No.2 - Feuilles mortes (Ölü Yapraklar) : Do diyez minör tonda, 3/4'lük ölçüde, ağır ve melankolik (Lent et mélancolique) tempoda, sonbaharın düşen yapraklarının melankolik melodi çizgisi hem durağan (statik) , hem de hüzünlü armonilerle süslenir... Ağaçtan düşen yaprağın yavaşça yere süzülüşü, 1.Kitaptaki Baudelaire'den esinli 4.Prelüde benzer yapıda işlenir...
6/8'lik ölçüde ve Re minör tonda başlayan 2.Bölüm ağır ve kederli (Largo e mesto) tempoda, ölçülü adımlarla girer... Tema karanlık bas akorlarla belirlenir... Beethoven arkadaşı Schindler'e bu bölümde 'Bir melankoliğin ruhsal durumunu canlandırmak istediğini' anlatmıştır... Bu konuda Goethe'nin Egmont adlı eserini okuduktan sonra yazılan sonatın, Klärchen'in ölümünü yansıttığı da söylenir... Bu Largo bölüm Beethoven'ın bıraktığı en karanlık sayfalardandır...
İğreti de olsa birine kitap vermeği hiç sevmeyen amcam, güzel kadını cevapsız bırakıp, beni bekleme salonundan dışarıya çıkardı... Pembeli madamın aşkından tamamıyla aklımı kaybetmiş bir halde, amcamın tütün kokularına bulaşmış yanaklarından öptüm, öptüm ve o, epeyce büyük bir sıkıntı ile bana bu ziyaretin tafsilâtından evdekileri haberdar etmemem lâzım geleceğini gizli kapaklı bir şekilde tavsiyeye çalışırken, ben ona gözlerim yaşla dolu dolu, minnettarlığımı izaha çabalıyor ve kendisinden gördüğüm iyilikleri bir gün, elbette ödemeye çalışacağımı söylüyordum... Lâkin, o dakikada çok samimi ve çok kuvvetli olan bu minnet duygularım, hakikatta o kadar hafifmiş ki, amcama verdiğim teminatın üstünden daha iki saat geçmeden, annemle babamın yanında ağzımdan kaçıveren birtakım esrarlı lâkırdıları önlemek şöyle dursun, içimde taşıdığım mühim havadisi büsbütün açığa vurmaktan ve o gün başımdan geçen bütün sergüzeşti en küçük teferruatına kadar hikâye etmekten kendimi alamadım... Bu suretle hareket etmeyi daha dürüst bulmuş ve bu yüzden amcamın başına birtakım gaileler gelebileceğini asla düşünmemiştim... Ben, bu ziyarette kötü bir şey bulmadığım için annemle babamın da bunda bir kötülük bulmayacaklarını tahmin ediyordum... Bazen dostlarımızdan biri, ziyaretine girmekte bulunduğumuz bir kadına, cevap vermekte geciktiği bir mektup meselesinden dolayı kendi namına özür dilememizi rica edip de bizim, belki o kadın, dostumuzun bu sükûtuna hiçbir ehemmiyet vermemiştir düşüncesiyle işi açmaya bile lüzum görmediğimiz zamanlar olmaz mı? Herkes gibi, ben de, başkalarının beynini, oraya ne verilirse, hiç tepmeden kabul eden hareketsiz ve pasif bir 'ahize' telakki ederim... Onun için, annemle babamın beynine, amcamın evindeki tanışma hâdisesini nakşederken aynı zamanda, bu hâdiseye dair taşıdığım iyi ve müsbet duygularla, hayırhah tefsir ve mülâhazaları da oraya nakletmiş olduğumu sanıyordum... Lâkin, ne yazık ki, annemle babam amcamın hareketini, benim telkine çalıştığım fikirlerin büsbütün zıddı olan bambaşka prensiplerle muhakeme etmişlerdi... Babamla büyük babam, zavallı amcamla birtakım şiddetli münâkaşalarda bulunmuşlar ve bu münâkaşaların yankıları, dolayısıyla, benim kulağıma kadar gelmişti... Bundan birkaç gün sonra, sokakta yürürken, amcamın bir açık arabada önümden geçtiğini görünce, ona yüreğimi dolduran bütün acıları, minnettarlıkları ve pişmanlıkları bildirmek istedim... Fakat, bu duyguların derinliğini ve genişliğini şapkamı çıkarmak suretiyle vereceğim bir selam nasıl ifade edebilir diye düşündüm; bu kadarcık bir terbiye nezaket hareketi amcama, aramızda geçen ağır hâdiseyi âdeta hiçe saymış olduğum hissini verebilirdi... Bundan dolayı ona bu yarım sevgi nişanesini göstermektense, onu hiç görmemezlikten gelmeyi tercih ettim ve başımı çevirip geçtim... Amcam, bu kaba hareketimi, şüphesiz evden aldığım talimata atfetmiştir... Bunun için bizimkileri hiç affetmedi ve uzun yıllar sonra ölüp aramızdan kayboluncaya kadar bizden hiç kimse gidip onu görmedi...
Ancak Schönberg eski bestecilerden yararlandığını hiç saklamaz... 1931 Şubat ayında yazdığı 'Ulusal Müzik' başlıklı belgesinde şu satırları yazar: 'Hiçbir dış etki altında kalmadan Alman topraklarından fışkırmış olan müziğimle Roma ve Slav hegemonyasına nasıl karşı koyduğumu ve yalnızca Alman müziği geleneklerinden faydalandığımı kimsenin fark etmemesi şaşılacak bir durumdur... Benim öğretmenlerim her şeyden önce Bach ve Mozart olmuştur... Onları da Beethoven, Brahms ve Wagner izler...'
'Bach'tan öğrendiklerim: 1. Kontrpuanlı düşünme; yani kendi kendine eşlik edebilen müzik yazma sanatı... 2. Her şeyi tek bir şeyden yaratmak ve şekilleri iç içe geçirebilme sanatı... 3. Ölçü parçalarının baskısından kurtulma...
Mozart'tan öğrendiklerim: 1. Eş olmayan uzaklıkta cümle kuruluşları... 2. Değişik, yabancı (heterojen) karakterlerin tek bir tema içinde kaynaştırılması... 3. Yan temaları oluşturma sanatı... 4. Giriş ve geçiş sanatı...
Beethoven'den öğrendiklerim: 1. Temaların ve cümlelerin geliştirilmesi... 2. Varyasyon sanatı... 3. Büyük cümlelerin kuruluşunda çeşitlilik... 4. Duruma göre, dinleyeni rahatsız etmeyecek kadar uzun ya da duygusuz ve kısa yazma sanatı... 5. Ritmik figürlerin kendi ölçü sahalarından diğer ölçü sahalarına kayması...
Wagner'den öğrendiklerim: 1. Temaların anlatım bakımından tarzını, gidişini değiştirme yeteneği ve bu amaca hizmet etmesi... 2. Tonaliteler ve akorlar arasındaki ilişki ve yakın uygunluk... 3. Temaların ve motiflerin karşıt tarzda unsurlarla kurulması ve böylece armonileri disonant bir etki yapacak şekilde elde etme olanağı...
Brahms'tan öğrendiklerim: 1. Mozart'tan bilinçsizce kaptığım bazı şeyler: Özellikle cümlelerin genişletilip kısaltılması... 2. Formdaki plastik yapı: Berraklık ve açıklık gerektiğinde tasarruf etmemek; her formu sonuna kadar götürerek tamamlamak... 3. Cümle kuruluşunda sistem... 4. Tasarrufa karşın zenginliğe ulaşmak...'
Schönberg bu yazısına kısaca şöyle devam eder: 'Schubert, Mahler, Strauss ve Reger'den de çok şey öğrendim... Aslında kapılarımı kimseye kapalı tutmadım... Gördüğüm her güzel şeyi -ister başkasında, ister bende olsun- taklit ettim... Aslında özgürlüğüm de bundan kaynaklanır... Ancak bunlara takılıp kalmadım; tüm güzellikleri kendime mal ettikten sonra işledim, geliştirdim ve bu da beni yeniye götürdü... Günün birinde, bu 'yeni'nin eski örneklere ne kadar bağlı olduğunun anlaşılacağından eminin... Öyle bir müzik ki, geleneğin temelleri üzerine kurulduğu için ilerde kendisi gelenek olmaya adaydır...'
Balerinin Sahneye Girişi ya da Pazar Yeri olarak da adlandırılan 17.Kapris 4/4'lük ölçüde, Mi bemol Majör tonda, güçlü akorlarla girer, yine kadansları cevaplayan akorlarla gelişir... Bu ünlü kaprisi Liszt piyanoya uygulamıştır...
Bir terz (üçlü) etüdü olan 18.Kapris 6/8'lik ölçüdedir ve eski İtalyan dansı Corrente başlığını taşır... Rustik bir sinyalle girer, sonra canlanır...
I. ve XII. pozisyonlar arasında geniş değişimlerle çalınan 19.Kapris Mi bemol Majör tondadır... Ağır (Lento) tempoda dört notalı bir sinyali tekrarlayarak girer, sonra aynı şemayı sürdürür...
Pastoral havadaki 20.Kapris, 6/8'lik ölçüde, dizinin Re Majör tonda olan kolay kaprisidir... Çabukça (Allegretto) ama düşünceli başlar, sanki iki çalgı varmış gibi gelişir; minör bölmede hızlanır...
Yazımıza bu iktibasla girmemizin sebebi, bugünlerde büyük bir çöküş yaşayan AB-D ve onun güdümündeki küreselleşmiş dünya ekonomisine, sadece basit finans, borsa krizi olarak bakılmaması gerektiğidir... Batı ve ABD ekonomisinin bugünkü çöküşü, temelinde sınırsız 'üretim-tüketim' anlayışı içerisinde, bir 'meta' olarak görülen insanın en dip noktadaki tepkisinden kaynaklanmaktadır... Batı'nın ekonomiyi, insandan nasıl soyutlayıp, sanki, insan dışı canlı bir sistem-bir varlık gibi algılamasını, kapitalizmin babalarından Adam Smith şöyle ifade eder: 'Güncel dünya ekonomisinin ana hatları, bir düzenleyicinin beyninden çıkmış ve zeki bir toplum tarafından bilinçli olarak yürürlüğe konulmuş genel bir plana göre çizilmiş değil, aksine içgüdüsel ve ulaşılacak hedef konusunda bilinçsiz bir kuvvete boyun eğen bir bireyler yığını tarafından çekilmiş sayısız çizgilerin toplamıyla belirlenmiştir.'
...
Bu görünüşte bir finans krizi şeklinde tecelli etmektedir... Ama bu tecelli burada durmayacak, hemen ardından üretim ve tüketim krizine dönüşecektir... Sınırsız 'üretim ve tüketime' dayalı kapitalist sistem, geliştirdiği ve hayattan tamamıyla kopuk, sanal borsa sistemiyle de, insansız bir ekonominin (!) nihayetinde kendini vuran canavara dönüşmesini yaşamaktadır... Bugünkü buhranın kaynağı, bizzat, bu sistemin dinamikleridir... 'Haddini aşan herşey, zıddına tekamül eder' hikmeti gereği, hayattan bu kadar kopuk bir sistemin daha fazla yaşaması zaten eşyanın hakikatine aykırıdır...
...
Şimdi üzerinde düşünülen şey, yıkılacak olan bu iktisadî sistemin yerine hangisinin geleceğidir... Bu pek tabiî ki, Batı kaynaklı olmayacaktır...
Batı'nın her işi, 'insansız-insanı devreden çıkarma' anlayışı üzerine bina edilmiştir, dedik... Teknolojik gelişmelerden tutun, eğitim, iktisat vs. hayatın her sahasında insan müdahalesini devreden çıkartmayı gaye edinen Batı hayat tarzına bağlı sistem anlayışı, neticede de büsbütün sanal olan dev miktarlarda para transferine ve borca dayalı bir ekonomik düzen meydana getirmiştir... Bu sanal ekonomi, hayatın gerçekleriyle karşılaştığında ise, bütünüyle çöküşe geçmiştir...
İngiltere liberal kapitalizmin mabedi olarak bilinir... Geçtiğimiz asırda da, bu asırda da, liberalizmin sekteye uğradığı ve can düşmanı kamulaştırmaya maruz kaldığı ilk ülke hep İngiltere olmuştur... Bugün, İngiltere başta olmak üzere, ABD'deki birçok dev bankaya devlet tarafından el konulmaya başlanmıştır... Kapitalist-emperyalist Batı hayat nizâmı, Ultra liberalist Fransis Fukuyama'yı yalanlarcasına, 'tarihin sonu ve insanlığın son evresi' olarak yaftalanan liberalizm, 'Batı için tarihin sonu ve insanlığın yeni bir evre'ye geçişinde, zalim bir ara durak olarak ömrünü doldurmuştur...
kendime not
10.11.2008 - 23:57Tollund Man is found...
6.5.1950
modernite
10.11.2008 - 23:56King Crimson - 21st Century Schizoid Man...
teknikler ve mistikler
10.11.2008 - 23:51No.2 - Feuilles mortes (Ölü Yapraklar) : Do diyez minör tonda, 3/4'lük ölçüde, ağır ve melankolik (Lent et mélancolique) tempoda, sonbaharın düşen yapraklarının melankolik melodi çizgisi hem durağan (statik) , hem de hüzünlü armonilerle süslenir... Ağaçtan düşen yaprağın yavaşça yere süzülüşü, 1.Kitaptaki Baudelaire'den esinli 4.Prelüde benzer yapıda işlenir...
aksak
10.11.2008 - 23:46The Socratic Method...
belâ yı aşk
10.11.2008 - 23:39Bir gün sevdiğimi anlayacaksın
O zaman ellerin bomboş kalacak
Beni kaybedecek, ağlayacaksın
Gücüme gidiyor böyle yaşamak
Hasreti içinde hep duyacaksın
Senin de gözlerin hep yolda kalacak
O zaman yalvaran sen olacaksın
Gücüme gidiyor böyle yaşamak
Beklesem saçıma aklar dolacak
Ağlasam gözümde yaş kalmayacak
Unutursam aşkıma yazık olacak
Gücüme gidiyor böyle yaşamak...
Hiç gelmeyecek birini özlemek
05.11.2008 - 20:49The Chordettes - Eddie my Love...
ilham kaynağı olmak
05.11.2008 - 20:416/8'lik ölçüde ve Re minör tonda başlayan 2.Bölüm ağır ve kederli (Largo e mesto) tempoda, ölçülü adımlarla girer... Tema karanlık bas akorlarla belirlenir... Beethoven arkadaşı Schindler'e bu bölümde 'Bir melankoliğin ruhsal durumunu canlandırmak istediğini' anlatmıştır... Bu konuda Goethe'nin Egmont adlı eserini okuduktan sonra yazılan sonatın, Klärchen'in ölümünü yansıttığı da söylenir... Bu Largo bölüm Beethoven'ın bıraktığı en karanlık sayfalardandır...
belâ yı aşk
05.11.2008 - 20:29You've Got To Hide Your Love Away...
safderûn
05.11.2008 - 20:14...
İğreti de olsa birine kitap vermeği hiç sevmeyen amcam, güzel kadını cevapsız bırakıp, beni bekleme salonundan dışarıya çıkardı... Pembeli madamın aşkından tamamıyla aklımı kaybetmiş bir halde, amcamın tütün kokularına bulaşmış yanaklarından öptüm, öptüm ve o, epeyce büyük bir sıkıntı ile bana bu ziyaretin tafsilâtından evdekileri haberdar etmemem lâzım geleceğini gizli kapaklı bir şekilde tavsiyeye çalışırken, ben ona gözlerim yaşla dolu dolu, minnettarlığımı izaha çabalıyor ve kendisinden gördüğüm iyilikleri bir gün, elbette ödemeye çalışacağımı söylüyordum... Lâkin, o dakikada çok samimi ve çok kuvvetli olan bu minnet duygularım, hakikatta o kadar hafifmiş ki, amcama verdiğim teminatın üstünden daha iki saat geçmeden, annemle babamın yanında ağzımdan kaçıveren birtakım esrarlı lâkırdıları önlemek şöyle dursun, içimde taşıdığım mühim havadisi büsbütün açığa vurmaktan ve o gün başımdan geçen bütün sergüzeşti en küçük teferruatına kadar hikâye etmekten kendimi alamadım... Bu suretle hareket etmeyi daha dürüst bulmuş ve bu yüzden amcamın başına birtakım gaileler gelebileceğini asla düşünmemiştim... Ben, bu ziyarette kötü bir şey bulmadığım için annemle babamın da bunda bir kötülük bulmayacaklarını tahmin ediyordum... Bazen dostlarımızdan biri, ziyaretine girmekte bulunduğumuz bir kadına, cevap vermekte geciktiği bir mektup meselesinden dolayı kendi namına özür dilememizi rica edip de bizim, belki o kadın, dostumuzun bu sükûtuna hiçbir ehemmiyet vermemiştir düşüncesiyle işi açmaya bile lüzum görmediğimiz zamanlar olmaz mı? Herkes gibi, ben de, başkalarının beynini, oraya ne verilirse, hiç tepmeden kabul eden hareketsiz ve pasif bir 'ahize' telakki ederim... Onun için, annemle babamın beynine, amcamın evindeki tanışma hâdisesini nakşederken aynı zamanda, bu hâdiseye dair taşıdığım iyi ve müsbet duygularla, hayırhah tefsir ve mülâhazaları da oraya nakletmiş olduğumu sanıyordum... Lâkin, ne yazık ki, annemle babam amcamın hareketini, benim telkine çalıştığım fikirlerin büsbütün zıddı olan bambaşka prensiplerle muhakeme etmişlerdi... Babamla büyük babam, zavallı amcamla birtakım şiddetli münâkaşalarda bulunmuşlar ve bu münâkaşaların yankıları, dolayısıyla, benim kulağıma kadar gelmişti... Bundan birkaç gün sonra, sokakta yürürken, amcamın bir açık arabada önümden geçtiğini görünce, ona yüreğimi dolduran bütün acıları, minnettarlıkları ve pişmanlıkları bildirmek istedim... Fakat, bu duyguların derinliğini ve genişliğini şapkamı çıkarmak suretiyle vereceğim bir selam nasıl ifade edebilir diye düşündüm; bu kadarcık bir terbiye nezaket hareketi amcama, aramızda geçen ağır hâdiseyi âdeta hiçe saymış olduğum hissini verebilirdi... Bundan dolayı ona bu yarım sevgi nişanesini göstermektense, onu hiç görmemezlikten gelmeyi tercih ettim ve başımı çevirip geçtim... Amcam, bu kaba hareketimi, şüphesiz evden aldığım talimata atfetmiştir... Bunun için bizimkileri hiç affetmedi ve uzun yıllar sonra ölüp aramızdan kayboluncaya kadar bizden hiç kimse gidip onu görmedi...
...
içimizdeki hüzün devi
05.11.2008 - 20:08Henry Purcell - Ten Sonatas in 4 Parts - London Baroque...
bizzarûre
05.11.2008 - 20:04Ardıçtandır kuyuların kovası
Suya koyvermiyor da kızın anası
Ardıçtandır kuyuların sereni
Ben severim gel demeden geleni...
teşvîş
05.11.2008 - 19:59...
Ancak Schönberg eski bestecilerden yararlandığını hiç saklamaz... 1931 Şubat ayında yazdığı 'Ulusal Müzik' başlıklı belgesinde şu satırları yazar: 'Hiçbir dış etki altında kalmadan Alman topraklarından fışkırmış olan müziğimle Roma ve Slav hegemonyasına nasıl karşı koyduğumu ve yalnızca Alman müziği geleneklerinden faydalandığımı kimsenin fark etmemesi şaşılacak bir durumdur... Benim öğretmenlerim her şeyden önce Bach ve Mozart olmuştur... Onları da Beethoven, Brahms ve Wagner izler...'
'Bach'tan öğrendiklerim: 1. Kontrpuanlı düşünme; yani kendi kendine eşlik edebilen müzik yazma sanatı... 2. Her şeyi tek bir şeyden yaratmak ve şekilleri iç içe geçirebilme sanatı... 3. Ölçü parçalarının baskısından kurtulma...
Mozart'tan öğrendiklerim: 1. Eş olmayan uzaklıkta cümle kuruluşları... 2. Değişik, yabancı (heterojen) karakterlerin tek bir tema içinde kaynaştırılması... 3. Yan temaları oluşturma sanatı... 4. Giriş ve geçiş sanatı...
Beethoven'den öğrendiklerim: 1. Temaların ve cümlelerin geliştirilmesi... 2. Varyasyon sanatı... 3. Büyük cümlelerin kuruluşunda çeşitlilik... 4. Duruma göre, dinleyeni rahatsız etmeyecek kadar uzun ya da duygusuz ve kısa yazma sanatı... 5. Ritmik figürlerin kendi ölçü sahalarından diğer ölçü sahalarına kayması...
Wagner'den öğrendiklerim: 1. Temaların anlatım bakımından tarzını, gidişini değiştirme yeteneği ve bu amaca hizmet etmesi... 2. Tonaliteler ve akorlar arasındaki ilişki ve yakın uygunluk... 3. Temaların ve motiflerin karşıt tarzda unsurlarla kurulması ve böylece armonileri disonant bir etki yapacak şekilde elde etme olanağı...
Brahms'tan öğrendiklerim: 1. Mozart'tan bilinçsizce kaptığım bazı şeyler: Özellikle cümlelerin genişletilip kısaltılması... 2. Formdaki plastik yapı: Berraklık ve açıklık gerektiğinde tasarruf etmemek; her formu sonuna kadar götürerek tamamlamak... 3. Cümle kuruluşunda sistem... 4. Tasarrufa karşın zenginliğe ulaşmak...'
Schönberg bu yazısına kısaca şöyle devam eder: 'Schubert, Mahler, Strauss ve Reger'den de çok şey öğrendim... Aslında kapılarımı kimseye kapalı tutmadım... Gördüğüm her güzel şeyi -ister başkasında, ister bende olsun- taklit ettim... Aslında özgürlüğüm de bundan kaynaklanır... Ancak bunlara takılıp kalmadım; tüm güzellikleri kendime mal ettikten sonra işledim, geliştirdim ve bu da beni yeniye götürdü... Günün birinde, bu 'yeni'nin eski örneklere ne kadar bağlı olduğunun anlaşılacağından eminin... Öyle bir müzik ki, geleneğin temelleri üzerine kurulduğu için ilerde kendisi gelenek olmaya adaydır...'
...
aşkın ritmi
02.11.2008 - 23:00Los Bravos - Bring A Little Loving...
kız takımı
02.11.2008 - 22:44Marcie Blane - Bobby's Girl...
karanlık enerji
02.11.2008 - 22:15Balerinin Sahneye Girişi ya da Pazar Yeri olarak da adlandırılan 17.Kapris 4/4'lük ölçüde, Mi bemol Majör tonda, güçlü akorlarla girer, yine kadansları cevaplayan akorlarla gelişir... Bu ünlü kaprisi Liszt piyanoya uygulamıştır...
Bir terz (üçlü) etüdü olan 18.Kapris 6/8'lik ölçüdedir ve eski İtalyan dansı Corrente başlığını taşır... Rustik bir sinyalle girer, sonra canlanır...
I. ve XII. pozisyonlar arasında geniş değişimlerle çalınan 19.Kapris Mi bemol Majör tondadır... Ağır (Lento) tempoda dört notalı bir sinyali tekrarlayarak girer, sonra aynı şemayı sürdürür...
Pastoral havadaki 20.Kapris, 6/8'lik ölçüde, dizinin Re Majör tonda olan kolay kaprisidir... Çabukça (Allegretto) ama düşünceli başlar, sanki iki çalgı varmış gibi gelişir; minör bölmede hızlanır...
uzlet i enâm
02.11.2008 - 21:50Gezsem de dünyanın dört bucağını
Billahi gözüme yine boş gelir
Gönül arzu eder dostu cananı
Sızlar eski yaram gözden yaş gelir
El diyarı mesken olmaz insana
Yürekten kul ise cananın sana
Hal bilmez hoyratı sararsan cana
Ağustos ayında başa kış gelir...
dügah
02.11.2008 - 21:36Ruhum bahar umuduyla dolsun gel
Tüm çiçekler hasretinden solsun gel
Gel de gönül sultanını bulsun gel
Bestekârın sana kurban olsun gel...
Hiç gelmeyecek birini özlemek
02.11.2008 - 21:28Kathy Young - A Thousand Stars...
Bleeding me
30.10.2008 - 22:07Something...
Eskidendi Çok Eskiden...
30.10.2008 - 22:06'Grass: A Nation's Battle for Life' (1925)
içimizdeki hüzün devi
30.10.2008 - 22:00Soeur Monique...
geçiş
30.10.2008 - 21:58...
Yazımıza bu iktibasla girmemizin sebebi, bugünlerde büyük bir çöküş yaşayan AB-D ve onun güdümündeki küreselleşmiş dünya ekonomisine, sadece basit finans, borsa krizi olarak bakılmaması gerektiğidir... Batı ve ABD ekonomisinin bugünkü çöküşü, temelinde sınırsız 'üretim-tüketim' anlayışı içerisinde, bir 'meta' olarak görülen insanın en dip noktadaki tepkisinden kaynaklanmaktadır... Batı'nın ekonomiyi, insandan nasıl soyutlayıp, sanki, insan dışı canlı bir sistem-bir varlık gibi algılamasını, kapitalizmin babalarından Adam Smith şöyle ifade eder: 'Güncel dünya ekonomisinin ana hatları, bir düzenleyicinin beyninden çıkmış ve zeki bir toplum tarafından bilinçli olarak yürürlüğe konulmuş genel bir plana göre çizilmiş değil, aksine içgüdüsel ve ulaşılacak hedef konusunda bilinçsiz bir kuvvete boyun eğen bir bireyler yığını tarafından çekilmiş sayısız çizgilerin toplamıyla belirlenmiştir.'
...
Bu görünüşte bir finans krizi şeklinde tecelli etmektedir... Ama bu tecelli burada durmayacak, hemen ardından üretim ve tüketim krizine dönüşecektir... Sınırsız 'üretim ve tüketime' dayalı kapitalist sistem, geliştirdiği ve hayattan tamamıyla kopuk, sanal borsa sistemiyle de, insansız bir ekonominin (!) nihayetinde kendini vuran canavara dönüşmesini yaşamaktadır... Bugünkü buhranın kaynağı, bizzat, bu sistemin dinamikleridir... 'Haddini aşan herşey, zıddına tekamül eder' hikmeti gereği, hayattan bu kadar kopuk bir sistemin daha fazla yaşaması zaten eşyanın hakikatine aykırıdır...
...
Şimdi üzerinde düşünülen şey, yıkılacak olan bu iktisadî sistemin yerine hangisinin geleceğidir... Bu pek tabiî ki, Batı kaynaklı olmayacaktır...
...
bir sen bir de ben
30.10.2008 - 21:41David & Igor Oistrakh - (Vivaldi,Handel,Benda,Wienawski,Bach,Sarasate)
geçiş
30.10.2008 - 21:38...
Batı'nın her işi, 'insansız-insanı devreden çıkarma' anlayışı üzerine bina edilmiştir, dedik... Teknolojik gelişmelerden tutun, eğitim, iktisat vs. hayatın her sahasında insan müdahalesini devreden çıkartmayı gaye edinen Batı hayat tarzına bağlı sistem anlayışı, neticede de büsbütün sanal olan dev miktarlarda para transferine ve borca dayalı bir ekonomik düzen meydana getirmiştir... Bu sanal ekonomi, hayatın gerçekleriyle karşılaştığında ise, bütünüyle çöküşe geçmiştir...
İngiltere liberal kapitalizmin mabedi olarak bilinir... Geçtiğimiz asırda da, bu asırda da, liberalizmin sekteye uğradığı ve can düşmanı kamulaştırmaya maruz kaldığı ilk ülke hep İngiltere olmuştur... Bugün, İngiltere başta olmak üzere, ABD'deki birçok dev bankaya devlet tarafından el konulmaya başlanmıştır... Kapitalist-emperyalist Batı hayat nizâmı, Ultra liberalist Fransis Fukuyama'yı yalanlarcasına, 'tarihin sonu ve insanlığın son evresi' olarak yaftalanan liberalizm, 'Batı için tarihin sonu ve insanlığın yeni bir evre'ye geçişinde, zalim bir ara durak olarak ömrünü doldurmuştur...
...
Toplam 3989 mesaj bulundu