Aslında 'ilgili olmak, alakadarlık' anlamındayken 'beni enterese etmez' (ilgilendirmez) anlamıyla olumsuz olarak kullanılıyor türkçede. Türevi olan 'enteresan' ise (ilgi çekici) anlamına geliyor.
'Sözünü tutma, borcuna sadık olma.' diyor sözlük.
Yani bir şeyin karşılığı olarak verilen/ödenen anlamına hâiz. Verilen bir sözdür ve bu sözü yerine getirmek 'vefâ'dır. Buraya kadar her şey normal. Bakıyoruz bu kökten türeyen diğer kelimelere; 'fiyat' karşımızda ilkin. Bir şeyin karşılığında ödenen demek ki anlam aynı hemen hemen; hatta tamamen.
Diğeri 'ifâ'. Bu da aynı kökenden.Verilmiş bir sözü, dillendirilmiş bir vaadi yerine getirmek. 'Vefâ'nın vücud bulmuş hâli. Bir eylem bir ispat belki..
Sonuncusu ve en mânidarı ise 'vefât'. Açıklamaya ne hâcet?
Verilmiş bir sözü yerine getirmek. Heyhât biz yerine getirmesekte tahsil edilecek bir borç bu. Bir şeyin ödenen bedeli. Hayatın fiyatı; 'vefât'.
'Allah'a bir can borcum var' deyişine de açıklık getiriyor bu tanımlar. Burada düğümlendi yazı...
Var böyle doğru yazılış ve söylenişleri insanı şaşırtan deyim ve atasözleri. Bunu 'şişhâne' olarak bilirdim ki doğrusu 'şeşhâne' imiş. Fakat ömrümde 'Ane* gibi yâr, Bağdat gibi diyâr olmaz' atasözüne şaşırdığım kadar başka bir şeye şaşırmadım.
Meğer Bağdat'a yakın bir yerde sarp bir uçurum varmış; ismi 'Ane'. Gerçekten 'Ane' uçurumu Bağdat'lıların görüp göreceği en sarp uçurum (yar) imiş. Ve bu atasözüde o uçurumdan türemiş;
'Ane gibi yar, Bağdat gibi diyâr olmaz'..
Daha neler göreceğiz bakalım...
Yüz yüze gelmek, yüzünü dönmek, yüzleşmek
Almak, benimsemek, direnmemek, misafir etmek, konukseverlik göstermek..
'k-b-l' fiilinin lügat anlamları bunlar..
Ve 'kıble' kelimesi de aynı köktendir..
Az biraz çiçeğe, bilumum börtü-böceğe olan alâkam sebebiyle üretimine bizzat şahid olduğum güldür. Şöyle ki;
Kırmızı güller seradan standart ölçüde kesilerek toplanır, ve içi 'mavi boya' ile karıştırılmış su dolu bir kovaya konulur. Yaklaşık 2-3 saat sonra güllerimiz mavi hâle gelir.
'Kaz gelecek yerden esirgenen çilli tavuğun çift sarılı yumurtası'.
Gözükmüyor epeydir. Omlet yaptılar gâliba..
bknz.
kim ekliyor kardeşim böyle terimleri.
Biraz uzun. Kopyalayıp yapıştırmak âdetim değil. Ama bu şiir için değer.Hele şu söz; 'melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz'..
Ah..
Denizlerden
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-i fikre bir mersâ
Olan bu mâi deniz,
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'nâ,
Ne bu akşamda bir gam-i nermîn
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-î istitâr ü istiğnâ.
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ,
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz...
O belde?
Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde;
Mâi bir akşam
Eder üstünde dâimâ ârâm;
Eteklerinde deniz
Döker ervâha bir sükûn-ı menâm.
Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyâhud yâr;
Dilde tenvîm-i ıstırâbı bilir
Dudaklarındaki giryende bûseler, yâhud,
O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm
Onların ruhu, şâm-ı muğberden
Mütekâsif menekşelerdir ki
Mütemâdî sükûn u samtı arar;
Şu'le-î bî-ziyâ-yı hüzn-i kamer
Mültecî sanki sâde ellerine
O kadar nâ-tüvân ki, âh, onlar,
Onların hüzn-i lâl ü müştereki,
Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine...
O belde
Hangi bir kıt'a-yı muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd?
Bir yalan yer midir veya mevcûd
Fakat bulunmayacak bir melâz-i hulyâ mı?
Bilmem... Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı.
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre, müebbed bu yerde mahkûmuz...
Yönetim, yönetme.
Aslında 'sıkı yönetim' anlamına hâiz. Bir cebir söz konusu. İnsanların kilo vermek için girdikleri şeye de(?) rejim deniliyor. Anlam aynı aslında. Kendi kendine sıkıyönetim, olağanüstü hâl vs.
sanskritçe
02.06.2007 - 17:11Kadîm dillerden.. Âramca, Farsça ve Arapçayıda etkilemiştir..
alışmak
02.06.2007 - 17:08'alışığ' (yumuşamış) 'alışmag' (yumuşamak) .
'alış' (yumuşak) . Kullanılagelen anlamıyla etimolojisi ne kadar uyumlu değilmi..
kireç
02.06.2007 - 17:02Farsça bir kelime. 'gırâç'
kireç
02.06.2007 - 17:01'Kıraç topraklar' daki 'kıraç'ın kireçten esinlendiği söylenir..
Hoş amedî
02.06.2007 - 16:59Hoş geldin.
sittinsene
02.06.2007 - 16:58bknz.
sittin sene
enterese
20.05.2007 - 14:06Aslında 'ilgili olmak, alakadarlık' anlamındayken 'beni enterese etmez' (ilgilendirmez) anlamıyla olumsuz olarak kullanılıyor türkçede. Türevi olan 'enteresan' ise (ilgi çekici) anlamına geliyor.
usanmak
20.05.2007 - 13:52'osanmak'.
Bir şeye olan ilgisini kaybetmek...
'Meyl eylemezem gayrısına; tövbeler olsun,
Bu âna değin ettiğim isyandan usandım'
Kuddusî.
vefa
12.05.2007 - 20:49'Sözünü tutma, borcuna sadık olma.' diyor sözlük.
Yani bir şeyin karşılığı olarak verilen/ödenen anlamına hâiz. Verilen bir sözdür ve bu sözü yerine getirmek 'vefâ'dır. Buraya kadar her şey normal. Bakıyoruz bu kökten türeyen diğer kelimelere; 'fiyat' karşımızda ilkin. Bir şeyin karşılığında ödenen demek ki anlam aynı hemen hemen; hatta tamamen.
Diğeri 'ifâ'. Bu da aynı kökenden.Verilmiş bir sözü, dillendirilmiş bir vaadi yerine getirmek. 'Vefâ'nın vücud bulmuş hâli. Bir eylem bir ispat belki..
Sonuncusu ve en mânidarı ise 'vefât'. Açıklamaya ne hâcet?
Verilmiş bir sözü yerine getirmek. Heyhât biz yerine getirmesekte tahsil edilecek bir borç bu. Bir şeyin ödenen bedeli. Hayatın fiyatı; 'vefât'.
'Allah'a bir can borcum var' deyişine de açıklık getiriyor bu tanımlar. Burada düğümlendi yazı...
altı kaval üstü şeşhane
16.04.2007 - 16:41Var böyle doğru yazılış ve söylenişleri insanı şaşırtan deyim ve atasözleri. Bunu 'şişhâne' olarak bilirdim ki doğrusu 'şeşhâne' imiş. Fakat ömrümde 'Ane* gibi yâr, Bağdat gibi diyâr olmaz' atasözüne şaşırdığım kadar başka bir şeye şaşırmadım.
Meğer Bağdat'a yakın bir yerde sarp bir uçurum varmış; ismi 'Ane'. Gerçekten 'Ane' uçurumu Bağdat'lıların görüp göreceği en sarp uçurum (yar) imiş. Ve bu atasözüde o uçurumdan türemiş;
'Ane gibi yar, Bağdat gibi diyâr olmaz'..
Daha neler göreceğiz bakalım...
emel sayın
08.04.2007 - 17:10Farsça söylüyor..
yasak aşk
08.04.2007 - 14:04Aşk-ı memnû..
kabul görmek
08.04.2007 - 13:58Yüz yüze gelmek, yüzünü dönmek, yüzleşmek
Almak, benimsemek, direnmemek, misafir etmek, konukseverlik göstermek..
'k-b-l' fiilinin lügat anlamları bunlar..
Ve 'kıble' kelimesi de aynı köktendir..
Münacat
08.04.2007 - 13:29Doğru yazılışı 'münâcaat' olmakla birlikte akla Elmalılı Hamdi Yazır'ın hâlen câmiilerde İmam Efendilerce edilen duası gelmiştir;
'Hamdini sözüme sertâc ettim, Zikrini kalbime mî'rac ettim, Kitâbını kendime minhâc ettim. Ben yoktum var ettin, varlığından haberdar ettin, aşkınla gönlümü bîkarâr ettin.
Inayetine sığındım, kapına geldim, hidayetine sığındım lütfuna geldim, kulluk edemedim afvına geldim.
Şaşırtma beni dogruyu söylet, neş'eni duyur, hakikati ögret.
Sen duyurmazsan ben duyamam, sen söyletmezsen ben söyleyemem, sen sevdirmezsen ben sevdiremem. Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini.
Sevdin habibini kainata sevdirdin: Sevdin de hil'at -i risaleti giydirdin, Makam-ı İbrahim'den Makam-ı Mahmuda erdirdin. Server-i asfiya kıldın. Hatem-i enbiya kildın. Muhammed Mustafa kildin.
Salat-ü selam, tahiyyat-ü ikram, her türlü ihtiram ona, onun Al-i Ashab-u etbaina ya Rab! Amin... '
duygulanmak
08.04.2007 - 13:18Burun kemiğinin sızlaması.
mavi gül
08.04.2007 - 13:16Az biraz çiçeğe, bilumum börtü-böceğe olan alâkam sebebiyle üretimine bizzat şahid olduğum güldür. Şöyle ki;
Kırmızı güller seradan standart ölçüde kesilerek toplanır, ve içi 'mavi boya' ile karıştırılmış su dolu bir kovaya konulur. Yaklaşık 2-3 saat sonra güllerimiz mavi hâle gelir.
ekmeğin içinden vida çikmasi
08.04.2007 - 13:10İmkân hatt-ı dâhilinde olandır; Mümküdür.
perde takmak
08.04.2007 - 13:08Daha zor olanı için bknz.
Yeni yıkanmış, ıslak perdeyi takmak.
Ayrıca bknz.
Ev hanımlarıın pratik zekâsı
-Bunu öce kurutsak sonra assak olmuyor mu?
-Hayır astığın yerde kuruyacak zaten..
nedir'in olmazsa olmazları
08.04.2007 - 13:00'Kaz gelecek yerden esirgenen çilli tavuğun çift sarılı yumurtası'.
Gözükmüyor epeydir. Omlet yaptılar gâliba..
bknz.
kim ekliyor kardeşim böyle terimleri.
ipekyolu
08.04.2007 - 12:58Bknz.
E-90 Karayolu
Şu'le i biziya yı hüzn i kamer
06.04.2007 - 19:54Biraz uzun. Kopyalayıp yapıştırmak âdetim değil. Ama bu şiir için değer.Hele şu söz; 'melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz'..
Ah..
Denizlerden
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-i fikre bir mersâ
Olan bu mâi deniz,
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'nâ,
Ne bu akşamda bir gam-i nermîn
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-î istitâr ü istiğnâ.
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ,
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz...
O belde?
Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde;
Mâi bir akşam
Eder üstünde dâimâ ârâm;
Eteklerinde deniz
Döker ervâha bir sükûn-ı menâm.
Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyâhud yâr;
Dilde tenvîm-i ıstırâbı bilir
Dudaklarındaki giryende bûseler, yâhud,
O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm
Onların ruhu, şâm-ı muğberden
Mütekâsif menekşelerdir ki
Mütemâdî sükûn u samtı arar;
Şu'le-î bî-ziyâ-yı hüzn-i kamer
Mültecî sanki sâde ellerine
O kadar nâ-tüvân ki, âh, onlar,
Onların hüzn-i lâl ü müştereki,
Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine...
O belde
Hangi bir kıt'a-yı muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd?
Bir yalan yer midir veya mevcûd
Fakat bulunmayacak bir melâz-i hulyâ mı?
Bilmem... Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı.
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre, müebbed bu yerde mahkûmuz...
..met Hâşim.
rejim
06.04.2007 - 19:42Yönetim, yönetme.
Aslında 'sıkı yönetim' anlamına hâiz. Bir cebir söz konusu. İnsanların kilo vermek için girdikleri şeye de(?) rejim deniliyor. Anlam aynı aslında. Kendi kendine sıkıyönetim, olağanüstü hâl vs.
lazca
06.04.2007 - 19:25Bir laz atasözü der ki;
'Heşa na mulun tani, himuti ulun yani yani..'
Babaannem rahmetli çok söylerdi.
minibüs şoförleri
06.04.2007 - 19:13Yolların 'tapusuz' sahipleridir. Sanki asfaltlar onlar için dökülmüştür. % 80 ni trafikte saygısızca hareket ediyordur.
Toplam 638 mesaj bulundu