Mori vardı usunu bir seccade gibi kullanan yaşamakta Mori’nin köpekleri vardı her şeyden önce her akşam adını yıkardı mahalle çeşmesinde ayaklarını yıkardı, tertemiz tanrılar çıkarırdı ortaya. Nasıl ki doğuran ve öldüren köpekler gezinir herkesin şapkasında ki herkesin şapkası mermilerden öncedir, - Elma dersem çıkma.
...ve sen boynunu öperken beni sarhoş bir okyanusla titreten hayat sevgilim olur musun. ben savaşarak senin bulanık saçlarından tutup kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya dünya kirletilmez bir inatla dönüyor altımıza yıldızlar seriliyor yüzüm suya davranıyor koşaraktan. ve inzal. İ. Ö.
Hayaline yaslanmış, Bir sonbahar yaprağı sevdam, Közlenir, Yüreklenir, Ve sürüklenir peşinden.. Rüzgarlardı beni sana götüren..
Boşlukta birleşen eller, Ve gökyüzünün mavisindeyken gözler Martılar çığlık verdi şarkımıza.. Ve buğulu camlarda, Parmak uçlarımda sevda.. Tarifler yok ki adına..
Şiirler kazıdım toprağın sırtına Yağmur olup, düşsünler diye yoluna.. Yada bir filizin, koynunda sarılırdın onlara.. Ve 'Sen' farkında olmadan 'Ben' ağlardım omzunda..
'Yar', saçlarının siyahı geceme ay tutulması.. Oysa nasıl özledim oynaşmayı.. Alnına öpücük kondurmayı.. Bilsen bu yaramaz çocuk, ne kadar çok seviyor seni..
'Sen', yağmur ardı bir gökkuşağı.. 'Ben', yağmurlara inat.. sırılsıklam sana sevdalı.. Bu mevsim, daha bir başka sevdanın rüzgarları.. 'Sen'li 'Ben'de, Melankolik kan dolaşımı..
Ay, beyaz bir defter yaprağıyken gözde.. Sevdan, kara kalem çalışması.. Yürek, bir köşede hapsetmişken hayalini.. sayıklar rüyalar durmadan seni..
Kimbilir, kaç bahar düşledi seni.. Kaç mevsim, süsledin hayalleri.. Sevdamın, kan çanağı gözleri.. Ve 'Sen' öğrettin bana yıllanmış özlemleri.. Hayallerim, hırçın bir serseri..
Dur durak bilmez yollarım.. Boş tren raylarına Ve kuytu voltalara Gençliğimi katarım..
Sessiz gece, boş yatağımda.. takvim yapraklarıymış kavgalarım..
Anlamsızdı belki rüyalar dedim ya güzelim, masaldı sevdalar..
Ağlamak Anlamaktır O kadar güçsüzüm ki sesim bile çıkmıyor Saat üçtür belki dört uyusaydım ya keşke Uyanmaktan korkmasam yüz yıl uyurum sanki Ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuda Bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma. Sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum İçinden konuşma! Bu yeryüzü bu gökyüzü iyi güzel amenna Her işte bir hayır var doğru bunları geçmeyelim Ama bıktım artık şerden hayır damıtmaktan Misal şimdi yan yana uyumak var Uyumamakta hayır var da Uyumakta ne mahsur var Bir güzel olsak ya senle bu anlaşmamazlıklar niye Secdelere küs alnımda bir kara bir kara Kalksak gitsek ya şimdi Belki Abant olur belki Porsuğun kenarı Bayram namazından sonra Ben anlatsam sen anlasan beraberce ağlasak Ağlamak anlamaktır benimle ağlasana..
Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan artık bu yaşa erdirdin beni,anladım gençken almadın canımı,bilmedim demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suyu göster,kırılacak odunu kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin tütmesi gereken ocak nerde?
Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm Orada bütün ümitsizleri bekleyen ölüm Öyle derin ki herşeyi unuttum içlerinde
Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer Yaz meleklerinin eteklerinden bulutlar biçer Göklerin en mavisi buğdayların üzerinde
Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgâr Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince Camın karılan yerindeki maviliğini de Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar.
Kâinat param parça oldu bir akşam üzeri Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın Gördüm denizin üzerinde parlarken İdil'in Gözleri İdil'in gözleri İdil'in gözleri.
İstanbul'un karanlıktı sokakları sur dibine vurdum yalnızğımı sahilde simit satan çocukları el ele gezen sevdaları ve sonbaharın hüzün satan yapraklarıyla tartıştım aşkımı..
kız kulesi açıklarında bir balıkçı.. düşlerim oltasına takıldı.. bu gece suskun Rumeli hisarı.. gökyüzü ağlamaklı..
İstanbul'un sensizdi bir yanı resmine aşık bir serseri diğer yanı.. ellerimle okşadım rüzgarın sen kokan tarafını.. yosun tutmuş duvarlara tırnaklarımla kazıdım adını..
İstanbul'un çaresizdi bakışları.. gözlerim boş tren raylarına takıldı.. yüreğim müebbet sevdana tanıktı..
İstanbul'un bu gece hırçın dalgaları.. saçlarım kopuk keman yayları hasretin ciğerime tütün yangını..
İstanbul'un kıskançtı bu akşamı dilimde senli sevda şarkıları elimde ufak bir resim.. bir nehir misali gözlerin utanmadan söylüyorum güzelim.. ıslak dudaklarında tükensin hasretim.....alıntı
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin O uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz? Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, Korkaklığımı, sevgi isteğimi En insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem Bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup Bir kuş gibi uçacağım özgürce. Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine. O da çözülecek belki. Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek. Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak. Ne olur bir darbe daha alsak. Yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu. Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez. Tekrar, tekrar bıkmadan denesek. Ve kucaklaşsak yeniden. Tıpkı eskisi gibi.
yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık hava ağır toprak ağır yaprak ağır su tozları yağıyor üstümüze özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı karanlık çöktü denize yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Kırılgan bir çocuğum ben Yüreğim cam kırığı Bütün duygulardan önce Öğrendim ayrılığı Saldırgan diyorlar bana Oysa kırılganım ben Gözyaşlarım mücevher Saklıyorum herkesten Ürküyorlar gözümdeki ateşten Ürküyorlar dilimdeki zehirden Ürküyorlar o dur durak bilmeyen gözükara cesaretimden Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum, Bir yanı çılgın dağ doruğu. Oysa böyle yapmasam ben Nasıl korurum içimdeki çocuğu? Bir yanım çılgın nar ağacı Bir yanım buz sarayı. Murathan MUNGAN
seni bir gün en yakının ele verirse eğer, öğren susmasını ve ağlamamasını. bir kavanozun içinde mavi bir gül yetiştir her gün daha çok yaşayan. bir masalın ağzını kapat ve yat. L. M.
herkesin bir umudu vardır. bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir yalnızlığı bir hüznü.. çünkü herkesin bir gideni vardır, içinden içinden bir türlü uğurlayamadığı.
Dostum, Sen ve ben Hayata hep yaban kalacağız. Birimiz diğerine Ve her birimiz kendisine. Senin konuşacağın Ve benim seni dinleyeceğim güne değin. Sesini sesim sanarak. Ve karşında durduğum güne değin. Bir aynanın karşısında duruyormuşcasına. Halil Cibran
Anılar bitti artık, anımsamak istemiyorum; Belleğimi ölüm almış, Yaşamın sonu yok. Bütün günler Bizim. Vakit geçti diyerek sen de Bırakacaksın beni, durunca devinim. Burda kanalın üstünde yükselerek Salıncakla çocuklar gibi, suya Bakıyoruz, kararan Yeşilindeki ilk dallara. Bıçak değil avucunda gizlediği Sessizce yaklaşan adamın Tek bir ıtır çiçeği
Yalnızlık sade şurda burda değil, Düşüncede, hatırada ve dilekte. Hangi taşı kaldırsan, nerde 'of! ' çeksen, Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte.. ... Nedir bir türlü sırrını anlamadık, Kimdir bizimle böyle şaka ediyor, Hangi cebini karıştırsan yalnızlık... Turgut Uyar
Iki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi? Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla, dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir duvarcının, hiçbir ressamın ve bu bu rengi bildiğini sanmam. Adı yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu. Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...
Kandilli’den Çubuklu’ya çıktık gezintiye Yalnız kürek sadâsı gelen bir kayıktayız. Bizler mi vakti hoşça geçirmekteyiz bugün? Şüphem budur: Vakit mi geçirmektedir bizi? Zihnim neden kapıldı bu sonsuz düşünceye?
Bir yanda boşluğunda hudûd olmayan semâ; Bir yanda dâimâ uzayıp bitmeyen zaman. İnsan bu tezad içinde fikirler mırıldanır. Bazen çöküntüler, kırışıklardan ürkeriz, Bazen de neş’esizce: ‘Vakit geçmiyor’ deriz.
Silkin ve sakin ol! dedim âvâre gönlüme, Artık kederli hisleri bir bir içinden at! Eylül ferahlığında giderken Çubuklu’ya, Geçmiş, geçen veya gelecek vakti duymadan, Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın!
Anlatmayı beceremeyenler s u s a r l a r. Anlatmaktan vazgeçenler s u s a r l a r…. Anlaşılmayacağına karar vermiş olanlar s u s a r l a r. Diğerlerinden ümidi kesmiş olanlar s u s a r l a r. Hata yapmaktan korkanlar s u s a r l a r. Kendilerini açığa çıkarmaktan korkanlar s u s a r l a r. Zannettikleri kişi olmadıkları, zannettikleri dünyada yaşamadıkları gerçeğini hazmedemeyecek kadar güçsüz olanlar s u s a r l a r. Olaylar ve olgular dünyasıyla baş edemeyenler s u s a r l a r. Herşeyi gördüğünü, tüm olasılıkları yaşadığını düşünenler s u s a r l a r. Güçlü olarak görülmeye ölesiye ihtiyaç duyacak kadar güçsüz olanlar s u s a r l a r. ŞŞŞşşşş! … Sessizlik! Sonsuza dek konuşabilecek olanlar en çabuk susanlardır genelde. Sonra kadınlar gelir ki onlarda bu kategoridedirler çoğunlukla. Sonra şairler… En son ölüler susar! ______- Emily Dickinson
'Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin. Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa. Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam; ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya. Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım? Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam burada gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın.' Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler. Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların. Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın, ne bir gemi var, ne de bir yol sana. Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte, yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.
23.04.2020 - 16:04
Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın
23 nisan bayramınız kutlu olsun
28.10.2017 - 18:58
Almanya'dan Şaire arkadaşımız Sinem Hanım * İdilce İdil *
** DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN...**
- Ayrıca sizi sitemizdeki bu saygın gruplarımızda görmek dileklerimizle esen kalın...
* Yurt Dışı Üyeler Birliği *
* Antoloji Sitesi Yetkili Şairler Grubu *
11.01.2017 - 23:05
Bana bir şeyler anlat
Canım çok sıkılıyor
Bana bir şeyler anlat, anlat
İçimden içimden geçiyor
Yanımdasın susuyorsun
Susuyor konuşmuyorsun
Bakıyor görmüyorsun
Dokunsan donacağım! ! !
İçimde intihar korkusu var
Bir gülsen ağlayacağım, bir gülsen
Kendimi bulacağım
Depremler oluyor beynimde
Dışarda siren sesi var
Her yanımda susmuş insanlari insanlar susmuş
İÇİMDE ÖLEN BİRİ VAR! ! !
vay vay vay vay vay vaay...
va va va va vaay...
Hadi bir şeyler söyle
Çocuk gözlerim dolsun
İçinden git diyorsun, duyuyorum gülüm
Gideceğim son olsun
Yanımdasın susuyorsun
Susuyor konuşmuyorsun
Bakıyor görmüyorsun
Dokunsan donacağım! ! !
İçimde intihar korkusu var
Bir gülsen ağlayacağım, bir gülsen
Kendimi bulacağım
İçimde soluyorsun
İki can var içimde
Korkular salıyorsun üstüme, korkular
Her an başka biçimde
Depremler oluyor beynimde
Dışarda siren sesi var
Her yanımda susmuş insanlari insanlar susmuş
İÇİMDE ÖLEN BİRİ VAR! ! !
vay vay vay vay vay vaay...
va va va va vaay...
19.12.2016 - 17:35
Mori vardı
usunu bir seccade gibi kullanan yaşamakta
Mori’nin köpekleri vardı her şeyden önce
her akşam adını yıkardı mahalle çeşmesinde
ayaklarını yıkardı, tertemiz tanrılar çıkarırdı ortaya.
Nasıl ki doğuran ve öldüren
köpekler gezinir herkesin şapkasında
ki herkesin şapkası mermilerden öncedir,
- Elma dersem çıkma.
İsmet Özel
29.11.2016 - 20:36
...ve sen boynunu öperken beni sarhoş
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun.
ben savaşarak senin
bulanık saçlarından tutup
kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altımıza yıldızlar seriliyor
yüzüm suya davranıyor koşaraktan.
ve inzal.
İ. Ö.
29.11.2016 - 17:49
Nasıl başladı bu sevda masalı..
Hayaline yaslanmış,
Bir sonbahar yaprağı sevdam,
Közlenir,
Yüreklenir,
Ve sürüklenir peşinden..
Rüzgarlardı beni sana götüren..
Boşlukta birleşen eller,
Ve gökyüzünün mavisindeyken gözler
Martılar çığlık verdi şarkımıza..
Ve buğulu camlarda,
Parmak uçlarımda sevda..
Tarifler yok ki adına..
Şiirler kazıdım toprağın sırtına
Yağmur olup,
düşsünler diye yoluna..
Yada bir filizin,
koynunda sarılırdın onlara..
Ve 'Sen' farkında olmadan
'Ben' ağlardım omzunda..
Çatlak dudaklarıma süzülürken gözyaşım
Deryayı seyre dalarım..
Dalgalar,
parmak uçlarıma vurur seni..
'Yar',
saçlarının siyahı geceme ay tutulması..
Oysa nasıl özledim oynaşmayı..
Alnına öpücük kondurmayı..
Bilsen bu yaramaz çocuk,
ne kadar çok seviyor seni..
'Sen',
yağmur ardı bir gökkuşağı..
'Ben',
yağmurlara inat..
sırılsıklam sana sevdalı..
Bu mevsim,
daha bir başka sevdanın rüzgarları..
'Sen'li 'Ben'de,
Melankolik kan dolaşımı..
Ay,
beyaz bir defter yaprağıyken gözde..
Sevdan,
kara kalem çalışması..
Yürek,
bir köşede hapsetmişken hayalini..
sayıklar rüyalar durmadan seni..
Kimbilir,
kaç bahar düşledi seni..
Kaç mevsim,
süsledin hayalleri..
Sevdamın,
kan çanağı gözleri..
Ve 'Sen' öğrettin bana
yıllanmış özlemleri..
Hayallerim,
hırçın bir serseri..
Dur durak bilmez yollarım..
Boş tren raylarına
Ve kuytu voltalara
Gençliğimi katarım..
Sessiz gece,
boş yatağımda..
takvim yapraklarıymış kavgalarım..
Anlamsızdı belki rüyalar
dedim ya güzelim,
masaldı sevdalar..
29.11.2016 - 13:08
Ağlamak Anlamaktır
O kadar güçsüzüm ki sesim bile çıkmıyor
Saat üçtür belki dört uyusaydım ya keşke
Uyanmaktan korkmasam yüz yıl uyurum sanki
Ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuda
Bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma.
Sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum
İçinden konuşma!
Bu yeryüzü bu gökyüzü iyi güzel amenna
Her işte bir hayır var doğru bunları geçmeyelim
Ama bıktım artık şerden hayır damıtmaktan
Misal şimdi yan yana uyumak var
Uyumamakta hayır var da
Uyumakta ne mahsur var
Bir güzel olsak ya senle bu anlaşmamazlıklar niye
Secdelere küs alnımda bir kara bir kara
Kalksak gitsek ya şimdi
Belki Abant olur belki Porsuğun kenarı
Bayram namazından sonra
Ben anlatsam sen anlasan beraberce ağlasak
Ağlamak anlamaktır benimle ağlasana..
Ali Lidar
28.11.2016 - 19:44
Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı,bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
24.11.2016 - 23:06
İDİL'İN GÖZLERİ
Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
Orada bütün ümitsizleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki herşeyi unuttum içlerinde
Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde
Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
Yaz meleklerinin eteklerinden bulutlar biçer
Göklerin en mavisi buğdayların üzerinde
Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgâr
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
Camın karılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar.
Kâinat param parça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken İdil'in
Gözleri İdil'in gözleri İdil'in gözleri.
beğenmen dileğiyle
23.11.2016 - 21:35
İstanbul'un
karanlıktı sokakları
sur dibine vurdum yalnızğımı
sahilde simit satan çocukları
el ele gezen sevdaları
ve sonbaharın hüzün satan yapraklarıyla
tartıştım aşkımı..
kız kulesi açıklarında bir balıkçı..
düşlerim oltasına takıldı..
bu gece
suskun Rumeli hisarı..
gökyüzü ağlamaklı..
İstanbul'un
sensizdi bir yanı
resmine aşık
bir serseri diğer yanı..
ellerimle okşadım
rüzgarın sen kokan tarafını..
yosun tutmuş duvarlara
tırnaklarımla kazıdım adını..
İstanbul'un
çaresizdi bakışları..
gözlerim
boş tren raylarına takıldı..
yüreğim
müebbet sevdana tanıktı..
İstanbul'un
bu gece hırçın dalgaları..
saçlarım
kopuk keman yayları
hasretin ciğerime tütün yangını..
İstanbul'un
kıskançtı bu akşamı
dilimde
senli sevda şarkıları
elimde ufak bir resim..
bir nehir misali gözlerin
utanmadan söylüyorum güzelim..
ıslak dudaklarında tükensin hasretim.....alıntı
21.11.2016 - 07:16
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
O uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz?
Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
Korkaklığımı, sevgi isteğimi
En insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem
Bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
Bir kuş gibi uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
O da çözülecek belki.
Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince
Oysa bir görebilsek bunu.
Kalmadı böyle insanlar demesek.
Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak.
Ne olur bir darbe daha alsak.
Yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu.
Denesek.
Risk alsak.
Yanılsak.
Fark etmez.
Tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
Ve kucaklaşsak yeniden.
Tıpkı eskisi gibi.
R.TAGORE
17.11.2016 - 14:44
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
17.11.2016 - 13:20
Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.
Murathan MUNGAN
17.11.2016 - 06:10
yaz yine gelir
kurtulur mevsimlerim bu güzden
ağrılar şiddetsiz artık
durgunluğum bu yüzden
bir dilek tut sen de
kalbinin en orta yerinden
mutsuzluğunu şenlendirsin
kaç zamanı demlendirdim
beklemenin hatrı bende
kalbe anlat varsa bildiğin bir çare
kendi küllerimden doğdum
korkumdan eser yok
bir cevaba muhtaçken gönlüm
seslendim duyan yok
öyle bir yaprak döktüm
görse sonbahar kıskanır
yokluğunda yıllandı ruhum
16.11.2016 - 23:42
cahildim dünyanın rengine kandım
hayale aldandım boşuna yandım
seni ilelebet benimsin sandım
ölürüm sevdiğim zehirim sensin
evvelim sen oldun ahirim sensin
sözüm yok şu benden kırıldığına
gidip başka dala sarıldığıma
gönülüm inanmıyor ayrıldığına
gözyaşım sen oldun kahirim sensin
evvelim sen oldun ahirim sensin
garibim can yıkıp gönül kırmadım
senden ayrı ben bir mekan kurmadım
daha bir gönüle ikrar vermedim
batınım sen oldun zahirim sensin
evvelim sen oldun ahirim sensin
16.11.2016 - 19:12
seni bir gün en yakının ele verirse eğer,
öğren susmasını ve ağlamamasını.
bir kavanozun içinde mavi bir gül
yetiştir her gün daha çok yaşayan.
bir masalın ağzını kapat ve yat.
L. M.
16.11.2016 - 14:57
herkesin bir umudu vardır.
bir savaşı, bir kaybedişi,
bir acısı, bir yalnızlığı
bir hüznü..
çünkü herkesin bir gideni vardır, içinden
içinden bir türlü uğurlayamadığı.
Turgut U.
15.11.2016 - 15:26
Dostum,
Sen ve ben
Hayata hep yaban kalacağız.
Birimiz diğerine
Ve her birimiz kendisine.
Senin konuşacağın
Ve benim seni dinleyeceğim güne değin.
Sesini sesim sanarak.
Ve karşında durduğum güne değin.
Bir aynanın karşısında duruyormuşcasına.
Halil Cibran
15.11.2016 - 07:43
Anılar bitti artık, anımsamak istemiyorum;
Belleğimi ölüm almış,
Yaşamın sonu yok. Bütün günler
Bizim. Vakit geçti diyerek sen de
Bırakacaksın beni, durunca devinim.
Burda kanalın üstünde yükselerek
Salıncakla çocuklar gibi, suya
Bakıyoruz, kararan
Yeşilindeki ilk dallara.
Bıçak değil avucunda gizlediği
Sessizce yaklaşan adamın
Tek bir ıtır çiçeği
14.11.2016 - 23:18
Yalnızlık sade şurda burda değil,
Düşüncede, hatırada ve dilekte.
Hangi taşı kaldırsan, nerde 'of! ' çeksen,
Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte..
...
Nedir bir türlü sırrını anlamadık,
Kimdir bizimle böyle şaka ediyor,
Hangi cebini karıştırsan yalnızlık...
Turgut Uyar
14.11.2016 - 19:43
Iki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek
istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi?
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,
dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir
duvarcının, hiçbir ressamın ve bu bu rengi bildiğini sanmam. Adı
yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu.
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...
Adımdan gayrısını bilmiyorum.
A. TELL
14.11.2016 - 13:36
Kandilli’den Çubuklu’ya çıktık gezintiye
Yalnız kürek sadâsı gelen bir kayıktayız.
Bizler mi vakti hoşça geçirmekteyiz bugün?
Şüphem budur: Vakit mi geçirmektedir bizi?
Zihnim neden kapıldı bu sonsuz düşünceye?
Bir yanda boşluğunda hudûd olmayan semâ;
Bir yanda dâimâ uzayıp bitmeyen zaman.
İnsan bu tezad içinde fikirler mırıldanır.
Bazen çöküntüler, kırışıklardan ürkeriz,
Bazen de neş’esizce: ‘Vakit geçmiyor’ deriz.
Silkin ve sakin ol! dedim âvâre gönlüme,
Artık kederli hisleri bir bir içinden at!
Eylül ferahlığında giderken Çubuklu’ya,
Geçmiş, geçen veya gelecek vakti duymadan,
Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın!
Y.K. Beyatlı
14.11.2016 - 00:45
Anlatmayı beceremeyenler s u s a r l a r.
Anlatmaktan vazgeçenler s u s a r l a r….
Anlaşılmayacağına karar vermiş olanlar s u s a r l a r.
Diğerlerinden ümidi kesmiş olanlar s u s a r l a r.
Hata yapmaktan korkanlar s u s a r l a r.
Kendilerini açığa çıkarmaktan korkanlar s u s a r l a r.
Zannettikleri kişi olmadıkları,
zannettikleri dünyada yaşamadıkları gerçeğini
hazmedemeyecek kadar güçsüz olanlar s u s a r l a r.
Olaylar ve olgular dünyasıyla
baş edemeyenler s u s a r l a r.
Herşeyi gördüğünü,
tüm olasılıkları yaşadığını düşünenler s u s a r l a r.
Güçlü olarak görülmeye
ölesiye ihtiyaç duyacak kadar
güçsüz olanlar s u s a r l a r.
ŞŞŞşşşş! … Sessizlik!
Sonsuza dek konuşabilecek olanlar
en çabuk susanlardır genelde.
Sonra kadınlar gelir ki
onlarda bu kategoridedirler çoğunlukla.
Sonra şairler…
En son ölüler susar!
______- Emily Dickinson
13.11.2016 - 23:34
'Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin.
Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa.
Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam;
ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya.
Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım?
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam burada
gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca
yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın.'
Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.
Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın
aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın
ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.
Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın,
ne bir gemi var, ne de bir yol sana.
Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte,
yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.
Constantino KAVAFİS
Toplam 25 mesaj bulundu