Yeni Yıl kutlamaları dünyanın yıkım sonrasında yeniden planlanması ve yeniden yaratılmasıydı... Chilam Balam'ın üç kitabındaki dünyadaki ağaçların yeniden dikilmesi ve selle ilgili grafik hesaplarına göre Katun'un ve diğer Uzun Dönem periyotlarının ritüel düzenlenmesi aynı terimler kapsamında düşünülüyordu...
Şimdi Pleiades Takımyıldızı'nın Orta Amerika Yerlileri için bir şekilde; Orion ve Sirius'un Eski Mısırlılar için gördüğü işlevin yerini aldığını anlamaya başlıyordum... Çünkü Sirius'un doğması, Nil Nehri'nin taşmasını ve Yeni Yılları'nın gelmesini haber veriyordu... Takvimlerini organize ettikleri olay buydu ve o gün büyük törenlerle bekleniyordu... Benzer bir şekilde Maya ve diğer eski Amerika yerlileri de, Ateşin yakılması ve bir yılın takvim döngüsünün veya bir Katun'un oluşturduğu yeni döngünün başlaması için Pleiades (Süreyya) Takımyıldızı'nın gece yarısı en yüksek noktaya gelmesini bekliyorlardı...
Vahdet-i aşkı taleb kıl mâ ve men'den et firâr
Bir adettir kim merâtibten olur de sad hezâr
Bahr-i aşk içre kamu ervâhtır yek renk lîk
Buldu bu tenler zurûfundan bu kesret itibâr
Zar-ı nâhoştan olur telk âb-i şîrîn revân
Ger hoş olmaktır murâd ol âşinâ-yı cuybâr
Kışırdandır dâne-i engür ve nârın kesreti
Uşr olunsa cümle birdir şire-i engür ve nâr
Olmak istersen gönüllerde sürûr ve gözlerde nûr
Cism-i hâki koy heman kıl aşk-ı pâki ihtiyâr
Âşina-yı aşk olursan devlet-i sermetsin
Nakd alırsan her murâdın sende kalmaz intizâr
Aşkla fâni olursan ârif-i âgâhsın
Fâriğ ü âzad olursan kalmaz aslâ itizâr
Yâr ü gârın sendedir her ne dilersen sensin ol
Aç elin tut dâmenin kıl kendini büs ü kenar
Sen sana gel sen seni bil kimsin ey Hakkı nesin
Sayma cismin kim gönüldür gârı yâr ü yâr-i gâr
Bir nigâh et ne olur halime ey gonca dehen
Göz göz oldu yüreğim gözlerinin derdinden
Niye baktım niye gördüm niye sevdim seni ben
Göz göz oldu yüreğim gözlerinin derdinden...
Uluslararası stratejide dünya hâkimiyeti için belirlenen sahalar vardır... Bu sahalar jeostratejik olarak ele alındığında kendileriyle ilgili kullanılan terim 'Kalp sahaları' oldukları şeklindedir... Türkiye de uluslararası stratejistler tarafından kalp sahası olarak gösterilen ülkeler içinde olup en başta yer almaktadır...
Özellikle soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte Avrasya ve bu coğrafyadaki enerji kaynakları akıl almayacak kadar değer kazandı... Yani bir bakıma 21. Yüzyıl hâkimiyeti Avrasya hâkimiyeti üzerine kurulu... Bunu çok iyi bilen 21. Asır emperyalistleri başta Çeçenistan olmak üzere bir çok bölgede güçlerini mazlum halkar üzerinden gösteriyorlar... Bu arada ABD her geçen gün Türkiye'nin etrafında üsler kurarak adeta Türkiye'yi abluka altına almaya çalışıyor... Bu arada başta Gürcistan olmak üzere bir çok devletin iktidarları değiştirilerek yerine İsrail ve ABD ittifakının programını uygulayan yönetimler iş başına getirilmektedir...
Dünya'nın bu fiziki stratejik sahalarının dışında bir de metafizik istihbarata dayalı sahaları var... Bir çok ülkenin parapsikolojik savaş timleri bu bölgelerde çeşitli aksiyonlarda bulunuyorlar... Bu parapsikolojiye dayalı istihbarat birimleri özellikle Gürcistan-Tiflis, İran-İsfahan ve Mısır-Kahire üçgeninde pek etkililer... Çelik adam lakaplı Stalin'in Tiflis'li olduğu unutulmamalıdır... Bu adam Gürcü Yahudisi olup bulunduğu bölgede metafizik istihbaratı kullanan çok ciddi medyumlar çıkmıştır... Bunlardan biri de bir dönem Türkiye'ye gelen ve bu tarz çalışmalardan sonra ABD'ye giderek orada bir Enstitü kuran Gudjiev'dir...
İran'daki İsfahan Yahudileri Kabala büyüsünü çok ciddi olarak kullanıp liderleri dahi tesir altına alabiliyorlar... Bu Yahudilerin çoğundan İran halkının haberi dahi yok... Tıpkı içimizdeki dönmelerden Türk halkının pek çoğunun haberi olmadığı gibi... Bugün İsfahan'da nükleer çalışmalarının bir kısmını sürdüren İran, İsrail'e karşı yürütülen nükleer çalışmalarını farklı ülkelere karşı yönlendirirse kimse şaşırmasın... Bizzat bu konuyu görüşmek Ankara'ya gittiğimde danıştığım nükleer Enerji Uzmanı Azeri bir Profesörde bu çalışmanın zamanla Türkiye'ye karşı bir tehdit olabileceğine değinmişti... Oysa bendeki veriler metafizik verilerdi... Ancak hocanın söyledikleri fizikî veriler... Metafizik bilgilerle fizikî verilerin birbirini tamamlamasına oldukça şaşırmıştım...
Mısır'ın Kahire bölgesinin önemi tarihten bu yana aşikar... Yunan medeniyetini kontrol altına alan kabalist felsefeciler burada da İskenderiye okulları kurarak Ortadoğu halklarına yıllarca tesir ettiler... Hatta bu okullar zamanla işlevini yitirmedi benzer tekkelerle İslam tasavvufunun içerisine yetiştirdikleri adamlarını sokarak Cebriye, Hululiyle, Huriye gibi sapkın sözde tasavvuf cereyanları oluşturdular...
Bu konuda çalışmalarıyla tanınan ve aynı zamanda Moskova'da KGB bürolarında parapsikolojik araştırmalar yapmasının yanında 'Alman Gizli Operasyonları', 'Gizli Dosyalar' gibi eserlere imza atan Araştırmacı-Yazar E. Tekin Ortaasya'da araştırmaları sırasında ismini saydığımız ülke ve şehirleri Kudüs merkezli olmak üzere Orta Asya terimi olarak adlandırıyor... Bir nevi 'Bermuda Şeytan Üçgeni' gibi Ortadoğu ve Avrasya'nın zihin kontrol üçgeni... Yazar karşılıklı görüşmelerimizde ise bu 'Şer Metafizik Üçgene' karşı Müspet Üçgen'le cevap verildiğini şahsıma iletmişti... 'İstanbul-Buhara-Mekke' şehirleri üzerinden süren bir kısım insan trafiğinin bu kontra eylemleri gerçekleştirdiğini söyledi... Hatta özel cetvellerle harita üzerinde Siyon Yıldızı oluşturacak şekilde bir şekil ortaya çıkaran Tekin gene ince hesaplamalarla bu şeklin tam ortasının BAĞDAT olduğunu bize göstererek iyice şaşırmamıza vesile oldu... Çünkü Muharref Tevrat ve birer gizli yorumu olan Talmud ve Tora'da bu bölgenin vurulmasıyla Armegedon'u başlatmaları Siyonistlere telkin ediliyordu...
- O yüzden, şu meşhur 'Ermeni Tehciri' hadisesi de, Kafkasya'nın başta petrol bütün tabiî kaynaklarını ele geçirmek isteyen Yahudilerin, İttihat ve Terakki'deki uzantıları eliyle var ettiği bir 'Ermenilerin bölgeden temizlenmesi' projesi değil mi?
- Geçende bir konuşmada geçmişti deniyor ki: O zamandan bu güne Ermenilerle Yahudilerin bu topraklar üzerindeki çekişmesi devam etmektedir...
- Yalçın Küçük'ün o konuda bir tezi vardır: Türkiye üzerinde Hristiyanların ve Yahudilerin çekişmesi devam ediyor diye... Hristiyanların kullandığı diplomasi vasıtalarının başında Ermeniler geliyor... Bu çatışma çerçevesinde Kafkasya Ermenilerden temizlenmiş ve Yahudiler dikensiz gül bahçesine dönen Kafkasya'da enerjinin (o zamanki adıyla, neft'in) başına geçmişler... İşte, bu gerçeğin bugünün Türkiye diplomasisi tarafından İsrail'e karşı kullanılması lâzım...
- 2007 yılında İsrail büyükelçilerinden biri şöyle söylüyor: 'Bu Ermeni katliamı işini fazla kurcalamayın, bu iş İsrail'in üzerine kalır.' Kendi devletini ikaz ediyordu...
İngiltere'nin Galler bölgesindeki Gower Yarımadası kıyılarında tatil yapanlar geçen gün kıyıya vuran tuhaf şeyi görünce tam bir şok yaşadılar... Daha önce hiç görmedikleri bu tuhaf deniz 'yaratığına' bakakalan yüzlerce kişi, önce su yüzeyinde yüzen, daha sonra da kıyıya vuran 'yaratığın' yanına yaklaşmaya bile çekindi...
Uzunluğu 2 metreyi aşan ve tamamen ahtapot kolları gibi hareketli uzantılardan oluşan tuhaf 'deniz canlısı'nın aslında tek bir canlı değil, yüzlerce canlının oluşturduğu bir 'koloni' olduğu anlaşıldı... Swansea'da, Oxwich Beach adlı plaja vuran bu tuhaf 'koloni' hakkında bilgi veren Swansea Üniversitesi'nden Prof. Paul Brain 'Bu ender görülecek bir olay... Bu deniz canlıları 'barnakle' olarak biliniyor... Aslında derin sulardaki gemi enkazlarına yapışır ve planktonla beslenip büyürler... Ancak su yüzeyinde böyle bir koloni görmek pek mümkün değil... Bu, fırtınalı havanın etkisi olmalı... Deniz son derece dalgalıydı ve büyük ihtimalle bu koloninin oluştuğu bir enkaz parçasını koparıp su yüzeyine getirdi... Gerçekten de çok korkunç görünüyor... İnsanların şaşırması çok doğal...' dedi.
- Bakın; Konya'da 'Milletler, Milliyetler ve Küreselleşme' konulu bir toplantıda birisi: 'Asya İslam-Türk toplumlarıyla bütünleşirsek, küreselleşme denilen bu gizli sömürgeleştirme operasyonuna karşı çıkabilecek bir büyüklük elde edebiliriz', ve devamla 'Bunun için, dil birliği kurmak çabası sarfediyoruz! ' dedi... Üzerine basarak ben de dedim ki: 'Bugünün Türkçesi merkezinde bir birlik hiçbir şey ifade etmez... Eğer biz Bakî'yi anlamıyorsak, Özbekler de Ali Şîr Nevaî'yi anlamıyorsa; böylesi bir kültür mahrumluğu içerisinde varılabilecek hiçbir yer yoktur... Ama madem bu diller yoğrularak bir beraberlik kurulacaktır; bu Bakî'yi de, Ali Şîr Nevaî'yi de anlayacak bir dil olmalıdır...
...
- Meselâ, roman değil ama, şiir, asrın başında halkın dil zevkinin, dilbilgisinin sanatıydı... Tabiî, romana nazaran, yoğunluğuyla ve insanların da iştirak edebilmesiyle, yani çok daha yoğun bir kültürel bilinçlenme ve değişim alanı olmasıyla tâ köylere kadar sârîydi... İkinci olarak, musikî de öyleydi... Hatta gayrimüslim anâsırı dahi aynı kültürle zenginleştiren, mezceden bir yapı... Geçen sabah radyoda hikâyesini dinlediğim Bilmen Şen, aslen, Ermeni ve Dürzi kiliselerinde âyin okuyan bir Ermeni papazken, Aziz Dede'nin musikîsinde yoğrulup, ismini de değiştirerek Bilmen Şen oluyor... Ortak irfan iklimine bir diğer misâl de; mimarînin temel sanat ve ilimlerinin, resmin, rengin, tezyinatın bile, o kültürün herkese şâmil unsuru olması... Bursa'da hanımlar; katıldıkları hanım toplantılarında evlerin mimarîsini, renklerini konuşuyorlardı... Her mahallenin tekkesinde, hem şiir hem musikî hem hat hem mimarî tartışılıyordu... Bugünkü sanat yazarlarının yaptığı gibi, boşlukta da tartışılmıyordu... Beraberinde, tasavvufî bilgi ile kendini yetiştirme çabasının zemini üzerinde bezenirdi herşey... Varolan bir 'ruh' ihyâ edilirdi her dem... Şayet onu, ülkenin her mahallesinde insanların tartışacakları alanlara ulaştıramıyorsak, böylesi ortak mahaller yoksa; tabiatiyle yapılan onca şeyin eriyip gitmemesine imkân yok... Bugün tekkeleriin açılmasına müsaade edilmiyorsa, 'kültür merkezi' filan diye her mahallede iki odalı bir yer açılmalı ve bu meselelerin konuşulması âdet hâline getirilmeli...
- Bunu denediler; meselâ Halk Evleri'ni tekkelerin yerine ikâme etmek istediler ama olmadı...
- İşin ruhu yok... Yani arkasında hiçbir inanç temeli yoktu bunların... Bir boşluk üzerinde; insanlar oraya gelecek, güya resim yapacak, heykel yapacak, saz çalacak... Oysa, musikînin kendisi dışarıdaydı orada... Bütün halk sanatlarına, Halk Musikîsi'ne temel teşkil eden o 'büyük musikî' yoktu orada... Ama tekkelerde vardı...
Kazım Karabekir şöyle anlatıyor: 10 Temmuz 1923 Ankara istasyonundaki kalem-i mahsus binasında Fırka nizamnamesini müzakereden sonra, Gazi ile yalnız kalarak hasbihallere başlamıştık.
“Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar” dediler. Kendisini hilafet ve saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan, din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla latife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce, şu izahatı verdi:
“Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz! ”
kendime not
07.09.2009 - 18:38...
Yeni Yıl kutlamaları dünyanın yıkım sonrasında yeniden planlanması ve yeniden yaratılmasıydı... Chilam Balam'ın üç kitabındaki dünyadaki ağaçların yeniden dikilmesi ve selle ilgili grafik hesaplarına göre Katun'un ve diğer Uzun Dönem periyotlarının ritüel düzenlenmesi aynı terimler kapsamında düşünülüyordu...
Şimdi Pleiades Takımyıldızı'nın Orta Amerika Yerlileri için bir şekilde; Orion ve Sirius'un Eski Mısırlılar için gördüğü işlevin yerini aldığını anlamaya başlıyordum... Çünkü Sirius'un doğması, Nil Nehri'nin taşmasını ve Yeni Yılları'nın gelmesini haber veriyordu... Takvimlerini organize ettikleri olay buydu ve o gün büyük törenlerle bekleniyordu... Benzer bir şekilde Maya ve diğer eski Amerika yerlileri de, Ateşin yakılması ve bir yılın takvim döngüsünün veya bir Katun'un oluşturduğu yeni döngünün başlaması için Pleiades (Süreyya) Takımyıldızı'nın gece yarısı en yüksek noktaya gelmesini bekliyorlardı...
...
ilham kaynağı olmak
07.09.2009 - 18:33George Crumb - Makrokosmos...
Cusco
07.09.2009 - 18:24Temple of Rememberance...
insan açılımı
05.09.2009 - 18:29...
Vahdet-i aşkı taleb kıl mâ ve men'den et firâr
Bir adettir kim merâtibten olur de sad hezâr
Bahr-i aşk içre kamu ervâhtır yek renk lîk
Buldu bu tenler zurûfundan bu kesret itibâr
Zar-ı nâhoştan olur telk âb-i şîrîn revân
Ger hoş olmaktır murâd ol âşinâ-yı cuybâr
Kışırdandır dâne-i engür ve nârın kesreti
Uşr olunsa cümle birdir şire-i engür ve nâr
Olmak istersen gönüllerde sürûr ve gözlerde nûr
Cism-i hâki koy heman kıl aşk-ı pâki ihtiyâr
Âşina-yı aşk olursan devlet-i sermetsin
Nakd alırsan her murâdın sende kalmaz intizâr
Aşkla fâni olursan ârif-i âgâhsın
Fâriğ ü âzad olursan kalmaz aslâ itizâr
Yâr ü gârın sendedir her ne dilersen sensin ol
Aç elin tut dâmenin kıl kendini büs ü kenar
Sen sana gel sen seni bil kimsin ey Hakkı nesin
Sayma cismin kim gönüldür gârı yâr ü yâr-i gâr
...
duayen
31.08.2009 - 18:18Rachmaninoff plays Chopin...
nane molla
31.08.2009 - 18:13Bir nigâh et ne olur halime ey gonca dehen
Göz göz oldu yüreğim gözlerinin derdinden
Niye baktım niye gördüm niye sevdim seni ben
Göz göz oldu yüreğim gözlerinin derdinden...
acemi balık
30.08.2009 - 18:28'Duel in the Sun' (1946)
King Vidor
lullabye
29.08.2009 - 17:42Thomas Morley - Sleepe slumb'ring eyes...
ah etmek
29.08.2009 - 17:38...
Nice sevdâlılarla sevgililer
Aşkı yollarda böyle beklediler!
Nice sevdâlılar da var ki diler
Akşam olsun bu kuytu yollarda...
suya yazı yazmak
29.08.2009 - 17:36Vladimir Sofronitzky - Schubert Piano Sonata No 21, D.960; Schubert-Liszt Lieder transcriptions...
Karanlıkta yazı yazmak
27.08.2009 - 18:09'Skazka skazok' (1979)
Yuriy Norshteyn
Elif
26.08.2009 - 19:16Heart - Alone...
zodiac
26.08.2009 - 18:58Top Secret...
cebren
24.08.2009 - 23:13'Mafioso' (1962)
Alberto Lattuada
kırılgan
24.08.2009 - 23:12Roberta Flack - First Time Ever I Saw Your Face...
neşter
23.08.2009 - 21:57...
Uluslararası stratejide dünya hâkimiyeti için belirlenen sahalar vardır... Bu sahalar jeostratejik olarak ele alındığında kendileriyle ilgili kullanılan terim 'Kalp sahaları' oldukları şeklindedir... Türkiye de uluslararası stratejistler tarafından kalp sahası olarak gösterilen ülkeler içinde olup en başta yer almaktadır...
Özellikle soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte Avrasya ve bu coğrafyadaki enerji kaynakları akıl almayacak kadar değer kazandı... Yani bir bakıma 21. Yüzyıl hâkimiyeti Avrasya hâkimiyeti üzerine kurulu... Bunu çok iyi bilen 21. Asır emperyalistleri başta Çeçenistan olmak üzere bir çok bölgede güçlerini mazlum halkar üzerinden gösteriyorlar... Bu arada ABD her geçen gün Türkiye'nin etrafında üsler kurarak adeta Türkiye'yi abluka altına almaya çalışıyor... Bu arada başta Gürcistan olmak üzere bir çok devletin iktidarları değiştirilerek yerine İsrail ve ABD ittifakının programını uygulayan yönetimler iş başına getirilmektedir...
Dünya'nın bu fiziki stratejik sahalarının dışında bir de metafizik istihbarata dayalı sahaları var... Bir çok ülkenin parapsikolojik savaş timleri bu bölgelerde çeşitli aksiyonlarda bulunuyorlar... Bu parapsikolojiye dayalı istihbarat birimleri özellikle Gürcistan-Tiflis, İran-İsfahan ve Mısır-Kahire üçgeninde pek etkililer... Çelik adam lakaplı Stalin'in Tiflis'li olduğu unutulmamalıdır... Bu adam Gürcü Yahudisi olup bulunduğu bölgede metafizik istihbaratı kullanan çok ciddi medyumlar çıkmıştır... Bunlardan biri de bir dönem Türkiye'ye gelen ve bu tarz çalışmalardan sonra ABD'ye giderek orada bir Enstitü kuran Gudjiev'dir...
İran'daki İsfahan Yahudileri Kabala büyüsünü çok ciddi olarak kullanıp liderleri dahi tesir altına alabiliyorlar... Bu Yahudilerin çoğundan İran halkının haberi dahi yok... Tıpkı içimizdeki dönmelerden Türk halkının pek çoğunun haberi olmadığı gibi... Bugün İsfahan'da nükleer çalışmalarının bir kısmını sürdüren İran, İsrail'e karşı yürütülen nükleer çalışmalarını farklı ülkelere karşı yönlendirirse kimse şaşırmasın... Bizzat bu konuyu görüşmek Ankara'ya gittiğimde danıştığım nükleer Enerji Uzmanı Azeri bir Profesörde bu çalışmanın zamanla Türkiye'ye karşı bir tehdit olabileceğine değinmişti... Oysa bendeki veriler metafizik verilerdi... Ancak hocanın söyledikleri fizikî veriler... Metafizik bilgilerle fizikî verilerin birbirini tamamlamasına oldukça şaşırmıştım...
Mısır'ın Kahire bölgesinin önemi tarihten bu yana aşikar... Yunan medeniyetini kontrol altına alan kabalist felsefeciler burada da İskenderiye okulları kurarak Ortadoğu halklarına yıllarca tesir ettiler... Hatta bu okullar zamanla işlevini yitirmedi benzer tekkelerle İslam tasavvufunun içerisine yetiştirdikleri adamlarını sokarak Cebriye, Hululiyle, Huriye gibi sapkın sözde tasavvuf cereyanları oluşturdular...
Bu konuda çalışmalarıyla tanınan ve aynı zamanda Moskova'da KGB bürolarında parapsikolojik araştırmalar yapmasının yanında 'Alman Gizli Operasyonları', 'Gizli Dosyalar' gibi eserlere imza atan Araştırmacı-Yazar E. Tekin Ortaasya'da araştırmaları sırasında ismini saydığımız ülke ve şehirleri Kudüs merkezli olmak üzere Orta Asya terimi olarak adlandırıyor... Bir nevi 'Bermuda Şeytan Üçgeni' gibi Ortadoğu ve Avrasya'nın zihin kontrol üçgeni... Yazar karşılıklı görüşmelerimizde ise bu 'Şer Metafizik Üçgene' karşı Müspet Üçgen'le cevap verildiğini şahsıma iletmişti... 'İstanbul-Buhara-Mekke' şehirleri üzerinden süren bir kısım insan trafiğinin bu kontra eylemleri gerçekleştirdiğini söyledi... Hatta özel cetvellerle harita üzerinde Siyon Yıldızı oluşturacak şekilde bir şekil ortaya çıkaran Tekin gene ince hesaplamalarla bu şeklin tam ortasının BAĞDAT olduğunu bize göstererek iyice şaşırmamıza vesile oldu... Çünkü Muharref Tevrat ve birer gizli yorumu olan Talmud ve Tora'da bu bölgenin vurulmasıyla Armegedon'u başlatmaları Siyonistlere telkin ediliyordu...
...
kürt açılımı
23.08.2009 - 21:11...
- O yüzden, şu meşhur 'Ermeni Tehciri' hadisesi de, Kafkasya'nın başta petrol bütün tabiî kaynaklarını ele geçirmek isteyen Yahudilerin, İttihat ve Terakki'deki uzantıları eliyle var ettiği bir 'Ermenilerin bölgeden temizlenmesi' projesi değil mi?
- Geçende bir konuşmada geçmişti deniyor ki: O zamandan bu güne Ermenilerle Yahudilerin bu topraklar üzerindeki çekişmesi devam etmektedir...
- Yalçın Küçük'ün o konuda bir tezi vardır: Türkiye üzerinde Hristiyanların ve Yahudilerin çekişmesi devam ediyor diye... Hristiyanların kullandığı diplomasi vasıtalarının başında Ermeniler geliyor... Bu çatışma çerçevesinde Kafkasya Ermenilerden temizlenmiş ve Yahudiler dikensiz gül bahçesine dönen Kafkasya'da enerjinin (o zamanki adıyla, neft'in) başına geçmişler... İşte, bu gerçeğin bugünün Türkiye diplomasisi tarafından İsrail'e karşı kullanılması lâzım...
- 2007 yılında İsrail büyükelçilerinden biri şöyle söylüyor: 'Bu Ermeni katliamı işini fazla kurcalamayın, bu iş İsrail'in üzerine kalır.' Kendi devletini ikaz ediyordu...
- Gayet tabiî...
...
sin
22.08.2009 - 00:18...
İngiltere'nin Galler bölgesindeki Gower Yarımadası kıyılarında tatil yapanlar geçen gün kıyıya vuran tuhaf şeyi görünce tam bir şok yaşadılar... Daha önce hiç görmedikleri bu tuhaf deniz 'yaratığına' bakakalan yüzlerce kişi, önce su yüzeyinde yüzen, daha sonra da kıyıya vuran 'yaratığın' yanına yaklaşmaya bile çekindi...
Uzunluğu 2 metreyi aşan ve tamamen ahtapot kolları gibi hareketli uzantılardan oluşan tuhaf 'deniz canlısı'nın aslında tek bir canlı değil, yüzlerce canlının oluşturduğu bir 'koloni' olduğu anlaşıldı... Swansea'da, Oxwich Beach adlı plaja vuran bu tuhaf 'koloni' hakkında bilgi veren Swansea Üniversitesi'nden Prof. Paul Brain 'Bu ender görülecek bir olay... Bu deniz canlıları 'barnakle' olarak biliniyor... Aslında derin sulardaki gemi enkazlarına yapışır ve planktonla beslenip büyürler... Ancak su yüzeyinde böyle bir koloni görmek pek mümkün değil... Bu, fırtınalı havanın etkisi olmalı... Deniz son derece dalgalıydı ve büyük ihtimalle bu koloninin oluştuğu bir enkaz parçasını koparıp su yüzeyine getirdi... Gerçekten de çok korkunç görünüyor... İnsanların şaşırması çok doğal...' dedi.
...
İçteki ses
17.08.2009 - 19:28'Russkiy kovcheg' (2002)
Aleksandr Sokurov
sakla beni
17.08.2009 - 18:16Petula Clark - I Know A Place...
turgut cansever
16.08.2009 - 19:30...
- Bakın; Konya'da 'Milletler, Milliyetler ve Küreselleşme' konulu bir toplantıda birisi: 'Asya İslam-Türk toplumlarıyla bütünleşirsek, küreselleşme denilen bu gizli sömürgeleştirme operasyonuna karşı çıkabilecek bir büyüklük elde edebiliriz', ve devamla 'Bunun için, dil birliği kurmak çabası sarfediyoruz! ' dedi... Üzerine basarak ben de dedim ki: 'Bugünün Türkçesi merkezinde bir birlik hiçbir şey ifade etmez... Eğer biz Bakî'yi anlamıyorsak, Özbekler de Ali Şîr Nevaî'yi anlamıyorsa; böylesi bir kültür mahrumluğu içerisinde varılabilecek hiçbir yer yoktur... Ama madem bu diller yoğrularak bir beraberlik kurulacaktır; bu Bakî'yi de, Ali Şîr Nevaî'yi de anlayacak bir dil olmalıdır...
...
- Meselâ, roman değil ama, şiir, asrın başında halkın dil zevkinin, dilbilgisinin sanatıydı... Tabiî, romana nazaran, yoğunluğuyla ve insanların da iştirak edebilmesiyle, yani çok daha yoğun bir kültürel bilinçlenme ve değişim alanı olmasıyla tâ köylere kadar sârîydi... İkinci olarak, musikî de öyleydi... Hatta gayrimüslim anâsırı dahi aynı kültürle zenginleştiren, mezceden bir yapı... Geçen sabah radyoda hikâyesini dinlediğim Bilmen Şen, aslen, Ermeni ve Dürzi kiliselerinde âyin okuyan bir Ermeni papazken, Aziz Dede'nin musikîsinde yoğrulup, ismini de değiştirerek Bilmen Şen oluyor... Ortak irfan iklimine bir diğer misâl de; mimarînin temel sanat ve ilimlerinin, resmin, rengin, tezyinatın bile, o kültürün herkese şâmil unsuru olması... Bursa'da hanımlar; katıldıkları hanım toplantılarında evlerin mimarîsini, renklerini konuşuyorlardı... Her mahallenin tekkesinde, hem şiir hem musikî hem hat hem mimarî tartışılıyordu... Bugünkü sanat yazarlarının yaptığı gibi, boşlukta da tartışılmıyordu... Beraberinde, tasavvufî bilgi ile kendini yetiştirme çabasının zemini üzerinde bezenirdi herşey... Varolan bir 'ruh' ihyâ edilirdi her dem... Şayet onu, ülkenin her mahallesinde insanların tartışacakları alanlara ulaştıramıyorsak, böylesi ortak mahaller yoksa; tabiatiyle yapılan onca şeyin eriyip gitmemesine imkân yok... Bugün tekkeleriin açılmasına müsaade edilmiyorsa, 'kültür merkezi' filan diye her mahallede iki odalı bir yer açılmalı ve bu meselelerin konuşulması âdet hâline getirilmeli...
- Bunu denediler; meselâ Halk Evleri'ni tekkelerin yerine ikâme etmek istediler ama olmadı...
- İşin ruhu yok... Yani arkasında hiçbir inanç temeli yoktu bunların... Bir boşluk üzerinde; insanlar oraya gelecek, güya resim yapacak, heykel yapacak, saz çalacak... Oysa, musikînin kendisi dışarıdaydı orada... Bütün halk sanatlarına, Halk Musikîsi'ne temel teşkil eden o 'büyük musikî' yoktu orada... Ama tekkelerde vardı...
...
rejim
16.08.2009 - 18:59...
Kazım Karabekir şöyle anlatıyor: 10 Temmuz 1923 Ankara istasyonundaki kalem-i mahsus binasında Fırka nizamnamesini müzakereden sonra, Gazi ile yalnız kalarak hasbihallere başlamıştık.
“Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar” dediler. Kendisini hilafet ve saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan, din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla latife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce, şu izahatı verdi:
“Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz! ”
...
sistemi okumak
14.08.2009 - 20:51Domenico Scarlatti - Keyboard Sonatas (Jeno Jandó)
vehmin saltanatı
14.08.2009 - 20:50'Opening Night' (1977)
John Cassavetes
Toplam 3989 mesaj bulundu