Fikri sıradan insanlardan daha uzun, daha ağır ve daha hacimli olan insanlar..
işi bencilliğe vurursak eğer ' anlatamayan insanlar' da denilebilir..
asgarî ve avâmî tanım..
... Bir şahsiyet düşlerim: Sorunun bir parçası değil, çözümün bir parçası olan. Yük olmayıp yük alan. Kendini yad ve yabancı ellerde aramayıp kendini kendinde arayan ve kendini kendinde bulan. Hamken yanan, pişen ve olan. Olmanın sırrına erdiği için hamların elinden tutup, onların da olması için onların yerine yanmaktan çekinmeyen. Düşünce, duygu ve aksiyon dengesini varlığında gerçekleştirerek, 'muvahhid şahsiyet' olma kıvamına eren. Yalnızca kafa gözüyle değil, yürek gözüyle de bakıp, onunla gören. Kendini yalnız sözle değil yüzle, gözle, özle ifade edebilecek liyakate eren, vuracağı ve duracağı yeri iyi bilen, Allah'a karşı esas duruşunu ayağının altındaki topraklar kayarken dahi bozmayan bir şahsiyet.
Bir şahsiyet düşlerim: Kendi kafasıyla düşünüp, kendi yüreğiyle duyan. Kesrette vahdet bulan. Ne dostları karşısında kapris yapan, ne düşmanları karşısında aşağılık kompleksine kapılan. Ayaklarının birini hakikatin merkezinde sabit tutarak, diğer ayağıyla tüm dünyayı, hatta tüm evreni dolaşan ve yitik hikmetleri, hakikatleri, cevheri arayıp kendine çeken bir mıknatıs gibi arayıp kendine çeken, 'bizden adam olmaz' bedbinliğini alıp 'çıkarsa bizden adam çıkar' bencilliğine vuran, bu iki sakat ucu da bir fiskeyle atık düşünceler çukuruna yuvarlayıp, adil ve mutedil olmayı bir hayat düsturu bilen bir şahsiyet.
Ve bir bayram düşlerim; hesap gününün sonunda 'Ey (sadece Allah ve cennetle) tatmine ulaşan insan; gir kullarımın arasına (çünkü cennetin yolu kulların arasından geçiyor) ve gir cennetime! ' muştusunun verildiği bir bayram.
İşte o bayramın provasıdır bu bayramlar. O mutlak bayramlardan bir efilti taşıdığı oranda anlamlıdır bu bayramlar. Onun içindir ki, 'bayram' anlamına gelen 'ıyd' sözcüğüyle 'ahiret' anlamına gelen 'me'ad' sözcüğü aynı köke aittir... '
Apology özür dileyici bir savunmayı içerir. Haklılığını kanıtlama çabasıdır. Bu var olan bütün dini anlayışları kabul etme ve arkasında durma tavrıdır. Din savunusu dine saldırı eylemine karşı savunmacı bir reflekse işaret eder. Bu refleks irdelemekten çok telkin edici bir tutumdur.
Din savunusu, “din elden gidiyor! ” söyleminin dışa vurumunu ortaya koyar. Bu noktada din diye bilinen anlayış mutlaklaştırılır. Herkes bu mutlak anlayışın ya yanındadır, ya da karşısındadır. Din ile dinin yorumu özdeşleştiğinden din savunusuna soyunmuş bir çok hizib ortaya çıkar ve bunların her biri diğerini inkarcı olmakla suçlar. Tekfircilik din savunusu mantığının doğal uzantısıdır aslında.
Din savunusu yenilgi dönemlerinin ürünüdür. Yenilgi dönemleri var olanı muhafaza etmeyi getirir. Dinin global bir evren tasarımından yola çıkan din savunusu tavrı biz ve ötekiler ikileminin sürekli vurgulanmasını ve ümmetçi yaklaşımları öne çıkarır. Ümmetçi ve cemaatçi her yaklaşım da birey bilincini yok etme kapısını açık tutar. Süreç içerisinde birey yok olur. Bireyin olmadığı yerde bireysel şahsiyetten de söz etmek mümkün olmaz. Bireyin yok edildiği bir söylemin hiçbir derde deva olması zaten mümkün olmaz. Her şeyin ümmetin genel maslahatları adına kullanıldığı bir ortama vurgu yapan savunmacı söylem gerçekte ümmetçi ya da global bir toplumcu değil sadece hizipçi olabilecektir. Çünkü savunmacı söylem irdeleyen ve sorgulayan bir söylem değil dayatan ve telkin eden bir söylemdir. Dayatan ve telkin eden her söylem hizipçi ve klikçi olmaktan kurtulamayacaktır. Her hizip kendi anlayışını din diye insanlara dayatacak ve bunu da çoğu kere ümmet adına yapacaktır. Her aykırı yaklaşım fitne çıkarmakla, her farklı çizgi, çizgi dışı olmakla suçlanacaktır. Bu süreçte totaliter bir anlayış egemen olacaktır.
Din savunusu Tanrı adına konuşma eğiliminden de beslenir. Din savunucusu kendisini ilahi bir görevle görevlendirilmiş telakki eder. Bu çerçevede daima dini kendisinin temsil ettiğini düşünür. Bu bağlamda yargılama mahkum etme ve kendine benzemeyeni çizgi dışı ilan etme hakkını da kendinde görür. Tanrısal misyonu nedeniyle herkesin ona benzemesi gerektiğini düşünür. O, Tanrısal misyonu sayesinde hakikatin merkezindedir. Hayatı kavradığı açıya ters düşen her farklılığı din için bir tehdit olarak kabul eder.
Savunmacı ruh yapısı egemen düşünme biçimini mutlak kabul etme tavrını da taşır. Savunulan anlayışı egemen anlayışa uydurma çabası tahrife bile kapı açabilir. Din savunusu eğilimi her din için önemli bir sapmadır aslında.Tahrif de bu sapmanın bir uzantısı olmaktan başka bir şey değildir. Dinin tahrifi sürecine baktığımızda hep bir savunu tavrını görmekten kurtulamayız. Kutsal kitabın tahrifi kimi kere egemen anlayış tarafından benimsenme güdüsüyle gerçekleştirilmiştir.
Din savunusu eğiliminin ayrıca çoğu kere siyasi bir içerik taşıdığı da söylenebilir. Din savunusunun beslendiği ortamı dikkate aldığımızda bu tavrın temelde siyasi bir içerik taşıdığı görülebilir. Din savunusu entelektüel yetersizlik, toplumdaki siyasi ve sosyal kaos,ekonomik yetersizlik,askeri yenilgi gibi etkenlerin bulunduğu ortamlarda boy verir. Böylesi bir yapı toplumdaki olumsuzluklardan şikayete reçeteler önermeyi getirir. Bu da gidişattan memnun olmayanları içe kapanık ve savunmacı yapar. Var olanı muhafaza anlamında muhafazakarlık boy verir. Din savunusu bu noktada dini bir tavrın değil siyasi bir tavrın temsilcisidir. Bu eğilim ise insanların hakikatte buluşmalarının önündeki önemli engellerden biridir.
Bilinçli ya da bilinçsiz bu sapma, kendini yeterli görme duygusu (istiğna) nun da bir tezahürüdür ve her an bir azgınlaşmayı(tuğyan) da beraberinde taşır. Dinden sapmanın en önemli nedenlerinden birisidir din savunusu. Savunu daima yüzeysel ve hamasidir. Bu yüzden köklü bir bilinçten yoksundur. Köklü bir bilince hikmeti arama tavrı ile ulaşılacaktır oysa..
Dinin olumlu çehresi süreç içerisinde olumsuz işlere aracı kılınmaya başlayabilir.Ve din doğduğu amacın dışına çıkarılabilir.Bu çerçevede hikmeti aramak everensel şaşmaz değerleri aramak tavrı bize dinin asli çehresini yeniden gösterecektir. Son dönem İslam yenilikçilerinin yapmak istedikleri de bu değil miydi? Ama şimdilerde bu yenilikçilerin kendi dönemlerinde ürettikleri anlayışlar dinin temeli olarak algılanmaya başlandı. Bu çabalar ileri götürüleceğine bu çabaların ürünleri sürekli tekrar edilip duruldu.
Polis arkadaşımın,
düğün gecesi 'damat kaçırma âdeti' için aldığı tedbir..
Düğün bitiminde çıkartıp göstermişti hepimize
'aklınızdan bile geçirmeyin..! '
' hindî ' Hint ülkesine ait olan..
16. yy'da 'Batı Hint Adaları' olarak adlandırılan Amerika'daki Antil Adalarından ithal edildiği için bu ismi almış..
'intellectuel' Aydın, kültürlü kişi
kelime anlamı bu olmasına rağmen 'entel' (anlayış, akıl) genellikle 'concon' ismindeki Beyazıt Öztürk'ün canlandırdığı karakterle karıştırılır..
bununlada kalınmaz 'entel' in yanına 'ne alaka' denilecek bir 'dantel' kelimeside ilave edilir..
ıslık çalmak
30.12.2006 - 19:45Füyt füyt füyuuuuuu! (bu zampara ıslığı)
Füyt! (bu dolmuşçulara çalınan ıslık)
Füyuuuuuuuuuu füyyyt (buda çocukken daldığımız kiraz bahçesinin sahibi olan Mümin amcanın ıslığı ' inin ulan aşağı! ' anlamında)
evli kadınlar
30.12.2006 - 19:40' Sana hediye aldım' diyerek takdim ettikleri hediyenin ardından kredi kartı borcunu; hediyenin borcunu kocalarına ödeten kadınlardır (genellikle)
ellerim bomboş
30.12.2006 - 19:38'Yüreğimde bir sızı, ateşe atılmış bir demir gibii kor hâlâ...'
Kim söylüyordu hatırlamıyorum..
Anlaşılmayan insan
30.12.2006 - 19:36Fikri sıradan insanlardan daha uzun, daha ağır ve daha hacimli olan insanlar..
işi bencilliğe vurursak eğer ' anlatamayan insanlar' da denilebilir..
asgarî ve avâmî tanım..
karafaki
30.12.2006 - 19:34Küçük su kepçesi.. ' gırâf ' (arapça)
zebun
30.12.2006 - 19:32'zebûn'
Farsçada zayıf, güçsüz, elden ayaktan düşmüş anlamlarına gelir..
Fahri
30.12.2006 - 19:31Onursal..
'fahr' arapçada gurur duyma, şan ve şeref sahibi olma anlamlarına gelir..
Kurban Bayramı
30.12.2006 - 19:28... Bir şahsiyet düşlerim: Sorunun bir parçası değil, çözümün bir parçası olan. Yük olmayıp yük alan. Kendini yad ve yabancı ellerde aramayıp kendini kendinde arayan ve kendini kendinde bulan. Hamken yanan, pişen ve olan. Olmanın sırrına erdiği için hamların elinden tutup, onların da olması için onların yerine yanmaktan çekinmeyen. Düşünce, duygu ve aksiyon dengesini varlığında gerçekleştirerek, 'muvahhid şahsiyet' olma kıvamına eren. Yalnızca kafa gözüyle değil, yürek gözüyle de bakıp, onunla gören. Kendini yalnız sözle değil yüzle, gözle, özle ifade edebilecek liyakate eren, vuracağı ve duracağı yeri iyi bilen, Allah'a karşı esas duruşunu ayağının altındaki topraklar kayarken dahi bozmayan bir şahsiyet.
Bir şahsiyet düşlerim: Kendi kafasıyla düşünüp, kendi yüreğiyle duyan. Kesrette vahdet bulan. Ne dostları karşısında kapris yapan, ne düşmanları karşısında aşağılık kompleksine kapılan. Ayaklarının birini hakikatin merkezinde sabit tutarak, diğer ayağıyla tüm dünyayı, hatta tüm evreni dolaşan ve yitik hikmetleri, hakikatleri, cevheri arayıp kendine çeken bir mıknatıs gibi arayıp kendine çeken, 'bizden adam olmaz' bedbinliğini alıp 'çıkarsa bizden adam çıkar' bencilliğine vuran, bu iki sakat ucu da bir fiskeyle atık düşünceler çukuruna yuvarlayıp, adil ve mutedil olmayı bir hayat düsturu bilen bir şahsiyet.
Ve bir bayram düşlerim; hesap gününün sonunda 'Ey (sadece Allah ve cennetle) tatmine ulaşan insan; gir kullarımın arasına (çünkü cennetin yolu kulların arasından geçiyor) ve gir cennetime! ' muştusunun verildiği bir bayram.
İşte o bayramın provasıdır bu bayramlar. O mutlak bayramlardan bir efilti taşıdığı oranda anlamlıdır bu bayramlar. Onun içindir ki, 'bayram' anlamına gelen 'ıyd' sözcüğüyle 'ahiret' anlamına gelen 'me'ad' sözcüğü aynı köke aittir... '
SAMİ HOCAOĞLU
cinnet
29.12.2006 - 17:22Haftasonu, aysonu ve yılsonunun aynı güne denk gelmesi sonucu geçirilen durum..:S
apology
29.12.2006 - 15:03Aşağıdaki yazı iktibastır.
HİKMET MI, DİN SAVUNUSU MU? / Bülent SÖNMEZ
apology
29.12.2006 - 14:57Apology özür dileyici bir savunmayı içerir. Haklılığını kanıtlama çabasıdır. Bu var olan bütün dini anlayışları kabul etme ve arkasında durma tavrıdır. Din savunusu dine saldırı eylemine karşı savunmacı bir reflekse işaret eder. Bu refleks irdelemekten çok telkin edici bir tutumdur.
Din savunusu, “din elden gidiyor! ” söyleminin dışa vurumunu ortaya koyar. Bu noktada din diye bilinen anlayış mutlaklaştırılır. Herkes bu mutlak anlayışın ya yanındadır, ya da karşısındadır. Din ile dinin yorumu özdeşleştiğinden din savunusuna soyunmuş bir çok hizib ortaya çıkar ve bunların her biri diğerini inkarcı olmakla suçlar. Tekfircilik din savunusu mantığının doğal uzantısıdır aslında.
Din savunusu yenilgi dönemlerinin ürünüdür. Yenilgi dönemleri var olanı muhafaza etmeyi getirir. Dinin global bir evren tasarımından yola çıkan din savunusu tavrı biz ve ötekiler ikileminin sürekli vurgulanmasını ve ümmetçi yaklaşımları öne çıkarır. Ümmetçi ve cemaatçi her yaklaşım da birey bilincini yok etme kapısını açık tutar. Süreç içerisinde birey yok olur. Bireyin olmadığı yerde bireysel şahsiyetten de söz etmek mümkün olmaz. Bireyin yok edildiği bir söylemin hiçbir derde deva olması zaten mümkün olmaz. Her şeyin ümmetin genel maslahatları adına kullanıldığı bir ortama vurgu yapan savunmacı söylem gerçekte ümmetçi ya da global bir toplumcu değil sadece hizipçi olabilecektir. Çünkü savunmacı söylem irdeleyen ve sorgulayan bir söylem değil dayatan ve telkin eden bir söylemdir. Dayatan ve telkin eden her söylem hizipçi ve klikçi olmaktan kurtulamayacaktır. Her hizip kendi anlayışını din diye insanlara dayatacak ve bunu da çoğu kere ümmet adına yapacaktır. Her aykırı yaklaşım fitne çıkarmakla, her farklı çizgi, çizgi dışı olmakla suçlanacaktır. Bu süreçte totaliter bir anlayış egemen olacaktır.
Din savunusu Tanrı adına konuşma eğiliminden de beslenir. Din savunucusu kendisini ilahi bir görevle görevlendirilmiş telakki eder. Bu çerçevede daima dini kendisinin temsil ettiğini düşünür. Bu bağlamda yargılama mahkum etme ve kendine benzemeyeni çizgi dışı ilan etme hakkını da kendinde görür. Tanrısal misyonu nedeniyle herkesin ona benzemesi gerektiğini düşünür. O, Tanrısal misyonu sayesinde hakikatin merkezindedir. Hayatı kavradığı açıya ters düşen her farklılığı din için bir tehdit olarak kabul eder.
Savunmacı ruh yapısı egemen düşünme biçimini mutlak kabul etme tavrını da taşır. Savunulan anlayışı egemen anlayışa uydurma çabası tahrife bile kapı açabilir. Din savunusu eğilimi her din için önemli bir sapmadır aslında.Tahrif de bu sapmanın bir uzantısı olmaktan başka bir şey değildir. Dinin tahrifi sürecine baktığımızda hep bir savunu tavrını görmekten kurtulamayız. Kutsal kitabın tahrifi kimi kere egemen anlayış tarafından benimsenme güdüsüyle gerçekleştirilmiştir.
Din savunusu eğiliminin ayrıca çoğu kere siyasi bir içerik taşıdığı da söylenebilir. Din savunusunun beslendiği ortamı dikkate aldığımızda bu tavrın temelde siyasi bir içerik taşıdığı görülebilir. Din savunusu entelektüel yetersizlik, toplumdaki siyasi ve sosyal kaos,ekonomik yetersizlik,askeri yenilgi gibi etkenlerin bulunduğu ortamlarda boy verir. Böylesi bir yapı toplumdaki olumsuzluklardan şikayete reçeteler önermeyi getirir. Bu da gidişattan memnun olmayanları içe kapanık ve savunmacı yapar. Var olanı muhafaza anlamında muhafazakarlık boy verir. Din savunusu bu noktada dini bir tavrın değil siyasi bir tavrın temsilcisidir. Bu eğilim ise insanların hakikatte buluşmalarının önündeki önemli engellerden biridir.
Bilinçli ya da bilinçsiz bu sapma, kendini yeterli görme duygusu (istiğna) nun da bir tezahürüdür ve her an bir azgınlaşmayı(tuğyan) da beraberinde taşır. Dinden sapmanın en önemli nedenlerinden birisidir din savunusu. Savunu daima yüzeysel ve hamasidir. Bu yüzden köklü bir bilinçten yoksundur. Köklü bir bilince hikmeti arama tavrı ile ulaşılacaktır oysa..
Dinin olumlu çehresi süreç içerisinde olumsuz işlere aracı kılınmaya başlayabilir.Ve din doğduğu amacın dışına çıkarılabilir.Bu çerçevede hikmeti aramak everensel şaşmaz değerleri aramak tavrı bize dinin asli çehresini yeniden gösterecektir. Son dönem İslam yenilikçilerinin yapmak istedikleri de bu değil miydi? Ama şimdilerde bu yenilikçilerin kendi dönemlerinde ürettikleri anlayışlar dinin temeli olarak algılanmaya başlandı. Bu çabalar ileri götürüleceğine bu çabaların ürünleri sürekli tekrar edilip duruldu.
gaza gelmek
29.12.2006 - 14:40- Faruk, konuş müdürle..
- Konuşacağım abi.. ama tırsıyorum ya terslerse?
- Terslemez Faruk..
- Abi kötü olur o zaman..
- Olmaz Faruk.. Unutma sonunu düşünen kahraman olamaz!
- Olamaz abi..
- Git şimdi Faruk..
- Gidiyorum..
biber gazı
29.12.2006 - 14:26Polis arkadaşımın,
düğün gecesi 'damat kaçırma âdeti' için aldığı tedbir..
Düğün bitiminde çıkartıp göstermişti hepimize
'aklınızdan bile geçirmeyin..! '
pansuman
29.12.2006 - 14:22' gönül yarası' ve 'pansuman'...
dehşetengiz bir şiir, dokunaklı bir nesir yazmak için çok iyi malzeme olurdu..
hissedebiliyorum..
taarruz
29.12.2006 - 14:18Sataşma, saldırı.
Ortaya çıkma, karşısına çıkma anlamına gelen ' arz' kelimesinden türemiş..
bknz.
arz-ı endâm etmek
Şak
29.12.2006 - 14:16Veyahut
arapçada ikiye bölmek
bknz.
'şakk-ı kamer mucizesi' (ayın ikiye bölünmesi)
Şak
29.12.2006 - 14:13Ya da bir nesnenin ütopik bir biçimde hızla gönderilişi, getirilişi..
bknz.
şak diye gönderdim
Şak
29.12.2006 - 14:08Tokat sesi..
Bağcılar
29.12.2006 - 11:02Mahmutpaşa Caddesi..
hindi
29.12.2006 - 10:59' hindî ' Hint ülkesine ait olan..
16. yy'da 'Batı Hint Adaları' olarak adlandırılan Amerika'daki Antil Adalarından ithal edildiği için bu ismi almış..
soru
29.12.2006 - 10:37Hitâb ediş tarzına, ses tonuna göre değişiyor;
sen manyaksın?
sen! manyaksın..
gibi..
öküz altında buzağı aramak
29.12.2006 - 10:34Ceviz ağacının altında kestane aramak gibi bir şey..
dantel
29.12.2006 - 10:30'dentelle' dişe benzeyen, diş şeklinde olan el oyası.
'dent' = diş..
Entelektüalizm
29.12.2006 - 10:15'intellectuel' Aydın, kültürlü kişi
kelime anlamı bu olmasına rağmen 'entel' (anlayış, akıl) genellikle 'concon' ismindeki Beyazıt Öztürk'ün canlandırdığı karakterle karıştırılır..
bununlada kalınmaz 'entel' in yanına 'ne alaka' denilecek bir 'dantel' kelimeside ilave edilir..
Toplam 638 mesaj bulundu