • Antiochus III (M.Ö. 12 - M.S 17)
    • Roma’ya İmparatorluğuna geçti (M.S. 17-38)
    • Antiochus IV Epiphanes (M.S. 38-72)

    Komagenenin Tarihi Eserleri
    Adıyaman şehrinde bulunan Nemrud 2150 metre yüksekliğinde ve bütün bölgeye hükmedercesine durmaktadır. Toros sıradağlarına aittir. Gündoğumu ve günbatımının tüm ihtişamıyla izlenebildiği bu tepede, Kommagene (Komajen) Kralı 1. Antiochos kendisi için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan kutsal alanlar inşa ettirmiştir. Kral 1.Antiokhos'un (Tanrılar Dağı) Nemrud dağına yaptırdığı görkemli kutsal alan, kendi heykeli ve herbiri 9 m yüksekliğindedir.
    Doğu ve batı teraslarda; sıra halinde dizilmiş blok halinde 8 yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan 8-10 metre yüksekliğinde muhteşem heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır. Heykeller, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlar ve aynı düzende son bulur. Hayvanların kralı olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü sembolize eder.

    Korduene Krallığı
    Ünlü Atinalı filozof ve tarihçi Ksenefon (M.Ö.430-355) , Anabasis (sefer) adlı eserinde “Kardukhi” dediği Kürdler tarafından Korduene Krallığı adında kurulmuş bir krallık vardı. Bu krallık Hakkari ve Diyarbakır arasında kurulmuştu. Korduene krallığı Kürt kralları ve prensleri tarafından yönetiliyordu. Ksenefonun dediğine göre bağımsız yaşayan bir halkdı ve Akamenid kralına bağlı değildiler. M.Ö. 1. yüzyılda ise Ermeni olduğu ileri sürülen Kral II Tigranes tarafından Korduene (Kürdistan) feth edilmiştir. Kral Tigranes, Korduene kralı Zarbienus’u da suikast düzenleterek öldürtmüştür.

    Yunanlı tarihçi Plutarch M.S. 1. yüzyılda, Kürdistan kralı Zarbienus’un Ermenistan kralı Tigranes’in baskısına karşı ittifak için Roma konsolosu Appius Claudius yoluyla Roma generali Lucullusla gizlice irtibata geçtiğini aktarmış. Fakat bu durumdan haberdar olan Tigranes, Kürt Kral Zarbienusu, karısını ve çocuklarını Romalılar Ermenistana girmeden önce suikast düzenleterek öldürtmüş.

    M.Ö. 74’de Roma generalliği ve konsolosluğu yapan Lucullus düşüncesiz olmadığı için Kürdistana girdiğinde Zarbienus onuruna cenaze törenleri düzenletmiş. Zarbienus için düzenlenen töreninde kral’ın cenazesi altın, kraliyet elbiseleri ve Tigranes’den alınan kalıntılarla süslenmiş. Lucullus kendi elleriyle süslenmiş cenazeyi kralın akrabalarıda yanındayken ateşe vermiş. Arkadaşlarına katılarak Zarbienus’un adına içerek; Zarbienusu arkadaş; ve Romalıların iyi bir müttefiki olarak anlatır. Lucullus, Kürt Kral Zarbienus anısına da masraflı büyük bir anıt yapılmasını emreder. Kürt Kral Zarbienus’un sarayında çok fazla altın, gümüş ve üç milyon ölçek mısırdan oluşan büyük hazine bulunmuş. Böylece Romalı askerlere bolca mısır temin edilmişti. Lucullus kamu hazinesinden tek kuruş almadığı için de takdir edilmişti. Böylece savaşın masrafı kendiliğden de karşılanmıştı. (Plutarch/Hayatlar/Lucullus, Bölüm 36)

    İngilizce metni - Chapter 36: Zarbienus, the king of the Gordyeni, as has been said, secretly stipulated with Lucullus, through Appius, for an alliance, being oppressed by the tyranny of Tigranes. He was informed against, however, and put to death, and his wife and children perished with him, before the Romans entered Armenia. Lucullus was not unmindful of all this, but on entering the country of the Gordyeni, appointed funeral rites in honour of Zarbienus, and after adorning a pyre with royal raiment and gold and with the spoils taken from Tigranes, set fire to it with his own hand, and joined the friends and kindred of the man in pouring libations upon it, calling him a comrade of his and an ally of the Romans. He also ordered that a monument be erected to his memory at great cost; for many treasures were found in the palace of Zarbienus, including gold and silver, and three million bushels of grain were stored up there, so that the soldiers were plentifully supplied, and Lucullus was admired for not taking a single drachma from the public treasury, but making the war pay for itself.

    M.Ö. 200 yıllarında Anadolu ve Kürt Krallıkları: Sophene, Gordyene, Mardia, Cortea, Komagene
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi..._Kurdistan.jpg

    Ermenistan kralı Tigranes yeni kurduğu “Tigranocerta” (Diyarbakır, Silvan) adındaki şehre Adiabene, Asur, Gordyeni ve Kapadokyalıları yerleştirmiş. Bu şehirde Grekler ve Kilikyadan getirilip yerleştirilmişlerde varmış. Tigranes bu insanların yerleşim yerlerini darmadağan ederek sakinlerini zorla Tigranocertada yaşamaya mecbur etmiş.

    İngilizce metni - Chapter 36: Thus successful in his campaign, Lucullus struck camp and proceeded to Tigranocerta, which city he invested and began to besiege. There were in the city many Greeks who had been transplanted, like others, from Cilicia, and many Barbarians who had suffered the same fate as the Greeks,— Adiabeni, Assyrians, Gordyeni and Cappadocians, whose native cities Tigranes had demolished, and brought their inhabitants to dwell there under compulsion.

    Modern Ermeni tarihçilerinden Nicholas Adontz (Armenia In The Period Of Justinian, 1970) ve Cyril Toumanoff (Studies In Christian Caucasian History, 1963) ’un görüşlerini de kısaca not etmek gerek. Toumanoff, lokal “Kardukhi hanedanlıkları”ndan, bir “Gordyene Krallığı”ndan ve “Korduene prensleri”nden, 298 yılından sonra onbeş kalesi bulunan Korduene prensliğinde/devletinde Roma kontrolünden sözeder (a.g.e., s. 181-182) .
    Adontz, Tigranes’ın ordusundaki etnik gruplar arasında “Gordyen’ler”i de sayar (s. 318) , modern Kürtler’in atalarının “Kurti”ler olduğunu söyler. Kürtler Kral Tigranesin ordusunda yer alıp birçok yerleşim yerini o dönemlerde hakimiyeti altına almıştır. Bunlar Mezopotamya, Azerbaycan, Suriye, Kapadokyadır. Kürtlerin orduda yer alması sayesinde Ermenistan Kralı İmparatorluğunu genişletebilmiştir. Kral Tigranesin Kürt olduğuna dair iddialarda vardır. Daha sonra ise Korduene Krallığı M.Ö. 55 yılında Roma imparatorluğunun bir eyaleti oldu ve 384 yılına kadar 4. asır Roma hakimiyetinde kaldı.

    Korduene Kralları:

    • Zarbienus (M.Ö. 74)
    • Maniasurus (M.S. 115)

    M.Ö. 63 Kürdistan - Sophene & Corduene Kürt Krallıkları
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...ophuene%29.jpg


    Tirigan
    View Public Profile

    Send a private message to Tirigan

    Find all posts by Tirigan

    #4
    08-28-2006, 02:27 PM

    Tirigan
    Junior Member Join Date: Aug 2006
    Posts: 24


    ________________________________________
    Sophene Krallığı
    Sophene Krallığı Dicle ve Fırat nehirlerinin arasından kurulmuş bir krallıktır. Ermenistan krallığının güneybatısında olan Sophene Krallığı bir çok kere Ermenilerin, Perslerin ve Romalıların hakimiyetine girmiştir.
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...e6/Sophene.png
    Roma imparatoru Diocletian tarafından feth edilen Sophene Krallığı, Zaza Kürtlerinin coğrafık yerleşim yeriyle kesişmektedir. Bu Sophene Krallığının Zaza Kürtleri tarafından kurulmuş olduğu tarihçiler tarafından söylenmektedir.

    Sophene (Şupan, Supani) krallığı, M.Ö. 95’te Büyük Ermenistan (Doğu Ermenistan) kralı olan II. Tigran tarafından devrildi. M.Ö. 95 yılında tahta çıkan ve ‘Büyük’ ünvanı taşıyan Tigran’ın ilk işi küçük Sophene krallığını fethetmek oldu. O tarihe dek bağımsız olan Sophene de ilhak edildi ve Ermenistana bağlandı. Ermenice’de Tsophk adıyla bilinen Sophene Krallığı bugünkü Elazığ-Dersim bölgesine tekabül ediyordu. O dönemde Sophene kralı olan Artanesi tahttan indirdi. Artanes, Zariadres’in soyundandı. (Plutarch, Lucullus, Bölüm XXI) , (Strabo XI. 532)

    Zariadres I Sophene Kralıydı. M.Ö 201 yılında Büyük Antiochus büyük Ermenistan ve Sopheneyi Ermeni olduğu iddia edilen generaller Artaxias ve Zariadresle beraber feth eder. Antiochus, Zariadresi Sophene valise olarak atar. Antiochus’un Romalılara karşı M.Ö 201 yılında yenildigi Magnesia (Manisa) savaşında, Artaxias ve Zariadres ayaklanır. Roma fethiyle Artaxias büyük Ermenistanı, Zariadres de Sophene Krallığını bağımsız olarak yönetmeye başlarlar. Kral Zariadres’in yaptıklarına bakıldığında Zaza Kürdü olduğu izlenimi vermektedir. Zariadres (Zareh) kelimeside Kürtçeden kaynaklanabilir. Zar kelimeside Kürtçe ve Zazaca’da “Sarı” demektir.

    Bazı kaynaklara göre Urartu kralı Menua’nin bölgedeki fetihlerini anlatan Bagin’deki yazıtta Dersim ve Elazığ yörelerine Supani denmektedir. Bu adın sonraları Sofene (Sophene) şekli altında yaşadıgını görmekteyiz.

    Zaza Kürtlerinden Pers Kralı Darius da bahsetmektedir.

    Pers İmparatorluğunun hükümdarlığını yapan Pers Kralı I.Darius (Dara) ’un (M.Ö. 522-486) yaşamış olup Ortadoğunun birçok ülkesini egemenliği altına almıştır. Darius, M.Ö 515 yıllarında Behistun yazıtları olarak ün kazanmış çivi yazısını hazırlatmıştır. Darius, yerden 100 metre yükseklikteki kayalıklara yazdığı Behistun kitabesinde Pers tarihinden bahsetmektedir. Behistun kitabesi üç dilde ayrı olarak yazılmıştır: Eski Farsça, Elamice ve Babilce.

    Birinci sütunda Darius M.Ö 515 yıllarında Fırat nehrinin kenarında Zazana adında bir kasaba olduğunu yazmış. Bu kitabede, Dersim (Tunceli) ve Elazığ havalisi “Zazana” adı ile anılmaktadır.

    Sütununun ingilizce metni:

    [1.19] Says Darius the king: Afterwards I went to Babylon; when I had not reached Babylon - there (is) a town Zazana by name along the Euphrates.

    Urartu Kralı I.Argistis (M.Ö. 780-755) , Zaza Kürtlerinden bahseder. Bazı yazılarında (kitabelerinde) ise, Zazalar’ı “Zavaidi” diye göstermiştir.Bu kralın “Saski” hanedanı ile “Zuaen”lere olan düşmanlığı ve aralarındaki mücadeleler de anılmaya değer.

    Yunanlı Ksenofon’da bu bölgede (M.Ö. 401 yılında) , “SuSa” adında bir şehirden bahsedilmektedir. Ki bu şehir, Zazalar tarafından kurulduğu izlenimini veren “Sophene” krallığının merkezi olarak kabul edilmektedir.

    Ünlü Yunanlı tarihçi, felsefeci ve coğrafyacı Strabon (Strabo) M.Ö. 65-M.S 25 yılları arasında yaşamıştır. Strabo’nun yazdığına göre, Roma imparatoru Pompey, Sophene’yi
    Tigran’dan aldı ve Nero (M.S. 54-68) onu ayrı bir krallık olarak Sohaemus’a verdi. Sophene, daha sonra ise ayrı bir krallık olarak tarihi kaynaklarda gösterilmeye başlanmıştır.

    Tarihçi büyük Pliny, M.S. 2. yüzyılda Anadolu ve Mezopotamya cıvarlarındaki ülkeler ve eyaletlerden bahsederken birçok kere Sophene adını kullanmaktadır (Pliny, Adiabene, 6.16, 6.10) .

    Tarihçi Prof. Dr. Mehrdad İzadi, Sophene’yi (Şupani) Elazığ’in büyük Subhan aşiretinden saymaktadır. Bu aşiret halen mevcuttur.

    Ünlü Suriyeli Arap tarihçi, etnografist ve coğrafyacı Yakut İbn Hamavi 1179-1229 yılları arasında yaşamıştır. Hamavi’nin “Mücem ül-Buldan” adlı eseri coğrafya sözlüğü olup, tarihsel, biyografik ve kültürel bilgiler içermektedir.
    Yakut El Hamavi 12. yüzyılda Sophene’nin başkenti Arsamosata kentinin %25’inin Ermeniler tarafından meskun tutulmuş olduğunu yazmış. Buradan yola çıkarak geriye kalan %70-75’ininde Zaza Kürtleri tarafından mesken tutulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra Ermeni krallarının Ermeni asimilasyonuda hesaba katıldığında; ilk kurulduğu yıllarda Kürt kenti olduğu da söylenebilir.

    Sophene’nin Başkenti
    Sophene Kralı Arsames (260-228) : Fırat’ın ana kollarından Aratsani Nehri havzasında kendi adını verdiği Arsamosata (Arşamaşat) kentinin kurucusudur. Batı kaynaklarında Sophene Krallığı olarak anılan devletin kendi sakinlerinin dilindeki adı 'Şupani'dir. Batılı kaynaklarda ismi Arsamosata (Arşamaşat) olarak geçen Sophenenin başkenti Bizans çağında Asmosata olarak anılmıştır. Aynı isim Ermenice'de Aşmuşat'a dönüşmüş, Süryaniler kente Arşemşat, Araplar ise Sumaysat yada Sumeisgat demişlerdir.

    Sophenenin başkent adının Kürtçe olduğuna dair görüşler:

    Kürd dilindeki adı Şemşat'tır. Şatır eski dilde site yada şehir yöneticisi anlamına gelmektedir. Şehir anlamına gelen Şat sözcüğünden türetilmiştir. Şat sözcüğünün İranî dillerde 'Şar', 'Şahar', 'Şehr' gibi versiyonları da vardır. Şat şeklinde söyleneni en eskisidir. Şah sıfatı dahi bu Şat kelimesinden türetilmiştir. Şemşat adının Kürd dilinde Şem (Güneş) ve Şat (Şehir) 'den hareketle Güneş-Şehir, Baş-şehir anlamına geldiği Kürt dilbilimcileri tarafından söylenmektedir.

    Şemşat, Elazığ’ın Palu sınırları içerisinde, Murat ırmağının Güney kıyısındadır. Palu merkez bucağa bağlı Xaraba Köyü'nün Şupani krallığının tarihi başkenti olduğunu aynı yerdeki Şemşat Kalesinin varlığından biliyoruz. Günümüzde ismi 'Örencik' olarak değiştirilmiştir.

    Yunanlı coğrafyacı Strabo Sophene’nin başkentini Karkathiokerta (Carcathiocerta) olarak göstermektedir. Bu şehirin Elazığ (Harput) şehrine yakın olduğu anlaşılmaktadır (XI.14.2) . Carcathiocerta şehrinin adı da Harput adıyla benzerlik taşımaktadır.

    20. yüzyılın büyük uzmanlarından biri olan Marquart’a göre Carcathiocerta kenti aslında Argatiokerta kenti olarak düzeltilmesi gerekir. Argatiokerta kentini Sophene kralı Zariadres’in oğlu Argatias kurmuştur. Marquart’e göre bu kentin kalıntıları Dicle nehrinin kaynağı Eğil veya Arghana Suyu yakınlarındadır.

    Sophene Kralları:

    • Sames (Kurucu-M.Ö. 290-260) ,
    • Arsames I (M.Ö. 240) ,
    • Charaspes (M.Ö. 235) ,
    • Arsames II (M.Ö. 230) ,
    • Xerxes (Kserks) (M.Ö. 220) ,
    • Abdissares (M.Ö. 210) ,
    • Zariadres (Bağımsız M.Ö. 190) ,
    • Morphilig (M.Ö. 190) ,
    • Mithrobuzanes (M.Ö. 170) ,
    • Artanes (M.Ö. 110) ,
    • Arsaces (M.Ö. 70) ,
    • Roma İmparatorluğuna bağlandı (M.Ö. 63)

    Strabo’daki Artanes, C. Toumanoff’a göre, Sophene kralı Zariadris (Zareh) ’in oğlu Mithrobuzanes I olup, doğru adı Me(h) ruzan’dır. M.Ö. 95 yılında Büyük Tigranes II (95-55) tarafından devrilmiştir. O’na göre Armog adının daha doğru şekli de Artok (Artanes) ’tur. Zariadres (Zareh) ise bağımsız Sophenenin krallığını yapmıştır ve mühtemelen Zaza Kürdlerindendir. Mehruzan ile Zareh adları Kürtçedeki Mihrican, Mîrzeban, Zara ve Zarê adlarıyla etimolojik olarak çok yakınlık göstermektedir.


    Tirigan
    View Public Profile

    Send a private message to Tirigan

    Find all posts by Tirigan

    #5
    08-28-2006, 02:27 PM

    Tirigan
    Junior Member Join Date: Aug 2006
    Posts: 24


    ________________________________________
    Adiabene Krallığı
    Adiabene krallığı, Mezopotamyada museviliğe M.Ö. 1. yüzyılda ihtida etmiş Kürtler tarafından Erbil merkezli olarak 2000 yıl önce kuruldu. Bu krallığın vatandaşlarının çoğunluğunun Kürt olduğu görünmektedir. Kraliyet evinde, Kürt Kral Monobazes, kraliçe Helena, vârisi ve oğlu İzates’in (Yazata kelimesinden türemiş ve Kürtçede “Melek” demektir) adları halen ilk din değiştirenler olarak muhafaza edimiştir.

    Romalıların, İsrail kentleri Judea and Samaria’ya zaptı sırasında (68-67) , oraya asker yollayan sadece Kürt Adiabeneydi.
    Galilee şehrinin kuşatılması sırasında buraya yardım için birlikler yollayan Adiabene Krallığı eğer Musevi olmasaydı bu hareketin izah edilebilir bir gerekçesi olamazdı.

    Ünlü Yunanlı tarihçi, felsefeci ve coğrafyacı Strabon (Latince: Strabo) M.S. 1 yüzyılda Geographika adlı eserinde Adiabene Krallığından bahseder. Strabo, Adiabene’nin çoğunlukla düzlükler ve ovalardan oluştuğunu, halen Babilonya’nın parçası olduğunu; ama Adiabenin kendi hükümdarları olduğunu yazmıştır.
    Tarihçi Pliny, M.S. 1. yüzyılda Naturalis Historia (Natural History) adlı kitabında Adiabene’den bahseder ve şöyle der: “Eskiden Carduchi halkı (Kardukhi) olarak bilinen şimdi ise Cordueni, Adiabene’yle birleşir ve önlerinden Dicle nehri akar” (Kitap VI. 17{14}) . Pliny, Adiabene adlı bölümde Adiabene’nin başkenti Erbil’i Pers Kralı Darius’un ordusunun Büyük İskender tarafından yenilgiye uğratıldığı şehir olarak tanımlar.

    Yunanlı tarihçi Plutarch M.S. 2. yüzyılda Lucullus adlı eserinde Adiabene kralından bahseder ve Tigranes’le Romalılara karşı ittifak oluşturduklarını anlatır.

    Ünlü Hardvard Üniversitesinin tarih profesörü Dr Mehrdad Izadi, Adiabene adının antik Kürt Hadebani (Hadhabâni) aşiretinden kaynaklandığı söylemektedir. Bu aşiret halen sentral Kürdistan olarak tanımlanan bölgede mevcuttur. Bu aşiret sürgüne maruz kaldığı için Horasan şehrindede mevcuttur.

    Adiabene Hükümdarları:

    • İzates I (M.S. 15) ,
    • Bazeus Monobazus I (M.S. 20? -30?) ,
    • Heleni (M.S. 30-58) ,
    • İzates II bar Monobazus (M.S. 34-58) ,
    • Vologases (İzates II karşıtı Partiyalı isyancı - M.S. 50) ,
    • Monobazus II bar Izates (58-75) ,
    • Meharaspes (M.S.? -116) ,
    • Roma İmparatorluğuna geçti (M.S. 116-117) ,
    • Narsai (M.S. 170-200) ,
    • Bilinmiyor (M.S. 200-310) ,
    • Aphraates (M.S. 310) ,
    • Sasani İmparatorluğuna geçti (M.S. 226-649) ,

    M.S. 100 yılları ve Kürt Krallıkları: Komagene, Korduene, Sophene ve Adiabene
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...00_Anadolu.jpg

    Dicle & Fırat
    Fırat ve Dicle Sularının arasındaki verimli yere tarihten günümüze Mezopotamya (nehirler arası, Dicle ve Fırat arası) denilir. Yunanca kaynaklı bir isimdir. Mezopotamya'da ilk tapınak, ilk yazı, ilk aritmetik, tıp, ticaret, dış ilişkiler, diplomasi, barış antlaşması, ilk türkü, ilk yontu, ilk mutfak, ilk tiyatro, ilk astroloji gibi ilklere sahne olmuş bir yöredir.

    Dicle ve Fırat nehirlerinin Kürtçe olduğuna dair etimolojik tezler:

    *Dicle isminin etimolojisi:

    Kürtçede Tij kelimesi sivri ve keskin demektir. Tir kelimesi ise ok demektir. Dicle nehride keskin ve sivri bir nehir ve ok gibi giderek vurduğunu devirir. Tij-Dij-Dijle-Dicle kelimelerinden türemiş. T]D dönüşümü olmuş.

    Dünyada Diclenin bilinen adı Tigrisdir. Dünya dillerinede Yunancadan geçmiştir. Yunancada kelimelerin sonuna gelen –is eki gelir ve Tigrisden çıkarılınca geriye kök kelime Tigr kalıyor.

    Yunanca’da J harfi yoktur. Kürtçe’deki J, Yunanca’ya G olarak geçer.

    Tij-Tir-Tig-Tigr-Tigris

    Tij-Dij-Dijle-Dicle

    Her ikiside Kürtçedeki Tij/Tir kelimelerinden türemiştir. Dicle ismi binlerce yıllık Kürtçe bir isimdir, belkide on bin yıllık.

    Kürtçe iki isim: Dicle & Fırat
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi.../Tigr-euph.png

    *Fırat isminin etimolojisi

    Batı dillerinde Fırat nehri, Euphrates olarak geçer. Euphrates adı Yunanca'dan gelen bir sözcük olup, asıl kaynak Kürtçedeki “Fere” “Re” ve “Hat” kelimeleridir.

    Kürtçede: Fere “Geniş”, Re “Akan su”, Hat “Akan/gelen”

    Fere Re Hat = geniş akan su. İki tane “Re” olduğu için teki kullanılmıyor. Ferehat “Geniş akan su” demektir. Yunancada –s eki kelimelerin sonu gelir bunu çıkarınca Euphrate kalır.

    Ferehat = Euphrate = Fırat

    Fırat nehride geniş akan bir nehirdir. Bu nehir’e neden Kürtler tarafından Fırat adının verildiği nehrin bu özelliği çok iyi göstermektedir. Fırat ismi Hint-Avrupa kökenli Proto-Kürtçe bir isimdir. Medeniyetin ilk kurulduğu Mezopotamyadaki Dicle ve Fırat nehirlerinin adlarını Kürtler vermiş olması yüksek olasılık olarak görülmektedir.

    Anadolu-Mezopotamya Kaynakları
    Bir Sümer tabletinde Kurtie adı altında yer alan halkın veya Kardakalar'ın eski tabletlerde adı geçen Proto-Kürt kavimler olduklarına bilim adamlarının inançları var. G.R. Driver göre bu yöre Van gölünün güneyidir. Fakat bunlar Kürt boylarının sadece bazılarını teşkil eder.

    Lagaş kralı M.Ö. 2400 yıllarında Karda kabilesinden söz eder ve M.Ö. 2200 yıllarında Ur padişahı Kmil Sin (Kemil Sin) , Kurde toprağını prens Verdenner'e bırakmıştır. 1370'te Hitit Padişahı Subilkubme, Gurde adında bir topluluğun adını anar. Daha sonraları Asur Kitabelerinde Karadaka Yaylasından ve kurtie, kurti topluluğundan söz edilir. (Kürtler ve Kürtlerin Tarihi, sayfa 15)

    Asurlulardan kalan bir tablette bugün “Kurti” veya “Qurtie” diye okunan bir kavim adına rastlanmıştır. G.R. Driver bu bölgenin Bitlis yöresini kapsayan güneydoğu Anadolu olabileceğini düşünmüştür. Asur tabletleri Kurtiler için “Dağların Cini/Efendisi” diye yazıyor.

    Tarihçi Speiser, Mesopatamian Origins adlı eserinde Kürtleri Gutiler’le ilişkilendirir.
    Bu tezine kanıt olarak Asur kralı Tukulti-Ninurta (Enurta) I (1244-1208 M.Ö) ‘in kayıtlarından başlayarak Quti (Guti) ‘lerle bağlantılı olarak sık sık Qurti/Kurti adıyla karşılaşıldığını, Quti ve Qurti denenlerin Uqumani (Kummuhi) adlı aşiretlerin komşuları olarak sık sık birlikte anıldıklarını ve yazıtlardaki bu referanslarda Quti (Guti) denenler ile Qurtiler’i birbirinden ayırmanın pratik olarak imkansızlığını öne sürüyor.

    Asur kralı Tiglath-pileser’in (M.Ö. 1114-1076) zafer silindiri Kürt adının geçtiği en eski kayıtlardandır. Kurti veya Qurtie adındaki yerin kral tarafından feth edildiğini ve bu bölgenin Van gölünün cıvarları olduğu anlatılmaktadır. Kurti adı verilen yerin adının günümüzdeki adı ise şaşırtıcı bir şekilde halen aynıdır. Fakat son 60 yılda değiştirilmiştir.

    Asur kralı Tiglath-Pileser II (M.Ö. 745-727) Kur-ti-e diye adlandırılan bir kabileyle savaş yapdığı görülmektedir.

    Salmaneser I’in yazıtında Kirkhular, Kurkhiler gibi adlar, “Tiglat-Pileser I’in bir yazıtında onun zapettiği yerler arasında “Mekhri (Mikhri) ” ve “Bisri” bölge adları, Tukulti-Ninib I’in fetihleri arasında “Kurti” (Kur-ti-i) , Tiglat-Pileser II’nin yazıtlarında “Quru” halkı gibi adlar geçer. Şerefname Kürdistan’da Mekri adında bir vilayet ve Şehrizor’da bu adda bir aşiret sayar. (Seyfi Cengiz, Kürtler’in orijini)


    Tirigan
    View Public Profile

    Send a private message to Tirigan

    Find all posts by Tirigan

    #6
    08-28-2006, 02:29 PM

    Tirigan
    Junior Member Join Date: Aug 2006
    Posts: 24


    ________________________________________
    Greko-Roma Kaynakları

    Herodot
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi.../Herodotus.jpg
    M.Ö. 5'ci yüzyılda yaşamış olan ve “Tarihin Babası” olarak tanınan Yunanlı Herodot, Halikarnas şehrinde doğdu. Kendi anlatımına göre Mısır, Mezopotamya, Pontus ve Pers hükümdarlığını gezdi. Güney İtalyanın Thurioi şehirini kurdu ve orada yaşadı. M.Ö. 447 Atinaya yerleştı. Genç yaşta Roma’da yazarlığa başlayan Herodot Yunan-Pers Savaşları, Yunanlılarla Barbarlar, Genel Tarih gibi üç kitap bıraktı. Yaklaşık 64 yıl yaşayan Herodot tarihin ilk büyük gezgini ve ilk tarihçisiydi. Historia adının alan yapıtı tarihin ilk tarih kitabı oldu.

    Heredot kitabında Paktilerden bahsetmektedir ve Ksenefon’un anlattığı Karduklar (Kürtler) olabilir. Heredot’ta Darius’un 13‘üncü satraplığında Ermenistan’la birlikte Pactyic Ülkesi anılır. Pactyic sözcüğünü Bohti (Bohtan, Botan) olarak yorumlayanlar var. Ksenefon Karduklardan bahsederken Ermenistan ve Kürdistan sınırının Botan sınırı olduğuna işaret etmektedir dolayısıyla Botan ve Kardukların arasında yakın ilişki vardır. Bazı tarihçilerin görüşlerine göre Heredot’ta Kürtler Pacty (Bohti) adı altında anılmış olmalıdırlar.

    Ksenefon
    Grillos’un oğlu, Diodoradan doğma tarihçi ve filozof Xenophon veya Ksenefon Milattan önce 431 yılı civarında Atina yakınlarındaki Erxieon’da doğdu. Yunanca Sokrates olarak telaffuz edilen filozof Sokrates’in öğrencisi idi.
    Yunancada, Ksene = yabancı, fon = ses. Ksenefon= yabancı ses, yabancılarla konuşan demektir.

    Ünlü filozof ve tarihçi olan Atinalı Ksenefon (M.Ö.430-355) Anabasis (sefer) adlı eserinde yaşanan olayların yanı sıra geçtiği bölgelerde yaşayan halklar konusunda birçok bilgiler verir.
    Pers Kralı Darius
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...ali_Darius.jpg
    Pers İmparatorluğunun Batı Anadolu valisi olan Kiros/Keyhüsrev’in babası Pers kralı Darius (Kürdçe DARA) ölmüş. Büyük oğlu Artakserksis tahta geçmiş ama Kiros (Cyrus) adlı küçük kardeş tahta çıkan kardeşi II Artakserksise (M.Ö. 404-358) karşı isyan etmiş ve tahtı ele geçirmek için ordu toplamaya başlamıştı. Kiros, babasının ölümünden sonra büyük Pers kralı olan Artakserksis'e karşı sefere hazırlanıyordu. Bu orduda onbinlerce Yunanlı paralı asker vardı ve ordusundaki asker sayısı yaklaşık 300 bin kişi kadardı.

    10 bini aşkın Yunanlı bir orduyuda toplayıp katıldığı İran seferini başlatmıştı. Ksenefon, Milattan önce 401 tarihinde Pers kralının oğlu Kiros’un komutanlığında, Kral ikinci Artakserksis’e karşı sefere katıldı. Ksenefon bu olayı baştan sona kaydetmek üzere bir savaş muhabiri olarak bu askeri sefere katılmıştır.
    Ksenefon’un Ellinika adlı kitabı, III. kitap, I. bölüm) .

    Savaşta, Ksenefon, kral adayı ve dostu Kiros’u kaybetti. Yunanlılar savaşı kazanan taraf olmasına rağmen, destekledikleri kral adayı Kiros öldürülmüştü. Kiros muharebede öldürülünce abisi Artakserkis mutlak kral olarak kalır. Bir yandan savaşı kazandıkları için galip sayılırlarken, öte yandan da, destekledikleri Kiros öldürüldüğü için mağlup sayılıyorlardı. Kunaksa (Cunaxa) yenilgisinden sonra memleketlerine dönmek üzere yola çıkan Helen askerlerinin kumandanı da öldürüldüğü için 10 bini aşkın Yunanlı asker başsız ve komutansız kalmıştı. Bunun üzerine Ksenefon yeteneği ile kendisini komutan seçtirmişti. Ve Yunanlılar Ksenefon komutasında Yunanistan’a geri dönmeye başladılar. İşte bu dönüş tarihte “Onbinlerin Dönüşü olarak” adlandırıldı. (Yunancası “Kiru Anavasi”) .
    Ksenefon
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...e/Xenophon.jpg
    Onbinler, dönüşlerinde Kürdistandan ve Ermenistan da geçtiler. Komutan Ksenefon da başından geçenleri yazdı. Kiru Anavasi kitabı ortaya çıktı. Kiru Anavasi’nin 4. kitap olarak adlandırılan bölümü, Onbinlerin Kürdistandan geçişini anlatır.

    Yunanistana geri dönen ordunun Kürdistana giriş tarihi: Milattan Önce 14 Kasım 401 idi. 20 Kasım’a kadar Kürdistan içerisinde yol alan ordu, 21 Kasımda Kendriti Nehri denilen bugünkü Botan çayına ulaştı. Ermenistana girdi.

    22 Kasım da Botan çayını aştılar. Ermenistana girdiler. Kürdistanda geçişleri toplam bir hafta, yani 7 gün sürdü.

    Botan çayı o zamanlar Pers kralının desteğinden dolayı güçlü olan Ermenilerle, bağımsız yaşayan, yani Pers kralının bile hükmedemediği Karduklar arasında sınır teşkil ediyordu. Kürdler o zaman Persler ile müttefikleri Ermeniler arasında bir hayli sıkıştırılmış durumdaydılar.

    8 Aralık 401 tarihinde Fırat nehrine kavuştular.

    Taox’lar ülkesine vardıklarında tarih 31 Ocak 400 idi.

    1 Şubat 400 de Makronların ülkesine vardılar.

    10 Şubat 400 de Trabzona 15 Martta ise Giresuna kavuştular.

    4 nisanda o zamanki adı ile Kotiora, olan bugünkü Türkçeleşmiş telaffuzu ile Ordu şehrine vardılar.

    28 Mayıs’ta Yunanlıların iraklia dedikleri bugünkü Karadaniz Ereğlisinde idiler. (Arap harfleriyle iraklia yazılınca EREĞLi okunduğu için Türkler? yanlış okuma sonucu EREĞLi demiş) .

    Ekim 400 tarihinin başlarıda bugünkü İstanbul boğazı geçilmiş.

    Mart 399 da ise Komutan Ksenefon ordusunu Ispartalı komutan Thivronaya teslim etmiş ve sefer sona ermiş.


    Tirigan
    View Public Profile

    Send a private message to Tirigan

    Find all posts by Tirigan

    #7
    08-28-2006, 02:30 PM

    Tirigan
    Junior Member Join Date: Aug 2006
    Posts: 24


    ________________________________________
    Ksenefon ve Kürdistandan Geçişi

    Tarihçi ve komutan Ksenefon (Xenophon) Milattan önce 401 yılında yazdığı Anabasis (onbinlerin dönüşü) adlı eserinin üçüncü kitabındada Karduklardan sözeder.

    Yunanlı Ksenefon 10 bini aşkın ordusuyla Pers ordusunu yendikten sonra başladığı yolculuktan geri dönerken Kardukların ülkesinden geçer ve Kardukların saldırısına uğradığını anlatır.

    Mesela:

    * Kürdlerin kimsenin hakimiyetini kabul etmeden özgür yaşadıklarını yazmış. Onun tarifine göre Karduklar dağlar arasında yaşayan savaşçı bir halktı. Akamenid (Pers) kralına bağlı değildiler. Onların ülkesinden sonra Ermenistan gelmekteydi.

    Komutan Ksenefon, üçüncü kitabının sonunda değinmeye başladığı Karduklardan bahseder:

    *Karduklar çok savaşçı ve pek çevik insanlardı, İran şahı Artakserksise (Artaxerxes) düşmanı olup; ona tabi değillerdir. O kadardı ki Karduklar bir defasında 120 bin kişilik İran kraliyet ordusu bunların ülkesini işgal etmiş, bir teki bile geriye dönemeden yok olmuştur, sebebide Kürdistanın karmakarışık oluşu.
    Ksenefon, Kardukhların, İranlılardan bambaşka soydan ve onlara çok düşman olduklarını, bir tanık olarak anlatmıştır.

    Ksenefon dördüncü kitabında tekrar döner ve şunlardan bahseder:

    *Kardukların ülkesine girdiklerinde düşmanın geçiş yollarını kapamamaları için sessiz ve hızlı bir şekilde ilerleme düşünceleri olduğunu yazmış.

    *Kardukların toplanarak öndeki askerlere saldırdığını bazılarını öldürdüğünü ve diğerlerinide yaraladıklarını ve bu saldırının kendilerini sürpriz bir şekilde yakaladığını yazmış. Eğer Kardukhlar daha büyük bir rakamla bu saldırıyı yapsalardı ordusunun büyük bir bölümünün yokedilmiş olacağını anlatmış.

    *Kardukların çok iyi savaşçılar olduğunu, ellerinde boyları büyüklüğünde yayları ve uzun okları olduğunu yazmış. Mükemmel okçu olduklarını ve yayları gererlerken sol ayağı ile yayın ağaç kısmına basıp kirişi gerdiklerini belirtmiş. Kürd oklarının büyük ve kuvvetli olduğundan Yunan askerlerinin kalkanlarını ve göğüs zırhlarını delip geçtiğini ve askerleri öldürdüğünü yazmış. Kürd oklarının bu özelliklerinden dolayıda Yunan askerlerinin o okları yerden alıp mızrak yerine geri fırlattığıı yazmış.

    *Sapan kullandıklarını yazmış. Taş, ok ve sapanlarla bir nevi gerilla savaşı yürüttüklerini yazmış. Hep beraber saldırdıklarında, hep bir ağızdan, saldırı marşı biçiminde bir marş söylediklerini yazmış (Kürdçedir) .

    *İşgal sırasında Kardukların çoluk çocuğunu alarak dağlara çekilip işgalciye karşı direndiklerini yazmış. Kürd köylerindede epeyce bakır eşya olduğunu yazmış.

    *Karduklarin dağlarda ateşler yakarak, bu ateşlerle biribirleriyle haberleştiklerini yazmış.

    *Düşmanın kendilerini çok kızdırdığını, tuzak kurarak bazı Kürdleri öldürdüklerini, birkaçınıda canlı yakaladıklarını ve böylecede kendilerine zaman kazandıklarını hemde ülkelerini bilen birisine itimat edebileceklerini yazmış.

    *Kürd köylerinde, Kürd evlerinin çok güzel olduğunu, bol yiyecek bulunduğunu ve bu evlerde bolca şarap bulduklarını, şarap saklama sarnıçlarının sıvalanmış iyi sarnıçlar olduğunu yazmış. Yani, Kürdlerin çok modern ve gelişmiş bir toplum olduğunu anlatmış.

    *Kürdlerin geçiş yollarını tıkadıklarını ve üstlerine tonlarca ağırlıkta kayalar attıklarını ve askerlerinin paramparça olduğunu, bazılarının öldüğünü diğerlerinin kol ayakların koptuğunu anlatmış. Birkaç çarpışmadan sonra Ksenefon anlaşma önerdiğini, ölü Yunanlılar’ın cesetlerini istediğini anlatmış. Kürdlerinde, Yunanlılara “evlerimizi yakmazsanız ölülerinizi size teslim ederiz”, dediklerini yazmış.

    Tarihteki ilk Kürd-Yunan anlaşması. Bu anlaşma yapılırkende tercüman kullanılmış herhalde: Yunanca - Kürdçe.

    *Anlaşmaya rağmen görüşmeler daha bitmeden Karduklar yeniden taşlar yuvarlamaya başlarlar. Yürüyüş ertesi gün Karduklar’la savaşa savaşa devam eder.

    *Nihayet Yunanlılar “Kürdistan” ile Ermenistan’ı ayıran sınır olan Centrites Nehri‘ne (Ancient Turkey kitabının yazarı Seton Lloyd’a göre bu nehir Dicle’nin doğu kolu olan modern Botan Irmağı’dır) ulaşır.

    *Yunanlılar, Kardukların ülkesini yedi günde geçtiler ve bu süre zarfında hep çatıştılar (IV. Kitap, s. 279) . Yunanlılar nehrin karşı yakasında Akamenidler’in Ermenistan satrapı Orontas’ın Ermeni, Mardi/Mard ve Chaldaean paralı askerlerinden oluşan ordusunu gördüler. Kendilerini izlemekte olan çok sayıda silahlı Karduklar’ın saldırıları altında çatışarak nehri karşıya geçtiler.

    *Kürdistandan 7 günlük geçiş süreci boyunca hiç uyuyamadıklarını ve sürekli savaştıklarını, çok sayıda silahlı Karduklar’ın saldırıları altında çatışarak Kürdistandan çıktıktan sonra rahat bir uyku uyuyabildiklerini yazmış.
    Sonraki yürüyüşleri Ermenistan içine devam etmiş. (IV. Kitap, s. 287-91) .

    Bu haritada Ksenefon’un anlattığı Kürd bölgeleri ve Ermenistanı ayıran sınır.

    Dicle’nin doğu kolu olan modern Botan Irmağı Van Gölünün altındaki uzun koludur.
    Ksenefonun bahsettigi Onbinlerin geri çekilişi sırasında Ermenistan ordusunda Mard paralı askerleri de bulunuyordu. Mard ve Khaldi (Chaldi) kabileleride tarihçilerin çoğu tarafından Kürt sayılmaktadır. Kalli aşireti adında Kürt aşiretleri mevcuttur. “Kan” eki ise ait olma ekidir. Kallikan ise Kallikanlılar anlamına gelir; Khaldi]Kalli]Khallikan.
    Yunanlı tarihçi Herodota göre Mardlar iranik bir halkdı. Ortadoğu uzmanı Marquart’in fikrine göre Mardlar Kürtlerin ta kendisidir. Mardlar, modern tarihçi Adontz’a göre, Atropatene (Medya, Azerbaycan) ’den gelme göçmenlerdir.

    Ksenefonun izlediği rota ve Kürt kabileleri: Carduchi, Mardi, Chaldi
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...dukhi_rota.jpg

    Kürdler bu sınırların diğer yerlerindede yaşıyordu tabiki. Ksenefonun anlattıkları özellikle Kurmanc Kürdlerinin bir kısmı olabilir. Ermeniler bu bölgeye eskiden Trakya-Balkan bölgesinden göç ettikleri ıspatlandı.Yunan tarihçiler Heredot ve Strabo da Ermenilerin Trakyadan doğuya göçtüklerini yazmış. Ermeniceninde Trakya dili olduğu ıspatlandı. Ermeniler oralara daha gelmemişken Ermenilerin yaşadığı yerlerde Kürdler yaşıyordu.
    Professor Manandian: “There is no doubt, that they were closely related to the Thraco-Phrygians (Trako-Frigleri) .”

    *Ksenefon Kürdistandan geçişleri süresinde başlarına gelen felaketlerin, Pers ordusuna karşı savaştıklarında başlarına gelenlerden daha fazla olduğunu yazmış.Ksenefonun 10 bini aşkın ordusuyla çıktığı yolda geri sadece 2 bin asker dönebilmiş.

    Ksenefon’un “Karduklar” ve “Kardukhya” hakkında kısmen dedikleri bunlardır.

    Kardukların modern Kürdler’in ataları olduğu görüşü bilim dünyasında kabul görmüştür.


    Tirigan
    View Public Profile

    Send a private message to Tirigan

    Find all posts by Tirigan

    #8
    08-28-2006, 02:30 PM

    Tirigan
    Junior Member Join Date: Aug 2006
    Posts: 24


    ________________________________________
    Etimoloji

    NOT: Ksenefon Kürdlere Kard-ukh-oi demektedir.
    Yunan dili uzmanı Ali Karduxos’un açıklaması:
    Kard: Kürd demek. Kürdçedeki ‘u’ harfini Yunanlılar telaffuz edemiyorlar. Bundan dolayı da “a” olmuş. “-ukh” eki eski Ermenice çoğul ekidir yani Türkçedeki -LER ile -LAR eki karşılığıdır. Ermeniler Kürdlere Kurd-ukh/Gurd-ukh diyorlardı eski çağlarda bu da Kürd-ler demektir.

    Yani Ksenefonun kullandığı Kard-ukh “Kürd-ler” demek. Bunu Ermenilerden duymuş.

    Ama Ksenefon bu kelimeye bir de yunanca çoğul eki olan Kardukh-oi'yi ekleyerek KARD-UKH-Oİ’ demiş. Bugünkü Türkçeye de ‘Kard-ukh-lar’ olarak çevrilmiş.

    Yani KARD-UKH-Oİ “KÜRD-LER-LER” demek.

    Tarihçi ve coğrafyacı Strabo, M.S. 1. yüzyılda Geographika adlı eserinde şöyle yazmaktadır: “Dicle nehrinin bulunduğu yerler Kürtlere aittir. Gordyaei (Gordyaea) bölgesi, antiklerin “Kardukhi” (Ksenefonu kastediyor) dediği yerle aynı yöredir.”

    Tarihçi Yaşlı Pliny M.S. 2. yüzyılda Naturalis Historia adlı eserinde şöyle yazmaktadır: “Eskiden Carduchi halkı (Kardukhi) olarak bilinen şimdi ise Cordueni, Adiabene’yle birleşir ve önlerinden Dicle nehri akar (Naturalis Historia VI. 17 [14]) .

    Polybius
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...f/Polybius.jpg
    Yunanlı tarihçi Polybius (Polybios) M.Ö. 200-118de Megalopolisde doğdu ve M.Ö.120 yıllarında öldü. Yazdığı 40 kitapdan sadece 5 tanesi bugüne kadar gelebilmiştir.
    Polybius (200-118 M.Ö) , Selefkosların isyancı Medya (İran ve Mezopotamya) satrapı (Vali) Melon‘un ordusunda “Cyrtii” (Kirti, Kurti) ’ler olarak adlandırlan sapancılardan sözeder (Polybius, II. cilt, 5. kitap, 52 madde) . Seleucia ve Babil’i alarak Kızıl Deniz’e dek tüm topraklara hakim olan Melon, ardından Susa üzerine yürürse de burada başarılı olamaz. Sonunda Medya’nın güneyinde Suriye kralı Büyük Antiochus III tarafından M.Ö. 217’de yenilgiye uğratılır. Melon’un bu isyanında özellikle sapancı kuvvetlerini oluşturan Kirtiler’e (Cyrtii) güvendiği kaydedilmektedir.

    Polybius (200-118 M.Ö) , Strabo (M.Ö. 64-M.S 24) ve Ptolemy (M.S. 90-168) ’de kısmen değişik şekiller altında ilk kez Xenophon’un eserinden bildiğimiz Karduk’lardan da sözederler. Polybius’un kaydına göre aşağı Suriye üzerinde hakimiyet için Mısır kralı Ptolemy III ile M.Ö. 217 yılında yaptığı savaşta bir süre önce isyancı Medya satrapı Melon’u yenilgiye uğratan Selefkos kralı Antiochus III’ün ordusunda “Cardaces” (Cardac’lar veya Karda’lar) da vardı (Polybius, II. cilt, 5. Kitap, s. 265-66 ve 269) .

    Strabon
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...64/Strabon.jpg
    Ünlü Yunanlı tarihçi, felsefeci ve coğrafyacı Strabon (Latince: Strabo) M.Ö. 65 Amasya'da doğmuş ve M.S. 25 yıllarında ölmüştür.
    Amasya'dan ayrılıp Nil boyunca gezmiştir. Kendisi batıda Sardunya'ya, kuzeyde Karadeniz'den güneyde Etiyopya'nın sınırlarına kadar seyahat ettiğini söylemektedir.
    En ünlü eseri o dönemin bilgisine göre dünya coğrafyasını anlattığı 17 ciltlik 'Coğrafya' (Geographika) adlı eseridir. Dünyanın ilk coğrafyacısı olarak da bilinen Strabon'un bu eseri bir çok dile çevrilmiştir. Coğrafya’nın babası Strabon Geography adlı kitabındada Kürdlerden bahsetmektedir.

    Kürt Krallıkları: M.Ö. 63 Sophene & Corduene

    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...ophuene%29.jpg

    Geography Of Strabo, 14. Kitap, s. 161-62, Suriye başlıklı bölüm) .

    Eskilerin Kardukhi dediği halka kendisi Gord diyor. K]G dönüşümü var. Yunanlılar Kürdçedeki ‘u’ harfini telaffuz edemedikleri için Straboda Kürd yerine Gord demiş.

    *Dicle nehrinin bulunduğun yerlerin Kürtlere ait olduğunu söylüyor. Gordyaei (Gordyaea) bölgesine de değinen Strabon, bu bölgenin antiklerin “Kardukhi” dedikleri aynı yöre olduğuna işaret eder. Strabon, Gordyaei’ye dahil yerleşmeleri Sareisa, Satalca ve Pinaca şeklinde saymaktadır. Mükemmel yapı ustası (mimar) ve kuşatma makineleri yapmada uzmanlıklarından dolayı ün salmış Gordyaeiler’in bu sebeple Artaxiad hanedanlığının en ünlü kralı olan Tigranes (Tigran II) tarafından hizmete alındıklarını, Gordyaea ülkesinin en büyük ve en iyi parçasının Roma generali Pompey tarafından Tigranes’e verildiğine işaret etmektedir.

    24. Maddenin ingilizce metni: Near the Tigris lie the places belonging to the Gordyaeans, whom the ancients called Carduchians; and their cities are named Sareisa and Satalca and Pinaca, a very powerful fortress, with three citadels, each enclosed by a separate fortification of its own, so that they constitute, as it were, a triple city. But still it not only was held in subjection by the king of the Armenians, but the Romans stok it by force, although the Gordyaeans had an exceptional repute as master-builders and as experts in the construction of siege engines.,

    Bugün tarihi Kürdistanda bulunan yapıtların önemli bir kısmıda Kürdler tarafından inşa edilmiştir. Strabonun anlattıklarından yola çıkarak bugünkü Ermeni yapıtlarının bazılarınıda Kürdlerin inşa etmiş oldukları anlaşılmaktadır.
    Strabo, “Kardakes” adının kökünün savaşçı (yiğit, yiğitçe, erkekçe) anlamlı “Carda” (Karda) sözcüğü olduğunu, söyleyerek özetle şu açıklamayı yapmaktadır: Persler (Akamenidler) ’de gençler gün doğmadan uyandırılır, onlardan ellişer kişilik gruplar oluşturulur ve her grubun başında bir kralın yada satrapın oğlu olduğu halde kendilerine askeri eğitim yaptırılır. Bu ellişer kişilik gruplara veya bu grupları oluşturan gençlere (kişilere) “Cardaces (Kardakes) ” deniliyor. Bunlar soygun ve yağma ile yaşadıkları için savaşçı, yiğit anlamlı Carda’dan türeme bir ad taşıyorlar. Ama çevirenin (Groskurd) notuna göre onun sözünü ettiği Cardace’ler Persler değil, yabancı askerlerdir, daha doğrusu sonraları kendilerine Gordyaei veya Gordyeni denilen ve en son olarak da bugün Kürtler olarak bilinen Ksenefon’da bahsi geçen Karduklar’dır.
    Ptolemy, Kardukların Geliler’in aşağısında Margasiler’le Cadusiler’in topraklarına yakın bölgelerde gösterir ve daha ilerde ise Gordyene’den ve Gordyaei Dağları’ndan sözeder.

    Kürt ve Kürdistan adı Gord ve Gordyaea olarak 1, 8, 21, 24 ve 25. maddelerde geçer.

    Diodorus Siculus
    Yunan tarihçi Diodorus Siculus Sicilyanın Agyrium ilçesinde M.Ö. 90 yıllarında doğmuştur. Soyadını doğduğu şehir Sicilyadan almıştır. M.Ö. 30 yıllarında hayatını kaybetmiştir. Diodorus Siculus, M.Ö. 66 yılında “Tarih Kütüphanesi” (Bibliotheca historia) adında muazzam bir eser yazmıştır. Bu eser üç bölüm olup, 40 tane kitapdan oluşur ve dünya tarihi hakkında bilgiler içerir. Diodorus bu eserinde Pers Kralı Darius’un hükmettiği ülkeler arasında Kürt krallıkları Gordyene ve Sophene’yi sayar (Diodorus Siculus, Library of History, 40.4) .

    Titus Livius
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...tus_Livius.jpg
    Romalı tarihçi Tito Livio veya Titus Livius (Livy) “Roma Tarihi” (History of Rome, Ab Urbe Condita) adında muazzam bir eser yazmıştır. M.Ö. 59 yılında doğan Livy yine M.S. 17 yılında Kuzey İtalyanın Venedik şehrine bağlı Patavium (Padua) kasabasında hayatını yitirmiştir. Livy çalışmalarını özellikle Roma İmparatoru Augustus’un hükümdarlığı döneminde yazmıştır. Livy’nin çalışmaları aslında 142 kitapdan oluşmaktadır ama sadece 35 tanesi mevcuttur.

    Livy, Selefkos İmparatoru Büyük Antiochus III. M.Ö. 190 yılında Romalılara ve Bergamalılara karşı Yunanistanı ele geçirmek uğruna yaptığı Magnesia (Manisa) muharebesinde yenildiğini ve Antiochus’un 65-70,000 kişilik ordusunda Kürt okçular olduğunu anlatmaktadır (mixti Cyrtii funditores et Elymaei sagittarii) .

    Selefkos İmparatoru Büyük Antiochus III
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...tiochusIII.jpg

    Livy, Anticohus’un ordusunun özelliklerini, düzenleniş şeklini ve kimlerden oluştuğunu anlatırken şöyle der; 1200 güçlü ve 3000 hafif piyade asker, Yarısı Cretanlı (Giritli) , ve Trallesliydi. Bunların arkadasında 2500 Misyali yine okçu vardı, çizginin sonundada karışık Kürt sapancıları ve Elamlı okçuklar vardı.

    İngilizce Metni: Then came the Dahae, mounted archers, 1200 strong; then 3000 light infantry, half of them Cretans and half Tralles. Beyond these again were 2500 Mysian bowmen, and at the end of the line a mixed force of Cyrtian slingers and Elymaean archers.

    Sol kanada 4000 tane Psidyalı, Pamphyliyalı ve Lidyalı, sağ kanatta ise aynı sayıda karışık Kürt ve Elamlı okçuların dizildiğini, yakın mesafedede 16 tane fil olduğunu yazmış.
    İngilizce Metni: The History of Rome, Chapter 37, Paragraf 40: Then came 4000 caetrati, Pisidians, Pamphylians and Lydians, next to these Cyrtian and Elymaean troops equal in number to those on the right wing, and finally sixteen elephants a short distance away.

    M.Ö. 171 yılında Eumenes II.’nin ordusunda Kürt askerler bulunur. Eumenes II, Yunanistanı Makedon kral Perseus’un elinden almak Roma Generali Licinius Crassus ve Quintus Mucius komutasındaki Roma ***huriyet ordusuna yardım ediyordu. Savaş, Yunanistanın Thessaly şehrinin (Selanik) Peneüs nehrinde gerçekleşmiş. Tarihçi Livy ittifak güçlerinin nitelikleri anlatırken şöyle yazar; Önlere 200 Galatyalı süvari ve 300 tane Eumenes tarafından getirilmiş Kürtler halkından (Cyrtiorum gentis) oluşan destek kuvvetleri atandı; 400 tanede Selanikli süvari hazırlandı.

    İngilizce Metni: On their front were posted 200 Gaulish troopers and 300 Cyrtians from the auxiliary troops brought by Eumenes; 400 Thessalian cavalry were drawn up a short distance beyond the Roman left. (Livy's History of Rome, Kitap [42.58])

    Latince Metni: ducenti equites Galli ante signa horum instructi et de auxiliis Eumenis Cyrtiorum gentis trecenti. Thessali quadringenti equites paruo interuallo super laeuum cornu locati. Eumenes rex Attalusque *** omni manu sua ab tergo inter postremam aciem ac uallum steterunt.
    ________________________________________
    Last edited by Tirigan: 05-24-2007 at 09:05 PM.


    Tirigan
    View Public Profile

    Send a private message to Tirigan

    Find all posts by Tirigan

    #9
    08-28-2006, 02:31 PM

    Tirigan
    Junior Member Join Date: Aug 2006
    Posts: 24


    ________________________________________
    Pliny
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...Plinyelder.jpg
    Pliny (Gaius Plinius Secundus) , 23 yılında Como, İtalyada doğdu. Tarihde “Yaşlı Plinius” olarak bilinir. 35 yıllarında babası tarafından Roma’ya götürülüp orada babasının arkadaşı şair ve kumandan Publius Pomponiusdan eğitim almıştır. Roma’da bitkibilim (botanik) ve süslü şekilde budama sanatı üzerine eğitim almıştır. Daha sonra Romalı filozof Senecanın etkisi altında kalarak felsefe ve retorik öğrencisi olmuştur. Hukukda okuyarak avukatlık yapmaya başlamıştır. Naturalist, tarihçi, ansiklopedist ve yazar olan Pliny (Plinius) , Naturalis Historia (Natural History) adlı ünlü kitabını yazarak tarihi bir eser bırakmıştır. Naturalis Historia 37 kitapdan oluşmaktadır. 79 yılında ise İtalyadaki Vesuvius yanardağının püskürmesiyle hayatını kaybetmiştir.

    Pliny, Naturalis Historia (Natural History) adlı kitabında Kürtlerden bahsetmektedir.
    Pliny, Natural History VI.xviii.46. bölümünde Kürdistana Gordyæi (Gord Yurdu) demektedir. Dicle (Tigris) adlı bölümde Dicle adının Med dilinde “Ok” anlamına geldiğini ve nehrin adını ise ok’un hızlılığından aldığını ve Dicle nehrinin Gordyaei dağlarından geçtiğini yazmış.

    İngilizce metni: When its course becomes more rapid, it assumes the name of Tigris, given to it on account of its swiftness, that word signifying an arrow in the Median language. ((The Natural History. Pliny the Elder. John Bostock, M.D., F.R.S. H.T. Riley, Esq., B.A. London. Taylor and Francis, Red Lion Court, Fleet Street. 1855 - VI. Kitap, bölüm. 31)

    Dicle nehrinin Ermenistandan başlayıp 'Kürdistan dağlarından', yine bir Kürt bölgesi olan Adiabene’den, Apameadan ve Mesene kasabasından geçtiğini yazmış. (Kitap VI. 31)

    Kafkas kapılarının ardında Gordyaean (Kürdistan) Dağlarında Valli ve Suarni diye barbar ve gaddar kabilelerin halen bulunduğunu fakat onların altın madenlerini işlettiklerini yazmış. (Kitap VI. 12 [11],)

    Eskiden Carduchi halkı (Kardukhi) olarak bilinen şimdi ise Cordueni, Adiabene’yle birleşir ve önlerinden Dicle nehri akar diye yazmış. Kitap (VI. 17 [14])

    Plutarch
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...ch_Tarihci.jpg
    Yunanlı tarihçi Plutarch (Mestrius Plutarchus) Milattan sonra 46-120 yılları arasında yaşamıştır. Yunanistan’ın Chaeronea kasabasında doğan Plutarch aynı zamanda biyografist, felsefeci ve antik çağ ansiklopedistidir. Zengin aileden geldiği için Atina Akademisinde 67 yaşından sonra felsefe, retorik ve matematik eğitimi almıştır. Hayatının büyük bölümünün Romada geçdiği tahmin edilmektedir fakat Yunanistana dönüp orada 125 yılından önce öldüğü anlaşılmaktadır.

    Plutarch’ın en ünlü çalışması “Parelel Yaşamlar” (Bioi paralleloi) adlı eseridir. Bu çalışma 46 tane ünlü Romalı ve Yunanlının biyografilerinden oluşuyor. Bazıları karşılaştırılmalı (paralel) olarak bir Yunanlı, birde Romalı olarak anlatılmış.

    Plutarch (Plutark) , Roma generali Lucullus’un hayatını ele alan bölümde Kürt ve Kürdistandan bahsetmektedir. Kürdistan kralı Zarbienusdan bahseden Plutarch, Ermenistan kralı Tigranes’in baskısına karşı ittifak için Roma konsolosu Appius Claudius yoluyla Roma generali Lucullusla gizlice irtibata geçtiğini aktarmış. Tigranesin, Kürt Kral Zarbienusu, karısını ve çocuklarını Romalılar Ermenistana girmeden önce suikast düzenleterek öldürdüğünü ve Romalıların Zarbienus adına cenaze töreni düzenlediğini anlatmış.

    M.S. 115 yıllarında Korduene kralının adı Manisarus idi. Korduene (Kürdistan) şehirleri, Hübschmanna göre Die altarmenische Ortsnamen, 239, and Armenische Grammatik, i/2, 518-20 adlı kitabında fetihden sonra Ermeniceleştirilmeye tabi tutulmuş.

    Ptolemy
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...Ptolemaeus.jpg
    Claudius Ptolemaeus (Ptolemy) M.S. 90 yılında Mısırda doğdu, 168 yılında da hayatını yitirmiştir. Ailesinin geçmişi hakkında herhangi bilgi mevcut değildir. Roma vatandaşı olan Ptolemy, Yunanca konuşabilen, coğrafyacı, astronom ve astrologdu. Birçok görüşe göre Ptolemy Helenize olmuş Mısırlıydı.
    Ptolemy, Carduchiler’i (Kürtleri) Geliler’in aşağısında Margasiler‘le Cadusiler’in topraklarına yakın bölgelerde gösterir ve daha ilerde ise Gordyene‘den (Kürdistan) ve Gordyaei Dağları’ndan sözeder. Suriye üzerinde hakimiyet için Mısır kralı Ptolemy III ile M.Ö. 217 yılında yaptığı savaşta bir süre önce isyancı Medya satrapı Melon’u yenilgiye uğratan Selefkos kralı Antiochus III’ün ordusunda “Cardaces” (Cardac’lar veya Karda’lar) da vardı.

    Ayrıca, Ptolemy istemeyerek de olsa Kürt aşiretleri hakkında bilgiler vermektedir. Diyarbakırın Bekiranlıları için Bagraoandene, Antep’in Belikanlıları için Belcanea, Hakkarinin Tiriganlıları için Tigranoandene, Elazığın Subhanlıları için Sophene, Dersimliler için Derzene, Botanlılar için Bokhtanoi aşiretlerinin adlarını verir. Bu aşiretler bugün halen mevcuttur.

    Dio Cassius
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...on_Cassius.jpg
    II.Yüzyılda yaşayan Romalı politikacı, yönetici ve tarihçi Dio Cassius (Cassius Dio Cocceianus) M.S. 155 yıllarında Nicaea (İznik) , Bitinyada doğmuştur. Babası Cassius Apronianus, Dalmatya and Kilikya yöneticisiydi. Babasının ölümünden sonar Kilikyadan ayrılıp Romaya gitti, daha sonra Senato üyesi oldu. Bütün Roma tarihi üzerine geniş çapta Yunanca 80 kitap yazmıştır ve sadece 19 tanesi bu zamana kadar yaşayabilmiştir. Daha sonra hastalıktan dolayı emekliliğe ayrılan Dio Cassius M.S. 240 arasında Nicaeada ölmüştür.

    Dio Cassius, Kürdistana “Gordyen” (Gord-Yurdu) demektedir.

    Ammianus Marcellinus
    Romalı Tarihçi Ammianus Marcellinus 325-330 yılları arasında Antakya’da doğmuştur.
    Ölüm tarihi ise net olarak bilinmiyor fakat 391 yılına kadar yaşadığı biliniyor. Marcellinus 31 kitap yazmıştır, fakat 13 tanesi kaybolmuştur.
    359 yılında Pers krallar kralı II. Sapor Romalıların elinde bulunan Amida’ya (Diyarbakır) yönelmişti. Korkunç bir kuşatma olmuştu. Romalılar, Sasanilerin dövdüğü surlarda yılmadan savunma halindeydiler. Fillerin kullanıldığı saldırı kısmında ise ateş topları ile püskürtme harekatına devam ediyorlardı. O sıralarda Diyarbakırda bulunan A.Marcellinus bizzat şahit olarak kanlı savaşları ve salgın hastalıkları anlatmıştır. Karadan saldırıya geçen kuşatmacılar surları delip şehre girmeye çalışırken, şehri savunanlar genelde sur üstünden savunmaya geçerlerdi. Sonunda Roma direnişi kırıldı. Altıncı yüzyılın sonlarında bu sefer sağlam Sasani savunmasındaki şehre Rumlar yöneldi. Gene klasik şekilde yerden saldırı, sur üstünden savunma tertibi gerçekleşiyordu. Kuşatmanın sessiz bir gecesinde, şaraptan ve uykudan lal haldeki Sasaniler, Rum fırtınasıyla uyandırıldılar. Rumlar şafakla şehre girdiler ve Amid tekrar Bizans hakimiyetine girmiş oldu.

    Kuşatma sırasında Amid (Diyarbakır) şehrinde bulunan ve canını zor kurtaran A.Marcellinus Kürdistana “Korduen” (Kord Yurdu) demektedir.

    Eutropius
    Romalı tarihçi Eutropius (Flavius Eutropius) İstanbulda magister memoriae (üst düzey memur) olarak çalıştı. 361-363 yıllarında İmparator Julian’la birlikte İran’a (Persia) karşı sefere katıldı. Doğu Roma İmparatoru Valens (364–378) zamanında yaşayan Eutropius “Breviarium historiae Romanae (Abridgement of Roman History) ” adlı 10 kitaplık tarih çalışmasını Valens’e adamıştır. Bu tarih kitabında Eutropius Kürtlerden bahsetmektedir. Roma dünyasının imparatoru Trajanus’un (Marcus Ulpius Trajanus Crinitus) 98-117 imparatorluk döneminde hakimiyetini ele geçerdiği ülkelerden biri olarakda Kürdistanı sayıyor.

    Kitap VIII, 3: İngilizce metni: He recovered Armenia, which the Parthians had seized, putting to death Parthamasires who held the government of it. He gave a king to the Albani. He received into alliance the king of the Iberians, Sarmatians, Bosporani, Arabians, Osdroeni, and Colchians. He obtained the mastery over the Cordueni and Marcomedi, as well as over Anthemusia, an extensive region of Persia.

    Tarihçilerin kullandığı Kard, Kord, Gord, Kirti, Kurti adları Kürt adıyla aynıdır.

    Gorduene, Corduaie, Gordyeae, K(C) ardu-chi, Cordueni gibi adlar ise Kürdistan adıyla aynıdır.

    Tarihçiler ve Kürtlerden bahsetme tarihleri:

    Hıstorians and their Mention of Kurds

    M.Ö. 5. yy: Pacty (Bohti, Botan) (Herodot)

    M.Ö. 4. yy: Kardukhi (Kürt-ler-ler) , (Ksenefon)

    M.Ö. 1. yy: Cordueni, Gordyene (Sallust ve Diodorus)

    M.S. 1. yy: Cyrti, Gord, (Livy, Strabo)

    M.S. 2. yy: Gordyeni, Cordueni (Plutarch ve Pliny)

    M.S. 2. yy: Gordyene, Korduene (Ptolemy ve Dio Cassius)

    M.S. 4. yy: Kardueni, Cardueni ('Petr. Patr.' [? ], Sextus Ruf., Eutropius)

    M.S. 5. yy: Cardueni, Corduena, Cordyena, Kardueni (Ammianus Marcelinus, Julius Honor., Zosimus) .


    Tirigan
    View Public Profile

    Send a private message to Tirigan

    Find all posts by Tirigan

    #10
    08-28-2006, 02:32 PM

    Tirigan
    Junior Member Join Date: Aug 2006
    Posts: 24


    ________________________________________
    İran Kaynakları

    Behistun Yazıtları
    http://titus.fkidg1.uni-frankfurt.de...s/behistun.htm
    Pers Kralı Darius, M.Ö 515 yıllarında Behistun yazıtlarında Zaza Kürtlerinden bahsetmektedir. Pers İmparatorluğunun hükümdarlığını yapan Pers Kralı I. Darius (Dara) M.Ö. 522-486 yılları arasında yaşamış olup Ortadoğunun birçok ülkesini egemenliği altına almıştır. Darius, M.Ö 515 yıllarında Behistun yazıtları olarak bilinen ünlü çivi yazısını hazırlatmıştır. Darius, yerden 100 metre yükseklikteki kayalıklara yazdığı Behistun yazıtlarında Pers tarihinden ve Feth ettiği ülkelerden bahsetmektedir. Behistun yazıtları üç dilde ayrı olarak yazılmıştır: Eski Farsça, Elamice ve Babilce.

    Birinci sütunda Darius M.Ö 515 yıllarında Fırat nehrinin kenarında Zazana adında bir kasaba olduğunu yazmış. Bu kitabede, Dersim (Tunceli) ve Elazığ havalisi “Zazana” adı ile anılmaktadır.

    Sütununun ingilizce metni:
    [1.19] Says Darius the king: Afterwards I went to Babylon; when I had not reached Babylon - there (is) a town Zazana by name along the Euphrates - there this Nidintu-Bel who called himself Nebuchadrezzar went with his army against me to engage in battle; afterwards we engaged in battle; Auramazda bore me aid; by the grace of Auramazda the army of Nidintu-Bel I smote utterly; the enemy were driven into the water; the water bore them away; 2 days in the month Anamaka were in course - we thus engaged in battle

    Kârnâmag î Ardaşir î Babagân
    Kürtler’in isminin geçtiği büyük bir savaş; Sasani-Kürt Savaşı. Bu savaş Kârnâmag-î Ardaşîr î Babagân (Karnamey Ardeşêr Papakan) adlı yapıtta geçer. Kârnâmag î Ardaşir î Babagân (Papagın oğlu Ardaşirin Hikâyeleri) adlı kitapda Kürt Kralı Madîg ile Sasani Kralı Ardeşir arasında geçen bir savaş anlatılır (M.S. 226) . Bu kitap Zerdüst imparatorundan kalan en eski Pehlevice yazılmış kayıttır.

    Ardeşir (Ardaşir, Ardeşêr) , Babag’ın oğludur, İranda M.S. 226-652 yılları arasında yaşamış Sasani devletinin kurucusudur. Sasan, Babag tarafından at ve büyükbaş hayvanlarına bakması için görevlendirilmiş bir çobandı ve Kral Darabın soyundandı. Babag, Kral Darae’nin oğlu Kral Darab’ın soyundan gelir. İşte İskender’in iblisi yönetimi sırasında Darab’ın soyundan gelenler Kürt Çobanlar ile birlikte yaşamışlardı (chapter 1.; 1 to7) . İşte Kürtler’in uzun süre koruduğu bu Ardeşir, Kral olur olmaz Kürt Kralı Madig’e saldırır.

    Sasani kralı Ardaşir çok sayıda asker ve Zavul’un kahramanlarını toplayarak Kürt Kralı Mâdîg’e karşı sefere hazırlandı. Çok büyük bir kapışmaya sahne olunan kavga çok kanlı geçer ve Ardaşir’in ordusu Kürtler tarafından sonunda yenilgiye uğratılır. Mâdîg’in ordusu övünerek: “Artık Ardaşir kaygısı olmaz, yenilgiyi aldıktan sonra Pars’a geri dönmüştür.”der. İlk karşılaşmada yenilen Ardeşir, bu arada 4000 kişilik ordu toplayarak Kürtlerin üzerinde bir harb hilesi ile gece baskını düzenler ve 1000 Kürt Askeri’ni kılıçtan geçirir, Kralı, ailesini ve yakınlarını esir alır. Bunda önemli olan 1) Milattan yüz-ikiyüz yıl sonrasına kadar da “Kürt Kralı” ibaresinin kullanılmasıdır. 2) Bu savaşın takriben Ermenistan yolu üstünde bir alanda cereyan etmesidir. 3) Madig’in Azerbaycan’da kral olmasıdır.

    İngilizce metni: Afterwards he (viz., Ardashir) , having collected many soldiers and heroes of Zavul, proceeded to battle against Mâdîg, the King of the Kurds. There was much fighting and bloodshed (in which) the army of Ardashir (finally) sustained a defeat The army of Madig boasted thus: 'Now there should be no fear of Ardashir, as on account of his defeat he has returned to Pars. Meanwhile) Ardashir, having prepared an army of four thousand men, rushed upon them (viz., the Kurds) , and surprised them with a night attack. He killed one thousand of the Kurds, (while) others were wounded and taken prisoners; and out of the Kurds (that were imprisoned) he sent to Pars their king with his sons, brothers, children, his abundant wealth and property.

    II. Orta Çağda Kürtler

    Moses Khorenatsi
    http://upload.wikimedia.org/wikipedi...of_Chorene.jpg
    Ermeni tarihinin babası olarak tanınan şöhretli Ermeni tarihçisi Moses Khorenatsi (410-490) “Ermenilerin Tarihi” (History of the Armenians, Robert W. Thomson çevirisi) adlı eserinde Kürdistandan bahsetmektedir. Partlar’ın, Ermenistan’a hakim olduklarında ülkeyi beyliklere bölerek yöneten “Korduats’i” (Korduk, Korçek) adını taşıyan eyalette de aynı adı taşıyan bir beylik oluşturduklarını yazmaktadır (a.g.e., s. 143, 178, 196, 209, 220-21) . Bu sözcükler Ermenicede Kürdistan anlamına gelir. Khorenatsi’nin bu eserinin M.S. 5.-M.S. 8. yılları arasına ait olduğu sanılmaktadır. Böylece Partlar’ın hakimiyeti çağında ve erken ortaçağlarda da değişik şekiller altında Kürdistan adıyla karşılaşmaktayız.

    Tabari
    Pers kökenli tarihçi Tabari (Abu Jafar Muhammad ibn Jarir at-Tabari) en büyük İslam tarihçilerden biri olarak tanınır. İran’ın Tabaristan bölgesinde 839 yıllarında doğan Tabari soyadını da buradan almıştır. Tabari, 915 yıllarında tamamladığı eserinde Kürt kralının Pers kralıyla yaptığı savaştan bahsetmektedir. Tabariye göre Sasani kralı Ardeşirle savaşan ve onu yenen Kürt kral Madig, Azerbaycan,Doğu İran, Batı Kürdistan’a hakimdi. (El-Taberi, Tarikh el-Omem wal-Mulook (The History of Nations and Kings) .
    Arab İstilası’nın devamında, Tabari ve Baladhuri’ye göre, bu kez Habin ibn Maslama şu anda gözeleri Ermenistan topraklarında bulunan “Nahr al-Akrad=Kürdler’in Nehri”ni geçerek Dvin veya Dabib Ovası’na vardı (643 Hicri) . Otoritelerin mesela Ermeni kaynağı; Faustus of Byzantium, III’ün bildirdiğine göre, ki güvenilir olarak kabul ediliyor, bu nehir günümüzün Garni Nehri’dir. Arab Coğrafyacı Muqadasi, (X. Yüzyıl’da) , Hristiyanların Dvin’de predominant hale geldiklerini, fakat Kürtler’in şehri ellerinde tuttuklarını kaydeder (yadbituhu al-Akrâd) .

    Tabari bu sefer Kürt isyanlarından bahseder. 846 yılında İsfahan dağları cıvarlarında ve Farsda büyük bir Kürt isyanı patlak verir. Musul Kürtleride Misawir Bin Abdel Hamid önderliğinde 866 yılında Abbasilere karşı bu isyanda yerini alır. Aynı şekilde Kürtler, Basra’nın değişik bölgelerinde Zenj ihtilalinde, yine 850 yılında Yakoub Al Saffar’ın ihtilalinde, Kürt lider Mohammed Bin Abdallah Hazarmerdi’nin yüce önderliğinde kahramanca eylemlerde üstün bir şekilde yer alır. Kürt lider Mohammed Bin Abdallah Hazarmerdi isyanın ruhunu tam üç yıl parlak tuttu (Al Tabari – Cilt 11, Sayfalar 200-256) .

    Araplar savaşta yetersiz kalınca Selçuklulardan oluşan “Hassa ordusu” ki günümüzde kiralık asker olarak bilinir. Kürtlerin üzerine sürer ve çocuk, yaşlı, kadın demeden kılıçtan geçirilir. Kürtler İsfahan, Cebel ve Farsta yenilgiye uğratılır. Fakat bu yenilgi Kürt-Arap savaşların sonuncusu olmuyor ve 10–11. yüzyıllara sarkıyordu.

    Bu olayları kitaplarında kaydeden Tabari daha sonraları hayatının büyük çoğunluğunu geçirdiği Bağdat şehrinde 823 yılında ölmüştür.
    Armedforcesjournal.com
    [ALINTI]

  • nazım hikmet

    11.11.2007 - 14:47

    Yaşadığımız dünyanın acı gerçekliği şairleri çocuklar üzerinden daha mutlu bir gelecek kurma düşüne yönlendirmiştir. Açlık, yoksulluk, savaş, ölüm v.b. kapitalist sistemin doğal bir sonucu olan ve tamamıyle sınıfsal bir öze dayanan gerçekleri, her şair kendi sınıfsal/ ideolojik yapısı temelinde hissetmiş ve yansıtmıştır. Bu yansıtış, her ne kadar biçim sorunu ile estetik örgü arasındaki bağın özgünlüğüyle şiir mertebesine erişebilir olsa da, esas olarak şairin sınıfsal/ideolojik yapısının sözcüklerle yeniden kurulmasından başka bir şey değildir. Şöyle de diyebiliriz, şiir; ideolojinin estetize edilmiş biçimidir. Her şiir bir ideolojinin yansımasıdır. İsterse içinde toplumsal hiç bir soruna yer vermesin, bugünden geleceğe bir köprü kurmasın. Örneğin -şiir olabilmenin tüm özelliklerini yerine getirdiğini düşünerek- sadece aşk ve aşkı üzerine duygularını kağıda dökenlerin ideolojisinin olmadığını ileri sürebilir miyiz? Buradaki ideoloji, şairin aşk ve aşkı dışında dünyanın/toplumun geleceğine gözlerini sımsıkı kapadığı bireysellikten başka bir şey değildir. Bireysellik ise belirli bir dünya görüşünün temel özelliklerinden birisidir. (1)
    II.
    Şairlerin çocuklar üzerinden daha mutlu bir gelecek kurguladığını belirttik. Daha mutlu bir gelecek kurgusu, bugünün sorunlu olmasının sonucudur. Dolayısıyla şair kendi ideolojisinin amaçladığı toplum yapısını, çocukların devralacağı bir dünya içersinde somutlamaya çalışmakta, ideolojisinin gelecekte hakim olacağını varsaymaktadır. Ne ki bu, aynı zamanda, giden ile gelen arasındaki çelişkinin de dışa vurumudur. Her ne kadar dünyayı yaşlılar yönetiyor olsa da, şiir cumhuriyetinin iktidarı, 'gelecek olan' üzerine kuruludur.

    'annelerin ninnilerinden
    spikerin okuduğu habere kadar
    yürekte, kitapta ve sokakta
    yenebilmek yalanı
    anlamak sevgilim; o bir müthiş bahtiyarlık
    anlamak gitmekte ve gelmekte olanı'

    Ninnileri ve haberleri üretenlerin yönetenler olduğu gerçeğinden hareket eden Nazım, üretilmiş yalanın bilim ve pratik ile alt edilebileceğini belirtmektedir. Giden ve gelen arasındaki çelişki salt ölüm ile yaşam arasında değildir. Eskinin içinden doğan yeni, üretim ilişkilerinin gelişimine koşut olarak, eskinin üretim ilişkileri önünde engel teşkil eden özelliklerini ortadan kaldırır. Üretim ilişkileri geliştikçe düşünüş ve yaşayış biçimleri de yavaş yavaş gelişip var olanı değişime zorlar. Değişimin kendini dayatması kaçınılmazdır. Sorun bu değişime adapte olmak veya karşı çıkmaktan öte, değişimin aktif savunucusu, öncü gücü olabilmektir. Bu ise tarihi ve toplumların yapısını yorumlamak ile ilgili bir olgudur. Nazım şöyle belirtir bu durumu: 'Ben ölen babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim, ve adsız bir kavganın neferiyim' Anlaşılacağı gibi bu satırlarda 'ölen baba' var olan sistemi, 'doğacak çocuk' geleceğin toplumunu simgeliyor. Geçmişten geleceğe uzanan köprünün ortasında bugünü simgeleyen şair, tavrını gelecekten yana koyarken edilgin bir bekleyiş içersinde değil, inandığı gelecek için mücadele eden okyanustaki damlalardan biri.
    Nazım'ın şiirlerinde 'çocuk' maddenin katışıksız hali gibidir. 'Düşmanlar ki kanıma susamış, düşmanlarım ki kanlarına susamışım' dizelerinde olduğu gibi sınıfsal ayrımını net bir şeklinde ifade eden şair, çocuklara ise ait oldukları sınıfsal konum üzerinden bakmaz.

    'Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
    allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
    oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
    dünyayı çocuklara verelim
    kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
    hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
    bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
    çocuklar dünyayı alacak elimizden
    ölümsüz ağaçlar dikecekler'

    Bugünün yönetenlerinin de zamanında çocuk olduğunu düşündüğümüzde, dünyayı devr alan çocukların şairin ümit ettiği 'ölümsüz ağaçlar'ı dikmediğini anlayabiliriz. Çocuklara bakıştaki bu hümanizmin, doğum yeri ve ailesini seçme şansı olmayan çocukların doğuştan temiz olduğu inancıyla açıklanabilir.(2) Kaldı ki Nazım geleceğin toplumunu çizerken, iktidarı net biçimde işçi sınıfına teslim ederek dünyayı devr alacak çocukların hangi sınıfa bağlı olduğunu da dolaylı olarak belirtmektedir. Hatta bunun için dövüşülmesi gerektiğini ve gerektiğinde ölünebileceğine de kabul etmektedir.

    'Yavrum,
    Kız olursa tepeden tırnağa anasına benzesin istiyorum
    Oğlan olursa, boyu posu bana
    Kız olursa ela ela baksın
    Oğlan olursa maviş maviş
    Yavrum,
    Kız olsun oğlan olsun,
    Kaç yaşında olursa olsun,
    Yavrum düşmesin istiyorum hapislere
    Güzelden, haklıdan, barıştan yana diye.
    Fakat malum
    Kızım yahut oğlum
    Gecikirse suların ışıması
    Dövüşeceksin
    Ve hatta...
    Yani haylice müşkül bir zanaatmış bizde bugün babalık zanaatı da'

    Güzel günlerin işçi sınıfı ve çocuklar eliyle geleceği inancı Nazım şiirlerinin karakteristik özellikleri arasındadır. Kimilerine göre bir çelişki olan ve İşçi sınıfı demokrasisi (diktatörlüğü) ile hümanizm arasında gel-git şeklinde eleştirilen bu düşünüş yapısını, sosyalist ögretinin iki aşaması üzerinden ele almak gerekir. Nazım'ın işçi sınıfının politik iktidarını öven şiirlerini devletin sönümlenmediği bir zaman diliminden okumak gerekir. Evrensel bir değer olarak ele alınan çocuklar ile ilgili şiirler ise, devletin sönümlendiği sınıfsız bir dünya düzenine olan özlemi dile getirmektedir ve bu nedenle hümanisttir.

    '....
    Benim oğlan dünyaya geldiği zaman
    Çocuklar doğdu Kore'de
    Sarı ay çiçeğine benziyorlardı
    Mak Artır kesti onları,
    Gittiler ana sütüne bile doyamadan.
    Benim oğlan dünyaya geldiği zaman
    Çocuklar doğdu Yunan zındanlarında
    Babaları kurşuna dizilmiş.
    Bu dünyada görülecek ilk şey diye
    Demir parmaklığı gördülr.
    Benim oğlan dünyaya geldiği zaman
    Çocuklar doğdu Anadolu'da,
    Mavi gözlü,kara gözlü, ela gözlü bebeklerdi.
    Bitlendiler doğar doğmaz,
    Kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden.
    Benim oğlan benim yaşıma bastığı zaman,
    Ben bu dünyada olmayacağım,
    Ama harikulade bir beşik olacak dünya
    Siyah,
    Beyaz,
    Sarı,
    Bütün çocukları sallayan
    Mavi atlas döşekli bir beşik.'

    Nazım gelecek güzel dünyanın şiirlerini yazarken, yaşadığı çağa gözünü kapayan salt hayalci bir şair değildir. Yaşadığımız dünyanın çirkinlikleri her zaman gerçekçi bir şekilde yer alır Nazım'ın şiirlerinde. Elbette bu çirkinlikler kaderci bir anlayışa indirgenmez. Sorunun kendisi insandır ve çözüm de insan tarafından gerçekleştirilecektir.

    Dünyayı yöneten yaşlıların çocuklara sunduğu savaş ve açlıktan başka bir şey değildir. Bu nedenle Nazım'ın çoğu şiirinde Hiroşima'lı bir kız çocuğu ağlar.

    'Bugüne kadar dolaşıyor dünyayı
    Övünüyor gibi mi geliyor ne
    Değil
    Dolaşan o küçücük Japon kızcağızı da
    İnsanları atom harbine karşı savaşa çağırıyorsa
    Çağırabiliyorsa
    Ve insanlar onun incecik sesine kulak kabartıyorsa
    O bu kuvvetini
    Hiroşima'da bir kağıt parçası gibi
    Yanıp kül olmak pahasına kazandı'
    (Güneşin Sofrasında Söylenen Türküler, Sanat Emeği y. S.12)

    Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının yok ettiği insanlığı 'Bulutlar Adam Öldürmesin' şiiriyle anlatır.

    '....
    Koşuyor altı yaşında bir oğlan
    Uçurtması geçiyor ağaçlardan
    Siz de böyle koşuştunuz bir zaman
    Çocuklara kıymayın efendiler
    Bulutlar adam öldürmesin'

    'Kız Çocuğu' şiirinde ise Hiroşima'lı kız çocuğunun ağzından yaşanılanları anlatmakta ve insanlığı, savaşa karşı mücadeleye çağırmaktadır.

    'Çalıyorum kapınızı
    Teyze amca bir imza ver
    Çocuklar öldürülmesin
    Şeker de yiyebilsinler.'

    'Japon Balıkçısı'nda ise atom bombasının insan üzerindeki etkilerini anlattıktan sonra bu vahşete sessiz kalanlara 'insanlar ey nerdesiniz / nerdesiniz' mısrasıyla göndermede bulunur.
    Uzun soluklu, zorlu mücadele yıllarının getirdiği bütün baskı, zuküm ve özveriyi göze alan Nazım aynı zamanda bir baba olarak da oğlunun özlemini çekmektedir.

    'karşı yalı memleket
    sesleniyorum Varna'dan
    işitiyormusun memet
    memet...
    karadeniz akıyor durmadan
    durmadan
    deli hasret
    deli hasret
    oğlum, sana sesleniyorum
    işitiyormusun memet
    memet...'

    Nazım vatan haini olarak ilan edildiği memleketinden uzakta, memleketinin onurlu günleri için mücadele ederken, oğlu Memed fotoğraflarda büyümektedir.

    'İçimde acısı var yemişi koparılmış bir dalın,
    gitmez gözümden hayali Haliçe inen yolun,
    iki gözlü bir bıçaktır yüreğime saplanmış
    evlât hasretiyle hasreti İstanbulun.'
    (Benim Oğlan Fotoğraflarda Büyüyor)

    Oğluna olan hasretini ve onunla zorunlu nedenle ilişki kuramayışını çeşitli şiirlerinde anlatır.

    'Eski takvim hesabıyle
    bu sabah başadı bahar.
    Geri geldi Memed'ime
    yolladığım oyuncaklar.
    Kurulmamış zembereği
    küskün duruyor kamyonet,
    yüzdüremedi leğende
    beyaz kotrasını Memet.' (Karlı Kayın Ormanı)

    Çantamda cennet...
    Bir zarfın üzeri:
    'Memet,
    Nâzım Hikmet'in oğlu,
    Türkiye'
    diye yazılı.
    Moskova'da mektupları birer birer
    kendim dağıtırım adreslerine.
    Yalnız Memedin mektubunu götüremem yerine.
    hattâ yollıyamam.
    Nâzım'ın oğlu,
    haramiler kesmiş yolu,
    mektubunu vermezler. (Postacı)

    Onurlu bir kavgası, safında olmakla övündüğü Partisi ve kitaplarından başka mal varlığı olmayan Nazım Hikmet, fotoğraflarda büyüyen oğlunu Türkiye Komünist Partisi'ne emanet eder. Bir anlamda, oğlunun da kendi partisiyle birlikte mücadele içersinde olmasını istemiş, ümit etmiştir diyebiliriz. Ne ki Adam yayınlarının sahibi oğlu Memed Fuat, babasının vasiyetindeki mısraya ('oğlum, seni..... emanet ediyorum') bile sansür uygulamış ve kitaplarının telif hakkını sermayeye satmıştır.

    F.İlter
    *****
    (1) Ancak her aşk şiirini bireysellik olarak görmemek lazım. Aşk da insansal bir duygu ve gereksinimdir. Verili koşullar altında, belirli bir yer ve zamanda yaşanır. Bu gerçekliği bütünüyle ele almak ve toplumun kaderinin (kurtuluş veya esaret) kendi yaşam biçimini de (dolayısıyla aşkı da) doğrudan kapsadığının bilincinde olmak, kısacası dizginleri aşka vermemek...bireycilikten sıyrılmış şiiri gösterir bize.
    (2) Şair Ralph Cheyney 'Haykır Bebek' adlı şiirinde sınıf temeli koymaktadır.
    '.....
    Daha hızlı bağır bebek
    Uzun uzun memeyi em ve büyü
    Yalnız bir şeyi bil
    Sen bir amelesin!
    .....
    Ve elleri yumuşak olanlara
    Hiç bir zaman
    Sonuna kadar itimat etmemelisin.' (Benerci Kendini Niçin Öldürdü,Adam y. S.144)

  • yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var

    11.11.2007 - 14:41

    yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın birşeyi....

    ataol behramoğlu

  • hoşçakal kardeşim deniz

    09.11.2007 - 21:25

    işte geldik gidiyoruz hoşçakal kardeşim DENİZ...

  • dağlar

    07.11.2007 - 22:08

    başına bir hal gelirse canım dağlara gel dağlara...
    seni saklar vermez ele canım
    dağlara gel dağlara..

  • roj tv

    03.11.2007 - 15:42

    ROJ TV demokratik bir ülkede kanalın yayının tatışılması gereksiz...
    tarıştığımız nokta kanalın varlığıysa bu faşizanlık olur.her insan kendi dilinden duymak ister haberi de flimi de...

  • dağ

    02.11.2007 - 16:54

    Ferman padişahın hey dost!
    DAĞLAR BİZİMDİR! ! !

  • roj tv

    01.11.2007 - 22:57

    roj tv hala hacklenmemiş, avrupadan yayın yapan bir kanal.

  • para

    29.10.2007 - 20:49

    kapitalistler parayı kullanır biz sosyalistler ise parayı fırlatıp atarız
    fidel castro

  • mahkum

    29.10.2007 - 20:47

    özgürlük mahkumlarını bilirim ben yüreklerinde onurlu kavgalarını taşıyan...

  • atatürkün sözleri

    29.10.2007 - 20:42

    'vatansız bir millet ezilmeye mahkumdur'
    M.Kemal Atatürk

    bu söz bir gerçek ezilmemek için....

  • vatan

    29.10.2007 - 20:39

    ah vatan diye kanlı tapınakta yaşayanlar
    göz diye kanlı gözenekten bize bakanlar
    susturun şu kan sesini yeter deyin
    yaktığınız orman sizi de yakar
    YETER DEYİN(!) YETER...

  • gerçek

    29.10.2007 - 20:37

    felsede yıllarca tartışılmış bir terim gerçek hakikat değilmiş v.b.

    bizim gerçeğimiz belli sosyalist bir devrim!

  • mitralyöz

    29.10.2007 - 20:34

    kübanın devriminde etkisi olan bir silah...

    vur ha vur ha vur mitralyözle vur ha vur...
    zafer bzim olacak can yoldaşım sana söz...

  • nasyonal sosyalizm

    28.10.2007 - 17:09

    devlet birey için değil birey devlet için vardır.bunun maskesi de milliyetçiliktir.

  • faşizm

    25.10.2007 - 22:06

    Faşizm, ölümden, fakirlikten korkan ve özünü özgür düşünceden yitireceğini sananların ideolojisi. faşizmin ürünleri ikinci dünya savaşında fırında yakılan insan cesetleriydi. şimdi ise insan gibi yaşamanın liberalizme ters düşen yönleri için bağnazlıkla yavaşça uyutularak kanını emiyor halkımızın.

  • komünist

    25.10.2007 - 21:58

    komünizmi yani emperylizme, oligarşiye karşı olan düşüncenin savunucularına komünist denir.

    ve komünist,Vietnamda işçilerin eylemleri,maestranın yumruğunu sömürgeci abd ye atan yürekli insanlardır.şiarları YA ÖZGÜR VATAN YA ÖLÜM...

    buna karşı olan sömürge olmaya mahkumdur! ! !

  • tecrit

    25.10.2007 - 21:50

    Tecrit(!) içerde bedenim tutsak, dışarda düşlerim yasak...
    g.yorum

  • roj tv

    24.10.2007 - 21:50

    rojave delal rojbaş ve roj tv ;)

  • F tipi

    21.10.2007 - 21:19

    İhtiyar bir adam vardı sekizinci hücrede ve sesi kulağımın dibine çınlıyordu; ‘ben türküm Türkoğlu türküm. Ben türküm türkoğlu türküm’ aynı tonda, aynı ses sürekli geliyordu birgün hücrelerin kapıları açıldı suları temizlememiz için. Yine o sesi duydum ‘ben türküm Türkoğlu türküm…’ kafamı kaldırdım, köşeye duruyordu. Aslında bakmamız yasaktı. Ama ben baktım ve işte Derikli muhtardı karşımda duran o sesin sahibi. Dışardan tanıyordum 65 yaşlarındaydı İSMAİL idi adı. Onu da getirmişler, neden getirdilerse… okuma yazması olmadığı türkçeyi az bildiği ve yaşlı olduğu için dövmüşler, ama yine de marşları ezberletememişler. Bunun üzerine bir şey dedirtecekler ya; ‘ben türküm Türkoğlu türküm, diyeceksin’ demişler. O da her dakika tekrarlamış yıllardır tanışırdık orada göz göze geldik beni görünce gözlerinden yaşlar akmaya başladı! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ? ? ?

  • F tipi

    21.10.2007 - 21:17

    cinayet hırsızlık yolsuzluk yapanlar değil...
    bu ülkenin emperyalizme karşı çıkan özgürlükçü insaların devrim düşüncelerini köreltmek için yapılan tehcirdir.

  • Dağarcığınıza Her Gün İki Söz

    21.10.2007 - 21:13

    yaşasın devrim

  • mağluplar

    21.10.2007 - 21:12

    bu kelime dimağımda hiç olmadı ;)

Toplam 89 mesaj bulundu