Julien ve Louise, şairin kulübesinin bahçesinde yanyana oturmaktadırlar... Arka planda Paris uzanmıştır... Louise mutluluğunu anlatmaktadır (Depuis le jour) . Bir aşk düeti başlar... Julien anne ve babasının baskısını hoşgörmeyerek âşıkların bağımsızlığını savunur, sonra şehre doğru dönerek Paris'e hayranlığını açıklayan bir şarkıya başlar (De Paris tout en fete) . Sahne Julien'in arkadaşları olan bir sürü sarhoş, aylak ve sanatçılarla dolmaya başlar... Hepsi Louise'i ilham perisi olarak alkışlarlar...
Olayda elebaşı olduğu iddia edilenlerden biri de kızıl sakallarından dolayı “Kızıl Hafız” diye bilinen Hafız Ahmed’di... Kızıl Hafız Ahmed, yedi yıl boyunca saklanacağı ve orada öleceği Makedonya dağlarına kaçmıştı...
Yalnız bu hürriyetimiz mutlak değildir... Çünkü 'ben'in hür bir içinden başka determinizme bağlı bir de kabuğu vardır... Şuurun zekâ dediğimiz donmuş kabuğu, madde ve cemiyet ile temastan husule gelmiştir, bunun için yalnız zekâmızla kaldığımız zaman hiç hür değiliz... Şu kadar var ki, bizim sahici şahsiyetimizi yapan zekâ olmadığı için, hürriyeti zekâda değil, 'temel ben'de aramak lâzımdır... Nitekim 'temel ben' denilen şuurun bu iç tarafına madde ve determinizm nüfuz edememiştir... Tamamıyla hür olan, madde ve mekânla ilgili olmayan da şuurumuzun işte bu kısmıdır... O hâlde sahici şahsiyetle ve bütün ruhumuzu katmak suretiyle verdiğimiz kararlarda yalnız zekâmızın determinizm ve zaruretleri hüküm sürmüş değildir... Nitekim ruhun derinliklerinden gelen samimi hareketlerimiz tamamıyla hür ve şuursuz oluşların ifâdelerinden başka bir şey değildir... Bir de hakiki merhametlerimizi, aşk ve ihtiraslarımızı, imân, inanç ve zevklerimizi, estetik duygularımızı derinleştirelim - ki en hür fiillerimizdir -, bunları akıl, mantık ve madde âlemindeki determinizm ve zaruret çerçevelerine sığdırmaktan âciz kalırız... Bu sebebten karakterimizin samimi bir ifâdesi olmayan fiillerimizde hürriyetin de bulunmadığına şübhe yoktur... Şahsiyet sahibi denebilecek kimseler de ancak karakterlerinin hakiki tercümanı olanlardır....
Şimdi, doğrusu aranırsa, 'hür ve iradî fiillerimiz nadirdir' demek zorundayız... Çünkü hayatta hür fiillere çok zamanlar lüzum yoktur... Çoğu maddî ve çıkarlı ilgiler içinde geçen bir ömürde determinizm kanunlarıyla kurulmuş otomat fiillere sarkmak zorundayız... Yukarda arz ettiğim bütün bir şahsiyet ve bütün bir ruhtan kopan hür iradelerimizden başka hürriyet hayatını bir de 'rüyâ' ve 'hulyâ'larımızda yaşarız... Hakiki iradeyi anlamak için mühim karar anlarında istihareye yatılması, bu hususa göre, çok kolay anlaşılır... Şimdi hür bir ruhun ifâdelerine tercüman olan şefkat, merhamet, ümit, amel, ülkü, inanç, imân, aşk, rüyâ, hulyâ gibi iradeler hep kendi hürriyetleriyle teşekkül ediyor...
Kısaca söylemek gerekirse hürriyet davasının bütün zorluğu ve hattâ kendisi hakiki zamanın, 'temel ben'in oluş hâli bilinmemek dolayısıyla şuurun eşya gibi sabit ve katı cevherlerden yapılmış bir 'halita - karma, karışık' gibi sanılmasından ileri gelmiştir... Hürriyet ve iradeyi tanımlamak teşebbüsü de aynı kuruntunun bir neticesidir... Henüz bitmeyen, daima olmakta ve durmadan meçhule giden bir hürriyet nasıl tarif olunabilir?
Hürriyet, müşahhas ve 'temel ben'in, yarattığı fiillerle olan bir münasebetinden ibarettir... Hesab ve basiretle tâyin edilmeyen bu fiiller bir cinsten olmayan daimî oluşlardır... Hür fiillerin hepsi ancak bir kere olur ve bir daha tekerrür etmez... Bunun için eşya, yâni tekerrür eden madde olayları tahlil ve tarif olunabilirse de, ilerleme, oluş, süre demek olan hürriyet tahlil olunamaz... İstikrar bulmamış şeyler nasıl hesab olunabilir - ki hesabın imkânı eşyanın istikrar hâlinde bulunması gibi esaslı bir şarta bağlıdır... Halbuki 'temel ben'in hayatı bir atalet ve durgunluk hâli değildir, kendiliğinden gelen daimî bir oluştur... Hürriyet ve iradelerimizin ancak geçmişi determinizm altına alınabilir... Çünkü bunlar maddeleşmiş, sükûn ve istikrar bulmuş şeyler olduğundan bütün eşya gibi, tarif ve tâyin olunabilirler... Kısası şu ki, hür fiiller samimilîk ve şahsiyetimizden ancak bir defa sâdır olanlardır... Asıl sevilecek fiillerimiz de bunlar olacak ki, Filozof, 'iki defa olmayan şeyi seviniz! ' diyor...
acemi balık
13.01.2011 - 20:16Xuefei Yang - 'Butterfly Lovers'
bahar ayini
13.01.2011 - 20:12Laura Elena Herring Martínez (3.3.1964, Mexico)
cast
13.01.2011 - 20:10Jules Breton - 'Peasant Woman Threading a Needle' (1861)
Satranç Dünyası
13.01.2011 - 19:47...
'Die Büchse der Pandora' (1929)
Georg Wilhelm Pabst
'Hipnos' (2004)
David Carreras
'Borderland' (2007)
Zev Berman
...
aşkın yolu
13.01.2011 - 19:32Gustave Charpentier (1860 - 1956)
...
Julien ve Louise, şairin kulübesinin bahçesinde yanyana oturmaktadırlar... Arka planda Paris uzanmıştır... Louise mutluluğunu anlatmaktadır (Depuis le jour) . Bir aşk düeti başlar... Julien anne ve babasının baskısını hoşgörmeyerek âşıkların bağımsızlığını savunur, sonra şehre doğru dönerek Paris'e hayranlığını açıklayan bir şarkıya başlar (De Paris tout en fete) . Sahne Julien'in arkadaşları olan bir sürü sarhoş, aylak ve sanatçılarla dolmaya başlar... Hepsi Louise'i ilham perisi olarak alkışlarlar...
...
mulholland drive / Mulholland Çıkmazı
11.01.2011 - 21:09Johannes Brahms (1833 - 1897) 'Acht Lieder und Gesänge' Op.57 (1871)
Georg Friedrich Daumer (1800 - 1875)
'Lorraine Hunt Lieberson'
Sheilla Castro
11.01.2011 - 20:55'Dead Ringers' (1988)
David Cronenberg
kendime not
11.01.2011 - 20:44...
Olayda elebaşı olduğu iddia edilenlerden biri de kızıl sakallarından dolayı “Kızıl Hafız” diye bilinen Hafız Ahmed’di... Kızıl Hafız Ahmed, yedi yıl boyunca saklanacağı ve orada öleceği Makedonya dağlarına kaçmıştı...
...
usual suspects / olağan şüpheliler
10.01.2011 - 22:08George Curzon (11.1.1859 - 1925)
bahar ayini
10.01.2011 - 22:08Clovis Cornillac (16.8.1967)
'Karnaval'
(3.3.1999)
gizli özne
10.01.2011 - 21:17Lawrence Alma-Tadema - 'The Education of the Children of Clovis' (1861)
TESANÜD
10.01.2011 - 20:48...
'The Rainmaker' (1997)
Francis Ford Coppola
'The Rainmaker' (1956)
Joseph Anthony
...
ada
10.01.2011 - 20:32Nellie Melba (1861 - 23.2.1931) 'Australia'
neşter
10.01.2011 - 20:29...1857’de Mısır Çarşısı’nda bir attarın yanına çırak olarak girip 1861’e kadar burada devam etti...
maziden biri
08.01.2011 - 20:54'The Art of Campoli' (2009)
2001 Uzay Yolu Macerası
08.01.2011 - 20:23Deniz Arcak - Yağmurdan Kaçarken...
prensesin uykusuyum
08.01.2011 - 20:12'Candyman' (1992)
Bernard Rose
vehmin saltanatı
07.01.2011 - 19:13Ben Heppner (Canada, 1956) 'The Prince'
Mahdut
07.01.2011 - 17:39Yalnız bu hürriyetimiz mutlak değildir... Çünkü 'ben'in hür bir içinden başka determinizme bağlı bir de kabuğu vardır... Şuurun zekâ dediğimiz donmuş kabuğu, madde ve cemiyet ile temastan husule gelmiştir, bunun için yalnız zekâmızla kaldığımız zaman hiç hür değiliz... Şu kadar var ki, bizim sahici şahsiyetimizi yapan zekâ olmadığı için, hürriyeti zekâda değil, 'temel ben'de aramak lâzımdır... Nitekim 'temel ben' denilen şuurun bu iç tarafına madde ve determinizm nüfuz edememiştir... Tamamıyla hür olan, madde ve mekânla ilgili olmayan da şuurumuzun işte bu kısmıdır... O hâlde sahici şahsiyetle ve bütün ruhumuzu katmak suretiyle verdiğimiz kararlarda yalnız zekâmızın determinizm ve zaruretleri hüküm sürmüş değildir... Nitekim ruhun derinliklerinden gelen samimi hareketlerimiz tamamıyla hür ve şuursuz oluşların ifâdelerinden başka bir şey değildir... Bir de hakiki merhametlerimizi, aşk ve ihtiraslarımızı, imân, inanç ve zevklerimizi, estetik duygularımızı derinleştirelim - ki en hür fiillerimizdir -, bunları akıl, mantık ve madde âlemindeki determinizm ve zaruret çerçevelerine sığdırmaktan âciz kalırız... Bu sebebten karakterimizin samimi bir ifâdesi olmayan fiillerimizde hürriyetin de bulunmadığına şübhe yoktur... Şahsiyet sahibi denebilecek kimseler de ancak karakterlerinin hakiki tercümanı olanlardır....
Şimdi, doğrusu aranırsa, 'hür ve iradî fiillerimiz nadirdir' demek zorundayız... Çünkü hayatta hür fiillere çok zamanlar lüzum yoktur... Çoğu maddî ve çıkarlı ilgiler içinde geçen bir ömürde determinizm kanunlarıyla kurulmuş otomat fiillere sarkmak zorundayız... Yukarda arz ettiğim bütün bir şahsiyet ve bütün bir ruhtan kopan hür iradelerimizden başka hürriyet hayatını bir de 'rüyâ' ve 'hulyâ'larımızda yaşarız... Hakiki iradeyi anlamak için mühim karar anlarında istihareye yatılması, bu hususa göre, çok kolay anlaşılır... Şimdi hür bir ruhun ifâdelerine tercüman olan şefkat, merhamet, ümit, amel, ülkü, inanç, imân, aşk, rüyâ, hulyâ gibi iradeler hep kendi hürriyetleriyle teşekkül ediyor...
Kısaca söylemek gerekirse hürriyet davasının bütün zorluğu ve hattâ kendisi hakiki zamanın, 'temel ben'in oluş hâli bilinmemek dolayısıyla şuurun eşya gibi sabit ve katı cevherlerden yapılmış bir 'halita - karma, karışık' gibi sanılmasından ileri gelmiştir... Hürriyet ve iradeyi tanımlamak teşebbüsü de aynı kuruntunun bir neticesidir... Henüz bitmeyen, daima olmakta ve durmadan meçhule giden bir hürriyet nasıl tarif olunabilir?
Hürriyet, müşahhas ve 'temel ben'in, yarattığı fiillerle olan bir münasebetinden ibarettir... Hesab ve basiretle tâyin edilmeyen bu fiiller bir cinsten olmayan daimî oluşlardır... Hür fiillerin hepsi ancak bir kere olur ve bir daha tekerrür etmez... Bunun için eşya, yâni tekerrür eden madde olayları tahlil ve tarif olunabilirse de, ilerleme, oluş, süre demek olan hürriyet tahlil olunamaz... İstikrar bulmamış şeyler nasıl hesab olunabilir - ki hesabın imkânı eşyanın istikrar hâlinde bulunması gibi esaslı bir şarta bağlıdır... Halbuki 'temel ben'in hayatı bir atalet ve durgunluk hâli değildir, kendiliğinden gelen daimî bir oluştur... Hürriyet ve iradelerimizin ancak geçmişi determinizm altına alınabilir... Çünkü bunlar maddeleşmiş, sükûn ve istikrar bulmuş şeyler olduğundan bütün eşya gibi, tarif ve tâyin olunabilirler... Kısası şu ki, hür fiiller samimilîk ve şahsiyetimizden ancak bir defa sâdır olanlardır... Asıl sevilecek fiillerimiz de bunlar olacak ki, Filozof, 'iki defa olmayan şeyi seviniz! ' diyor...
...
Sheilla Castro
06.01.2011 - 21:13...
'The Heiress - Miras' (1949)
William Wyler
'The Misfits - Uygunsuzlar' (1961)
John Huston
...
revolver
06.01.2011 - 19:43'Robert John Odenkirk'
usual suspects / olağan şüpheliler
06.01.2011 - 19:39- The Barbie doll debuts...
(1959)
neşter
04.01.2011 - 21:11Felix Mendelssohn - Violin Concerto, Op. 64 (1844)
Viktoria Mullova (1959)
safderûn
04.01.2011 - 20:32François Boucher - The Enchanted Home...
Toplam 3989 mesaj bulundu