idealistik bir teori olarak doğrudur ve fakat ideal şartlar hiç bir zaman olamayacağı için sadece olasılık kuramlarıyla yaklaşımlarda bulunur. 'sonsuz nedensellik' burada ideal şartları oluşturan ama bizim hiç bir zaman tam olarak bileşenlerine ayıramayacağımız bir olguyu temsil eder. tabii ki bütün temeli deneysel gözlemi esas alan mantık kurallarıdır. bu illa ki sizin gözleminiz demek değildir. şu an kabul gören bir çok doğru da yine deneysel mantık la ilintilidir. kendi içinde tutarlı olması en büyük artısı ve en büyük yanıltsamasıdır.
dürtüleri- yaşamı ve toplum arasındaki dengeyi kuramayan, organik hiçbir temeli olmadığı halde, genelde çocukluk kaygılarından kaynaklanan bu durumu histeri nöbetleri, fobiler, ruh çöküntüleri, yaygın bedensel ağrılar v.s şeklinde rahatsiz yaşama durumu.
sadece psikolojik bir örtüsü bulunuyorsa, insanın kendi içine dönmesi ile iyileşebilen bir rahatsızlık. gemilerini kendi limanlarında ağırlamayı bilen insanlarda görülmez. genelde, yaşamı süt liman sanan veya öyle olmasını isteyen bünyelerin fırtınalar karşısında verdiği bir tepki olarak tarif edilebilir.
kafasındaki stereotiple konuşmaya devam eden, hafiften şizofrenik tatlar bırakan muhteremlerin demagojinin dibine vuruşuna tanıklık etmemize olanak sağlaması açısından da eğlencelidir, öğreticidir. söylenecek tek bir şey kalmıştır, o da şudur: 'evladım, cevap verdiklerin yazılanlar değil ön kabullerin ve okşadığın şey egon'.
kendi kurduğu cumhuriyetin içinde tarihsel olarak geldiği ağır yenilgi hali, adeta ironik bir bayraktarlıkla iyice ağırlaştırılan, sündürülmesi alay etme noktasına vardırılan, faşizm tarafından kullanılmaya müsait yapısıyla geçirdiği başkalaşım şaşırtan, küçük burjuva kökenli ve anti emperyalist çıkışlı hareket.
olmayan, olamayan, eksik kalan, boşluk bırakan, boşlukta kalan, anlaşılamayan, anlatılamayan, içinden çıkılamayan, tüketen, ziyan eden, ziyan olan her şey, her durum, her insan.
yalnızca öyle bir anda akla gelmek değil, onun yanında kendini daha güçlü hissetmek, bişey yaparken tek kişi değilde iki kişi olduğunu bilmek, en kötü anlarda bile içten gelen gücün eksilmemesini sağlayan bir bağdır.
agladiktan sonra kendine sarilmakla hissedilebilir bazen.surekli gulmek zorunda kalan yuzun en melankolik sarki dinlenilirken aynadaki yansimasindaki melankolik durulugu,gulen yuzden daha mutludur.daha gercektir.
bir büyüdür...
bir anda sebepsiz yere kaybolur ve ne oldugunu anlayamazsınız. ayazda cıplak birakir insanı.
aslında yoklugu varlıgından daha iyidir, en azından kaybetmekten korkmazsınız.
içmediğim zaman rüyama giren, beni kokusuyla uyandıran ve yataktan kaldırıp mutfağa koşturan içecek. kanaatimce sadesi her zaman daha makbüldür. kahve hazırlanırken suyun tam kaynatılmaması gerekmektedir. 80 derecenin ideal olduğu söylenir. 80 dereceyi tutturabiliyor muyum bilmiyorum, ama suyun kaynamadan önce çıkardığı garip sesi referans alıyorum. yüzeyde hafif bir renk değişikliği, sanki köpürecekmiş gibi bir durum oluyor, olmuş diyorum o zaman.
insanın kalbinden onu çıkartınca duyduğu his. öyle keskin, öyle tarifsiz, öyle buruk ki, isimli ama tanımsız sanki. insan kaybedince anlıyor. bir cam parçası gibi kalbin en can alıcı yerine saplanmış. çıkarmak lazım ama insan korkuyor tabi. hadi bir cesaret dese, bunu yaparım dese, elini cam parçasına götürse... işte ismi çok kolay konmuş ama tanımı yapılamayan o duygu.. midesinin tam ortasında başlıyor. dairesel hareketlerle yayılıp bütün organlara yayılıyor ne hissettiğini ifade etmek için. sızlıyor, sızlıyor, büyüyor, büyüyor, her yer kayboluyor ve evrenin ortasında sadece küçücük bir karanoktacık kalıyor. bir de o küçücük noktacığın içinde varolmaya çalışan o çaresiz insan. ama yine de insancık kararlı. ne yapsın, kurtulmak istiyor bu histen tabi. tek bir hamlesi kalmış elinde. fütursuzca tutuyor cam parçasını eliyle ve öylece birdenbire çekiveriyor. bitiyor mu peki? hayır! pastel bi kırmızı kanıyor her yerde. zaten nokta küçücüktü, bir de boğulmaya başlıyor insan. çığlık atıyor, ağlıyor, susuyor, siniyor, yılıyor, bitiyor... ileriye bakıyor ama ileride bir şey kalmamış ki görsün. her şey o noktacıktan ve içinde boğulduğu kan gölünden ibaret kalmış. tabi elindeki cam parçası da duruyor. ne yapsın ki artık o cam parçasını? tekrar çıkardığı yere saplasa daha fazla kanayacak, hiç olmamış gibi varsaymaya çalışsa hayalkırıklığı o noktacığı bile tüketecek, fırlatıp bir köşeye atmaya çalışsa kalbinin bir parçasından vazgeçmiş olacak. işte insan, öyle çaresiz, boğulurken, küçücük nokatacığın içinde, elindeki o cam parçasını ne yapacağını bilmeden yine de onunla yaşamaya çalışırken kendisinden yükselen histir acı.
sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi,
ben burda en büyük çileyi doldurayım
ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç.
sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,
ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım.
bir kere de benim icin cigerlerinize cekin koca hacimli duman kutlesini. yasamin tum zevklerini yalnizca bir iki milimetre indirebildiginz sigaraya odaklanabilecigini dusunun. son isteginizin bir sigara icmek olacagini akliniza kac kere getirdiniz? kac defa bir sigara sunarak arkadas kazandiniz? kac kere sizi yabancilik hissinden kurtardi? otobus/tren/vapur beklerken kac kere sizi aptal gibi dikilmekten kurtardi? ne kadaracliginizi bastirdi?
ps: sigarayi birakali yaklasik 1.5 sene oldu, benim icin de icin.
geçen her saniyenin, insan yaşamını sona ittiği gerçeğiyle yüz yüze; öyle sebatlı öyle kudretli bir parça bu. sözlerine bir çeviri de benden olsun;
ne zaman ki bir adam yalan söyler,
işte o vakit dünyanın bir parçası cinayete kurban gider.
bunların hepsi; hepsi solgun ölümler
ki insanlar bunları kendi yaşamları saymakta beis görmezler
tüm bunlara tanıklık etmeye dayanamıyorum daha fazla,
icra edenleri, icra ederken hep gözleri ufka dikilmiş olarak ya da başları önlerine eğik ve belki de cliff'in geri dönme ihtimalini düşünürlerken hayal ediyorum (ki live shit'te şarkının bir kısmını çalarlarkenki halleri buna yakın) . şarkının adını anmak dahi grup üyelerini bir anda her şeyden uzaklaştırır sanırım, tıpkı beni ve birçok kişiyi de uzaklaştırdığı gibi.
dünyanın kendi gerçeğini bizimle paylaştığı saatlerdir gece...
sonsuzluk nedir, karanlık nedir, yıldızlar nedir.. teker teker hepsini gösterir bize.. kaybolsak bile siyahın içinde, fener tutar o.. herşeydir, gizemlerle dolu olsada......
kimi sevsem, gözlerinde bir karanlık, gece. usulca sokulup 'geceleri uyku tutmayan çocukluğundan mı tanıyorum seni' deyip kaçmak istemiştim oysa.. kalakaldım. ışıksızlığa, ıssızlığa alışan için vazgeçmek mümkün müdür? bilmiyorum. tek tük ayaksesleri, hayattan kalan..kalakalan, ben gibi. uykulu,düşünceli yüzlerini,tenimi ürperten soluğunu, uzakevlerde yanıp sönen ışıklarını sevdiğim karanlık. aynı yıldızda karşılaşan yüzlerin masalı sanki. gün doğarken, sabahın ilk ışıkları,ezan sesleri uzaklardan gelen,yanan ve sönen ışıklar yeniden yanan ve sönen gitgide birbirine karışan ve gerçekliğini yitiren, içimdeki herşey gibi..
kimseler yokken tadı daha da çıkan şeylerden.. sessizliği bozan huzur, mutluluk.. yatmadan önce duyulan bir ninni gibi derinden ve sakin.. sesi duyulduğunda kendini geceliklerle dışarı atmaya zorlar bu.. sırılsıklam olsan da önemsemezsin, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle gezersin.. kimse dışarı kafasını bile uzatamazkenki zamanı en güzel zamanıdır. insanları delip geçerek 'deli bu' bakışları arasında kendini o ıslak damlaların dünyasına bıraktığın an en kötü yerler bile cennet gibi gelir sana.. saçlarından sular damlayana kadar gezersin, ayaklarına sular girer belki biraz üşürsün.
'geleceğim bazen, uykudayken sen
beklenmedik uzak bir konuk gibi
sokakta bir başıma koyma beni
kapıyı sürgüleme üstümden.
usulca girecek bir yere ilişeceğim
bir zaman, karanlıkta, bakacağım yüzüne
görüntün doyasıya dolunca gözlerime
seni kucaklayacak ve çıkıp gideceğim' *
determinizm
06.07.2007 - 11:24idealistik bir teori olarak doğrudur ve fakat ideal şartlar hiç bir zaman olamayacağı için sadece olasılık kuramlarıyla yaklaşımlarda bulunur. 'sonsuz nedensellik' burada ideal şartları oluşturan ama bizim hiç bir zaman tam olarak bileşenlerine ayıramayacağımız bir olguyu temsil eder. tabii ki bütün temeli deneysel gözlemi esas alan mantık kurallarıdır. bu illa ki sizin gözleminiz demek değildir. şu an kabul gören bir çok doğru da yine deneysel mantık la ilintilidir. kendi içinde tutarlı olması en büyük artısı ve en büyük yanıltsamasıdır.
nevroz
06.07.2007 - 11:20dürtüleri- yaşamı ve toplum arasındaki dengeyi kuramayan, organik hiçbir temeli olmadığı halde, genelde çocukluk kaygılarından kaynaklanan bu durumu histeri nöbetleri, fobiler, ruh çöküntüleri, yaygın bedensel ağrılar v.s şeklinde rahatsiz yaşama durumu.
panik atak
06.07.2007 - 11:17sadece psikolojik bir örtüsü bulunuyorsa, insanın kendi içine dönmesi ile iyileşebilen bir rahatsızlık. gemilerini kendi limanlarında ağırlamayı bilen insanlarda görülmez. genelde, yaşamı süt liman sanan veya öyle olmasını isteyen bünyelerin fırtınalar karşısında verdiği bir tepki olarak tarif edilebilir.
kemalizm
06.07.2007 - 11:05atatürk o kadar sevmişti ki! bu terimi, bunu bayraktarlığını yapan kadro dergisini kapattırmış, ekibini de oraya buraya sürmüştü...
kemalizm
06.07.2007 - 11:04kafasındaki stereotiple konuşmaya devam eden, hafiften şizofrenik tatlar bırakan muhteremlerin demagojinin dibine vuruşuna tanıklık etmemize olanak sağlaması açısından da eğlencelidir, öğreticidir. söylenecek tek bir şey kalmıştır, o da şudur: 'evladım, cevap verdiklerin yazılanlar değil ön kabullerin ve okşadığın şey egon'.
kemalizm
06.07.2007 - 11:03kendi kurduğu cumhuriyetin içinde tarihsel olarak geldiği ağır yenilgi hali, adeta ironik bir bayraktarlıkla iyice ağırlaştırılan, sündürülmesi alay etme noktasına vardırılan, faşizm tarafından kullanılmaya müsait yapısıyla geçirdiği başkalaşım şaşırtan, küçük burjuva kökenli ve anti emperyalist çıkışlı hareket.
muhammed
06.07.2007 - 11:00O'nu bu kelimelerle anlatamazsınız,haddimizde değildir zaten O rabbimin övdüğü yücelttiği gibidir....
zor
06.07.2007 - 10:58olmayan, olamayan, eksik kalan, boşluk bırakan, boşlukta kalan, anlaşılamayan, anlatılamayan, içinden çıkılamayan, tüketen, ziyan eden, ziyan olan her şey, her durum, her insan.
zor
06.07.2007 - 10:55imkansızdan bir önceki durak. imkansızda bütün çareler tükenmiş, yollar kesilmişken, zor hala bir umut barındırır içinde...
sevgi
05.07.2007 - 14:28yalnızca öyle bir anda akla gelmek değil, onun yanında kendini daha güçlü hissetmek, bişey yaparken tek kişi değilde iki kişi olduğunu bilmek, en kötü anlarda bile içten gelen gücün eksilmemesini sağlayan bir bağdır.
mutluluk
05.07.2007 - 14:25agladiktan sonra kendine sarilmakla hissedilebilir bazen.surekli gulmek zorunda kalan yuzun en melankolik sarki dinlenilirken aynadaki yansimasindaki melankolik durulugu,gulen yuzden daha mutludur.daha gercektir.
mutluluk
05.07.2007 - 14:24bir büyüdür...
bir anda sebepsiz yere kaybolur ve ne oldugunu anlayamazsınız. ayazda cıplak birakir insanı.
aslında yoklugu varlıgından daha iyidir, en azından kaybetmekten korkmazsınız.
mutluluk
05.07.2007 - 14:21Sevildiğini bilmektir...
kahve
04.07.2007 - 18:23içmediğim zaman rüyama giren, beni kokusuyla uyandıran ve yataktan kaldırıp mutfağa koşturan içecek. kanaatimce sadesi her zaman daha makbüldür. kahve hazırlanırken suyun tam kaynatılmaması gerekmektedir. 80 derecenin ideal olduğu söylenir. 80 dereceyi tutturabiliyor muyum bilmiyorum, ama suyun kaynamadan önce çıkardığı garip sesi referans alıyorum. yüzeyde hafif bir renk değişikliği, sanki köpürecekmiş gibi bir durum oluyor, olmuş diyorum o zaman.
:'))
acı
04.07.2007 - 18:18insanın kalbinden onu çıkartınca duyduğu his. öyle keskin, öyle tarifsiz, öyle buruk ki, isimli ama tanımsız sanki. insan kaybedince anlıyor. bir cam parçası gibi kalbin en can alıcı yerine saplanmış. çıkarmak lazım ama insan korkuyor tabi. hadi bir cesaret dese, bunu yaparım dese, elini cam parçasına götürse... işte ismi çok kolay konmuş ama tanımı yapılamayan o duygu.. midesinin tam ortasında başlıyor. dairesel hareketlerle yayılıp bütün organlara yayılıyor ne hissettiğini ifade etmek için. sızlıyor, sızlıyor, büyüyor, büyüyor, her yer kayboluyor ve evrenin ortasında sadece küçücük bir karanoktacık kalıyor. bir de o küçücük noktacığın içinde varolmaya çalışan o çaresiz insan. ama yine de insancık kararlı. ne yapsın, kurtulmak istiyor bu histen tabi. tek bir hamlesi kalmış elinde. fütursuzca tutuyor cam parçasını eliyle ve öylece birdenbire çekiveriyor. bitiyor mu peki? hayır! pastel bi kırmızı kanıyor her yerde. zaten nokta küçücüktü, bir de boğulmaya başlıyor insan. çığlık atıyor, ağlıyor, susuyor, siniyor, yılıyor, bitiyor... ileriye bakıyor ama ileride bir şey kalmamış ki görsün. her şey o noktacıktan ve içinde boğulduğu kan gölünden ibaret kalmış. tabi elindeki cam parçası da duruyor. ne yapsın ki artık o cam parçasını? tekrar çıkardığı yere saplasa daha fazla kanayacak, hiç olmamış gibi varsaymaya çalışsa hayalkırıklığı o noktacığı bile tüketecek, fırlatıp bir köşeye atmaya çalışsa kalbinin bir parçasından vazgeçmiş olacak. işte insan, öyle çaresiz, boğulurken, küçücük nokatacığın içinde, elindeki o cam parçasını ne yapacağını bilmeden yine de onunla yaşamaya çalışırken kendisinden yükselen histir acı.
çile
04.07.2007 - 18:15sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi,
ben burda en büyük çileyi doldurayım
ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç.
sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,
ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım.
sigara
04.07.2007 - 18:11bir kere de benim icin cigerlerinize cekin koca hacimli duman kutlesini. yasamin tum zevklerini yalnizca bir iki milimetre indirebildiginz sigaraya odaklanabilecigini dusunun. son isteginizin bir sigara icmek olacagini akliniza kac kere getirdiniz? kac defa bir sigara sunarak arkadas kazandiniz? kac kere sizi yabancilik hissinden kurtardi? otobus/tren/vapur beklerken kac kere sizi aptal gibi dikilmekten kurtardi? ne kadaracliginizi bastirdi?
ps: sigarayi birakali yaklasik 1.5 sene oldu, benim icin de icin.
to live is to die
04.07.2007 - 18:09geçen her saniyenin, insan yaşamını sona ittiği gerçeğiyle yüz yüze; öyle sebatlı öyle kudretli bir parça bu. sözlerine bir çeviri de benden olsun;
ne zaman ki bir adam yalan söyler,
işte o vakit dünyanın bir parçası cinayete kurban gider.
bunların hepsi; hepsi solgun ölümler
ki insanlar bunları kendi yaşamları saymakta beis görmezler
tüm bunlara tanıklık etmeye dayanamıyorum daha fazla,
ermişliğin krallığı beni götüremez mi yuvama?
to live is to die
04.07.2007 - 18:07duygularimi sozlere dokemedigim anlarin parcasi. dinlemekten hic bikmadigim, adeta hayatimin fon muzigi olmus parca...
to live is to die
04.07.2007 - 18:07icra edenleri, icra ederken hep gözleri ufka dikilmiş olarak ya da başları önlerine eğik ve belki de cliff'in geri dönme ihtimalini düşünürlerken hayal ediyorum (ki live shit'te şarkının bir kısmını çalarlarkenki halleri buna yakın) . şarkının adını anmak dahi grup üyelerini bir anda her şeyden uzaklaştırır sanırım, tıpkı beni ve birçok kişiyi de uzaklaştırdığı gibi.
gece
03.07.2007 - 17:32dünyanın kendi gerçeğini bizimle paylaştığı saatlerdir gece...
sonsuzluk nedir, karanlık nedir, yıldızlar nedir.. teker teker hepsini gösterir bize.. kaybolsak bile siyahın içinde, fener tutar o.. herşeydir, gizemlerle dolu olsada......
gece
03.07.2007 - 17:30kimi sevsem, gözlerinde bir karanlık, gece. usulca sokulup 'geceleri uyku tutmayan çocukluğundan mı tanıyorum seni' deyip kaçmak istemiştim oysa.. kalakaldım. ışıksızlığa, ıssızlığa alışan için vazgeçmek mümkün müdür? bilmiyorum. tek tük ayaksesleri, hayattan kalan..kalakalan, ben gibi. uykulu,düşünceli yüzlerini,tenimi ürperten soluğunu, uzakevlerde yanıp sönen ışıklarını sevdiğim karanlık. aynı yıldızda karşılaşan yüzlerin masalı sanki. gün doğarken, sabahın ilk ışıkları,ezan sesleri uzaklardan gelen,yanan ve sönen ışıklar yeniden yanan ve sönen gitgide birbirine karışan ve gerçekliğini yitiren, içimdeki herşey gibi..
yağmur
03.07.2007 - 17:29kimseler yokken tadı daha da çıkan şeylerden.. sessizliği bozan huzur, mutluluk.. yatmadan önce duyulan bir ninni gibi derinden ve sakin.. sesi duyulduğunda kendini geceliklerle dışarı atmaya zorlar bu.. sırılsıklam olsan da önemsemezsin, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle gezersin.. kimse dışarı kafasını bile uzatamazkenki zamanı en güzel zamanıdır. insanları delip geçerek 'deli bu' bakışları arasında kendini o ıslak damlaların dünyasına bıraktığın an en kötü yerler bile cennet gibi gelir sana.. saçlarından sular damlayana kadar gezersin, ayaklarına sular girer belki biraz üşürsün.
ama yağmur sana yaşadığını hissettirir..
hüzün
03.07.2007 - 17:25'geleceğim bazen, uykudayken sen
beklenmedik uzak bir konuk gibi
sokakta bir başıma koyma beni
kapıyı sürgüleme üstümden.
usulca girecek bir yere ilişeceğim
bir zaman, karanlıkta, bakacağım yüzüne
görüntün doyasıya dolunca gözlerime
seni kucaklayacak ve çıkıp gideceğim' *
Toplam 1002 mesaj bulundu