büyük bir nefret, büyük bir üzüntü, büyük bir sevgi, büyük bir gözyaşı ve atılamayan çığlıklar. sessizliğin içinde sessizce atılan çığlıklar. yutulan çığlıklar...
türkiye müslümanlarının dertsizleşmesinin, umursamazlığının, neredeyse bir asırdır çektiği ıstırabın mimarı harf devrimidir.
kılık kıyafet devriminde bir çok münevver istiklal mahkemelerinde haklarında hüküm verildikten sonra mahkemesi yapılmış, ekserisi idam edilmiş, kabirleri tahrip edilmiş, halkın her kesimi öylesine sindirilmiş ki, halk tarafından 1926'da frenk mukallitliğine gösterilen tepkiye nazaran 1928'de kuran alfabesi'nin resmi olarak kaldırılmasına neredeyse hiç tepki gösteril(e) memiş.
ve o sindirilmişlik hala devam ediyor maalesef. 'kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum' demiş ama akif, uzun zamandır müslümanların çoğunluğu onu yalancı çıkarma yarışında...
günümüzde kemalist denilen insanları gördükçe, faşistlerin ve komünistlerin değerini anlamama neden olmuş olan kelimedir..
bir de sahiplenme güdüleri yok mu bunların, hiç çekilmiyorlar. deniz gezmiş kemalistti, che kemalistti, salvador allende kemalistti, jose marti kemalistti simon bolivar kemalistti,diye gezerler bütün gün ortada bu sıfata sahip olanlar...
alemin 2 kutuplu olduğu zamanlarda devletin 'komunizm gelecekse onu da biz getiririz' anlayışı ve devlet poitikasının amerikancı oluşu gereği baskı altında olan bazı solcuların ihtiyaç duydukları kalkanı atatürk olarak belirlemeleri sonucunda ortaya çıkmış bir acaib ul mahlukat....
'hiç bilmezdim yalnızlığı, sen onu aramıza sokana dek...'
diye başlayan bir veda mektubunda saklı yaşamın en bilinmedik yüzü.
birbirine son bir kez bakan insanların gözündeki bir türlü akamayan o damladan çıkar dudaklarda kuruyan sözler...
herşeyden öte, son dokunuş kalır düşüncenin bir yerinde.
yürekte son busenin tadı asla silinmez.
her zaman çok geç veda sözleri için, vedalar için zaman hep çok erken...
hüzne boyanmış kelimelerin boğazındaki düğüme takılması çıkarken. birşeylerin bittiği, belki de bir daha olmayacağı düşüncesi mi acı veren, yoksa paylaşılan onca güzel anının beynimizden silinmeyeceğinden mi? yoksa herşey acı vermeye mi başladı o veda cümlesinden sonra? gülümserken bile gözlerinde perdedir hüzün. hiç kapanmayacak bir yara edasıyla kanamaya devam eder. zaman hafifletmez aslında acıyı. sadece kimsenin görmediğini farkedince ayrılığa isyan eden çığlıklarını kalbin, içinde saklar sonsuza dek. bir veda ile başlar ama asla bitmez.
bir” sayı olarak iki tarzda tezahür eder. ilk olarak, zatıyla ya da özüyle; ikinci olarak, isim itibariyle. özü itibariyle, bütün sayılarda ve bütün sayısal derecelerde daima “bir” vardır. isim itibariyle de, sadece ilk birlik derecesinde gözükmektedir ki burada “bir”in “özü”yle “ismi” arasından aynı anda bir rastlaşma vardır. öteki bütün sayısal derecelerde ise “bir” ismiyle var değildir, çünkü öteki sayıların, karşılıklı olarak sayısal dereceleriyle sürekli değişen, farklı isimleri vardır.
[bir sayının “ismi”, bütün sayıların mutlak ve biricik “özü”ne göre değerlendirildiğinde, bir varlıkta belirlenen,özgüleşen ve nisbileşen her şeyi sembolik olarak temsil eder]
öyleyse diyor muhyiddin arabi, çift yönlü bir dil kullanarak, “bir” ismi vasıtasıyla bütün sayısal isimlerin fenasını, özü vasıtasıyla da öteki bütün sayıların bekasını sağlar. sen “bir” dediğin zaman, birin dışındaki her şey o anda söner, yok olur. işte, bu yok oluş bu “bir ismi” gereğincedir. ve sen “iki” dediğin zaman, ikiliğin sayısal derecesinde bir’in isminin hazır bulunmasıyla değil de bir'in özünün hazır bulunmasıyla, “iki” sayısı açığa çıkar, çünkü bir’in ismi söz konusu dereceyle çelişki halindedir. oysaki, bir’in evrensel olarak her sayıda zaten mevcut ve gerekli olan özü o dereceyle çelişki halinde değildir...
sanki artık yalnızca bir mevsim, bir tip hava varmış gibi geliyor, yağmur yağması, havanın açması, soğuk, sıcak vs. durumlar üzerinizde iyi veya kötü bi' etki bırakamıyorsa, uyuyup uyanıp uyumak istiyorsanız, en basit kararlar almak bile ölüm gibi geliyorsa, en ufak bi' sorumluluk dahi büyük bi' yükmüş gibi, bitmeyecekmiş gibi görünüyorsa, mutlu olduğunuz günleri sanki siz değil bir başkası zamanında sizin adınıza yaşamışçasına uzağınızda hissediyorsanız, bir daha mutlu olmak, huzurlu olmak ciddi anlamda imkansızmış gibi görünüyorsa, geçmişteki herhangi bir gün aklınıza geldiğinde sadece geçmişte olduğu için gözünüze güzel gözüküp canınızı yakıyorsa, alakasız bir şekilde kaybettiğiniz hatta kaybettiğinizde bile belki de o kadar takmadığınız insanları hatırlayıp ağlıyorsanız, çocukluk fotoğraflarınız, eski tarihli el yazılarınız, en son uzun zaman önce yaptığınız herhangi bir şey aklınıza geldiğinde ağlıyorsanız, hatta nedensizce ağlayıp üstüne bir de neden nedensiz ağlayabiliyorum diye ağlıyorsanız ve bunu sarmala alabilecek kadar yoğun bir hüzün halindeyseniz, olur da gitarı elinize alırsanız eliniz doğrudan 'let down'ın introsuna gidiyosa, insanları dinlerken ağız hareketleri ile sesleri senkronsuzmuş gibi bazen de ağır çekimde hareket ediyorlarmış gibi geliyorsa, dünyadaki herkes sizden daha mutluymuş gibi geliyor, ve insanlara gıpta ile bakıp birazcık huzur için her şeyinizi gözden çıkarabileceğinizi düşünüyorsanız, bütün rüyalarınız gerçeküstü bir hal almış ve sabah hatırladıklarınızla da imge avcılığı oynuyor işin içinden çıkamıyorsanız, kimse bi' şey sormasın da iki saat anlatmayayım diye üşenip çok samimi olmadıklarınızdan ruh halinizi gizliyorsanız, duyacağınız en mutlu haber ya da en üzücü haber bile sizi hiç etkilemeyecekmiş gibi geliyorsa, hani insan odası dağınıkken huzursuz olur işte bu durum sanki artık bütün şehir için geçerli gibiymişcesine büyük ölçekli bir hal almışsa, bir nevi evlerin balkonlarını dağınık çekmeceler, yolları birbirine dolaşmış kablolar, bütün mağazaları darmadağın elbise dolabınız gibi algılıyor ve düzeltmek de size düşmüşçesine üzerinizde bir yük hissediyorsanız, durumunuzun tam hali aslında iyi hissedememek veya kötü hissetmekten çok, bir şey hissedememeye dair bir yıkımsa...
geçmiş olsun, depresyondasınız ve emin olun geçecek...
sesin çıkmaması, konuşamamak... ya da konuşmamak zorunda olmaktır...
içe atmak, söyleyememek, söylenememek, hepsidir...
bazen kırgınlıktan, bazen yorgunluktan, ama genelde sıkıntıdan, ağrıdandır..
bağırmak isterken, haykırasın varken sesinin çıkmamasıdır...tıpkı kabuslarındaki gibi...
söyleyecek onlarca şey birikirken içinde, içine akıtmaktır sözlerini...
dolup dolup haykırmaktır sessizliğe.
saklamak, saklanmak, tıkanmaktır...
paylaşamadıklarını biriktirmektir...
bir italyan atasözünde betimlediği gibi;
'büyük acılar sessizdir'
son zamanlarda dinlediğim en iyi şarkılardan biri ki evet biraz gec kalınmış keşfedilmekte tarafımdan..adamı derin düşüncelere sürükleme yetisine sahip bir şey bu..ilk dinleyişte farkedemiyor insan bazı cümleleri ama iyi de oluyor, hepsini bir arada kaldıramayabilir çünkü bünye..
kapım neden hiç çalmıyor artık?
seni hiç terk etmediler mi?
son bir ciglik oluyor bu sanirim. intihar sebebine de bagli tabi ama cogu zaman gercekten son bir cilgiktir
fakat az kisi duyar bu cigligi, az kisi irkilir...
kilometrelerce uzaktan duyulmaz, varligi hissedilmez...
o yuzden beyhude bir cabadir...
sen ormanda agac olmussun, devirilirken ses cikarmissin... kim duyacak... hele hele devrilme sebebin o ana kadar sesini duyuramaman, mektubu yazmanin sebebi de son cigligini herkes duyacak gibi bir yanilgiya kapilmansa anlamsız bir çabadır aslında....
ses cikar cikmasina ama sadece yakinindaki agaclarin kulaklarini sagir edersin. son bir darbe indireyim kahpe dunyaya derken farkinda olmadan sadece en yakin oldugunu, en sevdigini uzersin, kirarsin, incitirsin. sadece en yakindaki agaclarin içini yakar, onlarin kökünü kurutursun gözyaşlarıyla...
insan doğasından bahsederken kullanılmasının pek de doğru olduğunu düşünmediğim bir sıfat. zira insan dediğin, bir başka insanın minik beyninin alamayacağı kadar karmaşık bir yapıda olabilir-ki, çoğu zaman da öyledir. gören için tutarsız olarak addedilen bir çizgi, görülen'in salt bünyesinde barındırdığı kendine özgü ve kendinden ötürü bir model olabilir.
insanların neyi neden yaptığını, o insanın beynine giremeden nitelemek, bizi yanlış sonuçlara götürür. sadece betimleyici olmak, çoğu kez olanı olduğu gibi kabul etmek gören'i de görülen'i de özgürleştirir.
yüzbinlerce çeşitlemesi olabilecek bir mektuptur.birincil dürtüden vazgeçmek kolay olmasa gerek hele intihar mektubu yazabilecek bir bilinç haliyle...bunu yapanların hayatı deli gibi sevdiğini düşünürüm ama yaşama inançlarının kalmadığını da...gerçekten soğukkanlılık gerektiren bir edim.
şiirsel bir tabir kullanmak gerekirse 'intihar mektubu bir dilekçedir'.ben diyorum ama başkası da demiş olabilir.
birini yaşadığı süre içinde hatırlamayıp öldüğünde hakkında birşeyler yazmak üzücü olsa da, çocukluğumun bir çok gecelerinin arkadaşına bir şekilde veda etmek gerek.
okurken icine girip anlatilan heryerede bulundugum, tarif edilen bütün geniz yakan kokulari hisettigim, en guzel ifadeler ile anlatilmis dumanlarin gozume kactigini farkettigim, gercek manada yaşayarak okunabilen, sıcaği ısıtan soğuğu üşüten cumlelerin bitmek bilmedigi, kolhoz, solhoz kelimelerini kafama kazimis muhtesem kitapların muhtesem yazari....
kitapları arasında yalpalayarak, hayret içinde ve mütebessim, olup biten herşeye, gözümün önünden akan her cilde aynı heyecan ve merakla şükür yarabbi şükür. bugün cemil meriç'in kitapları arasında bir ikindi geçirdim. bizim kumaşımız ne güzel ne güzelsin yarabbi. deri ciltlerin, altı çizili satırların, taşbaskıların, bizi soluksuz bırakan cümlelerin tam ortasındayım. dünyanın tüm ikindileri birleşsin, böyle dua dolu, böyle güzel, böyle kitap olsun isterdim.
'başlamadan biten bir oyun bu, güldürmeyen, ağlatmayan bir oyun. kader bazan çok ahmak bir rejisör. biz de rollerimizi beceremiyoruz galiba. güller ıtır olur dağılmadan. acılar hatıralaşınca güzelleşir. şair 'kendi rüyamı çaldım kalbinin boşluğunda' diyor. rüyalarımızı çalacak gitar? ışığa borcumuz yok, o bizim için doğmuyor ki, güneş bizi ısıttığının farkında bile değil, ırmağa teşekkür borçlu değiliz. şükrün bir şuurun, bir niyetin, bir fedâkârlığın aksi sedasıdır? şair, 'ben kadehimi diktiğim zaman ziyafet sona erdi, şarap kalmışsa uşaklar içsin,' diyor. boş bir kadehi dudaklarına götürmek. hazin olan bu. kadehte bir cür'a bile yok. hatta kadeh de yok ortada. hem kadeh, hem bade, hem bir şuh sakidir gönül. içtiğin hayal kadehindeki rüyalarındır. neden bu rüyaları sen de görmedin? yaşamak yaralanmaktır. yaralanmak da güzel.'
zekayla, ne etik değerlerle, ne de yaşam biçimiyle doğrudan belirlenebilen bir sıfat...marjin'de olan, kümenin dışında kalan işte, bayılır insanlar bu kavramları dallandırıp budaklandırmaya...kendini marjinal diye tanımlayan bir kitle kayda değer bir nüfusa ulaşmış, hatta kendi aralarında alt kültür oluşturmuşsa kendi merkezini ve kümesini yaratmıştır zaten...boşunadır anlatmaya çalışmak...
Laikliğin deneyini yapacağız
laiklik için gerekli olan denekler
başörtülü bir kız, vicdansız bir lider
başörtü ve laiklik ana malzemeler
lider sayıklamalara başlar
kızım, çıkar başörtünü tak laikliği başına
çıkar laikliği, tak başörtünü
karanlık odaya gir kızım sessiz ol
insanlığımı duyamayacak kadar sessiz
hadi kızım sinir harbi geçirmene gerek yok vanda, istanbulda,orda,burda, şurda.
daha mahkemeye çıkacağız
asıl deney orda kızım
bir kez daha laik ülkeye karşı başörtülü kızları kullanacağız
susma kızım insanlığımı hatırlatma bana
laiklik, başörtülü kızların başında aranır
çıplak vücutların başında ise çağdaşlık.
ağlama kızım başörtülü denekler ağlamaz, yemez, içmez, nefes almaz, okula gitmez
deneyler türkiyenin figuranlarına yaradı
piyanocuya, çağdaşım diye geçinen kemalist manifestolarına
deneyin sonucunu merak mı diyorsunuz?
neden ki bu merak
sonuç ayan
bu ülkede çetelerin olaylarını örtbas eden başörtülü kızlar var.
laikliğimizi gölgeleyen kızlar.
gece gündüz çalışıp zekalarıyla bir adım önde yürüyen kızlar
bir de cumhuriyet kadınları diye geçinenler var
sabah akşam erkek kadın eşitliğini savunan kadınlar
gelin görün ki bu kadınlar başörtülü kızların haklarına gelince sus pus olurlar
aman efendim çağdaşlık sarmış her biryerlerini
tezatlık sarmış hayatlarını
kurtarmak da mümkün değil.
deney tamamlandı
yine kaybetti ülkem
tek kaybetmeyen başörtülü kızlardır
onlar hep kazandılar ve hep kazanmaya devam edicekler
laikliği kafamıza geçirmeyin beyler!
özgürlük olmadan bir beden büyük gelir
ruhuma laiklik.
ricadır kimi ağızdan fısıltı şeklinde çıktığında..
kulakların reddedişidir, dayanıcak gücü kalmamıştır ağızdan çıkıp ruhuna saplancak bir kelimeye daha..
ama zamanla anlaşılır ki ne sus demek, ne kulakları tıkamak, ne de beş duyuya duyarsız kalmak susturamaz susması gerekeni, o susmayı istemedikçe..
namaz'ın tacıdır...güneşin batışını sembolize ediyor bana göre...bitişe yakın. kalkışın, dirilişin, yeniden doğuşun, yeni bir başlangıcın son adımı...geceleri daha uzun secdede kalası geliyor insanın...her zaman dua edilmiyor...bazen hiçlik doluyor secdede. öylece kalmak, yok oluşu doyasıya tatmak...
sessiz çığlıklar
01.07.2008 - 14:40büyük bir nefret, büyük bir üzüntü, büyük bir sevgi, büyük bir gözyaşı ve atılamayan çığlıklar. sessizliğin içinde sessizce atılan çığlıklar. yutulan çığlıklar...
Harf Devrimi
01.07.2008 - 14:30türkiye müslümanlarının dertsizleşmesinin, umursamazlığının, neredeyse bir asırdır çektiği ıstırabın mimarı harf devrimidir.
kılık kıyafet devriminde bir çok münevver istiklal mahkemelerinde haklarında hüküm verildikten sonra mahkemesi yapılmış, ekserisi idam edilmiş, kabirleri tahrip edilmiş, halkın her kesimi öylesine sindirilmiş ki, halk tarafından 1926'da frenk mukallitliğine gösterilen tepkiye nazaran 1928'de kuran alfabesi'nin resmi olarak kaldırılmasına neredeyse hiç tepki gösteril(e) memiş.
ve o sindirilmişlik hala devam ediyor maalesef. 'kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum' demiş ama akif, uzun zamandır müslümanların çoğunluğu onu yalancı çıkarma yarışında...
Kemalist
30.06.2008 - 15:39günümüzde kemalist denilen insanları gördükçe, faşistlerin ve komünistlerin değerini anlamama neden olmuş olan kelimedir..
bir de sahiplenme güdüleri yok mu bunların, hiç çekilmiyorlar. deniz gezmiş kemalistti, che kemalistti, salvador allende kemalistti, jose marti kemalistti simon bolivar kemalistti,diye gezerler bütün gün ortada bu sıfata sahip olanlar...
alemin 2 kutuplu olduğu zamanlarda devletin 'komunizm gelecekse onu da biz getiririz' anlayışı ve devlet poitikasının amerikancı oluşu gereği baskı altında olan bazı solcuların ihtiyaç duydukları kalkanı atatürk olarak belirlemeleri sonucunda ortaya çıkmış bir acaib ul mahlukat....
veda
25.06.2008 - 15:47'hiç bilmezdim yalnızlığı, sen onu aramıza sokana dek...'
diye başlayan bir veda mektubunda saklı yaşamın en bilinmedik yüzü.
birbirine son bir kez bakan insanların gözündeki bir türlü akamayan o damladan çıkar dudaklarda kuruyan sözler...
herşeyden öte, son dokunuş kalır düşüncenin bir yerinde.
yürekte son busenin tadı asla silinmez.
her zaman çok geç veda sözleri için, vedalar için zaman hep çok erken...
veda
23.06.2008 - 19:51hüzne boyanmış kelimelerin boğazındaki düğüme takılması çıkarken. birşeylerin bittiği, belki de bir daha olmayacağı düşüncesi mi acı veren, yoksa paylaşılan onca güzel anının beynimizden silinmeyeceğinden mi? yoksa herşey acı vermeye mi başladı o veda cümlesinden sonra? gülümserken bile gözlerinde perdedir hüzün. hiç kapanmayacak bir yara edasıyla kanamaya devam eder. zaman hafifletmez aslında acıyı. sadece kimsenin görmediğini farkedince ayrılığa isyan eden çığlıklarını kalbin, içinde saklar sonsuza dek. bir veda ile başlar ama asla bitmez.
susmak
23.06.2008 - 19:45iki satırdır.
yetmiyor kelimeler susuyorum
susuzluğuma iyi geliyorsun...
bir
23.06.2008 - 19:43bir” sayı olarak iki tarzda tezahür eder. ilk olarak, zatıyla ya da özüyle; ikinci olarak, isim itibariyle. özü itibariyle, bütün sayılarda ve bütün sayısal derecelerde daima “bir” vardır. isim itibariyle de, sadece ilk birlik derecesinde gözükmektedir ki burada “bir”in “özü”yle “ismi” arasından aynı anda bir rastlaşma vardır. öteki bütün sayısal derecelerde ise “bir” ismiyle var değildir, çünkü öteki sayıların, karşılıklı olarak sayısal dereceleriyle sürekli değişen, farklı isimleri vardır.
[bir sayının “ismi”, bütün sayıların mutlak ve biricik “özü”ne göre değerlendirildiğinde, bir varlıkta belirlenen,özgüleşen ve nisbileşen her şeyi sembolik olarak temsil eder]
öyleyse diyor muhyiddin arabi, çift yönlü bir dil kullanarak, “bir” ismi vasıtasıyla bütün sayısal isimlerin fenasını, özü vasıtasıyla da öteki bütün sayıların bekasını sağlar. sen “bir” dediğin zaman, birin dışındaki her şey o anda söner, yok olur. işte, bu yok oluş bu “bir ismi” gereğincedir. ve sen “iki” dediğin zaman, ikiliğin sayısal derecesinde bir’in isminin hazır bulunmasıyla değil de bir'in özünün hazır bulunmasıyla, “iki” sayısı açığa çıkar, çünkü bir’in ismi söz konusu dereceyle çelişki halindedir. oysaki, bir’in evrensel olarak her sayıda zaten mevcut ve gerekli olan özü o dereceyle çelişki halinde değildir...
depresyon
23.06.2008 - 19:37sanki artık yalnızca bir mevsim, bir tip hava varmış gibi geliyor, yağmur yağması, havanın açması, soğuk, sıcak vs. durumlar üzerinizde iyi veya kötü bi' etki bırakamıyorsa, uyuyup uyanıp uyumak istiyorsanız, en basit kararlar almak bile ölüm gibi geliyorsa, en ufak bi' sorumluluk dahi büyük bi' yükmüş gibi, bitmeyecekmiş gibi görünüyorsa, mutlu olduğunuz günleri sanki siz değil bir başkası zamanında sizin adınıza yaşamışçasına uzağınızda hissediyorsanız, bir daha mutlu olmak, huzurlu olmak ciddi anlamda imkansızmış gibi görünüyorsa, geçmişteki herhangi bir gün aklınıza geldiğinde sadece geçmişte olduğu için gözünüze güzel gözüküp canınızı yakıyorsa, alakasız bir şekilde kaybettiğiniz hatta kaybettiğinizde bile belki de o kadar takmadığınız insanları hatırlayıp ağlıyorsanız, çocukluk fotoğraflarınız, eski tarihli el yazılarınız, en son uzun zaman önce yaptığınız herhangi bir şey aklınıza geldiğinde ağlıyorsanız, hatta nedensizce ağlayıp üstüne bir de neden nedensiz ağlayabiliyorum diye ağlıyorsanız ve bunu sarmala alabilecek kadar yoğun bir hüzün halindeyseniz, olur da gitarı elinize alırsanız eliniz doğrudan 'let down'ın introsuna gidiyosa, insanları dinlerken ağız hareketleri ile sesleri senkronsuzmuş gibi bazen de ağır çekimde hareket ediyorlarmış gibi geliyorsa, dünyadaki herkes sizden daha mutluymuş gibi geliyor, ve insanlara gıpta ile bakıp birazcık huzur için her şeyinizi gözden çıkarabileceğinizi düşünüyorsanız, bütün rüyalarınız gerçeküstü bir hal almış ve sabah hatırladıklarınızla da imge avcılığı oynuyor işin içinden çıkamıyorsanız, kimse bi' şey sormasın da iki saat anlatmayayım diye üşenip çok samimi olmadıklarınızdan ruh halinizi gizliyorsanız, duyacağınız en mutlu haber ya da en üzücü haber bile sizi hiç etkilemeyecekmiş gibi geliyorsa, hani insan odası dağınıkken huzursuz olur işte bu durum sanki artık bütün şehir için geçerli gibiymişcesine büyük ölçekli bir hal almışsa, bir nevi evlerin balkonlarını dağınık çekmeceler, yolları birbirine dolaşmış kablolar, bütün mağazaları darmadağın elbise dolabınız gibi algılıyor ve düzeltmek de size düşmüşçesine üzerinizde bir yük hissediyorsanız, durumunuzun tam hali aslında iyi hissedememek veya kötü hissetmekten çok, bir şey hissedememeye dair bir yıkımsa...
geçmiş olsun, depresyondasınız ve emin olun geçecek...
susmak
23.06.2008 - 19:22sesin çıkmaması, konuşamamak... ya da konuşmamak zorunda olmaktır...
içe atmak, söyleyememek, söylenememek, hepsidir...
bazen kırgınlıktan, bazen yorgunluktan, ama genelde sıkıntıdan, ağrıdandır..
bağırmak isterken, haykırasın varken sesinin çıkmamasıdır...tıpkı kabuslarındaki gibi...
söyleyecek onlarca şey birikirken içinde, içine akıtmaktır sözlerini...
dolup dolup haykırmaktır sessizliğe.
saklamak, saklanmak, tıkanmaktır...
paylaşamadıklarını biriktirmektir...
bir italyan atasözünde betimlediği gibi;
'büyük acılar sessizdir'
Hipokondriyak
23.06.2008 - 18:20son zamanlarda dinlediğim en iyi şarkılardan biri ki evet biraz gec kalınmış keşfedilmekte tarafımdan..adamı derin düşüncelere sürükleme yetisine sahip bir şey bu..ilk dinleyişte farkedemiyor insan bazı cümleleri ama iyi de oluyor, hepsini bir arada kaldıramayabilir çünkü bünye..
kapım neden hiç çalmıyor artık?
seni hiç terk etmediler mi?
fazla geliyor biraz..
intihar mektubu
20.06.2008 - 17:16son bir ciglik oluyor bu sanirim. intihar sebebine de bagli tabi ama cogu zaman gercekten son bir cilgiktir
fakat az kisi duyar bu cigligi, az kisi irkilir...
kilometrelerce uzaktan duyulmaz, varligi hissedilmez...
o yuzden beyhude bir cabadir...
sen ormanda agac olmussun, devirilirken ses cikarmissin... kim duyacak... hele hele devrilme sebebin o ana kadar sesini duyuramaman, mektubu yazmanin sebebi de son cigligini herkes duyacak gibi bir yanilgiya kapilmansa anlamsız bir çabadır aslında....
ses cikar cikmasina ama sadece yakinindaki agaclarin kulaklarini sagir edersin. son bir darbe indireyim kahpe dunyaya derken farkinda olmadan sadece en yakin oldugunu, en sevdigini uzersin, kirarsin, incitirsin. sadece en yakindaki agaclarin içini yakar, onlarin kökünü kurutursun gözyaşlarıyla...
tutarsızlık
20.06.2008 - 17:05insan doğasından bahsederken kullanılmasının pek de doğru olduğunu düşünmediğim bir sıfat. zira insan dediğin, bir başka insanın minik beyninin alamayacağı kadar karmaşık bir yapıda olabilir-ki, çoğu zaman da öyledir. gören için tutarsız olarak addedilen bir çizgi, görülen'in salt bünyesinde barındırdığı kendine özgü ve kendinden ötürü bir model olabilir.
insanların neyi neden yaptığını, o insanın beynine giremeden nitelemek, bizi yanlış sonuçlara götürür. sadece betimleyici olmak, çoğu kez olanı olduğu gibi kabul etmek gören'i de görülen'i de özgürleştirir.
intihar mektubu
20.06.2008 - 16:57yüzbinlerce çeşitlemesi olabilecek bir mektuptur.birincil dürtüden vazgeçmek kolay olmasa gerek hele intihar mektubu yazabilecek bir bilinç haliyle...bunu yapanların hayatı deli gibi sevdiğini düşünürüm ama yaşama inançlarının kalmadığını da...gerçekten soğukkanlılık gerektiren bir edim.
şiirsel bir tabir kullanmak gerekirse 'intihar mektubu bir dilekçedir'.ben diyorum ama başkası da demiş olabilir.
(ayrıca bknz; fade to black)
cengiz aytmatov
20.06.2008 - 16:43sözün bittiği yerde duran üstad...
birini yaşadığı süre içinde hatırlamayıp öldüğünde hakkında birşeyler yazmak üzücü olsa da, çocukluğumun bir çok gecelerinin arkadaşına bir şekilde veda etmek gerek.
okurken icine girip anlatilan heryerede bulundugum, tarif edilen bütün geniz yakan kokulari hisettigim, en guzel ifadeler ile anlatilmis dumanlarin gozume kactigini farkettigim, gercek manada yaşayarak okunabilen, sıcaği ısıtan soğuğu üşüten cumlelerin bitmek bilmedigi, kolhoz, solhoz kelimelerini kafama kazimis muhtesem kitapların muhtesem yazari....
cemil meriç
19.06.2008 - 20:44kitapları arasında yalpalayarak, hayret içinde ve mütebessim, olup biten herşeye, gözümün önünden akan her cilde aynı heyecan ve merakla şükür yarabbi şükür. bugün cemil meriç'in kitapları arasında bir ikindi geçirdim. bizim kumaşımız ne güzel ne güzelsin yarabbi. deri ciltlerin, altı çizili satırların, taşbaskıların, bizi soluksuz bırakan cümlelerin tam ortasındayım. dünyanın tüm ikindileri birleşsin, böyle dua dolu, böyle güzel, böyle kitap olsun isterdim.
alıntı kitap cümleleri
19.06.2008 - 20:42'başlamadan biten bir oyun bu, güldürmeyen, ağlatmayan bir oyun. kader bazan çok ahmak bir rejisör. biz de rollerimizi beceremiyoruz galiba. güller ıtır olur dağılmadan. acılar hatıralaşınca güzelleşir. şair 'kendi rüyamı çaldım kalbinin boşluğunda' diyor. rüyalarımızı çalacak gitar? ışığa borcumuz yok, o bizim için doğmuyor ki, güneş bizi ısıttığının farkında bile değil, ırmağa teşekkür borçlu değiliz. şükrün bir şuurun, bir niyetin, bir fedâkârlığın aksi sedasıdır? şair, 'ben kadehimi diktiğim zaman ziyafet sona erdi, şarap kalmışsa uşaklar içsin,' diyor. boş bir kadehi dudaklarına götürmek. hazin olan bu. kadehte bir cür'a bile yok. hatta kadeh de yok ortada. hem kadeh, hem bade, hem bir şuh sakidir gönül. içtiğin hayal kadehindeki rüyalarındır. neden bu rüyaları sen de görmedin? yaşamak yaralanmaktır. yaralanmak da güzel.'
cemil meriç, jurnal
marjinal
19.06.2008 - 20:39zekayla, ne etik değerlerle, ne de yaşam biçimiyle doğrudan belirlenebilen bir sıfat...marjin'de olan, kümenin dışında kalan işte, bayılır insanlar bu kavramları dallandırıp budaklandırmaya...kendini marjinal diye tanımlayan bir kitle kayda değer bir nüfusa ulaşmış, hatta kendi aralarında alt kültür oluşturmuşsa kendi merkezini ve kümesini yaratmıştır zaten...boşunadır anlatmaya çalışmak...
laiklik
18.06.2008 - 23:07Laikliğin deneyini yapacağız
laiklik için gerekli olan denekler
başörtülü bir kız, vicdansız bir lider
başörtü ve laiklik ana malzemeler
lider sayıklamalara başlar
kızım, çıkar başörtünü tak laikliği başına
çıkar laikliği, tak başörtünü
karanlık odaya gir kızım sessiz ol
insanlığımı duyamayacak kadar sessiz
hadi kızım sinir harbi geçirmene gerek yok vanda, istanbulda,orda,burda, şurda.
daha mahkemeye çıkacağız
asıl deney orda kızım
bir kez daha laik ülkeye karşı başörtülü kızları kullanacağız
susma kızım insanlığımı hatırlatma bana
laiklik, başörtülü kızların başında aranır
çıplak vücutların başında ise çağdaşlık.
ağlama kızım başörtülü denekler ağlamaz, yemez, içmez, nefes almaz, okula gitmez
deneyler türkiyenin figuranlarına yaradı
piyanocuya, çağdaşım diye geçinen kemalist manifestolarına
deneyin sonucunu merak mı diyorsunuz?
neden ki bu merak
sonuç ayan
bu ülkede çetelerin olaylarını örtbas eden başörtülü kızlar var.
laikliğimizi gölgeleyen kızlar.
gece gündüz çalışıp zekalarıyla bir adım önde yürüyen kızlar
bir de cumhuriyet kadınları diye geçinenler var
sabah akşam erkek kadın eşitliğini savunan kadınlar
gelin görün ki bu kadınlar başörtülü kızların haklarına gelince sus pus olurlar
aman efendim çağdaşlık sarmış her biryerlerini
tezatlık sarmış hayatlarını
kurtarmak da mümkün değil.
deney tamamlandı
yine kaybetti ülkem
tek kaybetmeyen başörtülü kızlardır
onlar hep kazandılar ve hep kazanmaya devam edicekler
laikliği kafamıza geçirmeyin beyler!
özgürlük olmadan bir beden büyük gelir
ruhuma laiklik.
sus
14.06.2008 - 13:36ricadır kimi ağızdan fısıltı şeklinde çıktığında..
kulakların reddedişidir, dayanıcak gücü kalmamıştır ağızdan çıkıp ruhuna saplancak bir kelimeye daha..
ama zamanla anlaşılır ki ne sus demek, ne kulakları tıkamak, ne de beş duyuya duyarsız kalmak susturamaz susması gerekeni, o susmayı istemedikçe..
secde
14.06.2008 - 13:33namaz'ın tacıdır...güneşin batışını sembolize ediyor bana göre...bitişe yakın. kalkışın, dirilişin, yeniden doğuşun, yeni bir başlangıcın son adımı...geceleri daha uzun secdede kalası geliyor insanın...her zaman dua edilmiyor...bazen hiçlik doluyor secdede. öylece kalmak, yok oluşu doyasıya tatmak...
akıl putunun yıkıldığı an...
yoksun
10.06.2008 - 10:16Yoksun..
Yok…
Yani hiç kalbin atmamış…
Yani hiç nefes almamış…
Yani hiç varolmamış gibi…
Masal gibi…
Bir varmış…
Bir yokmuş…
Varmış
Yokmuş
YOK….
sevgi
10.06.2008 - 09:45sevgi belli bir kişiyle ilişki değildir temelde; bir tutum'dur o, bir yöneliş. kişinin, yalnız sevdiğiyle değil, bütün dünyayla ilişkisini belirler...
sevgi
10.06.2008 - 09:43teslimiyettir. karsilik beklemeden verilir...
sevgi
10.06.2008 - 09:43çocuk yorumu:
'yarışmamak... veya yarışsan da bırakayım da o geçsin demek, o kazansın istemek'
Toplam 1002 mesaj bulundu