adalet 'yok'tur. adalet bir türlü yerini bulamamıştır.metafizik ya da transandantal bir yokluk değildir bu. belli bir yokluk, bir yoksunluktur. bununla birlikte, adaletin aşkınlığı, adaletten yoksunluğumuzdan ileri gelmez.çünkü adalet, hiçbir zaman ona gönderme yapan belli bir yer ve zamanda, belli bir konumsallıkta karşımıza çıkmış bir haksızlığın tazmin edilmesi değildir. işlenen kötülüğün hep belli bir dünyasal bağlama gereksinimi olduğundan şüphe yok.ama adaletin her zaman için bu bağlama yakışır şekilde bir yoksunluk belirttiğini söylememiş miydik? adaletin doğumu için yaşanması farz olduğundan, yoksunluğu temele koyduk.bu noktada adaletin aşkınlığını kavramamızı esas zorlaştıran şey onun bir fiil olmamasıdır.nasıl ki heidegger olmayı olana aşkınlığından itibaren düşünmüşse, adaleti de adil olanın yerini bulmamışlığından itibaren düşünmeliyiz.yine de, bunu yaparken, yoksunluk idesini de yavaş yavaş ihlal edecek duruma geliriz.adalet asla tamamen gelmez. kötülüğün ihmal edilemez varlığı, onun bu sürekli aşkınlığına güvence oluşturur.
adalet, insanlara özgü bir beklenti, bir özlem, bir yanılsamadır sadece; evren'de basit ya da karmaşık hiç bir sürecin bir adalet algısı ya da anlayışı yoktur veya adil olmak adına hareket etmez. doğanın adaleti, evrensel adalet gibi kavramlar birer umut, birer güzel masal olmaktan öteye gidemezler, ne yazık ki.
insanların adalet anlayışları da belirgin ve tekdüze değildir. adalet algısı toplumsal dinamiklerle birlikte çoklukla değişir.
entropinin hüküm sürdüğü bir evrenden adalet beklemek de naiflik olarak addedilebilir
metallica'nın müzikal ve şarkı sözü olarak doruk noktası, başyapıtı, bir daha benzeri yapılamayacak derinlikte ve karmaşıklıktaki şarkısı-albümü, magnum opus'u... gitar çalmayı bilmeseniz de çalmak için herşeyinizi vermeyi göze alabileceğiniz şarkı... cliff burton'ın etkisini her anında hisettiğiniz albüm... bir grup insan 23-24 yaşlarında nasıl böyle bir başyapıta imza atar dedirten albüm... söyleyecek çok şey var...
dehşetengiz derecede efor sarfına yol açan hem çalıp hem söylemesi baterist beyni isteyen bir şarkıdır.. çünkü şarkının üçüncü mısrasındaki sözlerin melodisi ile alttaki melodi tamamen zıttır hatta bu nedenledir ki james kasmak istemediği konserlerde mesela s&m'de bu kısmı seyirciye söyletir, ben sizi coşturmayı bilirim şeklinde...
intihar şarkisi.
ama intihari teşvik eden degil, sadece intihardan onceki birkac dakikada hissedilen boslugu lirik bir kusursuzlukla tasfir eden bir şarki.
elinde babasinin traş takimindan aşirdigi jiletle yataginin uzerinde oturan bir ergen icin, o jileti bileklerine surtecek şarki olmayacaktir asla fade to black. cunku hala hissedebiliyor olmayi fark ettirir ona.
sozlerinde 'olsem de kurtulsam! ' dinlenirken, muziginde oyle sade bir ihtişam vardir ki! 'ne kadar guzel! ' unlemiyle kendinden gecirir insani. her notasi yurege basiliyormus gibi, her satiri dinleyenin kendi dudaklarindan dokuluyormus gibi.
boyle bir guzelligi hala hissedebilen birisi neden hissizlige savursun ki kendisini? ?
elindeki jileti birakir ergen; intihardan bir onceki ana eslik etmis, ama bir sonraki adimi onunla beraber atmamayi tercih etmis olarak...
yaşam solup yok olacak görünüşe bakılırsa
her gün sürükleniyorum daha uzaklara
kendi içimde kayboluyorum
hiçbir şeyin önemi yok başka hiç kimsenin
yaşama isteğimi yitirdim
kalmadı verecek başka hiçbir şeyim
kalmadı benim için başka bir şey
beni kurtaracak sona ihtiyacım var
işler eskisi gibi deil
içimdeki birini özlüyorum
ölümcül bir kayıp, gerçek olamaz bu
hissettiğim bu cehenneme katlanamıyorum
boşluk dolduruyor beni
ızdırap noktasına dek
büyüyen karanlık ele geçiriyor şafağı
ben kendimdim, ama şimdi o gitti..
kimse beni kurtaramaz benim dışımda, ama artık çok geç
şimdi düşünemiyorum, düşünemiyorum denemem için bir sebep bile
dün sanki hiç olmamış gibi
ölüm sıcak karşılıyor beni, yalnızca elveda diyeceğim şimdi
bir türlü kendilerini eskitemediğim, bitiremediğim gruptur.ne kadar kıyas kaldırır bilmiyorum ama 2-3 yıl önce taptığımız gruplara, işte bu dediğimiz şarkılara ruh halimiz değişince öeh bu muymuş ya deyip çöpe atabiliyoruz çoğu zaman.fakat brian hep brian, placebo hep placebo.artık hayatımdan çekip gitmelerini, kullandığım bir eşya olarak gerilerde kalmalarını istiyorum.special k'lerim benim.yerim yada ben yaklaşık 5 yıldır aynı bilişsel zeka seviyesindeyim.
stuck between the do or die, i feel emaciated.
hard to breathe i try and try, i'll get asphyxiated.
swinging from the tallest height, with nothing left to hold on to.
every sky is blue but not for me and u
come home.
diyen güzel grup
brian molko kadın da olur erkek de.. sesini duyduğum anda çarpıldığımı hatırlarım içerlerden koşup geldiğimi anı serpiştirmek gibi olmasın daha çarpıcısını duymadım everything one needs
lübnan doğumlu olduğu doğrudur. küçük yaşta ailesiyle birlikte amerikaya göç etmiş, üniversite yıllarına kadar burada ya$amı$tır.özellikle babasının baskısı sonucu, eğitim için beyruttaki bir okulu seçmek durumunda kalır. 1900lerin ba$ında arkasına bile bakmadan beyrut'u terk eder ve bir daha da bu $ehre ayak basmaz. hayatının son 20 yılını amerika'da geçiren cibran, bir süre fransa'da da bulunmu$, rodinin öğrenciliğini yapmı$tır. yurtdı$ında khalil gibran olarak bilinir.
dostum, göründüğüm gibi değilim. görünüş sadece giydiğim bir elbisedir. senin sorgularından beni, benim kayıtsızlığımdan seni koruyan, özenle örülmüş bir elbise.
benim içimdeki ‘ben’, dostum, sessizlik içinde oturur, sonsuzluğa dek kalacak orada, doyulmaz, erişilmez.
ne söylediklerime inanmanı, ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim- çünkü sözlerim senin aklından geçenlerin dile getirilmesinden, yaptıklarımsa umutlarının eylemleştirilmesinden başka bir şey değildir.
‘rüzgar doğuya esiyor’ dediğin zaman ‘evet, doğuya esiyor’ derim: çünkü düşüncelerimin rüzgarda değil, deniz üzerinde dolaştığını bilesin istemem.
denizlerde gezen düşüncelerimi anlayamazsın, zaten anlamanı da istemem. bırak denizimle başbaşa kalayım.
senin için gündüz olduğu zaman dostum, benim için gecedir: böyle olsa da ben yeşil tepelere değerek oynayan öyle vaktini, vadiden süzülen mor gölgeleri anlatırım; çünkü sen ne karanlığımın türkülerini duyabilir, ne de yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin-görmemenden, duymamandan hoşnudum ben. bırak gecemle başbaşa kalayım.
sen cennetine yükselirken ben cehennemime inerim- o zaman bile bu ulaşılmaz uçurumu ötesinden bana seslenirsin,’arkadaşım, yoldaşım’ ben de sana seslenirim, ‘yoldaşım, arkadaşım’-çünkü cehennemimi görmeni istemem. alevler görüşünü yakacak, duman burnuna dolacaktı. senin gelmeni istemeyecek kadar çok severim cehennemimi.bırak, cehennemimle başbaşa kalayım.
sen gerçeği, güzeli, doğruluğu seversin; ben de sen hoşnut olasın diye bunları sevmenin yerinde ve iyi olduğunu söylerim ama içimden senin sevgine gülerim. gene de gülüşümü göresin istemem. bırak kahkahalarımla başbaşa kalayım.
dostum, sen iyi, ihtiyatlı, akıllısın; hayır sen eksiksizsin- ben de seninle ölçülü ve düşünerek konuşurum. oysa ben deliyim. ama gizliyorum deliliğimi. bırak deliliğimle başbaşa kalayım.
dostum, sen benim dostum değilsin, ama ben bunu sana nasıl anlatacağım?
kimilerince atlatılabilen, atlatılamayanlarca da ile yasanabilmesi ogrenilebilen bişeydir. kimince yenilgiyi kabul etmekken birlikte yasamayı ogrenmek, kimine gore ise dusmanını tanımaya calısmaktır. dusmanını sevmekten korkmak lazım lakin. oyle ya da boyle savasmak icin kaybedecek zaman yok. cunku uzun suren bu savas hele bir de vakit kaybedersen zafer turları atacagın sırada bacaklarında derman kalmamasına sebep olabilir. kacmak bi işe yaramaz hep senin hızında kosup sagında nanik yapar sana bu illet. ıssız adaya bile gitsen goturecegin uc seyden birini atarak yerine yerlesir bavula. en buyuk silahı seni bosluga sokup uyusturmaktır. butun gun bilgisayar onunde kimseyle konusmadan kimseye bişey yazmadan oyun oynamadan okumadan etmeden oturmana sebep olur bu uyusturma silahı. kafanda lam bari sunu yapayım elle tutulur bişey olarak planlarını hep suya dusunur olm olmaz yapaman hic baslama diye. mukemmeliyetcilik kendi kendine soyledigin buyuk bir yalan. inanma bu yalana. ne kadar boktan da olsa
islek bir yol düsünelim, insanların vızır vızır geçtigi..ileri öne dogru baktıgınızda bir sürü insan kafası gördügünüz..ve biraz yukarısını (gökyüzüne dogru ama bulutlari degil) düşünelim.orada bir taht hayal edin.tahtda oturdan bir cocuk (kendi cocuklugunuzda olabilir) sürekli sizin 'salak, aptal, cirkin, beceriksiz' oldugunuzu sölüyor...ve bu cocuk hep orada.ilkokulda bildigi soruya parmak kaldırmayan cocuktur sosyal fobi..tüm arkadaslari ögretmenle gırgır yaparken, ögretmeniyle konusurken terleyen, kızaran bozaran cocuktur sosyal fobi, sosyal fobi buyuk bir aşşagilamadır kendini..ben obsesyonla birlikte seyrettigini düsünüyorum bu rahatsızlıgın.o kadar guclu bir düsünce yapisi var ki, herşeyin sacma sapan oldugunu bilmenize ragmen hiçbir atakla deiştiremiyorsunuz..rahatsızlık dedim ama emin degilim.cok erken yaşta başlayıp kişilige oturduktan sonra size lezzetli bir cehennem yaşatabilir 30unuza gelsenizde..tedavi edilebilir denmesine karsin bazi ilerlemis vakaalarının kronik olduguda söleyeniyor.kişi ilerleyen zamanlarda bu begenmedigi özelligine alternatif biride yaratabilir.güzel bir kaciş icin.kacişlarin en zorununda kendinden kacmak oldugunu düşünürsek..tek tarifi kisisel bir trajedidir..
sigara dumanının arkasına saklanmaktır sosyal fobi, sokakta kafayı öne eğerek yürümek ve hatta hızlı hızlı koşmaktır varılacak yere varmak için. siz onlara düşman olmasanız bile herkes size düşmandır. herkes sizden nefret eder. boyunuz kısadır, kafanız keldir, kambursunuzdur, berbat bir giyim zevkiniz vardır ve tüm dünya etrafınızda zafer çığlıkları içinde dans edip dalga geçer sizinle. eviniz dünyada mutlu olduğunuz tek yerdir. günlerce evden çıkmadan yaşayabilirsiniz. sırf dışarı çıkmamak için paketteki son sigaralarını gözünüz gibi korursunuz. arayan numaraları gösteren telefondan alırsınız eve, sırf istemediğiniz kişilerle konuşmamak için. gerçi pek arayanınız yoktur aileniz dışında ama siz yine de açmazsınız hiçbir telefonu. kapınız yine aynı şekilde, eğer zil açıyorsa iki ihtimal vardır ya kapıcı gelmiştir ya da biri yanlış zile basmıştır. tüm dünyadan kaçarken bir yandan da mucizelere inanırsınız. bir gün kapı gerçekten çalınacak ve siz gayri ihtiyarı kapıyı açıp karşınızda hayatınızın kadınını bulacaksınızdır. mucizeyi beklemekle geçirirsiniz saatleri, günleri, yılları... ve dışarıda zaman akar gider, insanlar eğlenir, insanlar aşık olur, insanlar sevişir ve insanlar hayatı yaşar... bilmemkaç metrekare evinizdeki tuğla duvarlar hücreniz olur sizin, ve kendini duvarların arkasına hapseden tanrı misali bilseniz bile ne yanlış ne doğru yine de çıkamazsınız oradan, gücünüz yetmez yarattığınızı yıkmaya ve yeniden başlamaya hayata. mucizeler ise her ne kadar inanılmaz olsa da henüz duvarları aşabilecek güçte değildir ve kendinizi hapsettiğiniz duvarları aşıp da erişemez size hiçkimse. ya dışarı çıkıp yaşamak gerekir hayatı ya da susmak sonsuza kadar, siz susmayı tercih edersiniz, kişisel sebeplerden değil ama tamamen kişilik sebeplerinden...
islek bir yol düsünelim, insanların vızır vızır geçtigi..ileri öne dogru baktıgınızda bir sürü insan kafası gördügünüz..ve biraz yukarısını (gökyüzüne dogru ama bulutlari degil) düşünelim.orada bir taht hayal edin.tahtda oturdan bir cocuk (kendi cocuklugunuzda olabilir) sürekli sizin 'salak, aptal, cirkin, beceriksiz' oldugunuzu sölüyor...ve bu cocuk hep orada.ilkokulda bildigi soruya parmak kaldırmayan cocuktur sosyal fobi..tüm arkadaslari ögretmenle gırgır yaparken, ögretmeniyle konusurken terleyen, kızaran bozaran cocuktur sosyal fobi, sosyal fobi buyuk bir aşşagilamadır kendini..ben obsesyonla birlikte seyrettigini düsünüyorum bu rahatsızlıgın.o kadar guclu bir düsünce yapisi var ki, herşeyin sacma sapan oldugunu bilmenize ragmen hiçbir atakla deiştiremiyorsunuz..rahatsızlık dedim ama emin degilim.cok erken ya$ta ba$layıp ki$ilige oturduktan sonra size lezzetli bir cehennem ya$atabilir 30unuza gelsenizde..tedavi edilebilir denmesine karsin bazi ilerlemis vakaalarının kronik olduguda söleyeniyor.ki$i ilerleyen zamanlarda bu begenmedigi özelligine alternatif biride yaratabilir.güzel bir kaci$ icin.kaci$larin en zorununda kendinden kacmak oldugunu dü$ünürsek..tek tarifi kisisel bir trajedidir..
Kant beyden sonra mevzuuya duhul olmuş, kötümser feylesofların şahıdır...
Formatif batı düşüncesinin aksine, doğu felsefesinden etkilenip, kötülük hadisesiyle uğraşıp durmuştur...
Nietzsche bey de en çok bu yönüne vurulmuştur zahir..
Nahif bir kardeşti yani ziyadesiyle; aşkın metafizik kanunlarını bulduğunu düşünür, 'elbet bulacağım ben de aşkı, ikiz ruhu' diyerek otururdu..
Süleyman peygamber'in veziridir...Vezirin süleyman peygambere olan sadakatinden ve onu koruyuculuğundan dolayıdır ki eskiler asafperver namıyla bu sıfatları varlığında derceden kimseleri taltif ederlerdi...
Ayrıca ne güzel bir isim...
adalet
11.06.2007 - 13:28adalet 'yok'tur. adalet bir türlü yerini bulamamıştır.metafizik ya da transandantal bir yokluk değildir bu. belli bir yokluk, bir yoksunluktur. bununla birlikte, adaletin aşkınlığı, adaletten yoksunluğumuzdan ileri gelmez.çünkü adalet, hiçbir zaman ona gönderme yapan belli bir yer ve zamanda, belli bir konumsallıkta karşımıza çıkmış bir haksızlığın tazmin edilmesi değildir. işlenen kötülüğün hep belli bir dünyasal bağlama gereksinimi olduğundan şüphe yok.ama adaletin her zaman için bu bağlama yakışır şekilde bir yoksunluk belirttiğini söylememiş miydik? adaletin doğumu için yaşanması farz olduğundan, yoksunluğu temele koyduk.bu noktada adaletin aşkınlığını kavramamızı esas zorlaştıran şey onun bir fiil olmamasıdır.nasıl ki heidegger olmayı olana aşkınlığından itibaren düşünmüşse, adaleti de adil olanın yerini bulmamışlığından itibaren düşünmeliyiz.yine de, bunu yaparken, yoksunluk idesini de yavaş yavaş ihlal edecek duruma geliriz.adalet asla tamamen gelmez. kötülüğün ihmal edilemez varlığı, onun bu sürekli aşkınlığına güvence oluşturur.
adalet
11.06.2007 - 13:25adalet, insanlara özgü bir beklenti, bir özlem, bir yanılsamadır sadece; evren'de basit ya da karmaşık hiç bir sürecin bir adalet algısı ya da anlayışı yoktur veya adil olmak adına hareket etmez. doğanın adaleti, evrensel adalet gibi kavramlar birer umut, birer güzel masal olmaktan öteye gidemezler, ne yazık ki.
insanların adalet anlayışları da belirgin ve tekdüze değildir. adalet algısı toplumsal dinamiklerle birlikte çoklukla değişir.
entropinin hüküm sürdüğü bir evrenden adalet beklemek de naiflik olarak addedilebilir
Master Of Puppets
11.06.2007 - 11:44metallica'nın müzikal ve şarkı sözü olarak doruk noktası, başyapıtı, bir daha benzeri yapılamayacak derinlikte ve karmaşıklıktaki şarkısı-albümü, magnum opus'u... gitar çalmayı bilmeseniz de çalmak için herşeyinizi vermeyi göze alabileceğiniz şarkı... cliff burton'ın etkisini her anında hisettiğiniz albüm... bir grup insan 23-24 yaşlarında nasıl böyle bir başyapıta imza atar dedirten albüm... söyleyecek çok şey var...
Master Of Puppets
11.06.2007 - 11:44dehşetengiz derecede efor sarfına yol açan hem çalıp hem söylemesi baterist beyni isteyen bir şarkıdır.. çünkü şarkının üçüncü mısrasındaki sözlerin melodisi ile alttaki melodi tamamen zıttır hatta bu nedenledir ki james kasmak istemediği konserlerde mesela s&m'de bu kısmı seyirciye söyletir, ben sizi coşturmayı bilirim şeklinde...
Master Of Puppets
11.06.2007 - 11:43Kirk Hammet'ın uzaylılar metallica dinlemek istese dinleteceğim parça master of puppets olur dediği tarsh metalin efsanevi şarkısıdır...
fade to black
11.06.2007 - 11:39intihar şarkisi.
ama intihari teşvik eden degil, sadece intihardan onceki birkac dakikada hissedilen boslugu lirik bir kusursuzlukla tasfir eden bir şarki.
elinde babasinin traş takimindan aşirdigi jiletle yataginin uzerinde oturan bir ergen icin, o jileti bileklerine surtecek şarki olmayacaktir asla fade to black. cunku hala hissedebiliyor olmayi fark ettirir ona.
sozlerinde 'olsem de kurtulsam! ' dinlenirken, muziginde oyle sade bir ihtişam vardir ki! 'ne kadar guzel! ' unlemiyle kendinden gecirir insani. her notasi yurege basiliyormus gibi, her satiri dinleyenin kendi dudaklarindan dokuluyormus gibi.
boyle bir guzelligi hala hissedebilen birisi neden hissizlige savursun ki kendisini? ?
elindeki jileti birakir ergen; intihardan bir onceki ana eslik etmis, ama bir sonraki adimi onunla beraber atmamayi tercih etmis olarak...
fade to black
11.06.2007 - 11:37yaşam solup yok olacak görünüşe bakılırsa
her gün sürükleniyorum daha uzaklara
kendi içimde kayboluyorum
hiçbir şeyin önemi yok başka hiç kimsenin
yaşama isteğimi yitirdim
kalmadı verecek başka hiçbir şeyim
kalmadı benim için başka bir şey
beni kurtaracak sona ihtiyacım var
işler eskisi gibi deil
içimdeki birini özlüyorum
ölümcül bir kayıp, gerçek olamaz bu
hissettiğim bu cehenneme katlanamıyorum
boşluk dolduruyor beni
ızdırap noktasına dek
büyüyen karanlık ele geçiriyor şafağı
ben kendimdim, ama şimdi o gitti..
kimse beni kurtaramaz benim dışımda, ama artık çok geç
şimdi düşünemiyorum, düşünemiyorum denemem için bir sebep bile
dün sanki hiç olmamış gibi
ölüm sıcak karşılıyor beni, yalnızca elveda diyeceğim şimdi
placebo
30.05.2007 - 13:40bir türlü kendilerini eskitemediğim, bitiremediğim gruptur.ne kadar kıyas kaldırır bilmiyorum ama 2-3 yıl önce taptığımız gruplara, işte bu dediğimiz şarkılara ruh halimiz değişince öeh bu muymuş ya deyip çöpe atabiliyoruz çoğu zaman.fakat brian hep brian, placebo hep placebo.artık hayatımdan çekip gitmelerini, kullandığım bir eşya olarak gerilerde kalmalarını istiyorum.special k'lerim benim.yerim yada ben yaklaşık 5 yıldır aynı bilişsel zeka seviyesindeyim.
placebo
30.05.2007 - 13:39stuck between the do or die, i feel emaciated.
hard to breathe i try and try, i'll get asphyxiated.
swinging from the tallest height, with nothing left to hold on to.
every sky is blue but not for me and u
come home.
diyen güzel grup
brian molko kadın da olur erkek de.. sesini duyduğum anda çarpıldığımı hatırlarım içerlerden koşup geldiğimi anı serpiştirmek gibi olmasın daha çarpıcısını duymadım everything one needs
yalçın küçük
30.05.2007 - 13:38Bir sayfada anlatılacak fikri bin sayfada anlatma yeteneğine sahip tek yazardır zannımca...
:')
halil cibran
30.05.2007 - 13:35lübnan doğumlu olduğu doğrudur. küçük yaşta ailesiyle birlikte amerikaya göç etmiş, üniversite yıllarına kadar burada ya$amı$tır.özellikle babasının baskısı sonucu, eğitim için beyruttaki bir okulu seçmek durumunda kalır. 1900lerin ba$ında arkasına bile bakmadan beyrut'u terk eder ve bir daha da bu $ehre ayak basmaz. hayatının son 20 yılını amerika'da geçiren cibran, bir süre fransa'da da bulunmu$, rodinin öğrenciliğini yapmı$tır. yurtdı$ında khalil gibran olarak bilinir.
halil cibran
30.05.2007 - 13:34dostum, göründüğüm gibi değilim. görünüş sadece giydiğim bir elbisedir. senin sorgularından beni, benim kayıtsızlığımdan seni koruyan, özenle örülmüş bir elbise.
benim içimdeki ‘ben’, dostum, sessizlik içinde oturur, sonsuzluğa dek kalacak orada, doyulmaz, erişilmez.
ne söylediklerime inanmanı, ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim- çünkü sözlerim senin aklından geçenlerin dile getirilmesinden, yaptıklarımsa umutlarının eylemleştirilmesinden başka bir şey değildir.
‘rüzgar doğuya esiyor’ dediğin zaman ‘evet, doğuya esiyor’ derim: çünkü düşüncelerimin rüzgarda değil, deniz üzerinde dolaştığını bilesin istemem.
denizlerde gezen düşüncelerimi anlayamazsın, zaten anlamanı da istemem. bırak denizimle başbaşa kalayım.
senin için gündüz olduğu zaman dostum, benim için gecedir: böyle olsa da ben yeşil tepelere değerek oynayan öyle vaktini, vadiden süzülen mor gölgeleri anlatırım; çünkü sen ne karanlığımın türkülerini duyabilir, ne de yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin-görmemenden, duymamandan hoşnudum ben. bırak gecemle başbaşa kalayım.
sen cennetine yükselirken ben cehennemime inerim- o zaman bile bu ulaşılmaz uçurumu ötesinden bana seslenirsin,’arkadaşım, yoldaşım’ ben de sana seslenirim, ‘yoldaşım, arkadaşım’-çünkü cehennemimi görmeni istemem. alevler görüşünü yakacak, duman burnuna dolacaktı. senin gelmeni istemeyecek kadar çok severim cehennemimi.bırak, cehennemimle başbaşa kalayım.
sen gerçeği, güzeli, doğruluğu seversin; ben de sen hoşnut olasın diye bunları sevmenin yerinde ve iyi olduğunu söylerim ama içimden senin sevgine gülerim. gene de gülüşümü göresin istemem. bırak kahkahalarımla başbaşa kalayım.
dostum, sen iyi, ihtiyatlı, akıllısın; hayır sen eksiksizsin- ben de seninle ölçülü ve düşünerek konuşurum. oysa ben deliyim. ama gizliyorum deliliğimi. bırak deliliğimle başbaşa kalayım.
dostum, sen benim dostum değilsin, ama ben bunu sana nasıl anlatacağım?
ismet özel
30.05.2007 - 13:33'bir hayatı, ısmarlanmış bir hayatı bırakıyorum
görenler üstünde iyi duruyor, derlerdi'
Sosyal fobi
29.05.2007 - 13:08Duyguların aklın önüne geçmesidir bir yerde...
Sosyal fobi
29.05.2007 - 13:07kimilerince atlatılabilen, atlatılamayanlarca da ile yasanabilmesi ogrenilebilen bişeydir. kimince yenilgiyi kabul etmekken birlikte yasamayı ogrenmek, kimine gore ise dusmanını tanımaya calısmaktır. dusmanını sevmekten korkmak lazım lakin. oyle ya da boyle savasmak icin kaybedecek zaman yok. cunku uzun suren bu savas hele bir de vakit kaybedersen zafer turları atacagın sırada bacaklarında derman kalmamasına sebep olabilir. kacmak bi işe yaramaz hep senin hızında kosup sagında nanik yapar sana bu illet. ıssız adaya bile gitsen goturecegin uc seyden birini atarak yerine yerlesir bavula. en buyuk silahı seni bosluga sokup uyusturmaktır. butun gun bilgisayar onunde kimseyle konusmadan kimseye bişey yazmadan oyun oynamadan okumadan etmeden oturmana sebep olur bu uyusturma silahı. kafanda lam bari sunu yapayım elle tutulur bişey olarak planlarını hep suya dusunur olm olmaz yapaman hic baslama diye. mukemmeliyetcilik kendi kendine soyledigin buyuk bir yalan. inanma bu yalana. ne kadar boktan da olsa
Sosyal fobi
29.05.2007 - 13:06islek bir yol düsünelim, insanların vızır vızır geçtigi..ileri öne dogru baktıgınızda bir sürü insan kafası gördügünüz..ve biraz yukarısını (gökyüzüne dogru ama bulutlari degil) düşünelim.orada bir taht hayal edin.tahtda oturdan bir cocuk (kendi cocuklugunuzda olabilir) sürekli sizin 'salak, aptal, cirkin, beceriksiz' oldugunuzu sölüyor...ve bu cocuk hep orada.ilkokulda bildigi soruya parmak kaldırmayan cocuktur sosyal fobi..tüm arkadaslari ögretmenle gırgır yaparken, ögretmeniyle konusurken terleyen, kızaran bozaran cocuktur sosyal fobi, sosyal fobi buyuk bir aşşagilamadır kendini..ben obsesyonla birlikte seyrettigini düsünüyorum bu rahatsızlıgın.o kadar guclu bir düsünce yapisi var ki, herşeyin sacma sapan oldugunu bilmenize ragmen hiçbir atakla deiştiremiyorsunuz..rahatsızlık dedim ama emin degilim.cok erken yaşta başlayıp kişilige oturduktan sonra size lezzetli bir cehennem yaşatabilir 30unuza gelsenizde..tedavi edilebilir denmesine karsin bazi ilerlemis vakaalarının kronik olduguda söleyeniyor.kişi ilerleyen zamanlarda bu begenmedigi özelligine alternatif biride yaratabilir.güzel bir kaciş icin.kacişlarin en zorununda kendinden kacmak oldugunu düşünürsek..tek tarifi kisisel bir trajedidir..
Sosyal fobi
26.05.2007 - 16:51sigara dumanının arkasına saklanmaktır sosyal fobi, sokakta kafayı öne eğerek yürümek ve hatta hızlı hızlı koşmaktır varılacak yere varmak için. siz onlara düşman olmasanız bile herkes size düşmandır. herkes sizden nefret eder. boyunuz kısadır, kafanız keldir, kambursunuzdur, berbat bir giyim zevkiniz vardır ve tüm dünya etrafınızda zafer çığlıkları içinde dans edip dalga geçer sizinle. eviniz dünyada mutlu olduğunuz tek yerdir. günlerce evden çıkmadan yaşayabilirsiniz. sırf dışarı çıkmamak için paketteki son sigaralarını gözünüz gibi korursunuz. arayan numaraları gösteren telefondan alırsınız eve, sırf istemediğiniz kişilerle konuşmamak için. gerçi pek arayanınız yoktur aileniz dışında ama siz yine de açmazsınız hiçbir telefonu. kapınız yine aynı şekilde, eğer zil açıyorsa iki ihtimal vardır ya kapıcı gelmiştir ya da biri yanlış zile basmıştır. tüm dünyadan kaçarken bir yandan da mucizelere inanırsınız. bir gün kapı gerçekten çalınacak ve siz gayri ihtiyarı kapıyı açıp karşınızda hayatınızın kadınını bulacaksınızdır. mucizeyi beklemekle geçirirsiniz saatleri, günleri, yılları... ve dışarıda zaman akar gider, insanlar eğlenir, insanlar aşık olur, insanlar sevişir ve insanlar hayatı yaşar... bilmemkaç metrekare evinizdeki tuğla duvarlar hücreniz olur sizin, ve kendini duvarların arkasına hapseden tanrı misali bilseniz bile ne yanlış ne doğru yine de çıkamazsınız oradan, gücünüz yetmez yarattığınızı yıkmaya ve yeniden başlamaya hayata. mucizeler ise her ne kadar inanılmaz olsa da henüz duvarları aşabilecek güçte değildir ve kendinizi hapsettiğiniz duvarları aşıp da erişemez size hiçkimse. ya dışarı çıkıp yaşamak gerekir hayatı ya da susmak sonsuza kadar, siz susmayı tercih edersiniz, kişisel sebeplerden değil ama tamamen kişilik sebeplerinden...
Sosyal fobi
26.05.2007 - 16:48islek bir yol düsünelim, insanların vızır vızır geçtigi..ileri öne dogru baktıgınızda bir sürü insan kafası gördügünüz..ve biraz yukarısını (gökyüzüne dogru ama bulutlari degil) düşünelim.orada bir taht hayal edin.tahtda oturdan bir cocuk (kendi cocuklugunuzda olabilir) sürekli sizin 'salak, aptal, cirkin, beceriksiz' oldugunuzu sölüyor...ve bu cocuk hep orada.ilkokulda bildigi soruya parmak kaldırmayan cocuktur sosyal fobi..tüm arkadaslari ögretmenle gırgır yaparken, ögretmeniyle konusurken terleyen, kızaran bozaran cocuktur sosyal fobi, sosyal fobi buyuk bir aşşagilamadır kendini..ben obsesyonla birlikte seyrettigini düsünüyorum bu rahatsızlıgın.o kadar guclu bir düsünce yapisi var ki, herşeyin sacma sapan oldugunu bilmenize ragmen hiçbir atakla deiştiremiyorsunuz..rahatsızlık dedim ama emin degilim.cok erken ya$ta ba$layıp ki$ilige oturduktan sonra size lezzetli bir cehennem ya$atabilir 30unuza gelsenizde..tedavi edilebilir denmesine karsin bazi ilerlemis vakaalarının kronik olduguda söleyeniyor.ki$i ilerleyen zamanlarda bu begenmedigi özelligine alternatif biride yaratabilir.güzel bir kaci$ icin.kaci$larin en zorununda kendinden kacmak oldugunu dü$ünürsek..tek tarifi kisisel bir trajedidir..
Acemi Cadı
08.08.2006 - 20:01:'))))))
Gülüyorum yaaa...
Bukadarmı basit insanlar bukadarmı sıradan...
Bu kadarmı kokuşmuş bir zaman dilimindeyiz...
Bu kadar absürtlüğü kaldırabilirmi bir insan...
Dayanabilirmi...
Vaktime yazık....
osman yüksel serdengeçti
25.02.2006 - 13:29Himmeti milleti olan bir babayiğit..
10 Kasım
25.02.2006 - 13:27Büyük insan Osman Yüksel Serdengeçti'nin ölüm tarihidir...
Allah rahmet eylesin...
Başka bir şey hatırlatmıyor bana bu 10 kasım...
arthur schopenhauer
25.02.2006 - 13:24Kant beyden sonra mevzuuya duhul olmuş, kötümser feylesofların şahıdır...
Formatif batı düşüncesinin aksine, doğu felsefesinden etkilenip, kötülük hadisesiyle uğraşıp durmuştur...
Nietzsche bey de en çok bu yönüne vurulmuştur zahir..
Nahif bir kardeşti yani ziyadesiyle; aşkın metafizik kanunlarını bulduğunu düşünür, 'elbet bulacağım ben de aşkı, ikiz ruhu' diyerek otururdu..
asaf
25.02.2006 - 13:19Süleyman peygamber'in veziridir...Vezirin süleyman peygambere olan sadakatinden ve onu koruyuculuğundan dolayıdır ki eskiler asafperver namıyla bu sıfatları varlığında derceden kimseleri taltif ederlerdi...
Ayrıca ne güzel bir isim...
magrip
25.02.2006 - 01:56Garb'ın son noktası...
İmparatorluğun battığı yer...
Toplam 1002 mesaj bulundu