Annem çiçeği,ağacı vs çok sever. Annesine çekmiş. Onun evde gözündne sakınıp, besleyip büyüttüğü bir sarmaşık ı vardı. Acayip bir şeydi. Sarmaşık da ben de ergenlik çağındaydık; ama o benden daha hızlı uzuyordu. Peki ne oldu? Hızlı giden atın b.ku seyrek düşer cümlesi gerçekleşti. O öldü ben uzadım :)
çok yüksek sesde dinlemişti ve o anda çok sevmiştim. Aslında yüksek sesle dinledim mi müzik olayı farklı oluyor bende ama.
Metallica nın bu parçasını severler mi bilmiyorum, onun diğer çoğu insan tarafından sevilen parçaları gibi...
Ama artık açıkça söylemek gerekirse ben de dinlemiyorum bunu...Fakat klibini izleyebilirsiniz. Bir arkadaşımın da söylediği gibi: eğlenceli bir şarkı
Sessiz, sessiz bir gece... Arabamla yol alıyorum ince ve uzun karanlık bir yolda. Yolun iki tarafında da dağlar var. Anathema'dan 'lost control' çalıyor. yüksek ses... Sadece parçaya odaklanmışım. Şuursuzca sadece sürüyorum; ama sürmek değil benimki alışkanlık. Başka zamanlar kullandığım gibi kullanıyorum arabayı; ama bunu yaparken ne yaptığımdan bihaberim. Çünkü her şeyimle yüksek sesle çalan parçanın içinde erimişim. Ben yokum sanki, hiçbir şey yok. Ayağım gaz pedalında sürekli ileriyi/aşağı gidiyor. Parçanın en sert yeri... Bir anda karşımda bir kamyon beliriyor; ama onu da görmüyorum ben. Bir anlık ve her şey bitiyor. Araba ile kamyonun altına girerken gördüğüm en son şey karşımdaki ışık huzmesi. farların ışığı. Düşündüğüm en son şey... bir film şeridi değil gözlerimin önünden geçen, hiçbir şey... Çarpışma esnanısında yüksek bir ses; ama ben bunu da duymuyorum; çünkü o anda bile her şeyimle müziği dinliyorum. Arabam kamyonun altından savrulup gidiyor. Her şey sessiz, karanlık. O uzun yolda bu iki araçtan başka hiçbir şey yok. Kanım yolu boyamış karanlıkta kırmızı ile ve hala müzik çalıyor, 'i have lost my control...'
Otobüs yavaş yavaş kıtaları aşmak üzere. Bense tıka basa dolu otobüste, kapalı havada içimi bunaltan karanlığın da yadsınamaz etkisi altında inliyorum. Çöken içimden gelen sesler dindi artık, sadece sessizlik var. Ama bazen de bir şeyler duymuyor değilim! Ölümü koklamak için güzel bir gün; ama kim ölmek ister ki bu kadar insanın gözleri önünde; ama isten biri var!
Köprüde trafik sıkışık. Her gün köprüyü arşınlamak artık bana yabancı değil. Hatta sevmeye bile başladım. Saatlerimi alıyor ama, bu kadar insanla beraber gitmek...
Otobüs bir türlü ilerlermiyor. Aklıma o anda biri geldi, birileri geldi. Havaya baktım, ayaktayım, otobüsün içi dolu; karanlık bir hava. Ölümü hatırlatıyor demek istemiyorum, çok bunalım olur. Ama ölmek gibi bir niyetimin olduğu açık. Sadece ne zaman öleceğimi ve nasıl ölmem gerektiğini seçeceğim. Aklıma parmaklıklardan kendini aşağıya bırakanlar geldi. Sonra da otobüsünn kapalı kapısı. İnsanları iterek ilerledim, acil durumlarda kapıyı açmak için kullanılan kolu çevirdim, kapı açıldı. İnsanlar şaşkınlıkla bana bakıyor, şoför ne yaptığımı anlamak için bana bapırıyor. Ben sakin adımlarla indim basamaklardan, çelik telleri bir atlayışta geçtim. Parmaklıklara geldim. Biliyorum ki insanlar hiçbir şey anlamadılar. Ben de bilmiyorum; ama ne yapmam gerektiğini biliyorum.Korku geride, kapının kolunda kaldı. O kolu çeviridiğime artık her şeyi yapabileceğime inanmıştım. Sağ bacağımı parmaklıkların öte tarafına sarkıttım, ellerimin de yardımıyla sol bacağımı da. Arkamdan sesler duyuluyordu. İşin fehiimine varmışlardı; ama inanmıyorlardı. Ben de inanmıyordum. Düşünce... Her an düşünmek gibi bir illet musallat oldu bana. O anda da sadece suya karışacak emekleri düşünüyordum. Ne de olsa kısa bir süre sonra hekes unutacak... Arkamdakilere bir armağanım vardı. YAvaşca arkamı döndüm, boş boş onlara baktım. Korkuyorlardı; benim ölecek olmamdan korkuyorlardı. Biraz önce yanlarında dikilen genç, suya karışacaktı. Normal bir günde işlerine ya da ailelerine giden bu insanlara yapılmaması gerken bir haksızlıktı benim yaptığım. Zaten onlar da bu yüzden korkuyorlardı. Benim ölecek olmam değildi onların göz bebeklerini büyüten. Beni tanımıyorlardı bile. Pencerenin camına yapımış bir kız çocuğunun yüzü ilişti gözüme. Nedense istemeyerek de olsa gülümsedim. Son gördüğüm. Döndüm, ellerimi açtım ve kendimi bıraktım. Düşerken havanın ve insanların çığlıklar...
Malumdur ki kizlar için söylenen 'beyaz atlı prensini bekliyor' gibi bir cümle vardır. Bu beyaz at, prens bir çok şeyi ifada etmektedir. Prenstir, yani varlıklıdır, ykışıklıdır,tatlıdır,yureklidir,gözünü budaktan sakınmayandır vs Cem Yılmaz bu aralar bizim çocukluğumuzun vazgeçilmezi olan Kara Şİmşek'i kullanıyor; bir bakıma espri yaparken yaptığı eskileri, hayatını kullandığı gibi, bunu da bir şeyler için kullanıyor. Her neyse. Benim söyleyeceğim: Kitt için Kara şimşek neyse, Prens için de beyaz at odur. O yuzden prensimiz pek bir karizmadır.
Ama olay deniz seviyesinin altına indi mi her şey değişiyor, bir metamorfoz geçiriyor.
Prensesler deniz kızların dönüşüyor, kötüler köğek balıklarına, dev ahtopatlara dönüşüyor... Bir de Beyaz atlı prensler var; herhalde onların da neye dönüştüğünü kolayca tahimn edebilirsiniz :))
Tabii ki: Beyaz-açık mavi denizatlarına binmiş kurbağalara :)
Tersinir makinelerle ilgili yazacaktım. Tersinir makineler yapılması imkansız olan makinelerdir. Bu makinelerde enerji kaybı sıfırdır; ama işin enerjiye çevrilebilmesi gene yüzde yüz değildir. Buharlı santraller %40 verim civarında çalışır. Tersinir makinelerle hesaplandığında bu ancak %60 civarında olur.
İnsan hiçbir şeyden %100 verim alamaz, hem de hiçbir şeyden. Mükemmel insan yoktur!
melodileri farklı farklıdır..
sabaha herkes başka bir vakte kurar sonra da başlar dit dit dit dit dit dit dit dit ditiiiiidiiiiit diiiiitttiiididdiiiittt.
özellikle yurtlarda sabahaları her yer çalar saat bayram yeri gibidir
İnsanların belki de erkeklerin bir kol saati geçmişleri vardır.
Misal benimkisi
İlk saatim sanırım babamın saatiydi; ama o kadar büyüktü ki onu takmamıştım, annem herhalde amcama verdi hatıra diye
Sonraki saatim bir bildik tanıdık casio saatti, hesap makinali olanlardan değil, sadece zamanı hesaplaynlardandı
sonra bir saat kazandım bir yerden; ama sanirim o çabuk bozulmuştu.
sonra bir tane hediye etti teyzemler ama o da ne oldu onu da bilmiyorum
sonra annem aldı bir tane, sarı renkli bir saatti, rengi hoşuma gitmse de iyi saatti, hala da durur benim 'arkada kalanlar kutumda'
sonra cep telofonlarıınn saat işlevini de görmesi sebebiyle bir süre zmansız dolaştım
sonra da şu anda da kullandığım saatim.
..
ilerde gene başka saatler olacak :))
ilerde başka kızlar olcak gibi oldu
ya da önümzdeki maçlara bakarız :)
Evimizde kocaman bir saat vardı duvarda asılı olan. Üç bölümden oluşuyordu ve en küçükten en büyüğe kadar birbiri ardına sırılanmışlardı. Koyukahverengi rengi vardı. Zaman çizgiler arasında yol adlığı her anlık dilimde saat de o kdar eskiyordu.
Şimdi kim bilir nerdedir?
Hitler'i faşit olmaya iten sebep masallardaki adaletsizliktir. Küçük Adolf grandmama sının okuduğu hikayelerle büyümüştür. Fakat bu masallarda küçük Adolf'in dikkatini bir nokta çekmiştir: O da kötülerin asla kazanamaması. Adolf çocuk aklıyla, kötüler insan değil mi diye düşümüş, neden bu şekilde kötülere hep kaybettirldiğini anlamaya çalışmıştır ve sonuçta da kötülere bir haksızlık yapıldığı sonucuna varmıştır. İşte tüm çabası da kötü tarafın da bir kere olsun kazanabileceğini göstermek olmuştur; ama bunu gösterebilmesi için ona bir masal diyarı gerekmiştir. O da bu masal diyarını 40lı yıllarda avrupaya hatta dünyanın bir çok yerine kurmuştur. Her ne kadar elinden geleni ardına koymadıysa da, onun çabaları bile masallardaki gibi hep iyilerin kazandığı savını çürütememiştir.
Dünya bu masalı iyiler kazansa bile sevmemiştir; çünkü bu masal herkesçe çok sakıncalı bulunmuş. Dünya bir daha böyle bir masal yazılmaması için Birleşmiş Masallar (BM) cemiyetini kurmuş. Fakat gelin görin ki, Hitler'den sonra bu masal türüne ilgisi olan insanların sayısı azalacağına artmış ve Birleşmiş Masallar cemiyeti hiçbir şey yapamamış.
Çocuklarınızı bu tür masalllardan uzak tutun!
sarmaşık
26.07.2005 - 23:33Annem çiçeği,ağacı vs çok sever. Annesine çekmiş. Onun evde gözündne sakınıp, besleyip büyüttüğü bir sarmaşık ı vardı. Acayip bir şeydi. Sarmaşık da ben de ergenlik çağındaydık; ama o benden daha hızlı uzuyordu. Peki ne oldu? Hızlı giden atın b.ku seyrek düşer cümlesi gerçekleşti. O öldü ben uzadım :)
gereksiz şeyler
26.07.2005 - 23:31izmarit
su bidonunun/şişesinin kapağı
çilek reçelinin yanında vişne reçeli
ikinci araba
1.araba
...
WHİSKEY İN THE JAR
26.07.2005 - 23:29çok yüksek sesde dinlemişti ve o anda çok sevmiştim. Aslında yüksek sesle dinledim mi müzik olayı farklı oluyor bende ama.
Metallica nın bu parçasını severler mi bilmiyorum, onun diğer çoğu insan tarafından sevilen parçaları gibi...
Ama artık açıkça söylemek gerekirse ben de dinlemiyorum bunu...Fakat klibini izleyebilirsiniz. Bir arkadaşımın da söylediği gibi: eğlenceli bir şarkı
intihar
26.07.2005 - 19:19Sessiz, sessiz bir gece... Arabamla yol alıyorum ince ve uzun karanlık bir yolda. Yolun iki tarafında da dağlar var. Anathema'dan 'lost control' çalıyor. yüksek ses... Sadece parçaya odaklanmışım. Şuursuzca sadece sürüyorum; ama sürmek değil benimki alışkanlık. Başka zamanlar kullandığım gibi kullanıyorum arabayı; ama bunu yaparken ne yaptığımdan bihaberim. Çünkü her şeyimle yüksek sesle çalan parçanın içinde erimişim. Ben yokum sanki, hiçbir şey yok. Ayağım gaz pedalında sürekli ileriyi/aşağı gidiyor. Parçanın en sert yeri... Bir anda karşımda bir kamyon beliriyor; ama onu da görmüyorum ben. Bir anlık ve her şey bitiyor. Araba ile kamyonun altına girerken gördüğüm en son şey karşımdaki ışık huzmesi. farların ışığı. Düşündüğüm en son şey... bir film şeridi değil gözlerimin önünden geçen, hiçbir şey... Çarpışma esnanısında yüksek bir ses; ama ben bunu da duymuyorum; çünkü o anda bile her şeyimle müziği dinliyorum. Arabam kamyonun altından savrulup gidiyor. Her şey sessiz, karanlık. O uzun yolda bu iki araçtan başka hiçbir şey yok. Kanım yolu boyamış karanlıkta kırmızı ile ve hala müzik çalıyor, 'i have lost my control...'
intihar
26.07.2005 - 19:18Otobüs yavaş yavaş kıtaları aşmak üzere. Bense tıka basa dolu otobüste, kapalı havada içimi bunaltan karanlığın da yadsınamaz etkisi altında inliyorum. Çöken içimden gelen sesler dindi artık, sadece sessizlik var. Ama bazen de bir şeyler duymuyor değilim! Ölümü koklamak için güzel bir gün; ama kim ölmek ister ki bu kadar insanın gözleri önünde; ama isten biri var!
Köprüde trafik sıkışık. Her gün köprüyü arşınlamak artık bana yabancı değil. Hatta sevmeye bile başladım. Saatlerimi alıyor ama, bu kadar insanla beraber gitmek...
Otobüs bir türlü ilerlermiyor. Aklıma o anda biri geldi, birileri geldi. Havaya baktım, ayaktayım, otobüsün içi dolu; karanlık bir hava. Ölümü hatırlatıyor demek istemiyorum, çok bunalım olur. Ama ölmek gibi bir niyetimin olduğu açık. Sadece ne zaman öleceğimi ve nasıl ölmem gerektiğini seçeceğim. Aklıma parmaklıklardan kendini aşağıya bırakanlar geldi. Sonra da otobüsünn kapalı kapısı. İnsanları iterek ilerledim, acil durumlarda kapıyı açmak için kullanılan kolu çevirdim, kapı açıldı. İnsanlar şaşkınlıkla bana bakıyor, şoför ne yaptığımı anlamak için bana bapırıyor. Ben sakin adımlarla indim basamaklardan, çelik telleri bir atlayışta geçtim. Parmaklıklara geldim. Biliyorum ki insanlar hiçbir şey anlamadılar. Ben de bilmiyorum; ama ne yapmam gerektiğini biliyorum.Korku geride, kapının kolunda kaldı. O kolu çeviridiğime artık her şeyi yapabileceğime inanmıştım. Sağ bacağımı parmaklıkların öte tarafına sarkıttım, ellerimin de yardımıyla sol bacağımı da. Arkamdan sesler duyuluyordu. İşin fehiimine varmışlardı; ama inanmıyorlardı. Ben de inanmıyordum. Düşünce... Her an düşünmek gibi bir illet musallat oldu bana. O anda da sadece suya karışacak emekleri düşünüyordum. Ne de olsa kısa bir süre sonra hekes unutacak... Arkamdakilere bir armağanım vardı. YAvaşca arkamı döndüm, boş boş onlara baktım. Korkuyorlardı; benim ölecek olmamdan korkuyorlardı. Biraz önce yanlarında dikilen genç, suya karışacaktı. Normal bir günde işlerine ya da ailelerine giden bu insanlara yapılmaması gerken bir haksızlıktı benim yaptığım. Zaten onlar da bu yüzden korkuyorlardı. Benim ölecek olmam değildi onların göz bebeklerini büyüten. Beni tanımıyorlardı bile. Pencerenin camına yapımış bir kız çocuğunun yüzü ilişti gözüme. Nedense istemeyerek de olsa gülümsedim. Son gördüğüm. Döndüm, ellerimi açtım ve kendimi bıraktım. Düşerken havanın ve insanların çığlıklar...
denizatı
26.07.2005 - 19:05Beyaz Atlı Prens, Kurbağa ve Kız
Malumdur ki kizlar için söylenen 'beyaz atlı prensini bekliyor' gibi bir cümle vardır. Bu beyaz at, prens bir çok şeyi ifada etmektedir. Prenstir, yani varlıklıdır, ykışıklıdır,tatlıdır,yureklidir,gözünü budaktan sakınmayandır vs Cem Yılmaz bu aralar bizim çocukluğumuzun vazgeçilmezi olan Kara Şİmşek'i kullanıyor; bir bakıma espri yaparken yaptığı eskileri, hayatını kullandığı gibi, bunu da bir şeyler için kullanıyor. Her neyse. Benim söyleyeceğim: Kitt için Kara şimşek neyse, Prens için de beyaz at odur. O yuzden prensimiz pek bir karizmadır.
Ama olay deniz seviyesinin altına indi mi her şey değişiyor, bir metamorfoz geçiriyor.
Prensesler deniz kızların dönüşüyor, kötüler köğek balıklarına, dev ahtopatlara dönüşüyor... Bir de Beyaz atlı prensler var; herhalde onların da neye dönüştüğünü kolayca tahimn edebilirsiniz :))
Tabii ki: Beyaz-açık mavi denizatlarına binmiş kurbağalara :)
ruh üşümesi
26.07.2005 - 18:22Adalet Ağaoğlu
Roman
fragile
26.07.2005 - 13:18Fragile dreams
Anathema
Verim
26.07.2005 - 13:07Tersinir makinelerle ilgili yazacaktım. Tersinir makineler yapılması imkansız olan makinelerdir. Bu makinelerde enerji kaybı sıfırdır; ama işin enerjiye çevrilebilmesi gene yüzde yüz değildir. Buharlı santraller %40 verim civarında çalışır. Tersinir makinelerle hesaplandığında bu ancak %60 civarında olur.
İnsan hiçbir şeyden %100 verim alamaz, hem de hiçbir şeyden. Mükemmel insan yoktur!
Verim
26.07.2005 - 13:04Verim: İstenen sonuç/ harcanan enerji
Çalar saat
26.07.2005 - 13:03melodileri farklı farklıdır..
sabaha herkes başka bir vakte kurar sonra da başlar dit dit dit dit dit dit dit dit ditiiiiidiiiiit diiiiitttiiididdiiiittt.
özellikle yurtlarda sabahaları her yer çalar saat bayram yeri gibidir
Kol Saati
26.07.2005 - 12:52İnsanların belki de erkeklerin bir kol saati geçmişleri vardır.
Misal benimkisi
İlk saatim sanırım babamın saatiydi; ama o kadar büyüktü ki onu takmamıştım, annem herhalde amcama verdi hatıra diye
Sonraki saatim bir bildik tanıdık casio saatti, hesap makinali olanlardan değil, sadece zamanı hesaplaynlardandı
sonra bir saat kazandım bir yerden; ama sanirim o çabuk bozulmuştu.
sonra bir tane hediye etti teyzemler ama o da ne oldu onu da bilmiyorum
sonra annem aldı bir tane, sarı renkli bir saatti, rengi hoşuma gitmse de iyi saatti, hala da durur benim 'arkada kalanlar kutumda'
sonra cep telofonlarıınn saat işlevini de görmesi sebebiyle bir süre zmansız dolaştım
sonra da şu anda da kullandığım saatim.
..
ilerde gene başka saatler olacak :))
ilerde başka kızlar olcak gibi oldu
ya da önümzdeki maçlara bakarız :)
Duvar Saati
26.07.2005 - 12:48Evimizde kocaman bir saat vardı duvarda asılı olan. Üç bölümden oluşuyordu ve en küçükten en büyüğe kadar birbiri ardına sırılanmışlardı. Koyukahverengi rengi vardı. Zaman çizgiler arasında yol adlığı her anlık dilimde saat de o kdar eskiyordu.
Şimdi kim bilir nerdedir?
tanım
26.07.2005 - 11:55tarif nedir?
tanımdır
tanım nedir?
tarifdir
tarif nedir?
tanımdır
...
Bir öz var ama özden uzak Sözler
26.07.2005 - 05:17'Anılar, insanlarla ölürler'
çah
herkesi kendi gibi bilmek
26.07.2005 - 05:15hkgb sendromu
masal
26.07.2005 - 05:14Hitler ve Masal
Hitler'i faşit olmaya iten sebep masallardaki adaletsizliktir. Küçük Adolf grandmama sının okuduğu hikayelerle büyümüştür. Fakat bu masallarda küçük Adolf'in dikkatini bir nokta çekmiştir: O da kötülerin asla kazanamaması. Adolf çocuk aklıyla, kötüler insan değil mi diye düşümüş, neden bu şekilde kötülere hep kaybettirldiğini anlamaya çalışmıştır ve sonuçta da kötülere bir haksızlık yapıldığı sonucuna varmıştır. İşte tüm çabası da kötü tarafın da bir kere olsun kazanabileceğini göstermek olmuştur; ama bunu gösterebilmesi için ona bir masal diyarı gerekmiştir. O da bu masal diyarını 40lı yıllarda avrupaya hatta dünyanın bir çok yerine kurmuştur. Her ne kadar elinden geleni ardına koymadıysa da, onun çabaları bile masallardaki gibi hep iyilerin kazandığı savını çürütememiştir.
Dünya bu masalı iyiler kazansa bile sevmemiştir; çünkü bu masal herkesçe çok sakıncalı bulunmuş. Dünya bir daha böyle bir masal yazılmaması için Birleşmiş Masallar (BM) cemiyetini kurmuş. Fakat gelin görin ki, Hitler'den sonra bu masal türüne ilgisi olan insanların sayısı azalacağına artmış ve Birleşmiş Masallar cemiyeti hiçbir şey yapamamış.
Çocuklarınızı bu tür masalllardan uzak tutun!
polat alemdar
26.07.2005 - 05:04Polat(a) Alem-dar geldi
roseanne
26.07.2005 - 04:57MILKANNE
tarak
26.07.2005 - 04:56deyimin güzelliğine bak: taraklarda bezi olmak
hani ben senin paspasın olayım gibi bir şey...
abi ne olur, bu taraklarda bir bez olayım
Kevaşe
26.07.2005 - 04:54kaşar manasında bir sıfat var bazı hatunlar için kullanılan; bu kelime de bu anlamda kullanılıyor
türkiye odalar ve borsalar birliği
26.07.2005 - 04:52tobb
kısaca top
tanım
26.07.2005 - 04:51Tanımı tanımlamak için tanım yapmak gerekir
beklenen
26.07.2005 - 04:50beklenen
bekle fiil kökü
-en sıfat fiil eki
-n kaynaştırma harfi
Toplam 1546 mesaj bulundu