kent, tepe, bir çocuk, bir liman, iki yemin ve koridor kahraman tazeoğlu, 11.05.2004
anılar kentlerde yaşar sevdiğim kayalar asıl yüzlerimiz olur kimi zaman tüm gökyüzü çiçekler için vardır oysa rüzgar utangaç bir kızdır sessizden teninde dolaşır kokusunu bırakır yasak yolculukların kan kesmiştir gözleri çocukların uykularında çekmeceleri yağmalanır can olur martıya özlem kırık kanadını sarar sarmalar da uçar tüm durakları kentin geceleri görünmez olur kıyılar denizsizdir
uçurumlar gölgeler için yaşar ateşten dili gül iklimi kadınlarının öpüşlere yasaktır trenler eski şehirlerden geçer acılı ölülerin ve gözlerinin üstünden kalbin yalnız mezarlıklara yurttur gözbebeği büyücüsü umutlarınla oynar sahte eller yaratır öldürücü el sallayışların için sözcükleri güç için kullanır utanmadan insan dinmeyen sessizlik kanatır yarası kabuk tutanlar bilet alabilir güneş ülkesine ve ateşte yan tutabilir böyle zamanlar inanmayacaksın gördüm deliler hücrelerde yaşayabiliyor bu ülkede düşünenlerse delirebilmeyi deniyor sık sık evet hiçbir uçurtma uçmuyor göğünde hiçbir limanında sevebilenler yok hiç kimse 'gel' diye bağıramıyor penceresini açıp bir gece yarısı hiç kimse utanmıyor susarken sevemezken gülüşünden
boş vermişlik kapkara bir yılan gibi çökmüş yüreğine şehrin inceden zehrini akıtıyor korkaklık için 'şehirler olmasa anılarımız ölü olurdu' derdin haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum sanki şehirler, şehirler, iç içe geçmiş şehirler gözlerinizle yüreğimizle kurdumuz saklı şehirler kıyısı da yok koridorlara vuran ve bazı şehirler var oraya sadece kuşkular girebilir sadece hüzünler işte onlardır karanlığın kurduğu gizli kentler ruhumuzda
ve bir sokak ki çırılçıplak bir göğüs oluyor kimi zaman bembeyaz, korunaksız soyunmadan çıplak kalabilen ender bir varlık o içindekileri de dışındakileri de taşıyor bir arada upuzak düşlere eski bir sevdayı deliyor gözlerin kimse bir boşluk bulamazken sevdama inan, hala...
ölüm yorgun burada binlercesi bağır bağır bağırıyor tapınanların toprak bağrındaki kanı kemiği biriktiriyor suç için esir düşmesin diye tepe güneşi ele vermesin diye
ellerine benzeyen bir hüzünle geliyor burada gece sevdalı ufuk karası gözlerini öğütlüyor bana öylesine vurulmuşum ki sevdana görmediğim saçlarına gülüşüne beni aşka kırdıran bir aşka bedelleniyorum mecburum
bazen çıkabiliyorum parka çıplak ayaklarımla çimenleri hissediyorum tepe öylesine dinlendirici ki sessizliği yıldızlar öylesine inanıyorlar ki hala gülümsüyorum hala gri görünüyor denizin yüzü ve kimse tanımıyor fenerciyi işte bazen böyle imkansız olur ölmek hiçbir yol almaz seni gitmen için hiçbir denize giremezsin çırpıntısızken bir boşluk ararsın girebileceğin boşluklar delinir deliğe girmezsin, olmaz, yapmazsın bir aralık ararsın öteye geçmek için ilerlersin görürsün ilerlersin tam o aralıktasındır ki elin kolun kesilir soluksuz kalırsın farkında değilsindir o aralığa gelebilmek için pek çoğunu düşürmüşsündür yıllar yılı sakladıklarının gitmek için ihtiyaç duyduklarının duyacaklarının o aralıkta kalırsın ileriye asla geçemezsin geriye dönüşse zaten yoktur dönüp baksan kapkara bir göz görürsün gözbebeğinde geçmişi oynar beklediklerin istediklerin senin için oynar artık izleyicilerdensindir sende aralık insanlarından
bazen çıkabiliyorum parka işte bunun için ama daha çok bakıyorum fısıltılar uzuyor oraya vardığımda bulutları görüyorum saçlarımı hissediyorum kıskanç bir sevgili gibi 'ayı' görüyorum nedense öyle hissediyorum hem benimle olmayı çok istiyor hem de kırgın somurtuyor çok da gururlu keşke gelmeseydim diyorum utanıyorum sonra uzanıyorum sessizliğin geçiyor üstümden hala orada geçmişimi bırakıyorum kente kent için bir yandan da bağrındaki yılanla savaşıyorum kentin zamanla uzlaşıyor benle nasıl neyle bilemiyorum
ihanet, ihanet kaçınılmaz bir gerçek gibi beni çekiyor orada ikimiz de şimdi daha iyi biliyoruz belki bir aşka bir ölümün yetmeyeceğini
kentler dönüşler için vardır sevdiğim bir çocuk, bir liman, iki yemin ilk bakışta görülebilenlerdi ve her şey bir bakışla başlamıştı, yine öyle başladı aşk gibi hilesiz, kör kuyulara takılmış çığlıklar saklananların onurundan bozma gri gülümseyişler yarım sevdalar o zamanlarda da vardı yurdunu kuşanmıştın sevdana ak bir duvak gibi seni ilk kez orada görmüyordum bilmiyorum ama ten zayıftı kıraç bir toprağı çatlak dudaklarından usulca emziren bir gece yağmuru gibi gülüyordun ‘ an'larda görebiliyordum ancak seni ve tepede çoğu zamanını kaçmakla geçiriyordun kilitledikçe çoğalıyordu kapıların seni düşünürken yıldızlardan sakınırdım umutlarımı teninin dinginliğini papatya gülüşlerinle korkunçlaştırıyordun seninle kalabilmek, rüzgarı kıskandıran gidişlerinde seninle olabilmek sabır istiyordu
serin bir ırmağın hasretiyle yoğrulmaya başlamıştı işte o günlerde düşlerim geceleri kıyıya kadar iniyor tepeyi gözlüyordum korkuyordum ancak bu kadarını yapabiliyordum senin gülüşünle çıkmaya cesaretim yoktu oraya ne de olsa geceleri istasyonların şehrinden soyunduğu bir yerdeydik sinsi bir o kadarda saldırgandı düşlerimizin düşmanları sonraları sensizliği gizliden paylaşmayı öğrenecektim tepeyle o sanki ben bu şehre ait değilim dercesine haykırıyordu sürekli sonsuzmuşçasına kararlı bir gülüşle acısını gizlemeye çalışan bir denizin yüzünde hep tepenin soluğunu hissediyordum uyumamak için cesarete ihtiyacım yoktu henüz sessizliği de paylaşmayı öğreniyordum
bazen en karmaşık sevgilerin kokularını yüreğine sindirebilmiş bir sardunyanın bakışıyla bakardın gülümseyerek direnmeye çalışırdın derinliğine
çoğu sözcüğe bir anahtar gerekmez dile düşmek için dipteki o azınlıksa bir dili yaratabilir ancak kilitli kalanlardan sevda ve ölüm adına ağzımı açsam sanki bir ayna dolusu cehennem içime kaçacaktı
ve bir aynadaki sen aracılığıyla diğer bir aynadaki 'sen' e bakarken aynalardan birine yaklaşırken ötekinden uzaklaşıyordum hep görebilmek için bir küçük bir büyük ayna yaratır böylesi bir cehennemi genelde iki suretini uzlaştıramazsın birbiriyle bir açıdan kendini görebilmen diğer bir açıdan kendini yitirmene bağlıdır suretler birbirlerini yiyerek yaşayabilir böylece tıpkı çağrışımın imgesi, imgeninse çağrışımın maskesi olması gibi işte bunun için hiç ama hiç bakmadık seninle tepenin dışından
bazen tek bir cesedi paylaşır pek çok kavram şimdi öylesi bir kent ki burası herkes bir başkası olabildiği sürece var ya da bir başkası herkes olabildiği sürece, yılgınlığını suskunluğuna gizleyebildiği ölçüde var hiç kimse hiçbir şey yan tutmuyor üç kişi bir araya geldiğinde ikisinin mutluluğu üçüncüyü ezişlerinde yatıyor üçüncünün kim olduğu ise hiç önemli değil sıklıkla hatta bugün ikilide yer alan bir mutlu yarın üçüncü mutsuza dönüşebiliyor kolayca önemli olan o üçüncü olma anı herkes ezebileceği birine ihtiyaç duyuyor söz, ezmek için kullanılan bir silah arkadaşlar yoldaşlar arasında bile tapınmak öylesine bir yaşam biçimi ki burada yürürken unutkanlıklarıyla sevişebilen birisi olmaktan korkuyorum yürürken bile bu kentte ki yürümek bir düşünmedir tabi bütün ozanlarının bir masala sürgüne gönderildiği bir yerde herkes bir başkası için yapar kendisi için yapması gerekenleri ağlarken kana karışır sevdamızın yarısı fark etmez tutunuruz bireysel kısmına büyük zamanımızın ya herkes birbirine geç varır ya herkes birbirine erken gider gülüşlerimizi kalıcılaştırdığımız ölçüde gidebileceğimiz halde biz kalırız gülüşlerimiz gider bir insanın bir insana verebileceği en değerli şeyi 'yalnızlığı' bana verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum beni kalmaya mahkum eden bir yola nasıl sevdalandığımı da üstelik senin için yazarken bile sevgilim onu düşlüyorum korkunç evet ona bir koridorda rastlamıştım ya da böyle olmasını istediğim bir gecede ölümler sonrasıydı korkusuzdum artık hiçbir tren makas değiştirmiyordu ben bakabildiğimde bir otobüsün yorgun soluklarla buğulanmış camlarından arakadakileri gözlüyordum ışıltılarını sayıyordum güncesini tutarak sayıklamaların koridor basit bir çitti ayağımı kaldırıp üzerinden geçemeyeceğim basit bir çit sessizdim öfkeliydim arkada ayaktaydım üstelik dönüyordum sanıyorum otobüse son anda yetişmişti daha öncede konuşmuştuk onunla öyle sanıyorum benim duruşumdan da korkunç bir merhabası vardı ne zamandır görmediğim bir şeyi onda görüyordum dahası bir gece birisini görebiliyordum gerçekten bir şeyler söylüyordu gözlerine bakmamaya çalışırken bile onu görüyordum denizin yüzünde sanki amansız bir fırtınada balkonda unuttuğum sardunyamı ölü çiçeğimi canlandırmak için gelmişti üzerimizde incecik bir yağmurluk dahi yokken tepede kar yağışını izlerken ki gülüşümüze benziyordu hem de hiç benzemiyordu bir yandan bu benzemeyiş tedirginliğimin tehditlerini amansızlaştırıyordu ortak bir acıyı dindirmek için çabalarken sessizliği paylaşmayı yeniden öğretiyordu bana
o kıpkırmızı gülüş geceye ben senin değilim diyen saçlarının karası sevdamın kanını usulca siliyordu bir kayıp ülkenin kırlarının hüzünlü dağlarının yamaçlarına çektiği sürmeyi anımsatan sevdasını bağrında gizleyen kaşları
ve kan tutmuş yabancı bir geçmiş yakınlığımızın savaşını bir aşk pahasına verdirtiyordu bana zamanla daha iyi öğrenecektim ya sana ya da aşka ihanet etmem gerektiğini benim yüreğimde öylesine çelişiyordunuz öylesine birbirinizken ihanet etmekten başka bir şey yapmam mümkün değildi sevda için farklı bir iklimde yaşamaya mahkumdum diğerlerinden üstelik aynı çağda kayıp sözcükler sevdalı öpüşler bir demir yolu kesilmişti baştan aşağı bölüyordu yüreğini herkes için başka geçmişleri olan güç satıcıları mutlumuydu bilmiyorum ama bu mahkumiyet benimdi onların değil ve yemin ederim sevgilim geçmişimi kullanmasına hiçbirinin izin vermedim kendimin bile oysa şimdi saklanan bir denizde her gün bana gülümsüyor ve sadece bu
yabancılık bir kenttir sevdiğim yabancılık bir kenttir kendi kendine yasaklanmış bir an kadar yasak pencerelere takılıp kalmış bakışlar kadar umursamaz ve cömert olabilir yumuşatma gülüşünü duvarlarındadır kent ayna saklısı bir düş kadar acımasız gizle bileyler onurunu gölgeler yıldızlarla sarsılmaz bir zaman anlayışı vardı mezarlıkların bahçelerine girilmiş tuzak yüreklerde her dokunuş için bir başkası olmak gerekir hatırla hiç tanımadığın bir öpüş seninkidir aslında ne zaman nerde yitirdiğini bulmak zordur ıssız kırılganlıkların işte bu da öylesi bir kargaşadan somutlanmış bir izlektir pas tutmuş acıları kullanır çark her sevdalanış bir izdiham yaratır kargaların tarlasında bir korkuluk olursun dudağının kırmızısını esmer akşam üstleri alır kavşaklar acımasızdır bir o kadarda şefkatli hep seni bekleyen hileli bıkkınlıkla ayaklarını parçalar aşka sınır arar tek gerçeği kendidir öldürülmüş kentlerin işte sorgulanmış baharların ele vermediği kız şuna inan şimdi birisi daha öldü herkes biliyor yalan söyleseler de sinsice çıkıyorlar kentlerinden hepsini bütünleştiren yüreklerinin sonsuz karanlığında buluşuyorlar onlar dua ediyorlar bizim ölülerimiz için sonrası gece oyuncak bir kelebek kırık kanadından yapılmış yaralı bir kuşun 'insanları olması şart mıdır bir kentin' diye ilk sorduğunda kendimden utanmıştım ağlamaklı bir çocuğun düşünde yargılamıştım kendimi istasyonlarını varoşlarını gezmiştim kentin özür dilemiştim
şimdi şu kesin ki aşk kadar yabancılık bir kenttir oraya uğraması mümkünsüzdür gezginlerin dağ yolları dolaşıp geceleri köy evlerinin kapılarını tıklatan ipince bir rüzgar yaylaların kokusunu indirecektir gecekondu sokaklara belki göl balıkları ile söyleşecektir derviş sığ ayrıcalıktır çoğunluk için alkış tutacaktır ağaç karnını yaranlara sır bıçaktır karanfilin ağzında konuşsa kesilir dili sürgün çocukların yangınlar doğuracaktır belki kuşku yanlış yangınlar ama sevdanın sabaha yakın olduğu bir zamanda uğrayacaktır mutlak kente birisi
havada uçuşan ince esmer parmakların eski ve unutamadığın aşklarınla vurdu kaç kez bana
bir büyük kent çölünde koşacaktır çocuk tepeye bir daha çıkamayacak olsa da o bizim nerde olduğumuzu her zaman bilecektir her şey bir bakışla başlamıştı bir çocuk bir liman iki yemin seni seviyorum
YAŞAM KAYNAĞIM Senin sevdanla kavruldu bu beden Senin özleminle ayakta kaldı Gün gelir de kavuşuruz umuduyla Hiç yılmadı hiç isyan etmedi yaşama Bedenine isabet eden her darbede Daha da aşık oldu,daha da saplandı sana Korkuda,öfkede,acıda ve işkencede Hep sen vardın Hep senin kokun,senin yüzün,senin resmin Küçücük camdan gelen ufak bir ışıktın sen onun ruhunda Çöldeki suyu,buzullardaki ateşi,fakirhanedeki ekmeğiydin aslında Kimi zaman çıplak ayaklarındaki pabucu oldun Kimi zaman yaşama umuduydun Donuk taşlarla kaplı odada tek renk sendin Tek neşe,tek keyif,tek ışıktın Belki de ilham kaynağıydın Başlanan her şiirde,her sözde sen vardın Her öykü seninle başlardı,seninle biterdi Her noktada,her virgülde sen karşısına çıktın Sorulan soruları yanıtlarında bile sen vardın Her yanıtta daha da yaklaştı,daha da hissetti seni yanında Ve sorduğu son soruyla vardı senin sonsuzluğuna
merhaba ben mersinden ali... polis okulunda okuyorum.. ayrıca kamu yönetiminde (açık öğretim) okuyorum... Varmısınız yalandan uzak, samimi bir dostluğa..? mesaj veya maillerinizi bekliyorum [email protected] http://www.alitilkioglu.com.tr.tc
-DOSTLUK- Hani diyorum da insanın gerçekten mükemmel bir dostu olsa... ********************************* 'Onu', şöyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa... Yüreklilikle söylediğiniz...'Canım benim! .. dediğiniz...Telefonda bile saatlerce konustuğunuz, sıcacık biri... Özlediğinizde, hayal kurduğunuzda yanınızda o var mı? Sizi hiç yalnız bırakmayan biri...Cesur, sempatik, azimli, kararlı,.. Arayan,soran,'Seni özlüyorum'diyen biri.Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz.Yanıltmaz! Anlayışla karşılar her şeyi...Hataları, günahları-sevapları her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla...bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur.O kendiliğinden çıka gelir zaten.Bir gün bir bakarsınız,karşınızda...Bir de bakmışsınız sımsıcak sohbetler, derin konular,sırlar,paylaşımlar...Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı,geçmişteki izleri, geleceğe dairlerinizi,sadece ona anlatır olursunuz.Kadın, erkek fark etmez.Bir dost bulun! Ama gerçek olsun.Aradığınızda işinizi değil,sizi soran...Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kiracınız olsun.Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin! Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun. Doğruları söylesin. Gözleriyle ve kalpten konuşsun. Yaşasın! Doya doya yaşasın, doya doya yaşatsın.Beyninden değil, yüreğinden versin.'Olsun varsın Paylaşırım.'desin Bir dostunuz olsun. Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın... Dost olsun! Ama
yaa aferdersin ama mesajlarini kapamana bir anlam verebildigimi sanmiyorum mademki kimseyle konusmak istemiyosun bu sitede ne isin var ama cin nedir senin gibilere kil olurum ve hepde olmusumdur ne demek bu siteye hem girip hemde mesaj alanini kapamak yawff öff ben sana neden yaziyorumki hadi byes
nasılsınız digerek laflarıma öncelik le başlamak istiyorum inanın şu koca dün yada bir arkadaş ve bir sırdaş bulmak öok zor inanın bana neden se insan ların yalan ları nekadar anlam sız geliyor eger dün yada güzel şey leri sev seydiler dün ya oysa nekedar güzel ve yaşanan bir yer olur du insan lar hep alış mış kötülüge ve dalgaya oysa bence insan ları kırmak ve üzmek çok anlam sız insan ları yok luk ları için degil güzel ve anlayış lı olduk ları için sev meliyiz oysa bu dün ya nekedar güzel birde sevenin olur sa inannın ben ken dime iyim diyemiyorum neden mi insan oglunu anlayamıyorum ben bu sanal alem de dürüst ve akıllı birini bulamadım biliyorum ve anlıyorum yanlış yerde aradıgımı oysa ben inanıyorum bu sanal alem dede beni bir gün anlayan ve seven biri çıkabilir ben insan lara nazik olduk ca onlar bana neden se hep ters ve anlamadıgım bir dilde davranıyor oysa ben banakarşı dürüst ve dogru olan neolursa olsun güzel çirkin hepsini seviyorum inanıyorum ki insan birkeresevse ayrılsa bunu kalpten anlar ve bunu anlamak için orhan gencebaydan bir şarkıdinlemeleri yeterli bugün lük yazacaklarım bukadar kafanızı da yorduysam afedin beni neden mi ben inanın kötü bir insan olmak istemiyorum tanış mak isterseniz kendinize çiçibakın noluuuur beni tanımanı istedim sadece NOT MSN VARMIYDI
Kendinizi nasıl anlatırsınız? Buraya, rumuzunuza tıklayan bir kişinin sizi tanıması için yeterli olacak bilgiler yazın. Kısa özgeçmişiniz, hobileriniz, nelerden hoşlandığınız gibi.. (Metin uzunluğu için sınırlama yoktur, dilediğiniz kadar uzun y ...
23.03.2009 - 10:52
*Doğum** **Gününüzü** **Kutlarım! .***
Doğum Gününüzü Kutlarım! ...
En güzel günler sizin olsun..
nice senelere...
bu vesile ile sizi kurucusu olduğum Osmanlı Torunları adlı grubu/N/muza bekliyorum....
grup adresi: http://gruplar.antoloji.com/osmanli-torunlari/
selam ve dua ile..
Doğum Günü Hediyesi Olarak Şiirimi Kabul Buyurun.
selam ve dua ile..
Ölümsüz Değilim…(Doğum Günüm Anısına...)
ölümsüz değilim, bir faniyim, ben,
benliğin en ücra köşesindeyim...
faili meçhuldüm bilmem ki neden...
fukara telaşı, endişesiyim...
leş yiyen kargalar, kondu başıma,
ve bana anlattı, leş olduğumu...
isterseniz yazın mezar taşıma,
benim nasıl bir kalleş olduğumu...
hayır, hayır kalleş değilim hayır...
suçumu anlatan dili kestiler
gövdemden kellemi istersen ayır,
kalleş değilim ben, kalleş dediler...
insan olmak hüznü, kucaklamaktır…
ellerin kor alev gibi yansa da…
küllerini umarsız savurmaktır…
geride bulanık düşler kalsa da…
sonra sokak yanar, evler tutuşur,.
kara bulut dolar göğüme benim…
beyazlar içinde giden kavuşur.
kimse inanmaz öldüğüme benim…
Kenan YÖRDAN.
**Doğum Günüm Anısına(21 Temmuz1982)
16.07.2008; Çarşamba.
23.03.2009 - 03:55
ailecek hayatın güzelliklerini daim ÖZDE yaşaman dileğiyle...nice yıllara...doğumun kutlu olsun...
üstad ahmet hulusi nin MESAJLAR ını okudunuz mu...?
15.03.2006 - 12:46
bıraz geç oldu ama sanırım bu talafi eder...
kent, tepe, bir çocuk, bir liman, iki yemin ve koridor
kahraman tazeoğlu, 11.05.2004
anılar kentlerde yaşar sevdiğim
kayalar asıl yüzlerimiz olur kimi zaman
tüm gökyüzü çiçekler için vardır oysa
rüzgar utangaç bir kızdır
sessizden teninde dolaşır
kokusunu bırakır yasak yolculukların
kan kesmiştir gözleri çocukların
uykularında çekmeceleri yağmalanır
can olur martıya özlem
kırık kanadını sarar sarmalar da uçar
tüm durakları kentin geceleri görünmez olur
kıyılar denizsizdir
uçurumlar gölgeler için yaşar
ateşten dili gül iklimi kadınlarının öpüşlere yasaktır
trenler eski şehirlerden geçer
acılı ölülerin ve gözlerinin üstünden
kalbin yalnız mezarlıklara yurttur
gözbebeği büyücüsü umutlarınla oynar
sahte eller yaratır öldürücü el sallayışların için
sözcükleri güç için kullanır utanmadan insan
dinmeyen sessizlik kanatır
yarası kabuk tutanlar bilet alabilir güneş ülkesine
ve ateşte yan tutabilir böyle zamanlar
inanmayacaksın
gördüm
deliler hücrelerde yaşayabiliyor bu ülkede
düşünenlerse delirebilmeyi deniyor sık sık
evet hiçbir uçurtma uçmuyor göğünde
hiçbir limanında sevebilenler yok
hiç kimse 'gel' diye bağıramıyor penceresini açıp bir gece yarısı
hiç kimse utanmıyor susarken
sevemezken
gülüşünden
boş vermişlik kapkara bir yılan gibi çökmüş yüreğine şehrin
inceden zehrini akıtıyor korkaklık için
'şehirler olmasa anılarımız ölü olurdu' derdin
haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum sanki
şehirler, şehirler, iç içe geçmiş şehirler
gözlerinizle yüreğimizle kurdumuz saklı şehirler
kıyısı da yok koridorlara vuran
ve bazı şehirler var
oraya sadece kuşkular girebilir
sadece hüzünler
işte onlardır karanlığın kurduğu gizli kentler ruhumuzda
ve bir sokak ki çırılçıplak bir göğüs oluyor kimi zaman
bembeyaz, korunaksız
soyunmadan çıplak kalabilen ender bir varlık o
içindekileri de dışındakileri de taşıyor bir arada upuzak düşlere
eski bir sevdayı deliyor gözlerin
kimse bir boşluk bulamazken sevdama inan, hala...
ölüm yorgun burada
binlercesi bağır bağır bağırıyor tapınanların
toprak bağrındaki kanı kemiği biriktiriyor suç için
esir düşmesin diye tepe
güneşi ele vermesin diye
ellerine benzeyen bir hüzünle geliyor burada gece
sevdalı ufuk karası
gözlerini öğütlüyor bana
öylesine vurulmuşum ki sevdana
görmediğim saçlarına
gülüşüne
beni aşka kırdıran bir aşka bedelleniyorum
mecburum
bazen çıkabiliyorum parka
çıplak ayaklarımla çimenleri hissediyorum
tepe öylesine dinlendirici ki sessizliği
yıldızlar öylesine inanıyorlar ki hala
gülümsüyorum
hala gri görünüyor denizin yüzü
ve kimse tanımıyor fenerciyi
işte bazen böyle imkansız olur ölmek
hiçbir yol almaz seni gitmen için
hiçbir denize giremezsin çırpıntısızken
bir boşluk ararsın girebileceğin
boşluklar delinir
deliğe girmezsin, olmaz, yapmazsın
bir aralık ararsın öteye geçmek için
ilerlersin görürsün ilerlersin
tam o aralıktasındır ki
elin kolun kesilir soluksuz kalırsın
farkında değilsindir
o aralığa gelebilmek için pek çoğunu düşürmüşsündür yıllar yılı sakladıklarının
gitmek için ihtiyaç duyduklarının
duyacaklarının
o aralıkta kalırsın
ileriye asla geçemezsin
geriye dönüşse zaten yoktur
dönüp baksan
kapkara bir göz görürsün gözbebeğinde
geçmişi oynar beklediklerin istediklerin
senin için oynar
artık izleyicilerdensindir sende
aralık insanlarından
bazen çıkabiliyorum parka
işte bunun için
ama daha çok bakıyorum
fısıltılar uzuyor oraya vardığımda
bulutları görüyorum
saçlarımı hissediyorum
kıskanç bir sevgili gibi 'ayı' görüyorum nedense
öyle hissediyorum
hem benimle olmayı çok istiyor
hem de kırgın somurtuyor
çok da gururlu
keşke gelmeseydim diyorum utanıyorum
sonra uzanıyorum sessizliğin geçiyor üstümden hala orada
geçmişimi bırakıyorum kente kent için
bir yandan da bağrındaki yılanla savaşıyorum kentin
zamanla uzlaşıyor benle
nasıl neyle bilemiyorum
ihanet, ihanet kaçınılmaz bir gerçek gibi beni çekiyor orada
ikimiz de şimdi daha iyi biliyoruz belki
bir aşka bir ölümün yetmeyeceğini
kentler dönüşler için vardır sevdiğim
bir çocuk, bir liman, iki yemin
ilk bakışta görülebilenlerdi
ve her şey bir bakışla başlamıştı, yine öyle başladı
aşk gibi hilesiz, kör kuyulara takılmış çığlıklar
saklananların onurundan bozma gri gülümseyişler
yarım sevdalar o zamanlarda da vardı
yurdunu kuşanmıştın sevdana ak bir duvak gibi
seni ilk kez orada görmüyordum
bilmiyorum ama ten zayıftı
kıraç bir toprağı çatlak dudaklarından usulca emziren bir gece yağmuru gibi gülüyordun ‘ an'larda görebiliyordum ancak seni
ve tepede çoğu zamanını kaçmakla geçiriyordun
kilitledikçe çoğalıyordu kapıların
seni düşünürken yıldızlardan sakınırdım umutlarımı
teninin dinginliğini papatya gülüşlerinle korkunçlaştırıyordun
seninle kalabilmek, rüzgarı kıskandıran gidişlerinde seninle olabilmek
sabır istiyordu
serin bir ırmağın hasretiyle yoğrulmaya başlamıştı işte o günlerde düşlerim
geceleri kıyıya kadar iniyor
tepeyi gözlüyordum
korkuyordum
ancak bu kadarını yapabiliyordum
senin gülüşünle çıkmaya cesaretim yoktu oraya
ne de olsa geceleri istasyonların şehrinden soyunduğu bir yerdeydik
sinsi bir o kadarda saldırgandı düşlerimizin düşmanları
sonraları sensizliği gizliden paylaşmayı öğrenecektim tepeyle
o sanki ben bu şehre ait değilim dercesine haykırıyordu sürekli
sonsuzmuşçasına kararlı bir gülüşle acısını gizlemeye çalışan
bir denizin yüzünde hep tepenin soluğunu hissediyordum
uyumamak için cesarete ihtiyacım yoktu henüz
sessizliği de paylaşmayı öğreniyordum
bazen
en karmaşık sevgilerin kokularını yüreğine sindirebilmiş bir sardunyanın bakışıyla bakardın
gülümseyerek direnmeye çalışırdın derinliğine
çoğu sözcüğe bir anahtar gerekmez dile düşmek için
dipteki o azınlıksa bir dili yaratabilir ancak kilitli kalanlardan
sevda ve ölüm adına
ağzımı açsam sanki bir ayna dolusu cehennem içime kaçacaktı
ve bir aynadaki sen aracılığıyla
diğer bir aynadaki 'sen' e bakarken
aynalardan birine yaklaşırken ötekinden uzaklaşıyordum hep
görebilmek için
bir küçük bir büyük ayna yaratır böylesi bir cehennemi genelde
iki suretini uzlaştıramazsın birbiriyle
bir açıdan kendini görebilmen
diğer bir açıdan kendini yitirmene bağlıdır
suretler birbirlerini yiyerek yaşayabilir böylece
tıpkı çağrışımın imgesi, imgeninse çağrışımın maskesi olması gibi
işte bunun için hiç ama hiç bakmadık seninle tepenin dışından
bazen tek bir cesedi paylaşır pek çok kavram
şimdi öylesi bir kent ki burası
herkes bir başkası olabildiği sürece var
ya da bir başkası herkes olabildiği sürece, yılgınlığını suskunluğuna gizleyebildiği ölçüde var
hiç kimse hiçbir şey yan tutmuyor
üç kişi bir araya geldiğinde ikisinin mutluluğu üçüncüyü ezişlerinde yatıyor
üçüncünün kim olduğu ise hiç önemli değil sıklıkla
hatta bugün ikilide yer alan bir mutlu
yarın üçüncü mutsuza dönüşebiliyor kolayca
önemli olan o üçüncü olma anı
herkes ezebileceği birine ihtiyaç duyuyor
söz, ezmek için kullanılan bir silah
arkadaşlar yoldaşlar arasında bile
tapınmak öylesine bir yaşam biçimi ki burada
yürürken unutkanlıklarıyla sevişebilen birisi olmaktan korkuyorum
yürürken bile bu kentte
ki yürümek bir düşünmedir
tabi bütün ozanlarının bir masala sürgüne gönderildiği bir yerde
herkes bir başkası için yapar
kendisi için yapması gerekenleri
ağlarken kana karışır sevdamızın yarısı
fark etmez tutunuruz bireysel kısmına büyük zamanımızın
ya herkes birbirine geç varır
ya herkes birbirine erken gider
gülüşlerimizi kalıcılaştırdığımız ölçüde gidebileceğimiz halde
biz kalırız gülüşlerimiz gider
bir insanın bir insana verebileceği en değerli şeyi
'yalnızlığı'
bana verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum
beni kalmaya mahkum eden bir yola nasıl sevdalandığımı da
üstelik senin için yazarken bile sevgilim onu düşlüyorum
korkunç evet
ona bir koridorda rastlamıştım
ya da böyle olmasını istediğim bir gecede
ölümler sonrasıydı korkusuzdum
artık hiçbir tren makas değiştirmiyordu ben bakabildiğimde
bir otobüsün yorgun soluklarla buğulanmış camlarından
arakadakileri gözlüyordum
ışıltılarını sayıyordum
güncesini tutarak sayıklamaların
koridor basit bir çitti
ayağımı kaldırıp üzerinden geçemeyeceğim basit bir çit
sessizdim öfkeliydim
arkada ayaktaydım üstelik dönüyordum
sanıyorum otobüse son anda yetişmişti
daha öncede konuşmuştuk onunla
öyle sanıyorum benim duruşumdan da korkunç bir merhabası vardı
ne zamandır görmediğim bir şeyi onda görüyordum
dahası bir gece birisini görebiliyordum gerçekten
bir şeyler söylüyordu
gözlerine bakmamaya çalışırken bile onu görüyordum denizin yüzünde
sanki amansız bir fırtınada
balkonda unuttuğum sardunyamı ölü çiçeğimi canlandırmak için gelmişti
üzerimizde incecik bir yağmurluk dahi yokken
tepede kar yağışını izlerken ki gülüşümüze benziyordu
hem de hiç benzemiyordu bir yandan
bu benzemeyiş tedirginliğimin tehditlerini amansızlaştırıyordu
ortak bir acıyı dindirmek için çabalarken
sessizliği paylaşmayı yeniden öğretiyordu bana
o kıpkırmızı gülüş
geceye ben senin değilim diyen saçlarının karası
sevdamın kanını usulca siliyordu
bir kayıp ülkenin kırlarının
hüzünlü dağlarının yamaçlarına çektiği sürmeyi anımsatan
sevdasını bağrında gizleyen kaşları
ve kan tutmuş yabancı bir geçmiş
yakınlığımızın savaşını bir aşk pahasına verdirtiyordu bana
zamanla daha iyi öğrenecektim
ya sana ya da aşka ihanet etmem gerektiğini
benim yüreğimde öylesine çelişiyordunuz öylesine birbirinizken
ihanet etmekten başka bir şey yapmam mümkün değildi sevda için
farklı bir iklimde yaşamaya mahkumdum diğerlerinden
üstelik aynı çağda
kayıp sözcükler
sevdalı öpüşler
bir demir yolu kesilmişti
baştan aşağı bölüyordu yüreğini
herkes için başka geçmişleri olan güç satıcıları mutlumuydu bilmiyorum ama
bu mahkumiyet benimdi onların değil
ve yemin ederim sevgilim
geçmişimi kullanmasına hiçbirinin izin vermedim
kendimin bile
oysa şimdi saklanan bir denizde her gün bana gülümsüyor
ve sadece bu
yabancılık bir kenttir sevdiğim
yabancılık bir kenttir
kendi kendine yasaklanmış bir an kadar yasak
pencerelere takılıp kalmış bakışlar kadar umursamaz ve cömert olabilir
yumuşatma gülüşünü
duvarlarındadır kent
ayna saklısı bir düş kadar acımasız
gizle bileyler onurunu gölgeler yıldızlarla
sarsılmaz bir zaman anlayışı vardı mezarlıkların
bahçelerine girilmiş tuzak yüreklerde
her dokunuş için bir başkası olmak gerekir hatırla
hiç tanımadığın bir öpüş seninkidir aslında
ne zaman nerde yitirdiğini bulmak zordur ıssız kırılganlıkların
işte bu da öylesi bir kargaşadan somutlanmış bir izlektir
pas tutmuş acıları kullanır çark
her sevdalanış bir izdiham yaratır
kargaların tarlasında bir korkuluk olursun
dudağının kırmızısını
esmer akşam üstleri alır
kavşaklar acımasızdır
bir o kadarda şefkatli
hep seni bekleyen hileli bıkkınlıkla ayaklarını parçalar
aşka sınır arar
tek gerçeği kendidir öldürülmüş kentlerin
işte sorgulanmış baharların ele vermediği kız
şuna inan şimdi birisi daha öldü herkes biliyor
yalan söyleseler de sinsice çıkıyorlar kentlerinden
hepsini bütünleştiren yüreklerinin
sonsuz karanlığında buluşuyorlar
onlar dua ediyorlar bizim ölülerimiz için
sonrası gece oyuncak bir kelebek kırık kanadından yapılmış yaralı bir kuşun
'insanları olması şart mıdır bir kentin' diye ilk sorduğunda kendimden utanmıştım
ağlamaklı bir çocuğun düşünde yargılamıştım kendimi
istasyonlarını varoşlarını gezmiştim kentin
özür dilemiştim
şimdi şu kesin ki aşk kadar yabancılık bir kenttir
oraya uğraması mümkünsüzdür gezginlerin
dağ yolları dolaşıp geceleri köy evlerinin kapılarını tıklatan ipince bir rüzgar
yaylaların kokusunu indirecektir gecekondu sokaklara
belki göl balıkları ile söyleşecektir derviş
sığ ayrıcalıktır çoğunluk için
alkış tutacaktır ağaç karnını yaranlara
sır bıçaktır karanfilin ağzında
konuşsa kesilir dili sürgün çocukların
yangınlar doğuracaktır belki kuşku
yanlış yangınlar
ama sevdanın sabaha yakın olduğu bir zamanda uğrayacaktır mutlak kente birisi
havada uçuşan ince esmer parmakların
eski ve unutamadığın aşklarınla vurdu kaç kez bana
bir büyük kent çölünde koşacaktır çocuk tepeye
bir daha çıkamayacak olsa da
o bizim nerde olduğumuzu her zaman bilecektir
her şey bir bakışla başlamıştı
bir çocuk bir liman iki yemin
seni seviyorum
18.06.2005 - 14:02
YAŞAM KAYNAĞIM
Senin sevdanla kavruldu bu beden
Senin özleminle ayakta kaldı
Gün gelir de kavuşuruz umuduyla
Hiç yılmadı hiç isyan etmedi yaşama
Bedenine isabet eden her darbede
Daha da aşık oldu,daha da saplandı sana
Korkuda,öfkede,acıda ve işkencede
Hep sen vardın
Hep senin kokun,senin yüzün,senin resmin
Küçücük camdan gelen ufak bir ışıktın sen onun ruhunda
Çöldeki suyu,buzullardaki ateşi,fakirhanedeki ekmeğiydin aslında
Kimi zaman çıplak ayaklarındaki pabucu oldun
Kimi zaman yaşama umuduydun
Donuk taşlarla kaplı odada tek renk sendin
Tek neşe,tek keyif,tek ışıktın
Belki de ilham kaynağıydın
Başlanan her şiirde,her sözde sen vardın
Her öykü seninle başlardı,seninle biterdi
Her noktada,her virgülde sen karşısına çıktın
Sorulan soruları yanıtlarında bile sen vardın
Her yanıtta daha da yaklaştı,daha da hissetti seni yanında
Ve sorduğu son soruyla vardı senin sonsuzluğuna
29.04.2005 - 00:17
Ucurumun kıyısında bile olsan sırf hayata gıcıklık olsun diye GüLüMSe
28.04.2005 - 20:04
sanırım bır öncekı yazım önyargıydı oysa kendısıne kanka dememe rağmen hiç tanımıyororum :)
kumaş fılan sanmıyor kendısını...uzaktan bakınca hınt kumaşina benzettım ama değilmış pardon.. :)
27.04.2005 - 03:59
kendını bulunmaz hint kumaşi mı sanıyorsun? ? ? ? ?
24.04.2005 - 10:25
merhaba iyi günler nasılsınız sevgi saygı güzel bir sohbete ne dersiniz
24.04.2005 - 10:20
merhaba ben mersinden ali... polis okulunda okuyorum.. ayrıca kamu yönetiminde (açık öğretim) okuyorum... Varmısınız yalandan uzak, samimi bir dostluğa..? mesaj veya maillerinizi bekliyorum
[email protected]
http://www.alitilkioglu.com.tr.tc
-DOSTLUK-
Hani diyorum da insanın gerçekten mükemmel bir dostu olsa...
*********************************
'Onu', şöyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa...
Yüreklilikle söylediğiniz...'Canım benim! .. dediğiniz...Telefonda bile
saatlerce konustuğunuz, sıcacık biri...
Özlediğinizde, hayal kurduğunuzda yanınızda o var mı? Sizi hiç yalnız bırakmayan biri...Cesur, sempatik, azimli, kararlı,..
Arayan,soran,'Seni özlüyorum'diyen biri.Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz.Yanıltmaz! Anlayışla karşılar her şeyi...Hataları, günahları-sevapları her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla...bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur.O kendiliğinden çıka gelir zaten.Bir gün bir bakarsınız,karşınızda...Bir de bakmışsınız sımsıcak sohbetler, derin konular,sırlar,paylaşımlar...Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı,geçmişteki izleri, geleceğe dairlerinizi,sadece ona anlatır olursunuz.Kadın, erkek fark etmez.Bir dost bulun! Ama gerçek olsun.Aradığınızda işinizi değil,sizi soran...Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kiracınız olsun.Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin! Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban,
bir ceylan kadar narin olsun. Doğruları söylesin. Gözleriyle ve kalpten konuşsun.
Yaşasın! Doya doya yaşasın, doya doya yaşatsın.Beyninden değil, yüreğinden versin.'Olsun varsın Paylaşırım.'desin Bir dostunuz olsun.
Sizi ve benliğinizdekileri
paylaşsın... Dost olsun! Ama
23.04.2005 - 20:11
zuhal meraba daha önce karsılaşmıştık okuldan [email protected]
23.04.2005 - 19:49
merhaba arkadas ben baran ankaradan barancan_006 ya anlamadım neden yasakladın benı halbukı guzel bır sohbetımız olmustu..su an burdayım
23.04.2005 - 19:48
merhaba arkadas ben baran ankaradan ya anlamadım neden yasakladın benı
21.04.2005 - 20:55
yaa aferdersin ama mesajlarini kapamana bir anlam verebildigimi sanmiyorum mademki kimseyle konusmak istemiyosun bu sitede ne isin var ama cin nedir senin gibilere kil olurum ve hepde olmusumdur ne demek bu siteye hem girip hemde mesaj alanini kapamak yawff öff ben sana neden yaziyorumki hadi byes
20.04.2005 - 20:56
nasılsınız digerek laflarıma öncelik le başlamak istiyorum inanın şu koca dün yada bir arkadaş ve bir sırdaş bulmak öok zor inanın bana neden se insan ların yalan ları nekadar anlam sız geliyor eger dün yada güzel şey leri sev seydiler dün ya oysa nekedar güzel ve yaşanan bir yer olur du insan lar hep alış mış kötülüge ve dalgaya oysa bence insan ları kırmak ve üzmek çok anlam sız insan ları yok luk ları için degil güzel ve anlayış lı olduk ları için sev meliyiz oysa bu dün ya nekedar güzel birde sevenin olur sa inannın ben ken dime iyim diyemiyorum neden mi insan oglunu anlayamıyorum ben bu sanal alem de dürüst ve akıllı birini bulamadım biliyorum ve anlıyorum yanlış yerde aradıgımı oysa ben inanıyorum bu sanal alem dede beni bir gün anlayan ve seven biri çıkabilir ben insan lara nazik olduk ca onlar bana neden se hep ters ve anlamadıgım bir dilde davranıyor oysa ben banakarşı dürüst ve dogru olan neolursa olsun güzel çirkin hepsini seviyorum inanıyorum ki insan birkeresevse ayrılsa bunu kalpten anlar ve bunu anlamak için orhan gencebaydan bir şarkıdinlemeleri yeterli bugün lük yazacaklarım bukadar kafanızı da yorduysam afedin beni neden mi ben inanın kötü bir insan olmak istemiyorum tanış mak isterseniz kendinize çiçibakın noluuuur beni tanımanı istedim sadece NOT MSN VARMIYDI
Toplam 14 mesaj bulundu