72 saat oldu daha almadım ağzıma...böyle devam edeceğim inşallah,tamam biraz gerginim...sekiz yıllık bir arkadaşımdan ayrılmışım gibi hissediyorum kendimi...üstelik o,parasız kaldığım zamanlar hariç beni hiç yalnız bırakmamıştı...
çoğu kez, haddinden çok parçaya bölünmenin bünyeye ettiğidir yorgunluk
kalem kağıtsız bir hesabın sonunda, eline bavul alıp da bir oraya bir buraya giderken, her gittiği mesafede kalbinin bir parçasını bırakan, istediklerini elde etme çabasını çoktan sırtındaki heybeden çıkarıp atmış kişiye de yorgun denir.
o yorgun kişi için: sabah vücudunun uyandığı saatte uyanıp, günü sorumluluklarına, sözlerine mecburiyetlerine, paniklerine, endişelerine, korkularına, üzüntülerine değil de kendine ayrımak, kendi isteklerine göre planlamaktan daha büyük bir lüks olamaz.
allah herkese bu lüksü yılın yarısında, hadi bilemedin üçte birinde nasip etsin. amin.
şaka gibi bir sorudur bu, yanıtı bilinen, yanıtı beklenen.
beklenmedik yanıtları kabul etmeyen sorudur bu. bir monologdan farkı repliklerin bir kısmının dağıtılmış olmasıdır karşınızdakine.
nasıl olabilir ki?
- her dakika daha da acı çekiyorum ve bu acının bir ilacı yok.
- aşık oldum, ayaklarım yerden kesildi, şu anda bile öyle görünsem de aslında seninle konuşmuyorum. nasılım biliyor musun? ayaklarım basmıyor yere, ben havada yürüyorum.
- nasıl olmamı istersin? nasıl olmamı tercih edersin? sen ne istersen onu söylerim çünkü, çünkü bekliyorum dakikalardır, saatlerdir, senelerdir, sormanı bana nasıl olduğumu. önemsemeni bekledim, birinin dönüp bakmasını, birinin merak etmesini, birinin sormasını. nasıl olduğumun önemi yok, veya yalnızım işte.
- ben ruhi bey nasılım.
- nasıl olmalıyım?
- nasıl?
kimi zaman da öfkenin, stresin, üzüntünün dayanılmaz hale gelip herşeyden uzaklaşmak isteyişin dileğidir. bir uyku süresi de olsa kaçma isteğidir, uyandığında herşeyin düzelmiş olması hayaliyle.. normal zamanlarda zoraki uyuttuğunuz bedeniniz böylesi uç anlarda söz dinleyiverir bazan, bırakır kendini boşluğa...
var olduğunuz anların bittiğini düsündüğünüz geceleridir ölmek. alabildiğine kaybolmak sessizliğinde kaybolmaktır. uzun bir aradan sonra eski aşklarını hatırlayabilmektir. tüm soluklarının, boşlukla mı yoksa kokladığının hava mı olduğunu öğrenmenin tek yoludur. aslında ölüm sadece yok olma tutkusunun verdiği bir haz'ın sonudur...ecelinde ölmek mi derken depresif insanların bile kendine geldiği andır. can ve candan olma bu korkular en akılsız insanda bile vardır. akıllısınada uğramış halidir...
insan olmak aslında elle tutulur gözle görülür olan, basit ve gayet dünyevi figürlerin; başkalarının idrak edemediği, sadece bireyin kendisinin algılayabildiği şahsa münhasır 'öte gerçeklik'lerinin var olduğuna inanma yarışıdır.
demirden gemilerin neden batmadığını, bulutların neden irili ufaklı hayvanlara benzediğini ve en güzel kadınların neden paralı organizmaların köleleri olmak için delirdiklerini anladıkça; o çok sevdiğin anlamların teker teker silikleşip kesip durduğun yersiz ahkamlara dönüşür.
yaşamak işte sen o ahkamlarla avunurken; birilerinin, demirden gemilerin güvertelerinde, irili ufaklı hayvanlara benzeyen bulutların altında ve en güzel kadınların kollarında yaptıkları şeydir...
an itibariyle istanbul ali sami yen'de konser vermektedir...bir ortak geçmişimiz olmasına rağmen ben bütün bu olanları bin kilometre kadar uzağından takip ediyorum...öyle işte...esefle kınıyorum kendimi:')
uykunda izledim seni, masum ve bir başına...
bak demin gülümsedin dokununca dudağina..
bir ayrilik mı eksik yüzünün kivriminda?
yarin uyandiginda, benden kalacak o da...
bir fotoğraftir belki bende kalacak olan
ilkbaharda çekilmiş sonbaharda yakilan
kör baliklar gibi ağlara takilan..
sigaramin ucunda derdimi harmanlayan
ben kendim yapamadim
bari sen ağlat beni
mevsimler geçecek
sesler silinecek
gözyaşlarin düşecek
yanaklarin nemlenecek
ama bir gün gelecek
tekrar yüzün gülecek
yanlışlar doğruyu götürür hep...götürmese bile anlamsızlaştırır sönükleştirir...bir yalancı için en hazin sondur işte bu...değerleri değersizleşmiştir kendi doğruları anlamsızdır artık...kendimden biliyorum...
'görmeyi öğreniyorum. bilmiyorum neden, her şey içimde daha derinlere işliyor, her zamankinden daha derinlere. bir iç dünyam varmış da bilmezmişim. her şey şimdi oraya gidiyor. orda neler olup bittiğini bilmiyorum.'
alev alatlı toplumsal afazinin tarih mirasına karşı yapılan saygısızlığın umursanmaması olarak tezahür ettiğine dair örnekler verir. mimar sinan ismi toplum için bir şey ifade etmediği için kabrinin yanından lağım geçmesinin bir mahzuru yoktur. afazi cehalet değildir, kelimelerin anlamının idrak edilmemesidir. kabe'nin ne ifade ettiğini anlamayan zihniyetin kabe'ye tepeden bakan 7 yıldızlı otel yapması afazi için verilebilecek en güncel örnektir.
suskun olma halinin insana neler kazandırdıgını bilseydi ademoglu bu kadar konusur da kendini çekinmeden afişe eder miydi diye düşünmüşümdür cogu zaman. gercek olanın içinde, içindeyken gerçegin bu kadar konusmaya gerek kalır mıydı.. belki de evet. çünkü dünyaki en zor hallerden biridir suskun olmak***
kitabın içinde kaybolup çıkmak istemiyor insan, bitmesin diye direniyorum, daha ne kadar sürer bilmiyorum. bu kadar özlemişken uslubunu yeni bir kitap hediye gibi geldi. yüce gönlüne, sihirli kalemine, varlıgına saglık ihsan efendi...
hayat boyu gelenler, gidenler, arkadaşlar, yakın dostlar, ya da sıfatı ne olursa olsun yanına samimiyetini de alıp gelmiş diğer tüm sevdiklerimiz, en sevdiklerimiz, en kızdıklarımız, taraflarından en çok incitildiklerimiz... hayat boyu 'yol'umuza çıkan, zaman zaman birlikte yürüdüklerimiz, yolculukta birşeyler paylaştıklarımız...
bir de 'o' vardır...
sadece o'nunla yürümek hafifletir insanın yükünü, içinden çıkılmaz zamanlarda iç ferahlatır, yürümeye devam etmek için güç verir. düşersin kaldırır, bazen kaldırmaz, gücüyle ya da şefkatiyle boğmaz. acı da verir, can da yakar, kalp de kırar. zaten öbür türlüsü ancak sulu filmlerde olur. onunla yürümek, koluna girerek, elini tutarak, arkasında kalarak, önüne geçerek, kızarak, küserek, kıskanarak, gülerek, sevinerek yürümek, yürümenin tek biçimidir. işte o yolda bir gün bir şarkı dinlersiniz, hem yol arkadaşınız yanınızda diye şükredip ağlarsınız, hem de ona bir şey olsa ne yaparım diye ağlarsınız...
nihâyet
28.07.2008 - 23:03gökten zembille inen ankebut
fısıldaşan suizan
burna çalınan koku
mahsup edilmemiş düş
…
..
.
Sükut
boşluk
28.07.2008 - 23:03boşluğa tutturulan iplik,
eksik zarafet.
tekmili birden, tedbir
son kertede, zayi.
tek bir örnek artık, avuca düşen:
bağlanmış hurufat…
tefhimi gizli-saklı
ötesi, zahir.
aklın evvelliği
ziyan bahçelerinin nadas hali.
ekmek kırıntısı, zaman
seyrek ve eğreti.
göğüs, mermer boşluk
muhayyile, sırça köşk.
tarif, bitmez bir yol, dirgen
uzadıkça çoğalan
üç başlı bilinmeyen.
beklenen
28.07.2008 - 22:47uzun süren bir bekleyişin ardından,
başka bir kimse ya da nesneye yönelse de insan...
sağlam bir çengeli aklımda çakılı kalan
ve hep aradığımın ismidir...
yazık ki o çengel değil, akıldan bir parça kopar böyle sevilen için...
gitmeden söylenilecek son söz
28.07.2008 - 22:43yaşanmaz bu şehirde...
gitmeden söylenilecek son söz
28.07.2008 - 22:40böyle bir söz hiç yok aklımda,giderken gözlerine bakamıyorsam ne anlamı var ki sözlerin...gitmek bile anlamsız...
sigara
28.07.2008 - 22:2272 saat oldu daha almadım ağzıma...böyle devam edeceğim inşallah,tamam biraz gerginim...sekiz yıllık bir arkadaşımdan ayrılmışım gibi hissediyorum kendimi...üstelik o,parasız kaldığım zamanlar hariç beni hiç yalnız bırakmamıştı...
yorgun
27.07.2008 - 23:04çoğu kez, haddinden çok parçaya bölünmenin bünyeye ettiğidir yorgunluk
kalem kağıtsız bir hesabın sonunda, eline bavul alıp da bir oraya bir buraya giderken, her gittiği mesafede kalbinin bir parçasını bırakan, istediklerini elde etme çabasını çoktan sırtındaki heybeden çıkarıp atmış kişiye de yorgun denir.
o yorgun kişi için: sabah vücudunun uyandığı saatte uyanıp, günü sorumluluklarına, sözlerine mecburiyetlerine, paniklerine, endişelerine, korkularına, üzüntülerine değil de kendine ayrımak, kendi isteklerine göre planlamaktan daha büyük bir lüks olamaz.
allah herkese bu lüksü yılın yarısında, hadi bilemedin üçte birinde nasip etsin. amin.
nasılsın
27.07.2008 - 22:59şaka gibi bir sorudur bu, yanıtı bilinen, yanıtı beklenen.
beklenmedik yanıtları kabul etmeyen sorudur bu. bir monologdan farkı repliklerin bir kısmının dağıtılmış olmasıdır karşınızdakine.
nasıl olabilir ki?
- her dakika daha da acı çekiyorum ve bu acının bir ilacı yok.
- aşık oldum, ayaklarım yerden kesildi, şu anda bile öyle görünsem de aslında seninle konuşmuyorum. nasılım biliyor musun? ayaklarım basmıyor yere, ben havada yürüyorum.
- nasıl olmamı istersin? nasıl olmamı tercih edersin? sen ne istersen onu söylerim çünkü, çünkü bekliyorum dakikalardır, saatlerdir, senelerdir, sormanı bana nasıl olduğumu. önemsemeni bekledim, birinin dönüp bakmasını, birinin merak etmesini, birinin sormasını. nasıl olduğumun önemi yok, veya yalnızım işte.
- ben ruhi bey nasılım.
- nasıl olmalıyım?
- nasıl?
ayrılık
27.07.2008 - 22:56her ayrılık hatırlatıyor dönüşün ancak O'na olduğunu...boynumu büktüm bekliyorum...belkide beklememeliyim bilmiyorum...
aldanmak
27.07.2008 - 22:55dış görünüşe bakıp karar vermek...
unutulmayan anlar
27.07.2008 - 22:42unutulmayanlar olmadı hiç,unutulamayanları kaplamış hafızamı...
uyumak istiyorum
27.07.2008 - 22:39iki yıldız arası göğe asılı hamak...
uyku, uyku... zamansız ve mekansız, uyumak.
uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;
harfsiz ve kelimesiz düşünmek yaradanı.
ilgisizlik, herşeyden kesilmiş ilgisizlik;
bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
usandım boş yere hep gitmelerden, gelmelerden;
bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!
göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
raflarda toza batmış peygamberlerden bildiri.
her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;
bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!
ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!
yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla...
Necip Fazıl
uyumak istiyorum
27.07.2008 - 22:39kimi zaman da öfkenin, stresin, üzüntünün dayanılmaz hale gelip herşeyden uzaklaşmak isteyişin dileğidir. bir uyku süresi de olsa kaçma isteğidir, uyandığında herşeyin düzelmiş olması hayaliyle.. normal zamanlarda zoraki uyuttuğunuz bedeniniz böylesi uç anlarda söz dinleyiverir bazan, bırakır kendini boşluğa...
bu da geçer ya hu
27.07.2008 - 22:37bir hattat bu sözden, osmanlı'nın tansiyon ilacı, diye bahsetmişti. pek hoşuma gider...
ölmek
27.07.2008 - 22:36var olduğunuz anların bittiğini düsündüğünüz geceleridir ölmek. alabildiğine kaybolmak sessizliğinde kaybolmaktır. uzun bir aradan sonra eski aşklarını hatırlayabilmektir. tüm soluklarının, boşlukla mı yoksa kokladığının hava mı olduğunu öğrenmenin tek yoludur. aslında ölüm sadece yok olma tutkusunun verdiği bir haz'ın sonudur...ecelinde ölmek mi derken depresif insanların bile kendine geldiği andır. can ve candan olma bu korkular en akılsız insanda bile vardır. akıllısınada uğramış halidir...
yaşamak...
27.07.2008 - 22:31insan olmak aslında elle tutulur gözle görülür olan, basit ve gayet dünyevi figürlerin; başkalarının idrak edemediği, sadece bireyin kendisinin algılayabildiği şahsa münhasır 'öte gerçeklik'lerinin var olduğuna inanma yarışıdır.
demirden gemilerin neden batmadığını, bulutların neden irili ufaklı hayvanlara benzediğini ve en güzel kadınların neden paralı organizmaların köleleri olmak için delirdiklerini anladıkça; o çok sevdiğin anlamların teker teker silikleşip kesip durduğun yersiz ahkamlara dönüşür.
yaşamak işte sen o ahkamlarla avunurken; birilerinin, demirden gemilerin güvertelerinde, irili ufaklı hayvanlara benzeyen bulutların altında ve en güzel kadınların kollarında yaptıkları şeydir...
yaşamak...
27.07.2008 - 22:27terk edilmiş bir kent gibiyim,
bir korku gezinir içimde sokak sokak,
bende tadılmamış bir zevk,
anlaşılmamış bir sorudur yaşamak...
metallica
27.07.2008 - 22:20an itibariyle istanbul ali sami yen'de konser vermektedir...bir ortak geçmişimiz olmasına rağmen ben bütün bu olanları bin kilometre kadar uzağından takip ediyorum...öyle işte...esefle kınıyorum kendimi:')
ağlat beni
26.07.2008 - 22:17uykunda izledim seni, masum ve bir başına...
bak demin gülümsedin dokununca dudağina..
bir ayrilik mı eksik yüzünün kivriminda?
yarin uyandiginda, benden kalacak o da...
bir fotoğraftir belki bende kalacak olan
ilkbaharda çekilmiş sonbaharda yakilan
kör baliklar gibi ağlara takilan..
sigaramin ucunda derdimi harmanlayan
ben kendim yapamadim
bari sen ağlat beni
mevsimler geçecek
sesler silinecek
gözyaşlarin düşecek
yanaklarin nemlenecek
ama bir gün gelecek
tekrar yüzün gülecek
yalancı
26.07.2008 - 22:15yanlışlar doğruyu götürür hep...götürmese bile anlamsızlaştırır sönükleştirir...bir yalancı için en hazin sondur işte bu...değerleri değersizleşmiştir kendi doğruları anlamsızdır artık...kendimden biliyorum...
görmek
24.07.2008 - 23:16'görmeyi öğreniyorum. bilmiyorum neden, her şey içimde daha derinlere işliyor, her zamankinden daha derinlere. bir iç dünyam varmış da bilmezmişim. her şey şimdi oraya gidiyor. orda neler olup bittiğini bilmiyorum.'
afazi
24.07.2008 - 23:08alev alatlı toplumsal afazinin tarih mirasına karşı yapılan saygısızlığın umursanmaması olarak tezahür ettiğine dair örnekler verir. mimar sinan ismi toplum için bir şey ifade etmediği için kabrinin yanından lağım geçmesinin bir mahzuru yoktur. afazi cehalet değildir, kelimelerin anlamının idrak edilmemesidir. kabe'nin ne ifade ettiğini anlamayan zihniyetin kabe'ye tepeden bakan 7 yıldızlı otel yapması afazi için verilebilecek en güncel örnektir.
suskunlar
24.07.2008 - 23:06suskun olma halinin insana neler kazandırdıgını bilseydi ademoglu bu kadar konusur da kendini çekinmeden afişe eder miydi diye düşünmüşümdür cogu zaman. gercek olanın içinde, içindeyken gerçegin bu kadar konusmaya gerek kalır mıydı.. belki de evet. çünkü dünyaki en zor hallerden biridir suskun olmak***
kitabın içinde kaybolup çıkmak istemiyor insan, bitmesin diye direniyorum, daha ne kadar sürer bilmiyorum. bu kadar özlemişken uslubunu yeni bir kitap hediye gibi geldi. yüce gönlüne, sihirli kalemine, varlıgına saglık ihsan efendi...
yol arkadaşım
24.07.2008 - 22:59hayat boyu gelenler, gidenler, arkadaşlar, yakın dostlar, ya da sıfatı ne olursa olsun yanına samimiyetini de alıp gelmiş diğer tüm sevdiklerimiz, en sevdiklerimiz, en kızdıklarımız, taraflarından en çok incitildiklerimiz... hayat boyu 'yol'umuza çıkan, zaman zaman birlikte yürüdüklerimiz, yolculukta birşeyler paylaştıklarımız...
bir de 'o' vardır...
sadece o'nunla yürümek hafifletir insanın yükünü, içinden çıkılmaz zamanlarda iç ferahlatır, yürümeye devam etmek için güç verir. düşersin kaldırır, bazen kaldırmaz, gücüyle ya da şefkatiyle boğmaz. acı da verir, can da yakar, kalp de kırar. zaten öbür türlüsü ancak sulu filmlerde olur. onunla yürümek, koluna girerek, elini tutarak, arkasında kalarak, önüne geçerek, kızarak, küserek, kıskanarak, gülerek, sevinerek yürümek, yürümenin tek biçimidir. işte o yolda bir gün bir şarkı dinlersiniz, hem yol arkadaşınız yanınızda diye şükredip ağlarsınız, hem de ona bir şey olsa ne yaparım diye ağlarsınız...
Toplam 1002 mesaj bulundu