Tarkan: Kurt babamı kim öldürdü?
Kurt: Hav Hav Hav Hav!
Tarkan: Hain Kostokkk! ! !
Tarkan: Kurt babamı kim öldürdü?
Kurt: Hav Hav Hav Hav!
Tarkan: Hain Kostokkk! ! !
her akşam bir mavinin usul ölümü
ve senin sesin akşam
tanrıya yükselişin
sızlıyorum gibiyim
şair gibiyim
gibi
yim
kim
her geceden
sihirli sözler derdiğim hasattan
ve eskimez kelimeler ummaktan uzakta
kim gibisin sen bu arada
ben fena halde sen
gibi
yim
ki
şimdi uzun bir akşamı karşılıyor
dişlerimizdeki anason kokusu
öyle kırışık bir gece doğuracağım ki
içinde sen kuş sesi
şiir aybatımı saati
ben ulaksız ulaşan mektup
bana haber uzayın notalarından
çünkü ben oldukça tıkanık bir es borusu
bir plastik tıkaç
gibi
yim
ki
sen ve ben hakkında
iki cilt kelam da ben edeyim
su ve ateş konusunda da
iki çift formül sunayım
olsun ve bitsin
ne vakit bir kuş düşlesem
o anda üzerime
naftalin kokulu ve ütülü
ve uzun dropp hüzünleriyle
dünyayı iki sarkaç arasında tümlemeye and içmiş
polyester atlılar saldırır
bu durumda
sen ve ben
rüya gibi
miyiz
ki
hız ve bulut kapsıyor bizi
iki ayrı yönden
örneğin önden ve arkadan
suyla ve sesle toparlıyor bizi tanrı
iki ayrı yönden
üst soldan ve sağ alttan
habire ekinleri fosfatlamaktan
kolestrol seviyemize gereken ilgiyi gösteremiyoruz
amonyak kokusundan geçilmese de
ruhumuzun alt geçitleri
iyi duruyor kağıtta hüzünlerimiz yine de
hüzün ve biz
henüz koklanmamış leşler
gibi
miyiz
ki
genellemelerin
genel geçer yanılgılarından kıvılcımlanan bir ateşi
sarıyorsun gövdeme
ey disposibble aşkalar tüketicisi
sırf sana inat olsun diye
yıkayıp yıkayıp ve
kanayan yerlerini
otayıp otayıp
geri kullanıyorum
kalbimin
sen ve ben acaba
biz
gibi
miyiz
ki
ilk an göğüs kafesimi ısırdı dünya
canhıraş bağırmamın sebebi bu
yeryüzüne bir yüz de benimkidir artık
içimde nefesler sızıya ait
kavganın göbeğinde çatlıyorum durmadan
esefsizliğe teessüf ederek
sonra
bir yılkı atından bir hikaye çalarak
bir devenin hörgücüne bakarak
neonlara şaşırarak
aşka düşüp
gözlerimi yamalayarak gözyaşına
işte öylece gravatsız
öylece safi et
safi melal
bir ekim düşünden düştüm
bir terazi sallanıp durdu hep
göğsümün orta batısında
bir akrep dolaştı ve yelkovdu hep
kafamın coğrafyasında
bu ne kadar işime yarar bilmem
neye denk gelir bunca kıyamet görmüşlüğüm
kariyerim bakımından
ama her zehirli fikri sabahlarıma taşıdığım bilgisi
kayıtlara geçsin istiyorum
panzehiri altının katlarında bulunan
yılan ısırıklarıyla dolu beynimin kıvrımları
medical geçmişime dair bir işaret vermeyecek olsa da
kayıtlara geçsin istiyorum bu da
II..
demirle tanıştım sonra
ölmeden ölmüş olan bir akrabamın
cenaze merasimi sırasında
gri elbiseleri içinde oldukça devlet duruyorduda
çember yapıp çevirmek gelemedi aklıma
eczaları eczaneden aldım
bu doğru ve normal
cezaları neden aldım
buna dair bir kuşkuyu yemliyorum
kuş kuyuya düşerken
dizlerimde kabuklar
gözlerimde ekseriyetle bayramlık gözyaşları
horoz ibikleri kadar pembeleşmişken tam da kısacık cümlelerim
ah o kimyacıdan tenime yayılan kimya
ah nefesime eşlik eden adrenalin kokusu
dolaysız tümlemelerime tünemiş ilk kıpırtım ah
çalıntı şiirlerle korunaksız bahçelerine dalışım gelir sonra
gözlerini gök ekinler kadar hışırtılı ve narin
kalplerini başaklar kadar dolgun bulduğum
bizim sokaklı kızların
ilk itirazımı seslendirdiğimde
cüney Tarkın henüz kalenin üçüncü burcuna kadar sıçrayabiliyordu
bense orta asyalı düşler içinde
yere dizler vuruyordum
ki tanrı bundan hoşnut olmuyordu o günlerde sanırım
yağmura hayret ediyor oluşum da bu döneme denk gelir esasında
anlardım biraz sudan zira her insan cinsi kadar
yağmurun iki yakasında durmadan ağlayan annemin
yemenisine yağa yağa
bir zindanın demirine değe değe
ağlaya ağlaya
ölmemeye dair bir imkan sağlaya sağlaya babamla
pazardan elma alıp eve dönüşlerim kadar
enteresan olmasa da şimdi ki akılla
yağmura her daim bir isterik nazarla
hayret ettim durmadan
elimde demir
çok tanıdık korkularımı siperliyor artık bu kanca
biraz muşta biraz kılıç kesiği
iki doz bruce lee ile demire ayna tutuşum da
bu kayıtlarda bulunmalıdır oysa
III..
aklımı sudan çıkarıp
ıslak ıslak astım zamanın iplerine
kırıştı karıştı
ütüledim
dilimle damağımı düzelttiğim gibi
zor zenaat ehliydim
bulutlara kuşlar bulmam gerekiyordu o sıra
zencefilli kek nasıl olur anlamalıydım
nasıl yazıyordu ulan bu herifler
bunca pervanesiz uçmaya benzer şeyleri oysa
epeyce yeşil biriktirmiştim Allah tan ki
işime yaradı sonra
isyan dekoratörlüğüm sırasında
şifaya belime kadar girdikten sonra üşenmeseydim
bir borazan tınısından korkup da
bandocu ali amcayı bıçaklayıp öldürmeseydim
zihnimin arka sokaklarında
belki usumun uslanmasına faydası olurdu
onun gergin derisinin
kusma nöbetlerim sırasında
iki de bir gökyüzüne bakıp
bulutlara kuşlar uydurmaktan yorgun düşmekten
fırsatım olmadı hiç karanlık hakkında bir kaç kelam etmeye
zarfımı cibril yalamıştı sanırım ki
açılmıyor besmelesiz
asla korkmuyordum şeytana fransızca hitap etmekten
ama çok üşeniyorum dağları kaldırıp altında cümleler aramaya
ben bütün bu denklemin bir tarafı olduğum zannıyla
geçip giderken kaymakam beyin ve garnizon komutanın önünden
çizgilere basa basa
meğerse gülden bir tabut hazırlıyormuş
yeryüzü annem bana
ne farkeder artık virgül oluşum
kesirlerin çıkmazlarına yol işareti niyetine
ne manası var ki entegrali bilmemin
yazlık düşlerimde oldukça esnek bir zaviyeye oturtmuşsam kelebekleri
ne farkeder gözlerimde ha bir bomba
ha gözyaşı tuzundan inşa ettiğim putlar olması
aya suya hayale
yağmura gökyüzüne köre
resimlere ve şehir yükseltilerine kötü davranmadım hiç
artı haneme çentiklensin lütfen
sesimi aşkın savaşlarında şehit verdiğim de
kayıtlara böylece geçsin istiyorum
ben bir düş değilim (yataktan fırlatmadım kimseyi)
ben bir iş değilim (kimse bensiz kalmadı)
ben bir fiş değilim (katma değerim oldukça düşük)
gövdem tüy niyetine öfke ve aşkla kaplı
nefeslenmem de bu sayede
tüy diplerimden
kimyacının düşüyle
zararsız bir kimyaya dönüşmüşken ne güzel
şimdi radyoaktif bir atık olmaya doğru hızla ilerliyorum
taklamakan ve gobi arasında
IV..
piyano ödüllü bir piyango görsem zevkten bayılırım
piyano çalmayı bildiğimden ya da
piyangodan zengin olmaya hevesimden değil
sadece kafiyeden
sadece sihrinden kelamın
rock gitar trash metal ve de bazuka
kafamda parçalanışı hendrix in
koma bir çellonun ezgilerinden
ve sallanan kaideler üzerinde bir ihtiyar kadının
terennümleri ile hatırlayışım
kitaplara kapaklandığım gecelerin izlerini
beni artık haylayamaz hiç bir kaside sudan başka
hiç bir yerime dokunamaz hiç bir kırağı
annemin çiylerinden başka
göğsüme epeyce bal ve
gazetelerin ekonomi sayfalarını
bir de vicks sürerdim ki
palyatif bir öksürüğe balgam olmasın kalbimin infarktı
uzun zamandır uzayda bir boşluk düşlüyordum
meğerse bulmuşlar kara delik adıyla
gizli saklı bir bisikletim vardı kenarda
yutmuş olmalı kara delik onu da
şimdi şehirler sızıyor dudaklarımın kenarından
gökdelenlerle paylaşıyorum bulut resimlerimi
epeydir bir üveyik gördüğüm yok
bir güne bakana bakmayalı çok oldu
gerçi mevsim kış ne de olsa
şimdi köprülerin altı tuzaklarla ve
türkan şoray posterleriyle dolu
dilime incecik sihirler sürüyorum artık
geceyi bir düş ülkesi saymaya her niyetlendiğimde
kayıtlara geçsin ve eksi haneme yazılsın
şürekâyı asla tanımadığım
asla yüz vermediğim bilinsin müdür koltuklarına
oysa yüzümden ıtırlı bir sabah kesiyorken perdeler
ben aynasız bir loşlukta öylece durup dururken
taşlı sopalı kavgaların perde arkasında durup dururken
başımdan sızan her damla kanda
bir kaç alem büyüklüğünde bir araziyi
suluyorum yağmurla
gizlinin gizi
içimin lokomotifine kömür olmasaydı
yürümezdi bu tren
ve ben tanrım
ne makinist ne de kondüktör pozisyonu için değil
direkt ray olmak için başvuruyorum
emir yolları müssesenize
V..
bütün hayatım boyunca
sadece üç kez kustum banknotlara
ilki hüzzam bir şarkının gergin esindeydi
sesin kıvrak bir armoniye dönüştüğü
o keskin uçurumdaydı
ve epeyce pahalı bir frak kiralamak gerekiyordu o sıralar
taşralı konserlere gitmek için bile
ikincisi bir tayın öldüğünü gördüğümde
sektörel yeşilçam ekranından sarkan
turuncu bir yirmiliğe idi
atını seven her türk çocuğu adına
üçüncüsü saat satan bir adamın
elindeki kirli desteye idi
sadece midem bulanmıştı
zamanın tecime sunulması fikrinden o kadar
bu modern şairler
kusmadan şiir yazamaz mı demeyiniz sayın Binboğa
gerçek budur
modernite oldukça kusturucudur
her beyin artık emezis sebebi
her sevişme sonrası anti-emetik gerek
tenlerin tine saldığı kokudan dolayı
ekranlardan ve gazzeden dolayı
yahudiden ve kurşundan
microsoftttan ve hollandalı ineklerden
ve reklamlardan dolayı
zemini sallayan depremlerden
suyun uzun boylu ve yakışıklı intikamlarından dolayı
her temastan sonra gusül
ve mutlak bir doz anti emetik almalıdır
gönlü varsa insanın
insan kalmaya
gelelim mutlu sona
sızıları kaydettikten sonra iğneli bir yaprağa
şunu bilmelisiniz ki ey garavatlılar
üstümde hala gök olmasaydı
ya da altı üstü tanrıyla kaplı bir fon olmasaydım
yeşilin mavinin suyun ve toprağın dekorunda
hiç gelir miydim kapınıza
sayın hırdavatçılar
bordrolara ve senetlere
borsalara kerhanelere
zifosa bulanmış su kuşlarına
vesaire ve vesaireye
petrole bir de evet
son olarak bir de penislerinize
ayinsel çıkarımlarla yaklaşmanızı hiç sevimli bulmasam da
benim ürüne dönüşecek bir maharetim olmasa da nazarınızda
kapital değerim sıfır ya da ona yakınsa da
buraya yazdıklarım en az kütle formülleri kadar gerçektir
işiniz işime gelmiyor
işim işinize sövmektir gün boyunca doğru
ama
ilenmeyle karışık bir dilenme değil midir
tüm özeti
tüm ömrümün
tüm adem gibi hem de
böylece değil midir herkes için
curriculum vitae
ah diriltsene beni sevgilim
oldukça analitik biçimde sıvazlasana cüzdanımı
biçimsiz bir cüce değil bu varoşların durumundaki buğu
içimde sesine akmakla ilgili önlemez bir kalkışma var
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
İtimat edeceğim şu belalı yağmura
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim…
sağ salim çıkıyorum
bu denizden waldo
ıslanmışlığım geçici
tuzsa silkelenir nasılsa
sağ salim düşüyorum
bu uçurumdan waldo
sızlıyor olması önemli değil
çalı kesikleri ve
çakıldığımda bir kaç kemiğimin kırılmasıysa
benim değil
senin ve ortopedistimin sorunu
sağ salim sızıyorum yaralarıma waldo
kafamı traşlamaya bunca hevesli olmak
senin ve berberin sorunu iken
bıyıksızlığım sadece babamı incitir
bu tüy bahsinde ancak
tüy gibi hafifliyorum waldo
aşkın özgül ağırlığını sırtıma vurdukça
kimyasal salgılarım
kim yasal kim yasak sorusu ise
benim değil senin de değil waldo
sadece kimyagerlerin sorunu
waldo sana son bir sır daha vereyim
sen burada bu akışkan yüz ifadesiyle
beni olumsuz bir haç ağırlığı altında ezerken aslında
sana küfretmek seni methetmekten daha kolayken
sağ salim geri gel diye
anıtlar yükselttiğim şehre
deney tüplerini elinden bırakıp
gül deriver diye
yanıma geliver diye
cüceler ülkesinde güliver ol diye waldo
seni çatlarcasına
kıvanıyorum..
ve şimdi waldo sen
sağ ve salim bir tüy kanatlı gibisin ellerimde
sana dehşetli sözler söyleyip
pudranı uçurmak geçiyor içimden
sağlığını ve salimliğini örselemek
bu zoologların değil
senin de değil
benim sorunum anlayabiliyorum waldo
bir yaz akşamındaydık hatırla
denizin yüzümüze yakamozlar fırlattığı
bir yeşil sahilde
sana dirlikten ve ölümden dem vuran şiirler okumuştum
ve bu şairlerin değil
benim değil
senin suçun waldo ki
bütün tersanelerime giren sensin
aşkın kırık çürük yerlerinden
sızan sensin
ve gemimi rüzgarınla tehdit eden
sensin waldo
bu kaşiflerin değil
benim değil
denizin sorunu
yemyeşil bir düş olmaya çok yatkın olan
denizin
gece diyordu bir ara birileri
bütün ezilmişlerin
kafes dövüşü muzafferlerine dönüştüğü
sihirli güçlülük
sen bana geceyi tefsir edemiyorsan eğer waldo
bu senin değil
yıldızların kuşatılmışlığını izleyenlerin sorunu
evet biz bazen şiirler yazar bazen ağlarız
ki bizi insan tutan
bizi bizde
bizi aşkta ve direnmeke
bizi dünya da ve Allah ta tutan bu zamktır elbet
ağlayışımıza saygı duymuyorsa kompradorlar waldo
bu küresel sistemin değil
mc donalds ın değil
bu kalbine döşediği taşları
yer zemini sanan akillerin sorunu
seni taparcasına yırtıyorum
gecenin sarı samanından
buyruklar savuruyorum yeryüzünün aşksızlarına
şiirsizlerine
waldo beni yarala
ve beni kanat gökyüzünün sesiyle
çünkü ben
her daim ve berdevam isyandayım
aşkın karaltı olarak ufukta bulunuşuna
bu senin suçun değil waldo
bu
ufkun bu kadar uzak oluşunun suçu..
..
“…Kaçta kaçın benim? Kanımda, kafamda sen varsın. Sesin yetmiyor bana. Seni bütün olarak istiyorum, etinle, iskeletinle, rüyalarınla bütün. Ve yalnız benim olarak. Mazini kıskanıyorum. Halini kıskanıyorum. Kendini rahat hissetmen beni kudurtuyor. Anlarsan anla, ben anlayamıyorum. Acı duymaman için derimi yüzdürtürüm, ama ayrılığın seni üzmediğini, yaralamadığını düşünmek kanımı tepeme çıkartıyor. Üstelik buna imkan olmadığınıda biliyorum. Biliyorum ki, benimsin, yalnız benim, edebiyen benim. Dudaklarım, dudaklarına, tenim tenine, ruhum ruhuna alevden harflerle damgasını vurmuş. Bu damgayı ancak ölüm silebilir. Biliyorum ki mustaripsin. Ekim, kasım, aralık, ocak… O zamana kadar yaşayacak mıyım? Vaham benim. Yine susuzum, eskisinden daha susuzum. Belki uzviyetin isyanı bu, korkunç bir isyan. Tepeden tırnağa öperek..“
film replikleri
06.06.2011 - 04:19'Bir banka soymak, bir banka açmaktan daha büyük bir suç değildir.'
Büyük Hesaplaşma
film replikleri
06.06.2011 - 04:18Tarkan: Kurt babamı kim öldürdü?
Kurt: Hav Hav Hav Hav!
Tarkan: Hain Kostokkk! ! !
Tarkan: Kurt babamı kim öldürdü?
Kurt: Hav Hav Hav Hav!
Tarkan: Hain Kostokkk! ! !
Tarkan Gümüş Eyer
senin gibi
29.05.2011 - 13:37her akşam bir mavinin usul ölümü
ve senin sesin akşam
tanrıya yükselişin
sızlıyorum gibiyim
şair gibiyim
gibi
yim
kim
her geceden
sihirli sözler derdiğim hasattan
ve eskimez kelimeler ummaktan uzakta
kim gibisin sen bu arada
ben fena halde sen
gibi
yim
ki
şimdi uzun bir akşamı karşılıyor
dişlerimizdeki anason kokusu
öyle kırışık bir gece doğuracağım ki
içinde sen kuş sesi
şiir aybatımı saati
ben ulaksız ulaşan mektup
bana haber uzayın notalarından
çünkü ben oldukça tıkanık bir es borusu
bir plastik tıkaç
gibi
yim
ki
sen ve ben hakkında
iki cilt kelam da ben edeyim
su ve ateş konusunda da
iki çift formül sunayım
olsun ve bitsin
ne vakit bir kuş düşlesem
o anda üzerime
naftalin kokulu ve ütülü
ve uzun dropp hüzünleriyle
dünyayı iki sarkaç arasında tümlemeye and içmiş
polyester atlılar saldırır
bu durumda
sen ve ben
rüya gibi
miyiz
ki
hız ve bulut kapsıyor bizi
iki ayrı yönden
örneğin önden ve arkadan
suyla ve sesle toparlıyor bizi tanrı
iki ayrı yönden
üst soldan ve sağ alttan
habire ekinleri fosfatlamaktan
kolestrol seviyemize gereken ilgiyi gösteremiyoruz
amonyak kokusundan geçilmese de
ruhumuzun alt geçitleri
iyi duruyor kağıtta hüzünlerimiz yine de
hüzün ve biz
henüz koklanmamış leşler
gibi
miyiz
ki
genellemelerin
genel geçer yanılgılarından kıvılcımlanan bir ateşi
sarıyorsun gövdeme
ey disposibble aşkalar tüketicisi
sırf sana inat olsun diye
yıkayıp yıkayıp ve
kanayan yerlerini
otayıp otayıp
geri kullanıyorum
kalbimin
sen ve ben acaba
biz
gibi
miyiz
ki
@..
kendime not
06.05.2011 - 12:55Düşünemez adama, düşündürücü yaklaşma!
@..
efkar
06.05.2011 - 12:54 'Kim daha fazla insan ise, daha fazla dertli olur.'
[Ali Şeriati]
konuşmak
06.05.2011 - 12:53binlerce yıldır konuşmaktan, koklaşamadık.
mevlana
06.04.2011 - 23:21Yüzde ısrar etme doksan da olur
İnsan dediğinde noksan da olur
Sakın büyüklenme elde neler var
Bir ben varım deme yoksan da olur
mevlana..
cv
25.03.2011 - 19:04Currıculum Vıtae
I..
ilk an göğüs kafesimi ısırdı dünya
canhıraş bağırmamın sebebi bu
yeryüzüne bir yüz de benimkidir artık
içimde nefesler sızıya ait
kavganın göbeğinde çatlıyorum durmadan
esefsizliğe teessüf ederek
sonra
bir yılkı atından bir hikaye çalarak
bir devenin hörgücüne bakarak
neonlara şaşırarak
aşka düşüp
gözlerimi yamalayarak gözyaşına
işte öylece gravatsız
öylece safi et
safi melal
bir ekim düşünden düştüm
bir terazi sallanıp durdu hep
göğsümün orta batısında
bir akrep dolaştı ve yelkovdu hep
kafamın coğrafyasında
bu ne kadar işime yarar bilmem
neye denk gelir bunca kıyamet görmüşlüğüm
kariyerim bakımından
ama her zehirli fikri sabahlarıma taşıdığım bilgisi
kayıtlara geçsin istiyorum
panzehiri altının katlarında bulunan
yılan ısırıklarıyla dolu beynimin kıvrımları
medical geçmişime dair bir işaret vermeyecek olsa da
kayıtlara geçsin istiyorum bu da
II..
demirle tanıştım sonra
ölmeden ölmüş olan bir akrabamın
cenaze merasimi sırasında
gri elbiseleri içinde oldukça devlet duruyorduda
çember yapıp çevirmek gelemedi aklıma
eczaları eczaneden aldım
bu doğru ve normal
cezaları neden aldım
buna dair bir kuşkuyu yemliyorum
kuş kuyuya düşerken
dizlerimde kabuklar
gözlerimde ekseriyetle bayramlık gözyaşları
horoz ibikleri kadar pembeleşmişken tam da kısacık cümlelerim
ah o kimyacıdan tenime yayılan kimya
ah nefesime eşlik eden adrenalin kokusu
dolaysız tümlemelerime tünemiş ilk kıpırtım ah
çalıntı şiirlerle korunaksız bahçelerine dalışım gelir sonra
gözlerini gök ekinler kadar hışırtılı ve narin
kalplerini başaklar kadar dolgun bulduğum
bizim sokaklı kızların
ilk itirazımı seslendirdiğimde
cüney Tarkın henüz kalenin üçüncü burcuna kadar sıçrayabiliyordu
bense orta asyalı düşler içinde
yere dizler vuruyordum
ki tanrı bundan hoşnut olmuyordu o günlerde sanırım
yağmura hayret ediyor oluşum da bu döneme denk gelir esasında
anlardım biraz sudan zira her insan cinsi kadar
yağmurun iki yakasında durmadan ağlayan annemin
yemenisine yağa yağa
bir zindanın demirine değe değe
ağlaya ağlaya
ölmemeye dair bir imkan sağlaya sağlaya babamla
pazardan elma alıp eve dönüşlerim kadar
enteresan olmasa da şimdi ki akılla
yağmura her daim bir isterik nazarla
hayret ettim durmadan
elimde demir
çok tanıdık korkularımı siperliyor artık bu kanca
biraz muşta biraz kılıç kesiği
iki doz bruce lee ile demire ayna tutuşum da
bu kayıtlarda bulunmalıdır oysa
III..
aklımı sudan çıkarıp
ıslak ıslak astım zamanın iplerine
kırıştı karıştı
ütüledim
dilimle damağımı düzelttiğim gibi
zor zenaat ehliydim
bulutlara kuşlar bulmam gerekiyordu o sıra
zencefilli kek nasıl olur anlamalıydım
nasıl yazıyordu ulan bu herifler
bunca pervanesiz uçmaya benzer şeyleri oysa
epeyce yeşil biriktirmiştim Allah tan ki
işime yaradı sonra
isyan dekoratörlüğüm sırasında
şifaya belime kadar girdikten sonra üşenmeseydim
bir borazan tınısından korkup da
bandocu ali amcayı bıçaklayıp öldürmeseydim
zihnimin arka sokaklarında
belki usumun uslanmasına faydası olurdu
onun gergin derisinin
kusma nöbetlerim sırasında
iki de bir gökyüzüne bakıp
bulutlara kuşlar uydurmaktan yorgun düşmekten
fırsatım olmadı hiç karanlık hakkında bir kaç kelam etmeye
zarfımı cibril yalamıştı sanırım ki
açılmıyor besmelesiz
asla korkmuyordum şeytana fransızca hitap etmekten
ama çok üşeniyorum dağları kaldırıp altında cümleler aramaya
ben bütün bu denklemin bir tarafı olduğum zannıyla
geçip giderken kaymakam beyin ve garnizon komutanın önünden
çizgilere basa basa
meğerse gülden bir tabut hazırlıyormuş
yeryüzü annem bana
ne farkeder artık virgül oluşum
kesirlerin çıkmazlarına yol işareti niyetine
ne manası var ki entegrali bilmemin
yazlık düşlerimde oldukça esnek bir zaviyeye oturtmuşsam kelebekleri
ne farkeder gözlerimde ha bir bomba
ha gözyaşı tuzundan inşa ettiğim putlar olması
aya suya hayale
yağmura gökyüzüne köre
resimlere ve şehir yükseltilerine kötü davranmadım hiç
artı haneme çentiklensin lütfen
sesimi aşkın savaşlarında şehit verdiğim de
kayıtlara böylece geçsin istiyorum
ben bir düş değilim (yataktan fırlatmadım kimseyi)
ben bir iş değilim (kimse bensiz kalmadı)
ben bir fiş değilim (katma değerim oldukça düşük)
gövdem tüy niyetine öfke ve aşkla kaplı
nefeslenmem de bu sayede
tüy diplerimden
kimyacının düşüyle
zararsız bir kimyaya dönüşmüşken ne güzel
şimdi radyoaktif bir atık olmaya doğru hızla ilerliyorum
taklamakan ve gobi arasında
IV..
piyano ödüllü bir piyango görsem zevkten bayılırım
piyano çalmayı bildiğimden ya da
piyangodan zengin olmaya hevesimden değil
sadece kafiyeden
sadece sihrinden kelamın
rock gitar trash metal ve de bazuka
kafamda parçalanışı hendrix in
koma bir çellonun ezgilerinden
ve sallanan kaideler üzerinde bir ihtiyar kadının
terennümleri ile hatırlayışım
kitaplara kapaklandığım gecelerin izlerini
beni artık haylayamaz hiç bir kaside sudan başka
hiç bir yerime dokunamaz hiç bir kırağı
annemin çiylerinden başka
göğsüme epeyce bal ve
gazetelerin ekonomi sayfalarını
bir de vicks sürerdim ki
palyatif bir öksürüğe balgam olmasın kalbimin infarktı
uzun zamandır uzayda bir boşluk düşlüyordum
meğerse bulmuşlar kara delik adıyla
gizli saklı bir bisikletim vardı kenarda
yutmuş olmalı kara delik onu da
şimdi şehirler sızıyor dudaklarımın kenarından
gökdelenlerle paylaşıyorum bulut resimlerimi
epeydir bir üveyik gördüğüm yok
bir güne bakana bakmayalı çok oldu
gerçi mevsim kış ne de olsa
şimdi köprülerin altı tuzaklarla ve
türkan şoray posterleriyle dolu
dilime incecik sihirler sürüyorum artık
geceyi bir düş ülkesi saymaya her niyetlendiğimde
kayıtlara geçsin ve eksi haneme yazılsın
şürekâyı asla tanımadığım
asla yüz vermediğim bilinsin müdür koltuklarına
oysa yüzümden ıtırlı bir sabah kesiyorken perdeler
ben aynasız bir loşlukta öylece durup dururken
taşlı sopalı kavgaların perde arkasında durup dururken
başımdan sızan her damla kanda
bir kaç alem büyüklüğünde bir araziyi
suluyorum yağmurla
gizlinin gizi
içimin lokomotifine kömür olmasaydı
yürümezdi bu tren
ve ben tanrım
ne makinist ne de kondüktör pozisyonu için değil
direkt ray olmak için başvuruyorum
emir yolları müssesenize
V..
bütün hayatım boyunca
sadece üç kez kustum banknotlara
ilki hüzzam bir şarkının gergin esindeydi
sesin kıvrak bir armoniye dönüştüğü
o keskin uçurumdaydı
ve epeyce pahalı bir frak kiralamak gerekiyordu o sıralar
taşralı konserlere gitmek için bile
ikincisi bir tayın öldüğünü gördüğümde
sektörel yeşilçam ekranından sarkan
turuncu bir yirmiliğe idi
atını seven her türk çocuğu adına
üçüncüsü saat satan bir adamın
elindeki kirli desteye idi
sadece midem bulanmıştı
zamanın tecime sunulması fikrinden o kadar
bu modern şairler
kusmadan şiir yazamaz mı demeyiniz sayın Binboğa
gerçek budur
modernite oldukça kusturucudur
her beyin artık emezis sebebi
her sevişme sonrası anti-emetik gerek
tenlerin tine saldığı kokudan dolayı
ekranlardan ve gazzeden dolayı
yahudiden ve kurşundan
microsoftttan ve hollandalı ineklerden
ve reklamlardan dolayı
zemini sallayan depremlerden
suyun uzun boylu ve yakışıklı intikamlarından dolayı
her temastan sonra gusül
ve mutlak bir doz anti emetik almalıdır
gönlü varsa insanın
insan kalmaya
gelelim mutlu sona
sızıları kaydettikten sonra iğneli bir yaprağa
şunu bilmelisiniz ki ey garavatlılar
üstümde hala gök olmasaydı
ya da altı üstü tanrıyla kaplı bir fon olmasaydım
yeşilin mavinin suyun ve toprağın dekorunda
hiç gelir miydim kapınıza
sayın hırdavatçılar
bordrolara ve senetlere
borsalara kerhanelere
zifosa bulanmış su kuşlarına
vesaire ve vesaireye
petrole bir de evet
son olarak bir de penislerinize
ayinsel çıkarımlarla yaklaşmanızı hiç sevimli bulmasam da
benim ürüne dönüşecek bir maharetim olmasa da nazarınızda
kapital değerim sıfır ya da ona yakınsa da
buraya yazdıklarım en az kütle formülleri kadar gerçektir
işiniz işime gelmiyor
işim işinize sövmektir gün boyunca doğru
ama
ilenmeyle karışık bir dilenme değil midir
tüm özeti
tüm ömrümün
tüm adem gibi hem de
böylece değil midir herkes için
curriculum vitae
@..
yirmiİkiMartİkibinon
Put
17.02.2011 - 16:21ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim
Asaf Halet Çelebi
su
16.02.2011 - 17:36Su
sayfama ağıyor bir büyük sızı
başkalaşıyor alem gözlerinin deminde
bir akşamın özündeyiz işte
sabahın köründe
sevda sözleri fısıldayarak
şiire aşka fikre karışarak
bizi yeryüzünün halleri bağlamaz
bağlamaz yedi kat yüksekliğimizi
sarsak kuramlar
sen bir resimsin sevgili
bir gökyüzü resmi
başımı kaldırıp bak(a) madan
su dan gördüğüm
suyun ruhu bir enkaz değil ki
sözlerin buğusunda terleyen
bir yakarış değil
şiir değil aşk
seslerden suya inen levhalar var
hay diyoruz örneğin
su ya iniyor
ahh diyoruz
sudan yansıyor kalbimize
sayfama ağıyor bir büyük ağrı
birleşiyor yer ve gök
tek zamandan
dar mekandan geçiyoruz
alemi geziyoruz su ile
alemi seziyoruz su ile
@..
bilinç
16.02.2011 - 17:30bilinç bi(r) linçtir idrak basamağına adım atmayıp aklın kalabalığında kalanlar için..
idrak ve irfan..cinnetin def'i cennetin keşfi..
@..
ah minel aşk ve halatihi
16.02.2011 - 01:25ah diriltsene beni sevgilim
oldukça analitik biçimde sıvazlasana cüzdanımı
biçimsiz bir cüce değil bu varoşların durumundaki buğu
içimde sesine akmakla ilgili önlemez bir kalkışma var
@..
que sera sera
03.02.2011 - 15:55the future's not ours, to see
que sera, sera
what will be, will be.
geleceği göremeyiz elbet
olacak olanlar olacaktır
herşey yazıldığı gibi yaşanacaktır son tahlilde
@..
yağmur
05.01.2011 - 00:34Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
İtimat edeceğim şu belalı yağmura
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim…
Sezai Karakoç
inanmak
05.01.2011 - 00:32inanmak sana
karanlık bir kuyuya pervasız dalar gibi
hiç bir şey için yeterince geç değilken
her yere ve her şeye geç kalmayı göze alarak
sarılıp gövdesine küçük bir tebessümün
bir yeryüzü cenneti düşlemek bakışlarında..
@..
waldo sen neden burada değilsin?
22.11.2010 - 04:52sağ salim çıkıyorum
bu denizden waldo
ıslanmışlığım geçici
tuzsa silkelenir nasılsa
sağ salim düşüyorum
bu uçurumdan waldo
sızlıyor olması önemli değil
çalı kesikleri ve
çakıldığımda bir kaç kemiğimin kırılmasıysa
benim değil
senin ve ortopedistimin sorunu
sağ salim sızıyorum yaralarıma waldo
kafamı traşlamaya bunca hevesli olmak
senin ve berberin sorunu iken
bıyıksızlığım sadece babamı incitir
bu tüy bahsinde ancak
tüy gibi hafifliyorum waldo
aşkın özgül ağırlığını sırtıma vurdukça
kimyasal salgılarım
kim yasal kim yasak sorusu ise
benim değil senin de değil waldo
sadece kimyagerlerin sorunu
waldo sana son bir sır daha vereyim
sen burada bu akışkan yüz ifadesiyle
beni olumsuz bir haç ağırlığı altında ezerken aslında
sana küfretmek seni methetmekten daha kolayken
sağ salim geri gel diye
anıtlar yükselttiğim şehre
deney tüplerini elinden bırakıp
gül deriver diye
yanıma geliver diye
cüceler ülkesinde güliver ol diye waldo
seni çatlarcasına
kıvanıyorum..
ve şimdi waldo sen
sağ ve salim bir tüy kanatlı gibisin ellerimde
sana dehşetli sözler söyleyip
pudranı uçurmak geçiyor içimden
sağlığını ve salimliğini örselemek
bu zoologların değil
senin de değil
benim sorunum anlayabiliyorum waldo
bir yaz akşamındaydık hatırla
denizin yüzümüze yakamozlar fırlattığı
bir yeşil sahilde
sana dirlikten ve ölümden dem vuran şiirler okumuştum
ve bu şairlerin değil
benim değil
senin suçun waldo ki
bütün tersanelerime giren sensin
aşkın kırık çürük yerlerinden
sızan sensin
ve gemimi rüzgarınla tehdit eden
sensin waldo
bu kaşiflerin değil
benim değil
denizin sorunu
yemyeşil bir düş olmaya çok yatkın olan
denizin
gece diyordu bir ara birileri
bütün ezilmişlerin
kafes dövüşü muzafferlerine dönüştüğü
sihirli güçlülük
sen bana geceyi tefsir edemiyorsan eğer waldo
bu senin değil
yıldızların kuşatılmışlığını izleyenlerin sorunu
evet biz bazen şiirler yazar bazen ağlarız
ki bizi insan tutan
bizi bizde
bizi aşkta ve direnmeke
bizi dünya da ve Allah ta tutan bu zamktır elbet
ağlayışımıza saygı duymuyorsa kompradorlar waldo
bu küresel sistemin değil
mc donalds ın değil
bu kalbine döşediği taşları
yer zemini sanan akillerin sorunu
seni taparcasına yırtıyorum
gecenin sarı samanından
buyruklar savuruyorum yeryüzünün aşksızlarına
şiirsizlerine
waldo beni yarala
ve beni kanat gökyüzünün sesiyle
çünkü ben
her daim ve berdevam isyandayım
aşkın karaltı olarak ufukta bulunuşuna
bu senin suçun değil waldo
bu
ufkun bu kadar uzak oluşunun suçu..
..
@..
bendeki sen
26.10.2010 - 02:03“…Kaçta kaçın benim? Kanımda, kafamda sen varsın. Sesin yetmiyor bana. Seni bütün olarak istiyorum, etinle, iskeletinle, rüyalarınla bütün. Ve yalnız benim olarak. Mazini kıskanıyorum. Halini kıskanıyorum. Kendini rahat hissetmen beni kudurtuyor. Anlarsan anla, ben anlayamıyorum. Acı duymaman için derimi yüzdürtürüm, ama ayrılığın seni üzmediğini, yaralamadığını düşünmek kanımı tepeme çıkartıyor. Üstelik buna imkan olmadığınıda biliyorum. Biliyorum ki, benimsin, yalnız benim, edebiyen benim. Dudaklarım, dudaklarına, tenim tenine, ruhum ruhuna alevden harflerle damgasını vurmuş. Bu damgayı ancak ölüm silebilir. Biliyorum ki mustaripsin. Ekim, kasım, aralık, ocak… O zamana kadar yaşayacak mıyım? Vaham benim. Yine susuzum, eskisinden daha susuzum. Belki uzviyetin isyanı bu, korkunç bir isyan. Tepeden tırnağa öperek..“
Cemil Meriç..
Kavuşmak
16.10.2010 - 23:31meddi muttasıl uzunluğunda sev..
hasret şeddelenip vuslata..ve..
sükuna erecektir kavuşmalar..
@..
...ölüm....
13.07.2010 - 02:03yaşamak kadim bir cinayet olduğundan beri..
post-modern bir direniştir ölmek..
@..
israil
31.05.2010 - 13:22faşist vandalizmin kalesi..organize terör şebekesi..amerikan kıçında sallanan bok..
@..
yahudi
31.05.2010 - 13:18peygamber katili lanetliler taifesi..Muntakim olan Allah elbet intikamımızı alıcıdır..dünya sizin..buyrun şimdilik..ötede görüşelim..hayvandan aşağılar..
@..
lâ havle
18.05.2010 - 11:45Lâ Havle ve Lâ Kuvvete İlla Billah..(havl ve kudret sahibi ancak Allah'tır)
muhalif
17.05.2010 - 10:22anarşist değil................MUHALİF
cool değil......................KUL
sapık değil....................AŞIK
devrimci değil................ESTETİKÇİ
yıktığı kadar..................MİMAR
bozduğu kadar..............TAMİR EDEN
durulana kadar..............SU
aydınlanana kadar.........IŞIK
tanrı kadar....................AŞK
@..
en uzun gece
24.04.2010 - 09:39Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin
Toplam 110 mesaj bulundu