Fatih Yılmaz Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • Bleeding me

    29.08.2008 - 19:45

    ...

    I feel as though
    You ought to know
    That I've been good
    As good as I can be
    And if you do
    I'll trust in you
    And know that you
    Will wait for me

    ...

  • kült film

    27.08.2008 - 19:54

    'Scarface' (1932)

    Howard Hawks

  • ... zaman , dönebilirsin (!)

    27.08.2008 - 19:53

    Beatles - You Like Me Too Much

  • içimizdeki hüzün devi

    27.08.2008 - 19:41

    Jean-Philippe Rameau

    'Gavotte'

    piano: Robert Casadesus

  • bir sen bir de ben

    27.08.2008 - 19:38

    'Bacheha-Ye aseman' (1997)

    Majid Majidi

  • Bleeding me

    27.08.2008 - 19:36

    Talk Talk - It's My Life...

  • berzah

    27.08.2008 - 19:35

    'Hellboy II: The Golden Army' (2008)

    Guillermo del Toro

  • teknikler ve mistikler

    27.08.2008 - 19:33

    No.8 - Ondine (Su Perisi) : Debussy, Re Majör tonda, 6/8'lik ölçüde scherzo canlılığında (Scherzando) yarı balık-yarı kız su perisi Ondine'i canlandırır... Ravel'in 1909'da ilk kez seslendirilen Ondine'inde o zamana kadar duyulmamış bir tremolo uygulamasına karşın Debussy parlak, çağlayan benzeri ani çıkışlarla, suya vurulan darbeler gibi dalgalanan bir piyano diliyle, biraz da Nocturnes'den Sirenler'i anımsatan havada yansıtır... Durağan yerlerde ise Ondine aldatıcı şarkısını, ani armonilerin ve yayılan gamların örgüsünde duyurur; tempo değişiklikleriyle bu şaşırtıcı perinin kaprisli tavrı belirlenir...

  • hissedilen duygunun adını koyamamak

    27.08.2008 - 19:32

    I've Just Seen A Face...

    27.1.2005

  • ilham kaynağı olmak

    27.08.2008 - 19:31

    'Partie de campagne' (1936)

    Jean Renoir

  • âşıklık istidâdı

    27.08.2008 - 19:28

    Yar ağlamadan didelerim kana boyandı
    Müjgân-ı cefa yarası ta cana dayandı
    Gönlün ne çabuk aşık-ı kemterden usandı
    Müjgân-ı cefa yarası ta cana dayandı...

  • içimizdeki hüzün devi

    25.08.2008 - 18:28

    No Doubt - Don'T Speak...

  • cam kırıkları

    25.08.2008 - 18:25

    ...

    Bir kere daha korktum... Nedir bu halim? Sokağa çıkarken, tramvayda ve yatakta içimi derin bir korku basıyor... Bazen geceyarıları uyanıyorum ve sebepsiz korkuyorum... Bilhassa yalnız kalmaktan... 'Sağken Ölüm' isminde on sene evvel bir hikâye yazmıştım, orada da bu korku var... Demek bende eski bir şey bu... Fakat o zamanlar bunu pek az duyardım... İki aydan beri hemen hergün... Bu bir hissikablelvuku mu? Yakında ölecek miyim? Daima içimde ani bir felaket zuhur edeceği korkusu uyanıyor... Ani bir felaket! Ve lüzumsuz ihtiyatlara müracaat ediyorum... Vildan'dan kaçmak lâzım... Bana bu kadın felâket getirecek... Mektubunu okumaktan bile korkuyorum, fakat merak da ediyorum...

    Okumaya devam ettim:

    'Her şeyin sadeliği altında ne müthiş kâbuslar... Bir cam parçasına bakarken bile onun şeffafiyeti arkasından öteki eşyayı değil, camın içinde, camın göze görünmeyen derinliklerinde facialar gizlendiğini hissetmemek kabil mi? Ne esrarengiz şey, bu cam! Değil mi arslan yürekli farem?

    Çocukken elime cam kırıkları alır ve onlara saatlerce bakarak hülyalara dalardım... Başka çocukların da cama karşı hususî bir alâka taşıdığını gördüm... Camın içinde rüyalar var... Hele aynalar! Geceleyin aynaya bakmaktan korkardım... Halam bana demişti ki:

    - Sakın geceleyin aynaya bakma, fenadır...

    - Neden hala?

    - İnsanın sonu fena olur...

    Halbuki ben o zamana kadar, pek çok defalar geceleyin aynaya bakmıştım... Sonradan bakmadım ama baktıklarımın uğursuzluğundan kurtulabilecek miyim? Ben ne kadar bâtıl hislerle doluyum bilsen... Ne kadar inanırım böyle şeylere... Ah, kediler, kediler... Cins kedilerin ölümü... Ben cins miyim? Sen daha benim kim olduğumu bilmiyorsun... Yarın gece sana ailemi de anlatacağım... Ah, prensim, benim bütün ailemin başında maceralar, facialar, komediler ve neler! Tevekkeli mi benim muvazenem bozulmamış? Evvela üç tane intihar! Bir de cinnet var... Ben de ya delireceğim, ya intihar edeceğim... Gel yarın akşam bana... Fakat niçin bu kadar tekrar edip duruyorum, elbette gelirsin... Korkuyorum demek... Gelmemenden korkuyorum... Niçin? Şüphe ediyorum... Gel mutlaka... 'Odan' hazır... Ah bir gelip görsen... Kendini orada bulacaksın: İki yaşından bugüne kadar...'

    Gece Vildan'a gitmedim...

    Haftalarca ondan ses çıkmamıştı... Ebediyen sustuğuna ihtimal vermedim... Onu düşünmeğe çalışıyordum... Bu muammanın üstüne eğilmeye ve onu halletmeye de kalkmadım... Her karmakarışık mesele gibi Vildan hâdisesinin de şüphesiz nihayet basit bir hakikati vardı... Şu veya bu... Aslında her şey ne kadar sadedir ve zekâmız kendine yem bulmak için neler icat eder; bununla beraber, varlık, mademki eşyanın bizim içimizde aldığı mânadır, bu karışıklık da o sadelik kadar bir hakikattır... Fakat ben işi amelî tarafından kavrayarak basit farzettim, çünkü şüphesiz her şey farzettiğimiz gibidir; ve düşünmedim artık bu meseleyi... Unuttum...

    ...

  • ilham kaynağı olmak

    25.08.2008 - 18:24

    'La Jetée' (1962)

    Chris Marker

  • film replikleri

    25.08.2008 - 18:20

    - No farewells at the front door... I shall say goodbye to you here, where I own you...

  • sevmediklerim

    25.08.2008 - 18:16

    Jean-Philippe Rameau

    'Les sauvages'

  • içimizdeki hüzün devi

    23.08.2008 - 22:32

    ...

    Baştan sona solo çalgının egemenliğini duyuran ve yalnızca ikinci ve üçüncü bölümler arasında ara verilen bu dört bölümlü eserin 1. Bölümü önce ağır (adagio) tempoda, 4/4'lük ölçüde viyolonselin uzun ve soğukkanlı ama güçlü (forte) girişiyle başlar... Tutkulu bir kadans biçiminde gelişen girişten sonra ılımlı (moderato) tempoda, sakin havadaki ilk tema 9/8'lik ölçüde viyola tarafından, mi majöre dönüşen ikinci tema ise 12/8'lik ölçüde klarinet ve fagot tarafından diyalog şeklinde sunulur...

    ...

  • rejim

    23.08.2008 - 22:30

    ...

    - Haber olarak Dünya Gündemi'nin farkı oldukça doyurucu, oldukça aktüel, hatta haftalık da olsa bir gazete olarak mesela bu gazeteyi alın Türkiye'de bir hafta gazete almayın... Bu kadar doyurucu, aktüel olmayı nasıl başarıyorsunuz? İmkânlarınıza baktığımız zaman diğerlerine göre oldukça kısıtlı...

    - Şöyle, Mısır Cumhurbaşkanı resmi bir ziyaret için Katar'a gidiyor... Resmi görüşme bittikten sonra Katar Şeyhi'ne diyor ki 'Ben El-Cezire'yi çok merak ediyorum. Beni oraya götürür müsün? ' El-Cezire'ye geliyorlar, dolaşıyorlar... Çıkarken Hüsnü Mübarek diyor ki 'Ya bu kadar gürültü bu kibrit kutusundan mı çıkıyor? ' Bir şeyin gücü o mekânın güzelliği, birkaç sekreterinin olması, cam binada değildir... Bir şeyin gücü o işi hazırlayan, o işin içindeki insanların ufkuyla ve ruhuyla bağlantılıdır...

    - Fikir gücüyle bağlantılıdır... Fikre inanması ve onun için mücadele etmesi... Peki, Türk Haber Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni olarak son günlarde Türkiye'de yaşanan hızlı hadiseleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesela, önce Ergenekon Operasyonu, AKP'nin kapatılma davası ve kapatılmaması vs. buradan başlayarak neler söyleyebilirsiniz?

    - Son zamanlarda olan olaylar, dış güç merkezlerinin de içinde olduğu bir sistem içinde Türkiye tornaya veriliyor... İstenen şu; Türkiye için önümüzdeki 25 yıl için şöyle bir Türkiye hayal ediliyor belirli güç merkezleri tarafından... Biraz İslamcı, biraz solcu, birazcık da Kürt kimliğini tanıyan ama bunu resmi beyanlarda, anayasada falan zikretmeyen tarzda bir Türkiye hayali var belirli güç merkezlerinin... Bu son süreçle sağı ve solu tornaya soktular... Yani sağın sivrileri ve solun sivrileri tasfiye ediliyor...

    - Biz yazılarımızda hüküm olarak şunu diyoruz; Türkiye Cumhuriyeti değil Talabani Cumhuriyeti'ne dönüştürülmek isteniyor Türkiye... Maksat odur diyebilir miyiz?

    - Onu diyebilir miyiz? Bu manada şunu söyleyebilirim... Şu anki dünyanın haritası Birinci Dünya Savaşı sonunda İngiltere tarafından çizildi... Amerika bu haritayı değiştirmek istiyor... Türkiye'deki bu son zamanlardaki gelişmeler de aslında İngiltere'yle Amerika'nın karşı karşıya gelmesidir...

    - Burada İsrail de var... İsrail Amerika'yı zorluyor...

    - İsrail, Amerika demektir zaten... Son 6-7 ay içinde genel olarak dünyada bir değişiklik oldu... Bugüne kadar bazı küçük ayrışmalar olsa bile Amerika-İngiltere-İsrail yani Anglosakson-Yahudi ittifakı vardı... Fakat yaklaşık 7-8 ay önce veya bir yıl önce bu ittifak çatladı... İşte İngiltere bu noktada, bu ittifaktan ayrıldı... İngiliz derin devleti Tony Blair'e, 'Sen İngiltere'yi tamamıyla Amerika'nın güdümüne soktun' deyip görevden çekilmeye zorladılar... Oysa daha iki yıllık süresi vardı... İngiltere bu ittifaktan çekilince o ayağın desteklenmesi gerekiyordu... Fransa alındı... Biliyorsunuz Tony Blair'in bir başka adı da Bush'un finosuydu... Şimdi Amerika'nın yeni finosu Sarkozy... Avrupa Birliği İngiltere'nin kontrolünde bunu unutmayalım... Avrupa Birliği ne Almanya'nın ne de Fransa'nın, Avrupa Birliği Londra'nın kontrolünde... Londra şu anda küresel sermayeye başkentlik yapıyor... Genel olarak dünyadaki savaşın da özü şu; ulusal devletlerle küresel sermaye kavga ediyor... Mesela Ebu Gureyb Cezaevi'ndeki olayların dışarıya sızdırılmasının sebebi küresel sermayeyle ulusal devletlerin kavgasının bir sonucudur... Amerika ikiye ayrılır... Pentagon küresel sermayeyle beraberdir, onların emrindedir... Amerikan Dışişleri Bakanlığı ise ulusalcıdır... Bu yüzden de Pentagon'la Dışişleri Bakanı takışır... Mesela Türkiye mümkün mertebe Dışişleri Bakanlığı'yla hareket etmek ister... Ebu Gureyb Cezaevi'ndeki olayların, o resimlerin ortaya çıkarılması da ulusalcı kanadın küreselci kanada karşı yaptığı bir operasyondur... Demin yarım kaldı, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme hayali var... Almanya ve Fransa buna karşı çıkıyor... Buna karşı çıkmalarının sebebi Avrupa Birliği'nin liderinin İngiltere olması... Mesela Amerika da diyor ki 'Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini istiyorum.' Aslında girmemizi istemiyor... Çünkü Türkiye'nin Avrupa Birlği'ne girmesi demek İngiltere'yle beraber hareket etmesi demektir...

    - İngiltere çok ateşli zaten Türkiye'yi aldırmaya...

    - Yani, Kraliçe buraya gezmeye gelmedi... Bursa'da kestane yemeye gelmedi... Onun gelmesinin bir manası vardı... Dedi ki 'Arkadaş ben Türkiye'de mevcut yönetimin yanındayım ve ona sahip çıkıyorum.'

    - Özellikle Abdullah Gül'ün şahsında...

    - Tabi... Bu önemli... Türkiye'nin Avrupa Birliği hayali için Fransa ve Almanya'nın karşı çıkmasının sebebi bizi sevmedikleri için değil... Bunu anlayamadık biz... Türkiye bunu anlayamadı... Onlar Avrupa Birliği'ne girmiş bir Türkiye'yle Londra daha da güçleneceği için karşı çıkıyorlar... Bizi sevmedikleri için değil... Onlar İngiltere'nin liderliğindeki Avrupa Birliği'nin daha da fazla büyümesini istemiyorlar... Bu yüzden de Akdeniz Birliği Projesi ortaya çıkarıldı... Tabii şu üzücü; Merkel'in Almanya'da başbakan olmasıyla ve Sarkozy'nin de Fransa'da başbakan olmasıyla Avrupa Birliği tamamıyla bitmiş, bu birlik Amerika'nın dümen suyuna girmiştir...

    - Parçalanmıştır...

    - Evet...

    - Peki, İngiltere'yle Amerika çağdaş küresel İngiliz-Yahudi medeniyeti dediğimiz şey, niçin özellikle son bir yıl içinde şiddetli olarak karşı karşıya geldi? Çıkarlar nerede çatıştı?

    - Şöyle, bunu iyi kullanmak lazım... Said-i Nursi talebeleriyle dolaşırken bir grup köpek görüyorlar... Talebelerden biri diyor ki 'Hocam, bakar mısınız? Ne kadar güzel, ahenkle oynuyorlar' diyor... O da diyor ki 'Onların arasına bir kemik at bakalım ne olacak? ' Yani böyle bir durum var...

    - Bunun Türkiye'deki yansıması mı diyorsunuz? Ergenekon Operesyonu, AKP'nin kapatılma davası... Yani bu bağı nasıl sağlayabiliriz? Bu çatışmayla, buradaki hadiseleri?

    - Türkiye'de İngiltere çok ciddi ve büyük operasyonlar yapıyor... Bunu şöyle ifade edeyim... Mesela bir insan lokantaya gidebilir... Orada istediği yemeği yiyebilir... Ama menünün dışına çıkamaz... Menü içerisinde istediğiniz yemeği yiyebilirsiniz... Şimdi, iç-dış belirli güç merkezleri o ülkedeki siyasi oluşumlara kendi şartlarına, kendi planlarına uyuyorlarsa sahip çıkarlar ve büyütürler... Mesela hatırlarsanız Cem Boyner bir dönem siyasi hayata atıldı... Çok büyük paralar harcadı... Bir şov yaptı ve bekledi ki bana kim sahip çıkar? Hangi uluslar arası güç merkezi sahip çıkar? Hiç kimse sahip çıkmadığı için...

    - Tabanda gücü olmadığı için...

    - Hayır, tabanda gücü olmasa bile bulunabilirdi... Ama hiçbir güç merkezi onunla ilgilenmediği için kendiliğinden çekildi... Onun harcadığı parayı birçok siyasi parti harcamamıştır, harcayamaz... Yani şunu demek istiyorum; 1950'de bütün Asya, Afrika ve Ortadoğu'daki Amerikan elçileri Amerika'nın İstanbul Konsolosluğu binasında yaklaşık 15-20 gün süren bir toplantı yapıyor... Pentagon'un İran Operasyonu kitabında bunun belgesi var... Orada çeşitli kararlar alındı... Alınan kararlardan birisi şu: Yunanistan, İran ve Türkiye'de halklarına liderlik yapabilecek bireylere özel önem vermeliyiz...

    - İleride onları yetiştiriz diye...

    - Evet... İşte menüyü birileri hazırlıyor... Biz sadece menü içinden birisini seçiyoruz... Şunu yapmak lazım bakın... Siz, biz, hepimiz... Dünya çapında kurulu emperyalist sisteme karşı hem ekonomik alanda, hem siyasi alanda, hem felsefi alanda, yani tüm alanlarda alternatif sistemler geliştirmeliyiz...

    - Bir düşünce, fikir sistemi oluşturmak gerekir...

    - Evet... Şimdi küresel sistem, küresel emperyalizm rayları döşemiş... Tren bu rayların üzerinde... Bu trenin makinisti kim olursa olsun Tayyip olsun, Ahmet olsun, Mehmet olsun o raydan çıkamazlar... O raya girdiğin an sen artık o yoldan gitmeye mahkumsun... Makinist ne yapabilir? Sadece treni birazcık hızlı veya yavaş sürebilir... O kadar... Küresel sistemin içine girip de küresel sisteme rağmen hiçbir şey yapamazsın...

    - Ondan bağımsız, ona alternatif bir sistem oluşturup müesseseleşmek lazım...

    - Şunu söyleyeyim ifadem daha net anlaşılsın... Mesela şu anda para basmak, vergi almak IMF ile programa bağlandı... AB uyum kriterlerine bağlandı... Merkez Bankası, özerklik kanunuyla, IMF anlaşmasının emrine verildi... Hukukla ilgili her türlü şey AB kriterlerine bağlandı... Şimdi senin para basma, vergi belirleme, hak ve hukukun IMF'ye, iç hukukun AB Uyum Anlaşması'na vs. anlaşmalara uygun ise, sen nesin ki? Ülkende yürüyen sistemini, bu sistem içinde yürütüyorsan, sen, sadece küresel emperyalizm adına bu işleri takip eden küresel emperyalizmin sadık bir köpeğisin... O kadar... Yani bu sistemin dışına çıkmadığın müddetçe sen o sistem için hizmet eden bir adamsın... Bunun için küresel rayların dışında yeni raylar döşememiz lazım...

    - Ondan bağımsız bir düşünce sistemi...

    - Tabii... Mesela 12 Eylül olayları var, 1980 darbesi... Sağdan ve soldan halen konuşulur, tartışılır... Bazı isimler der ki 'Ben 12 Eylül olayları sırasında Hacettepe'yi on gün işgal ettim.' Öteki der ki 'Ben bilmem ne yurdunu işgal ettim.', 'Solcudan üç taneyi devirdim, beş taneyi o devirdi.' filan bu sanki bir meziyet gibi anlatılıyor şu anda... Oysa 12 Eylül olayları Türkiye'ye serbest piyasa ekonomisinin girebilmesi için yapılmış bir operasyondur... 12 Eylül neyi getirmiştir? Özal'ı getirmiştir... Özal neyi getirmiştir? Serbest piyasa ekonomisini getirmiştir... Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın 2007-2012 stratejik planlamasında şöyle bir ifade var... Diyor ki 'Biz yönetim şekli ne olursa olsun ülkelerde iki şey istemeliyiz. Bir, serbest piyasa ekonomisi, iki, serbest seçim sistemi.' Şimdi bu iki ilkeyi sen uyguluyorsan senin yönetim şeklin Şeriat da olsa Marksist de olsa farketmez... Bu iki yoldan senin devletine, yönetim sistemine sızmak mümkün oluyor... IMF adına Galini değil de Ahmet yönetiyor...

    - Vietnam biliyorsunuz Amerika'ya karşı savaştı... Şimdi Amerikan kapitalizmi Vietnam'ı çok rahat şekilde idare edebiliyor...

    - Tabii... Şunu unutmamak lazım, bu önümüzdeki dönem ile alakalı... Türkiye'deki belirli merkezler bunu göremedi... Göremediği için de 3-4 yıldır biraz burnu sürtülüyor... Emperyalizm Türkiye'de saf değiştirdi...

    - Ne gibi, nasıl?

    - Şöyle, bakın bundan beş sene öncesine kadar küresel emperyalizm Demirel ve o grupla beraberdi... Lâik-Batıcı kesimle beraberdi... Tabii bunu o lâik kesim algılayamadı... Batı saf değiştirdi... Batı önümüzdeki dönemde Fetullah cemaatiyle beraber olmak istiyor... Şunu demek istiyorum... Önümüzdeki yıllarda Müslüman cemaat üzerinde çok büyük operasyonlar yapılacak... Bu yüzden de Müslüman cemaatin veya merkez sağdaki insanların biraz bilinçlendirilmesi gerekiyor...

    - Peki, daha önceki röportajımızda konuşmuştuk hatırlıyorsanız... Batı, TSK'yı tasfiye etmek istiyor diye... Şimdi bu tasfiye süreci hızlanıyor...

    - Şimdi dünyanın genelinde şu yaşanıyor... Küreselcilerle ulusalcılar, tabii Türkiye'deki ulusalcılık kavramı biraz yıprandı...

    - Türkiye'deki ulusalcıların Batı'dan bağımsız düşünemediği için yıprandı diyebilir miyiz? Hani az önce dedik küresel sistemden bağımsız bir sistem oluşturmak zorundayız... Türkiye'deki ulusalcılara baktığımız zaman Batı'ya karşı çıkarken Batı'nın argümanlarını kullanıyorlar... Bu da tutmuyor toplumda...

    - Geçen 50 yıl içinde şu yaşandı... Serbest seçimlerin başladığı yıl 50 diyelim... Yıl 2008... 58 sene geçti... Bu 58 sene içinde kısa bir Ecevit hükümeti haricinde hep sağ hükümetler işbaşındaydı... Ama bugün Türkiye elden gidiyor, Kur'an elden gidiyor diye zırlayan kim? Yine sağ... Sen değil miydin iktidar? Demek ki sen değilmişsin... Sen sadece kullanılmışsın... Güç başkasındaymış...

    - Türkiye'de sahte bir kavga var... Ilımlı İslam dediğimiz klasik sağ ile CHP şeyinden gelen İsrailci lâik sol kesimin sahte bir kavgası... Emperyalizm dönem dönem saf değiştiriyor... Bu tarafı sopa olarak kullanıyor... Millet haydi buraya... Ve oradan emperyalist politikayı uyguluyor...

    - Batı için kalıcı dost yoktur... Sadece menfaati için kullanılan vardır... Mesela Demirel'in şunu sorgulaması lazım... 40 yıl bana sahip çıkan Batı bugün beni niye yalnız bırakıyor? Projem başarılı olmuyor... Değil mi? Bunu düşünmesi lazım... Bunu şu anda Müslüman cemaatin de düşünmesi lazım... Müslüman cemaat şu anda Türkiye'deki lâik ya da başka bir takım güç merkezlerine karşı Batı'yla ortak, beraber hareket ediyor... Etmek istiyor... Ama burada kullanıldığını bilmesi lazım... Bizim şunu yapmamız lazım... Şu anda dünya genelinde yürürlükte olan her türlü sistemin üzerinde düşünüp yeni sistemler getirmemiz gerekiyor... Yani kurallarını başkalarının belirlediği bir oyunda biz galip gelemeyiz...

    - Osmanlı'da sonra Türk-İslam dünyası, Osmanlı'nın merkezi Türkiye, devlet şuuru İstanbul, az önce maç hadisesinde konuştuk...

    - O maçtaki heyecan, Türkiye'nin dışında yapılan sevinç gösterileri Ankara'nın reddettiği haritayı gösteriyor...

    - Oralara hitap edecek, oraları tekrar kendine bağlayacak, o hinterlandı tekrar toparlayacak, Türkiye merkezli milli-İslami bir düşünce-fikir sistemi ve ona bağlı bir devlet, ona bağlı sistemler oluşturmak...

    ...

  • Cusco

    21.08.2008 - 23:52

    Andes...

  • şiirsel

    21.08.2008 - 23:51

    'L'année dernière à Marienbad' (1961)

    Alain Resnais

  • kült film

    21.08.2008 - 23:47

    'Intolerance' (1916)

    D.W. Griffith

  • teknikler ve mistikler

    21.08.2008 - 23:46

    No.9 - Hommage à S. Pickwick Esq. P. P. M. P. C. (Pickwick Kulübü Daimi Başkanı S. Pickwick Efendi'ye Saygı) : Fa Majör tonda, 3/4'lük ölçüde, ağır ve olgun (Grave) tempoda bir roman kahramanı canlandırılır... İngiliz toplumunun örf ve âdetlerini ince bir alayla yaşatan ünlü yazar Charles Dickens (1812-1870) , 1837'de yazdığı 'The Posthumous Papers of the Pickwick Club' adlı romanında, Pickwick Kulübü'nün kendini beğenmiş, âlimlik taslayan, kof ve gülünç bir adam olan başkanı Samuel Pickwick'in başına gelen garip olayları anlatarak ilk başarısını kazanmıştı... Debussy de önce İngiliz ulusal marşı 'God save the King'in (Tanrı Kralı Korusun) ilginç bir karikatürüyle başladığı Pickwick tasvirini zarif bir şakacılıkla, ironik bir ritimle sürdürür...

  • içimizdeki hüzün devi

    21.08.2008 - 23:45

    Killing me softly...

  • berzah

    21.08.2008 - 23:41

    'The Dark Knight' (2008)

    Christopher Nolan

Toplam 3989 mesaj bulundu