Sefer Kutlu Antoloji.com

Sefer KUTLU (....-1977)

Vefa Lisesi (1996)

Sosyolog - İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Kurumlar Sosyolojisi ABD - 1996-2000

Strateji Bilim Uzmanı - Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü Strateji Bilimi Bölümü Milli Güvenlik Stratejileri ABD - 2001-2004 (Bitirme Tezi: Stratejik Yeraltı Kaynakları ve Uluslararası Yeraltı Kaynakları Jeopolitiği)
..

Devamını Oku
  • Bilal Özcan
    Bilal Özcan 17.12.2013 - 08:08

    Doğum Gününüzü Can-ı Gönülden Kutlar sağlık,sıhhat, huzur ve mutluluk dolu nice nice yıllar dilerim.
    Sevgi, Saygı ve Muhabbetle

  • Nazlı Nalçacı
    Nazlı Nalçacı 09.05.2011 - 16:28

    Doğru söylüyorsunuz; O Menekşedeki tesbitlerde harika,hepsi vardı anneciğimde ve gözlerinin rengide MENEKŞE idi.Çok teşekkür ederim.

  • Zumrutt Turkiye
    Zumrutt Turkiye 10.03.2010 - 09:33

    Merhaba:

    http://gruplar.antoloji.com/tek-yurek-turkiye/

    TEK YUREK TURKIYE

    gurubumuza gelir misiniz.?

    Gurubumuzda:

    *Şiir

    *Edebiyat

    *İslami Konular

    *Vatan Millet Bayrak sevgisi

    *Yakın tarihimiz ve Kurtuluş savaşı tarihi

    *Kültürel ve Sosyal Paylaşımlar

    işleni ...

Toplam 4 mesaj bulundu

TÜM YAZILANLAR


  • Bekleyeceğim

    Nafi Çelik

    12.10.2011 - 14:15

    'Nedir bir şair? İç çekmelerini ve çığlıklarını güzel bir müziğe dönüştüren dudaklara sahip olan, fakat ruhunda gizli acılar barındıran mutsuz bir insan.' ve 'Mükemmel aşk, insanın kendisini mutsuz edecek kişiyi sevmesidir.' diyen Kierkegaard'ı haklı çıkartmışsınız Üstadım. Hayranlıkla okudum.

  • Napolis

    Feriha Deniz Esen

    12.10.2011 - 14:02

    tek kelimeyle mükemmel...

  • Menekşe Gözler

    Nafi Çelik

    10.05.2011 - 08:19

    Muradına ermekten kasıt nedir bilmiyorum. Tensel temas mı? fiziksel yakınlık mı? Yüzünde göz izi var sana kim baktı yarim diyen aşığın kıskandığı gibi bir temas mı yoksa? Kalpten kalbe yollar döşenmişken; o kalpler zaman gelip toprak altında kaburga kemikleri arasında suyunu bırakıp dumura uğrasalar ...

Toplam 127 mesaj bulundu

TÜM YAZILANLAR
  • galatasaray

    14.07.2010 - 14:27

    Galatasaray Spor Kulubü, merkezi İstanbul'da olan, özellikle futbol şubesiyle ünlü, Türk spor kulübüdür.

    20. yüzyılın başında Galata Sarayı Sultanisi adıyla anılan lisede hazırlıkları yapılan Galatasaray Spor Kulübü'nün kuruluşu, 1 Ekim 1905'te gerçekleşti. Galatasaray Lisesi öğrencilerinden, kayıtlara 1 numaralı kurucu olarak geçen Ali Sami (Yen) Bey ile Asım Tevfik, Emin Bülent, Bekir Sıtkı, Reşat Şirvani, Celal İbrahim, Tahsin Nihat, Abidin Daver ve Refik Cevdet, Galatasaray Terbiye-i Bedeniyye Kulüb adıyla kulübü kurarlar. Daha sonra Yen soyadını alan Ali Sami Bey kuruluş amaçlarını ise ‘‘Amacımız İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme sahip olmak. Türk olmayan takımları yenmek’’ diyerek açıklar. Şimdilerde güzel Türkiye'mizin orasına burasına iftiharla (!) 'FenerRum' diye, sırt tarafına, aldıkları emekli topçuların adları yazılmış paçavralardan satılan dükkanlar açanlara nispetle ne kadar da anlamlı bir amaç değil mi, 'Amacımız Türk olmayan takımları yenmek'... Kulübün adının Zafer (Gloria) ya da Cesaret (Audace) konulması yolunda görüşler ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya varılır.

    Galatasaray, şu ana kadar 16 kez Türkiye Ligi şampiyonu olmuş; 2000 yılında da UEFA Kupası ve Süper Kupa'yı kazanmıştır.

    * Galatasaray ayrıca Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu (International Federation of Football History & Statistics) tarafından, 2001 Ocak ayında 'Dünyanın en iyi futbol kulübü' kulüpleri sıralamasında 1. sıraya yükselmiş ve dünyadaki seçkin futbol kulüpleri arasındaki yerini almıştır. Galatasaray, Türkiye'deki spor kulüpleri arasında bu sıraya kadar yükselen tek spor kulübüdür. Ayrıca Galatasaray aynı kurum tarafından 2000 yılında 322 puanla, 325 puanlı Real Madrid'in ardından 2. olmuştur. Ocak ayı istatistiğinde 1. sıraya yükseldiği 2001 yılının genel ortalamasında ise 8. sırada yer alma başarısını göstermiştir. (Bu da 4 sene beraber oynayıp üst üste 4 sene Türkiye Ligi Şampiyonu olmuş, UEFA'yı ve Süper Kupa'yı almış takım oyuncularının dev Avrupa kulüpleri tarafından kapışılmasından sonra elde kalan ve takıma yeni gelen oyunculardan oluşturulmuş ve hocası da Milan'a gitmiş yeni bir hocayla yola çıkmış yepyeni bir takımın başarısıdır. Hani bazı eziklev Galatasavayın başavısı tamamen tesadüftü diyordu ya işte bu da onlara kapak olsun. Yepyeni ve oyuncularının çoğu değişmiş hocası değişmiş bir yakım önce 1.liğe kadar çıkıyor genelde ise 8. sırada yer alıyor.

    * Galatasaray UEFA Kupası'nı yenilmeden kazanan tek takımdır.

    * Şampiyonlar Ligi gruplarını 3'üncü olarak bitirip bu kupayı kazanan tek takımdır.

    * 1999-2000 yılında, finalde İngiltere'nin Arsenal kulübünü penaltılarla yenen Galatasaray, bir Avrupa Kupası kazanan ilk ve tek Türk futbol kulübü olmuştur.

    * Galatasaray aynı yıl; Süper Kupa'yı da, kadrosunda bugün Ezikbahçe F7'lilerin ısrarla dünya yıldızı diye tanıtmaya çalıştığı 'emekli dede' Roberto Carlos'u en iyi ve dinç olduğu zamanda bulunduran Real Madrid'i 2-1 yenerek kazanmıştır. O maçta 'dünya yıldızı (!) ' Roberto Carlos'un kontrol altında tutmaya çalıştığı kanat, genç aslan Fatih Akyel tarafından otobana çevrilerek Carlos'un başı dönmüş neye uğradığını şaşırmıştır. İşin en güzel tarafı da maçın uzatmalarda altın golle kazanılmasıydı ki, tüm Galatasaray düşmanları bu golle birlikte kalp spazmı geçirmişlerdir. Şimdi Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Finale kalmakla kendilerini göklerde hisseden Ezikbahçe F7'lilere ve Galatasaray'ın 100 yılı aşkın tarihinde söke söke elde ettiği 'Avrupa Fatihi' ünvanını hemen F7'ye yakıştırmaya çalışan Ezikbahçe F7'nin amigosu ağzıyla yayın yapan medyaya hatırlatırız ki; biz bu şampiyonanın babası olan Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda; 1962-63, 1969-70 ve 1988-89 sezonlarında olmak üzere 3 kere, ve 1 kere de 2000-2001 sezonunda Şampiyonlar Ligi'nde toplam 4 kere çeyrek final, ve yine 1988-89 sezonunda olmak üzere de 1 kere yarı final oynamış takımız, kısacası Türkiye'de bir futbol takımı ilk kez Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynamıyor: 'Bizim açtığımız yolda yürüyorsunuz'... Ne diyelim; devin gölgesinde yürüyen it, o gölgeyi kendi gölgesi sanıp şişinirmiş.

    Aşağıda hazırladığımız tabloda da görüleceği üzere (tabloyu görmek için http://www.sefer.110mb.com/yazilarim/gs.htm linkine bakmanız lazım) sadece 1 sezonun değil gelenksel hale gelmiş bir Avrupa başarısının ardından Galatasaray tarafından söke söke elde edilmiş olan 'Avrupa Fatihi' ünvanı, medyayı ve para kaynaklarını elinde tutan Ezikbahçe F7'li ezikler tarafından hemencecik Ezikbahçe F7'ye yakıştırılmaya çalışılmaktadır. Fakat o etiket, o formaya yapışmaz, kayar düşer, çünkü bir sezonluk başarıdır. Medyadaki bu yaklaşım maalesef, ülkemizin geleneksel alt yapısıyla ilgili bir mevzudur ki, ülkemizde azınlıkta olan ama daima medyayı ve para kaynaklarını ellerinde tutan Sol tandanslı görüşler kamuoyu oluşturmaya bayılırlar. Nitekim onlara göre onlar gibi düşünmeyenler her zaman 'halka rağmen' hareket etmektedirler, fakat kendileri halk destek vermese de 'halk tarafından' benimsendiklerini çoğunluk olduklarını falan poh pohlarlar. Birbirlerine körlerle sağırlar birbirini ağırlar hesabı ödüller verirler ve sonra da o ödülün propagandasını yaparlar. Ezikbahce F7 de kendisini çoğunluk gibi gösterir, yakaladığı en ufak başarıyı medyadaki uzantıları dolayısıyla büyük başarı gibi lanse ederler, filmlerde falan rol alan başrol oyuncularına Ezikbahce F7 forması giydirirler, odalarına Ezikbahce F7 pacavraları, posterleri astırırlar ve böylece kamuoyunda 'şuurlara alternatif sunma' dediğimiz faaliyeti uygulayarak azınlık değiliz fikri oluşturmaya çabalarlar. Sol tandanslı yazarlara göre, kendilerinin karşı çıktığı görüşlee verilen kamuoyu desteği mutlaka ama mutlaka ya bir rüşvetle ya da kamuoyunun salaklığıyla açıklanabilir; diğer taraftan Ezikbahçe F7'nin haricindeki diğer takımların başarıları da, velev ki sistematik olarak geleneksel arka planı başarıları olan başarılar olsun bu başarılar, Ezikbahçe F7'liler ve onlara destek veren ezik kesimlerce 'tesadüf' diye yaftalanır ama kendi başarıları, sistemli çalışmanın, uzun emeklerin hak edilmiş sonucu olarak kazanılan başarılardır. Geçelim...

    Avrupa'da en fazla başarı yakalamış Türk takımı olan Galatasaray'ın Avrupalı rakiplerine oranla mütevazi olarak görülen kadrosuyla kazandığı UEFA Kupası ve Süper Kupa dünyada büyük bir başarı olarak görülmüş, o zamanki teknik direktörü Fatih Terim'in 'Bu başarının fiyatı yok.' sözü tarihteki yerini almıştır. Böylece Galatasaray adı tüm dünya tarafından tanınan bir marka hâline gelmiş, bu sayede dünyada büyük bir taraftar topluluğu kazanmıştır.

    1999 - 2000 sezonunda finalde Arsenal'i yenerek UEFA Kupası'nı müzesine götürmeyi başaran ilk Türk takımı olan Galatasaray, aynı sezon Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Real Madrid'i 2-1'lik skorla devirerek Süper Kupa'yı da kazandı ve Türk futbolunda yeni bir sayfa açtı. Galatasaray'ı Avrupa'nın bir numarasına taşıyan golleri 41 ve uzatmanın 103. dakikasında Mario Jardel keydederken, İspanyol devinin tek golü 79. dakikada Raul'den geldi.

    Bu başarının önemi

    G. Saray bu kupayı aldığı sezon sadece Avrupa'da değil Türkiye Ligi'nde de çok önemli derecelerle şampiyonluğa ulaşmıştır. 3 günde bir maç yaparak Avrupa'da hiç yenilmeden hem UEFA kupasını hem de Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Real Madrid'i yenerek Süper Kupayı kazanmıştır.

    Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı ve Süper Kupa'yı kazandığı sene Türkiye Kupası ve Türkiye Futbol Ligi'ndeki durumu:

    * 30 hafta boyunca liderlik koltuğunda oturarak;

    * 24 galibiyetle en fazla galip gelen takım olarak;

    * 3 mağlubiyetle en az yenilen takım olarak;

    * 77 golle en fazla gol atan takım (ki, o sezon gol kralı da kendisinden çıkmamıştır, yani takım halinde gelen bir başarıdır bu, öyle sadece bir futbolcuya dayalı kazanılan uyduruk başarılardan değildir) olarak;

    * 23 golle en az gol yiyen takım olarak;

    * 4 penaltı kaçırmayla en fazla penaltı kaçıran takım (yani penaltıdan beleşten gelen gollerle kazanılmış bir başarı değil) olarak;

    * 17 maçta, 13 galibiyet, 2 beraberlik, 2 yenilgi: 41 puan ile kendi sahasında en başarılı takım olarak;

    * 17 maçta, 11 galibiyet, 5 beraberlik, 1 yenilgi: 38 puan ile deplasmanda da en başarılı takım olarak;

    * 11 galibiyetle deplasmanda en fazla galip gelen takım olarak;

    * 1 mağlubiyetle deplasmanda en az yenilen takım olarak;

    * 13 golle deplasmanda en az gol yiyen takım olarak (o sezon 36 golle deplasmanda en fazla gol atan takım unvanını kardeş takım, 'ezeli rakip ebedi dost büyük Türk kulübü Beşiktaş' elde etmiştir) :

    * 13 galibiyetle kendi sahasında en fazla galip gelen takım olarak;

    * 2 beraberlikle kendi sahasında en az berabere kalan takım olarak;

    * 2 mağlubiyetle, yine kardeş takım ve 'ezeli rakip ebedi dost büyük Türk kulübü Beşiktaş' ile birlikte kendi sahasında en az yenilen takım olarak;

    * 49 golle kendi sahasında en fazla gol atan takım olarak;

    * 10 golle kendi sahasında en az gol yiyen takım olarak;

    * şampiyon olduğu sezon, hem UEFA hem Süper Kupa ve hem de aynı zamanda 'ezeli rakip, ebedi düşman Ezikbahçe F7'nin çeyrek asırdır yüzünü göremediği Türkiye Kupası'nı alarak;

    * ligde ise 'ezeli rakip ebedi düşman: Ezikbahçe F7'yi G. Antepspor'un bile altında bırakıp 4.'lüğe mahkum ederek

    * üst üste 4. şampiyonluğuna ulaşmıştır. Hatırlanacağı üzere Türkiye'de üst üste 3 şampiyonluk yaşayan ilk takım ve 4 kere üst üste şampiyon olan ilk ve tek takım olma ünvanları da hala G. Saray'a aittir.

    Sözün kısası, Galatasaray'ın bu başarısı, omuzlarına yüklenmiş bütün bir eziklik psikolojisi ile sadece Avrupa'ya asılıp o sırada Türkiye Ligi'ne ve Türkiye Kupası'na havlu atarak değil, (O sezon G. Saray, Ezikbahçe F7'nin Pendikspor'a yenilerek daha 3. kademe maçlarında elveda dediği Türkiye Kupası'nı Antalyaspor'u finalde 5-3 yenerek hem de UEFA Kupası Finalinden 14 gün önce 3 Mayıs 2000'de kazandı) tamamen bir inanç ve azmin ürünü olarak sonuna kadar 'sarıyla kırmızıyla alnımızın akıyla' ayak emeği (Ezikbahçe F7'nin AnELka'nın 'el emeği' ile kazandığı beleş galibiyetleri hatırlayın) göz nuru ile söke söke kazanılmış, hak edilmiş bir başarıdır.

    Meseleye böyle bakınca vicdan sahibi her insan; günümüzde ve gelecekte, bu başarının G. Saray daha iyisini yapıncaya kadar, asla ama asla bir daha kendileri tarafından tekerrür edilemeyeceği ya da geçilemeyeceğini anlayan ezik başkan tarafından 'tesadüf' olarak açıklanmasını anlamakla kalmadığı gibi; o dönem için bir taraflarını yırta yırta 'Türk futbolunun ilerlemesi ve kendisini geliştirmesi için bu G. Saray'ın mutlaka ama mutlaka engellenmesi gerekir' diye bağıra çağıra derin güçlerden yardım dilenen Büyük (!) Efsane (!) Başkan Ali ŞEN'in de içinde bulunduğu psikolojiyi çok daha iyi anlıyor.

    Normal süresi ve uzatma dakikaları 0-0 eşitlikle sona eren Galatasaray - Arsenal UEFA Kupası Final Maçı'nda, penaltı atışları sonucu İngiliz temsilcisine 4-1'lik üstünlük sağlayan Galatasaray, 1999 - 2000 Sezonu UEFA Kupası Şampiyonu oldu.

    Görüldüğü üzere hiçbir rakibine yenilmeden bu kupaya sahip olmuştur. Öyle bilmem kaç maçtır balına malına kendi evinde yenilmeyip de gidip gurbet ellerde elin gavuruna domalma falan değil ha, yanlış anlaşılmasın, ne içeride ne dışarıda hiçbir mağlubiyet almadan, gelen geçen gavuru tepeleyip domaltarak kazanılmış tek zaferdir bu. Üstelik bu kupayı aldıktan sonra bununla da yetinmeyip şimdi Ezikbahçe F7'lilerin Çeyrek Final diye havaya uçtukları Şampiyonlar Ligi'nin, o seneki şampiyonu olarak karşısına çıkan Real Madrid'i de tokmaktan geçirip 'biz Şampiyonlar Ligi Şampiyonundan da üstünüz' mührünü çağlara ve tarihe basmıştır. Ve bu mührün tarihi 'milenyum'dur; bu da 1000 yılda bir gelir. (İşte gerçek efsane de budur. Bütün efsane kestanelere duyurulur)

    Peki şimdi bu ne demek? ..

    Bu, şu demek:

    1- Ezikbahçe F7, ne zaman Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmakla yetinmeyip üzerine bir de UEFA Kupası sahibini yenerek Süper Kupayı kazanırsa ve Avrupa'da bu başarıyı gösterdiği sırada Türkiye Futbol Ligi'nde de 30 haftadan fazla süreyle liderlik koltuğunda oturup, 24 maçtan fazla galibiyetle en çok galip gelen, en az mağlup olan (3'ten az olacak mağlubiyeti) , en fazla gol atan (77'den fazla gol atması lazım ki G. Saray'ı geçsin) , en az gol yiyen (23'ten az gol yiyecek) , kendi sahasında en başarılı (17 maçta 13 Galibiyet, 2 beraberlik, 2 mağlubiyet, toplam 41 puandan daha iyi bir dereceyle) , deplasmanda en başarılı (17 maçta 11 galibiyet, 5 beraberlik 1 yenilgiden, toplam 38 puandan daha iyi bir dereceyle) , 'penaltıdan gelecek golle kazanacaksak lanet olsun' deyip 4 penaltıdan daha fazla penaltı kaçırmayla sezonun en fazla penaltı kaçıran takımı olan takım gibi ünvanlarla sezon sonunda Lig Şampiyonluğunu kazanırsa (1999-2000 Sezonu Türkiye 1. Futbol Ligi istatistikleri için tıklayınız) ancak o zaman bu başarıyı geçmiş olur ki,

    aslında yine geçmiş olmaz,

    zirâ Galatasaray'ın bu kupaları topladığı dönemde Türk futbolunun Avrupa'da böyle bir başarısı olmadığı için psikolojik olarak da G. Saray her maça 1-0 mağlup çıkıyordu, ama G. Saray'ın bu başarısından sonradır ki, Ezikbahçe F7, gavur takımları önüne psikolojik olarak daha rahat çıkmaktadır. G. Saray, milletin makus talihini yenip, sıfırdan bir bina inşa etmiştir, ama eğer bir gün yukarıda ifade edilen şekildeki bir mucize gerçekleşir de Ezikbahçe F7 o başarılar kazanabilirse, o binanın mirasına konup bir kat yükseltmiş olacak.

    Şimdi bu perspektifte kimin başarısı daha büyüktür, söyleyin.

    2- Ezikbahçe F7, ne zaman sahaya 4 adamından yoksun olarak 7 kişiyle çıkıp 90 dakika o şekilde oynayıp G. Saray'ı Ali Sami Yen'de 7-0 yenerse o zaman G. Saray'la aşık atmaya hak kazanır.

    3- Ezikbahçe F7, ne zaman G. Saray'ın ağlarını yırtan bir golle galip gelirse ve ne zaman bizzat resmi, kadrolu teknik direktörleri tarafından Ali Sami Yen'de G. Saray'ı yenip kupa dışına ittikten sonra Ali Sami Yen'in tam ortasına dev bir Ezikbahçe F7 bayrağı dikerse o zaman G. Saray'a rakip olabilir. (NOT: Bayrağı dikecek olan kişi F7'nin resmi, kadrolu teknik direktörü ya da daha üst seviyede bir yetkilisi olacak ki, üstünlük durumuna geçsinler, yoksa öyle psikopatın birisinin geceden gidip stadda yatarak elinde bıçakla sahaya girip elindeki küçücük bayrağı dikmesiyle bu rekor egale edilmiş sayılmaz.)

    4- Ezikbahçe F7, ne zaman; Cennet Mekan Sultan II. Abdulhamit Han dedemiz tarafından kurulan büyük Türk kulübü, kardeş takım, ezeli rakip ebedi dost Beşiktaş'ı, İnönü'de kalecisini dışarı, golcülerinden birini de kaleye alıp da yenerse o zaman '3 büyük' sözünün gerçekliğine katkı sağlamış olur.

    5- Kısacası Ezikbahçe F7, ne zaman, bu başarılara ulaşırsa o zaman efsane olur; yoksa öyle medyabazlar tarafından verilen gazlarla, şişirmelerle efsane olunmaz, o zaman sadece kendi kendisinin efsanesi ve de Türk futbolunun kestanesi olarak kalır ve hep çizilir.

    Peki Galatasaray Avrupalıları tokatlarken Ezikbahçe F7 ne yapıyordu? Merak ediyorsanız bu yazıya tıklayın. (Not: Yazıya tıklamak için el işareti görmenize gerek yok, bizim 'filenin sultanı AnELka' gibi elle melle işimiz olmaz, sadece tıklar geçeriz)

    Kaynak: http://www.sefer.110mb.com/yazilarim/gs.htm

  • Geniş Aile

    28.01.2010 - 14:11

    Saçmalık yapmakla komiklik yapmayı birbirine karıştıran komedi filmlerinden... Bir kere izledim sırf salak müziğini dinlemek bile insanı çileden çıkartabilir. Hele Mürsel diye bir karakter var aman Allahım; adam hem öğretmen hem de okulda bıyık takıp hademe kılığına giriyor, aynı okulda okuyan yakını (galiba kaynı) bile onu tanıyamıyor hatta okul müdürü bile tanımıyor. Eğitim camiasını bu kadar salak göstermek kimin fikridir şaşırıyorum doğrusu. Ama işte bunun da bir izleyici kitlesi var neticede.

  • fatih terim

    10.09.2009 - 14:43

    Türk futbolunun yetiştirdiği en büyük hocalardan biri iken Milan'a gidip kovulup geldikten sonra kendisine bir haller olan, oyuncu seçimlerinde tamamen ama tamamen duygusallığa kayan ve bütün kariyerini teker teker silmeye ahdetmiş gibi davranan Galatasaraylı spor adamı...

Toplam 35 mesaj bulundu

TÜM YAZILANLAR