Bugünkü dünya şeytanın cenderesinde kıvranıyor. Şeytan, şerrin sembolü. Bu demektir ki, bugünkü dünya şerrin cenderesinde kıvranıyor.
Bugünkü dünyayı şeytan yönetiyor.
Sebep, elbette ki insanın tembellikleri, şehvetleri, suçları, gafletleri, dalaletleri, hıyanetleri, nankörlükleridir. Şimdi, Tanrı, insanlığın ne yapıp nasıl bir tavır sergileyeceğine bakıyor. Sergilenecek tavra göre, yarınlar ya daha kahırlı olacak yahut da mutlu. Ama bu şekilde asla devam etmeyecek.
Evet, yeni milenyum iki ihtimalden birine gebe: Ya daha kahırlı bir dünya, yahut da mutluluk, rahmet ve berekete açılmış bir dünya. Üçüncü ihtimal yok.
Şeytan, dünyayı kitlelerin başına geçirdiği piyonlarıyla yönetir. Şeytanın dostluğunda ileri derecelerde olmak, Rahman'a ve insana düşmanlıkta yükselmiş olmakla eşanlamlıdır.
Büyük düşünür Muhammed İkbal, Avrupalı sömürgecilerin oluşturduğu kuvvetler birliğine 'İblisler Parlamentosu' diyordu.
İkbal, insanlığın kahır kaynaklarından biri olarak 'fî sebîlillah fesat' üreten ikinci bir şeytanî kuvvet odağından da söz etmiştir: Hurafe ve aldatma dininin baronlarınca oluşturulan saltanat. Onun deyimiyle, mollalar saltanatı.
İşte, dünyayı bugün bu iki şeytanî güç polaritesi (karşı kutuplu güçler
sistemi) yönetmektedir. Farkları şu: Birisi Haçlı, birisi sarıklı. Ortak yanları da şu: İkisi de şeytanın taşeronu, ikisi de insanın mutluluğuna musallat.
Bugün bu iki güç odağı, İkbal'in zamanından çok daha kuvvetli durumda. Bunu, İkbal'in günündeki gibi Avrupa ile sınırlamak yanlıştır. Bugün buna, bir kutupta ABD ve peykleri, öteki kutupta ise koca bir Arap-Acem dünyası eklenmiş bulunuyor.
Bu gücün başını süper etki noktalarında oturan şeytanî kurmaylar çekiyor. Bunlar, tarihin amansız ve büyük zalimleri, şeytanın unutulmaz işbirlikçileridir.
Bir de bunlara bağlı, bunların piyonu ve hizmetçisi olarak iş gören ikinci, üçüncü, dördüncü sınıf taşeron şeytancılar var. Taşeron şeytancıların en yamanları, İslam coğrafyalarında mekân tutmuş despot riyakârlardır. Bu imansız ve irfansız şeytan yamakları, gücü, parayı, bazen de oyu müslüman kitlelerden almakta, ama hizmet ve sadakatlerini Haçlı kurmaylara arz etmektedirler. Bunlar için İslam, Haçlı kurmayların onayladığı kadarıyla dindir. Bunların dini, Haçlı kurmayların onayı varsa var, yoksa yoktur. Çünkü bunların her türlü eksiklerini (güç, para, eğitim, siyaset, strateji, propaganda, barınma, siperlenme ve gerekirse silah) Haçlı efendileri ikmal etmektedir.
Bunların din adına en becerikli oldukları şey, İslam'ın, Haçlı kabulleri dışında kalan kısmının 'o kadar da önemli olmadığı' yolunda delil hazırlamaktır.
Bunlar; müslümanı kandırma döneminde, Haçlı dünyanın temsil ettiği ve ürettiği tüm değerlere saldırmak suretiyle duygusal müslüman kitleleri kandırıp avlamakta, Haçlıların güç ve imkânlarıyla su başlarına geldikten sonra ise müslümanı hor görmekteler.
Son yıllarda Türkiye, bu taşeron şeytancılar alanına girmekle kalmadı, bu alanın en önde giden coğrafyalarından biri oluverdi. Çünkü Türkiye, son çeyrek yüzyılda, tarihte eşi az görülebilecek bir riya saltanatının kucağına oturtulmuş bulunuyor.
Türkiye bir riya yurdu haline getirildi. Ekonomiden dine, tarımdan ticarete, diplomasiden medyaya her şey sanal, her şey yalan ve her şey maskeli...
Türkiye'yi âdeta riya (ikiyüzlülük, namertlik) güdüyor.
Müslüman kitleler, öz dinleriyle vuruluyor.
İslam ülkelerinde, o arada Türkiye'de, mâbet, Allah'a ibadetin yeri olmaktan çok, Allah ile aldatmanın dokunulmazlık verilmiş beyin yıkama laboratuvarı gibi iş görmektedir. Haçlılar bunu sağladıkları için, tüm müslüman ülkelerin birer din devleti yapılmasını ölüm-kalım meselesi biliyorlar. Müslümanları mahvetmek için bundan daha ucuz, daha etkili bir silah olamayacağını anlamış bulunuyorlar.
Tek istisna, Atatürk Cumhuriyetinin Türkiyesi'dir.
Haçlı Batı, işte bu 'istisna'yı yarattığı için Atatürk'ü asla affetmiyor, ona duyduğu kin ve nefreti bir türlü dizginleyemiyor.
Dünya, şeytanın cenderesinden çıkabilecek mi?
Bunun hesabını yapmak bize düşmüyor. Bize düşen şu soruyu sormak:
Türkiye şeytanın cenderesinden çıkabilecek mi?
'Bekleyelim ve görelim' diyenler olacaktır. Biz, şöyle diyoruz:
'Beklemeyim, çocuklarımıza bırakacağımız ülkedeki dışarıdan güdümlü şer tasallutunu aşmak için eylem yapalım.' Eylem bugün için bilgili, dirayetli ve ilkeli siyasettir.
“Karanlığın ve kötünün,doğrudan varlığı yoktur. Işık ve iyi ortadan çekilince boy gösterir karanlık ve kötü…Yani, iğreti ve bedavacıdır karanlık ve kötülük…O yüzden, ucuzdur karanlık; o yüzden kolaydır fikrin cüceliğini yapmak. Ve o yüzden zordur fikrin devi olmak. Işık olmak; vermektir, çile çekmektir, ıstırabı göğüslemektir. Ucuzun, hep aşağı doğru yürümenin, hep hazır yemenin, hep uyumanın rahatını sevmez güneş adam…Bilir ki; var olmak, ışıkla dost olmaktır. Bu da, yürümeyi gerektirir…Bilir ki; karanlığı kovmak, aydınlığı kucaklamaktır. Bu da, dikenli yollardan geçmeyi gerektirir…
İş, gönüllere ışık dökebilmekte… Işık gelirse, çekilir tüm karanlıklar,tüm kötülükler.
Işık ekin insanın içine. Işık, tüm antitezleri eriten, yok eden tezdir. Bu yüzden, düşüncenin cüceleri, 'acezeler' i hep antitez olur, hep hırlar, hep horlarlar. Çünkü, verecekleri bir şey yoktur. Bütün sermayeleri, veren elleri karalamak, ışığı çarpıtmaktır. Işık verenler, ışık vermekle meşguldürler. Bu yüzden; suç aramaz,sövmez,yermez,hırlamazlar. Bu yüzden; gösterişsiz ve kavgasızdır, büyük ruhların yürüyüşleri…
Onlardır kitleye hayat veren; onlardır kervanı yürüten, şarkının ezgilerini besteleyen. Işık veren, sevgi tohumu eken hizmet ve sonsuzluk erleri yeterince olmazsa, kötü boy atar ve kavga ümit haline gelir…” (Kur'an'ı Anlamaya Doğru; s.120,121 - 1990)
ANLAYANA SİZRİSİNEK SAZ ANLAMAYANA DAVUL ZURNA AZ
atatürkçü düşünce
07.01.2006 - 17:30____________________________________________________________________________________________
ATATÜRKÜ OKUYABİLMEK,ANLAYABİLMEK,GERÇEĞİ GÖRMEKTİR.
Bugünkü dünya şeytanın cenderesinde kıvranıyor. Şeytan, şerrin sembolü. Bu demektir ki, bugünkü dünya şerrin cenderesinde kıvranıyor.
Bugünkü dünyayı şeytan yönetiyor.
Sebep, elbette ki insanın tembellikleri, şehvetleri, suçları, gafletleri, dalaletleri, hıyanetleri, nankörlükleridir. Şimdi, Tanrı, insanlığın ne yapıp nasıl bir tavır sergileyeceğine bakıyor. Sergilenecek tavra göre, yarınlar ya daha kahırlı olacak yahut da mutlu. Ama bu şekilde asla devam etmeyecek.
Evet, yeni milenyum iki ihtimalden birine gebe: Ya daha kahırlı bir dünya, yahut da mutluluk, rahmet ve berekete açılmış bir dünya. Üçüncü ihtimal yok.
Şeytan, dünyayı kitlelerin başına geçirdiği piyonlarıyla yönetir. Şeytanın dostluğunda ileri derecelerde olmak, Rahman'a ve insana düşmanlıkta yükselmiş olmakla eşanlamlıdır.
Büyük düşünür Muhammed İkbal, Avrupalı sömürgecilerin oluşturduğu kuvvetler birliğine 'İblisler Parlamentosu' diyordu.
İkbal, insanlığın kahır kaynaklarından biri olarak 'fî sebîlillah fesat' üreten ikinci bir şeytanî kuvvet odağından da söz etmiştir: Hurafe ve aldatma dininin baronlarınca oluşturulan saltanat. Onun deyimiyle, mollalar saltanatı.
İşte, dünyayı bugün bu iki şeytanî güç polaritesi (karşı kutuplu güçler
sistemi) yönetmektedir. Farkları şu: Birisi Haçlı, birisi sarıklı. Ortak yanları da şu: İkisi de şeytanın taşeronu, ikisi de insanın mutluluğuna musallat.
Bugün bu iki güç odağı, İkbal'in zamanından çok daha kuvvetli durumda. Bunu, İkbal'in günündeki gibi Avrupa ile sınırlamak yanlıştır. Bugün buna, bir kutupta ABD ve peykleri, öteki kutupta ise koca bir Arap-Acem dünyası eklenmiş bulunuyor.
Bu gücün başını süper etki noktalarında oturan şeytanî kurmaylar çekiyor. Bunlar, tarihin amansız ve büyük zalimleri, şeytanın unutulmaz işbirlikçileridir.
Bir de bunlara bağlı, bunların piyonu ve hizmetçisi olarak iş gören ikinci, üçüncü, dördüncü sınıf taşeron şeytancılar var. Taşeron şeytancıların en yamanları, İslam coğrafyalarında mekân tutmuş despot riyakârlardır. Bu imansız ve irfansız şeytan yamakları, gücü, parayı, bazen de oyu müslüman kitlelerden almakta, ama hizmet ve sadakatlerini Haçlı kurmaylara arz etmektedirler. Bunlar için İslam, Haçlı kurmayların onayladığı kadarıyla dindir. Bunların dini, Haçlı kurmayların onayı varsa var, yoksa yoktur. Çünkü bunların her türlü eksiklerini (güç, para, eğitim, siyaset, strateji, propaganda, barınma, siperlenme ve gerekirse silah) Haçlı efendileri ikmal etmektedir.
Bunların din adına en becerikli oldukları şey, İslam'ın, Haçlı kabulleri dışında kalan kısmının 'o kadar da önemli olmadığı' yolunda delil hazırlamaktır.
Bunlar; müslümanı kandırma döneminde, Haçlı dünyanın temsil ettiği ve ürettiği tüm değerlere saldırmak suretiyle duygusal müslüman kitleleri kandırıp avlamakta, Haçlıların güç ve imkânlarıyla su başlarına geldikten sonra ise müslümanı hor görmekteler.
Son yıllarda Türkiye, bu taşeron şeytancılar alanına girmekle kalmadı, bu alanın en önde giden coğrafyalarından biri oluverdi. Çünkü Türkiye, son çeyrek yüzyılda, tarihte eşi az görülebilecek bir riya saltanatının kucağına oturtulmuş bulunuyor.
Türkiye bir riya yurdu haline getirildi. Ekonomiden dine, tarımdan ticarete, diplomasiden medyaya her şey sanal, her şey yalan ve her şey maskeli...
Türkiye'yi âdeta riya (ikiyüzlülük, namertlik) güdüyor.
Müslüman kitleler, öz dinleriyle vuruluyor.
İslam ülkelerinde, o arada Türkiye'de, mâbet, Allah'a ibadetin yeri olmaktan çok, Allah ile aldatmanın dokunulmazlık verilmiş beyin yıkama laboratuvarı gibi iş görmektedir. Haçlılar bunu sağladıkları için, tüm müslüman ülkelerin birer din devleti yapılmasını ölüm-kalım meselesi biliyorlar. Müslümanları mahvetmek için bundan daha ucuz, daha etkili bir silah olamayacağını anlamış bulunuyorlar.
Tek istisna, Atatürk Cumhuriyetinin Türkiyesi'dir.
Haçlı Batı, işte bu 'istisna'yı yarattığı için Atatürk'ü asla affetmiyor, ona duyduğu kin ve nefreti bir türlü dizginleyemiyor.
Dünya, şeytanın cenderesinden çıkabilecek mi?
Bunun hesabını yapmak bize düşmüyor. Bize düşen şu soruyu sormak:
Türkiye şeytanın cenderesinden çıkabilecek mi?
'Bekleyelim ve görelim' diyenler olacaktır. Biz, şöyle diyoruz:
'Beklemeyim, çocuklarımıza bırakacağımız ülkedeki dışarıdan güdümlü şer tasallutunu aşmak için eylem yapalım.' Eylem bugün için bilgili, dirayetli ve ilkeli siyasettir.
yaşar nuri öztürk
23.09.2005 - 15:15“Karanlığın ve kötünün,doğrudan varlığı yoktur. Işık ve iyi ortadan çekilince boy gösterir karanlık ve kötü…Yani, iğreti ve bedavacıdır karanlık ve kötülük…O yüzden, ucuzdur karanlık; o yüzden kolaydır fikrin cüceliğini yapmak. Ve o yüzden zordur fikrin devi olmak. Işık olmak; vermektir, çile çekmektir, ıstırabı göğüslemektir. Ucuzun, hep aşağı doğru yürümenin, hep hazır yemenin, hep uyumanın rahatını sevmez güneş adam…Bilir ki; var olmak, ışıkla dost olmaktır. Bu da, yürümeyi gerektirir…Bilir ki; karanlığı kovmak, aydınlığı kucaklamaktır. Bu da, dikenli yollardan geçmeyi gerektirir…
İş, gönüllere ışık dökebilmekte… Işık gelirse, çekilir tüm karanlıklar,tüm kötülükler.
Işık ekin insanın içine. Işık, tüm antitezleri eriten, yok eden tezdir. Bu yüzden, düşüncenin cüceleri, 'acezeler' i hep antitez olur, hep hırlar, hep horlarlar. Çünkü, verecekleri bir şey yoktur. Bütün sermayeleri, veren elleri karalamak, ışığı çarpıtmaktır. Işık verenler, ışık vermekle meşguldürler. Bu yüzden; suç aramaz,sövmez,yermez,hırlamazlar. Bu yüzden; gösterişsiz ve kavgasızdır, büyük ruhların yürüyüşleri…
Onlardır kitleye hayat veren; onlardır kervanı yürüten, şarkının ezgilerini besteleyen. Işık veren, sevgi tohumu eken hizmet ve sonsuzluk erleri yeterince olmazsa, kötü boy atar ve kavga ümit haline gelir…” (Kur'an'ı Anlamaya Doğru; s.120,121 - 1990)
ANLAYANA SİZRİSİNEK SAZ ANLAMAYANA DAVUL ZURNA AZ
Toplam 2 mesaj bulundu