noktanın yürümesinden oluşur çizgi.
(nokta yürür.) hem çizginin doğası sıfır gibi uzaklığı kuşanır. yalnız uzaklığı mı? geleceği de. (sonsuzluk gibi, başı sonu yoktur geleceğin de.) yeryüzüne varlığını koyar koymaz da hemen paylaşılmıştır. böylece de şeylerin tarihindeki eşsiz yerini almakta gecikmez. öte yandan, olumsuzluğu da simgeler: ayırt edici, bölücü kimliğini yüklenir. noktayla karşılaştırdığımızda (karşılaştırılmaz ya) her bakımdan tersidir. nokta gibi varlığı çakılıp kalmaz çizginin. bütün hızıyla uzaklaşır ondan. yolunu kesen her şeyi siler. (hızın tarihi yazılmalı.) deviniminde kendisidir. türlü kılıklara girer, en başta da eğrinin (sevgili eğri) dünyasını kuşanıp yeryüzünü bir baştan bir başa dolaşır. öklitgillere de uğramadan yapamaz: üçgenler, dörtgenler çıkıp, açık-kapalı açılar düşürüp, köşegenler, paraleller inecektir.böylece özdeğin bütün biçimlerini deneyip ancak o zaman kendine gelecektir. bir çizgi olarak hep de yoldadır: sanki kendini arıyordur. (değil mi ki her şeyin bir geçmişi, bir şimdisi, bir geleceği vardır, o da bunu yaşayacaktır.) hem çizgi olmak da budur...
bugün resmine dokundum ben öptüm yine yine
zaman ağır ol henüz erken demek için güle güle
sesini özledim özledim çok haberim yok durmuş dünya niye
seninle birlikte kaybolanları arıyorum başka şeylerde
sakin bir müzikle, sırtı dönük, kamera açısını terkeden, omuzları düşmüş, bütün çabalara rağmen kazanamamış kişinin üstlendiği rol...
onun varlığı kazanmayı ne kadar anlamlı kılarsa kılsın içinde bulunduğu durumun verdiği duygu kemirgendir; yer, bitirir...
yaşanan bu eylemden sonra uyumak tek istektir... kaçılır diğer bütün fiillerden...varolmak artık dayanılmaz bir ağırlıktır...
bu hastalıkdan muzdarip insanı ukala kendini begenmiş burnu havada yapar..daha dogrusu yapmaz da bunun sahibi insan sessizliginden, sorulara kacamak cevaplardan, diger insanlar tarafından surekli bu sekilde algılanır, gıcık kapılır. ulan sen beni takmazsan ben seni hic takmam salak tavrı takınır diger insanlar...oysa ki neler cekmektedir bu insan o iletişim anlarında...bu durumu yani kendini begenmiş gorundugunu ogrendigi zamansa o dumur senin bu dumur benim gezer durur...
sırları en iyi tutan dosttur deniz. dünyanın kendi eksenleri etrafında döndüğünü sanan ete kemiğe bürünmüşlerin vurdumduymazlığına inat en iyi dinleyendir. bunu yaparken sorgulamaz, yargılamaz üstelik. enginliğinde sunduğu huzur bir, yağmurdan sonraki toprak kokusu ikidir nazarımda.
anlattığın şeye sahip olmak ve onu ona sahip olmayana akıtabilmek demektir... o denli zordur ki bütün yaşamı anlatmak üzerine kurulu olan ama aslında hiçbir şey anlatmadan ölüp giden milyonlarca insan vardır...anlatmak için önce duy, düşün, hisset sahip olduğuna emin ol ve sonra sahip olmak için ölesiye savaş verdiğin o şeyi başkasına hiçbir karşılık beklemeksizin ver... işte anlatmak demekle anlatmak istediğimiz...
istedim ol maha arz-ı hal edem, hayret bana
öyle gaalib oldu kim, bir söze mecalim kalmadı.(fuzuli)
(canımın vücudumla bir arada kalma zevki kalmadı
ah! sensiz dirilmek ihtimali kalmadı.
o ay yüzlü güzele halimi anlatmak istedim,
şaşkınlık bana öyle üstün geldi ki, bir söze mecalim kalmadı)
Orada hala duruyordun çığlıklar atarak
Kimse aldırmıyordu bu söylediklerine
Dostum sesin kaybolmadan önce
Bir kişinin eğlencesi diğerinin cehennemidir
Bu gördüğün her şeyde bir terslik var
Sen, sen hepsini yükleneceksin
Anımsa, ızdırap hep ortak arar
artık bilinmeyen bir ruh durumu. modern bilim (!) depresyon'u icat edeli melal unutuldu. oysa sanayi devriminin hız kazandırdığı depresyon ile o belde'nin insanların sıkıntısı olan melal arasındaki farklara eğilmek ne kadar manidar olurdu...
geçici olmayan tek kalış biçimidir, dünyada kalma biçimidir kalem. kendisi biter ama verdiği bitmez,yaşar...hiç sona ermez. sondan çıkan bir sonsuzluğun sivri ucunu taşır, açıldıkça varlığı kanatları altına alır...
hiç kimsenin iyi gelmediği yerden sarıyorsun yaralarımı
hiç kimsenin dokunamadığı yerden kanatıyorsun sonra
uzak bir yerden geliyor sesin
hiç kimsenin uyandıramadığı yerden uyandırıyorsun...
Rasülullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki;
'Kadınlara hayırhah olun,zira kadın bir eğe kemiğinden yaratılmıştır.Eğe kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır.Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın.Kendi haline bıraksan eğri kalır.Öyleyse kadınlara hayırhah olun.' (müslim)
bir zamanlar mübarek bir hanım latif bir lisanla 'hayıhahım olunuz' demişti bize...
ben tam anlayamamışım,meğer ne güzel ne söylemiş...
'akla mağrur olma eflatun-u vakt olsan dahi,
bir edib-i kamili gördükde tıfl-ı mekteb ol' (nef'i)
(zamanının eflatunu bile olsan aklınla kibirlenip büyüklük taslama,olgun bir edib ile karşılaştınmı,bir mektep çocuğu imişsin gibi,onun feyzinden,ilminden faydalanmaya çalış)
bozkır ıssızlığında, o derin, o koyu, o dümdüz yalnızlığı birbaşınalığıyla bozan bir ağaç gibi göze batan...bir armağan gibi önce seke seke çocuksu,sonra sınav gibi çoşa koşa asker adımı, gelmişsiz geçmişsiz, sebepsiz sonuçsuz, yalınayak, üstü çıplak bir çocuğun çıt çıkarmayan ruhu gibi doğruyu bulur...evirir çevirir, okşar kucaklar, acıtır ama öğretir...nereye, nasıl, ne için, ne vakit dokunacağını o bilir...el söker, dil çözer, düş döker...nasıl bulur ağrıyı da az ovalar açılır, nasıl geçer daracık dudaklardan da sus pus olmuşlardan ses çıkarır, şaşarsın...
kuşkusuz tefekkür ayetlerde ve ibretlerdedir
tefekkür hükümlerde ve kaderde değildir!
eğer tefekkür olmasaydı, insanlar bir huzur içinde rahat olurdu
ve nimetler içinde yaşardı neşe içinde
tefekkür tabii bir sıfattır insan için,
insandan başka varlıkta yoktur hükmü
eğer söylediğimiz şey olsa, dönüp bakmazdı göz
ne hallere, olaylara ne de suretlere
bütün bunlar tefekkürle etkilidir; isimler onunla kaimdir
hem uzak çölde hem de şimdi burada işe nüfuz eder tefekkür
tam da uykuya dalacakken,hani olur ya uyku ile uyanıklık arasında,tamda o sırada işte...bir çocuk sanki içimde konuşuyor bir şeyler anlatıyor bana...anlayamıyorum söylediklerini dikkat kesiliyorum ben böyle yapınca çekilip gidiyor...beni uykusuz bırakıyor karanlık gecelerimde...
bir kedinin uykusundadır en çok huzur.
soluğunun sıcaklığındadır.
hayattaki en büyük eksikliğidir kimi insanın, geçmek bilmeyen gecelerde en çok özlenendir, tek dilenendir hayattan. kabul edilmeyen duadır huzur. hiç gelmez. ve istemeyenlerde o kadar çok bulunur ki aksine, sıkılırlar.
düştür kimisi için, uykularında bile yitirdiyse huzuru..
bir kedinin sevilmek için uzattığı başını okşarken onu kıskanmamaktır huzur...
yokluğunu en çok uyuyan kedinizi severken, kendinizi onun sevilişini kıskanırken bulunca hissettiğiniz o şeydir, var olmuş olup olmadığı hatırlanamaz olan, ama özlemince varlığı kesin olan bir yandan.
yitirilmişliği ya da yokluğu en acıtıcı olan şeydir.
bir kedinin uykusunu kıskanan uykusuzluğunuzdur yokluğu.
sıcak soluğunun yokluğudur huzuru yok kılan.
kedi olmaktır huzur, bir düşte bile olsa uzatabilmek başınızı... ya da uyumak bir kedi gibi...
çizgi
20.08.2008 - 15:55noktanın yürümesinden oluşur çizgi.
(nokta yürür.) hem çizginin doğası sıfır gibi uzaklığı kuşanır. yalnız uzaklığı mı? geleceği de. (sonsuzluk gibi, başı sonu yoktur geleceğin de.) yeryüzüne varlığını koyar koymaz da hemen paylaşılmıştır. böylece de şeylerin tarihindeki eşsiz yerini almakta gecikmez. öte yandan, olumsuzluğu da simgeler: ayırt edici, bölücü kimliğini yüklenir. noktayla karşılaştırdığımızda (karşılaştırılmaz ya) her bakımdan tersidir. nokta gibi varlığı çakılıp kalmaz çizginin. bütün hızıyla uzaklaşır ondan. yolunu kesen her şeyi siler. (hızın tarihi yazılmalı.) deviniminde kendisidir. türlü kılıklara girer, en başta da eğrinin (sevgili eğri) dünyasını kuşanıp yeryüzünü bir baştan bir başa dolaşır. öklitgillere de uğramadan yapamaz: üçgenler, dörtgenler çıkıp, açık-kapalı açılar düşürüp, köşegenler, paraleller inecektir.böylece özdeğin bütün biçimlerini deneyip ancak o zaman kendine gelecektir. bir çizgi olarak hep de yoldadır: sanki kendini arıyordur. (değil mi ki her şeyin bir geçmişi, bir şimdisi, bir geleceği vardır, o da bunu yaşayacaktır.) hem çizgi olmak da budur...
______________________________________________________
bugün
20.08.2008 - 15:46bugün resmine dokundum ben öptüm yine yine
zaman ağır ol henüz erken demek için güle güle
sesini özledim özledim çok haberim yok durmuş dünya niye
seninle birlikte kaybolanları arıyorum başka şeylerde
yenilgi
20.08.2008 - 15:13sakin bir müzikle, sırtı dönük, kamera açısını terkeden, omuzları düşmüş, bütün çabalara rağmen kazanamamış kişinin üstlendiği rol...
onun varlığı kazanmayı ne kadar anlamlı kılarsa kılsın içinde bulunduğu durumun verdiği duygu kemirgendir; yer, bitirir...
yaşanan bu eylemden sonra uyumak tek istektir... kaçılır diğer bütün fiillerden...varolmak artık dayanılmaz bir ağırlıktır...
yenilgi
20.08.2008 - 15:11neyle savaştığının farkına varmaktır bazen.. sonra da sessizce kabullenmek...
“ve sen ben
değirmenlere karşı
bile bile birer yitik savaşçı
akarız dereler gibi denizlere
belki de en güzeli böyle”
Sosyal fobi
20.08.2008 - 15:02bu hastalıkdan muzdarip insanı ukala kendini begenmiş burnu havada yapar..daha dogrusu yapmaz da bunun sahibi insan sessizliginden, sorulara kacamak cevaplardan, diger insanlar tarafından surekli bu sekilde algılanır, gıcık kapılır. ulan sen beni takmazsan ben seni hic takmam salak tavrı takınır diger insanlar...oysa ki neler cekmektedir bu insan o iletişim anlarında...bu durumu yani kendini begenmiş gorundugunu ogrendigi zamansa o dumur senin bu dumur benim gezer durur...
deniz
19.08.2008 - 19:21sırları en iyi tutan dosttur deniz. dünyanın kendi eksenleri etrafında döndüğünü sanan ete kemiğe bürünmüşlerin vurdumduymazlığına inat en iyi dinleyendir. bunu yaparken sorgulamaz, yargılamaz üstelik. enginliğinde sunduğu huzur bir, yağmurdan sonraki toprak kokusu ikidir nazarımda.
anlatmak
19.08.2008 - 19:05anlattığın şeye sahip olmak ve onu ona sahip olmayana akıtabilmek demektir... o denli zordur ki bütün yaşamı anlatmak üzerine kurulu olan ama aslında hiçbir şey anlatmadan ölüp giden milyonlarca insan vardır...anlatmak için önce duy, düşün, hisset sahip olduğuna emin ol ve sonra sahip olmak için ölesiye savaş verdiğin o şeyi başkasına hiçbir karşılık beklemeksizin ver... işte anlatmak demekle anlatmak istediğimiz...
özlemek
19.08.2008 - 19:03canımın cismimle zevk-i ittisali kalmadı
ah kim sensiz dirilmek ihtimali kalmadı.
istedim ol maha arz-ı hal edem, hayret bana
öyle gaalib oldu kim, bir söze mecalim kalmadı.(fuzuli)
(canımın vücudumla bir arada kalma zevki kalmadı
ah! sensiz dirilmek ihtimali kalmadı.
o ay yüzlü güzele halimi anlatmak istedim,
şaşkınlık bana öyle üstün geldi ki, bir söze mecalim kalmadı)
üzülmek
18.08.2008 - 13:47talihim bana 'ben seni üzeceğim,ama sen sakın üzülme'dedi (mevlana)
sen
18.08.2008 - 13:45çok seviyorum seni bennn:')
the unforgiven 2
18.08.2008 - 13:03Orada hala duruyordun çığlıklar atarak
Kimse aldırmıyordu bu söylediklerine
Dostum sesin kaybolmadan önce
Bir kişinin eğlencesi diğerinin cehennemidir
Bu gördüğün her şeyde bir terslik var
Sen, sen hepsini yükleneceksin
Anımsa, ızdırap hep ortak arar
MELAL
18.08.2008 - 12:54artık bilinmeyen bir ruh durumu. modern bilim (!) depresyon'u icat edeli melal unutuldu. oysa sanayi devriminin hız kazandırdığı depresyon ile o belde'nin insanların sıkıntısı olan melal arasındaki farklara eğilmek ne kadar manidar olurdu...
kalem
18.08.2008 - 12:46geçici olmayan tek kalış biçimidir, dünyada kalma biçimidir kalem. kendisi biter ama verdiği bitmez,yaşar...hiç sona ermez. sondan çıkan bir sonsuzluğun sivri ucunu taşır, açıldıkça varlığı kanatları altına alır...
uzak
18.08.2008 - 12:35hiç kimsenin iyi gelmediği yerden sarıyorsun yaralarımı
hiç kimsenin dokunamadığı yerden kanatıyorsun sonra
uzak bir yerden geliyor sesin
hiç kimsenin uyandıramadığı yerden uyandırıyorsun...
kadın
18.08.2008 - 12:25Rasülullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki;
'Kadınlara hayırhah olun,zira kadın bir eğe kemiğinden yaratılmıştır.Eğe kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır.Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın.Kendi haline bıraksan eğri kalır.Öyleyse kadınlara hayırhah olun.' (müslim)
bir zamanlar mübarek bir hanım latif bir lisanla 'hayıhahım olunuz' demişti bize...
ben tam anlayamamışım,meğer ne güzel ne söylemiş...
'akla mağrur olma eflatun-u vakt olsan dahi,
bir edib-i kamili gördükde tıfl-ı mekteb ol' (nef'i)
(zamanının eflatunu bile olsan aklınla kibirlenip büyüklük taslama,olgun bir edib ile karşılaştınmı,bir mektep çocuğu imişsin gibi,onun feyzinden,ilminden faydalanmaya çalış)
cesaret
18.08.2008 - 12:09cesaret, korkmamak degildir. cesaret tam tersine cok korkmak ama yine de “ben varim” demektir.
cesaret, korkuya ragmen eylemdir.
terfi
18.08.2008 - 11:57sırtında taşıdığın semere bir çeki daha fazla odun konulması.
sabır
18.08.2008 - 11:53bozkır ıssızlığında, o derin, o koyu, o dümdüz yalnızlığı birbaşınalığıyla bozan bir ağaç gibi göze batan...bir armağan gibi önce seke seke çocuksu,sonra sınav gibi çoşa koşa asker adımı, gelmişsiz geçmişsiz, sebepsiz sonuçsuz, yalınayak, üstü çıplak bir çocuğun çıt çıkarmayan ruhu gibi doğruyu bulur...evirir çevirir, okşar kucaklar, acıtır ama öğretir...nereye, nasıl, ne için, ne vakit dokunacağını o bilir...el söker, dil çözer, düş döker...nasıl bulur ağrıyı da az ovalar açılır, nasıl geçer daracık dudaklardan da sus pus olmuşlardan ses çıkarır, şaşarsın...
sabır
18.08.2008 - 11:48terziler geldiler, dikmediler ve gitmediler...
iğnelerine iplik geçirip beklediler...
tefekkür
18.08.2008 - 11:45kuşkusuz tefekkür ayetlerde ve ibretlerdedir
tefekkür hükümlerde ve kaderde değildir!
eğer tefekkür olmasaydı, insanlar bir huzur içinde rahat olurdu
ve nimetler içinde yaşardı neşe içinde
tefekkür tabii bir sıfattır insan için,
insandan başka varlıkta yoktur hükmü
eğer söylediğimiz şey olsa, dönüp bakmazdı göz
ne hallere, olaylara ne de suretlere
bütün bunlar tefekkürle etkilidir; isimler onunla kaimdir
hem uzak çölde hem de şimdi burada işe nüfuz eder tefekkür
İbn-i Arabi
uyku
15.08.2008 - 22:41tam da uykuya dalacakken,hani olur ya uyku ile uyanıklık arasında,tamda o sırada işte...bir çocuk sanki içimde konuşuyor bir şeyler anlatıyor bana...anlayamıyorum söylediklerini dikkat kesiliyorum ben böyle yapınca çekilip gidiyor...beni uykusuz bırakıyor karanlık gecelerimde...
huzur
14.08.2008 - 19:55bir tren rayı sessizliğindedir. dinlemesini bilene... uzaktan bir şeylerin geldiğini önceden duyurabilir...
huzur
14.08.2008 - 19:55yagmurun altinda yurumek..hatta ciplak ayakla....sabahin 5inde..bos sokaklarda...sessizlikte...
huzur
14.08.2008 - 19:53bir kedinin uykusundadır en çok huzur.
soluğunun sıcaklığındadır.
hayattaki en büyük eksikliğidir kimi insanın, geçmek bilmeyen gecelerde en çok özlenendir, tek dilenendir hayattan. kabul edilmeyen duadır huzur. hiç gelmez. ve istemeyenlerde o kadar çok bulunur ki aksine, sıkılırlar.
düştür kimisi için, uykularında bile yitirdiyse huzuru..
bir kedinin sevilmek için uzattığı başını okşarken onu kıskanmamaktır huzur...
yokluğunu en çok uyuyan kedinizi severken, kendinizi onun sevilişini kıskanırken bulunca hissettiğiniz o şeydir, var olmuş olup olmadığı hatırlanamaz olan, ama özlemince varlığı kesin olan bir yandan.
yitirilmişliği ya da yokluğu en acıtıcı olan şeydir.
bir kedinin uykusunu kıskanan uykusuzluğunuzdur yokluğu.
sıcak soluğunun yokluğudur huzuru yok kılan.
kedi olmaktır huzur, bir düşte bile olsa uzatabilmek başınızı... ya da uyumak bir kedi gibi...
Toplam 1002 mesaj bulundu