Seu Kuyt Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloj ...

  • Yabancı Damat

    09.08.2005 - 20:10

    Yunanistan’da Yabancı Gelin

    Yunanlıların bana göre diziyi sevmelerinin en önemli nedeni şu: Olayların seyri içinde ve kahramanların dünyasında kendilerinin bir yanını görmüş olmaları. Önyargılardan başka geleneksel yaşam biçimi ve ahlakı bu dizide ön planda. Aile büyüklerine itaat, aşkla ilişkili boğucu kıskançlıklar, onur konularında aşırı duyarlılık, aile biriminin temel referans olması gibi. Bütün bu değerler çağdaş dünyamızda güya eski ve geçmişle ilişkili sayılıyor...

    Türkiye’de beğenilen ve televizyonda ilgi ile izlenen ‘Yabancı Damat’ adlı dizi bu yaz Atina’nın Mega kanalında her akşam saat on birde ‘Aşkın Sınırları’ başlığıyla gösteriliyor. Yunanca alt başlıklarla gösterilen dizi ayrıca genel istek üzerine aynı kanaldan öğleden sonra saat altıda da yeniden başlatıldı. Böylece maceranın başını kaçıranlar ya da bölümleri yeniden izlemek isteyenler Yunanlı damat yüzünden Gaziantepli ailenin başına gelenleri ve bir Türk kızı seven Yunanlı gencin sıkıntılarını doya doya izleyebiliyorlar. Yunanistan’da izlenme rekorları kıran Yabancı Damat için basında birçok ve hep olumlu olan eleştiriler çıktı. Türk ve Yunanlıların ilişkileriyle de ilişkili bir Türk sanat yapıtına böylesine bir ilgi ilk kez gözleniyor.

    Türkiye’ye karşı önyargılar kırıldı

    Dizi, özellikle gençler arasında izlenme rekorları kırdı. Örneğin son bölümü izleyen 15-24 yaş grubunun oranı % 74. Bu başarının nedenlerinin başında herhalde, eleştirmenlerin de ifade ettiği gibi, dizinin üstün kalitesi geliyor. Yunan basını Yabancı Damat’ı, benzer konuları, yani Türk-Yunan ‘aşk’ konularını işleyen Yunan dizileriyle kıyaslamakta ve bu Türk yapıtının üstünlüğünü vurgulamaktadır. Dizi bu yazın, hatta bu yılın televizyon sürprizi sayıldı. Senaryonun akıcılığı, canlılığı, yalınlığının ardındaki derinliği etkileyici oldu. 1999 yılındaki depremlerle olduğu gibi televizyon aracılığıyla ‘Öteki’ stereotip olarak değil somut insanlar olarak sergileniyor. Yunanlılar, herhalde ilk kez bir Türk ailesinin evinin içini, aile düzenini, günlük yaşamını ve dertlerini, toplumsal sorunlarını izliyor. Özellikle ‘geleneksel’ Doğu ile (Gaziantep ve orta yaştaki kuşak ile) daha ‘modern’ Türkiye (Bodrum ve gençler) arasındaki tatlı-sert gerilim çok ilginç geldi. Oyuncuların performansı da çok övüldü ve özellikle örnek olması gerektiği, bu dizinin yeni ve üstün bir standardı gündeme getirdiği yazıldı. Oyuncuların tabii ve inandırıcı konuşmaları ve davranışları, yeniden Yunanlı performanslarla kıyaslanarak övüldü. Ne yazık ki Yunanlı seyirci sempatik Antep ağzının tadına varamıyor.

    Ama kalitenin dışında kuşkusuz dizinin başka yanları da beğenilmiş olmalı. Çünkü yabancı kökenli başka başarılı diziler de, örneğin İngiliz, Amerikan dizileri gibi gösterildiğinde bu aynı merak gözlenmedi. Romeo-Juliet’in klasik motifi üstüne kurulmuş olan senaryonun iki özelliği herhalde çok sevildi. Birincisi gerçekçiliği oldu. Ne güncel olan ‘dost/kardeş komşu’ edebiyatına kayıp iki ulus arasındaki ilişkileri toz pembe gösterdi, ne de geleneksel söyleme saplanıp basmakalıp stereotipler yaratıldı. Genel ortam, sakatlıklarıyla sunuldu, insanlar iyilikleri ve eksiklikleriyle, olumlu ve olumsuz yanlarıyla karşımıza çıktı. İkincisi, komedi unsuruydu. Güldük ağlanacak halimize. Ve bu yaklaşım olaylara bakış açısının ne denli sağlıklı olduğunun kanıtı herhalde. Halimize gülümseyebilmek hatta gülebilmek olaylarla aramızda bir mesafe koyup onlarla yüz yüze gelebildiğimizin kanıtı. Dizide de, gerçek hayatta olduğu gibi, dikkat ederseniz, bağnaz olanlar en az gülenlerdir, asık suratlılardır. Özellikle Yunan seyircisini şaşırtan, Türkiye halkına karşı beslediği önyargıları sarsan, ve sonunda karışık duygularını ayırt edebilenlerin takdirle karşıladıkları, dizide egemen olan otokritik eğilimi oldu. Toplumun Öteki’ne karşı beslediği gereksiz çekingenlik, korku, kuşku ve düşmanlık şaka yollu sunuldu. İstanbul Rum azınlığının yaşadığı tatsız olaylar bir bir yeni kuşağa hatırlatıldı. Bu toplumsal olgunluk Yunan seyircisi için, bilinç düzeyinde olmasa da, dizinin ‘üstün’ bir yanını oluşturdu. Kuşkusuz bunun seyircilerin önyargılarını sarsan bir boyutu da oldu.

    Dizinin sıcak ve insani yanı da etkileyici oldu. Seyirci hiç ‘kötü’ kimse görmüyor; yalnız zaafları olan kimseler izliyor. Ve bu tür insanlar, örneğin milliyetçiliğinden dolayı hırçın ve uzlaşmaz olan eski kuşaktan bir büyükbaba dizinin en sempatik kimselerinden biri olabiliyor. Çünkü o aslında kötü değil, özünde çok ‘insan’ olan; ama bir dönemin ve anlayışın kurbanı bir kimse. İlle de dizide bir eksiklik aranacaksa bu belki Rum kahramanlarda bulunacak. Rumların İstanbul’daki konumları çok başarılı sergilenmiş. Özellikle İstanbul’u yeniden ziyaretlerindeki duygulu sahneler çok gerçekçi. Ancak İstanbul’dan 1964’te ‘ihraçlarla’ ayrılan Rumların ‘sonraki’, yani yaşamlarını artık Türkiye dışında sürdürenlerin öyküleri, en azından benim gibi eski İstanbullular için inandırıcı olamıyor. Bir Rum’un Gaziantep’te sunulan kebabı beğenmemesi ve snopça ‘Batılı’ gustosu sergilemesi yadırgatıcı. Servetlerini alamadan Türkiye’den 1964’te ihraç edilen bir ailenin de birkaç yılda Yunanistan’da armatör olması da inandırıcı değil. Ama bunca meziyetin yanında bu eksiklikler ikincil kalmakta.

    Kendilerinden bir parça buldular!

    Ama benim kuşkulandığım, Yunanlıların bütün bu nedenlerin dışında başka bir nedenden dolayı da diziyi sevdikleri: Olayların seyri içinde ve kahramanların dünyasında kendilerinin bir yanını da görmüş olmaları. Önyargılardan başka geleneksel yaşam biçimi ve ahlakı bu dizide ön planda. Aile büyüklerine ileri derecede itaat ve saygı, cinsel iffet anlayışı, aşkla ilişkili boğucu kıskançlıklar, onur konularında aşırı duyarlılık, aile biriminin temel referans olması gibi. Bütün bu değerler çağdaş dünyamızda güya eski ve geçmişle ilişkili sayılıyor. Oysa hepimiz, Batılı yaşam biçimini -bu her ne anlama geliyorsa- izlediğimizi savunanlarımız bile, az ya da daha çok bu ‘eski’ değerleri içimizde taşıyoruz. Dizideki kahramanlarda Yunanlılar işte bu değerleri, yani kendilerinin bir yanını buldular.

    Farkında olmadan dizideki Türklerde kendilerine ‘yakın’ gelen bir yan bulmaları herhalde bundan dolayıdır. Gaziantep’in geleneksel yaşamı o denli uzak değil. Yunanlıların gelişmeleri ‘insani’ görmeleri, en bağnaz kimselerin de sevimli olabilmeleri, sürtüşmeleri ilgi ve heyecanla izlemeleri bu yakınlıktan ve özdeşleşmekten dolayı olabilir. Ne yazık ki bu yakınlık bilinç düzeyine varamamış henüz; sanat terminolojisiyle açıklanmaya çalışılıyor. Zaten ulusal paradigma içinde Öteki ile özdeşleşmek tabu bir durum. Şimdilik bu dizi ile dolaylı karşıtlıkla dolaysız yakınlığı sanat ve estetik düzeyde yaşamamız bile olumlu bir gelişme.
    09.08.2005 /Herkül Milas/Zaman

  • höst

    09.08.2005 - 15:09

    höst ulan ayı, önüne baksana, tepeme çıkacaktın
    -pardon hanım abla, bir az alkolluyum de, sizi görememmdidimmmmdd...
    -Şuna bak bir de içkili..
    hatun bıdırnarak gider; adamımız ise insanların ne kadar anlayışsız olduğundan dem vurarak salınır(alkollu halinde bile bunu düşünebilmiştir)

  • kaynana

    09.08.2005 - 15:06

    kaynanayı ne yapmalı
    kaynar kazana atmalı
    yandim gelin dedikçe
    altına odun atmalı
    ..
    ama dur, anam da bir gun kaynana olucaksa eger; hooppppssss :)

  • kadavra

    09.08.2005 - 15:06

    kadavrayı köşe başında
    alnına bir kağıtla vurmuşlar
    üstüne yoktur bir kimsesi yazmışlar
    İnsana bunu yapmaktan
    erinilmediği zaman.

    İnsan cesedi emanettir; kadavra ise hangi amaca hizmet ediyorsa beni ilgilendirmez, verilen emanete saygısızlık etmek demektir gene bana gore. Dinen cazi midir bilmem. Caizse amenna; ama değilse, versin hesabını öte tarafta mesuller

  • okunası dergiler

    09.08.2005 - 15:03

    cogito nun her sayısı okunmaz; dahası bu dergide cok fazla cumle ve noktalama hatası oluyor.

    turkiye günlüğü diye bir dergi var(hacimlice, kitap gibi) gündemi takip etmek için guzel bir dergi

    karizma

    doğu-batı(her sayısında farklı bir konu, diğer hacimlice dergilerde oldugu gibi)

    aksiyon(her hafta muntazam; çerez niyetine okunabilir)

    bilim teknik ve sızıntı(biri evrimci; metafizik boyuta pek değinmez; ama sızıntı da hem ondan hem bundan var; ikisi de okunabilir)

    tarih ve toplum(tarih vakfı tarafından çıkartılıyor)

    edebiyat dalında ise Türk edebiyat dergisi, hece ve hece öykü(güzel öyküler var; öykü okumayı sevenler ve ilginenler için)
    ...
    Tabii bir de Zeka Oyunları dergisi ve Akıl Oyunları dergisi var :))

  • ayşe

    09.08.2005 - 14:51

    ascha
    Kaynak: kişisel ansiklopedim :)

  • ayşe

    09.08.2005 - 14:51

    ay_she
    Kaynak: lafazan

  • ısırgan otu

    08.08.2005 - 19:44

    bizim orda 'dalagan' denir. Dalamaktan geliyor sanirsam. Dalagan elimi daladı. Bir ara görmüştü komşu kadın yaptığı böreğin içine koymuştu. Bizim orda saçta yapılan böreğe 'bükme' denir. Isırgan otlu; yani dalaganlı bükme yapmıştı. Garibime gitmişti; çünkü o ot çok daladı bizi.

  • kocaeli üniversitesi

    08.08.2005 - 19:43

    bizim bir aga vardi, dershanede aynı sınıftaydık: Hidayet... Çok zeka adamdı, ama tembeldi. Kocaeli Tıp'a gitmişti. Bitirmiş midir acep?

  • çattadanak

    08.08.2005 - 19:41

    çatadanak alnının kabağından mıhlamak

  • çattadanak

    08.08.2005 - 19:41

    geçirmek!

  • moruk

    08.08.2005 - 19:40

    -Naber moruk?
    -İidir baba, senden naber?
    -Nolsun bea, öyle takılıyoruz.
    -Abi bugunlerde mal var mı sende?
    -Nerde be moruk, biz de tozsusuz

  • Necmiye Özay

    08.08.2005 - 19:38

    Türkiye Zeka Vakfının her yıl düzenlediği zeka yarışmasını iki defa kazanan tek kişi ve tek bayan

  • Ümit Abacioglu

    08.08.2005 - 14:09

    İstanbul Teknik Üniversitesi İŞletme Mühendisliği mezunu. O da TBT üyelerinden. Akıl Oyunlarını çıkartan kadrodan.

  • Hüsnü Sincar

    08.08.2005 - 00:03

    2004 Türkiye Zeka Vakfı nın düzenlediği Oyun 2004 şampiyonu. TBT(Türk Beyin Takımı) üyesi
    Akıl Oyunları ve Zeka Oyunları Dergilerini çıkartan kadrodan
    bknz:zeka oyunları dergisi; akıl oyunları dergisi

  • okul

    07.08.2005 - 10:15

    27 Ekim 2003 (Peehhhh ta ne zaman yazmisim; mailimde buldum)

    Gördüğüm En Kötü Sınıfsınız

    Başlangıç çoğu zaman ürkütücüdür.Bu belirsizliğin ona bağışladığı bir yetidir. Tünelin(eğitim hayatımız) sonunda neyle karşılaşacaklarını bilmeyen bizim gibi veletler, korkudan ne yapacaklarını şaşırırlar.
    'Okul'... Yaşımız okuma-yazmaya elverişli hale geldi mi, kulaklarımızda bir okul lafı uğuldamaya başlar. Ne korkunç bir sestir Allah'ım!
    Sokaklarda peşinden koşturacak birşeyler bulduğumuz zamanlarda, gözlerimiz her ne kadar hedefimizden (avımız) başkasını görmese de; boynu bağlı, üzerine mavi (eskiden siyahtı) bir elbise tutturulmuş yaşıtımız olan çocukları görürüz.Yüzleri solgun, başları günün verdiği yorgunlukla, sıcaktan bunalmış çiçekler gibi eğiktir. Onlar 'mahpustur': sabah teslim alınıp akşam salıverilen...Bu maphushanenin ismini sizden birkaç yaş büyük çocuklardan duymuşsunuzdur: 'okul'. Fakat bu manzarayı pek umursamazsınız, ne de olsa siz hiçbir zaman o maphushaneye gitmeyeceksinizdir. Lakin anne-babanızın: 'Oğlum, akranların okula başlıyor, artık sende okullu oluyorsun...' sözleri, vücudunuzdaki tüm tüyleri hazırol vaziyetine geçirir ve tir tir titretir.
    Anne-babanız, başlarından geçen okul maceralarını, saadet dolu okul günlerini anlatır ve kendi kendilerine mest olurken, sizin gözlerinizde de aynı ifadeyi ararlar. Amaç bellidir: Sizi okula (bundan sonraki hayatınıza) hazırlamak. Fakat ortada bir çelişki vardır: Ebeveynlerinizin söyledikleriyle arkadaşlarınızın söyledikleri birbirini tutmamaktadır. Velinimetlerinize göre o okul denen belirsiz alanda beyaz saçlı, nur yüzlü yaşlılar; genç, bir o kadar da güzel ve nazik öğretmenler 'mevcuttur'. Dersler hiç bitmesin ister öğrenciler; ne kavga ne gürültü vardır, her şey güllük gülistanlıktır. Fakat arkadaşlarınıza göre, elinde koca bir cetvelle (şu terzilerin ölçmek için kullandıklarından) sıralar arasında dolanan sinirli bir adam; yahut dudakları, yüzünün bir kısmı asabiyetten ötürü kıpkırmızı olmuş kadınlar; o kadın ve erkeklerin ağası, patronu, amiri konumunda, 'müdür' dedikleri hiç gülmeyen bir kişi...
    Aklınızda bu iki fikir kıran kırana bir karşılaşma yapmaktadır. Şüphe tohumları yeşermiş ve size '...yoksa annenin söyledikleri mi...hayır hayır! Ya Hasan'ın söyledikleri doğruysa...ama; ..' türü laflar etmekte, sizi içinden çıkamayacağınız bir karmaşaya sürüklemektedir. Şüpheden doğan merakı gidermenin tek bir yolu vardır: Gidip kendi gözlerinizle görmek...
    'Oğlum, 's' harfin olmamış'...'Kızım o 'at' değil 'et' '...'Oğlum iki heceyi birleştiremiyorsun, senin adın ne bakim? '...' Gel bakim sen buraya, belki kulaklarının kızarması senin zihnini biraz olsun açar'...'Yahu daha dün öğrettim, hiç mi aklınızda kalmadı? Ne biçim sınıfsınız? Ben sizin gibiyken bana öğretilen her şeyi 'şıppadanak'(hemen) öğrenirdim'...' Demek 7*4=30 öyle mi? ...şey, belki...'...'Siz ne taş kafalı öğrencilersiniz.Şuna bak, bir de aval aval bakıyor! Sizden adam 'madam' olmaz.Atatürk' ün Cumhuriyeti emanet ettiklerine bak! '...' Siz benim öğretmenlik hayatım boyunca gördüğüm en kötü sınıfsınız! '
    Son cümle '...siz en kötü sınıfsınız'. Bize bunu ilkokulda, ortaokulda ve lisede söylediler.Acaba gerçekten bu kadar kötü müydük? Çünkü sınıflar değişiyordu, katılımcılar(öğrenciler) değişiyordu, öğretmenler değişiyordu; ama bir şey hiç değişmiyordu: bizim en kötü sınıf olmamız.Ya bu öğretmenler, doktorlar gibi mesleğe başlamadan önce '... yemini' ediyorlar ve '..asla iyi bir sınıf olamaz, en iyi sınıf hala kötü olan sınıftır...' şeklinde cümleler eşliğinde ant içiyorlar ya da gerçekten biz çok kötü bir sınıftık ve bu sözleri hak ediyorduk.
    Belki de sorun bendeydi; çünkü hangi sınıfa gitsem bir müddet sonra hoca/öğretmen yine aynı şeyleri söylüyordu' siz gördüğüm en kötü sınıfsınız'. Belki de ben hep kötü öğrencilerin olduğu sınıflara veriliyordum. Fakat şunu sormadan da edemiyorum: Nasıl oluyor da 11 sene(bu şahsa ve kapasiteye göre değişebiliyor) boyunca hep kötü bir sınıf olabildik? Belki de Türk Eğitim ve Öğretim Hayatı'nın en kötü sınıfı bizdik; ya da öğretmenler bize söyledikleri bu sözleri, her sınıf için de sarfediyorlardı.
    Peki en kötü sınıf bizdik diyelim; ama, acaba bütün 'kötülük' bizde miydi?

  • mor

    07.08.2005 - 02:43

    Bir tane G harfi gördünüz, mor renkte; size ne çağrıştırır bu?
    Zeka oyunları dergisi 'enigma'
    el cevap: MorG

  • Cihan Altay

    07.08.2005 - 02:39

    Tam bir soru canavari. Kendini bu ise adamis biri:
    www.akiloyunlari.com
    www.zekaoyunlari.com
    www.otuzoyun.com
    www.otuzoyun.com/pqrst
    www.turkiyebeyintakimi.org
    www.puzzleratings.org

    2004 de Türkiye Beyin Takimina girdi

  • Ferhat Çalapkulu

    07.08.2005 - 02:31

    Itu elektronikm mezunu, Akil Oyunlari Dergisini cikartan beyinlerden biridir. 96 yilinda Turk Beyin Takimina girmistir. O da Cihan Altay gibi tam bir soru iscisidir.

  • Kamer Alyanakyan

    07.08.2005 - 02:28

    5 numarali sahsiyetin anlattigi durumu kendisinden soyle anlatti bana. O zaman bir klime bir islem yarismasina cagrildim. 4 defadir 1. olan biri vardi. Gozleri gormuyordu, kalite de bir yarismaciydi. Nerdeyse tum Turkiye onun kazanmasini istiyordu. Zor bir mucadele olacakti. Ben de elimden geleni yapacaktim. Yarismayi duzenleyenler benim iyi bir egitim aldigimi ogrenince dediler ki: ' iki testiden biri kirilacak' ve ben kazandim. Ondan sonra baya kazandim. Finale de kaldim; ama kazanamadim. Fakat daha sonra ben finale kalan tum finalistleri cagirdiklari bir yarismada bulundum ve 1. oldum.
    ...
    Kendisi Bogaziçi mezunudur. Ve bir aksilik olmazsa bu sene de Turk Beyin Takimina girecektir :)

  • Kamer Alyanakyan

    07.08.2005 - 02:24

    1- 'safi beyin' bir insandir kendisi... bogazici endüstri mezunu olup tabiri caizse türk beyin takımının
    bülent korkmaz'ıdır... teee yillar önce bir kelime bir islem'e de 'kamer alyanak' mahlasiyla katilmisti, haftalarca kimse yenememisti kendisini...
    (eye queue, 09.07.2003 14:01)

    2- anca sıkıştığında pentium vii işlemcili beyni devreye giren arkadaş
    (fegos, 09.08.2004 20:45)

    3- yillar yili hangi bilgi yarismasi ciksa tv'ye bu eleman katilir ve hayli basarili olup para pul ne varsa alip gotururdu..turk beyin takiminin da her sene olmazsa olmazi nerdeyse..
    (whitespot, 20.09.2004 04:28)

    4- her sene takim* secmelerinde ilk dorde girerek wpc*ye duzenlendigi ilk yildan* itibaren araliksiz katilmayi basarmis tek insandir kendisi dunya uzerinde.
    (elling, 23.09.2004 04:59)

    5- bir kelime bir islem yarismasinin sistemine gore her yarismaci yenilmedigi surece ard arda belli bir sayida programa katilabiliyordu. kamer alyanak da maksimum sayida programa katilmis bir yarismaciydi. epey bir program sonra, bu maksimum basariyi elde etmis olan yarismacilari kendi aralarinda yaristirmislardi, bir nevi sampiyonlar ligi idi.. kamer alyanakyan o yarismada da birinci olmustu. yillar sonra turk beyin takimi ile ilgili bir haberde adini duyunca pek sasirmamistim.
    (motorbreath, 13.02.2005 07:50)

    Kaynak: http://sozluk.sourtimes.org/show.asp? t=kamer+alyanakyan

  • Kamer Alyanakyan

    07.08.2005 - 02:23

    Kendisiyle geçen hafta tanistim. Yesil gozlu, zeki oldugunu belli eden biri. Akil Oyunlari Dergisi'nin fikir babalarindan biri ve 92 den beri duzenlenen Dunya Zeka Sampiyonasina tamamina katilan dunya uzerindeki tek insan :)
    92-93-94-95-...-2004 ve bu sene.
    Bu sene Türk Beyin takimi icin finale kalan 10 kisi 31 Temmuzda yapilan TBT yari finali ile belirlendi:
    Ilk 10

    1 AZİZ ATEŞ
    2 MEHMET MURAT SEVİM
    3 KAMER ALYANAKYAN
    4 GÜLCE ÖZKÜTÜK
    5 NURİ YILMAZ
    6 DEREN ÇAĞLAYAN
    6 ÜMİT ABACIOĞLU
    6 VOLKAN DİLBER
    9 ORHAN NİŞANCI
    10 DENİZ KARABOĞA

  • PQRST

    07.08.2005 - 02:14

    pqrst 14 yarismasi basladi. Sorular bugun Cihan Altay tarafindan www.otuzoyun.com/pqrst sitesinde yayinlandi. Su anda sorular ingilizce metinde yayinda; ama sanirim yarin türkçe olarak da yayinlanacak.
    Sorulari bu sitede gorebileceiniz gibi bizim burda kurdugumuz
    http://gruplar.antoloji.com/zeka-oyunlari sayfasindaki arsiv bolumunden de bulabilirsiniz. Ayrica yarisma ile ilgili aciklamalar da arsivde mevcuttur

  • benim adım kırmızı

    06.08.2005 - 03:02

    bu kitaba bir de almanya da ödül verdiler..peeeehhhh! ! ! !

Toplam 1546 mesaj bulundu