güneşin tüm ışınlarını yansıtan, nesnelerin rengidir yani insanın gözünün gördüğü tüm renklerin toplamı diyebiriz. doğada sütün rengidir. saflığın arılığın sembolüdür. tebliğde -seni çagıranları (diğer renkler) çekiciliğiyle bağıranları değil, içine sinen görünmeyeni (beyaz) ara! der bu bakımdan ölüme benzetilmiştir. afrika mitlerinde şifa, kudret semboluyken, sufi sembolizmine göre iç ışıgın, vicdanın rengi, yunan mitlerine göre kutsal dağın rengidir yani beyaz hiç bir kültür, mit, din ya da sembolizm de kötü anlamda gösterilmemistir.
kıyısında elele durduğunuz düş kentin, hani hafifçe de yamuk çizilmiş o beyaz boyalı sınırından - evet evet ilerisinde beyazı gölgelenmemiş bi salıncak duran o yolun başı işte- bi gayret geçtiğinizde birden maviye kesen bulutun, sarıya doyuran güneşin ve içinize, üstünüze sinen mucize kokunun hayat bulduğu yerdir.
kimi sözcükler büyüsü kendinden menkul bir umutla birlikte yürürler…ve giriş tabelasında tek cümle yazar;
gerçekleşmesini dilediğimiz hayallerdir ama bi türlü gerçekleşemezler.bi masal yazmalıyım ama ben yazarken gerçekleşebilmeli...diye düşündürür masal...acaba masalı düşünenin ve yazanın hatasımıdır gerçekleşmemesi yoksa masal gerçek olur ama biz mi farkedemeyiz
aniden hayatınıza davetsiz ve habersiz girdigi halde kısacık zamanda alıstıgınız, gordugunuz anda kopamayacagınızı hissettiginiz ve fakat kısacık bir uyku sonrasında yasamınızdan tumuyle kaybettiginiz varlıgın giderken icinize bıraktıgı tarifsiz aci...
ölmek bir sanattır
her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi,
öyle ustaca ki insana korkunç geliyor
öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor
bu konuda iddialıyım sanırım.
sanılanın aksine çocukların değil yetişkinlerin oyunudur...
ebe sizsinizdir herzaman,saklanan sevgidir sevgilidir gözlerinizin bağlı olması insanların kalplerindekini bilememenizle ilgilidir,ve başlar oyun sevgiyi sobeleyebilirseniz ne güzel ama birde sevgiyi buldum derken ellernize zehirli dikenler saplanır kanar acır...
bundan sonrası zordur işte çünkü her dokunduğunuz yaranızı sızlatacaktır yeniden kanayacak yaralarınız kapanmayacaktır adı saklambaç işte onlar bilmiyorlar canımın yandığını...
eğer bir insanı hakkaride veya atinada veya londrada ve yahut istanbulda doğduğu için yargılıyorsanız aşağılıyorsanız dışlıyorsanız bu yapabileceğiniz en rezilce davranışlardan biridir...
insanı insan yapan ne yüzünün rengi ne milliyeti nede dış görünüşüdür...
insanı insan yapan düşünceleridir inandığı değerlerdir veselam...
içinden binlerce parça kopar da kanatır ya gözyaşlarını, bir türlü akıtamazsın, bir türlü dillendiremezsin, çığlık çığlığa uyanan bir martı gibidir içinde bu meşum kelime; gitme!
hani bazen kabus görürsün de çığlıkların içinde patlar sessizce, kan ter içerisinde uyanırsın da, tek bir kelime dökülür ya dudaklarından; gitme!
'yapamadığımız sahiplenişlerin adı ipotekti o zamanlarda. dile getirmek sınırlamak, 'sana ihtiyacım var' demek gururunu çiğnemekti. ahh çocukluk, ne büyük yanılgılar yaşatır insana. tek bir kelime için yüreğini parçalar da korkularınla yine de dik tutarsın başını, ne işe yarayacaksa... sonu bol ünlemli iki hecelik küçücük bir kelimenin yerine, peşine soru işaretleri takılmış cümleler kurarsın. seni tanıdığını düşünürsün, parantezlerin içindeki söylenmemişleri bırak o anlasın... hep birbirinin tekrarı aynı kelime olsa bile; beni bırakıp gitme...'
'bir yokluk var üstümde,
ne bir yoksulluk ne bir yoksunluk,
bir yokluk var üstümde,
bir eksiklik.
bir tamamlanamama hali,
bir ihtiyaç değil de eksik kalma hali,
bir yokluk var üstümde,
bir eksiklik
bir sensizlik var üstümde..
yok etmek için sensizliğimi,
bir nefeste yakalamak için seni
koştum, koştum yoruldum.
hızlı koştu vücudum, durdu,
ruhumu bekliyor.
yorgun düştü ruhum, durdu,
seni bekliyor..'
avuçlarımızdaki en güzel süs.
bir avuç dolusu olduğu takdirde 'duygulanım' ile 'duyumsama' arasında bir kavramla tanışmanıza sebep olurlar. sebebinin duygu ya da algı olmadığı bir düşünce kütlesinin içinize düşmesini izlersiniz sessiz sessiz.
kapladığı hacme bir 'boşluk' hediye etmek istersiniz. birim miktar 'yokluk', birim miktar 'boşluk' ile karşılaştırıldığında kat kat fazla acı içermektedir çünkü.
kendinizin yapabildiğinizde çok değerlidirler.
başkalarınınkidirler her zaman, sizden önce bulunmuşlardır. ama onları cümlelere kendi sıranızla koyarsanız, duyduğunuz gibi değil yaptığınız gibiyse sözleriniz, sizindirler. değerlidirler.
kimi zaman iki insanı bir araya getiren, çoğaltan, ortaklıklarını fark ettiren denizdir. sınırları olmayan, sadece sizinle sınırlı, açıldıkça açıldığınız, kendinizi ifade edebilirliğiniz ölçüde yakınlaşıp uzaklaşabildiğiniz araçlarınız. kimi zaman sayfalarca doldurup kendinizi, hayallerinizi akıttığınız üsütüste koyup ifadenizi, kendinizi inşaa ettiğiniz tuğlalardır. iletişimin en güçlü elemanı, onsuzluğun yoksunluk olduğu; okumaya/anlamaya; yazmaya/ifade etmeye; konuşmaya/paylaşmaya/iletişime açılan en önemli kaynaklardır.
bazan en güzel yanıttır karşıdakine verilebilecek..
bazen en büyük cezadır...
bazende kifayetsiz kalır sözler konuşmak istersin ama konuşamazsın...
dudaklarını yakar bazende kelimeler bir offf çekip susma halidir...
ışıksız bir gölgedir yalnızlık,
arar bütünlemeye bir başka yalnızlığı;
yazık ki, taa kendine dek.
iner dağından dağından.
bulamaz bir ses, gel deyen, çağıran..
gözlerine yönelmiş bir ışık.
gölgesinde kendisi,
gölgesinde ışıksızlık.
gölge vermeyen bir ışık
yalnızlığını sürdürürken sonsuza dek,
arar kendini bütünlesin diye
bir gölge, sessiz, yumuşak, uyuyan.
arar tek başına, elleri yüzüne uzanık bir anlam,
kendisini gölgeleyecek.
bir paradokstur aslında hatırlamak... hatırlamak için unutmuş olmak gerekir... ama her an onu hatırlatan birşeyler çıkarken karşınıza ve zihniniz reddederken unutmayı...
peki unutmamak nedir?
hatırlamayı gerektiren nelerdir?
hatırlamak unutmamak ise, unutulmuşları hatırlamak için ihtiyacımız olan nedir?
elini eteğini çekmiş... kabullenmiş bazı şeyleri, suskunlukla sarıp, gözyaşıyla tütsülemiş olur bazen insan...
bekler sadece talihsiz ebedi kaybeden rolunde...
duraksamaların baş gösterdiği bir dehlizi evi yapar, maskesi gülümseyen yüzü olur...
hayali seveni yanındadır toprağı avuçlar diğer ele sarılır gibi...
çocuk olmayı özler, her düştüğünde boğumlu kollarıyla koştuğu anne kucağını özler...
uyku bilmez gözleri inat etse de kapanmayı öğrenir ve tam kavuşacakken uykuya bir ışıkla ürperir...
anlamaz ne olduğunu daha bir kapatır elleriyle kendini fısıldar sadece: zamansız
beyaz
07.09.2007 - 20:09güneşin tüm ışınlarını yansıtan, nesnelerin rengidir yani insanın gözünün gördüğü tüm renklerin toplamı diyebiriz. doğada sütün rengidir. saflığın arılığın sembolüdür. tebliğde -seni çagıranları (diğer renkler) çekiciliğiyle bağıranları değil, içine sinen görünmeyeni (beyaz) ara! der bu bakımdan ölüme benzetilmiştir. afrika mitlerinde şifa, kudret semboluyken, sufi sembolizmine göre iç ışıgın, vicdanın rengi, yunan mitlerine göre kutsal dağın rengidir yani beyaz hiç bir kültür, mit, din ya da sembolizm de kötü anlamda gösterilmemistir.
masal
07.09.2007 - 20:04kıyısında elele durduğunuz düş kentin, hani hafifçe de yamuk çizilmiş o beyaz boyalı sınırından - evet evet ilerisinde beyazı gölgelenmemiş bi salıncak duran o yolun başı işte- bi gayret geçtiğinizde birden maviye kesen bulutun, sarıya doyuran güneşin ve içinize, üstünüze sinen mucize kokunun hayat bulduğu yerdir.
kimi sözcükler büyüsü kendinden menkul bir umutla birlikte yürürler…ve giriş tabelasında tek cümle yazar;
...aşk masmavidir masalda....
masal
07.09.2007 - 20:02gerçekleşmesini dilediğimiz hayallerdir ama bi türlü gerçekleşemezler.bi masal yazmalıyım ama ben yazarken gerçekleşebilmeli...diye düşündürür masal...acaba masalı düşünenin ve yazanın hatasımıdır gerçekleşmemesi yoksa masal gerçek olur ama biz mi farkedemeyiz
masal
07.09.2007 - 20:01anlatildigi mekanlarda
dikkat! ! !
masal sahası
baret takiniz
basiniza gokten elma dusebilir:')
ibaresinin bulunmasi gereken hikayeler
boşluk
07.09.2007 - 19:35aniden hayatınıza davetsiz ve habersiz girdigi halde kısacık zamanda alıstıgınız, gordugunuz anda kopamayacagınızı hissettiginiz ve fakat kısacık bir uyku sonrasında yasamınızdan tumuyle kaybettiginiz varlıgın giderken icinize bıraktıgı tarifsiz aci...
sylvia plath
07.09.2007 - 19:32ölmek bir sanattır
her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi,
öyle ustaca ki insana korkunç geliyor
öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor
bu konuda iddialıyım sanırım.
demiş kendisi..
Saklambaç
07.09.2007 - 19:29sanılanın aksine çocukların değil yetişkinlerin oyunudur...
ebe sizsinizdir herzaman,saklanan sevgidir sevgilidir gözlerinizin bağlı olması insanların kalplerindekini bilememenizle ilgilidir,ve başlar oyun sevgiyi sobeleyebilirseniz ne güzel ama birde sevgiyi buldum derken ellernize zehirli dikenler saplanır kanar acır...
bundan sonrası zordur işte çünkü her dokunduğunuz yaranızı sızlatacaktır yeniden kanayacak yaralarınız kapanmayacaktır adı saklambaç işte onlar bilmiyorlar canımın yandığını...
savrulmak
07.09.2007 - 19:22ayakları yere basmayan istikrarsız varolusların, yalnızlıklarından dolayı tutunacak bir dal bulana kadar sürüklenme halidir.
milliyetçilik
07.09.2007 - 19:19eğer bir insanı hakkaride veya atinada veya londrada ve yahut istanbulda doğduğu için yargılıyorsanız aşağılıyorsanız dışlıyorsanız bu yapabileceğiniz en rezilce davranışlardan biridir...
insanı insan yapan ne yüzünün rengi ne milliyeti nede dış görünüşüdür...
insanı insan yapan düşünceleridir inandığı değerlerdir veselam...
gitme
05.09.2007 - 10:24içinden binlerce parça kopar da kanatır ya gözyaşlarını, bir türlü akıtamazsın, bir türlü dillendiremezsin, çığlık çığlığa uyanan bir martı gibidir içinde bu meşum kelime; gitme!
hani bazen kabus görürsün de çığlıkların içinde patlar sessizce, kan ter içerisinde uyanırsın da, tek bir kelime dökülür ya dudaklarından; gitme!
gitme
05.09.2007 - 10:23gitme. her zaman goz yasidir. insanin bogazina her hatirlandiginda bir yumrunun takilmasi, bakislarin uzaklara kacirilmasidir.
gitme
05.09.2007 - 10:22söylenememiş sözdür...
'yapamadığımız sahiplenişlerin adı ipotekti o zamanlarda. dile getirmek sınırlamak, 'sana ihtiyacım var' demek gururunu çiğnemekti. ahh çocukluk, ne büyük yanılgılar yaşatır insana. tek bir kelime için yüreğini parçalar da korkularınla yine de dik tutarsın başını, ne işe yarayacaksa... sonu bol ünlemli iki hecelik küçücük bir kelimenin yerine, peşine soru işaretleri takılmış cümleler kurarsın. seni tanıdığını düşünürsün, parantezlerin içindeki söylenmemişleri bırak o anlasın... hep birbirinin tekrarı aynı kelime olsa bile; beni bırakıp gitme...'
yolcu
05.09.2007 - 10:20yolcu denmez her gidene
herkes o yolun taraftari olmayabilir
hiç bir sürgün
gittigi yolu sevmez mesela
.....
anlam
05.09.2007 - 10:18an'dadır..
şu.. an'da..
yani..
demem o ki... var olmakta... *
yokluk
05.09.2007 - 10:16'bir yokluk var üstümde,
ne bir yoksulluk ne bir yoksunluk,
bir yokluk var üstümde,
bir eksiklik.
bir tamamlanamama hali,
bir ihtiyaç değil de eksik kalma hali,
bir yokluk var üstümde,
bir eksiklik
bir sensizlik var üstümde..
yok etmek için sensizliğimi,
bir nefeste yakalamak için seni
koştum, koştum yoruldum.
hızlı koştu vücudum, durdu,
ruhumu bekliyor.
yorgun düştü ruhum, durdu,
seni bekliyor..'
yokluk
05.09.2007 - 10:15avuçlarımızdaki en güzel süs.
bir avuç dolusu olduğu takdirde 'duygulanım' ile 'duyumsama' arasında bir kavramla tanışmanıza sebep olurlar. sebebinin duygu ya da algı olmadığı bir düşünce kütlesinin içinize düşmesini izlersiniz sessiz sessiz.
kapladığı hacme bir 'boşluk' hediye etmek istersiniz. birim miktar 'yokluk', birim miktar 'boşluk' ile karşılaştırıldığında kat kat fazla acı içermektedir çünkü.
kelimeler
05.09.2007 - 10:13kendinizin yapabildiğinizde çok değerlidirler.
başkalarınınkidirler her zaman, sizden önce bulunmuşlardır. ama onları cümlelere kendi sıranızla koyarsanız, duyduğunuz gibi değil yaptığınız gibiyse sözleriniz, sizindirler. değerlidirler.
kelimeler
05.09.2007 - 10:12kimi zaman iki insanı bir araya getiren, çoğaltan, ortaklıklarını fark ettiren denizdir. sınırları olmayan, sadece sizinle sınırlı, açıldıkça açıldığınız, kendinizi ifade edebilirliğiniz ölçüde yakınlaşıp uzaklaşabildiğiniz araçlarınız. kimi zaman sayfalarca doldurup kendinizi, hayallerinizi akıttığınız üsütüste koyup ifadenizi, kendinizi inşaa ettiğiniz tuğlalardır. iletişimin en güçlü elemanı, onsuzluğun yoksunluk olduğu; okumaya/anlamaya; yazmaya/ifade etmeye; konuşmaya/paylaşmaya/iletişime açılan en önemli kaynaklardır.
sükût
05.09.2007 - 10:11bazan en güzel yanıttır karşıdakine verilebilecek..
bazen en büyük cezadır...
bazende kifayetsiz kalır sözler konuşmak istersin ama konuşamazsın...
dudaklarını yakar bazende kelimeler bir offf çekip susma halidir...
körebe
05.09.2007 - 10:08dostlar üzmeyin beni
uzattim size tutun elimi
aklim arada bir olsa
gidip gelse de affedin beni
bir gün uzakta durursam
hayat yolunda yaya kalirsam
nolur unutmayin beni
uzattigimda tutun elimi
bir gün uzakta durursam..
nolur unutmayın beni
uzattığımda tutun elimi
körebe
05.09.2007 - 10:07ışıksız bir gölgedir yalnızlık,
arar bütünlemeye bir başka yalnızlığı;
yazık ki, taa kendine dek.
iner dağından dağından.
bulamaz bir ses, gel deyen, çağıran..
gözlerine yönelmiş bir ışık.
gölgesinde kendisi,
gölgesinde ışıksızlık.
gölge vermeyen bir ışık
yalnızlığını sürdürürken sonsuza dek,
arar kendini bütünlesin diye
bir gölge, sessiz, yumuşak, uyuyan.
arar tek başına, elleri yüzüne uzanık bir anlam,
kendisini gölgeleyecek.
hatırlamak
03.09.2007 - 11:09bir paradokstur aslında hatırlamak... hatırlamak için unutmuş olmak gerekir... ama her an onu hatırlatan birşeyler çıkarken karşınıza ve zihniniz reddederken unutmayı...
peki unutmamak nedir?
hatırlamayı gerektiren nelerdir?
hatırlamak unutmamak ise, unutulmuşları hatırlamak için ihtiyacımız olan nedir?
bilmiyorun değilim unut gitsin
zamansız
03.09.2007 - 11:03dünyevileş(e) memiş olandır, insanoğlunun algı limitlerine sığdıramadığı olduların ifadesidir zamansiz. uygunsuzluk barındırsa da içerisinde, genelleşmemesi anlamlı kılar onu.
sevmez insanoğlu, önüne zamansız gelen olguları,
oysa sen dünyevileş(e) mediğin, sonsuz olduğun, vakitsiz geldiğin, zamansız olduğun için sevildin bu kadar.
zamansız
03.09.2007 - 11:02elini eteğini çekmiş... kabullenmiş bazı şeyleri, suskunlukla sarıp, gözyaşıyla tütsülemiş olur bazen insan...
bekler sadece talihsiz ebedi kaybeden rolunde...
duraksamaların baş gösterdiği bir dehlizi evi yapar, maskesi gülümseyen yüzü olur...
hayali seveni yanındadır toprağı avuçlar diğer ele sarılır gibi...
çocuk olmayı özler, her düştüğünde boğumlu kollarıyla koştuğu anne kucağını özler...
uyku bilmez gözleri inat etse de kapanmayı öğrenir ve tam kavuşacakken uykuya bir ışıkla ürperir...
anlamaz ne olduğunu daha bir kapatır elleriyle kendini fısıldar sadece: zamansız
Toplam 1002 mesaj bulundu