mesafelerin kilometre hesabı ile ölçülebildiği sürece çözülebilir bir sorun olan; ki alt tarafı bir otobüs bileti ve saatlerle giderilebilir bir zarar; ancak maddi anlamda arada olmayan bir mesafenin düşünceleri kalpleri ve bakışları birbirinden hiç birleşmemecesine ayırdığı anda dünyanın en acı veren durumu. bu sebeple de asla aşılamayacak bir engel. çünkü elle tutulmayan gözle görülmeyen ama benliğinde, iliklerine kadar hissettiğin uzaklık duygusu aradaki...
ve her iki durumda da uzaktakinin görülemeyen gözlerine bakarmışcasına sabitlenmiş, tek bir anı görmeyi kaçırmak istemeden ama içinde bulunduğu zamanı da bir an önce tüketip sonuna gelmeyi dileyen, uzağına düştüğünün uzağında kalanın hali, uzak...
durmadan genişleyen sessizliğinin neresindesin?
sükutunu ne ile süsleyeceksin?
şimdi soruların ötesindesin, evet! ama bir gün,
bir yer seçmiş olacaksın kendine: ya sulara çok yakın,
ya yollar için dar
doğduğu şehri, annesinin adını, çocukluk anılarını, bilmek değildir tanımak..
içini, ruhunu ve özünü bilmektir;
kelimelere yüklediği anlamları, kırılma noktasını, sesini ve sessizliğini anlamaktır.
ağlarken onu güldürebilmeyi becermek, yanlış yaptığında en sağlam biçimde doğruyu
gösterebilmektir. dinlemektir, saygı duyabilmektir. elle tutulamayan, tarifi çok
zor olandır.
üç noktanın ima ettiğini, yeri gelir, bütün bir edebiyat şerhten âciz kalır. nokta dediğimiz, adı üstünde noktadır işte. geometrinin başlangıç yeri, sözün sonudur. ilim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı sözü, size noktanın basitliğinde gizlenen olgunluk ve mükemmeliği çağrıştırabilirse de, sıradan üç noktanın ima ettiği mutlaka daha fazla birşeydir. çünkü üç nokta arasındaki mesafaye kendinizi koyabilirsiniz; hayalhanenizi, hislerinizi ve tasavvurlarınızı. üç noktalık bir hacmi siz inşa eder ve orada kendinizi tarif edebilirsiniz...
o her ne ise'ye yüzümüzü dönerek... hiç bir şey olmamış gibi davranabilecek raddeye geldik artık. mutlu muyuz?
tebeşir ile bir çarpı atsanıza hayatımıza konuştuğumuz gibi. dünden hiç bir hesaplaşma kalmasın, yarın boynumun borcu olsun. iklimler yetişsin imdadımıza.
pardon, 'siz' dedim, siz veya sen, her hangi biri gibisiniz şu an. karşılıksız sevmek, yıllar boyu özlemek yahut değer vermek nedir, bilir misiniz?
gregor mendel ilk defa bezelyelerle ilgili deney yapmayi planladiginda yuzyillar sonra isminin paris banliyolarinda bir liseye verilecegini ya da universitelerde okutulan kalitim ve genetik derslerinin en cok sozu edilen kisisi olacagini elbette ki bilmiyordu. ancak fotograflarina baktiginizda uzerindeki rahip elbisesiyle beraber cok farkli seyleri uman ve bunlari elde etmek icin manastirlara kapanip matematik, fizik, doga kanunlari ve hatta meteroloji bilimiyle yillarini gecirebilecek dirayete sahip oldugunu anlamak cok da zor olmasa gerek
insan hakları, her ne kadar hukukî bir kavram olarak bilinse de asla ve kat'a hukukî değil siyasî bir kavramdır. evrensel değil yöresel ve de konjonktüreldir. egemen sınıf, millet, devlet ve idarelerin elinde bir plastik sanattır. bunu ikame edebilecek olanlar ise sahici vicdan ve sahici kardeşliktir.
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.' diyor üstad. Bu hayat o bildiğimiz hayatlardan değil. Bu hayatlarda yenilgilerle büyüyecek bir zafer umudu yok. Zafer işareti yapan bir çocuk göremezsin bu hayatlarda. Çeçen mültecilerdir o hayatların isimsiz kahramanları. Evet, çeçen mülteciler; bizYa da taş atan bir çocuk 'intifada'daki gibi düşman tanklarına. Çünkü savaş yoktur o hayatlarda tıpkı huzur olmadığı gibi. Hayattan tek beklentileri o lanet olası kağıtlar. Nüfüs cüzdanı, pasaport, çalışma izni.....
anlamak sonu olmayan bir edim olduğu için oransızdır.yani tam anlamıyla anlaşılamamanın verdiği bir cahillikle, anlamanın getirdiği bilinç arasında uyuyakalmaktır.
dolayısıyla, anlamak yalnızlıktır.sadece bir mum ile 100 metrekarede gezinti yapmaktır, odanın bir bölümü aydınlanırken diğer bölmeleri karanlıktadır.
insanlık durumlarını anlamaya çalışmak, 'büyümüş' insanın en büyük sorunlarından biri.. yaşama devam etme ve ayakta kalma isteği kadar içgüdüsel.. içgüdüler devir daim ettikçe insanın zavallılığı gün gibi ortaya çıkıyor.
unutmamak lazim yazida. aglatmamak lazim her koyulan noktayi. olmekde var bi kalemde, veda edemeden gitmek.. ne acikli; sonu guzel de bitmiyor hepsinin..
hemen hemen her insan hayatında bir kez olsun intihar etmeyi düşünmüştür...bu nasıl bir cesarettir bu nasıl bir gözükaralıktır...bu eylemi gerçekleştirene kadar aynı cesareti ve gözükaralığı yaşama, sorunlara, acılara karşı gösterebilse insan keşke...
büyümek bir tercih değildi ki. zaman aktı ve biz de bu sürece tanıklık ettik.
aslında çoğu zaman hevesliydik büyümeye. biraz daha dürüst olalım mesela; evet aslında her zaman. ne vardı bizi deli gibi kendine çeken sanki büyümekle ilgili. bilinmeyenin gücü bu kadar büyük olabilir miydi? bilmediği bir şey olmak için her gece dua eder mi insan mesela? büyüyüp annenin elini bırakmak, bahçede daha uzun kalmak için izin istemek zorunda olmamak, tek başına dolaşabilmek. bu kadar da basit şeylerdi büyümenin karşılığı zihnimizde. bak n'oldu şimdi? dilediğin saatte dilediğin kadar bilgisayarın başındasın, muhtemelen yalnızsın ya da birileriylesin. kimse yakanı çekiştiriyor mu? hadi yatağa diyen de yok, büyüdün artık çünkü. birden aklına faturalar mı geldi? kim dedi sana kartlara o kadar yüklen diye? zaten sevgiliyle atışıp duruyorsun. biraz iyi gidiyor gibi olmuştu aslında bu aralar ama kafanı kurcalıyor işte, nası olsa bozulmayacak mı? pardon, ayrılmıştınız siz en son değil mi? deli gibi ağladığın geceleri senden başka kim bilir ki zaten? unuttun mu büyümüştün sen. bunlar büyük olmanın gözden kaçan bonusları diyelim, başının çaresine bakacaksın.
unuttun mu büyük olmayı sen istemiştin. geri dönebilecek olsan uça uça giderdin değil mi küçük olduğun zamanlara? annenin elini tutmayı hatta hiç bırakmamayı... tek sorunun vitrinde gördüğün pilli arabayı yada o güzel elbiseli bebeği babana aldırmaya çalışmak olsun isterdin değil mi?
artık olmaz. büyüdün ve zaman aktı. hala da akıyor. bırak aksın zaten. tutmaya çalışmak işe yaramaz ama tanıklık ettiğin anların tadını çıkar mesela en kötüsünden. geriye dönme özlemin azalmaz belki ama vaktinden önce büyümeyi dilemezsin bir daha.
yaşanması en zor şey. ya geçmişi düşünerek ya da geleceği hayal ederek harcanan, en kolay öldürdüğümüz an. herkes gelecek için onu harcar, belki de hiç gelmeyeceğini bilerek.
elde ne var sorusuna verilecek en güzel cevap şimdiyken, onu da kalkar geçmiş cevaplar! . sadece ölüm anında 'şimdi' konuşur. geçmiş sesini çıkaramaz, yaşanmamış şimdiler kırık dökük ortadadır. ölüm gelir ve yaramaz bir çocuğun oyuncaklarını toplar gibi onları da toplar gider. tek bir sözcüğü yerde bırakır.... (keşke)
hayatta 'aklın yolu birdir' denilerek zevk alınan (ya da alındığına inanılan) mevzuların haricindeki şeylerden zevk alabilen insanı betimlemek için de kullanılabilen bir sıfattı bir zamanlar...
on dokuzuncu yüzyılın başlarına kadar çingenelere gönderme yapmak için kullanılırdı. ancak 1851'de yayımlanan henry murger'in scenes de la vie de boheme adlı kitabından sonra yeni bir anlam edindi. bohem denince şu ya da bu nedenle burjuvavinin saygınlık ölçütlerine uyum sağlamayan insanlar akla geliyor artık...
bu oyuncak çok büyük,ama mavi, bu oyun bazen heyecanlı bazen bezdirici, bazen sever bazen iterim bu koca şeyi, aslında dişimin kovuğunu doldurmayacak bir mavi leblebi, aslında küçükken sokaklarda yuvarlanan beyaz hareli mavi misketin teki
normal sartlar altinda hic bir zaman gerceklesmeyecek(ayni tek ulku. tek devlet fasistleri gibi) bir hayalin pesinden kosan, dunya uzerinde hic bir elle tutulan denemesi gerceklesmemis bir dusunceyi savunan-dusunce akiminin savunucularina verilen ad.
savunurken kullandiklari somut argumanlar, genellikle, kuba devrimi, bolsevikler, kismen cin dir. cunku bu utopya dunya tarihinde vuku bulmamistir. bu sebeple bu ulkelerde uygulanmis olan sistemler bir demo mahiyetindedir ki daha alfa surumu bile olusturulamamistir.fikrimce bati ulkelerinde uygulanmaya calisilan sosyal devlet modelinden sonra realitesi tamamen sifirlanmis guruptur. cunku orneklerde goruldugu uzere tam komunizim gerceklesmeden de insanlarin temel ihtiyaclari(ulke bazinda karsilanabilir)
uzak
17.02.2008 - 10:51mesafelerin kilometre hesabı ile ölçülebildiği sürece çözülebilir bir sorun olan; ki alt tarafı bir otobüs bileti ve saatlerle giderilebilir bir zarar; ancak maddi anlamda arada olmayan bir mesafenin düşünceleri kalpleri ve bakışları birbirinden hiç birleşmemecesine ayırdığı anda dünyanın en acı veren durumu. bu sebeple de asla aşılamayacak bir engel. çünkü elle tutulmayan gözle görülmeyen ama benliğinde, iliklerine kadar hissettiğin uzaklık duygusu aradaki...
ve her iki durumda da uzaktakinin görülemeyen gözlerine bakarmışcasına sabitlenmiş, tek bir anı görmeyi kaçırmak istemeden ama içinde bulunduğu zamanı da bir an önce tüketip sonuna gelmeyi dileyen, uzağına düştüğünün uzağında kalanın hali, uzak...
mai
15.02.2008 - 21:46yalnız değilsiniz değerli mai...
yalnız olmaktan çok uzaksınız...
:')
ketum
15.02.2008 - 20:17durmadan genişleyen sessizliğinin neresindesin?
sükutunu ne ile süsleyeceksin?
şimdi soruların ötesindesin, evet! ama bir gün,
bir yer seçmiş olacaksın kendine: ya sulara çok yakın,
ya yollar için dar
bir insanı tanımak
12.02.2008 - 21:24doğduğu şehri, annesinin adını, çocukluk anılarını, bilmek değildir tanımak..
içini, ruhunu ve özünü bilmektir;
kelimelere yüklediği anlamları, kırılma noktasını, sesini ve sessizliğini anlamaktır.
ağlarken onu güldürebilmeyi becermek, yanlış yaptığında en sağlam biçimde doğruyu
gösterebilmektir. dinlemektir, saygı duyabilmektir. elle tutulamayan, tarifi çok
zor olandır.
Üç Noktanın Söylediği
11.02.2008 - 12:05üç noktanın ima ettiğini, yeri gelir, bütün bir edebiyat şerhten âciz kalır. nokta dediğimiz, adı üstünde noktadır işte. geometrinin başlangıç yeri, sözün sonudur. ilim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı sözü, size noktanın basitliğinde gizlenen olgunluk ve mükemmeliği çağrıştırabilirse de, sıradan üç noktanın ima ettiği mutlaka daha fazla birşeydir. çünkü üç nokta arasındaki mesafaye kendinizi koyabilirsiniz; hayalhanenizi, hislerinizi ve tasavvurlarınızı. üç noktalık bir hacmi siz inşa eder ve orada kendinizi tarif edebilirsiniz...
vicdan
11.02.2008 - 12:02bir zamanlar hepimizin sahip olduğu şey.
o her ne ise'ye yüzümüzü dönerek... hiç bir şey olmamış gibi davranabilecek raddeye geldik artık. mutlu muyuz?
tebeşir ile bir çarpı atsanıza hayatımıza konuştuğumuz gibi. dünden hiç bir hesaplaşma kalmasın, yarın boynumun borcu olsun. iklimler yetişsin imdadımıza.
pardon, 'siz' dedim, siz veya sen, her hangi biri gibisiniz şu an. karşılıksız sevmek, yıllar boyu özlemek yahut değer vermek nedir, bilir misiniz?
cevabı biliyordum ve halen biliyorum:
yine
11.02.2008 - 11:53ne oldu neden saklandın söyle
aramaktan sıkıldım seni yine
düşündüm hep vazgeçmeye
düşündüm kurtulsam senden diye
kendimi yormadan
ulaşsam sana dokunsam ruhuna
kimseye sormadan
yolundan çıkıp kavuşsan sen bana
can yakan kelimeler
11.02.2008 - 11:47gitme...
gregor mendel
10.02.2008 - 14:56gregor mendel ilk defa bezelyelerle ilgili deney yapmayi planladiginda yuzyillar sonra isminin paris banliyolarinda bir liseye verilecegini ya da universitelerde okutulan kalitim ve genetik derslerinin en cok sozu edilen kisisi olacagini elbette ki bilmiyordu. ancak fotograflarina baktiginizda uzerindeki rahip elbisesiyle beraber cok farkli seyleri uman ve bunlari elde etmek icin manastirlara kapanip matematik, fizik, doga kanunlari ve hatta meteroloji bilimiyle yillarini gecirebilecek dirayete sahip oldugunu anlamak cok da zor olmasa gerek
insan hakları
10.02.2008 - 14:10insan hakları, her ne kadar hukukî bir kavram olarak bilinse de asla ve kat'a hukukî değil siyasî bir kavramdır. evrensel değil yöresel ve de konjonktüreldir. egemen sınıf, millet, devlet ve idarelerin elinde bir plastik sanattır. bunu ikame edebilecek olanlar ise sahici vicdan ve sahici kardeşliktir.
mülteci
07.02.2008 - 12:21mülteci olmak: kalıp denemek degil de; kaçıp yaşamak... ya da hiç değilse yaşama umudunun sınırı olmadığını gösterecek kadar cesaretli olmak.
mülteci
07.02.2008 - 12:19Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.' diyor üstad. Bu hayat o bildiğimiz hayatlardan değil. Bu hayatlarda yenilgilerle büyüyecek bir zafer umudu yok. Zafer işareti yapan bir çocuk göremezsin bu hayatlarda. Çeçen mültecilerdir o hayatların isimsiz kahramanları. Evet, çeçen mülteciler; bizYa da taş atan bir çocuk 'intifada'daki gibi düşman tanklarına. Çünkü savaş yoktur o hayatlarda tıpkı huzur olmadığı gibi. Hayattan tek beklentileri o lanet olası kağıtlar. Nüfüs cüzdanı, pasaport, çalışma izni.....
anlamak
07.02.2008 - 11:27anlamak sonu olmayan bir edim olduğu için oransızdır.yani tam anlamıyla anlaşılamamanın verdiği bir cahillikle, anlamanın getirdiği bilinç arasında uyuyakalmaktır.
dolayısıyla, anlamak yalnızlıktır.sadece bir mum ile 100 metrekarede gezinti yapmaktır, odanın bir bölümü aydınlanırken diğer bölmeleri karanlıktadır.
insanlık durumlarını anlamaya çalışmak, 'büyümüş' insanın en büyük sorunlarından biri.. yaşama devam etme ve ayakta kalma isteği kadar içgüdüsel.. içgüdüler devir daim ettikçe insanın zavallılığı gün gibi ortaya çıkıyor.
Fîrak
07.02.2008 - 11:17unutmamak lazim yazida. aglatmamak lazim her koyulan noktayi. olmekde var bi kalemde, veda edemeden gitmek.. ne acikli; sonu guzel de bitmiyor hepsinin..
perdeler
07.02.2008 - 11:06gönülde asıl perde;
onu hangi göz deler?
surat maske altında,
sis altında beldeler.
perdeler, hep perdeler...
N.F.K
zaten
02.02.2008 - 12:13nasıl kırık dökük,
yarım yamalak, eksik,
nasıl yamalı hayatlar
geçiyor gözlerimin önünden.
bir zanaat mutsuzluk sanki:
öğrenip bir önceki nesilden,
onyıllarca didiniyoruz
ve kuşkuya düşsek de bazen,
sanıyoruz ki
böyledir, iyidir,
ne olacak ki başka,
budur hayat zaten.
ya beceremiyoruz biz bu işi,
ya da becerecek bir şey yok zaten.
intihar etmek
02.02.2008 - 12:11cesaret ister...
hemen hemen her insan hayatında bir kez olsun intihar etmeyi düşünmüştür...bu nasıl bir cesarettir bu nasıl bir gözükaralıktır...bu eylemi gerçekleştirene kadar aynı cesareti ve gözükaralığı yaşama, sorunlara, acılara karşı gösterebilse insan keşke...
büyümek
02.02.2008 - 12:02büyümek bir tercih değildi ki. zaman aktı ve biz de bu sürece tanıklık ettik.
aslında çoğu zaman hevesliydik büyümeye. biraz daha dürüst olalım mesela; evet aslında her zaman. ne vardı bizi deli gibi kendine çeken sanki büyümekle ilgili. bilinmeyenin gücü bu kadar büyük olabilir miydi? bilmediği bir şey olmak için her gece dua eder mi insan mesela? büyüyüp annenin elini bırakmak, bahçede daha uzun kalmak için izin istemek zorunda olmamak, tek başına dolaşabilmek. bu kadar da basit şeylerdi büyümenin karşılığı zihnimizde. bak n'oldu şimdi? dilediğin saatte dilediğin kadar bilgisayarın başındasın, muhtemelen yalnızsın ya da birileriylesin. kimse yakanı çekiştiriyor mu? hadi yatağa diyen de yok, büyüdün artık çünkü. birden aklına faturalar mı geldi? kim dedi sana kartlara o kadar yüklen diye? zaten sevgiliyle atışıp duruyorsun. biraz iyi gidiyor gibi olmuştu aslında bu aralar ama kafanı kurcalıyor işte, nası olsa bozulmayacak mı? pardon, ayrılmıştınız siz en son değil mi? deli gibi ağladığın geceleri senden başka kim bilir ki zaten? unuttun mu büyümüştün sen. bunlar büyük olmanın gözden kaçan bonusları diyelim, başının çaresine bakacaksın.
unuttun mu büyük olmayı sen istemiştin. geri dönebilecek olsan uça uça giderdin değil mi küçük olduğun zamanlara? annenin elini tutmayı hatta hiç bırakmamayı... tek sorunun vitrinde gördüğün pilli arabayı yada o güzel elbiseli bebeği babana aldırmaya çalışmak olsun isterdin değil mi?
artık olmaz. büyüdün ve zaman aktı. hala da akıyor. bırak aksın zaten. tutmaya çalışmak işe yaramaz ama tanıklık ettiğin anların tadını çıkar mesela en kötüsünden. geriye dönme özlemin azalmaz belki ama vaktinden önce büyümeyi dilemezsin bir daha.
şimdi
02.02.2008 - 10:41yaşanması en zor şey. ya geçmişi düşünerek ya da geleceği hayal ederek harcanan, en kolay öldürdüğümüz an. herkes gelecek için onu harcar, belki de hiç gelmeyeceğini bilerek.
elde ne var sorusuna verilecek en güzel cevap şimdiyken, onu da kalkar geçmiş cevaplar! . sadece ölüm anında 'şimdi' konuşur. geçmiş sesini çıkaramaz, yaşanmamış şimdiler kırık dökük ortadadır. ölüm gelir ve yaramaz bir çocuğun oyuncaklarını toplar gibi onları da toplar gider. tek bir sözcüğü yerde bırakır.... (keşke)
bohem
02.02.2008 - 10:27hayatta 'aklın yolu birdir' denilerek zevk alınan (ya da alındığına inanılan) mevzuların haricindeki şeylerden zevk alabilen insanı betimlemek için de kullanılabilen bir sıfattı bir zamanlar...
on dokuzuncu yüzyılın başlarına kadar çingenelere gönderme yapmak için kullanılırdı. ancak 1851'de yayımlanan henry murger'in scenes de la vie de boheme adlı kitabından sonra yeni bir anlam edindi. bohem denince şu ya da bu nedenle burjuvavinin saygınlık ölçütlerine uyum sağlamayan insanlar akla geliyor artık...
dünya
01.02.2008 - 21:26dünya düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir trajedidir...
dünya
01.02.2008 - 21:23bu oyuncak çok büyük,ama mavi, bu oyun bazen heyecanlı bazen bezdirici, bazen sever bazen iterim bu koca şeyi, aslında dişimin kovuğunu doldurmayacak bir mavi leblebi, aslında küçükken sokaklarda yuvarlanan beyaz hareli mavi misketin teki
komünist
01.02.2008 - 11:50normal sartlar altinda hic bir zaman gerceklesmeyecek(ayni tek ulku. tek devlet fasistleri gibi) bir hayalin pesinden kosan, dunya uzerinde hic bir elle tutulan denemesi gerceklesmemis bir dusunceyi savunan-dusunce akiminin savunucularina verilen ad.
savunurken kullandiklari somut argumanlar, genellikle, kuba devrimi, bolsevikler, kismen cin dir. cunku bu utopya dunya tarihinde vuku bulmamistir. bu sebeple bu ulkelerde uygulanmis olan sistemler bir demo mahiyetindedir ki daha alfa surumu bile olusturulamamistir.fikrimce bati ulkelerinde uygulanmaya calisilan sosyal devlet modelinden sonra realitesi tamamen sifirlanmis guruptur. cunku orneklerde goruldugu uzere tam komunizim gerceklesmeden de insanlarin temel ihtiyaclari(ulke bazinda karsilanabilir)
kisaca, bir utopyanin savunucularidir
nurullah genç
01.02.2008 - 11:44benden anlamadın şiirden anla
senin gülüşünle yaşadığımı
akşamı ettiğim senden kalanla
sabaha seninle başladığımı
benden anlamadın şiirden anla
Toplam 1002 mesaj bulundu