Her ikimizde maviye sevdalı bir martı Birimiz deniz, diğerimiz gökyüzünün kanadı.. İkimiz de Akdeniz'in iki ucunda İkimizinde aşkın bilinmezler kitabında Şimdi ben denize Sen gökyüzüne bakıyorsun Aynı yıldızların altında.. Aynı duaları yakıyorsun.. Aklımın Kalbimin Ve sevmekten yeteneksiz olan Yüreğimin yarısıyla İçime akıyorsun.. Aşkını kaybeden bir kadının Yüreğinin pasıyla Gözyaşlarının yasıyla İçindeki çığlıkların sancısıyla Ve kaderinin değişmeyen kahkahasıyla.. İçime dökülmeye can atan An be an gözyaşlarıyla Yüreğimden taşıyorsun..
'sana tuz yalatsam; sabaha kadar tuz yerine suyu düşünürsün. işte çelişki burada gibi görünse de nesnel hareketin kanıtıdır bu. bir durumla uyarılan her durum, bir başka durumu işaret edecektir. beni sevdiğini söyledikçe sen, ben bir diğerini sevdiğimi hatırlayacağım. buna ihanet diyemezsin...'
Çırpınan bir taştım Bir zamanlar.. Üzerime geldikçe/diğer taşlar Konuldukça! Ve oldum koskoca bir duvar… Her geliş yalnızlığı -belki- çökertti… Lakin umarsız kalabalıklar ki Beynimi kemirdi… Kenetliydim/çözülemeyecek kadar Olmasaydı keşke! İçten içe kemiren kurtlar … Taşlıkta taştım
Ve sığamadım kendime/ taştım… “Yıkar “dediler insanı gam Beklemeyeceğim Beni de nemin yıkmasını... Islanıyor ayaklarım Varsın ufalansın dudaklarım... Asıl/olan Topraksa! ....Yaratılış Elest bezmine savrulacağım.. Ve her savruluşta Adem'e –adam- olma hissiyatıyla vuracağım ...
Ve bölük pörçük olmuşum Ah sular.. Ah bombalar.. Ah kara poyrazlar… Beni tenimden değil Yüreğimden yaralar… … “Al çocuk/ al beni eline” Hiç sevinmedim bilir misin/paramparça edilişime Hiç bu kadar… Hiç ısınmadım ve serinlemedim Senin avuçlarındaki kadar.. … Fırlatılışım özgürlüktü … Ayaklar altındaki tüm dokunuşlar/ Ulvi bir ölümdü Ve atların nalları arasında … Sımsıkı kenetli bir duvarda mı kalmalıydım Yoksa düşmana atılan bir taş mı olmalıydım… Taştı adım/ taştı işte Kaba/sağır ve sarp Ağır ve yaralayıcı Hele de kalbin üstüne gelmişse adım C/an’ı tenden ayırıcı… … Nice taşlar vardı içinden Pınarlar fışkıran.. Nice taşlar vardı Teslimiyetle yuvarlanan.. Nice taşlar vardı Aşkla çatlayan… … Taştım! Yüreğimle taştım Taşlığımı aştım… … Suyumu çıkaramadın belki Ey Âdem! Çok çalıştın sözde İmar’a -Olsun – Bildim ben yerimi Dimdik belki mezar başında Belki sapasağlam bir duvarın karnında Belki bir savaş kartalının avuçlarında … Şimdi de ayaklarının dibinde Yuvarlanmış paramparçayım işte Titriyor bedenim (hu) şu ile.. Hala zerrelerim/taşlığından utanıyor… Nilüfer Zontul Aktaş
Bir aksam ustu pencerenden bakıyordun Ağır ağır, yollara inen karanlığa. Bana benzeyen biri geçti evinin önünden. Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya.. O gecen ben değildim.
Bir gece, yatağında uyuyordun.. Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya. Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan, Ve karanlıklar içindeydi odan... Seni gören ben değildim.
Ben çok uzaktaydım o zaman, Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebepsiz ağlamaya. Artık beni düşünmeye başladığından Bıraktın kendini aşk içinde yasamaya.. Bunu bilen ben değildim.
Bir kitap okuyordun dalgın.. İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı. Genç bir adamı öldürdüler romanda. Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın.. O ölen ben değildim..
Birazdan kudurur deniz Birazdan dalgaların sırtından Üst üste fışkıran rüzgarlar Bir intikam gibi çıldırınca üstüne Yüzüne şarkılar çarpar Yüzüne şiirler çarpar ağlarsın Sen artık buralarda duramazsın..
O büyük sessizliğin bağrımı olur Kimsenin bilmediği bir ağrımı Gider kendine gömülürsün Yoksa bu şehir bu sokaklar Seni alır kullanır seni alır kullanır Santim santim çürürsün..
Hani el değmemiş bir yanın vardır Aynalara göstermediğin bir yüzün Kendine sakladığın hüzün Hadi durma üzülsende sen üzülürsün..
Kim farkeder boşluğunu Ardın sıra kim ağlar Bir intikam gibi çıldırmış bu sevdalar..
Bazen bir uçurum kalır Bazende martıların ardından velvele koparan bir leş kalır Bir intihar gibi puşt olunca sevdalar Sırtını duvara yaslar sırtını ağaca yaslar susarsın Sen artık hiç bir sözü kaldıramazsın..
Şimdi yeni bir sevdamı olur Kimsenin kapını çalmadığı bir inzivamı Tutar sıfırdan başlarsın Yoksa bu ilişkiler bu zaaflar Seni yiyip bitirir seni yiyip bitirir Dirhem dirhem azalırsın..
Belki hiç söylenmemiş bir şarkın vardır Henüz koyvermediğin bir kahkaha Fırsatın olacakmıbir daha ne bekliyorsun Yanılsanda sen yanılırsın Kim hatırlar güzelliklerini senin için kim yanar Bir intihar gibi puşt olmuş bu sevdalar... Y.Hayaloğlu
Birgün gördüler birbirlerini g ü l ile b ü l b ü l ışıktan daha hızlı, güneşten daha sıcak bir sevdayla tutuldular birbirlerine gül ile bülbül, ne olmuş yani demeyin sakın, öyle bir sevda ki karanın en karası, ne varki altın bir kafesteydi bülbül, dışardaki bahçededeydi gül, ne uçabildi gülün yanına bülbül, ne bülbülün yanına gidebildi ayaklanıp gül, bülbül uçmak için özgürce güle, vurdu kendini altın kafesin parmaklıklarına, ölene kadar denedi kaçarım diye çırpınmaya, ölünce bülbül gömdüler onu dağların yamaçlarına karlı dağların rüzgarındaydı mezarı, mezarı başında açtı en güzel kırmızı gül, sevdaları efsane oldu, dolaştı dilden dile o gunden beridir ki, bülbüller en güzel sevda türkülerini söyler güllere o günden beridir ki tüm bülbüller sevdalıdır güllere
Giderken kendimi sende bırakmayı diliyordum, gördümki sana hiç gelmemişim.. Anladım ki iyi niyetlerle dolu temenniler yalana sıvanmış teşekkürlerde boğuluyormuş..
Merhabanın boynunu bükene elveda demek zulümmüş. Zülüflerinden zûl akan yare sancıyan yaram kadar bile değer görmem ondandır ki yarim ile değil yaram ile hoşum...
Evet bazen acıyorum kendime. Yaslanıp yürüdüğüm doğrularımla, yanlış omuzlara baş koymuşum meğer. Ben verdikçe isteyen ve hep 'fedakarlık gerek' diye sineye çektiğim insanlarla kesişti yollarım. Hani yüreğimde taşıdıklarım ağır gelmedi de bana, yorulduğumda umutlarımı tazeleyecek bir yüreği karşımda bulamadığımda tükendim. Evet bazen acıyorum kendime, Ruhumdaki bu kanayan yaraları dindiremiyorum ve aynaya bakınca, yüzümdeki 'DEĞDİ Mİ? diyen o acı tebessümü bir türlü içime sindiremiyorum...
Bir yavan hâldeyim, ne saklım saklı, ne bilinir gizim.. Bir boşluk ki dolmuyor içim, ne nâkışım nâkış, ne tamamdır bitiğim..Bir ürkek hâldeyim, ne sedâm duyulur, ne az olur sesim.. Araftayım, susuz; ne serabım serab, ne ab-ı içtiğim.. Bir bilinmez hâldeyim; ne bildiğim yalan, ne gerçek bildiğim. Bir yarım aklın kuyusunda,öbür yarım aşk ın kuytusunda. cennet ve Cehennem arasında ucu sırattan geçen bir uçurum kenarında Ârâfta.!
Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur; Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur. Ve gönül Tanrısına der ki: - Pervam yok verdiğin elemden; Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden!
Duasız üşürmüş yürekler bil. Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin..
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıkları aydınlatan,sana ummadık kapılar açan. Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan..
bazen gitmek öylesine sormadan söylemeden..kendini bırakıp alıp başını gitmek yadeller ötesine..yağmurlarla arkadaş olmak bazen bir yudum su suya hasretken..bazen yürümek öylesine nereye gittiğini bilmeden..bazen dalıp bakmak sadece susmak avaz avaz çığlık çığlık..bazen kahkaha atmak gözlerinden yaş gelene kadar..bazen boş ver demek dolu verdiğin boş aldığın nevarsa..bazen ellerıni yıkamak kirlettiğin nevarsa..bazen tutup kendini kendinden aşağı atmak..bazen bir yudum suyu bir yudumda boğmak..bazen acı verdiğini bile bile sol yanını acıtmak..bazen yüreğinden büyük sevdiğini yüreğinden büyük öldürmek...
Dokunma iki gözüm Sorma Ben kimim, adım ne, nereden geldim Kim açtı bu kahrolası çukuru yüreğimde Kimi sevdim, kime özlemim Kaç yıl sevda doldu iliklerime Kaç yıl eksildim.
Tut ki, bir pınarım suyu kesik Akamadım nazlı nehirlere tut ki Tut ki susturulmuş binlerce türkü Bastırılmış binlerce acıyım Baştan başa aşk ve ateş
Say ki, küle gömülmüş bir sevdadan Düşleri islenmiş bir gecenin acısı damlıyor içime Hasreti yaraya dönmüş bir ayrılığın sancısı Uzun bir zaman evvel Toplayıp suskunluklarımı yüreğimden denizlere fırlattım Yalnız balıklar görsün Yalnız balıklar öpsün diye gözyaşlarımı
Sorma ben kimim, yaşım kaç, adım ne Nasıl düştüm bu kahrolası kaldırım taşlarına Hangi anılar, acılar, ihanetler geçti üzerimden
Düşlerime hüzünler el koydu Deli rüzgarların öfkesinde savruldu bahçelerim Güllerim bir ihanetin girdabında kavruldu Bütün sevdiklerimden ayrıyım şimdi Bütün sevenlerım kırgın İflah olmam ben iki gözüm, iflah olmam Düşmüş içime bir kez bu sevda Bağışlamasin beni artık hiç bir hatıra
Tut ki, incinmiş bir gülüşüm Gecikmiş bir düş Bir ateşin çemberinde Yarım kalmış sevinçler kanayan
Tut ki, kar altında sevincim Bütün mevsimlere küsüm
Kanadı kırık bir serçeyim tut ki Dağlarda koparılmış kınalı bir çiçek
Ateşin zulmünü gördüm Suyun ihanetini Baştan başa aşk Baştan başa hasret Susturulmuş Milyonlarca türküyüm Gerisini ne sen sor ne ben söyleyim
Dokunma iki gözüm Sorma Ben kimim, adım ne, nereden geldim Yaşamak neyin karşılığıdır, ölmek neyin Nasıl unutulur ölümsüz bir aşkın hazin öyküsü Kaç mevsim ardından gözlerimi bırakıp gitti
Bir sarı çiçek Bir sarmaşık belki Çözer dilini yüreğimin
Binlerce Kapıyı Açsan Ne Olur Ki, Gönül Kapısını Açamadıktan Sonra,, Binlerce Dostun Olsun İsterse, Yüzünden Maskeyi Çıkarmadıktan Sonra Binlerce Sevenin Olsun Ne fayda, Lazım olduğunda Yanında Olmadıktan Sonra Binlerce Gözün Olsun Neye Yarar, Nasıl Bakman Gerektiğini Bilmedikten Sonra Ve Binlerce Gönüle Sahip Ol İstersen, İçinde Kimse Barınamadıktan Sonra.
'..Demişlerdi bana; Fırtınalı DENİZ’de kayık olmaz..Ya batar, yada alabora.. Ee bende deli kaptan, dinler mi...? Nerde dalga var oraya, nerde fırtına var oraya... Bu kayık alışık be usta, Fırtınalı DENİZ’de savrulmaya.. Ee bir de En Güzeli 'ZOR' olan ya.. Belki vurduk kıyıya ama, herşeye rağmen ne kürek kayıp oldu, ne de yürek...'
ses nasıl menevileşiyor susunca ağzında ağzından gelecek her sevinci,her azabi seviyorum..
Gece ışıklarından topladığın o evler esrarını seviyorum..
susmanında bir dili var elbet teri yastığına sızan rüyanı seviyorum. uyandığın sabahlardan başka bağım yok dünyayla odalara ömür veren gövdeni seviyorum..
Yürümediğin sokaklar nasılda göz göz bekleyişteki o mucizeyi seviyorum..
15.04.2021 - 05:27
DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
15.04.2018 - 20:47
Site arkadaşımız Bayan Deniz Öncel
** DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN...**
- Sitemizin üyesi olduğunuz için sizi bu grubumuzda görmek dileklerimizle esen kalın...
* Antoloji Sitesi Üyeleri *
15.04.2015 - 11:51
Güneş kadar sıcak, Kar tanesi kadar berrak, Yağmur kadar saf ve Temiz bir ömür dileğiyle doğum günün kutlu olsun
15.04.2014 - 09:04
Doğum Gününüzü Can-ı Gönülden Kutlar sağlık,sıhhat, huzur ve mutluluk dolu nice nice yıllar dilerim.
Sevgi, Saygı ve Muhabbetle
28.03.2014 - 11:01
Her ikimizde maviye sevdalı bir martı
Birimiz deniz, diğerimiz gökyüzünün kanadı..
İkimiz de Akdeniz'in iki ucunda
İkimizinde aşkın bilinmezler kitabında
Şimdi ben denize
Sen gökyüzüne bakıyorsun
Aynı yıldızların altında..
Aynı duaları yakıyorsun..
Aklımın
Kalbimin
Ve sevmekten yeteneksiz olan
Yüreğimin yarısıyla
İçime akıyorsun..
Aşkını kaybeden bir kadının
Yüreğinin pasıyla
Gözyaşlarının yasıyla
İçindeki çığlıkların sancısıyla
Ve kaderinin değişmeyen kahkahasıyla..
İçime dökülmeye can atan
An be an gözyaşlarıyla
Yüreğimden taşıyorsun..
S/aklımda kal! S/aklım Kal
04.01.2014 - 14:43
'sana tuz yalatsam; sabaha kadar tuz yerine suyu düşünürsün.
işte çelişki burada gibi görünse de nesnel hareketin kanıtıdır bu.
bir durumla uyarılan her durum, bir başka durumu işaret edecektir.
beni sevdiğini söyledikçe sen, ben bir diğerini sevdiğimi hatırlayacağım.
buna ihanet diyemezsin...'
03.01.2014 - 18:43
Taştım İşte..
Çırpınan bir taştım
Bir zamanlar..
Üzerime geldikçe/diğer taşlar
Konuldukça!
Ve oldum koskoca bir duvar…
Her geliş yalnızlığı
-belki- çökertti…
Lakin umarsız kalabalıklar ki
Beynimi kemirdi…
Kenetliydim/çözülemeyecek kadar
Olmasaydı keşke!
İçten içe kemiren kurtlar
…
Taşlıkta taştım
Ve sığamadım kendime/ taştım…
“Yıkar “dediler insanı gam
Beklemeyeceğim
Beni de nemin yıkmasını...
Islanıyor ayaklarım
Varsın ufalansın dudaklarım...
Asıl/olan Topraksa!
....Yaratılış
Elest bezmine savrulacağım..
Ve her savruluşta
Adem'e –adam- olma hissiyatıyla vuracağım
...
Ve bölük pörçük olmuşum
Ah sular..
Ah bombalar..
Ah kara poyrazlar…
Beni tenimden değil
Yüreğimden yaralar…
…
“Al çocuk/ al beni eline”
Hiç sevinmedim bilir misin/paramparça edilişime
Hiç bu kadar…
Hiç ısınmadım ve serinlemedim
Senin avuçlarındaki kadar..
…
Fırlatılışım özgürlüktü
…
Ayaklar altındaki tüm dokunuşlar/
Ulvi bir ölümdü
Ve atların nalları arasında
…
Sımsıkı kenetli bir duvarda mı kalmalıydım
Yoksa düşmana atılan bir taş mı olmalıydım…
Taştı adım/ taştı işte
Kaba/sağır ve sarp
Ağır ve yaralayıcı
Hele de kalbin üstüne gelmişse adım
C/an’ı tenden ayırıcı…
…
Nice taşlar vardı içinden
Pınarlar fışkıran..
Nice taşlar vardı
Teslimiyetle yuvarlanan..
Nice taşlar vardı
Aşkla çatlayan…
…
Taştım!
Yüreğimle taştım
Taşlığımı aştım…
…
Suyumu çıkaramadın belki
Ey Âdem!
Çok çalıştın sözde İmar’a
-Olsun –
Bildim ben yerimi
Dimdik belki mezar başında
Belki sapasağlam bir duvarın karnında
Belki bir savaş kartalının avuçlarında
…
Şimdi de ayaklarının dibinde
Yuvarlanmış paramparçayım işte
Titriyor bedenim (hu) şu ile..
Hala zerrelerim/taşlığından utanıyor…
Nilüfer Zontul Aktaş
19.11.2013 - 01:44
Ben ona dedim ki;
Suyun üç hali var,
Dördüncüsü sensin.
Taşların saltanatında,
Bir gönül iklimiyim.
Ağzımda esensin.
Rüzgârla yaprağın aşkı neyse,
Dört mevsim,
Öyle süreceksin.
Eşiğinde duracağım,
Yıpranmış ve kirli.
Kirpiğinle sileceksin.
İnsan adım atmazsa,
Gidemez ki iyiliğe.
Hüznümü düzeltensin.
Benim geldiğim geçmiş,
Çok açık bir yazıdır.
Parmağınla okuyansın.
Zamanı saymayı,
Yeniden öğreniyorum.
İbresin, çekisin, yelkovansın.
Kalbim,
Uzun menzilim benim.
Yolumu karşılayansın.
Ben ona dedim ki;
Bütün kuşlar tünedi.
Göğsümdeki tek kanatsın.
15.04.2013 - 20:43
Sevgili antoloji arkadaşım;
Doğum gününüzü en içten dileklerimle kutlar, yaşam boyu başarı ve mutluluklar dilerim.
Hayat sevgi kadar güzel aşk gibi güçlü olsun..
Doğum gününüzün anısına ** RÜYA ** gibi şiirimin şarkısını aşağıdaki linkten dinlemek ister misiniz?
http://www.ibrahimyilmaz-siirleri.com/bestelenen-1.html
** RÜYA GİBİ **
Rüya gibi uçup bitti
O güzelim mutlu anlar
Bir hayaldi geçip gitti
O sevecen tatlı yıllar.
Mazideki o yıllara
Şöyle dönüp bir baksana
Sarhoş eden duygu gibi
Alır bizi kollarına.
Solmaz denen güzellikler
Hep yalanmış yalan meğer
Hayat denen tüm gerçekler
Bir anlık rüyaymış meğer.
Nerde şimdi nerde kaldı
Yalan olan çocukluğum
Bir yıldızdı kaydı gitti
Aşka kanan o gençliğim.
Kutlu olsun doğum günün
Mutlu olsun melek yüzün
Aşkla gülsün bütün ömrün
Sevip sarsın petek gönlün.
İbrahim Yılmaz
Güfte: İbrahim Yılmaz
Beste:Ersin Kayışlı - Mustafa Açıkgöz
Okuyan: Mustafa Açıkgöz
Not:bu şarkının yasal telif hakları mevcuttur.
Bestekar saygıdeğer Ersin Kayışlı hocama ve şarkıyı okuyan saygıdeğer Mustafa Açıkgöz kardeşime sonsuz teşekkürlerimi sunarım...
Ayrıca ANTOLOJİ sayfamdaki şiirlerimi okuyup yorum yaparsanız çok mutlu olurum.
Tekrar nice mutlu yıllar diler. Akçaydan selam ve sevgilerimi iletiyorum.
İbrahim Yılmaz
18.01.2013 - 17:32
BEN DEĞİLDİM
Bir aksam ustu pencerenden bakıyordun
Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
O gecen ben değildim.
Bir gece, yatağında uyuyordun..
Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan...
Seni gören ben değildim.
Ben çok uzaktaydım o zaman,
Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebepsiz ağlamaya.
Artık beni düşünmeye başladığından
Bıraktın kendini aşk içinde yasamaya..
Bunu bilen ben değildim.
Bir kitap okuyordun dalgın..
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
O ölen ben değildim..
ÖZDEMİR ASAF
01.01.2013 - 13:53
Birazdan kudurur deniz
Birazdan dalgaların sırtından
Üst üste fışkıran rüzgarlar
Bir intikam gibi çıldırınca üstüne
Yüzüne şarkılar çarpar
Yüzüne şiirler çarpar ağlarsın
Sen artık buralarda duramazsın..
O büyük sessizliğin bağrımı olur
Kimsenin bilmediği bir ağrımı
Gider kendine gömülürsün
Yoksa bu şehir bu sokaklar
Seni alır kullanır seni alır kullanır
Santim santim çürürsün..
Hani el değmemiş bir yanın vardır
Aynalara göstermediğin bir yüzün
Kendine sakladığın hüzün
Hadi durma üzülsende sen üzülürsün..
Kim farkeder boşluğunu
Ardın sıra kim ağlar
Bir intikam gibi çıldırmış bu sevdalar..
Bazen bir uçurum kalır
Bazende martıların ardından velvele koparan bir leş kalır
Bir intihar gibi puşt olunca sevdalar
Sırtını duvara yaslar sırtını ağaca yaslar susarsın
Sen artık hiç bir sözü kaldıramazsın..
Şimdi yeni bir sevdamı olur
Kimsenin kapını çalmadığı bir inzivamı
Tutar sıfırdan başlarsın
Yoksa bu ilişkiler bu zaaflar
Seni yiyip bitirir seni yiyip bitirir
Dirhem dirhem azalırsın..
Belki hiç söylenmemiş bir şarkın vardır
Henüz koyvermediğin bir kahkaha
Fırsatın olacakmıbir daha ne bekliyorsun
Yanılsanda sen yanılırsın
Kim hatırlar güzelliklerini senin için kim yanar
Bir intihar gibi puşt olmuş bu sevdalar...
Y.Hayaloğlu
02.11.2012 - 00:17
Eylül’dü.
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylül’dü.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman..
Dedim ya... Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.
| Cemal Süreya |
29.10.2012 - 11:07
Birgün
gördüler birbirlerini
g ü l ile b ü l b ü l
ışıktan daha hızlı,
güneşten daha sıcak bir sevdayla
tutuldular birbirlerine
gül ile bülbül,
ne olmuş yani demeyin sakın,
öyle bir sevda ki
karanın en karası,
ne varki altın bir kafesteydi bülbül,
dışardaki bahçededeydi gül,
ne uçabildi gülün yanına bülbül,
ne bülbülün yanına gidebildi ayaklanıp gül,
bülbül uçmak için özgürce güle,
vurdu kendini altın kafesin parmaklıklarına,
ölene kadar denedi
kaçarım diye çırpınmaya,
ölünce bülbül
gömdüler onu dağların yamaçlarına
karlı dağların rüzgarındaydı mezarı,
mezarı başında
açtı en güzel kırmızı gül,
sevdaları efsane oldu, dolaştı dilden dile
o gunden beridir ki,
bülbüller en güzel sevda türkülerini
söyler güllere
o günden beridir ki
tüm bülbüller sevdalıdır güllere
Seyhan YILMAZ
18.10.2012 - 14:00
Giderken kendimi sende bırakmayı diliyordum, gördümki sana hiç gelmemişim..
Anladım ki iyi niyetlerle dolu temenniler yalana sıvanmış teşekkürlerde boğuluyormuş..
Merhabanın boynunu bükene elveda demek zulümmüş. Zülüflerinden zûl akan yare sancıyan yaram kadar bile değer görmem ondandır ki yarim ile değil yaram ile hoşum...
Şems-i Tebrizi
09.09.2012 - 02:17
Evet bazen acıyorum kendime.
Yaslanıp yürüdüğüm doğrularımla, yanlış omuzlara baş koymuşum meğer.
Ben verdikçe isteyen ve hep 'fedakarlık gerek' diye sineye çektiğim insanlarla kesişti yollarım.
Hani yüreğimde taşıdıklarım ağır gelmedi de bana, yorulduğumda umutlarımı tazeleyecek bir yüreği karşımda bulamadığımda tükendim.
Evet bazen acıyorum kendime,
Ruhumdaki bu kanayan yaraları dindiremiyorum ve aynaya bakınca, yüzümdeki 'DEĞDİ Mİ? diyen o acı tebessümü bir türlü içime sindiremiyorum...
10.08.2012 - 17:41
Bir yavan hâldeyim, ne saklım saklı, ne bilinir gizim.. Bir boşluk ki dolmuyor içim, ne nâkışım nâkış, ne tamamdır bitiğim..Bir ürkek hâldeyim, ne sedâm duyulur, ne az olur sesim.. Araftayım, susuz; ne serabım serab, ne ab-ı içtiğim.. Bir bilinmez hâldeyim; ne bildiğim yalan, ne gerçek bildiğim. Bir yarım aklın kuyusunda,öbür yarım aşk ın kuytusunda. cennet ve Cehennem arasında ucu sırattan geçen bir uçurum kenarında Ârâfta.!
Hz.Mevlana.
15.07.2012 - 14:17
Gün Eksilmesin Penceremden
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
Cahit Sıtkı Tarancı
11.07.2012 - 12:01
Duasız üşürmüş yürekler bil.
Sana bir dua eden olsun,
senin de bir dua ettiğin..
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır
karanlıkları aydınlatan,sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır,
seni böyle ayakta tutan..
07.07.2012 - 16:08
bazen gitmek öylesine sormadan söylemeden..kendini bırakıp alıp başını gitmek yadeller ötesine..yağmurlarla arkadaş olmak bazen bir yudum su suya hasretken..bazen yürümek öylesine nereye gittiğini bilmeden..bazen dalıp bakmak sadece susmak avaz avaz çığlık çığlık..bazen kahkaha atmak gözlerinden yaş gelene kadar..bazen boş ver demek dolu verdiğin boş aldığın nevarsa..bazen ellerıni yıkamak kirlettiğin nevarsa..bazen tutup kendini kendinden aşağı atmak..bazen bir yudum suyu bir yudumda boğmak..bazen acı verdiğini bile bile sol yanını acıtmak..bazen yüreğinden büyük sevdiğini yüreğinden büyük öldürmek...
18.06.2012 - 17:46
Dokunma iki gözüm
Sorma
Ben kimim, adım ne, nereden geldim
Kim açtı bu kahrolası çukuru yüreğimde
Kimi sevdim, kime özlemim
Kaç yıl sevda doldu iliklerime
Kaç yıl eksildim.
Tut ki, bir pınarım suyu kesik
Akamadım nazlı nehirlere tut ki
Tut ki susturulmuş binlerce türkü
Bastırılmış binlerce acıyım
Baştan başa aşk ve ateş
Say ki, küle gömülmüş bir sevdadan
Düşleri islenmiş bir gecenin acısı damlıyor içime
Hasreti yaraya dönmüş bir ayrılığın sancısı
Uzun bir zaman evvel
Toplayıp suskunluklarımı yüreğimden denizlere fırlattım
Yalnız balıklar görsün
Yalnız balıklar öpsün diye gözyaşlarımı
Sorma ben kimim, yaşım kaç, adım ne
Nasıl düştüm bu kahrolası kaldırım taşlarına
Hangi anılar, acılar, ihanetler geçti üzerimden
Düşlerime hüzünler el koydu
Deli rüzgarların öfkesinde savruldu bahçelerim
Güllerim bir ihanetin girdabında kavruldu
Bütün sevdiklerimden ayrıyım şimdi
Bütün sevenlerım kırgın
İflah olmam ben iki gözüm, iflah olmam
Düşmüş içime bir kez bu sevda
Bağışlamasin beni artık hiç bir hatıra
Tut ki, incinmiş bir gülüşüm
Gecikmiş bir düş
Bir ateşin çemberinde
Yarım kalmış sevinçler kanayan
Tut ki, kar altında sevincim
Bütün mevsimlere küsüm
Kanadı kırık bir serçeyim tut ki
Dağlarda koparılmış kınalı bir çiçek
Ateşin zulmünü gördüm
Suyun ihanetini
Baştan başa aşk
Baştan başa hasret
Susturulmuş
Milyonlarca türküyüm
Gerisini ne sen sor ne ben söyleyim
Dokunma iki gözüm
Sorma
Ben kimim, adım ne, nereden geldim
Yaşamak neyin karşılığıdır, ölmek neyin
Nasıl unutulur ölümsüz bir aşkın hazin öyküsü
Kaç mevsim ardından gözlerimi bırakıp gitti
Bir sarı çiçek
Bir sarmaşık belki
Çözer dilini yüreğimin
Upuzun yolların düğümlediği
İhanetlerin kilitlediği....
18.06.2012 - 14:15
Binlerce Kapıyı Açsan Ne Olur Ki,
Gönül Kapısını Açamadıktan Sonra,,
Binlerce Dostun Olsun İsterse,
Yüzünden Maskeyi Çıkarmadıktan Sonra
Binlerce Sevenin Olsun Ne fayda,
Lazım olduğunda Yanında Olmadıktan Sonra
Binlerce Gözün Olsun Neye Yarar,
Nasıl Bakman Gerektiğini Bilmedikten Sonra
Ve Binlerce Gönüle Sahip Ol İstersen,
İçinde Kimse Barınamadıktan Sonra.
25.05.2012 - 14:10
'..Demişlerdi
bana; Fırtınalı DENİZ’de
kayık olmaz..Ya batar, yada alabora.. Ee bende deli kaptan, dinler mi...? Nerde dalga var oraya, nerde fırtına var oraya... Bu kayık alışık be usta, Fırtınalı DENİZ’de savrulmaya.. Ee bir de En Güzeli 'ZOR' olan ya.. Belki vurduk kıyıya ama, herşeye rağmen ne kürek kayıp oldu, ne de yürek...'
23.05.2012 - 00:34
bazen susmak
Çok konuşup boş şey söylemekten daha etkili olabiliyor insanlar üzerinde
Aslında susmak sesiz bir haykırıstir...
11.05.2012 - 01:00
Gözlerinle dilin arasına geçirili uçurumu seviyorum.
Kekeme özgürlüğünü seviyorum..
susuşundaki hıncı seviyorum,
Kalbinde ürperen kışı seviyorum..
Ellerindeki bilge zamanı
denizi yağmurdan korumaya çalışan
çocukluğunu seviyorum..
Alnın masamızda dört mevsime ufuk
dudaklarında titreyen zamanı seviyorum..
Yürüyorsun ya kalabalık
dönüp bir daha bakıyor kendine
boyunda çiçeklenen yedi rengi seviyorum..
Her damlası ayrı bir hayat,
ne bilsin yüzüne düşmeyen
gözlerindeki yaşı seviyorum..
Beni uzaklaştırmaya çalışırken aklından geçenleri seviyorum..
Kalbinden gövdene yürüyen utangaç karıncayı seviyorum..
ses nasıl menevileşiyor susunca ağzında
ağzından gelecek her sevinci,her azabi seviyorum..
Gece ışıklarından topladığın o evler esrarını seviyorum..
susmanında bir dili var elbet
teri yastığına sızan rüyanı seviyorum.
uyandığın sabahlardan başka bağım yok dünyayla
odalara ömür veren gövdeni seviyorum..
Yürümediğin sokaklar nasılda göz göz
bekleyişteki o mucizeyi seviyorum..
serçe parmağındaki lekedir yerim,kalabalığın uyumuna inat
hayalin gerçeğe değdiği yeri seviyorum..
Ölümdür en büyük zaman,bilmez takvim gezenler
bir iç çekişte yanan hayatı seviyorum..
Bizden büyük tanrısı yok yalnızlığın
getirdiğin hevesi,götürdüğün inkarı seviyorum..
Evlerdesin
dışarılar hüzün
eşyalar ayakta
senden ayrılanı
sana kavuşanı seviyorum..
Uzun cümlelerle konuşuyor kalabalık
bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum..
O gölgenin taş dibinde bir çürüme bilinci
hükmüm yok bahçende diyorum
üstüme elediğin şevkati seviyorum..
Dişlerinin arasında bir ishak kuşu
eğiyorum ya başımı
çaresizliğime tuttuğun aynayı seviyorum..
Bir gün bir kötü haber birimizden
kalanın diline gelecek ilk sözü
arayacağı ilk insanı
ilk gece yapacağı herşeyi seviyorum....
Toplam 32 mesaj bulundu