Uzak yoldan geldim. Çocukluğumu onulmaz yaralarla büyüttüğüm ilk gözyaşı, ilk özlem, ilk aşk ve o uzak ilk köy. Kardelen çiçeği hasretiyle umuda açan çocuklarla koştum. Bakarken ufka, hep dağların ardını merak ettim. Değişmezyazgımızı kutsamış büyüklere sataştım. Sevginin tasarruflu kulanıldığı baba ocağında anama küstüm. Ben bilirim anlaşılmamayı; ne tarifsizdir.
İlkokul sıralarında masal kahramanlarına uydum ve onlardan öğrendim güneş ülkesini. İlk kez o sıralarda aşık oldum, o sıralar gönderdim ilk mektubumu, ilk çam sakızı çoban armağanımı. Bilirim ben aşkı; ne güzel şeydir.
Bir sonbahar ve eylül ve bir başka şehir… yatılı okulun karanlık dehlizinde yürürken korkarak döndüm arkama hep ve karşımda hep aynı hiç kimse. Demir ranzadan düştüğüm o gün kanadım. İlk düş kırıklığı, ilk terk ediliş. Ve anadilim anlamını yitirirken, annemi özledim ilk kez. Babamı ise çok sonra. Ben bilirim yalnızlığı; ne melankolidir.
Cimrilikle tüketilen sevginin inadına, yüreğimi hep sever tuttum. Sevilmemekten korktuysamda, korkmadım sevmekten. Pay ettim yoksulluğu, yarenlik ettim dostlarımla. Bilmez miyim fakirliği; ne menem şeydir.
Otobüs camlarımda tanıdım; daha uzak köyleri, büyük kentleri, ormanları. On yedimde gördüm ilk kez denizi. Asfalt yollar aşındırırken papuçlarım koşmayı unuttum.uzaktaydım uzaktım. İlk kez yatığım o rutubetli otel odasında büyüdüm hoyratça. Köhnemiş beşiklerde emzirdiğim çocukluğumu, böyle bir akşamda gömdüm. Bakınca ardım sıra gurbeti ben yaşadım… nasıl tüketicidir bilirim.
GEÇMİŞ (ÖZ)
Uzak yoldan geldim. Çocukluğumu onulmaz yaralarla büyüttüğüm ilk gözyaşı, ilk özlem, ilk aşk ve o uzak ilk köy. Kardelen çiçeği hasretiyle umuda açan çocuklarla koştum. Bakarken ufka, hep dağların ardını merak ettim. Değişmez yazgımızı kutsamış büyüklere sataştım. Sevginin tasarruflu kulanıldığı baba ocağında anama küstüm. Ben bilirim anlaşılmamayı; ne tarifsizdir.
İlkokul sıralarında masal kahramanlarına uydum ve onlardan öğrendim güneş ülkesini. İlk kez o sıralarda aşık oldum, o sıralar gönderdim ilk mektubumu, ilk çam sakızı çoban armağanımı. Bilirim ben aşkı; ne güzel şeydir.
Bir sonbahar ve eylül ve bir başka şehir… yatılı okulun karanlık dehlizinde yürürken korkarak döndüm arkama hep ve karşımda hep aynı hiç kimse. Demir ranzadan düştüğüm o gün kanadım. İlk düş kırıklığı, ilk terk ediliş. Ve anadilim anlamını yitirirken, annemi özledim ilk kez. Babamı ise çok sonra. Ben bilirim yalnızlığı; ne melankolidir.
Cimrilikle tüketilen sevginin inadına, yüreğimi hep sever tuttum. Sevilmemekten korktuysamda, korkmadım sevmekten. Pay ettim yoksulluğu, yarenlik ettim dostlarımla. Bilmez miyim fakirliği; ne menem şeydir.
Otobüs camlarımda tanıdım; daha uzak köyleri, büyük kentleri, ormanları. On yedimde gördüm ilk kez denizi. Asfalt yollar aşındırırken papuçlarım koşmayı unuttum.uzaktaydım uzaktım. İlk kez yatığım o rutubetli otel odasında büyüdüm hoyratça. Köhnemiş beşiklerde emzirdiğim çocukluğumu, böyle bir akşamda gömdüm. Bakınca ardım sıra gurbeti ben yaşadım… nasıl tüketicidir bilirim.
Ve babamı özledim ilk kez…ne gariptir.