şaşırdım :)) ve ayrıca çok sevindim seni gördüğüme... nasılsın? sanırım artık pek vaktin yok... seni sevmeyi özledim... buralarda olmaya çalış zeki kadın ;))
betiğin biraz önce geçti elime, kalın bizim mahalleyi anımsatan döküm kutunun arasından...hatırlar mısın postacı kemali, elinde ney, heyyyy gidi günler hey...kutular vasfını yitirmeden anımsıyorum seni, sadece kalın video kasetlerin içinden ibrahim tatlısesli, ahu tuğbalı fimleri izlediğimiz günlerden...şimdi kutular bilgiyazar olarak anımsanmaya, apartman girişlerindekiler de broşür parkına döndü...
o günlerde de bir köle edinme merakı vardı sende...müge sürekli çizgi romanlardan kareleri keser, sen odanın duvarlarına asar ve kölelerin yaşar ve nedime bakımlarını yaptırırdın...madem istiyorsun seç on isim, hatta ondan fazla seç, sana ait olma şansına 10 dan fazla insan ulaşsın...
duruyorum duruyorum okulun arkasında ıhlamur ağaçlarının yaprakları ile kölelerine yaptırdığın evini anımsıyorum...şu ara cümlenin öznesinden etkilenen akışkan, öznenin yaşamını idame ettirdiği ortam ve sen bir bütün olmaktan vazgeçemiyorsunuz...hayır yani bu sorun değil veya o değil de milletin işi var, bu işi halletmesi gerekiyor(hangi işi olduğunu diyorsan bekle anlatıyoruz tadını çıkara çıkara)
kırmızı kemer ve çizme neye meyledebilir, sendeki gibi, sanmıyorum hiçbir yere...yalnız türkiye'den almayacağız biz sana moskova'dan alacağız, nedendir bilmiyorum kırmızı kemer ve çizmeleri moskova ve ukrayna'nın çok farklı... böyle iki ton açık hanii bööööle tatlı bir kırmızı, nar ile nur arası karışmış...
yaşlanmıyor olmamız ve görünmez olmamız ne hoş...
şu ara tuşlar bir garip gelmeye başladı yine...
ölebilmenin çaresini bulmalı sıfır; dünyaya gelişin güzelliği, dünyadan gidebilmekte saklı...
hadi horoz şekerlerimizi yiyelim...ben bir de leblebi tozu ve osmanlı macunu istiyorum....
yarın görünmez oluyoruz ve programı hazırladım şimdi sıralıyorum
1-) altınoluk sahilde 1000 şişe şarap içmek 2-) piccadilly circus zoo bar'da nargile içmek 3-) karl köprüsünde bir elimizde şarap şişesi diğerinde purolarımız kol kola yürümek 4-) nuh'un gemisini bularak yelken takıp cebelitarık'ı geçmek 5-) prag'a uçak bileti alıp pilotun gözüne biber spreyi sıkmak 6-) elie saab'dan sana bir abiye yaptırıp senin hatırına bir kıyafette benim için yapmasını sağlamak 7-) alsancak da sabah kahvaltısı 8-) shanghai'de 120 saatlik masaj seansı 9-) dans ederken ayağa basmak 10-) kral abdullahı köln'e davet etmek, almanlarla arkadaşlığını geliştirmesini sağlamak 11-) mart ayının adını ocean olarak, haziran'ın adını sıfır olarak değiştirmek. 12-) karnı yarığın içine karpuz konulması mecburiyeti getirmek, bütün kızartmaların hemen şerbete daldırılmasını şart koşmak. 13-) sabah namazında hocaya minareye çıkarken 'selam dünyalı' diyerek ödünü patlatmak 14-) bin bir sıkıntı ile gerdeğe giren çiftin arasına yastık halı bilumum edevat koymak 15-) sınav yapan hocaların öğrencilerden topladığı kağıtları çalmak 16-) doğum gününü/ sevgililer gününü/ ölüm gününü evde geçirenleri arjantin'de bir adaya ücretsiz götürmek (tamam ben sırtımda taşıyorum)
kestiğin uzuvların yerine gelmesini beklerken kahvesiz kaldım alacağın olsun...asıl kahve değil beni ağlatıp açılmamı sağlayan, sana yazacaklarımın yarısı gitti...bilirsin bizi kimse yenemedi bugüne kadar, kendi kendimizi mağlup ettiğimiz kadar...çok içten cümleler kuruyorum ve diyorum ki çok keyifli bir durum nereye doğru yol aldığımla ilgilenmiş bir ikizle birliktelik yaşamak...
üstadem (kelime bana ait, tdk'ya teklif edecem, iyi para vermezse ingilizlere satacam) , varlığının yanında, ifade edeceklerimin ne kadar gereksiz klasörlerden muhtevi olduğunu idrak etmenin acısını yaşıyorum...acıyı kelimelerden hissetmenin mümkün olmadığını farkederek sana johnny cash'den hurt'ı gönderiyorum...
hiçbir hayat uzun değilmiş balım, bizim şu ölümsüzlük işi sıkıntılı olmaya başladı...bugün 8 kişinin cesedine girdim, gelen telefonlardan adamların içinde bulunduğu durumun sızısı ile alman hastanesinde acı/sızı hafifleten serumlardan taktırdım...
gidiyorum, farklı bir hikaye olarak döneceğim sıfırım, özlemden olmayacak gelişim, yeniden yazılmış paragraflar olacağım...bilirsin doğuştan kafam güzeldi benim, senelerce yalnızlığı çözmeye çalıştım, bugün eşitledim...yalnız değiliz sıfırım, sadece etrafımızdakiler bizi yalnız hissettirmeyecekler değil...döndüğümde öyle aklımdan çıkmış olacaklar ki anımsattırmaya dahi cesaret edemeyecekler...
bugün aslında son günüm gibi hissetmiştim, eskisi gibi tek yollu bir hayatın başlangıcı gibi görmüştüm dün gecenin sonunu.; gel gör ki sabahın ilk ışıkları ile zorunda mı kaldığım, yoksa birden fazla ayak izine sahip olan bir labirenti mi seçmem gereken şıkların arasında sarsılarak uyandım.
eveeeek sıfırım rüya gördüm. ruh ikizi olduğumuzdan ne gördüğümü bugün sen uyandığında bileceğinden konunun detayına girmeyeceğim. yok sen görmedinse, merak içinde kal anlatmayacağım...
hayatım süresince yaşadıklarımın ürünü, benim dışımdakileri geride bırakmış olarak uzunca bir süredir çekip gitmiş olan ben, bostancı sahilde ne berbat ne de mükemmel limoni tadında duyguya düçar olmak için dalgaların peşine düştüm...sonra bacağım takıldı çukura düştüm...oldum olası sırları ve derinlikleri bünyesinde toplamış suların üzerinde karanlıkta yürümeyi becerememişimdir. bilirsin ne yaparsan yap zaman zaman olmuyordur, seninle ilgili değildir, kabiliyetsizliğinle ilgilidir. içinde bulunduğum ceset ciddi anlamda uzuvlarını kullanamıyor, çok yavşak bu ceset beni dinlemiyor sıfır döv onu...
ben ne zaman birkaç tavsiye de bulunacak olsam yapıştırıyor, tamamen aydınlık bir mutluluğa erişemezsin, ben de lan yavşak sivrisinekler gece sokak lambasının sabahta güneşin tadını çıkarıyorlar ve pıtır pıtrı uçuyorlar mutluluktan diyorum, sen sinek misin diyor...ya sıfır bir sinek olamıyorum ışığın altında uçabilen, hoş tekfen'in çıkardığı fentox mu idi fışkırtıyorlar bütün huzurun son buluyor ama olsun, gece uyuyan iki ayaklıları kemirmekle bu riskten uzak kalabiliyorsun...
bostancı'da 5 tane kahve ve 40 a yakın sobrane ile sabahı ettim, neler geldi neler gitti bilemezsin...geceyi mutlulukla bitirmek isteyen eskimiş beyinli kenef takunyaları en izlemesi keyifli guruptu...çocuk kıza bir yalanlar söylüyordu, tuzlaya doğru yol alan şilepler bile protesto için korna çalıp durdular...bizim erkekler çok enteresan olmuşlar, insan onları dinlediğinde erkeğin hangi taraf olduğunu karıştırıyor...o kadar erkek olduklarını anımsamaz olmuşlar ki yanlarında bulunan partnerleri bunu akıllarına getirmekten imtina ediyor...
çok istedim içinde ana okulu tadında birkaç cümle yazabilmeyi lakin aynada gördüğüm bütün içindeki çok minik kalmış insani tarafım bugün buna müsade etmiyor...o zaman ne yapıyorum, hala ifade edilecek çok fazla öğe varken çenemi kapıyorum...bugün senin için bol bol amerikano içeceğim, mozaik pastaları hissetmeyi unutma... :)
Bazen yıldızları süpürürsün farkında olmadan Güneş kucağındadır bilemezsin Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür Ciğerinde kuruludur orkestra duymazsın Uçar-gider koşsan da tutamazsın
'Kendin gibi yaşamayı başarabileceğin bir şato yarattın içinde, ancak sızmaları engellemeyi başaramadın yine de. Adını koyamadığın mutluluğa giden yollarda kayboldun. Yalancı rüzgarlar konuk oldu dallarına daha çok. Sahte gülüşlere yer yoktu hayatında, şaha kalkmış sevinçlerinin hemen yanında, yakıcı bir hüzün de bulunurdu duru bakışlarında. Berbat bir acemi olarak atıldın kavgalarına. Nedeni buydu belki de, yolunun düştüğü her cephede aldığın yenilgilerin. Kaçışlardı aslında küçük kız, kanayan kentlere yaptığın yolculukların.
Ne yaparsan yap, ama büyümeye kalkma sakın küçük kız. Büyürse, şaşkın, hesapsız, acemi, özgürlüğe bile bağlanmaktan korkan bir gezginini daha kaybedecek dünya.... '
Küçücük kağıtlardan, renkli kalemlerden, bir tebessümden, daha dün açmış bir kır çiçeğinden mutlu olmayı başardın; ama, hayatı ciddiye almayı başaramadın. Kendin gibi yaşamayı başarabileceğin bir şato yarattın içinde, ancak sızmaları engellemeyi başaramadın yine de. Kendi şatonun mutsuzluk kulelerinde intiharı deneyip durdun be küçük kız. Adını koyamadığın mutluluğa giden yollarda kayboldun. Hayat denen balta girmemiş ormanın karanlık labirentlerinde bulamadın kendini. Yabancı rüzgârlar konuk oldu dallarına daha çok. Çocuk oldun üzdüler, büyüdün kaldıramayacağın kadar ağır sorumluluklar yükledin kendine, hata yaptığındaysa affetmediler seni. Boş verdin kendine biraz da, büyük hayallerin peşinde harcadın bir daha geri gelmeyecek anılarını. Hiçbir zaman olmayacak olanı, insanların seni anlamasını beklerken, muhteşem bir hata daha yaptın ve kırıldın, üzüldün, ağladın. Severken yürekli sevdin. Ancak ak kağıt üstünden kayıp gitti yazdığın aşk şiirlerin ne yazık ki. Yanlış, korkak yüreklerde yer aradın sevgine. Uzun sürerdi yolculukların ve dönüşlerinde her dem taze olurdu insan sıcaklıkları ile yoğrulmuş küçük öykülerin. Seni sen olduğun için seven ne kadar az insan varmış çevrende. Belki de nedeni buydu, dostlarının sayısının bir elin parmaklarını bile geçemeyişi. Kitap okumayan, şiir sevmeyen, sokaklarında kimsesiz kedilere tekme atan insanların yaşadığı bir ülkede, şiir gibi yaşamaya kalktın hayatı. Ve böyle bir ülkede, anlayamadın kafayı yememek için, insanın bir tahtasının eksik olmasının gerekliliğini.
ikimize yapılmış bır mektuptur bu...
Seni sen olduğun için seven ne kadar az insan varmış çevrende.
Allah peygamberlerine şu şekilde vahyedermiş: 'İnsanların anlayış seviyelerine göre konuşun! ' Senin bu emre çok güzel adapte olduğun kesin... Onlara, kendilerini anlamakta tercüman oluyor gibisin... İnsanların iç dünyalarına nasıl böyle nüfuz edersin anlamam... Bu derinliğine rağmen tevazuyla samimi dostluğunu nasıl bozmassın; hayretteyim...
Bu hayat yolculuğunda her daim heybeni dolduruyorsun ve yanıp yakılıyorsun; hayatı, en ince teferruatına varıncaya kadar tatma uğruna... Bir yahudi mücevherci hırsıyla her anı kovalıyorsun... Deneyim, tecrübe ve olgunluk sevdasına...
Hani kendini 'gri bir insan' diye tavsif ediyorsun ya... Ne tam anlamıyla beyaz, ne de tam anlamıyla kara... Heyecan talibi siyahlığının uçarılığı İfsad edecek şekilde tesir etmiyor beyazlığının tonuna... İşte bu, gerçekten şayan-ı takdir bir vaziyettir nazarımda...
Ruhunun en mutena dileği neyse, işte o gerçekleşsinde, tutkularının istidadını aşmasına alkış tutmakta ne derece isabetli olduğun ortaya çıksın...
hani şöyle bir hakkında yazılanlara baktımda görsel açıdan tavan yapmışın maşallah diyeyim :)) hih, ama içerik açısından ben senden öndeyimdir:ppp ;))))))))
gider ayak bişeyler karalıyayım dedim :) kuzum, çok sarhoş oldugumuz bir gecede tekrar karşılaşıp sevişmek ümidiyle ;))
Çok oluyor değil mi, haklı oluşun kişisel doyumundan vazgeçelii Gramer tuzaklarına dayalı şah-mat tartışmalarına gönül indirecek yaşları geride bırakalı, Kavramları, terimleri yangın söndürme araçlarının güveniyle taşımaktan cayalı, etiketleyip kaldırdığımız anladığımızın kavanozlarını kıralı çok oluyor değil mi?
hadi çıkaralım geçmişimizde suç ortağı ne varsa Herkesin düşmanına benzediği bu dünyada ne eksik bizde, ne fazla ne arıyoruz şimdi şu kundaklanmış yılların başında kendimiz bulalım kara kutuyu ne kadarını kurtarabilmişiz kendimizin hadi sayım yapalım
Ne kadar uzak görünüyordu bize Oysa geldik. İşte buradayız. Yaşlanıyor ve ayrılıyoruz.
Ne zaman karşılaşsak gözlerimizi kaçırıyoruz birbirimizden Kaçamak sözler ediyoruz. Ayaküstü. Ne zaman karşılaşsak unutmak istediğimiz ne varsa karşımızda
Gençliğimiz! Kimsenin olmayan gençliğimiz!
Gençliğimizi tartarken boşluk tutan avucumuzda... acı çekiyoruz acı çeken yerlerimiz kalmış diye seviniyor sonra ya bira içiyor, ya televizyon seyrediyoruz
Karşı çıktığımız dünyanın bir parçası olduk nicedir Ürküyoruz bizi geçmişe bağlayan halatlardan yarım yangınlar çıkardığımız gemilerde tükettik bütün yolculukları dünyayı dinleyişin sonsuzluğunda olanakların hayaletleri ve biz
kirlenen, çürüyen sularda yalpalayıp duran boşalan meydanların uğultusu kaldı kulaklarımızda küllerine katılıyoruz büyük yangının gündelik adresler avutmuyor aşkın kollarını balıksırtı desenlerde çapraz günler birbirini tutmuyor yalnızlıklarımız birbirimizi yitiriyoruz her buluşmada
Umutlar kiralamıyoruz artık, kullanılmış umutlar da karşılamıyor siparişlerimizi, ilkeler rehin, değerler eksiğine bozdurulmuş Büyük Pazarda, Operadaki Hayalet yer gösteriyor ölen bir kültürün üyelerine, beşeri günahlarımıza makbuz kesiliyor, vergi yerine hayat iadesi topluyor Kent İdareleri, Kolluk Kuvvetleri kurusuz düzenleri dağıtıyor görüldüğü her yerde, eski plâk kapaklarını okşuyoruz yalnızlıktan, eski bir sıcaklığı arıyoruz magmalaşmış fotoğraflarda, kantaşıyla dindirilmiş kelimeler akıp gidiyor konuşamadıklarımızın üzerinden, takma yüreklerle sürdürdüğümüz alışkanlıklar geri tepiyor, çekimine girdiğimiz her yeni imkânın aydınlığında, tekrarlana tekrarlana içi boşalan gizleri pazarlıyoruz hayatına manşet arayanlara, naylon tadında maceralar, kalp para değerinde gecelik aşklar kırk kupona, hayatı birbirinden kopya çeken çocuklara slogan ve cıngıl üretiyor, ödüller veriyoruz düşü dar, yüreği ensiz gündüz yıldızlarına, buzlu ve hüzünlü rakılarla çınlattığımız içimizin kırılgan korunağı, iyi paketlenmiş vahşet sürüyor piyasaya. Görüldüğü gibi herkes kadar biz de benziyoruz düşmanımıza.
sırlarımızı ve çeliğimizi verdiğimiz sular çekiliyor eski topraklardan yeni volta boyları ufukta yepyeni tanımlar aranıyor dünyayı değiştirmek isteyen varoluşumuza biliyoruz ki buradan görünmez Çünkü Büyük Umutsuzlardır dünyayı değiştirecek olan
dün doğum gününmüş bugün öğrendim...pek geç kalmış saymıyorum kendimi :)) tercihlerinle kendine mahçup olmayacağın kaliteli,bol şekerli,bol alkışlı,bol sağlıklı bir yaşam dilerim eda...muckss
sanma ki seni babanın ktrilyonları için seviyorum. alakası bile yok. bu saçma fikre nerden kapıldın bilmiyorum. oysa ki beni tanıyan herkes bilir parada pulda gözümün olmadığını. hayır hiç te sevmem komşuda pişer bizede düşer atasözünü. hatta bu bir atasözü müdür onu bile bilmem. ama dersen ki ya annemin böreklerine ne demeli? haaa onu bilemem işte. bu soruya verebileceğim mantıklı bir cevabım yok...
kadın mı yoksa erkek mi olduğuma dooru dürüst bi karar verip te profilime cinsiyet kısmını oturtamadım bi türlü, aa bi baktım ki aha buda benim gibi bozuk. ondan sevdim belki seni. ya da sevmiyo da olabilirim. börek bürüdü gözümü, ondan mı iyi davranıyom sana acaba? bunlar o kadar derin sorular ki, deskartes bile cvp veremezdi herhalde...
bir gün olur da izmirde kordon boyunda rastlaşırsak ya da karşıyaka vapurunda martılara simit atarken görürsen beni noolur bana bi yemek ısmarla. okulda sürekli katı gıdalar almaktan bitap düşücem yakında.
burdan ayrıca antoloji yetkililerine seslenmek istiyorum. aha bu elinde fotooraf makinasıyla dolanan acuze kişi, kendini kedilerin sex hayatını fotooraflamaya adamış kişiliğe maaş bağlayın da hiç eksilmesin başımızdan. o ki yalnız gecelerde bazen gülmekten ufak ufak altıma işememe neden olan şahsiyeti çok seviyoruz biz. hep dua ediyom onun için inşşalah bigün sayısal lotoyu filan tutturur diye. hee bunda kendi adıma bi çıkar gözetiyosam da 'sevgihayatınadıdır' dan beter olayım..
son olarak yazıma son verirken hülya avşardan ' sen benim canım, sen kara sevdalım, sensiz yaşamak o kadar zooorrrrrr' diye şarkı söölerken bi yandan da popomu o kadın gibi sallıyorum ekrana ki samimiyetimi anlayabilin.. ]] Bu mesajı sil - - - - SOULLESS_TOY - - - - (Bay) 5.4.2009 23:38
Erirken kollarında hayata ettim vEDA, Dağlıyor yüreğimi yüzündeki ifADE. Duman rengi saçların, o zerafet, o EDA... Adın dilimde şarkı, yeşil gözlerin bADE...
13.07.2010 - 01:55
nerdeyse her gün bakıyorum bakıyorum...
28.06.2010 - 00:35
nerelerdesin yahu?
02.03.2010 - 17:53
Herkes özlemiş bunu var bunda bir şey her ihtimale karşı bende özleyeyim bari... :)) özledim özledim...
12.01.2010 - 04:34
/>
ahu gözlüm nerelerdesin sen,parçayı dinle ve çabucak dön ;)
04.12.2009 - 18:33
ben de...
26.11.2009 - 17:25
özledim seni
19.11.2009 - 02:54
şaşırdım :))
ve ayrıca çok sevindim seni gördüğüme...
nasılsın?
sanırım artık pek vaktin yok...
seni sevmeyi özledim...
buralarda olmaya çalış zeki kadın ;))
03.11.2009 - 21:55
sevgili seyyar sahnem,
betiğin biraz önce geçti elime, kalın bizim mahalleyi anımsatan döküm kutunun arasından...hatırlar mısın postacı kemali, elinde ney, heyyyy gidi günler hey...kutular vasfını yitirmeden anımsıyorum seni, sadece kalın video kasetlerin içinden ibrahim tatlısesli, ahu tuğbalı fimleri izlediğimiz günlerden...şimdi kutular bilgiyazar olarak anımsanmaya, apartman girişlerindekiler de broşür parkına döndü...
o günlerde de bir köle edinme merakı vardı sende...müge sürekli çizgi romanlardan kareleri keser, sen odanın duvarlarına asar ve kölelerin yaşar ve nedime bakımlarını yaptırırdın...madem istiyorsun seç on isim, hatta ondan fazla seç, sana ait olma şansına 10 dan fazla insan ulaşsın...
duruyorum duruyorum okulun arkasında ıhlamur ağaçlarının yaprakları ile kölelerine yaptırdığın evini anımsıyorum...şu ara cümlenin öznesinden etkilenen akışkan, öznenin yaşamını idame ettirdiği ortam ve sen bir bütün olmaktan vazgeçemiyorsunuz...hayır yani bu sorun değil veya o değil de milletin işi var, bu işi halletmesi gerekiyor(hangi işi olduğunu diyorsan bekle anlatıyoruz tadını çıkara çıkara)
kırmızı kemer ve çizme neye meyledebilir, sendeki gibi, sanmıyorum hiçbir yere...yalnız türkiye'den almayacağız biz sana moskova'dan alacağız, nedendir bilmiyorum kırmızı kemer ve çizmeleri moskova ve ukrayna'nın çok farklı... böyle iki ton açık hanii bööööle tatlı bir kırmızı, nar ile nur arası karışmış...
yaşlanmıyor olmamız ve görünmez olmamız ne hoş...
şu ara tuşlar bir garip gelmeye başladı yine...
ölebilmenin çaresini bulmalı sıfır; dünyaya gelişin güzelliği, dünyadan gidebilmekte saklı...
hadi horoz şekerlerimizi yiyelim...ben bir de leblebi tozu ve osmanlı macunu istiyorum....
03.11.2009 - 00:05
sevgili dostum,
yarın görünmez oluyoruz ve programı hazırladım şimdi sıralıyorum
1-) altınoluk sahilde 1000 şişe şarap içmek
2-) piccadilly circus zoo bar'da nargile içmek
3-) karl köprüsünde bir elimizde şarap şişesi diğerinde purolarımız kol kola yürümek
4-) nuh'un gemisini bularak yelken takıp cebelitarık'ı geçmek
5-) prag'a uçak bileti alıp pilotun gözüne biber spreyi sıkmak
6-) elie saab'dan sana bir abiye yaptırıp senin hatırına bir kıyafette benim için yapmasını sağlamak
7-) alsancak da sabah kahvaltısı
8-) shanghai'de 120 saatlik masaj seansı
9-) dans ederken ayağa basmak
10-) kral abdullahı köln'e davet etmek, almanlarla arkadaşlığını geliştirmesini sağlamak
11-) mart ayının adını ocean olarak, haziran'ın adını sıfır olarak değiştirmek.
12-) karnı yarığın içine karpuz konulması mecburiyeti getirmek, bütün kızartmaların hemen şerbete daldırılmasını şart koşmak.
13-) sabah namazında hocaya minareye çıkarken 'selam dünyalı' diyerek ödünü patlatmak
14-) bin bir sıkıntı ile gerdeğe giren çiftin arasına yastık halı bilumum edevat koymak
15-) sınav yapan hocaların öğrencilerden topladığı kağıtları çalmak
16-) doğum gününü/ sevgililer gününü/ ölüm gününü evde geçirenleri arjantin'de bir adaya ücretsiz götürmek (tamam ben sırtımda taşıyorum)
toplantıya istiyorlar ne varsa bu saatte...
02.11.2009 - 20:47
sıfırım balım,
kestiğin uzuvların yerine gelmesini beklerken kahvesiz kaldım alacağın olsun...asıl kahve değil beni ağlatıp açılmamı sağlayan, sana yazacaklarımın yarısı gitti...bilirsin bizi kimse yenemedi bugüne kadar, kendi kendimizi mağlup ettiğimiz kadar...çok içten cümleler kuruyorum ve diyorum ki çok keyifli bir durum nereye doğru yol aldığımla ilgilenmiş bir ikizle birliktelik yaşamak...
üstadem (kelime bana ait, tdk'ya teklif edecem, iyi para vermezse ingilizlere satacam) , varlığının yanında, ifade edeceklerimin ne kadar gereksiz klasörlerden muhtevi olduğunu idrak etmenin acısını yaşıyorum...acıyı kelimelerden hissetmenin mümkün olmadığını farkederek sana johnny cash'den hurt'ı gönderiyorum...
hiçbir hayat uzun değilmiş balım, bizim şu ölümsüzlük işi sıkıntılı olmaya başladı...bugün 8 kişinin cesedine girdim, gelen telefonlardan adamların içinde bulunduğu durumun sızısı ile alman hastanesinde acı/sızı hafifleten serumlardan taktırdım...
gidiyorum, farklı bir hikaye olarak döneceğim sıfırım, özlemden olmayacak gelişim, yeniden yazılmış paragraflar olacağım...bilirsin doğuştan kafam güzeldi benim, senelerce yalnızlığı çözmeye çalıştım, bugün eşitledim...yalnız değiliz sıfırım, sadece etrafımızdakiler bizi yalnız hissettirmeyecekler değil...döndüğümde öyle aklımdan çıkmış olacaklar ki anımsattırmaya dahi cesaret edemeyecekler...
01.11.2009 - 11:24
sevgili dostum,
bugün aslında son günüm gibi hissetmiştim, eskisi gibi tek yollu bir hayatın başlangıcı gibi görmüştüm dün gecenin sonunu.; gel gör ki sabahın ilk ışıkları ile zorunda mı kaldığım, yoksa birden fazla ayak izine sahip olan bir labirenti mi seçmem gereken şıkların arasında sarsılarak uyandım.
eveeeek sıfırım rüya gördüm. ruh ikizi olduğumuzdan ne gördüğümü bugün sen uyandığında bileceğinden konunun detayına girmeyeceğim. yok sen görmedinse, merak içinde kal anlatmayacağım...
hayatım süresince yaşadıklarımın ürünü, benim dışımdakileri geride bırakmış olarak uzunca bir süredir çekip gitmiş olan ben, bostancı sahilde ne berbat ne de mükemmel limoni tadında duyguya düçar olmak için dalgaların peşine düştüm...sonra bacağım takıldı çukura düştüm...oldum olası sırları ve derinlikleri bünyesinde toplamış suların üzerinde karanlıkta yürümeyi becerememişimdir. bilirsin ne yaparsan yap zaman zaman olmuyordur, seninle ilgili değildir, kabiliyetsizliğinle ilgilidir. içinde bulunduğum ceset ciddi anlamda uzuvlarını kullanamıyor, çok yavşak bu ceset beni dinlemiyor sıfır döv onu...
ben ne zaman birkaç tavsiye de bulunacak olsam yapıştırıyor, tamamen aydınlık bir mutluluğa erişemezsin, ben de lan yavşak sivrisinekler gece sokak lambasının sabahta güneşin tadını çıkarıyorlar ve pıtır pıtrı uçuyorlar mutluluktan diyorum, sen sinek misin diyor...ya sıfır bir sinek olamıyorum ışığın altında uçabilen, hoş tekfen'in çıkardığı fentox mu idi fışkırtıyorlar bütün huzurun son buluyor ama olsun, gece uyuyan iki ayaklıları kemirmekle bu riskten uzak kalabiliyorsun...
bostancı'da 5 tane kahve ve 40 a yakın sobrane ile sabahı ettim, neler geldi neler gitti bilemezsin...geceyi mutlulukla bitirmek isteyen eskimiş beyinli kenef takunyaları en izlemesi keyifli guruptu...çocuk kıza bir yalanlar söylüyordu, tuzlaya doğru yol alan şilepler bile protesto için korna çalıp durdular...bizim erkekler çok enteresan olmuşlar, insan onları dinlediğinde erkeğin hangi taraf olduğunu karıştırıyor...o kadar erkek olduklarını anımsamaz olmuşlar ki yanlarında bulunan partnerleri bunu akıllarına getirmekten imtina ediyor...
çok istedim içinde ana okulu tadında birkaç cümle yazabilmeyi lakin aynada gördüğüm bütün içindeki çok minik kalmış insani tarafım bugün buna müsade etmiyor...o zaman ne yapıyorum, hala ifade edilecek çok fazla öğe varken çenemi kapıyorum...bugün senin için bol bol amerikano içeceğim, mozaik pastaları hissetmeyi unutma... :)
31.10.2009 - 20:05
sen kadar sofistike de olsa
marx sen gibi tatlı dille, esprilerle süsleyebilseydi
felsefesini
devrim kaçınılmaz olurdu, walla billa :)
04.08.2009 - 21:55
Sıfırı gösteren bir ibresin sen
Ayarını yaşamın kurduğu
İçli bir türkünün
Gönülçelen ezgisi peşinde
Epeydir kaçaksın
Ne zaman ibre sağa sapsa
Yol ağızlarında
kuşkuyla
Kalmak mı gitmek mi
Üzünççelen ezgileri
Söyler durursun
Ne zaman ibre sola sapsa
Dönemeçleri korkmadan
Geçer gidersin
gönül
telini titreten
Mızrapsız şelpe
Kimse demedi ki ol
Sıfırı gösteren bir ibre
Reddetmek, terk etmek değil ki
Nirengi bir seçim
Yaptığın sadece
Korkma yüzleş kendinle
Geçmişi geri veremezsin
Geleceğime ilişme
Şimdiyi bana terk et
Reddedecek ne var ki
Sıfırı gösteren ibre
04.08.2009 - 04:30
yaşamak(!) net mi brüt mü? :))
31.07.2009 - 01:03
Bazen yıldızları süpürürsün farkında olmadan
Güneş kucağındadır bilemezsin
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür
Ciğerinde kuruludur orkestra duymazsın
Uçar-gider koşsan da tutamazsın
William Shakespeare
30.07.2009 - 12:00
'Kendin gibi yaşamayı başarabileceğin bir şato yarattın içinde, ancak sızmaları engellemeyi başaramadın yine de. Adını koyamadığın mutluluğa giden yollarda kayboldun. Yalancı rüzgarlar konuk oldu dallarına daha çok. Sahte gülüşlere yer yoktu hayatında, şaha kalkmış sevinçlerinin hemen yanında, yakıcı bir hüzün de bulunurdu duru bakışlarında. Berbat bir acemi olarak atıldın kavgalarına. Nedeni buydu belki de, yolunun düştüğü her cephede aldığın yenilgilerin. Kaçışlardı aslında küçük kız, kanayan kentlere yaptığın yolculukların.
Ne yaparsan yap, ama büyümeye kalkma sakın küçük kız. Büyürse, şaşkın, hesapsız, acemi, özgürlüğe bile bağlanmaktan korkan bir gezginini daha kaybedecek dünya.... '
Küçücük kağıtlardan, renkli kalemlerden, bir tebessümden, daha dün açmış bir kır çiçeğinden mutlu olmayı başardın; ama, hayatı ciddiye almayı başaramadın.
Kendin gibi yaşamayı başarabileceğin bir şato yarattın içinde, ancak sızmaları engellemeyi başaramadın yine de. Kendi şatonun mutsuzluk kulelerinde intiharı deneyip durdun be küçük kız.
Adını koyamadığın mutluluğa giden yollarda kayboldun. Hayat denen balta girmemiş ormanın karanlık labirentlerinde bulamadın kendini. Yabancı rüzgârlar konuk oldu dallarına daha çok.
Çocuk oldun üzdüler, büyüdün kaldıramayacağın kadar ağır sorumluluklar yükledin kendine, hata yaptığındaysa affetmediler seni.
Boş verdin kendine biraz da, büyük hayallerin peşinde harcadın bir daha geri gelmeyecek anılarını. Hiçbir zaman olmayacak olanı, insanların seni anlamasını beklerken, muhteşem bir hata daha yaptın ve kırıldın, üzüldün, ağladın.
Severken yürekli sevdin. Ancak ak kağıt üstünden kayıp gitti yazdığın aşk şiirlerin ne yazık ki. Yanlış, korkak yüreklerde yer aradın sevgine.
Uzun sürerdi yolculukların ve dönüşlerinde her dem taze olurdu insan sıcaklıkları ile yoğrulmuş küçük öykülerin. Seni sen olduğun için seven ne kadar az insan varmış çevrende. Belki de nedeni buydu, dostlarının sayısının bir elin parmaklarını bile geçemeyişi.
Kitap okumayan, şiir sevmeyen, sokaklarında kimsesiz kedilere tekme atan insanların yaşadığı bir ülkede, şiir gibi yaşamaya kalktın hayatı. Ve böyle bir ülkede, anlayamadın kafayı yememek için, insanın bir tahtasının eksik olmasının gerekliliğini.
ikimize yapılmış bır mektuptur bu...
Seni sen olduğun için seven ne kadar az insan varmış çevrende.
onlardan bırı benım işte :)
25.07.2009 - 20:41
sen eskisin sen yaşlısın
sen eskisin sen yaşlısın
sen eskisin sen yaşlısın
:)))
23.07.2009 - 18:42
Allah peygamberlerine şu şekilde vahyedermiş:
'İnsanların anlayış seviyelerine göre konuşun! '
Senin bu emre çok güzel adapte olduğun kesin...
Onlara, kendilerini anlamakta tercüman oluyor gibisin...
İnsanların iç dünyalarına nasıl böyle nüfuz edersin anlamam...
Bu derinliğine rağmen tevazuyla samimi dostluğunu nasıl bozmassın; hayretteyim...
Bu hayat yolculuğunda her daim heybeni dolduruyorsun ve yanıp yakılıyorsun;
hayatı, en ince teferruatına varıncaya kadar tatma uğruna...
Bir yahudi mücevherci hırsıyla her anı kovalıyorsun...
Deneyim, tecrübe ve olgunluk sevdasına...
Hani kendini 'gri bir insan' diye tavsif ediyorsun ya...
Ne tam anlamıyla beyaz, ne de tam anlamıyla kara...
Heyecan talibi siyahlığının uçarılığı
İfsad edecek şekilde tesir etmiyor beyazlığının tonuna...
İşte bu, gerçekten şayan-ı takdir bir vaziyettir nazarımda...
Ruhunun en mutena dileği neyse,
işte o gerçekleşsinde,
tutkularının istidadını aşmasına alkış tutmakta ne derece isabetli olduğun ortaya çıksın...
18.07.2009 - 07:04
hani şöyle bir hakkında yazılanlara baktımda görsel açıdan tavan yapmışın maşallah diyeyim :)) hih, ama içerik açısından ben senden öndeyimdir:ppp ;))))))))
gider ayak bişeyler karalıyayım dedim :) kuzum, çok sarhoş oldugumuz bir gecede tekrar karşılaşıp sevişmek ümidiyle ;))
21.06.2009 - 01:53
Çok oluyor değil mi, haklı oluşun kişisel doyumundan
vazgeçelii
Gramer tuzaklarına dayalı şah-mat tartışmalarına gönül
indirecek yaşları geride bırakalı,
Kavramları, terimleri yangın söndürme araçlarının
güveniyle taşımaktan cayalı,
etiketleyip kaldırdığımız anladığımızın kavanozlarını
kıralı çok oluyor değil mi?
hadi çıkaralım geçmişimizde suç ortağı ne varsa
Herkesin düşmanına benzediği bu dünyada
ne eksik bizde, ne fazla
ne arıyoruz şimdi şu kundaklanmış yılların başında
kendimiz bulalım kara kutuyu
ne kadarını kurtarabilmişiz kendimizin
hadi sayım yapalım
Ne kadar uzak görünüyordu bize
Oysa geldik. İşte buradayız. Yaşlanıyor ve ayrılıyoruz.
Ne zaman karşılaşsak gözlerimizi kaçırıyoruz birbirimizden
Kaçamak sözler ediyoruz. Ayaküstü.
Ne zaman karşılaşsak unutmak istediğimiz ne varsa karşımızda
Gençliğimiz! Kimsenin olmayan gençliğimiz!
Gençliğimizi tartarken boşluk tutan avucumuzda...
acı çekiyoruz
acı çeken yerlerimiz kalmış diye seviniyor
sonra ya bira içiyor, ya televizyon seyrediyoruz
Karşı çıktığımız dünyanın bir parçası olduk nicedir
Ürküyoruz bizi geçmişe bağlayan halatlardan
yarım yangınlar çıkardığımız gemilerde tükettik bütün yolculukları
dünyayı dinleyişin sonsuzluğunda
olanakların hayaletleri ve biz
kirlenen, çürüyen sularda yalpalayıp duran
boşalan meydanların uğultusu kaldı kulaklarımızda
küllerine katılıyoruz büyük yangının
gündelik adresler avutmuyor aşkın kollarını
balıksırtı desenlerde çapraz günler
birbirini tutmuyor yalnızlıklarımız
birbirimizi yitiriyoruz her buluşmada
Umutlar kiralamıyoruz artık, kullanılmış umutlar da karşılamıyor siparişlerimizi, ilkeler rehin, değerler eksiğine bozdurulmuş Büyük Pazarda, Operadaki Hayalet yer gösteriyor ölen bir kültürün üyelerine, beşeri günahlarımıza makbuz kesiliyor, vergi yerine hayat iadesi topluyor Kent İdareleri, Kolluk Kuvvetleri kurusuz düzenleri dağıtıyor görüldüğü her yerde, eski plâk kapaklarını okşuyoruz yalnızlıktan, eski bir sıcaklığı arıyoruz magmalaşmış fotoğraflarda, kantaşıyla dindirilmiş kelimeler akıp gidiyor konuşamadıklarımızın üzerinden, takma yüreklerle sürdürdüğümüz alışkanlıklar geri tepiyor, çekimine girdiğimiz her yeni imkânın aydınlığında, tekrarlana tekrarlana içi boşalan gizleri pazarlıyoruz hayatına manşet arayanlara, naylon tadında maceralar, kalp para değerinde gecelik aşklar kırk kupona, hayatı birbirinden kopya çeken çocuklara slogan ve cıngıl üretiyor, ödüller veriyoruz düşü dar, yüreği ensiz gündüz yıldızlarına, buzlu ve hüzünlü rakılarla çınlattığımız içimizin kırılgan korunağı, iyi paketlenmiş vahşet sürüyor piyasaya. Görüldüğü gibi herkes kadar biz de benziyoruz düşmanımıza.
sırlarımızı ve çeliğimizi verdiğimiz sular
çekiliyor eski topraklardan
yeni volta boyları ufukta
yepyeni tanımlar aranıyor
dünyayı değiştirmek isteyen varoluşumuza
biliyoruz ki buradan görünmez
Çünkü Büyük Umutsuzlardır dünyayı değiştirecek olan
dün doğum gününmüş bugün öğrendim...pek geç kalmış saymıyorum kendimi :))
tercihlerinle kendine mahçup olmayacağın kaliteli,bol şekerli,bol alkışlı,bol sağlıklı bir yaşam dilerim eda...muckss
15.06.2009 - 15:58
kankaların en kralı...
sanma ki seni babanın ktrilyonları için seviyorum. alakası bile yok. bu saçma fikre nerden kapıldın bilmiyorum. oysa ki beni tanıyan herkes bilir parada pulda gözümün olmadığını. hayır hiç te sevmem komşuda pişer bizede düşer atasözünü. hatta bu bir atasözü müdür onu bile bilmem. ama dersen ki ya annemin böreklerine ne demeli? haaa onu bilemem işte. bu soruya verebileceğim mantıklı bir cevabım yok...
kadın mı yoksa erkek mi olduğuma dooru dürüst bi karar verip te profilime cinsiyet kısmını oturtamadım bi türlü, aa bi baktım ki aha buda benim gibi bozuk. ondan sevdim belki seni. ya da sevmiyo da olabilirim. börek bürüdü gözümü, ondan mı iyi davranıyom sana acaba? bunlar o kadar derin sorular ki, deskartes bile cvp veremezdi herhalde...
bir gün olur da izmirde kordon boyunda rastlaşırsak ya da karşıyaka vapurunda martılara simit atarken görürsen beni noolur bana bi yemek ısmarla. okulda sürekli katı gıdalar almaktan bitap düşücem yakında.
burdan ayrıca antoloji yetkililerine seslenmek istiyorum. aha bu elinde fotooraf makinasıyla dolanan acuze kişi, kendini kedilerin sex hayatını fotooraflamaya adamış kişiliğe maaş bağlayın da hiç eksilmesin başımızdan. o ki yalnız gecelerde bazen gülmekten ufak ufak altıma işememe neden olan şahsiyeti çok seviyoruz biz. hep dua ediyom onun için inşşalah bigün sayısal lotoyu filan tutturur diye. hee bunda kendi adıma bi çıkar gözetiyosam da 'sevgihayatınadıdır' dan beter olayım..
son olarak yazıma son verirken hülya avşardan ' sen benim canım, sen kara sevdalım, sensiz yaşamak o kadar zooorrrrrr' diye şarkı söölerken bi yandan da popomu o kadın gibi sallıyorum ekrana ki samimiyetimi anlayabilin..
]] Bu mesajı sil
- - - - SOULLESS_TOY - - - - (Bay)
5.4.2009 23:38
06.06.2009 - 02:40
simyager senle çok para kazanacaz :)
05.06.2009 - 11:48
Erirken kollarında hayata ettim vEDA,
Dağlıyor yüreğimi yüzündeki ifADE.
Duman rengi saçların, o zerafet, o EDA...
Adın dilimde şarkı, yeşil gözlerin bADE...
31.05.2009 - 20:02
bu kız var ya bu kız..seviyorum onu...insan gibi insan..
Toplam 31 mesaj bulundu