ümitsizdi adam. bir gün kendisine uzaktan çok uzaktan bakmayı denedi. kendi uçurumunu gördü. dahası kendisini o uçurumun dibinde çok dibinde gördü. nasıl olmuş, dedi, bu uçurumda bu kadar derinlere düşmüşüm böyle? kendi uçurumunun derinliği karşısında ürperdi de oradan nasıl çıkacağını hiç bilemedi. sağa sola baktı. bulanık görüntüler arasında bir tutamak, bir basamak, bir çıkıntı aradı, el atacak. hayır, hiçbir şey yok. başı döndü. yapacak bir şey yok. görmem, dedi, yetmiyor ondan kurtulmama. cep telefonlarına, bilgisayarlarına, sahte empatilerine döndü yeniden...
günümüzdeki trendlerden biri. hiçbir şeyi umursama, takma kafana, dünyaya bir kere geliyorsun hayatı yaşa, kendi keyfine bak, vs. gibi çevreden verilen yeni hayat dersleri sonucu ulaşılan nokta, umursamama, aldırış etmeme durumu.
sonuçta bencil, bireyci kişiler sarıyor her yeri. zaman içinde de kendilerini o kadar çok seviyorlar ki başkasını sevmeye yerleri kalmıyor. mutsuzluklarının, yalnızlıklarının temelinde bu basit kelime var oysa, umursamazlık.
sadece insanların sahip olduğu bir tür savunma mekanizması,olduğuna inandığım,artık kesseler acımayacağı bir hale getiren duygunun yarattığı hal/durum.ama hiçbirşeyi hissetmeden geçirilecek anların -ne kadar acıtmasa da-,daha sonra nasıl pişmanlık yaratacağını ise,düşünmek bile kötü.üstelik bunları -küçük küçük çocukların,büyük büyük adamların savaş(ma) larından dolayı ölmelerini; en sevdiklerini bir hiç uğruna kırmanın pişmanlığını ya da onlar tarafından kırılmanın kederini,sevilen kişiden artık karşılık görememeyi,yavru bir kedinin arabanın altında kaldığını bilmeyi,aslında 'her ölümün erken olduğunu'- bilerek de yaşayamazsınız. 'acı çekmeden yaşayamazsınız! '
sessizliğinin ağırlığı omuzlarımdayken,taşıyamıyorken,az kalmışken dizlerimin üzerine yıkılmama,okuduğum kitabın sayfalarını çevirdim amaçsızca...
''beraber ağlamak kadar kalpleri birbirine bağlayan bir şey yoktur'' diyordu...umudum oldu bu cümle...çok ağlamıştık biz seninle beraber...
man have become the tools of their tools.' aletlerimize alet oluyoruz. gündönümlerinde hala ekran başında reytingcilik oynuyoruz. arenalarda boğalar bizimle eğleniyor, yeşil sahalarda meşin yuvarlaklar bilinçsizleşimizle onlardan oluşumuzu tavaf ediyor, kuklalarımız ipleri boynumuza doluyor, oynuyor bizimle...
komünikasyon' yani 'iletişim'; ingilizcesi'nde kök ‘commune’ dür, yani 'toplu(m) '. insanoğlu iletişime ve de hatta en genel anlamıyla dile neden ihtiyaç duyar ki o zaman? bir olmadığı için, adem’in dahi hayatında bir havva’sı olduğu için. dilin varlığı üzerine sosyal teoriler açıklar; bireyin içine doğduğu toplum ne denli geniş ve gelişmişse, dil edinimi de o derecede geniş, gelişmiş ve 'complex' olur diye. oysa doğaya olan hakimiyetimiz, 'insan' türü olarak nüfusumuz arttıkça, teknoloji bizleri iletişim çağına sürükledikçe, gerçek olandan daha da uzaklaştık, sanal iletişim bataklığında 'sosyal bir varlık' kimliğimizden olduk. sokakta karşılaştığımız insanlara selam verme zahmetinden kaçar, başımızı kaldırım taşlarına eğer olduk; musalladan bir gömlek giymiş kaldırım taşlarına. aynı evi paylaştığımız ailemizin, arkadaşlarımızın varlıklarından haberdar olmuyor, yemek saatlerinde bile odalarımıza kapanıyorken, facebook’ta çorbacılara girdik, birbirimize 0 ile 1'lerden oluşan selamlarla vitaminler sunar olduk.
kemikleri sızlar şimdi Freud’un; karanlığa son çare, bir mum yakmada, bilinçaltı içgüdüselleşemiyor artık. sürüvari güdülen insanlık, gazetelerin büyük punto başlıklarında göz (sonrasında bilinç) kaymasına uğruyor. son sayfa da monotonluğa kapanınca, akılda hemen hiçbir şey kalmıyor. magazin edebiyatında güçlerini birleştirmiş bir (bilirkişi) çoban topluluğu, trendler ve modalar başlıkları altında besliyor sürüleri ve bilinçler fotoğraf karelerine müebbet oluyor. gökkuşağı artık renklerine acıyor, hayat siyah beyaz oluyor, gri ile boyanıyor günlükler.
modern sürüler, bencillik imparatorluklarında birleşik devletleşip, namlu uçlarında sırıtıyor rakımı düşük coğrafyalara. rüyalar iyelik eki üzerine temelleniyor; sahip olunanlar hülyalarda, elde edilemeyenler kabuslarda doğuyor.
zamana meydan okur notalar, zoreena da notalara! '. an'ı en iyi yaşamak şimdi tek amaç! hedonizmin bayrağı işte gönderdeki! zaman artık sebil, vasiyet edilecek ne bir anı var geride, ne de mezar taşlarına yazılabilecek bir dilek ki Fatiha’larca tütsü olsun ruhlara.
Bizden önce gelenler
Biz geldiğimizde yoklardı. Gitmişler.,
Güneş tepemizde irileşirken, terimiz düştü yere
.., şimdi kirpiklerimizin ıslaklığında serinliyoruz
Uzayın derinliklerini dinlerken
Çiğneyip geçtiğimiz yerlerde çığlık
Anlıyoruz ki, toprağın altında.,
Yarım kalmış bütün işler..,
türkiye'de bir teoriden çok bir din gibi algılanan, darwin'e bilim adamı değil peygamber muamelesi yapılan bu konunun üzüntü verici tarafı şu: kendini solcu atfedip 'tamam ben solcuyum darwini sevmeliyim evrim teorisine iman etmeliyim' diye düşünen birisi, en az yine kendisinin aksini düşünenlere ' dogmatik, yobaz' diye ithaf ettiği insanlar kadar dogmatikdir. bilimde teoriden öteye geçememiş böyle bir teorinin şovenistliğine soyunmak abesle iştigaldir.
yalnızlıktır.
aslında tam tersiyken yaşam başlı başına dönülüpte bakıldığında her şeyin yalnız atlatılması yalnız göğüslenmesidir.ve işte bu farkındalık insanı zaman gelip vurur.
bir yerden geçmişken, bir yandan gelecektir yaşamak.hayata kırgın olmayan yoktur sanırım insan ırkında.geçmiş tüm heybetiyle sırtına binerken insanın, gelecek; yeni gelen bahar edasıyla umuda çeker insanoğlunun, beş yaşında bile olsa yorgun bedenini.
ve yaşamak bir anda hayatın kendisi olur.
günü geldiğinde sadece nefes almaktan ibaret, günü geldiğinde ise hissetmektir..bazen kayıtsızlıkken bazen yerinde duramamaktır..
yastığa kafayı koyup ağlamaktır kısmen, gözyaşındaki tuzdur ama çoğunlukla mutlu olma çabası sevdiklerin gözündeki ışıltıdır..ben de varım kavgası içerisinde farkedilmeyen sıradan zaten olması gereken iken hasta yatağında uğruna mücadele edilendir bu sefer gerçek anlamda ben de varım diyebilmek için..
en ufak siyasi gerginlikte bir sürü donanımsız insanın atatürkçülüğü ortaya atıp savunmaya geçmesi aslında farkında olmadan atatürkü putlaştırmaktadır ve farkında olmadan atatürkçülüğü içten içe öldürmektedir...iyi de yapmaktadır aslında...
çoğu kez öfkeye, bazen de belki’ye sıkışmış, yerleşik bir tekrardır.
beklemenin rengine bürünür bazen.
çok eski bir tanıdık gibi davranır ama aslında bildiğini okur. üvey kardeş yakınlığındadır. kendine gömülür.
hep gecikmiş hissettir ki, an, kontrole yakın olsun.. iç dünyan, deniz seviyesinde kalsın ki, başkalarının ki için bir vurgununa dönüşmesin..
suya dokunurken bile, kendi elini gör ister ki, serinlik sadece bir his olsun.
böylece anlamak, kendini aşmak gibi olsun..
asl’olan ispirto uçuşkanlığı ile yaşamak olsun ki,
kendinle ne zaman tanıştığın, hep bir muamma olsun.
aslında ayrımsamak için ihtiyaç duyulan tek şey, kendin;
ayrıntının üstüne binmesidir, hayat dediğin..
içeriye ve dışarıya ait olmayışıyla tereddüt, fazla kalınamayacak oluşuyla seçim yeridir, caziptir ancak bekleme bölgesine dönüşme durumunda ezilme tehlikesi yaratır.
namaz
14.08.2008 - 19:44mevlana'ya göre insanı insan yapan ibadet. zira o şöyle söyler:
'adem adem gibi olmak gerekir'
adem kelimesinin arapça elif, dal ve mim harfleriyle yazılır. bu harfler görüntüleri itibariyle namazdan haber verir...
şöyle ki;
elif harfi kıyamdaki, dal harfi ruküdeki, mim harfi ise secdedeki bir insanı hatırlatır...
namaz
14.08.2008 - 19:43bir müslümanın en dokunulmaz alanıdır.
adam
14.08.2008 - 19:36ümitsizdi adam. bir gün kendisine uzaktan çok uzaktan bakmayı denedi. kendi uçurumunu gördü. dahası kendisini o uçurumun dibinde çok dibinde gördü. nasıl olmuş, dedi, bu uçurumda bu kadar derinlere düşmüşüm böyle? kendi uçurumunun derinliği karşısında ürperdi de oradan nasıl çıkacağını hiç bilemedi. sağa sola baktı. bulanık görüntüler arasında bir tutamak, bir basamak, bir çıkıntı aradı, el atacak. hayır, hiçbir şey yok. başı döndü. yapacak bir şey yok. görmem, dedi, yetmiyor ondan kurtulmama. cep telefonlarına, bilgisayarlarına, sahte empatilerine döndü yeniden...
umursamazlık
14.08.2008 - 19:28günümüzdeki trendlerden biri. hiçbir şeyi umursama, takma kafana, dünyaya bir kere geliyorsun hayatı yaşa, kendi keyfine bak, vs. gibi çevreden verilen yeni hayat dersleri sonucu ulaşılan nokta, umursamama, aldırış etmeme durumu.
sonuçta bencil, bireyci kişiler sarıyor her yeri. zaman içinde de kendilerini o kadar çok seviyorlar ki başkasını sevmeye yerleri kalmıyor. mutsuzluklarının, yalnızlıklarının temelinde bu basit kelime var oysa, umursamazlık.
umursamazlık
14.08.2008 - 19:27sadece insanların sahip olduğu bir tür savunma mekanizması,olduğuna inandığım,artık kesseler acımayacağı bir hale getiren duygunun yarattığı hal/durum.ama hiçbirşeyi hissetmeden geçirilecek anların -ne kadar acıtmasa da-,daha sonra nasıl pişmanlık yaratacağını ise,düşünmek bile kötü.üstelik bunları -küçük küçük çocukların,büyük büyük adamların savaş(ma) larından dolayı ölmelerini; en sevdiklerini bir hiç uğruna kırmanın pişmanlığını ya da onlar tarafından kırılmanın kederini,sevilen kişiden artık karşılık görememeyi,yavru bir kedinin arabanın altında kaldığını bilmeyi,aslında 'her ölümün erken olduğunu'- bilerek de yaşayamazsınız. 'acı çekmeden yaşayamazsınız! '
ağlamak
14.08.2008 - 19:22sessizliğinin ağırlığı omuzlarımdayken,taşıyamıyorken,az kalmışken dizlerimin üzerine yıkılmama,okuduğum kitabın sayfalarını çevirdim amaçsızca...
''beraber ağlamak kadar kalpleri birbirine bağlayan bir şey yoktur'' diyordu...umudum oldu bu cümle...çok ağlamıştık biz seninle beraber...
PiNOKYO.
12.08.2008 - 23:15Bir Pinokyo dahi olamıyorken, kader kukla olmaktır demenin ne önemi var ki?
televizyon
12.08.2008 - 23:14man have become the tools of their tools.' aletlerimize alet oluyoruz. gündönümlerinde hala ekran başında reytingcilik oynuyoruz. arenalarda boğalar bizimle eğleniyor, yeşil sahalarda meşin yuvarlaklar bilinçsizleşimizle onlardan oluşumuzu tavaf ediyor, kuklalarımız ipleri boynumuza doluyor, oynuyor bizimle...
iletişim
12.08.2008 - 23:12komünikasyon' yani 'iletişim'; ingilizcesi'nde kök ‘commune’ dür, yani 'toplu(m) '. insanoğlu iletişime ve de hatta en genel anlamıyla dile neden ihtiyaç duyar ki o zaman? bir olmadığı için, adem’in dahi hayatında bir havva’sı olduğu için. dilin varlığı üzerine sosyal teoriler açıklar; bireyin içine doğduğu toplum ne denli geniş ve gelişmişse, dil edinimi de o derecede geniş, gelişmiş ve 'complex' olur diye. oysa doğaya olan hakimiyetimiz, 'insan' türü olarak nüfusumuz arttıkça, teknoloji bizleri iletişim çağına sürükledikçe, gerçek olandan daha da uzaklaştık, sanal iletişim bataklığında 'sosyal bir varlık' kimliğimizden olduk. sokakta karşılaştığımız insanlara selam verme zahmetinden kaçar, başımızı kaldırım taşlarına eğer olduk; musalladan bir gömlek giymiş kaldırım taşlarına. aynı evi paylaştığımız ailemizin, arkadaşlarımızın varlıklarından haberdar olmuyor, yemek saatlerinde bile odalarımıza kapanıyorken, facebook’ta çorbacılara girdik, birbirimize 0 ile 1'lerden oluşan selamlarla vitaminler sunar olduk.
modernizm
12.08.2008 - 23:10kemikleri sızlar şimdi Freud’un; karanlığa son çare, bir mum yakmada, bilinçaltı içgüdüselleşemiyor artık. sürüvari güdülen insanlık, gazetelerin büyük punto başlıklarında göz (sonrasında bilinç) kaymasına uğruyor. son sayfa da monotonluğa kapanınca, akılda hemen hiçbir şey kalmıyor. magazin edebiyatında güçlerini birleştirmiş bir (bilirkişi) çoban topluluğu, trendler ve modalar başlıkları altında besliyor sürüleri ve bilinçler fotoğraf karelerine müebbet oluyor. gökkuşağı artık renklerine acıyor, hayat siyah beyaz oluyor, gri ile boyanıyor günlükler.
modern sürüler, bencillik imparatorluklarında birleşik devletleşip, namlu uçlarında sırıtıyor rakımı düşük coğrafyalara. rüyalar iyelik eki üzerine temelleniyor; sahip olunanlar hülyalarda, elde edilemeyenler kabuslarda doğuyor.
zamana meydan okur notalar, zoreena da notalara! '. an'ı en iyi yaşamak şimdi tek amaç! hedonizmin bayrağı işte gönderdeki! zaman artık sebil, vasiyet edilecek ne bir anı var geride, ne de mezar taşlarına yazılabilecek bir dilek ki Fatiha’larca tütsü olsun ruhlara.
ölüm
12.08.2008 - 23:07Bizden önce gelenler
Biz geldiğimizde yoklardı. Gitmişler.,
Güneş tepemizde irileşirken, terimiz düştü yere
.., şimdi kirpiklerimizin ıslaklığında serinliyoruz
Uzayın derinliklerini dinlerken
Çiğneyip geçtiğimiz yerlerde çığlık
Anlıyoruz ki, toprağın altında.,
Yarım kalmış bütün işler..,
evrim doğrudur
12.08.2008 - 23:03türkiye'de bir teoriden çok bir din gibi algılanan, darwin'e bilim adamı değil peygamber muamelesi yapılan bu konunun üzüntü verici tarafı şu: kendini solcu atfedip 'tamam ben solcuyum darwini sevmeliyim evrim teorisine iman etmeliyim' diye düşünen birisi, en az yine kendisinin aksini düşünenlere ' dogmatik, yobaz' diye ithaf ettiği insanlar kadar dogmatikdir. bilimde teoriden öteye geçememiş böyle bir teorinin şovenistliğine soyunmak abesle iştigaldir.
ömür
12.08.2008 - 22:53özenle sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz;
vakit gelip sandıktan çıkardığınızda,
birde bakıyorsunuz ki,
tedavülden kalkmış.'
Orhan Veli
yaşamak
12.08.2008 - 22:47yalnızlıktır.
aslında tam tersiyken yaşam başlı başına dönülüpte bakıldığında her şeyin yalnız atlatılması yalnız göğüslenmesidir.ve işte bu farkındalık insanı zaman gelip vurur.
bir yerden geçmişken, bir yandan gelecektir yaşamak.hayata kırgın olmayan yoktur sanırım insan ırkında.geçmiş tüm heybetiyle sırtına binerken insanın, gelecek; yeni gelen bahar edasıyla umuda çeker insanoğlunun, beş yaşında bile olsa yorgun bedenini.
ve yaşamak bir anda hayatın kendisi olur.
yaşamak
12.08.2008 - 22:46günü geldiğinde sadece nefes almaktan ibaret, günü geldiğinde ise hissetmektir..bazen kayıtsızlıkken bazen yerinde duramamaktır..
yastığa kafayı koyup ağlamaktır kısmen, gözyaşındaki tuzdur ama çoğunlukla mutlu olma çabası sevdiklerin gözündeki ışıltıdır..ben de varım kavgası içerisinde farkedilmeyen sıradan zaten olması gereken iken hasta yatağında uğruna mücadele edilendir bu sefer gerçek anlamda ben de varım diyebilmek için..
yaşamak
12.08.2008 - 22:46olumle tehdit edildiginde degeri anlasılır...
cekilen acılardır, verilmeyen tavizlerdir, bir nefestir, az bir umittir...
evrim doğrudur
12.08.2008 - 22:36bi si..tir git...
atatürkçülük
12.08.2008 - 22:35eski ideoloji, yeni din.
atatürkçülük
12.08.2008 - 22:33en ufak siyasi gerginlikte bir sürü donanımsız insanın atatürkçülüğü ortaya atıp savunmaya geçmesi aslında farkında olmadan atatürkü putlaştırmaktadır ve farkında olmadan atatürkçülüğü içten içe öldürmektedir...iyi de yapmaktadır aslında...
biri var
12.08.2008 - 22:30biri var, durmadan beni arar,
biri var, mevsimlerdir beklerim.
biri var ki açmamış bir bahar,
göklerimde yıldız, içimde sır.
biri var ki bahtı bende yaşar,
benim çiçeklerim açar onda.
bende musiki, bende dünyalar,
biri uzakların uzağında.
havuza düşen memleketleri,
biri var ki içimde sayıklar.
hayat
09.08.2008 - 23:53çoğu kez öfkeye, bazen de belki’ye sıkışmış, yerleşik bir tekrardır.
beklemenin rengine bürünür bazen.
çok eski bir tanıdık gibi davranır ama aslında bildiğini okur. üvey kardeş yakınlığındadır. kendine gömülür.
hep gecikmiş hissettir ki, an, kontrole yakın olsun.. iç dünyan, deniz seviyesinde kalsın ki, başkalarının ki için bir vurgununa dönüşmesin..
suya dokunurken bile, kendi elini gör ister ki, serinlik sadece bir his olsun.
böylece anlamak, kendini aşmak gibi olsun..
asl’olan ispirto uçuşkanlığı ile yaşamak olsun ki,
kendinle ne zaman tanıştığın, hep bir muamma olsun.
aslında ayrımsamak için ihtiyaç duyulan tek şey, kendin;
ayrıntının üstüne binmesidir, hayat dediğin..
meRnn
09.08.2008 - 23:25uyandırmayın...
Nakşibendi Tarikatı
09.08.2008 - 23:19şah-ı nakşibend'in 'yolumuz terk i dünya, terk i ukba, terk i hestî, terk i terk yoludur' diyerek özetlediği yol yordam....
Eşikte Beklemek
09.08.2008 - 23:15içeriye ve dışarıya ait olmayışıyla tereddüt, fazla kalınamayacak oluşuyla seçim yeridir, caziptir ancak bekleme bölgesine dönüşme durumunda ezilme tehlikesi yaratır.
Toplam 1002 mesaj bulundu