Bu kadar sevilebilir mi bir insan Delice bir ask bu biliyorum, kendimde degilim seni severken, kendim olamiyorum Bu kadar sevilemez, bu kadar ozlenemez bir insan diyorum; imkansiz diyorum boylesine bir aski bu kadar kucuk bir yurege sigdirmak Ama seni sevdikce buyuyorum ben de bu askla birlikte, seni sevdikce devlesiyorum, seni sevdikce hicbir seyin imkansiz olmadigini goruyorum.
Bu kadar sevilebilir mi bir insan
Bu kadar ozlenebilir mi
Insan kendini ne kadar asabilir
Ve ne kadar yasayabilir bir insani
Ancak bu kadar
Benim sevdigim, benim ozledigim, benim istedigim, benim yasadigim kadar
Hicbir kadin hicbir erkegi
..ve hicbir erkek hicbir kadini
Bu bicim.. bu bicim sevmedi
Her sabah yaninda uyandigin adami ne kadar ozledigini hissetmek, her sabah yeniden goruyormuscasina ilk bakista asik olmak, her sabah sukretmek tanriya; uyanabildigin icin degil, bir kez daha onun yaninda uyanabildigin icin
Her gordugunde yeniden, en bastan sevmeye baslamak ve hic eskimemesi sevginin, hic alisilamamasi, her gordugunde yine, yine, yine heyecanini yasamak o ilk gorusun, ilk bakisin, ilk dokunusun Yuzunun kizarmasi, yureginin yanmasi, ellerinin titremesi her bakista
Ondan uzak oldugun dakikalarin katlanilamaz olmasi, bir kez sesini duyabilmek icin delice caldirmak telefonlari, aksam eve dondugunde orada olacagini bile bile, ona son kez veda ediyormus gibi yureginin yanmasi evden cikarken, ve donuslerinin her aksam bir bayram havasinda olmasi
Isminin gecmedigi hicbir konuyu can kulagiyla dinleyememek ve asla mutlu olamamak o yaninda yokken, gordugun herkesi ona benzetmek, konustugun herkese onu anlatmak, her aninda onu yasamak
Yanindayken bile ozlemek, uyurken bile ozlemek, dokunurken bile ozlemek
Önce burnuma damladı. Ben yine telaşlı, yine kavgalı, yine bilmez bir günümdeydim. Kendime bile ne yaptığımı açıklayamayacağım bir işin peşindeydim. Aklıma gelen soruları geri çevirmek için şarkı söylüyordum. Hiç birinin sözlerini sonuna kadar bilmeden, oyalanıyordum. O garip şarkıya neden taktım bilmiyorum, birden elime dokundu. Ben korktum ama elim korkmadı. Sıcaklığını sevdim.
Bir gün hayatımdaki herkesi aynı odaya toplayıp, yarım saat gecikmeliyim. Mart ayında, İstanbul’da…
Oyle sabah uyanir uyanmaz yataktan firlama Yarim saat erkene kurulsun saatin Kedi gibi gerin, ohh ne guzel yine uyandim diye sevin.. Pencereni ac, yagmur da olsa, firtina da olsa nefes al derin derin Yuzune su carpma, adamakilli yika serin serin Geceden hazir olsun, yarin ne giyecegiin Ona harcayacagin vakitte bir dilim ekmek kizart Cek kizarmis ekmek kokusunu icine Bak guzelim kahvaltinin keyfine.. Ayakkabilarin boyali olsun, kokun mis, once sana guzel gelsin aynadaki siluetin Cik evinden neseyle, karsina ilk cikana gulumse, aydinlik bir gun dile Sonra kos git isine, dunden, onceki gunden, hatta daha da eskiden yarim ne kadar isin varsa hepsini tamamla, ohhh soyle bir hafifle Bir guzel kahve ismarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak icin alo de Hic isin olmasa da ogle uzeri disari cik Yagmur varsa islan, gunes varsa isin, hatta usu hava soguksa Yuru, yururken saga sola bak, oylesine degil, gorerek bak! Cicek gorursen kokla, kopek gorursen oksa, cocuk gorursen bir makas al yanagindan... Sonra, soyle bir dusun, kimler sana yol acti, sen cok darda iken kimler seni ferahlatti, hani kapini kimsenin calmadigi gunlerde kimler kapini tiklatti? Ne kadar uzun zamandir aramadin onlari degil mi? Hadi hemen ugrayabilirsen ugra, arayabilirsen ara Hatirlarini sor, oyle laf olsun diye degil, kucaklar gibi sor.. Bu sadece onlarin degil, senin de yuregini isitacak, yuzunde guller actiracak.. Gunun güzeldi degil mi? Aksamin da guzel olsun.. Yemegin ne olursa olsun, masanda illaki kumas ortu olsun.. Saklama tabaklari, bardaklari misafire Sizden ala misafir mi var bu dünyada Ailecek kurulun sofraya, oyle acele acele degil, vazife yapar gibi hic degil, soyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik biraktiklarini tamamlar gibi tadina var aksaminin.. Gece evinde, dostlarin olsun Sohbet mezen, kahkahan ickin olsun.. Arkadasim, hayat bu daha ne olsun? Ama en once ve illaki saglik olsun!
nsanoğlu birgün; Virgülü kaybetti, söyledikeri birbirine karıştı... Noktayı kaybetti, düşünceleri uzayıp gitti, ayıramadı onları... Ünlem işaretini kaybetti birgün de, sevincini, öfkesini, bütün duygularını yitirdi... Soru işaretini kaybetti başka gün, soru sormayı unuttu, herşeyi olduğu gibi kabul eder oldu... İki noktayı kaybetti bir başka gün, hiçbir açıklama yapamadı. Hayatının sonuna geldiğinde elinde sadece tırnak işareti kalmıştı... ' İçinde de başkalarının düşünceleri vardı yalnızca.'
Yağmurlu bir gündü,düşündüm seni hayaller kurdum.. Isıttın ellerinle üşüyen ellerimi, dizlerinde uyudum. Sonra gök gürledi birden, düştü avucumdan umudum. Kırıldı yine kalbim sessizce, Bitsin bu koşu.. Artık yoruldum...
Toprağın bir sevdiği var, Sevdiğine en güzel çiçekleri verdiği topraklar, Güneşin bir sevdiği var, Kıskandığında önünü kapattığı bulutlar, Gülün bir sevdiği var, Ne kadar dikeni olsa da güller, Beni seven biri var, Adı yalnızlık ama ben onu sevmiyorum, Onun için benim sevgilim olur musun? .
YOK EDİCİ SEVDAMSIN! ... Sensizlik mi beni böylesine parçalara bölen... Yoksa seni bulup da sendeyken senden olamamak mı? Beni binlerce bana bölen çok şey var belki. Ve sen o çok şeylerden birisin. Senin yalnızlığın, senin acıların, senin özlemin, senin hasretin, senin sevdaların ve senin kendin... Beni parçalara bölensin. Beni parçalara ayıransın… Parçalarımı alıp götüren kırıntılarını bana bırakansın. Sen benim bir parçamsın! Kahrolası saatlerde bile zamanın durduğunu hissettim, sen olunca… Dakikalarca, saniyenin, belki de yetişemediğimiz anlarında seni yaşadım ben… Zamanı durduran ben miydim, yoksa gelişinle beni okyanuslara sürükleyen sen miydin? Zamanlar karanlıktı, imkansızdı, zamanlar dardı, aykırıydı, zamanlar durmuş ya da kaybolmuştu, zamanlar seninleydi… Sen; seni, seninle ayrılığında, özleminde, hasretinde, tatlısıyla, acısıyla, hüznüyle, neşesiyle, bir küs, bir barışık, uçsuz bucaksız yaşadıklarımdın… Sonuna kadar gelmek istedim. Tutamadın elimden. Daha doğrusu zaten yoktun ki. Olman bile önemli değildi… Ben zaten bir yerlerden sana gelmişim, seni bulmuşum. Senin gönlüne istenmeden de çoktan girmişim bile… Biliyorum sen belki gözlerimde arıyorsun kendini ama ben kalbindeyim be. Kalbe girenin de göze gelme, geriye dönme isteği artık yoktu. Seni sana verdim. Seni sende yaşıyorum artık… Benden kendini istesen de artık ödünç te olsa veremem. Sandın ki cevaplar beklerim senden. Evet' lerle, hayır'ları bile dondurdun dilinde uzun uzadıya konuşmaları saklayıp tükettin onları. Oysa o anda onların söylenmesi gerekiyordu. O anda hayır'la evet arasında bir secim yapmak gerekiyordu… Sense sadece bakıp gözlerime, hatta kaçırırcasına gözlerini suskunluğa vurdun her şeyi. Her şey zamanın da güzel ve zamanın da anlamlı. O ani kaçırdıktan sonra yaşamanın bir anlamı yok ki. Belki de bütün tatlar ilk yudumda gizli. Ve biz ise hep son demlerimizin, son yudumlarımızın güzel ve kalıcı olmasına alıştık sanki… Değil, evet değil… Senden cevaplar değildi aradığım. Senden beni anlamandı, bana bir şeyler vermeni bekleyen biri değildim… Değilim… Senden bir şeyler isteyen bir insan da değilim… Olamam da… Belki, belki bir şeylerin istenmesini bekleyen bir insan olabilirim... Ancak bu kadar işte. Sende yasadığım yoğunlukları sen hep başkalarında arayabilirsin. Sende bulduğumu sen benim dışımdaki yüzlerde de arayabilirsin… İnan kilometrelerce uzaksın ama sen ise yaban eller gibi duruyordun. Tüm bunlar gerçeğin ötesinde değildi ama bunları düş kılan senden başkası da değildi. Evet, yok edici sevdam... Sen artik bende oldun… Benden... Anlıyor musun? Çıkarıp atmak istesem de unutmak istesem de yapamıyorum çünkü nereye dönsem nereye baksam ya seninle ilgili ya da seni hatırlatan ya da senden bir şey mutlaka karşıma çıkıyor… Buna evet gücüm yetmiyor buna… Sevdaya hiç yetmiyor… Sen bende olmasan, sevdayla çizilmeseydin yüreğime, sen içime Allah'ımın eliyle yazılmasaydın, sever miydim seni? İster miydim, bekler, yoluna düşer miydim? İnsanların olmadığı yerde bekliyorum seni hep. Çünkü insanların son bulduğu yerde başlıyordum ben… Ve iste... Anla artık anlayabilirsen! … Sen benim bir parçamsın! ... Yok edici sevdamsın! ... Ama şimdi yoksun işte yok! ...
Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun. Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın. Birgün yalan söyleyeceksen eğer; Bırak karşındaki sana güvendiği kadar insansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret, Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın. Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın, Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin. İşte budur hayat! İşte budur yaşamak! Bunu hatırladığın kadar yaşarsın. Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındaki unuttuğun kadar çabuk unutulursun. Çiçek sulandığı kadar güzeldir, Kuşlar ötebildiği kadar sevimli, Bebek ağladığı kadar bebektir. Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin, Bunu da öğren, Sevdiğin kadar SEVİLİRSİN.
ruhumdu ruh eşimdi en keyifli anlarım en doğru kararım yaşadığıma şükrettirendi beni anlayandı bensiz olamayandı bana bir şey olsa canı benden çok yanandı bekleyenim özleyenim kıskançlığımdı aramazsa delirdiğim görmezsem çıldırdığım prensimdi şikayet etmeyenim beni hep beğenenim akıl verenimdi hayat ortağımdı gözleriyle beni mest eden bakışıyla eriten aşk şarkılarını dilime bağlayandı aklımı alanım canıma can katanım yarınım dünüm bugünümdü
vazgeçilmezim herşeyim yarimdi gülüşüyle başımı döndürendi bana yüreğini verendi sevgiyi öğretendi kolumdu kanadımdı her bir yanım attığım adımdı o benim erkeğim o benim nefesimdi ölürcesine sevdiğim uğruna adaklar adadığım dilekler dilediğim tek duamdı yarimdi
suyumdu aşımdı açlığım tokluğum susuzluğumdu uykusuzluğumdu hayallerimdeki tek dünyaydı gününüm aydınlığı hoyrat gecelerimin tek ışığı damarımdaki kanım yüreğimdeki tek hayat atışıydı söylemekten hiç bıkmadığım dilimdeki melodiydi en mutlu rüyalarım en mutlu anlarım en mutlu dünlerimin tek sahibiydi kalbimdeki ince sızım
gerçeğim doğrum herşeyimdi deli deli esen rüzgarım sağnak yağan yağmurum sesim sessizliğim umudumdu hiç bitmeyecek yolumdu öncemdi sonramdı bilinmezim şu anımdı hep yanımda olanımdı korkusuzluğum sonsuzluğum sığınağım tek huzurum yalnız olmadığım tek cansın
Sen 'Prensim'sin sen yaşama sebebimsin
20.03.2007 04:18
Bu Şehrin Sokakları
bu şehrin sokakları sensizken öyle yabancı ki bana
nerdeyim? kayboluyorum sensiz bu şehrin sokaklarında
korkuyorum üşüyorum sesin çınlıyor kulaklarımda seni seviyorum güne hep böyle başlıyorum
içimdeki yangını söndürmek için seni arıyorum yoksun biliyorum
20.03.2007 03:48
Belki Bir Gün
seni seviyorum seni özlüyorum seni istiyorum ve artık seni senle başlayan herşeyi hayal ediyorum bu aşkın sonu yok demiştim sana yok sevdiğim bıraktığın yangınında özleminde sonu yok büyüyor sevdan her bir hücremde yüreğine sağlık sevdiğim sevgiyi bana öğrettiğin için
biz kavuşamadık yar kimbilir belki bir gün hayallerimiz kavuşur
Neyazıkki karanlıklardan yeryüzüne ümüdi vede güzelği müjdelerler.kardelen bir şahlanıştır gelecek için kardelen bir direniştir.zorluklara.mühim olan kardelen gibi ola bilmektir.kar ve buzların içinden,kafasını kaldırıp bütn zorluklara ve engellere rağmen hayata atılabilmek bütün ihtişamıyla hayat mücadelesini devam ettire bilmek. öyle kardelenin ömrü kısa ama hiçmi hiç güzelliklerinden birşey kaybetmezler. hersene coğalarak açarlar..
Dört tane mum usul usul yanıyordu. Ortalık öylesine sessizdi ki mumların konuşmalarını duyulabiliyordunuz.
Birinci mum dedi ki:
'Ben BARIŞ'ım! Ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor. Sanırım yakında söneceğim.' Alevi hızla azaldı ve sonunda tamamen söndü... İkinci mum:
'Ben VEFA'yım! Ne yazık ki artık vazgeçilmez değilim. Onun için bundan sonra yanıp durmamın bir anlamı kalmadı ' Sözlerini tamamladığında esen hafif bir rüzgâr onu söndürdü...
Sırası geldiğinde üçüncü mum hüzünlü bir sesle dedi ki:
'Ben SEVGİ'yim! Yanacak gücüm kalmadı... İnsanlar beni unuttu, değerimi anlamıyorlar. En yakınlarını sevmeyi bile unuttular.'Ve daha fazla beklemeden sönüp gitti…
Ansızın... Odaya bir çocuk girdi ve 3 mumun da yanmadığını gördü. 'Neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu? ' dedi
O zaman dördüncü mum konuşmaya başladı: 'Korkma ben yandığım sürece öteki mumları da yeniden yakabiliriz, ben UMUT'um! ' Çocuk parıldayan gözleriyle UMUT mumunu aldı ve öteki mumları birer birer yaktı.. UMUT ışığı yaşamımızdan hiç eksik olmamalı ki hepimiz onunla birlikte Vefa' yı, Barış' ı ve Sevgi' yi! ! ! Yaşatabilelim
ÖYLE BİRİNİ SEVİNKİ. Öyle birini sevin ki, gün onunla başlasın. Gözleriniz uykudan uyandığında aklınıza ilk gelen, 'sevgili, ey sevgili, canım sevgili' derken; yüreğiniz, şiiriniz dudağınızdaki terennümünüz o olsun. Ağaçlar, yaseminler, yediverenler, günebakanlar onun kokusunu sunsun benliğinize. Gün yine onunla bitsin. Güneş guruba yürürken, uyurken ve de 'seni seviyorum' derken alternatifsiz o olsun. Öyle birini sevin ki, çünkü süz, fakatsız, maalesef siz olsun. Yağmurda gökkuşağınız, baharda sevdanız, yokluğunda varlığınız, gözyaşınızda inciniz olsun. Öyle birine tutulun ki, aramak için uzaklara gitmeyeceğiniz kadar sizin olsun. Ne zaman aşktan, yardan yana söz duyarsınız kalbiniz çıldırmışçasına onun için gümbürdesin. Onun estirdiği karayel samyeline, şekva şükrana, karanlıklar aydınlığa dönüşsün. O varken 'ümitsizlik' pılını pırtısını toplayıp gitsin. Onunla zorluklar kolay olsun. Ve de o varsa her şey var olsun. Öyle birine yürekten sarılın ki, aranızdan rüzgar dahi geçemesin, kıyametin ayak seslerini duysanız bile o varsa yanınızda umurunuzda olmasın. Öyle birine müptela olun ki, o kalbinizden çıkarsa şayet ruhunuz bedeninizden sökülecekmişçesine olsun. ' Seni seviyorum' diyemediğiniz zamanda gözleriniz, ciğeriniz, ruhunuz sevginizi söyleyip dursun. Öyle birine bağlanın ki, yüreğinizin adımları onun adına yürüsün. İçinizden geçen şarkı o olsun ve de 'İçimden geçen şarkı gittiğinde ne yaparım ben! ' diyebilirsiniz. Öyle birine gönül verin ki, gönlünüz onun ardından koşsun, önünde hiçbir mani olmasın. Öyle birine meftun olun ki, şiirinizin ilhamı, duanızın kaynağı 'seviyor sevmiyor lara' gerek kalmasın onun da sizi sevdiği biri olsun. Öyle birine vurulun ki, 'ben seni fakatsız,nedensiz,çünkü süz seviyorum.' Bakma sen şimdiki zaman eki kullandığıma. En geniş zaman olan sonsuz geniş zamanla diyorum ki 'seni seviyorum'. Adının geçmediği sözü sükut sayıyorum. Seni ölesiye ve öylesine çok seviyorum ki birbirimizi bağlayan ipler görülmeyecek kadar seninim ben. Canımı da,yolumu da,gönlümü de yoluna döşedim. Bittiğim gün kalbimden çıktığın gündür. Canım benim, ben senin bana zor gelen taraflarını da seviyorum, her şeyinle; bilmediğim bilsen ürkeceğim, anlamadığım, anlayamayacağım yanlarınla seviyorum. Seni ismin ne 'de' haliyle ne de 'e' haliyle seviyorum. Seni yalın halinle seviyorum. Ben seni sevdiğim yerdeyim, her yerdeyim haykırabilirsiniz. İşte böyle birini sevin...
Dost dost diye nicesine sarıldım Benim sadık yarim kara topraktır. beyhude dolandım, boşa yoruldum Benim sadık yarim kara topraktır. Nice güzellere bağlandım kaldım Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum Her türlü istediğim topraktan aldım Benim sadık yarim kara topraktır
Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi Kazma ile dövmeyince kıt verdi Benim sadık yarim kara topraktır
Adem'den bu deme neslim getirdi Bana türlü türlü meyve bitirdi Her gün beni tepesinde götürdü Benim sadık yarim kara topraktır.
Karnın yardım kazmayınan, belinen Yüzün yırttım tırnağınan, elinen Yine beni karşıladı gülünen Benim sadık yarim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi bunda yalan yoktur herkes de gördü Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi Benim sadık yarim kara topraktır.
Havaya bakarsam hava alırım Toprağa bakarsam dua alırım Topraktan ayrılsam nerde kalırım Benim sadık yarim kara topraktır.
Bir dileğin varsa iste Allah'tan Almak için uzak gitme topraktan Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan Benim sadık yarim kara topraktır.
Hakikat istersen açık bir nokta Allah kula yakın, kul da Allah'a Hakkın gizli hazinesi toprakta Benim sadık yarim kara topraktır.
Bütün kusurumu toprak gizliyor Melhem çalıp yaralarım düzlüyor Kolun açmış yollarımı gözlüyor Benim sadık yarim kara topraktır.
Her kim ki olursa bu sırra mazhar Dünyaya bırakır ölmez bir eser Gün gelir Veysel'i bağrına basar Benim sadık yarim kara topraktır.
ve yüzüme izler bırakarak,yaşanılır kılarsın bu kenti....
geçtiğini varsayarım sokaklarımdan ya da, g e ç t i ğ i m i z i... geçerken kendimizden ve geldiğimizde kendimize; bozuk bir şüphenin, verilmeyen öğüdün, bedelli bir ihanetin deliksiz gergefinde, bir geçmişi un-ufak edip, birbirimizden geçmişiz.
birbirimize söylenecek, analizsiz bir şarkı boyu susuşlar kaldı yalnızca. onları da sustuk mu?
geceyi düş dışında yaşamak, birbirine ölenlerin sevdasını küçümsemek, büyümeyi acı çekmekle orantılamak, aşkın saadetini sonsuzluğunda aramak ve dönüp baktığımızda ileriye, ikimizi yine aynı yerde bulmak...
'sen beni hep seveceksin! '
belki aldattığımız olacak birbirimizi sigaraaltı niyetiyle öncemize aldıklarımız, aldattırdığımız biz, on´u geçmeyen yüzlerin birincisi olacağın günlerim senin bana bağırışların ve soruların benim sana dürüstlüğüm ve cevaplarım, bizi bir adım ileriye götürmeyecek...
her kentte biraz daha kavuşan, her kentte daha çok ayrılan, onca yanmanın ardından aşkın ölümcül sonsuzluğuna kül soğukluğunda ulaşan Aslı ve Kerem´in, çağ ruhları mıyız? yoksa, biz de unuturduk! çoktan unutulurduk! başka aşklarla tamamlardık eksiklerimizi, başka aşklara bırakırdık büyütülmeyi...
'şimdi' diye başlayan bir cümlenin devrik özneleriyiz. birbirimizin üstüne devrildik bunca mesafede. bunca mesafede, bunca yol katettik ya, ölmeyiz artık içimizde...
acilar büyütülerek unutulur sevdigim yüzünden kopunca bir buzul çiglik ellerin buz tutmuş iki yarim şarki olur ve ben yoksulluk kokulu bir gidiş birakirim sana
beni adresime sorsun esmer bakişlarin dönsen de bulamazsin nasilsa gitsen de
kentlerden sakindigim bekçi duruşlarimi ara emaresi boldur sokaklarin sol omuz başimdaki kokundan yakalanirim sokul ki geceme avuçlarin islanmasin
saat başlarini beş geçer yelkovanin senle zamansizim amansizim senle büyük susarim kendime yenilirim her kavgada sonra koca agiz bir çocuk olurum bütün trabzanlardan kayarim bütün köprülerden sarkarim yüzüm kente sürülür içime sesin kaçar ben seni aglarim
alişmak ölümdür sanki hiç ölmedik tanrinin gögsümüze taktigi bir nişandir ölüm
teneşirlere yatiriliyor şimdi ellerim sana uzanmaktan yargiliyim
hirçin bir iklimin sir girdabisin seni anlamak kendine çelmeler takmaktir ve kendini affetmesidir her seferinde (bazen beni affedebiliyorum istanbul)
zehir yüklü bir mektup var dalgakiranlarimda parçali bulutlu durur sana kent şiirleri biriktirdigim bir gecede çok eşli bir yagmur başlar kentin en dövüşçü çocuklari aglar bilirim dişarida yagmur varsa sen içinde agliyorsundur aglama ki gülmesinler bize bak sen seviyorsun diye var sonbahar her mevsim gelişine söz veriyor saçlarina fisildiyor saçlarina bana bir pencere bile açmadigin saçlarina
sensizlige alişmak bir bozgun agirlamaktir içinde biliyorum örtülerine unutma beni çiçekleri takiyorum şimdi yaşama hakkim sana gel de yagmurumdan iç seni seviyorum
Ağlamaklı bir uykunun koynundasın. Düşten düşe düşerken nöbetleşe bir çığlık gibi irkiliyor bedenin. Bedenin titredikçe adım duyuluyor dudaklarının arasından. Sızılanır gibi, yankılanır gibi... Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile kalabalıkların içinde kaybolmuş ruhunu bulamayan iz bilmez bir kahramanı oynuyorum. Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile seni korkularından koruyamayacak kadar korkak bir kahramanı oynuyorum. Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile kahramanın olmayı beceremiyorum.
Uyanma küçük kız uyanma ve görme!
Pişman değilim ama keşke soran gözlerine konuşmak yerine 'susacak var' diye bakabilseydim. 'Susacak var' diyebilseydim. Geç bir itiraf her şey. Geç gelen gerçek incitti içini. İçin için ağlamalara ittim seni. Kendi ellerimle, kendi sesimle... Yersiz susuşlarımdı seni itaatsiz konuşmalara boğan. Zamansız sessizliğimdi seni haykırışlara şahlandıran.
Şimdi uyanma küçük kız! Uyanma ve görme çaresiz kahramanlığımı!
Adım düşmüyor dudaklarından. Adım dökülüyor yalvaran sesinle kulaklarıma. Oysa isyandasın. Bir uyansan, meydan okuyacaksın varlığıma. Gözyaşların süzülüyor saçlarına doğru. Her bir damla dağlıyor beni. Bin parçaya ayrılmış bedenimin tek bir parçası bile dokunamıyor sana. Öyle uzağındayım ki... Ama biliyorum; beni büyütüyorsun düşlerinde.
Uyanma küçük kız! Uyanma ve daha da büyüt çocukluğunu unutmuş ruhumu.
Yazmıştım ya 'yaşadığını kanıtladığın için teşekkür ederim' diye, hiçbir şeyle ödenmez bir varoluştu gülüşün. Kaç teşekkür az gelir bilsen ya da kaç bakış. Ölmüş bir kalemi dirilttiğini bilmedin ve görmedin hiç. Gereksiz bir suskunlukla gizledim bendeki senin gerçeğini. Kahramanın değildim, kahramanımdın benim. Bilemedik rollerimizi. Belki de bu yüzden hep şaşırdık repliklerimizi. Hep dil sürçmelerinde kaybettik aslımızı.
Uyanma küçük kız! Uyanma ve görme yok oluşumu.
Beni eski bir yarayla aldattığın gün anladım aslında seni ne kadar da çok sevdiğimi. 'Sevmeseydim gitmezdim' dediğimde ne çok istedim seni sevmemeyi ve yanında daha çok kalmayı. Kahramanına yenilen bir yazardım ve gitmeseydim hiç yazamazdım. Ve gitmeseydim hiç yazamazdın!
Uyanma küçük kız!
Uyanma ve dinlensin kahramanımın küçük ve yorgun bedeni.
Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi? Öyleyse ayrılmadık. Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Önce beklemekten. Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan. İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini... Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, Kanunlara saygı göstermesini, İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun. Ya o? Ya o? İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artik. Aradıklarının çoğunu bulamamış, Beklediklerinin çoçu gelmemiş bir insan olarak Göçüp gidiyor bu dünyadan.
Özleme bir diyeceğim yok. O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası. O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı. O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı, Yaşantımız özlemlerle güzel. Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem. Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam; Seni özlediğim içindir. Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni; Seni özlediğim içindir. Yaşıyorsam; içimde umut varsa, Yine seni özlediğim içindir.
Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım Beni anlatmış sana ve sen ona “ Unuttum artık onu” demişsin. Hem bu sözü gülerek, Medar-ı iftihar ile söylemişsin. Unutamazsın Nokta Noktam Unutamazsın! Çünkü; unutmak için önce unutulmak gerek Oyasa ki sen, Hala bende esen, Eski kavak yelisin. Unutamazsın… Kan değil, tüküremezsin, Ruj değil, silemezsin Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım İki heceli erkek adımı Unutamazsın Nokta Noktam Unutamazsın! Seninle biz, halâ bir kabukta İki badem içi gibiyiz. Baharsın; kokacaksın Güneşsin; yakacaksın. Sabah yatağım kadar rüyâ dolu Sabah yatağım kadar sıcaksın Unutamam Unutamazsın! Şimdilik bu kadar. Öbür mektubuma daha diyeceklerim var Darılma bana, gücenme sakın Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan Binlerce selam sana.
Bahar başladı nokta noktam Ankara’ da bahar, veriminde toprak ana Aylar var ki sana tek satır yazamadım Oysa ki şimdi mevsim bahar Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var Artık yazmalıyım. Takvime baktım bu sabah, ayrılalı beş ay olmuş. Düşün ki Nokta Noktam Beş ay denilen nesne tam yüz elli gün eder. Bunca uzun ayrılıksa; İnan bana Nokta Noktam İnsanı, herşeye küskün eder. İnan bana… Dargınlığım herkese Ve tek hasretim sana Düşünüyorum… Aşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum. Bu yolun sağında yükselen Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen Bahçesinde iri yedi veren, kayısı gülleri açan evi düşünüyorum. Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı Ablan yanımda çorapsız gezerdi, Baş örtüsüz annen. Düşünüyorum… Bu mevsimde baban, Her akşam bir yerine iki içerdi. Miyoplaşınca gözleri “ Şair, iç be oğlum bahar dişidir doğurur” derdi. Bahar başladı Nokta Noktam. Ankara’ da bahar, Gönül ufkunda yağmur bulutları Cennet olsa artik sevmiyorum Sevmiyorum sensiz baharı…
Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü! Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü! Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk! Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası! Ölümsüz bir yolculuk yaratan Sen; ey çıplak bir hançer gibi! Boylu boyunca gönlümde yatan Sen; ey herşeyim olan herşey! Son mektubunda söz verdin Tut diyorsun, unuttum Unut diyorsun, unutmak mı? ? ? Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç? Gönül ferman dinlemez sözü unutulabilir mi hiç? Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü! Sen; ey herşeyim olan herşey!
Bu gece Yılbaşı… Başkent’ de kar yağıyor Nokta Noktam Başkentte kar ve tütüyor gözlerimde Küllenmiş bir mangal gibi hatıralar Başkent’ de kar yağıyor, başkent’ de kar… Bu gece yılbaşı. Bilirsin ki Nokta Noktam Yılbaşında hesaplanır Çoğu zaman insanların yaşı. Bu gece yılbaşı… Tokmaklarında yirmi dört hece Eğilip üstüme sessizce Şehrin kule saati Bilir misin Nokta Noktam? Bilir misin, bilir misin ne dedi? “ Şair, kutlu olsun, yaş otuz yedi.” Ve bir el saçlarımdan tutarak Kalbimi sana kadar sürükledi. Bu gece yılbaşı, başkent ayakta Çalınan Tuna dalgaları komşu plâkta. Ne de kıvrak bu vals havası Başladı yine gönlümün On yıl evvel ki kanaması Ne günlerdi o günler cancağızım Ne günlerdi… Sen, on yedisinde sevgilerin sisinde Başı duman duman bir kız. Ben, yirmi üstünde Gönlü gördüğü her güzelliğe nişanlı Öylesiye bir şair, öylesiye bir delikanlı. Ne çabuk geçti zaman. Hey gidi Dünya hey… Bu gece yılbaşı Dışarıda kar yağıyor ve tütüyor gözlerimde Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar Köşede bir kırlent, kırlentde bir resim. Bartın’ da bahar. Elimle yapmışım “ asma köprüsünden” Kocanaz deresi Sağda, orta okul Okulda, çocukların sesi. “ Çakır beylerin” elma bahcesi. Derede kayık, dümende ben. Küreklerde sen. Hava berrak, hava ılık Hava temiz Ve sularda sarmaşan gölgemiz Bu gece yılbaşı, başkent ayakta Çalınan Tuna dalgaları değil artık komşu plâkta. Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta. Dışarıda kar yağıyor. Dışarıda kar ve tütüyor gözlerimde Küllenmiş bir mangal gibi Eski hatıralar… Rıza Polat AKKOYUNLU
Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü! Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü! Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk! Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası! Ölümsüz bir yolculuk yaratan Sen; ey çıplak bir hançer gibi! Boylu boyunca gönlümde yatan Sen; ey herşeyim olan herşey!
Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı. Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karsılarına. Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktı, Ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı. Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu..
Orada asili dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek Ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Branda'nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu. Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkânsızdı. Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah'a dua edebilirdi yalnızca..
Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı. 'Allah'ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et.' Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. Içlerinden biri 'Aranızda lens kaybeden var mı? ' diye bağırdı. Branda'nın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.
Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazacaktı: 'Allah'ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım...' 'BU YÜKÜ NIYE TAŞIYORUM' demeyin.....
Sevgi ve ölüm yalnızlık korkusu ufacık yreğimde bir ışık bekliyor, titrek titrek bakıyor karanlığın en derinlerine incecik bir çizgi kalmış sanki hayatla arasında bekliyor son umuduyla ama gelmiyor. gözlerini kapatıp bıra ...
02.04.2007 - 15:38
Bu kadar sevilebilir mi bir insan
Bu kadar sevilebilir mi bir insan
Delice bir ask bu biliyorum, kendimde degilim seni severken, kendim olamiyorum Bu kadar sevilemez, bu kadar ozlenemez bir insan diyorum; imkansiz diyorum boylesine bir aski bu kadar kucuk bir yurege sigdirmak Ama seni sevdikce buyuyorum ben de bu askla birlikte, seni sevdikce devlesiyorum, seni sevdikce hicbir seyin imkansiz olmadigini goruyorum.
Bu kadar sevilebilir mi bir insan
Bu kadar ozlenebilir mi
Insan kendini ne kadar asabilir
Ve ne kadar yasayabilir bir insani
Ancak bu kadar
Benim sevdigim, benim ozledigim, benim istedigim, benim yasadigim kadar
Hicbir kadin hicbir erkegi
..ve hicbir erkek hicbir kadini
Bu bicim.. bu bicim sevmedi
Her sabah yaninda uyandigin adami ne kadar ozledigini hissetmek, her sabah yeniden goruyormuscasina ilk bakista asik olmak, her sabah sukretmek tanriya; uyanabildigin icin degil, bir kez daha onun yaninda uyanabildigin icin
Her gordugunde yeniden, en bastan sevmeye baslamak ve hic eskimemesi sevginin, hic alisilamamasi, her gordugunde yine, yine, yine heyecanini yasamak o ilk gorusun, ilk bakisin, ilk dokunusun Yuzunun kizarmasi, yureginin yanmasi, ellerinin titremesi her bakista
Ondan uzak oldugun dakikalarin katlanilamaz olmasi, bir kez sesini duyabilmek icin delice caldirmak telefonlari, aksam eve dondugunde orada olacagini bile bile, ona son kez veda ediyormus gibi yureginin yanmasi evden cikarken, ve donuslerinin her aksam bir bayram havasinda olmasi
Isminin gecmedigi hicbir konuyu can kulagiyla dinleyememek ve asla mutlu olamamak o yaninda yokken, gordugun herkesi ona benzetmek, konustugun herkese onu anlatmak, her aninda onu yasamak
Yanindayken bile ozlemek, uyurken bile ozlemek, dokunurken bile ozlemek
Imkansiz mi?
Hicbir kadin dedim ya
Hicbir erkegi
Ve hicbir erkek hicbir kadini
Bu bicim sevmedi...
02.04.2007 - 15:37
sana gülüm desem
Sana gülüm desem solar gidersin
Kelebeğim desem uçar gidersin
Arkadaşım desem güler geçersin
Sevgilim desem ne dersin
Bana attığın zar mı?
Kar mı yoksa zarar mı?
Aşkıma yer vermiyorsun
Kalbin bu kadar dar mı?
02.04.2007 - 15:37
Dün yağmur elime dokundu
Önce burnuma damladı. Ben yine telaşlı, yine kavgalı, yine bilmez bir
günümdeydim. Kendime bile ne yaptığımı açıklayamayacağım bir işin
peşindeydim. Aklıma gelen soruları geri çevirmek için şarkı söylüyordum. Hiç
birinin sözlerini sonuna kadar bilmeden, oyalanıyordum. O garip şarkıya
neden taktım bilmiyorum, birden elime dokundu. Ben korktum ama elim
korkmadı. Sıcaklığını sevdim.
Bir gün hayatımdaki herkesi aynı odaya toplayıp, yarım saat gecikmeliyim.
Mart ayında, İstanbul’da…
02.04.2007 - 15:33
HER ŞEYE RAĞMEN İÇİNİZDEN UMUT EKSİK OLMASIN
Oyle sabah uyanir uyanmaz yataktan firlama
Yarim saat erkene kurulsun saatin
Kedi gibi gerin, ohh ne guzel yine uyandim diye sevin..
Pencereni ac, yagmur da olsa, firtina da olsa nefes al derin derin
Yuzune su carpma, adamakilli yika serin serin
Geceden hazir olsun, yarin ne giyecegiin
Ona harcayacagin vakitte bir dilim ekmek kizart
Cek kizarmis ekmek kokusunu icine
Bak guzelim kahvaltinin keyfine..
Ayakkabilarin boyali olsun, kokun mis, once sana guzel gelsin aynadaki
siluetin
Cik evinden neseyle, karsina ilk cikana gulumse, aydinlik bir gun dile
Sonra kos git isine, dunden, onceki gunden, hatta daha da eskiden yarim
ne kadar isin varsa hepsini tamamla, ohhh soyle bir hafifle
Bir guzel kahve ismarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak icin alo de
Hic isin olmasa da ogle uzeri disari cik
Yagmur varsa islan, gunes varsa isin, hatta usu hava soguksa
Yuru, yururken saga sola bak, oylesine degil, gorerek bak!
Cicek gorursen kokla, kopek gorursen oksa, cocuk gorursen bir makas al
yanagindan...
Sonra, soyle bir dusun, kimler sana yol acti, sen cok darda iken kimler
seni ferahlatti,
hani kapini kimsenin calmadigi gunlerde kimler kapini tiklatti?
Ne kadar uzun zamandir aramadin onlari degil mi?
Hadi hemen ugrayabilirsen ugra, arayabilirsen ara
Hatirlarini sor, oyle laf olsun diye degil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onlarin degil, senin de yuregini isitacak, yuzunde guller
actiracak..
Gunun güzeldi degil mi? Aksamin da guzel olsun..
Yemegin ne olursa olsun, masanda illaki kumas ortu olsun..
Saklama tabaklari, bardaklari misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, oyle acele acele degil, vazife yapar gibi hic
degil, soyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik
biraktiklarini tamamlar gibi tadina var aksaminin..
Gece evinde, dostlarin olsun
Sohbet mezen, kahkahan ickin olsun..
Arkadasim, hayat bu daha ne olsun?
Ama en once ve illaki saglik olsun!
02.04.2007 - 15:33
İşaretlerr
nsanoğlu birgün;
Virgülü kaybetti, söyledikeri birbirine karıştı...
Noktayı kaybetti, düşünceleri uzayıp gitti, ayıramadı onları...
Ünlem işaretini kaybetti birgün de, sevincini, öfkesini, bütün duygularını yitirdi...
Soru işaretini kaybetti başka gün, soru sormayı unuttu, herşeyi olduğu gibi kabul eder oldu...
İki noktayı kaybetti bir başka gün, hiçbir açıklama yapamadı.
Hayatının sonuna geldiğinde elinde sadece tırnak işareti kalmıştı...
' İçinde de başkalarının düşünceleri vardı yalnızca.'
02.04.2007 - 15:32
YORGUNUM..
Yağmurlu bir gündü,düşündüm seni
hayaller kurdum..
Isıttın ellerinle üşüyen ellerimi,
dizlerinde uyudum.
Sonra gök gürledi birden,
düştü avucumdan umudum.
Kırıldı yine kalbim sessizce,
Bitsin bu koşu..
Artık yoruldum...
H.A.
02.04.2007 - 15:32
sevgilim olur musun? .
Toprağın bir sevdiği var,
Sevdiğine en güzel çiçekleri verdiği topraklar,
Güneşin bir sevdiği var,
Kıskandığında önünü kapattığı bulutlar,
Gülün bir sevdiği var,
Ne kadar dikeni olsa da güller,
Beni seven biri var,
Adı yalnızlık ama ben onu sevmiyorum,
Onun için benim sevgilim olur musun? .
02.04.2007 - 15:31
YOK EDİCİ SEVDAMSIN! ...
YOK EDİCİ SEVDAMSIN! ...
Sensizlik mi beni böylesine parçalara bölen...
Yoksa seni bulup da sendeyken senden olamamak mı?
Beni binlerce bana bölen çok şey var belki. Ve sen o çok şeylerden birisin. Senin yalnızlığın, senin acıların, senin özlemin, senin hasretin, senin sevdaların ve senin kendin...
Beni parçalara bölensin. Beni parçalara ayıransın…
Parçalarımı alıp götüren kırıntılarını bana bırakansın. Sen benim bir parçamsın!
Kahrolası saatlerde bile zamanın durduğunu hissettim, sen olunca… Dakikalarca, saniyenin, belki de yetişemediğimiz anlarında seni yaşadım ben… Zamanı durduran ben miydim, yoksa gelişinle beni okyanuslara sürükleyen sen miydin?
Zamanlar karanlıktı, imkansızdı, zamanlar dardı, aykırıydı, zamanlar durmuş ya da kaybolmuştu, zamanlar seninleydi…
Sen; seni, seninle ayrılığında, özleminde, hasretinde, tatlısıyla, acısıyla, hüznüyle, neşesiyle, bir küs, bir barışık, uçsuz bucaksız yaşadıklarımdın…
Sonuna kadar gelmek istedim. Tutamadın elimden. Daha doğrusu zaten yoktun ki. Olman bile önemli değildi…
Ben zaten bir yerlerden sana gelmişim, seni bulmuşum. Senin gönlüne istenmeden de çoktan girmişim bile…
Biliyorum sen belki gözlerimde arıyorsun kendini ama ben kalbindeyim be. Kalbe girenin de göze gelme, geriye dönme isteği artık yoktu. Seni sana verdim. Seni sende yaşıyorum artık…
Benden kendini istesen de artık ödünç te olsa veremem.
Sandın ki cevaplar beklerim senden. Evet' lerle, hayır'ları bile dondurdun dilinde uzun uzadıya konuşmaları saklayıp tükettin onları. Oysa o anda onların söylenmesi gerekiyordu. O anda hayır'la evet arasında bir secim yapmak gerekiyordu…
Sense sadece bakıp gözlerime, hatta kaçırırcasına gözlerini suskunluğa vurdun her şeyi. Her şey zamanın da güzel ve zamanın da anlamlı. O ani kaçırdıktan sonra yaşamanın bir anlamı yok ki. Belki de bütün tatlar ilk yudumda gizli. Ve biz ise hep son demlerimizin, son yudumlarımızın güzel ve kalıcı olmasına alıştık sanki…
Değil, evet değil…
Senden cevaplar değildi aradığım. Senden beni anlamandı, bana bir şeyler vermeni bekleyen biri değildim…
Değilim…
Senden bir şeyler isteyen bir insan da değilim…
Olamam da…
Belki, belki bir şeylerin istenmesini bekleyen bir insan olabilirim...
Ancak bu kadar işte.
Sende yasadığım yoğunlukları sen hep başkalarında arayabilirsin. Sende bulduğumu sen benim dışımdaki yüzlerde de arayabilirsin…
İnan kilometrelerce uzaksın ama sen ise yaban eller gibi duruyordun. Tüm bunlar gerçeğin ötesinde değildi ama bunları düş kılan senden başkası da değildi.
Evet, yok edici sevdam...
Sen artik bende oldun…
Benden...
Anlıyor musun?
Çıkarıp atmak istesem de unutmak istesem de yapamıyorum çünkü nereye dönsem nereye baksam ya seninle ilgili ya da seni hatırlatan ya da senden bir şey mutlaka karşıma çıkıyor…
Buna evet gücüm yetmiyor buna… Sevdaya hiç yetmiyor…
Sen bende olmasan, sevdayla çizilmeseydin yüreğime, sen içime Allah'ımın eliyle yazılmasaydın, sever miydim seni? İster miydim, bekler, yoluna düşer miydim?
İnsanların olmadığı yerde bekliyorum seni hep. Çünkü insanların son bulduğu yerde başlıyordum ben…
Ve iste...
Anla artık anlayabilirsen! …
Sen benim bir parçamsın! ...
Yok edici sevdamsın! ...
Ama şimdi yoksun işte yok! ...
02.04.2007 - 15:30
adını sen yazrmısın
Seher yeli gibi esme bağrıma
Garip bülbül gibi konma dalıma
Acı sevgilim bu garip halime
Derdime bir çare yok mu sevgilim?
Çok rüyalar gördüm seni aradım
Yeşil yaprak idim sarardım
Her kapı açılınca seni sandım
Gerçeğe çare yok mu sevgilim?
Hasretinle ben kor gibi yanarım
Böyle miydi senle kavlen kararım
Dermansiz yaram hergün kanar
Yarama melhem yok mu sevgilim?
02.04.2007 - 15:30
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Birgün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar insansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak!
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın.
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındaki unuttuğun kadar çabuk unutulursun.
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
Bunu da öğren,
Sevdiğin kadar SEVİLİRSİN.
Can YÜCEl
02.04.2007 - 15:28
Canım sevgilim
Öyle bir sevda var ki içimde
Ben bile tanımıyorum
Kimin için olduğunu bilmiyorum
Ama öylesine yanıyorum
Beni bana bile yabancı ettin
Vizeyle kalbime giriyorum
Kendime sahip değilim artık
Önümü bile zor görüyorum
Tahminlerim var esasında
Ama kim bilemiyorum
Gözgöze bakışırken farkediyor
Ama bunu sana diyemiyorum
Sadece sana değil
Kendime de diyemiyorum
Bu sevdam ne olacak
Bunu hiç bilemiyorum
Bizim kavuşmamız için
Depremler lâzım
Sarılmamız için
Devasız merhemler lâzım
Bir kere öpüşmemiz için
Her çeşmeden zemzemler lâzım
Kavuşamayacağımızı bile bile
Uzaklardan seni göre göre
Ölüp gideceğim bu dünyadan
Seni deliler gibi seve seve
Hoşçakal sevdiğimi diyemediğim
Kim olduğunu bile bilemediğim
Hiç bir zaman öpemediğim
Canım sevgilim
02.04.2007 - 15:28
****Bir S E N****
ruhumdu
ruh eşimdi
en keyifli anlarım
en doğru kararım
yaşadığıma şükrettirendi
beni anlayandı
bensiz olamayandı
bana bir şey olsa
canı benden çok yanandı
bekleyenim
özleyenim
kıskançlığımdı
aramazsa delirdiğim
görmezsem çıldırdığım prensimdi
şikayet etmeyenim
beni hep beğenenim
akıl verenimdi
hayat ortağımdı
gözleriyle beni mest eden
bakışıyla eriten
aşk şarkılarını dilime bağlayandı
aklımı alanım
canıma can katanım
yarınım
dünüm
bugünümdü
vazgeçilmezim
herşeyim
yarimdi
gülüşüyle başımı döndürendi
bana yüreğini verendi
sevgiyi öğretendi
kolumdu
kanadımdı
her bir yanım
attığım adımdı
o benim erkeğim
o benim nefesimdi
ölürcesine sevdiğim
uğruna adaklar adadığım
dilekler dilediğim
tek duamdı yarimdi
suyumdu
aşımdı
açlığım
tokluğum
susuzluğumdu
uykusuzluğumdu
hayallerimdeki tek dünyaydı
gününüm aydınlığı
hoyrat gecelerimin tek ışığı
damarımdaki kanım
yüreğimdeki tek hayat atışıydı
söylemekten hiç bıkmadığım
dilimdeki melodiydi
en mutlu rüyalarım
en mutlu anlarım
en mutlu dünlerimin tek sahibiydi
kalbimdeki ince sızım
gerçeğim
doğrum
herşeyimdi
deli deli esen rüzgarım
sağnak yağan yağmurum
sesim
sessizliğim
umudumdu
hiç bitmeyecek yolumdu
öncemdi
sonramdı
bilinmezim
şu anımdı
hep yanımda olanımdı
korkusuzluğum
sonsuzluğum
sığınağım
tek huzurum
yalnız olmadığım tek cansın
Sen 'Prensim'sin
sen yaşama sebebimsin
20.03.2007 04:18
Bu Şehrin Sokakları
bu şehrin sokakları
sensizken öyle yabancı ki bana
nerdeyim?
kayboluyorum
sensiz bu şehrin sokaklarında
korkuyorum
üşüyorum
sesin çınlıyor kulaklarımda
seni seviyorum
güne hep böyle başlıyorum
içimdeki yangını
söndürmek için
seni arıyorum
yoksun
biliyorum
20.03.2007 03:48
Belki Bir Gün
seni seviyorum
seni özlüyorum
seni istiyorum
ve artık seni
senle başlayan herşeyi
hayal ediyorum
bu aşkın sonu yok demiştim sana
yok sevdiğim
bıraktığın yangınında
özleminde
sonu yok
büyüyor sevdan her bir hücremde
yüreğine sağlık sevdiğim
sevgiyi bana öğrettiğin için
biz kavuşamadık yar
kimbilir
belki bir gün
hayallerimiz kavuşur
20.03.2007 02:58
02.04.2007 - 15:26
Neyazıkki karanlıklardan yeryüzüne ümüdi vede güzelği müjdelerler.kardelen bir şahlanıştır gelecek için kardelen bir direniştir.zorluklara.mühim olan kardelen gibi ola bilmektir.kar ve buzların içinden,kafasını kaldırıp bütn zorluklara ve engellere rağmen hayata atılabilmek bütün ihtişamıyla hayat mücadelesini devam ettire bilmek. öyle kardelenin ömrü kısa ama hiçmi hiç güzelliklerinden birşey kaybetmezler. hersene coğalarak açarlar..
02.04.2007 - 15:25
MUMLARIN ÖYKÜSÜ
Dört tane mum usul usul yanıyordu. Ortalık öylesine sessizdi ki mumların konuşmalarını duyulabiliyordunuz.
Birinci mum dedi ki:
'Ben BARIŞ'ım! Ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor. Sanırım yakında söneceğim.' Alevi hızla azaldı ve sonunda tamamen söndü... İkinci mum:
'Ben VEFA'yım! Ne yazık ki artık vazgeçilmez değilim. Onun için bundan sonra yanıp durmamın bir anlamı kalmadı ' Sözlerini tamamladığında esen hafif bir rüzgâr onu söndürdü...
Sırası geldiğinde üçüncü mum hüzünlü bir sesle dedi ki:
'Ben SEVGİ'yim! Yanacak gücüm kalmadı... İnsanlar beni unuttu, değerimi anlamıyorlar. En yakınlarını sevmeyi bile unuttular.'Ve daha fazla beklemeden sönüp gitti…
Ansızın... Odaya bir çocuk girdi ve 3 mumun da yanmadığını gördü. 'Neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu? ' dedi
O zaman dördüncü mum konuşmaya başladı: 'Korkma ben yandığım sürece öteki mumları da yeniden yakabiliriz, ben UMUT'um! '
Çocuk parıldayan gözleriyle UMUT mumunu aldı ve öteki mumları birer birer yaktı.. UMUT ışığı yaşamımızdan hiç eksik olmamalı ki hepimiz onunla birlikte Vefa' yı, Barış' ı ve Sevgi' yi! ! ! Yaşatabilelim
02.04.2007 - 15:24
ÖYLE BİRİNİ SEVİNKİ.
Öyle birini sevin ki, gün onunla başlasın. Gözleriniz uykudan uyandığında
aklınıza ilk gelen, 'sevgili, ey sevgili, canım sevgili' derken; yüreğiniz,
şiiriniz dudağınızdaki terennümünüz o olsun. Ağaçlar, yaseminler,
yediverenler, günebakanlar onun kokusunu sunsun benliğinize. Gün yine onunla
bitsin. Güneş guruba yürürken, uyurken ve de 'seni seviyorum' derken
alternatifsiz o olsun. Öyle birini sevin ki, çünkü süz, fakatsız, maalesef
siz olsun. Yağmurda gökkuşağınız, baharda sevdanız, yokluğunda varlığınız,
gözyaşınızda inciniz olsun. Öyle birine tutulun ki, aramak için uzaklara
gitmeyeceğiniz kadar sizin olsun. Ne zaman aşktan, yardan yana söz
duyarsınız kalbiniz çıldırmışçasına onun için gümbürdesin. Onun estirdiği
karayel samyeline, şekva şükrana, karanlıklar aydınlığa dönüşsün. O varken
'ümitsizlik' pılını pırtısını toplayıp gitsin. Onunla zorluklar kolay olsun.
Ve de o varsa her şey var olsun.
Öyle birine yürekten sarılın ki, aranızdan rüzgar dahi geçemesin, kıyametin
ayak seslerini duysanız bile o varsa yanınızda umurunuzda olmasın.
Öyle birine müptela olun ki, o kalbinizden çıkarsa şayet ruhunuz
bedeninizden sökülecekmişçesine olsun. ' Seni seviyorum' diyemediğiniz
zamanda gözleriniz, ciğeriniz, ruhunuz sevginizi söyleyip dursun.
Öyle birine bağlanın ki, yüreğinizin adımları onun adına yürüsün. İçinizden
geçen şarkı o olsun ve de 'İçimden geçen şarkı gittiğinde ne yaparım ben! '
diyebilirsiniz.
Öyle birine gönül verin ki, gönlünüz onun ardından koşsun, önünde hiçbir
mani olmasın.
Öyle birine meftun olun ki, şiirinizin ilhamı, duanızın kaynağı 'seviyor
sevmiyor lara' gerek kalmasın onun da sizi sevdiği biri olsun.
Öyle birine vurulun ki, 'ben seni fakatsız,nedensiz,çünkü süz seviyorum.'
Bakma sen şimdiki zaman eki kullandığıma. En geniş zaman olan sonsuz geniş
zamanla diyorum ki 'seni seviyorum'. Adının geçmediği sözü sükut sayıyorum.
Seni ölesiye ve öylesine çok seviyorum ki birbirimizi bağlayan ipler
görülmeyecek kadar seninim ben. Canımı da,yolumu da,gönlümü de yoluna
döşedim. Bittiğim gün kalbimden çıktığın gündür. Canım benim, ben senin bana
zor gelen taraflarını da seviyorum, her şeyinle; bilmediğim bilsen
ürkeceğim, anlamadığım, anlayamayacağım yanlarınla seviyorum. Seni ismin ne
'de' haliyle ne de 'e' haliyle seviyorum. Seni yalın halinle seviyorum. Ben
seni sevdiğim yerdeyim, her yerdeyim haykırabilirsiniz.
İşte böyle birini sevin...
02.04.2007 - 15:24
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yarim kara topraktır.
beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yarim kara topraktır.
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü istediğim topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi
Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yarim kara topraktır
Adem'den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyve bitirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sadık yarim kara topraktır.
Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan, elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi
Benim sadık yarim kara topraktır.
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bir dileğin varsa iste Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan
Benim sadık yarim kara topraktır.
Hakikat istersen açık bir nokta
Allah kula yakın, kul da Allah'a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bütün kusurumu toprak gizliyor
Melhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sadık yarim kara topraktır.
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sadık yarim kara topraktır.
AŞIK VEYSEL
02.04.2007 - 15:23
şiirr
Kendine yağan bir yağmursun benim içimde...
Uzun soğukları damla damla kırarsın
ve yüzüme izler bırakarak,yaşanılır kılarsın bu kenti....
geçtiğini varsayarım sokaklarımdan
ya da, g e ç t i ğ i m i z i...
geçerken kendimizden ve
geldiğimizde kendimize;
bozuk bir şüphenin, verilmeyen öğüdün,
bedelli bir ihanetin
deliksiz gergefinde,
bir geçmişi un-ufak edip,
birbirimizden geçmişiz.
birbirimize söylenecek,
analizsiz bir şarkı boyu
susuşlar kaldı yalnızca.
onları da sustuk mu?
geceyi düş dışında yaşamak,
birbirine ölenlerin sevdasını küçümsemek,
büyümeyi acı çekmekle orantılamak,
aşkın saadetini sonsuzluğunda aramak
ve dönüp baktığımızda ileriye,
ikimizi
yine
aynı
yerde bulmak...
'sen beni hep seveceksin! '
belki aldattığımız olacak birbirimizi
sigaraaltı niyetiyle öncemize aldıklarımız,
aldattırdığımız biz,
on´u geçmeyen yüzlerin birincisi olacağın günlerim
senin bana bağırışların ve soruların
benim sana dürüstlüğüm ve cevaplarım,
bizi
bir
adım
ileriye
götürmeyecek...
her kentte biraz daha kavuşan, her kentte daha çok ayrılan, onca yanmanın ardından aşkın ölümcül sonsuzluğuna kül soğukluğunda ulaşan Aslı ve Kerem´in, çağ ruhları mıyız?
yoksa, biz de unuturduk!
çoktan unutulurduk!
başka aşklarla tamamlardık eksiklerimizi,
başka aşklara bırakırdık büyütülmeyi...
'şimdi' diye başlayan bir cümlenin devrik özneleriyiz.
birbirimizin üstüne devrildik
bunca mesafede.
bunca mesafede,
bunca yol katettik ya,
ölmeyiz artık içimizde...
02.04.2007 - 15:23
Seni seviyorum
acilar büyütülerek unutulur sevdigim
yüzünden kopunca bir buzul çiglik
ellerin buz tutmuş iki yarim şarki olur
ve ben yoksulluk kokulu bir gidiş birakirim sana
beni adresime sorsun esmer bakişlarin
dönsen de bulamazsin nasilsa gitsen de
kentlerden sakindigim bekçi duruşlarimi ara
emaresi boldur sokaklarin
sol omuz başimdaki kokundan yakalanirim
sokul ki geceme avuçlarin islanmasin
saat başlarini beş geçer yelkovanin
senle zamansizim amansizim
senle büyük susarim
kendime yenilirim her kavgada
sonra koca agiz bir çocuk olurum
bütün trabzanlardan kayarim
bütün köprülerden sarkarim
yüzüm kente sürülür
içime sesin kaçar
ben seni aglarim
alişmak ölümdür
sanki hiç ölmedik
tanrinin gögsümüze taktigi bir nişandir ölüm
teneşirlere yatiriliyor şimdi ellerim
sana uzanmaktan yargiliyim
hirçin bir iklimin sir girdabisin
seni anlamak kendine çelmeler takmaktir
ve kendini affetmesidir her seferinde
(bazen beni affedebiliyorum istanbul)
zehir yüklü bir mektup var
dalgakiranlarimda parçali bulutlu durur
sana kent şiirleri biriktirdigim bir gecede
çok eşli bir yagmur başlar
kentin en dövüşçü çocuklari aglar
bilirim dişarida yagmur varsa
sen içinde agliyorsundur
aglama ki gülmesinler bize
bak sen seviyorsun diye var sonbahar
her mevsim gelişine söz veriyor
saçlarina fisildiyor
saçlarina
bana bir pencere bile açmadigin saçlarina
sensizlige alişmak bir bozgun agirlamaktir içinde biliyorum
örtülerine unutma beni çiçekleri takiyorum
şimdi yaşama hakkim sana
gel de yagmurumdan iç
seni seviyorum
02.04.2007 - 15:22
Ağlamaklı bir uykunun koynundasın. Düşten düşe düşerken nöbetleşe bir çığlık gibi irkiliyor bedenin. Bedenin titredikçe adım duyuluyor dudaklarının arasından. Sızılanır gibi, yankılanır gibi... Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile kalabalıkların içinde kaybolmuş ruhunu bulamayan iz bilmez bir kahramanı oynuyorum. Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile seni korkularından koruyamayacak kadar korkak bir kahramanı oynuyorum. Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile kahramanın olmayı beceremiyorum.
Uyanma küçük kız uyanma ve görme!
Pişman değilim ama keşke soran gözlerine konuşmak yerine 'susacak var' diye bakabilseydim. 'Susacak var' diyebilseydim. Geç bir itiraf her şey. Geç gelen gerçek incitti içini. İçin için ağlamalara ittim seni. Kendi ellerimle, kendi sesimle... Yersiz susuşlarımdı seni itaatsiz konuşmalara boğan. Zamansız sessizliğimdi seni haykırışlara şahlandıran.
Şimdi uyanma küçük kız! Uyanma ve görme çaresiz kahramanlığımı!
Adım düşmüyor dudaklarından. Adım dökülüyor yalvaran sesinle kulaklarıma. Oysa isyandasın. Bir uyansan, meydan okuyacaksın varlığıma. Gözyaşların süzülüyor saçlarına doğru. Her bir damla dağlıyor beni. Bin parçaya ayrılmış bedenimin tek bir parçası bile dokunamıyor sana. Öyle uzağındayım ki... Ama biliyorum; beni büyütüyorsun düşlerinde.
Uyanma küçük kız! Uyanma ve daha da büyüt çocukluğunu unutmuş ruhumu.
Yazmıştım ya 'yaşadığını kanıtladığın için teşekkür ederim' diye, hiçbir şeyle ödenmez bir varoluştu gülüşün. Kaç teşekkür az gelir bilsen ya da kaç bakış. Ölmüş bir kalemi dirilttiğini bilmedin ve görmedin hiç. Gereksiz bir suskunlukla gizledim bendeki senin gerçeğini. Kahramanın değildim, kahramanımdın benim. Bilemedik rollerimizi. Belki de bu yüzden hep şaşırdık repliklerimizi. Hep dil sürçmelerinde kaybettik aslımızı.
Uyanma küçük kız! Uyanma ve görme yok oluşumu.
Beni eski bir yarayla aldattığın gün anladım aslında seni ne kadar da çok sevdiğimi. 'Sevmeseydim gitmezdim' dediğimde ne çok istedim seni sevmemeyi ve yanında daha çok kalmayı. Kahramanına yenilen bir yazardım ve gitmeseydim hiç yazamazdım. Ve gitmeseydim hiç yazamazdın!
Uyanma küçük kız!
Uyanma ve dinlensin kahramanımın küçük ve yorgun bedeni.
seni öyle seviyorum ki...
02.04.2007 - 15:22
BEŞİNCİ MEKTUP
Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artik.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoçu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.
İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!
Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
Ümit Yaşar OĞUZCAN
02.04.2007 - 15:21
NOKTA NOKTAM
Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım
Beni anlatmış sana ve sen ona
“ Unuttum artık onu” demişsin.
Hem bu sözü gülerek,
Medar-ı iftihar ile söylemişsin.
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Çünkü; unutmak için
önce unutulmak gerek
Oyasa ki sen,
Hala bende esen,
Eski kavak yelisin.
Unutamazsın…
Kan değil, tüküremezsin,
Ruj değil, silemezsin
Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım
İki heceli erkek adımı
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Seninle biz, halâ bir kabukta
İki badem içi gibiyiz.
Baharsın; kokacaksın
Güneşsin; yakacaksın.
Sabah yatağım kadar rüyâ dolu
Sabah yatağım kadar sıcaksın
Unutamam
Unutamazsın!
Şimdilik bu kadar.
Öbür mektubuma daha diyeceklerim var
Darılma bana, gücenme sakın
Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan
Binlerce selam sana.
Bahar başladı nokta noktam
Ankara’ da bahar, veriminde toprak ana
Aylar var ki sana tek satır yazamadım
Oysa ki şimdi mevsim bahar
Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var
Artık yazmalıyım.
Takvime baktım bu sabah,
ayrılalı beş ay olmuş.
Düşün ki Nokta Noktam
Beş ay denilen nesne tam yüz elli gün eder.
Bunca uzun ayrılıksa;
İnan bana Nokta Noktam
İnsanı, herşeye küskün eder.
İnan bana… Dargınlığım herkese
Ve tek hasretim sana
Düşünüyorum…
Aşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum.
Bu yolun sağında yükselen
Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen
Bahçesinde iri yedi veren,
kayısı gülleri açan evi düşünüyorum.
Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı
Ablan yanımda çorapsız gezerdi,
Baş örtüsüz annen.
Düşünüyorum… Bu mevsimde baban,
Her akşam bir yerine iki içerdi.
Miyoplaşınca gözleri “ Şair, iç be oğlum
bahar dişidir doğurur” derdi.
Bahar başladı Nokta Noktam.
Ankara’ da bahar,
Gönül ufkunda yağmur bulutları
Cennet olsa artik sevmiyorum
Sevmiyorum sensiz baharı…
Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü!
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk!
Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası!
Ölümsüz bir yolculuk yaratan
Sen; ey çıplak bir hançer gibi!
Boylu boyunca gönlümde yatan
Sen; ey herşeyim olan herşey!
Son mektubunda söz verdin
Tut diyorsun, unuttum
Unut diyorsun, unutmak mı? ? ?
Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç?
Gönül ferman dinlemez sözü unutulabilir mi hiç?
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey herşeyim olan herşey!
Bu gece Yılbaşı…
Başkent’ de kar yağıyor Nokta Noktam
Başkentte kar ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi hatıralar
Başkent’ de kar yağıyor, başkent’ de kar…
Bu gece yılbaşı.
Bilirsin ki Nokta Noktam
Yılbaşında hesaplanır
Çoğu zaman insanların yaşı.
Bu gece yılbaşı…
Tokmaklarında yirmi dört hece
Eğilip üstüme sessizce
Şehrin kule saati
Bilir misin Nokta Noktam?
Bilir misin, bilir misin ne dedi?
“ Şair, kutlu olsun, yaş otuz yedi.”
Ve bir el saçlarımdan tutarak
Kalbimi sana kadar sürükledi.
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları komşu plâkta.
Ne de kıvrak bu vals havası
Başladı yine gönlümün
On yıl evvel ki kanaması
Ne günlerdi o günler cancağızım
Ne günlerdi…
Sen, on yedisinde sevgilerin sisinde
Başı duman duman bir kız.
Ben, yirmi üstünde
Gönlü gördüğü her güzelliğe nişanlı
Öylesiye bir şair, öylesiye bir delikanlı.
Ne çabuk geçti zaman.
Hey gidi Dünya hey…
Bu gece yılbaşı
Dışarıda kar yağıyor ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar
Köşede bir kırlent, kırlentde bir resim.
Bartın’ da bahar.
Elimle yapmışım
“ asma köprüsünden” Kocanaz deresi
Sağda, orta okul
Okulda, çocukların sesi.
“ Çakır beylerin” elma bahcesi.
Derede kayık, dümende ben.
Küreklerde sen.
Hava berrak, hava ılık
Hava temiz
Ve sularda sarmaşan gölgemiz
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları değil artık
komşu plâkta.
Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta.
Dışarıda kar yağıyor.
Dışarıda kar ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi
Eski hatıralar…
Rıza Polat AKKOYUNLU
02.04.2007 - 15:21
Tutki artık çalan parçalarda ismin geçmesin.
Tutki yazılan şiirler,seni anmasın,
02.04.2007 - 15:20
Nokta Noktam
Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü!
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk!
Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası!
Ölümsüz bir yolculuk yaratan
Sen; ey çıplak bir hançer gibi!
Boylu boyunca gönlümde yatan
Sen; ey herşeyim olan herşey!
02.04.2007 - 15:20
NIYE BEN' DIYEN HERKES IÇIN....
Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı. Tırmanacakları yere
vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karsılarına. Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktı, Ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı. Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu..
Orada asili dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek Ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Branda'nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu. Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkânsızdı. Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah'a dua edebilirdi yalnızca..
Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı. 'Allah'ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et.' Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. Içlerinden biri 'Aranızda lens kaybeden var mı? ' diye bağırdı. Branda'nın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.
Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan
bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazacaktı: 'Allah'ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu
yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım...' 'BU YÜKÜ NIYE TAŞIYORUM' demeyin.....
Toplam 174 mesaj bulundu