platon'un hangi diyaloğuydu hatırlamıyorum. insan yaratıldıktan sonra verilecek yeteneklerin nasıl dağıtılacağı problem olur. mesela sanat konusunda herkes aynı payı almaz. kimisi çok pay alır, sanat yeteneği ile ilgili, kimisi ise az; spor, zanaat..vb. konularda da bu böyle. fakat konu siyasete gelince herkese eşit oranda pay verilmesi kararı alınır.
böylece, mesela herkes heykel sanatı üzerine ya da bir marangozun işinin iyiliği/kötülüğü hakkında konuş(a) mazken, konu siyaset olduğunda herkesin söyleyecek bir şeyi vardır. demokrasi ve bunun ötesinde evrensel oy verme hakkı da benzer fikirden yola çıkar. nihayetiyle herkesin siyaset yapma hakkı (teoride) vardır.
bu sonuçları platon kabul etmezdi elbette. ne de olsa siteyi filozof yönetmeliydi. zira siyaset yeteneği herkese verilirken, erdemlerin en üstünü olan 'akıl' için durum aynı değildir.
dolayısıyla siyaset, kendi başına her zaman akıl barındırıyor değildir. siyasi söylemin de zorunlu olarak akıldan pay alması gerekli/mümkün değildir bu durumda.
ama garip olan şu ki en seçkinci teori kabul edilse dahi, iletişim araçlarının da gelişmesiyle, bir olgu karşısında insanların oluşturduğu saçma sapan siyasi söylemler gerçekten insanı şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklüyor.
fade to black'de bildiğim duyduğum en güzel sololardan birini yazmış ve saygımı kazanmış gitaristtir, iyi bi gitarist olmak için kulağa bu kadar hoş gelen bir solo yazmış olmanın yeterliliğine inanıyorum
wah pedalı saplantısını, 'wah ile kişiliğimi yansıtabiliyorum' diyerek savunan, st. anger albümünde varlığı ile yokluğunun hemen hiç bir farkının olmadığı metallica gitaristi.
1981 yılında abd california'da lars ulrich ve james hetfield tarafından kurulan gelmiş geçmiş en iyi heavy metal grubu...
megadeth, slayer ve anthrax ile birlikte 'trash’in kutsal dörtlüsünden' biri olarak kabul edilir...dördü arasında halka en fazla açılan grup metallica olmuştur..bu halka açılmanın ne anlama geldiği albüm satışlarından daha iyi anlaşılabilir...metallica kurulduğu günden beri sadece amerika’da 57 milyon albüm sattı. tüm dünya satışları 110 milyondan biraz daha azdır...metallica'nın diğer gruplara göre daha fazla 'popülerleşmesi' sert fanatik metal hayranları tarafından dışlanmalarına sebep oldu...albüm satışı arttıkça bu dışlanma dahada arttı...
1982'de “metal massacre” adlı toplama albüm için ‘hit the lights’ adlı şarkıyı kaydettiler...ilk albümleri “kill em all” 1983’te çıktı...pek fazla satmadı...bir yıl sonra 'ride the lightning”ı çıkardılar...albümün en hit şarkısı 'fade to black’ idi...
ve 1986 yılında grubun en başarılı albümü “master of puppets” yayınlandı ki bu albüm grubun o güne kadar ki en başarılı albümüydü...
ve kara gün 27 eylül...
1986'nın 27 eylülünde grup kopenhag konserlerinin ardından turne otobüsü ile stockholm'a gidiyordu...buzla kaplı yolda ilerlerken otobüs aniden kaymaya başladı..kayan otobüs yuvarlandı..cliff burton camdan dışarı fırladı ve otobüs cliff burton'un üzerine devrildi...cliff feci bir şekilde hayatını kaybetti...bir çok kişi aslında cliff'in o kazadan canlı kurtulduğunu ama otobüs enkazını kaldırmaya çalışan vincin dengesini kaybedip otobüs enkazını tekrar cliff'in üzerine düşürdüğünü söyler...
cliff burton'un ölümünden üç hafta sonra jason newsted katıldı gruba...
1988de “...and justice for all” yayınlandı...ardından 1991 yılında ‘metallica’ daha iyi bilinen ismiyle ‘the black album’ çıktı piyasaya...bu albüm çok geniş kitlelere ulaşmayı başardı...
1988de “...and justice for all” yayınlandı...ardından 1991 yılında ‘metallica’ daha iyi bilinen ismiyle ‘the black album’ çıktı piyasaya...bu albüm çok geniş kitlelere ulaşmayı başardı...
1996 yılına kadar albüm yapmayan grup bu yıl load adlı albümün kaydını yaptı...'load' adlı albüm be bir yıl sonra çıkardıkları
“reload” albümü metallica müziği için birer dönüm noktası niteliğindeydiler...çünkü müzikleri artık iyice blues haline gelmişti...
1999 yılında “s&m” adlı albüm ve 2003'te sekizinci stüdyo albümleri “st. anger”ı çıkardılar...
arka arkaya tekrar edildiginde, insana nerede oldugunu unutturan, para kelimesinin sonunda beyinde yankılanan doks sesi, bir sure sonra ritmini bulmakta ve sahile vuran dalgalari hatirlatmakta ve huzur vermektedir. paradoksa dusmek denen olgu ise, sanırım bu dalgali sahilde uzanip, gunesin tadini cikartmak istegi ile etliye sutluye karismama egilimidir.
kendi adini icermeyen kataloglar katalogu paradoksu ise cozmeyi birakin, anlatmasi bile zor bir eylemler butunu olup, russel paradoksunu temel aldigi gorulmektedir.
kişiselliğin tepe noktalarına yaklaşan, var olup olmadığını düşünmenin bile bir şekilde anlam/anlatım aramak olduğu karışıklık, paradoksların başlangıcı. bir şeye yeterince yaklaşmanın, artık onun anlamında karar kılmak olabileceği varsayılırsa; belki de sonu. gecenin bir anının bize bıraktığı, sonunda kasamızda kalanlar, hepsi birer anlam -belki- ve onları saklamakla tükenmek anlamsızlık. öznelliktir. öyle ki bu yazılanlar dumana döner başka gözler üzerinden geçerken.
üzüntülerin hammaddesi ve de. biri vardır. etrafında birileri daha.. o çemberin dışında bir kişi daha, olaya eklenmeyen. anlam katar olan bitene kendi fantastik dünyasında. dahil olmadığı halde o kişinin yaşamını izleyen biri daha vardır belki.. böyle gider bu. anlamın üzüntüye dönüştüğü nokta işte burasıdır. insana yüklenmeye çalışılan türden olanı..
anlam. yoktur.. vardır.. yoktur.. vardır.. yok... vardır. yokt.. nereye kadar...
türkiye'de bir milletvekili için milli savunma bakanlığı'na bir soru önergesi sunarak, silah altındayken intihar etmiş kaç gencin kayıtlara geçtiğini araştırabilmektir.
paye ve beğeni beklemeksizin duyguyu ya da düşünceyi ifade edebilmektir.
cyrano de bergerac kadar onurlu ama kılıcından ve ruhundan daha yetke bir yakışıklılığa gizlice imrenmeden yazabilmeyi, dövüşebilmeyi ve aşık olabilmeyi becerebilmektir.
tüm arbedesine karşın bu ülkede türk olmaktan mutluluk duyduğunu kürt olmaktan mutluluk duyanlara öfkelenmeden, arkadaşça bir hoşgörü önkoşuluyla ifade edebilmek, korkunç aşağılık kompekslerinden kusulan saldırıları umursamadan ve öz koordinatlarından asla utanmadan başın dik türkçe düşünüp davranabilmektir.
en karamsar gölgelerden hayaller devşirebilmek fakat düşlere tutsak olmadan umabilmektir.
çoktur. çeşitlidir.
korku, ya'dır. ya giderse, ya ölürse, ya ölürsem, ya öğrenirse, ya başaramazsam, ya beni sevmezlerse, ya tutturamazsam. bu ya'lardan sonra az sonra gelecek ve neticesinde içimizi acıtacak, titretecek, üzecek, hayatımızı sarsacak bütün bu duygulara enfes bir bağlaç olur, çengelini de tam yerine, yüreğimize takar.
bazen korku, bütün bu ya'ların kesinliğe kavuşacağına olan inançtır. her inanç gibi en çok kendisine inananları sever.beslendikçe büyür. bazen ise, çat diye insanın kafasına vuran doğru bir önsezidir. uyarır, dürter. cesaretin dibinde durur. bazen ileri doğru itekler, harekete geçirir; bazen de dipsiz kuyulara düşürür adamı. emip, içine alırsa seni, dünyayı onun gözlerinden görmeye başlarsın. kendinin kendi başına getirebileceklerini bir düşünmeye başladıkça, hayat üzerinde yürünmeye kalkışınca ayağının altından kayacak bir zemin gibi olur mesela. korku, anı pek sevmez, değer vermez gibi görünür ona. o bir gelecek zaman tüccarıdır. yok pahasına bugünden ipotek altına alır önündeki hayatı. pis korku; lütfen kıpraşma hayatım, başına gelecekleri biliyorsun diyerek elini ayağını bağlar. zaman akar, kötü kalpli bir kadere inanarak... dost korku, hımm bak böyle olabilir, buna izin mi vereceksin der. der mi... demez... korku insanın kendi içinde girdiği hallerden, giydiği kılıklardan biridir. belki en eski duygudur. belki ortamızda açtığımız bir çukurdur. çoktur. çeşitlidir. tektir. korkunun olduğu yerde cesarete selam durmak gerekir:
şizofren, nietszche'vari bir dolaysızlık ve yabansılık içinde an'ını yaşarken, 'olduğu gibi olduğunu' düşünmektedir. nitekim parçalanışı bu yüzdendir. her uğrak bir özdeşlik denklemini öngerektirir. fakat bir sonraki uğrağa kıyasla önceki, bambaşka bir özdeşliktir. o halde şizofren, doğal bilincin çöplüğünde yemeğini arayan bir kedi gibi, iştahını yatıştırmaya çalışmakta. fakat sürekli yapı değiştirerek yinelemekte bunu..henüz onun üstüne katlanıp da bilinci aşamayan bir esirliktir onun özgürlüğü. psikanaliz içinde 'soysuzluk' nasıl bir ima dolayısıyla zuhur ediyorsa, hegel için özbilince tekamul edememiş bir bilinç nasıl bir körlük, bir muvaffakiyetsizlik içerimi ile dolup taşıyorsa, şizofrenliğin 'aşağılık' konumu da bu aynı nasıllık sebebiyle doğrulanacaktır.
her bakışın bir anlamı, anlamların sözden derin, eylemden geniş etkileri vardır. bazı bakışlar öyle gönendir, öyle mutlandırır ki, her şeyin eskidiği ve unutulduğu esnada sadece o bakışın sevinci anımsanır. kimi bakışlarsa sivri* köşelidir*, batar, incitir, kanatır, yarası iyileşse de acısı unutulmaz.
aslına bakılırsa ironi bir sınırsız söz uzamı açtığı için sustuğu yeri bizzat sözle doldurmuş olmaktadır. olanakları henüz belirlenmemiş bir sözün hacmi, sus'ın karakteristiği gereği bu yazı uzamını işgal eder. ve bizi yazının geri kalanı boyunca temkinli ve mütereddit olmaya davet ederek doğal tavrı askıya alır. bununla beraber ironi sadece yazınsal olmak zorunda değildir, sözel olması da -belki daha bile fazla- mümkündür.
birbirinden oldukça farklı, değişik ironi kullanımları ve buna göre özgülleşen kullanımlardan derlenmiş bir ironi dağarcığı -şüphesiz ki- vardır. [ söz konusu kavram konusunda bir ilgisi olanlara, alan wilde'ın kıymetli eserini okumalarını tavsiye ederim]
derse giderken uzunca universite koridorunda hoparlorden su sevgili sarkinin yayilmasidir;
we don't need no education
we dont need no thought control
no dark sarcasm in the classroom
teachers leave them kids alone
hey! teachers! leave them kids alone!
all in all it's just another brick in the wall
all in all you're just another brick in the wall.. *
'mizah (humour) bizi,özgür bir durulukla,insanın trajik ya da amaçsız durumunun bilincine vardırır.yalnızca eleştiren ruh değildir o.öte yandan mizah,kendimizi traji-komik durumumuzdan,varolmanın sıkıntısından koparmak için-ancak onu aşıp,anladıktan sonra elimizde olan tek olasılıktır da.
korkutan şeyin ayrımına varmak ve ona gülmek,korkutan neyse ona egemen olmaktır.
mantık kendin, absürdün ayrımına varmış olduğumuz mantıksızlığında gösterir.kahkaha tek başına herhangi bir tabuya saygı duymaz,kahkaha tek başına yeni tabu karşıtı tabuların oluşumunu engeller; komik olan, tek başına bize varoluş tragedyasına dayanma gücü verebilir.nesnelerin gerçek doğası,gerçeğin kendisi,bizlere yalnızca bütün gerçekliklerden daha gerçekçi olan düşlem yoluyla görünebilir.'
dairenin bir noktasıdır. yeni bir şeyin başlangıcının işaretidir. insan olmanın gereğidir. kimi zaman tebessümle başlayanın kimi zaman dağılan parçalarını toplaman gerektiğinin habercisidir. buruklukla kardeştir çoğu kez. bazı kavramlarla yanyana gelmeyendir. son kez doğup son kez ölmek gibi...
hazırlığı en çok sancıyı veren noktalama işaretinin olgusal yazılımı(.) sadece bir kez yaşanır ve ardından hiç bir şey gelmez. sayfanın okunmaya alışmış yalnızlığından başka.
siyaset
22.06.2007 - 15:57platon'un hangi diyaloğuydu hatırlamıyorum. insan yaratıldıktan sonra verilecek yeteneklerin nasıl dağıtılacağı problem olur. mesela sanat konusunda herkes aynı payı almaz. kimisi çok pay alır, sanat yeteneği ile ilgili, kimisi ise az; spor, zanaat..vb. konularda da bu böyle. fakat konu siyasete gelince herkese eşit oranda pay verilmesi kararı alınır.
böylece, mesela herkes heykel sanatı üzerine ya da bir marangozun işinin iyiliği/kötülüğü hakkında konuş(a) mazken, konu siyaset olduğunda herkesin söyleyecek bir şeyi vardır. demokrasi ve bunun ötesinde evrensel oy verme hakkı da benzer fikirden yola çıkar. nihayetiyle herkesin siyaset yapma hakkı (teoride) vardır.
bu sonuçları platon kabul etmezdi elbette. ne de olsa siteyi filozof yönetmeliydi. zira siyaset yeteneği herkese verilirken, erdemlerin en üstünü olan 'akıl' için durum aynı değildir.
dolayısıyla siyaset, kendi başına her zaman akıl barındırıyor değildir. siyasi söylemin de zorunlu olarak akıldan pay alması gerekli/mümkün değildir bu durumda.
ama garip olan şu ki en seçkinci teori kabul edilse dahi, iletişim araçlarının da gelişmesiyle, bir olgu karşısında insanların oluşturduğu saçma sapan siyasi söylemler gerçekten insanı şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklüyor.
Kirk Hammett
22.06.2007 - 15:55fade to black'de bildiğim duyduğum en güzel sololardan birini yazmış ve saygımı kazanmış gitaristtir, iyi bi gitarist olmak için kulağa bu kadar hoş gelen bir solo yazmış olmanın yeterliliğine inanıyorum
Kirk Hammett
22.06.2007 - 15:49wah pedalı saplantısını, 'wah ile kişiliğimi yansıtabiliyorum' diyerek savunan, st. anger albümünde varlığı ile yokluğunun hemen hiç bir farkının olmadığı metallica gitaristi.
metallica
22.06.2007 - 15:471981 yılında abd california'da lars ulrich ve james hetfield tarafından kurulan gelmiş geçmiş en iyi heavy metal grubu...
megadeth, slayer ve anthrax ile birlikte 'trash’in kutsal dörtlüsünden' biri olarak kabul edilir...dördü arasında halka en fazla açılan grup metallica olmuştur..bu halka açılmanın ne anlama geldiği albüm satışlarından daha iyi anlaşılabilir...metallica kurulduğu günden beri sadece amerika’da 57 milyon albüm sattı. tüm dünya satışları 110 milyondan biraz daha azdır...metallica'nın diğer gruplara göre daha fazla 'popülerleşmesi' sert fanatik metal hayranları tarafından dışlanmalarına sebep oldu...albüm satışı arttıkça bu dışlanma dahada arttı...
1982'de “metal massacre” adlı toplama albüm için ‘hit the lights’ adlı şarkıyı kaydettiler...ilk albümleri “kill em all” 1983’te çıktı...pek fazla satmadı...bir yıl sonra 'ride the lightning”ı çıkardılar...albümün en hit şarkısı 'fade to black’ idi...
ve 1986 yılında grubun en başarılı albümü “master of puppets” yayınlandı ki bu albüm grubun o güne kadar ki en başarılı albümüydü...
ve kara gün 27 eylül...
1986'nın 27 eylülünde grup kopenhag konserlerinin ardından turne otobüsü ile stockholm'a gidiyordu...buzla kaplı yolda ilerlerken otobüs aniden kaymaya başladı..kayan otobüs yuvarlandı..cliff burton camdan dışarı fırladı ve otobüs cliff burton'un üzerine devrildi...cliff feci bir şekilde hayatını kaybetti...bir çok kişi aslında cliff'in o kazadan canlı kurtulduğunu ama otobüs enkazını kaldırmaya çalışan vincin dengesini kaybedip otobüs enkazını tekrar cliff'in üzerine düşürdüğünü söyler...
cliff burton'un ölümünden üç hafta sonra jason newsted katıldı gruba...
1988de “...and justice for all” yayınlandı...ardından 1991 yılında ‘metallica’ daha iyi bilinen ismiyle ‘the black album’ çıktı piyasaya...bu albüm çok geniş kitlelere ulaşmayı başardı...
1988de “...and justice for all” yayınlandı...ardından 1991 yılında ‘metallica’ daha iyi bilinen ismiyle ‘the black album’ çıktı piyasaya...bu albüm çok geniş kitlelere ulaşmayı başardı...
1996 yılına kadar albüm yapmayan grup bu yıl load adlı albümün kaydını yaptı...'load' adlı albüm be bir yıl sonra çıkardıkları
“reload” albümü metallica müziği için birer dönüm noktası niteliğindeydiler...çünkü müzikleri artık iyice blues haline gelmişti...
1999 yılında “s&m” adlı albüm ve 2003'te sekizinci stüdyo albümleri “st. anger”ı çıkardılar...
paradoks
22.06.2007 - 15:40arka arkaya tekrar edildiginde, insana nerede oldugunu unutturan, para kelimesinin sonunda beyinde yankılanan doks sesi, bir sure sonra ritmini bulmakta ve sahile vuran dalgalari hatirlatmakta ve huzur vermektedir. paradoksa dusmek denen olgu ise, sanırım bu dalgali sahilde uzanip, gunesin tadini cikartmak istegi ile etliye sutluye karismama egilimidir.
kendi adini icermeyen kataloglar katalogu paradoksu ise cozmeyi birakin, anlatmasi bile zor bir eylemler butunu olup, russel paradoksunu temel aldigi gorulmektedir.
mânâ
22.06.2007 - 15:38kişiselliğin tepe noktalarına yaklaşan, var olup olmadığını düşünmenin bile bir şekilde anlam/anlatım aramak olduğu karışıklık, paradoksların başlangıcı. bir şeye yeterince yaklaşmanın, artık onun anlamında karar kılmak olabileceği varsayılırsa; belki de sonu. gecenin bir anının bize bıraktığı, sonunda kasamızda kalanlar, hepsi birer anlam -belki- ve onları saklamakla tükenmek anlamsızlık. öznelliktir. öyle ki bu yazılanlar dumana döner başka gözler üzerinden geçerken.
üzüntülerin hammaddesi ve de. biri vardır. etrafında birileri daha.. o çemberin dışında bir kişi daha, olaya eklenmeyen. anlam katar olan bitene kendi fantastik dünyasında. dahil olmadığı halde o kişinin yaşamını izleyen biri daha vardır belki.. böyle gider bu. anlamın üzüntüye dönüştüğü nokta işte burasıdır. insana yüklenmeye çalışılan türden olanı..
anlam. yoktur.. vardır.. yoktur.. vardır.. yok... vardır. yokt.. nereye kadar...
anlam
22.06.2007 - 15:37varlıkla gerçek arasındaki köprüdür anlam, üzerinden geçemeyip düşenler çoktur.
anlam
22.06.2007 - 15:36anlam aldanışın bir başka adıdır.
gönüllü bir aldanışın başka gönülde aynı karşılığa gelmesini bekler.
bekler. bekler. bekler. bekler...
ama o duraktan o otobüs geçmez ki ama...
anlam
22.06.2007 - 15:36zeka'nın işi.
kurtulmak istiyor ama insan bütün bu akıl oyunlarından.
anlam bulucan da nolucak ey doymak bilmez pis obur?
bana faydan ne senin!
rahat bıraksana artık beni.
içimdeki arayışların için içimi kemirerek beslenmiyo musun sanki!
benim en zararlı asalağım sen değil misin!
istemiyorum senin bulacağın anlamları!
hepsi eksik, hepsi matematik zira.
senin mantıklı sistematiğini istemiyorum.
3 diş darbesiyle 2 anlam..
kendinle pis pazarlıklarını istemiyorum.
aklı yenmek lazım.
cesaret
22.06.2007 - 15:34türkiye'de bir milletvekili için milli savunma bakanlığı'na bir soru önergesi sunarak, silah altındayken intihar etmiş kaç gencin kayıtlara geçtiğini araştırabilmektir.
paye ve beğeni beklemeksizin duyguyu ya da düşünceyi ifade edebilmektir.
cyrano de bergerac kadar onurlu ama kılıcından ve ruhundan daha yetke bir yakışıklılığa gizlice imrenmeden yazabilmeyi, dövüşebilmeyi ve aşık olabilmeyi becerebilmektir.
tüm arbedesine karşın bu ülkede türk olmaktan mutluluk duyduğunu kürt olmaktan mutluluk duyanlara öfkelenmeden, arkadaşça bir hoşgörü önkoşuluyla ifade edebilmek, korkunç aşağılık kompekslerinden kusulan saldırıları umursamadan ve öz koordinatlarından asla utanmadan başın dik türkçe düşünüp davranabilmektir.
en karamsar gölgelerden hayaller devşirebilmek fakat düşlere tutsak olmadan umabilmektir.
cesaret
22.06.2007 - 15:33bazen hatta coğu zaman mutluluğa acilan kapidir cesaret. degisimin baslangicidir, kafadaki sorunlari asma yoludur, uzaklaşma yeni denizlere yelken acma yoludur. kazanmanin baslangicidir.
korku
22.06.2007 - 15:31çoktur. çeşitlidir.
korku, ya'dır. ya giderse, ya ölürse, ya ölürsem, ya öğrenirse, ya başaramazsam, ya beni sevmezlerse, ya tutturamazsam. bu ya'lardan sonra az sonra gelecek ve neticesinde içimizi acıtacak, titretecek, üzecek, hayatımızı sarsacak bütün bu duygulara enfes bir bağlaç olur, çengelini de tam yerine, yüreğimize takar.
bazen korku, bütün bu ya'ların kesinliğe kavuşacağına olan inançtır. her inanç gibi en çok kendisine inananları sever.beslendikçe büyür. bazen ise, çat diye insanın kafasına vuran doğru bir önsezidir. uyarır, dürter. cesaretin dibinde durur. bazen ileri doğru itekler, harekete geçirir; bazen de dipsiz kuyulara düşürür adamı. emip, içine alırsa seni, dünyayı onun gözlerinden görmeye başlarsın. kendinin kendi başına getirebileceklerini bir düşünmeye başladıkça, hayat üzerinde yürünmeye kalkışınca ayağının altından kayacak bir zemin gibi olur mesela. korku, anı pek sevmez, değer vermez gibi görünür ona. o bir gelecek zaman tüccarıdır. yok pahasına bugünden ipotek altına alır önündeki hayatı. pis korku; lütfen kıpraşma hayatım, başına gelecekleri biliyorsun diyerek elini ayağını bağlar. zaman akar, kötü kalpli bir kadere inanarak... dost korku, hımm bak böyle olabilir, buna izin mi vereceksin der. der mi... demez... korku insanın kendi içinde girdiği hallerden, giydiği kılıklardan biridir. belki en eski duygudur. belki ortamızda açtığımız bir çukurdur. çoktur. çeşitlidir. tektir. korkunun olduğu yerde cesarete selam durmak gerekir:
şizofren
20.06.2007 - 18:56ben in içinde bizi sizi onları yaşatabilen
şizofren
20.06.2007 - 18:55ruhlarının aynası kırılmış, sırrı dağılmış insanlara tıp biliminde verilen ad.
şizofren
20.06.2007 - 18:54şizofren, nietszche'vari bir dolaysızlık ve yabansılık içinde an'ını yaşarken, 'olduğu gibi olduğunu' düşünmektedir. nitekim parçalanışı bu yüzdendir. her uğrak bir özdeşlik denklemini öngerektirir. fakat bir sonraki uğrağa kıyasla önceki, bambaşka bir özdeşliktir. o halde şizofren, doğal bilincin çöplüğünde yemeğini arayan bir kedi gibi, iştahını yatıştırmaya çalışmakta. fakat sürekli yapı değiştirerek yinelemekte bunu..henüz onun üstüne katlanıp da bilinci aşamayan bir esirliktir onun özgürlüğü. psikanaliz içinde 'soysuzluk' nasıl bir ima dolayısıyla zuhur ediyorsa, hegel için özbilince tekamul edememiş bir bilinç nasıl bir körlük, bir muvaffakiyetsizlik içerimi ile dolup taşıyorsa, şizofrenliğin 'aşağılık' konumu da bu aynı nasıllık sebebiyle doğrulanacaktır.
Seyyid Kutup
20.06.2007 - 18:50Şehid olandır inancı uğruna...
bakış
19.06.2007 - 19:22her bakışın bir anlamı, anlamların sözden derin, eylemden geniş etkileri vardır. bazı bakışlar öyle gönendir, öyle mutlandırır ki, her şeyin eskidiği ve unutulduğu esnada sadece o bakışın sevinci anımsanır. kimi bakışlarsa sivri* köşelidir*, batar, incitir, kanatır, yarası iyileşse de acısı unutulmaz.
ironi
19.06.2007 - 19:19aslına bakılırsa ironi bir sınırsız söz uzamı açtığı için sustuğu yeri bizzat sözle doldurmuş olmaktadır. olanakları henüz belirlenmemiş bir sözün hacmi, sus'ın karakteristiği gereği bu yazı uzamını işgal eder. ve bizi yazının geri kalanı boyunca temkinli ve mütereddit olmaya davet ederek doğal tavrı askıya alır. bununla beraber ironi sadece yazınsal olmak zorunda değildir, sözel olması da -belki daha bile fazla- mümkündür.
birbirinden oldukça farklı, değişik ironi kullanımları ve buna göre özgülleşen kullanımlardan derlenmiş bir ironi dağarcığı -şüphesiz ki- vardır. [ söz konusu kavram konusunda bir ilgisi olanlara, alan wilde'ın kıymetli eserini okumalarını tavsiye ederim]
ironi
19.06.2007 - 19:17derse giderken uzunca universite koridorunda hoparlorden su sevgili sarkinin yayilmasidir;
we don't need no education
we dont need no thought control
no dark sarcasm in the classroom
teachers leave them kids alone
hey! teachers! leave them kids alone!
all in all it's just another brick in the wall
all in all you're just another brick in the wall.. *
mizah
19.06.2007 - 19:16'mizah (humour) bizi,özgür bir durulukla,insanın trajik ya da amaçsız durumunun bilincine vardırır.yalnızca eleştiren ruh değildir o.öte yandan mizah,kendimizi traji-komik durumumuzdan,varolmanın sıkıntısından koparmak için-ancak onu aşıp,anladıktan sonra elimizde olan tek olasılıktır da.
korkutan şeyin ayrımına varmak ve ona gülmek,korkutan neyse ona egemen olmaktır.
mantık kendin, absürdün ayrımına varmış olduğumuz mantıksızlığında gösterir.kahkaha tek başına herhangi bir tabuya saygı duymaz,kahkaha tek başına yeni tabu karşıtı tabuların oluşumunu engeller; komik olan, tek başına bize varoluş tragedyasına dayanma gücü verebilir.nesnelerin gerçek doğası,gerçeğin kendisi,bizlere yalnızca bütün gerçekliklerden daha gerçekçi olan düşlem yoluyla görünebilir.'
son
19.06.2007 - 19:13dairenin bir noktasıdır. yeni bir şeyin başlangıcının işaretidir. insan olmanın gereğidir. kimi zaman tebessümle başlayanın kimi zaman dağılan parçalarını toplaman gerektiğinin habercisidir. buruklukla kardeştir çoğu kez. bazı kavramlarla yanyana gelmeyendir. son kez doğup son kez ölmek gibi...
son
19.06.2007 - 19:13hazırlığı en çok sancıyı veren noktalama işaretinin olgusal yazılımı(.) sadece bir kez yaşanır ve ardından hiç bir şey gelmez. sayfanın okunmaya alışmış yalnızlığından başka.
son
19.06.2007 - 19:12her son yeni bir başlangıç olsada, kocaman bir kayıptır aslında...
U2
19.06.2007 - 18:59tum sarkilari harikadir ama all i want is you gibide muthis bi sarkinin sahibi irlandali efsane olmus grup.
Toplam 1002 mesaj bulundu