Seu Kuyt Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloj ...

  • tüv

    29.07.2005 - 01:49

    Türklerin Ünlü Virtiözü

  • kariyer

    29.07.2005 - 01:46

    tekelin yeni çıkardığı sigarası

  • hela

    29.07.2005 - 01:38

    12.11.2004 22:41:00
    Mai Salon

    Tuvaletler ve Ihtiyac Sahiplerinin Ruhi Cozumlemesi

    Aslinda esali bir arstirma yapacaktim; ama simdi beklemektense yazayim dedim.O gun bir cami tuvaletine girmem gerkti, ne de olsa biz de insaniz ve ihtiyaclarimiz var degil mi :)
    Iste yine karsilastigimiz bir manzara ile karsilastim.Tuvalet duvarlarini ve kapilarinin yazi masasi olarak kullanilmasi.Elbette ki buna bir sey diyecegim yok; ama genel de yazilanlar nesirden ve siirde cok kufurlu seyler icermekte.Yok anasi soyle yapilir, yok hatun bilmem ne yapilir; yok en seyciler bunlardir, bu telefonu arayin...Arastirma dedigim artik tuvalete girdigim zaman yazilanlardan birkac bir seyler yazmak ve nedir bunlarin ortak taraflari diye buraya yazmak ve tuvalete yazi yazanlarin ortak kelimlerini ve laflarini burda ortaya sermekti.Elbette ki tuvalet mezu biraz pis bir mevzu buraya da yakismiyor; ama buraya yakismayan o kadar cok sey var ki benimki farkedilmezdi bile.
    İSte tuvaletler ve onlari kullananlarin haleti ruhiyesi.Nedir bu adamlari bunlari yazmaya iten? Tamam anladikk orda pis bir seyler yapiyorlar; ama nicin illa ki bunu yaziya da dokmek zorundalar.NAsil statlarda insanin icindeki hayvan ortaya ciğkiyorsa, burda da 'insanin icindeki pislik' her yolla disariya cikiyor.Insnalar ihtiyaclarini gideriyorken belki de 'ulan benim gibi bir adam bunu yapacak, bunu cikartacak adam mi' diye sinirleniyorlar ve bunun ocunu pis pis laflar yazarak aliyorlardir.Hayir simdi bu adamlar evden cikmdan once bunu planin yapiyorlar mi? Ornegin'bugun sunu yazacagim soyle yanimda bitmez tukenmez bir kalem alayim da, icimdeki bir guzel ifde deyim'
    Evet boyle...Ne de guzel seyler yaziyorlar, iclirndeki pisliklerin sairini ortaya cikartiyorlar ve normal hayatta-yani tuvalet disi dunyada- degerini bilmeyen otoritelre nah iste yazi boyle yazi yazilir diye gosteriyorlar.
    Gercekten halkimiz ve bizim icin onur verici bir durum.Suna bakin ki her yerde kendimizi her turlu sekilde ifade edebilcek kabiliyee sahibiz.
    Belki de bazilari munzirlik olsun diye yaziyorlardir, belki de bazilarinin gerckten beklentileri vardir; ama boyle hela-i bir durumun gecerli oldugu bir yerden kokudan ve pislikten baska ne beklenebilir ki?
    Acaba bayan tuvaletlerin de ne yaziyor.Birkac defa girdim ama tabii ki bosken ve mekanda bay helasindan ve bayandan baska her sey varken; ama hic gozume ilismedi.Aslinda bir bayanla ortak bir proje kapsaminda o kendi tuvaletlerine yazi avciligi yapcak bay da kendi...Ve sonunda kesistikleri noktalarin altini cizecekler ve bay ve bayan pislik yazarlari arasindaki ortak noktalari belirleyeekler.Gercekten faydali bir calisma.Sonuc ta bir bosaltim girisimi sonnuda insalarin ruhi yapilari arasinda bir bag kurulabilir.Acab insanlar iclerindeki pisligi cikardiktan sonra rahatliyorlar mi; yoksa nefretle mi doluyorlar; insan olmalarini sonuclarina katlanamiyorlar mi vs turunden?
    Neyse bu boktan mezu hakkinda daha yazmim, sonucta bir cizgimiz var burda aman kaybetmeyelim :)))))

  • Bir öz var ama özden uzak Sözler

    29.07.2005 - 01:36

    16.11.2004 02:47:00
    Mai Salon

    Bulutlarin alti duzdur; cunku onlar hayalciklerdir kucuk sekilllerin saklandigi ve hicbir hayal gibi onlar da insanlara puruzlu gozukmek istemez

    not: bizim cografyaci bu bulutlarin altinin duz olmasi ustunde cok durmustu; oys de cikmis: soru su: bulutlarin alti niye duzdur gibi(tabii osym bu daha usturuplu sormus) cevap: ayni noktadan yogunlasmaya bsladiklari icin..

    burdan aklima geldi bu soz

  • Bir öz var ama özden uzak Sözler

    29.07.2005 - 01:35

    Ben terazi olsaydim, bir kolumun asagi da olmasini isterdim; boylece dengeye gelme acisi cekerdim; ama bu dengede olmak kadar aci verici olmasa gerek

  • Bir öz var ama özden uzak Sözler

    29.07.2005 - 01:35

    Hatiralar tepelerden asagiya iniyor; yapilmasi gereken gece karanliginda onlari izlemek

  • türk filmleri

    29.07.2005 - 01:33

    21.11.2004 13:55:00
    Mai Salon

    Film arasinda Gosterillen reklamlar

    1- Beko nun dizustu bilgisayar reklami. 'Aski'kullanmis

    2-Bellona reklami.Su Avrupa Yakasi filminde 'oha falan oldum' diyen kiz da var.'Aski' kullanmislar.

    3-Knorr.Reklamdaki silogan su:' Yuzde yuz bizden, yuzde yuz Knorr' Milli degerleri kullaniyor.Milli deger deyince hemen aklima geldi: Cola nin Ramazan reklamlari, Burger King in de oyle hep 'milli degerlerimizi' somuren reklamlar.Ne de olsa somurgeci bir milletin dusuncesi ancak bu kadar olur.

    4-Tadelle cikolata reklami. Silagon su:' Cikolata mucevher gibidir,malzemesi degerldir' 'Aileyi, paylasmayive sevgiyi' kullaniyor.Hani Amerikan baskanlari secimlerde hep aileleriyle birlikte poz verirler ya; iste biz boyle gusel bir aileyiz, birbirimizi boyle severiz; iste burda da kullanilan bu

    5- Can bebe reklami.Yeni cocuk saihibi olan Ebru Salli yi kullaniyor(Artikevlendikten sonra soyadi ne olduysa)

    Not: isimleri vermek zorundaydim; belki bu sekilde ben de biraz reklam yapmis gibi oldum; ama yapacak bir sey yok.

    Reklamlar insanlari somurmek icin kullanilan araclardir.Degerlermizle, eksiklerimizle...Bunlari kullanirlar ve bizi iknaya calisirlar.Sadece goz boyama; yalanve somurulmek..Igrenc duzen...
    Biliyorum cok sert bicimde elestirdim; tabii ki bur eklam denen zimbirtinin iyi taraflari da var; ama bize yapilmak istenen ya da baskalarina da yapilan sadece somurme ve urununu pazarlama amacli

  • türk filmleri

    29.07.2005 - 01:33

    21.11.2004 13:38:00
    Mai Salon

    Kucuk kara defterimi cikardim; bunu cok sevdigim biri vermisti bana; baya da is goruyor.Tuttugum notlardan yazacagim izninizle:

    ! 9 Kasim
    Basrollerde: Kartal Tibet ve Filiz Akin
    ...
    Filmin muhim sahnelerinden biri:' Hirsizlik olur kotu adamlar tarafindan(Bu arada filme komedi havasi verilmek icin her zaman kullanilan kotu adamlar yerien komik rollrde oynayan birkac adam kullanilmis; ama yalniz biri her zaman kotu rollerde oynayanlardandi; heralde adam yoklugu :))) Hirsizlarla kiz carpisirve ikisinin de beyaz olan torbalari karisir.Kizin camasirlarinin oldugu torbayi siyahli kotu adamlar; onlarinkini de yani para dolu torbayi kiz alir.Tabii hickimsenin bundan haberi yoktur.Bu durum olaylari baglamada kullanilan bir metoddur.Nasil ki ikicumleyianlam bakiminda ve sekil bakimindan baglamak icin baglaclar kullanliyosa; iste senarist de bu beyaz torbalari baglac olarak kullanmis ve koca sehirde ayrihayatlar yasayan bu insanlari ayni hikayeye dahil edivermistir.Ucuz bir yol! '
    ...
    ' Kiz uc kafadar arkadasi ile beraber lokantaya gideler; kitliktan cikmis gbi yerler;
    ama para yok; hooop dogru mutfaga yollanirlar.Ve beyaz torba da yanlarindadir.Yani bilmedikleri paralariyla rezil olurlar.Heralde bu da insanin farkinda olmadan hayatta cogu seyi iskaladigini gosterir.Guc-yetenek vardir; ama bunun farkidan degillerdir'
    ...
    'Macka taraflarinda elinde kopekle bir kadin belirir, culsuzlardan olan torba sahibi kiz:' Sukopek kadar olamadik' der. Bu hakikat herkes tarafindan, cogunlukla da kotu zamanlarda dillendirlmistir ve tanik oldugum uzere, o kadar yil gecmesine ragmen hala Macka civarlarinda elinde kopekle dolasanlar cogunluktadir(Buna da bya bir yorum yazilabilir; ama konudan uzaklasmayalim) '
    ...
    ' Artik parasizlik ve hor gorulmek canlarina tak etmistir ve kendilerinmi oldurmeye kara verirler.Dort tane ip ve dort insan...Kendilerini oldurecekleri zaman, idamliklardan birinin ayaginin altina paradolu torbayi koyarlar ve torba patlar, paralar aciga cikar.Olum onlara parayi getirmistir.Yani ancak olumu goze aldiklarinda paraya kavusmuslardir.Demek ki bu hayatta bir seylere ulasmak icin bir seyleri gozden cikartmak gerek'
    ...
    'kiz der ki:' Bu para ile hayal ettigimiz hayati yasayacagiz' Ve sokaklarda dans edip para kazanan bu kizin prenses rolune isinmasi hic de zor olmayacaktir.Birden beliriverir; prenses elbiseleri icinde.KOnusmasi, oturup kalkmasi guzeldir.Heralde bir prenses olarak dogmus olsa gerektir.
    ...
    'Esas oglan kiza yalan soyler.Ben fakirim der.Buna sebep de herlade herzaman kafayorulan 'Benimi seviyor; yoksa parami mi? ' sorusu olsa gerektir.Ve kaptanim der; sonra da garson olur.
    ...
    Kizla oglan arasinda sole bir konusma gecer:
    '-Sen kac para aliyorsun burda(bura dedigi bir gazinodur, bir gece orda karsilasirlar ve adam hemen garson oluverir)
    -Ayda 1000 lira
    -Sana ayda 5000 lira versem benim yanimda ozel usagim olarak calsiir misin?
    SOnra hem ozel usagi hem de soforu olur.Yonetmen ne de olsabasrollerdeki bu ikilinin hikayenin seyri bakimindan hayli vakit gecirmelerini arzu etmektedir; cunku ancak boyle birbirlerine asik olabilirler.Simdi yalanci oglan hem ozel usak, hem de sofor oldugundan dolayi ayda 10000 lira almaktadir.Aman ne guzel :))
    ...
    Bir gun arabayla gezerlerken sokakta dans eden bir kizla ve ona eslikeden calgicilarla karsilasirlar.Kiz onlara para verir, onlar da ona hayir dua ederler.Yonetmen bize' Iste benim bas rol oyuncum bu kadar iyidir; nerden geldigini unutmaz ve sonunda bunun mukafatini alacaktir' der.
    ...
    Kiz Arap prensesi rolundedir.Ama bir ara ozel usak olan biizim esasoglan prensese 5 cayini icip icmeyecegini sorar.Simdi 5 cayi ingilizlere has bir adettir. Eh ingilizlerin araplara nasil nufuz ettigi ortada. Acaba senarşst bunu yazarken bir vurgu mu yapmaya calismistir; yoksa denk mi gelmistir?
    ...
    Onemli bir sahne daha; bir carpisma sonucu Erol(bizim esas oglan) arkadasşyla karsilasir.Tabii o bilmemektedir henuz amaseyircisayguncularin basi oldugunu o adamin gormstur.Yani Erol u soyan en yakin arkadasidir.Nasil ki torbalarin karismasinda carpisma baglanma sekli olarak kullanildiysa, bu sahnede de baglac carpisma olarak alinmistir.Heralde senarist gercek hayatta baya bir carpilmis :))) (Aslinda burdan kader mevzuuna ya da rastgele olaylarin olmasina, evrim teorisine de gecilebilir; ama o zmaan flimi pic etmis olurz)
    ...
    Burda reklamlar girdi..Onu da bundan sonrasina yazim

  • türk filmleri

    29.07.2005 - 01:32

    21.11.2004 13:02:00
    Mai Salon

    Evde Turk Filmleri izledim, tabii aralarda da reklamlar.Yazacaklarim bunlarla ilgili olacak.

    ILk soylemek istedigim sey su Macka ve cevresinin surekliolarak kullanilmasi.Bunun da farkina Funda Arar in ob kilibini izlerken settim.O da Macka Parki nin Inonu Stadi seviyesindeki yerinde o demir kubbenin orda cekmis kilibini.Birde reklamlar vardi.Bizim Macka Yabanci Dil Binasi nin hemen onunde cekilen.Sonra baya bir turk filmibde karsilastim bizim Macka ile.Acaba bu adamlarin bizim Macka da istedigi nedir? Tamam guzel bir yerdir; bir de bizim okulun tarihi binlari olaya daha farkli bir boyut katar; ama nedir bu MAcka buyusu?
    ...
    BU turk filmlerinde cokca karsilasilan bir durumdur haluki.Ornegin ayni senoryayi degisik aktor ve aktiristlerin oynamasi; ya da araba sesinin, tabanca sesinin film degisse de hep yani kalmasi; sonra bir de bir ev vardir.Hepiniz bilirsiniz o evi; son izledigim filmde de vardi.Ornegin o ev Turkan Soray ile Kartal Tibet in oynadigive Soray hanim in bir tiyatro da oyuncu oldugu; bir de ibis i vardi filmde de vardi.Acaba Yesilcam in bu ev sahibiyle bir antlasmasi mi vardi; yoksa ev sahibi ya da sahibesi evini Yesilcam a mi hibe etmisti?
    Bilmem sanirim biz tekrarlari seviyoruz

  • SERHAT AKIN

    29.07.2005 - 01:27

    bu herife her zaman gıcık olmuşumdur..bana itici gelen tiplerden biri, insanlardan biri

  • Bir öz var ama özden uzak Sözler

    28.07.2005 - 21:13

    Sayfalar yenilenir; ama omurler degil

  • Bir öz var ama özden uzak Sözler

    28.07.2005 - 20:47

    Hicbir kadin hicbir seyi hak etmez; ta ki dogru kadin gelene kadar

  • öykünmek

    28.07.2005 - 20:23

    en gıcık olduğum kelimlerden biri

  • X HARFLİ TİŞÖRTLER

    28.07.2005 - 20:22

    Zaman/Ahmet Kurucan/28.07.05/Yorum

    XXX ve gümüş yüzükler

    ABD sosyal hayat alanında kafaların oldukça karışık olduğu bir zaman dilimini yaşıyor. Problemler diz boyu. Muhataplar genelde gençler. Ama sonuçları itibarıyla bütün bir toplum. O toplum içinde yaşayan velev ki Amerikalı olmasa bile herkes ve hepimiz. Hatta Batı kültürünün dayatmacı, çözücü ve dönüştürücü özellikleri dolayısıyla dünyada yaşayan herkes. Gerçi insanlık tarihinde maziye doğru yapacağımız zihni bir gezi bize farklı şeyler anlatmayacaktır. Bugün ABD eksenli dile getireceğimiz şeyler farklı boyutlarda farklı zaman ve mekanlarda da yaşanmış. Değişen şey, yoğunluk, kapsam ve şekil.

    X harfli tişörtler ve...

    Üzerinde üç tane X harfi ve onların üzerinde de yan bir çizgi bulunan tişörtler oldukça yaygın bu günlerde. Nisbeten muhafazakar kimliğini devam ettiren ve bu uğurda mücadele veren orta Amerika eyaletlerinde çok daha fazla görülen bu tişörtler aslında bir savaşın, kavganın, ABD toplumunun kendi içinde kendi ürettiği değerlerle mücadelesine işaret ediyor. Kısa adıyla SRT (Silver Ring Things) denilen bir sivil toplum örgütü çıkartmış bu tişörtleri. Manası sex, alkol ve uyuşturucuya hayır.

    “Gümüş Yüzük İşleri” diye tercüme edebileceğimiz SRT örgütünün belki de bu ismi almasına sebep olan ve kayda değer bir başka faaliyeti var; 13 yaşından itibaren kiliselerde, okullarda, kalabalık toplantı merkezlerinde yapılan yemin törenleri ile genç kızlara yüzük takıyorlar. Güya bu yüzük onların evlilik öncesi cinsel münasebete girmeyeceğinin, alkol ve uyuşturucu kulanmayacağının remzi olacak. Böylesi pozisyonlarla karşı karşıya geldiklerinde yüzük onlara verdikleri sözü hatırlatıcı bir görev yapacak. Columbia Üniversitesi’nde 6 yılda 20.000 genç kız üzerinde yapılan istatistik çalışması, evlilik öncesi ilişkilerle bekaretlerini kaybeden kızların oranını % 80 olarak gösteriyor. Dolayısıyla ‘pürity ring; temizlik nişanesi/yüzüğü’ büyük bir anlam ifade ediyor ABD toplumu için. Florida’da orta ölçekli bir kasabada 2000 yılından beri tam 10.000 tane yüzük sattığını söylüyor bir satıcı bu hareket çerçevesinde.

    Tutar ya da tutmaz, olumlu sonuçlar alınır ya da alınmaz bilemem; ama bir taraftan bunlar olurken öbür taraftan ferdiyetçiliği ve özgürlüğü kendine ilke edindiğini söyleyen karşıt gruplar da var. Mesela “Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği” SRT’nin son üç yılda ABD hükümetinden bu amaçla aldığı 1 milyon dolarlık yardımı mahkemeye vermiş durumda şu anda. Ayrıca bekaretini internette açtığı web sayfaları ile satışa çıkartan genç kızlar da var. Sayıları azınsanmayacak ölçüde hem de. Kayıp, evden kaçan ya da anne-baba ayrılığı dolayısıyla kalacak yer bulamayan çocuklara hizmet veren “National Runaway Hotline” kurumu her yıl evden ayrılan 2 milyon çocuğun olduğunu ve her gün en az 200 telefon aldıklarını söylüyorlar. Eşcinsellik konusunda yaşanan tartışmalar ise herkesin malumu.

    Bir toplumu orta ve kısa vadede yiyip bitirecek, tarih sahnesinden silinmesine sebebiyet verecek mahiyete sahip bu ve benzeri problemler karşısında ikincilere nisbeten birincilerin yapmış olduğu faaliyetler her ne kadar takdire şayan ise de acaba istenilen ölçüde olumlu sonuç alınabilir mi? Benim şahsi kanaatim alınamayacağı istikametinde. Çünkü Hocaefendi’nin tabiriyle ‘ortada bir ilk belirleyici’ yani ‘kutsala iman’ yok. Allah yok, her bir amelin hesabının verileceği ahiret gününe iman yok, mükafat ve ceza, cennet ve cehennem yok. Ortada İlahi asla dayanan ve bütün yanları itibarıyla insanı çevreleyen kutsal inancı olmayınca, bu tür uygulamaların yaptırım güçleri sınırlı olacaktır.

    İman olmazsa...

    Halbuki ayakları sağlam bir şekilde yere basan, zihin ve kalb dünyasında tatminkar eden bir iman/ilk kabul, insanın ferdi hayatında da, toplumsal hayatta da belirleyici bir rol oynar. İnanılan imanın müntesiplerinden uygulamak üzere istediği değerler insanın zihni, fikri ve ameli aktivitelerini belirler. Hocaefendi’nin çok sık dile getirdiği bu hakikat yine onun yaklaşımları ile kalbde, zihinde ve pratik hayatta sürekli işlenen bu değerler zamanla insanın ikinci fıtrat kazanmasına vesile olur. Böylesi insanların çokluğu bu yaklaşımın çevreye tesirini netice verir. Ve öyle bir zaman olur ki toplum hayatını çevreleyen maddi-manevi her şey buna göre dizayn edilir. Bir başka tabirle arka plan şartları bu anlayışa, bu kabule uyum sağlar. Bugün İslam dünyasında veya Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanlarda bahsini ettiğimiz arka plan şartlarının inanılan değerlerle örtüşmemesine rağmen, gerek yukarıda örneğini sunduğumuz alkol, uyuşturucu ve evlilik öncesi cinsel ilişkilerde, gerekse insanlığın geleceğini tehdit eden başka problemlerde Müslümanların geri planda kalması ancak ferdi açıdan bu imanın yakalanmış olması ile izah edilebilir. Ferdi ve ülkeler bazında yapılan mukayeseler, istatistik sonuçları bunu doğrulamaktadır.

    Öte yandan dünya görüşleri, hayat standartları ve ekonomik verileri itibarıyla insanın hayvani/cismani özelliklerine hitap eden kültür dünyası içinde yaşayan genç, söz verdiği şeylere muhalif hareket edebileceği zeminle yüz yüze geldiğinde -ki doğum günü partilerinden mezuniyet törenlerine, yaz kamplarından okul gezilerine, hafta sonu eğlencelerinden sinemalara, seyrettiği TV kanallarındaki programlardan önünde model olarak gördüğü başta anne babası olmak üzere ağabey, abla ve yakın çevresinin hayatlarına kadar her şey onu bohemliğe çağırmakta, cismani zevklerine hitap etmektedir- rahatlıkla parmağına taktığı yüzüğe ve verdiği söze rağmen aksini yapacaktır. Nitekim yapmaktadırlar.

    Hadiseye bu açıdan baktığımızda, kendi dinî değerlerinden ciddi şüphe içinde bulunan, her fırsatta bunları sorgulayan tavrın hakim olduğu ve sosyal, siyasal, kültürel, hatta dinî şartların insanı dünyeviliğe çağırdığı bir dünyada, bu yüzük uygulamasının arzu edilen neticeyi doğuracağına inanamıyorum.

    28.07.2005

  • hizmet

    28.07.2005 - 11:40

    -li

    06.04.2005 16:37
    Mai Salon

    Hizmetlilerin Öcü

    Bir çok defa rastgeldim. Bakışlar sert; bazen yorgunluğa yenik düşmüş ve bulanıklaşmış; bazen sıkılgan; bazen de neşeli; ama sırf içindeki sıkıntıyı ve bıkkınlığı başka bir yere yöneltmek için. Ortadaki insanlardan değil, kenardaki insanlardan ve onların bakışlarından söz ediyorum. Bir okulda çalışan hademeler; bir handa çalışan çaycı; hizmetliler vs.
    Bir adam-fakultemizde hademe- bana bir ara veryansın etmişti: ‘’Bak görüyor musun? İnsan gazeteyi yere böyle atar da okur mu? Ya sigaraya ne demeli? Adamlara kaç defa dedim; burda sigara içemezsiniz ve izmaritlerini buraya atamazsınız diye; ama her seferinde tertemiz bıraktığım yeri birkaç saat içinde berbat bir hâlde buluyorum. Ne diyeyim? Siz nasıl insanlarsınız mi deyim? Ya da okuyorsunuz; ama sizden bir halt olmaz mı? ’’ Adam haklıydı, gerçekten de biz; yani öğrenciler, arkada bıraktıklarımıza dikkat etmiyorduk ve etmiyoruz da...
    Bir grup öğrenci sınava girecektir ya da bir ödev tesliminden önce hararetli hararetli konuşmaktadır kantinde, bir masanın başında. İçilen çaylar, yenilen kekler vs... Vakit gelip de sınavlarına ya da ödevlerini teslime gidecekleri zaman, arkalarında bıraktıkları çay bardakları, kek paketleri hiç umurlarında değildir. Ne de olsa temizleyen biri vardır. Hatta bence, bu temizleyen birini bile düşünmezler. Nasıl mı? Hanginiz, dünyamızın bir çöplük olmasını engelleme görevini yerine getiren bakterileri hatırlıyor? Ne de olsa her yer temiz değil mi! Çürümemiş artıklar yok. O halde zaten her şey olması gerektiği gibi diyoruz. Ama yanlış, hem de büyük bir yanlış. Büyük şeyler gözümüze takıldığı için küçükleri göremiyoruz. Örneğin bu bakterilerin bu kadar büyük bir iş yaptıklarını düşünsek farklı açılardan bakma; bir noktaya yönelme gibi hasletler kazanabiliriz. Bu bakteri kim yaratmıştır? Bu kadar küçük bir canlı, nasıl oluyor da böyle büyük bir işin altında kalkabilmektedir? Bu âlemin nizamını bu kadar ince ayrıntılarla kim hesaplamış ve yapmıştır?
    Çöpler ve arkamızda bıraktıklarımız ne kadar kötü görünseler de, pis, hoşa gitmeyecek şekillerde olsalar da bizim parçamız ya da kısa bir zaman önceye kadar bir parçamızdı. Mademki; onu o şekle sokan, onu bırakan biziz; o hâlde ondan sorumlu olan da.... Eğer bir insan pisliğini temizlemekten acizse; ben o insana saygı duymamaktan yanayım. Yana olmayı salla; saygı duymam!
    Bizim pisliklerimizi, yaptığımız kirliliği hem bizim gibi olan ama görünmeyen, görülmeyen insanlar temizliyorlar. Bir kere onların yüzlerine, gözlerine bakın. Onların yerine kendinizi koyun. Hanginiz sokakta çöp toplamak ister? Hanginiz milletin dışkısını temizlemek ister(yurtta kaldım, bu durumlarla da karşılaştım) , hanginiz milletin ardından dolaşıp, onun yaptıklarını düzeltmek ister? Hiçbiriniz değil mi? Sizin o güzel parmaklarınız, o okumuş, bir yerlere gelmiş başınız bunları hak etmemektedir! Zavallı insan! İnsan hiçbir zaman hiçbir mevkiye daima ait olamaz. Bir zaman gelir ki, yerlerdedir; belki bir zaman da ihtirasla istediği yukarlarda... Ama o görülmeyen insanların yüzlerine bakın ve sizin, benim artıklarımı toplamaktan ne kadar da zevk(!) aldığı görün. Ama sakın, yüzlerinde o bıkıp usanmış ifade sizi aldatmasın; ne de olsa onlar işlerini çok seviyorlar(!)

  • çikolata

    28.07.2005 - 11:23

    06.04.2005 21:17
    Mai Salon

    Bugun baya bir insanı guldurdum. Ya cocukların espri seviyeleri dusuk, bana guluyorlar ya da bugun komigim. Bu iiyi deil iste; ne zaman konusmaya baslar ve esprileri ardı ardina siralarsam; ondan sonrası sessizlik oluyor. Sakın ha cok gulen cok aglar dusturundan etkilendim sanılmasın. Hayır, sadece benden kaynaklanan bir sey. Sanirim bugun buraya yazdigim besinci cizik olacak bu yuzden diger yazacakları mı da bu yazının altına yazcam. Bir nevi ucleme olcak. Bugun olibidigince komigim ya, deliler gibi nesneler arasında alaka kurup esprier yapıyorum ve millete: 'Aaaa bu cocuk ne sevimli ne esprili cocuk' diye dusundurtuyorum ya; halbuki nerde! En guzeli yazıya gecirmek.

    Yazı 1
    Yerdeki yenmiş çikolata parçası

    Aklıma gelen ilk sahne Polis Akademisindeki şişman ve siyahi polisin, çöpte gördüğü yarı yenmiş bir çikolatayı yemesi. Simdi ise az once gerceklesen olayı yazıyorum. Mecidiyekoyde inen iki tane makina ogrencisi, evlerine dosru ilerlemekte. Ama aynı evde oturmuyorlar. Dahası bir tanesi; yanİ ben orda bile oturmuyorum; ama arkadslarıma gidiyorum. Gulbag a dogru inerlerken hem laflıyorlar; hem de guluyorlar. Çünkü birinin aklına dehşet bir fikir gelmiş. Bu da ben oluyorum ve yanımdaki arkadaşla durumum bir bir yapıyorum; çünkü daha önce onun da aklına boyle muhtesem bir fikir gelmişti. Onunki kısaca sole idi:
    Biz bir grup makina öğrencisi olarak Fen Edebiyat Fakulktesinhe gidecek; kantinin girisinde(kantinin girisi suna benziyor. Bir ucagin onunde durdugu binadan girip, ilk once saga, sonra bir daha saga indiginiz zaman birkac basamak merdivenden sonra kantine ulasıyorsunuz. Sonra o seviyeden birkac basamak daha indiginizde masalrın oldugu yere iniyorsunuz. O ilk seviyede kantinde satısların yapıldıgı tezgah; biraz yakınında da kız erkek tuvaletleri var. Genellikle merdivenlerden inenler ilk, kantin ortamına akmadan önce, tuvalate girer. Malum aynada son bir defa bakmak ve kendini biraz olsun duzeltmek. İste bizim fikrimiz de tezgahın tam karsısındaki pencerelerin onunde oturup, o merdivenlerden inen kızlara hep bir agızdan 'uuuuuuuuuuuuuuuuu,oooooooooooo, masallahhhhhhhh' diye bagıracaktık ve hatunlar kıpkırmızı olacaktı, tabii biz de olesiye gulecektik) bu arkadasın fikriydi, bence cok guzel bir fikir bir ara yapcaz.
    Gulbagdan inerken benim aklıma gelen ise, bir o kdar orjinal bir fikirdi. Yarın makina fakultesine gittigimizde, bir yer belirleyecektik ve ogle arasında kızları izleycektik. İlk once ben, bir kızı gozume kestircem ve ellerimde kitaplarla ona yaklascam; ona carpcam ve dusursem. O ozur dileyecek :) Ve tam yerden alırken, ben onun gozlerinin icine bakıp' benimle evlenir misin? ' diye sorcam. Benim arkadas da bizi izlicek, gulcek ya da gulmucek. Tam filmlerdeki gibi, zaten esinlenilen nokta da filmler :) Kız artık ne şekle girerse. Neden diye sorarsa tabii orda ona bir felsefe patlatcam. 'neden olmasın? Her sey olması gerektigi gibi. bAk su kitaplara, aramızda olackalar icin kendilerini yere attılar. Bu, bu; bu iste asktır :)))) '
    Sonra da benim arkadas yapacaktı. Guzel fikir, en kıza zamanda sonuzları yazarım.
    hah simdi baslıga yani cikolataya donim. Az once giderken, arkadas yolda yenmis, ama herlade isiran son parcayi yemeden once, dis izlerini birakarak dusurdugu bir parca cikolata. Arkadas 'ahaaaa 'deyip aldi.Ben baktım ve 'yiyebilir misin? ' diye sordum. Yerim dedi, bol o zaman dedim ve yedik afiyetle. Su Ulker in yeni cikan cikolatası ROdeo, gayet guzeldi :)))) Daha once yapmamis deildim; ama sanirim onun ilkti :))) Sonra olesiye gulduk :)))

    I. Yazinin sonu

  • poşet

    28.07.2005 - 11:21

    06.04.2005 21:47
    Mai Salon

    Yazı III

    Markalı Poşetler

    Efendim bir ara, şapkasız çıkmam abi diye bir MFÖ sarkısı vardı; şimdi de poşetsiz çıkmam abi oldu. Bu sıralar kitabimi, notlarımı vs torbalarda tasıyorum. çanta taşımaktan o kadar bıkmıştım ki; yani hep sag tarafımda tasıdıgımdan, bir tarafım göçtü; saga dogrı yamulmaya başladı. Zaten bu cantalar benim üzeirmde her zaman bir çizik yamukluk bıraktı. İlk ve orta sınflarda kendimden kocaman cantalar tasıdım. Hani bir geyik vardır ya anne-baba ve cocuk arasında' bey buyuk alalim pantolonu, ne olsa buyuyecek, bazri biraz daha giysin' işte dayımlar da bana, bu cocuk ne olsa buyuyecek diye, ben 5 yasındayken ben 15 yasında adamın tasıyacagı cantadan getirmişti :) TAbii o zaman bizim hiçbir şeyimiz 15lik olmadıgı için, bize agır geldi ve bizi hafiften buktu. Boyumuz daha da goge dosru serpilebilirdi. Herhalde ilergoruslu dayım bunu bildiginden, bana bu şekilde bir canta getirmiş ve onda uzun olmamın onune gecmişti :)))
    NEyse işte, bugun yanımızda seyir halinde olan, çömden, okula yeni düşmüş, yemeyi ve konuşmayı seven bir hatun; 'sen cantayla mi dolasıyırsun' die sordu. Tabii ben de cevap verdim; su sag tarafımın yamulma olayını anlattim ve sonra:' Dikkat ederseniz, hiç kimse ne migros, ne bim ne de ona benzer bir modern bakkalın poşetini taşımıyor. (o sırada kız, manga poşeti taşıyan kadınlardan ve kızlardan bahsetti) haklıydı. İşte neden taşımaz; çünkü bir marka deildir; alelade bir şeydir. Bu nerdeyse hepimizde vardır. bakın markalı giyinen insanlar, markalı pantollon taşır. Şahsen ben, karanlık bir torba taşımayı severim. Örneğin birini öldürmüş olsam, cinayet silahının görünemsini istemem(halbuki akıllı ve sogukkanlı bir katil, cinayet aletini yanında taşımaz; hemen ondan kurtulut; ama acemiliğime verin) bence karanlık poşetler mahremiyete saygı gösteren poşetlerdir. Beyaz bir poşet, açık sacık bir kadına benzer ki; herkesin gozu, 'acaba içinde ne var' diye olacaktır. O yuzden karanlık poşetler iidir.'
    ...
    Evet...daha yazacaktım; ama vakit tamam :))
    III. yazının Sonu

  • Irkçılık

    28.07.2005 - 11:17

    27.04.2005 20:05
    Mai Salon

    Alacalı Tavuklar ve Beyaz Tavuklar

    Bir kümes vardı, adı muhim degil kumesin. Sadece bir kümes. İçinde alacalı tavukların ve beyaz tavukların yaşadığı. Tabii ki alacalı horozların ve beyaz horazların da... Tabii ki bu kumeste de diger kumeslerde oldugu gibi bazen hırgür oluyordu. Bazen horozun biri alacalı ya da değil bir tavugun başına çöneşiyor(çıkıyor, kafasına bastırıyor) , onu tüylerini yolana kadar didikliyordu. Diğer kümes sakinleri pek bir şey yapmıyordu. Ne de olsa horoz erkekti ve istediğini yapardı. Fakat bir gün bir şey oldu, horozlar tavuklara değil de birbirlerine saldırmaya başladılar.Kanlı bir kapışma oldu. Birkaç tane de horoz terki diyar etti. Sahipleri durup dururken bu kümes sakinlerine ne oldugunu anlamadılar. Sadece olen horozları kumesten çıkardılar ve gömdüler. Fakat bu kavgaların ardı arkası kesilmedi. BAzen beyaz horozlar, bazen de alacalı horozlar taarruza geciyorlar ve gur sesleriyle ortaligi birbirine katıyorlardi. İlk zamanlar tavuklar buna seyirci kaldılar. Hiçbiri renkdaşının yanında kavgaya girmedi. Ama bu da gercekleşti. Horozlar ya zorladılar kendileri yanında kavgaya girmelerini ya da onları ikna ettiler. Artık hep kavga vardı kümeste. Göz gözü görmüyordu. Herkes bir şey için bağırıyordu. Alacallı taraf başka kümes istediğini söylüyor, ya da bazı yerlerin kendilerine verilmesini talep ediyorlardı. Beyaz taraf ise buna siddetli karşı çıkıyor, asla böyle bir şeyin olamaycağını söylüyordu. Senelerce birbirlerini kırdılar. Artık birbirlerini hiç sevmiyorlardı, bir arada yaşamak istemiyorlardı. Alacalı taraf beyaz tarafı haklarını gasp ettiği şeklinde anlıyor; beyaz taraf ise alacalı tarafı hain olmakla itham ediyordu. Alacalı tarafın hali perişandı. Artık iyi beslenemiyorlardı. Beyaz taraf alacalı tarafı küçümsüyordu. Belki hepsi yapmıyordu bunu; ama yapanlar çoğunluktaydı. Onlara göre böyle bir ihanetin bedeli karşılıksız kalamazdı ve yaptıklarının bedelini çekmeliydiler. Ama işin garibi, alacalı tarafta beyaz civcivler, beyaz tarafta da alacalı civcivler doguyor, her seyi alt ust ediyorlardı. Çünkü onlar aradaydılar ve kavga ortamının hiç de işine gelmiyordu.
    Beyaz taraf da, alacalı taraf da hep birbirlerine hain, gaddar vs diye baktılar. Gene soyluyorum bunu hepsi yapmıyordu ama buyuk bir kismi bu kanaatdeydi. Evlatlarinı da buna gore yetistiriyorlardı. BAzen aklı basında cocuklar da çıkmıyor degildi. Ama nesiller birbirlerinden uzaklaşıyordu.
    Hiç anlamadılar aynı kümeste yaşadıklarını. Aslında her karışının hepsine ait oldugunu. O digerini sucladı, o digerini...
    Sonra da birileri çıkıp şişman horozların ya da tavukların sadece alacalı tarafta oldugunu ve kaba saba insanlar oldugunu gibi laflar etti. Niye beyazlarda tonla boyle horoz ya da tavuk oldugunu gormedi. Neden tahil ambarlarını(bankalar) bosaltanların beyazlar oldugunu dile getirmedi. Ne de her seyin iyisi ya da kotusu oldugunu anlamadı.
    Eger hep tek taraflı bakarlarsa her daim kavga olacak kumeste. Yok aslında iç içe geçmişliklerini anımsarlarsa, her şey eskisi kadar iyi olacak, olmalı. Eskisi kadar olmasa da, nesillerdeki zehirler giderek azalacak. Doganin kanunu

    Bu mesaja cevap yazmak için tıklayın

  • mezar taşları

    28.07.2005 - 11:13

    02.05.2005 13:31
    Mai Salon

    Mezar Taşları Kör İnsanlar ve Eşlenik Olarak Biz

    Bizde mezarlıklar şehir dışına değil de şehir içine kurulur(pek garip bir yüklem oldu) Tabii eskiden böyle idi. Atalarmızın bundaki amacı da çoğumuzun bildiği gibi, mezarlıkların öteki hayatı anımsatacak bir misal teşkil etmesiydi. İnsanlar ölüme ne kadar yakın olurlarsa, öteki taraflarını, yani ahiretlerini, sonsuz hayatlarını daha çok düşüneceklerdi. Bu ne kadar işe yaradı bilmemem; ama benim gibiler üzerinde müspet bir tesirinin olduğu açık. Tabii ki bu sozle,ben her daim ote tarafi duşunuyorum demek istemedim. Benim soylemek istedigim, mezarlıkların havasının aslında başka olduğunu anlamam ya da hissettmem olduğu. Bir yanda insanlar olabildiklerince hayatlarını yaşamaya çalışıyorlar, keşmekeş, karmaşa; gunluk hayatın yalan dolanı; bir yanda ise uzun çam ağaçlarının arasında, güzel bir çeşmenin su şırıltısını toprağa bıraktığı, kuşların civildeştiği, ölülere ‘’Allah’’ dediği, dingin bir havanın ordaki insanları sardığı; sessizliğin insana huzuru ve ölümü hatırlattığı; insanların sevdikleri ve bir zaman önce kaybettikleri insanların başuçlarına geldiklerinde, hatırladıkları, onlarla geçirdikleri, paylaştıkları acı tatlı hatıralar... İşte mezarlıkların insanı bir başka aleme götürmesi, benim nazarımda ve hissiyatımda bu şekilde meydana geliyordu. O bir misaldi bize oteleri hatırlatan. Bir ara gazetelerde ‘’Her fani mutlaka ölümü tadacaktır’’ ayeti için(Zincirlikuyu mezarlıgının girişinde var bu yazı) bir suru yaygara kopartılmıştı. Ölümden korkan, bu hayatı sadece, tek hayat olarak kabul eden, ahiret inancı ve Allah inancı olmayanlar için ne ürkütücü bir şeydi, inanmadıkları Allah’In bu sozu. Bu bir misaldi ve biz evlerimizi onun etrafına kurduk.
    Bir kör insan gördüm. İnsanların onlara acıması bazılarına göre büyük bir gaflet. Çünkü onlara göre bir insan bi insana acıyacak kadar büyük değil. BU bana da mantıklı gelmiyor değil. O yüzden hiçbir insana acımamak lazim. Ama burda bir nokta var: Eger sen o insana senden aşağı ya da senden eksik olduğu için acıyorsan, kendi enaniyetine ve buyuklugune hizmet ediyorsun manasına gelir. Ama sen o insana sırf Allah in guzel bir kulu, bu duruma düşmüş, Allah rızası için ona yardımk etmeliyim diye bir yakınlık, bir Allahîn bir kulu bu duruma düşmemeli gibi bir eziklik hissediyorsan, işte acıma gerçekte bu manaya gelir.
    Kör insanlar da mezarlıklar gibidir. Onların gözleri toprak altındadir ve her zaman evleri bizim evlermizin yanında; hayatları bizim hayatlarımızın yanıbaşındadir. Onlar hiçbir zaman uzak olamazlar bize; çünkü onlar bizim mezarlıklarımızdır. Bunu, onlara ölüler ya da hiçbir fonksiyonu olmayan varlıklar demek için yapmıyorum. Toplum eger sadece ilerlemeden oluşsa ya da sadece artılar vucuda gelse, ilerleyemez, gelişemez. İnsan eksiklikleri dogrultusunda gelisir ve degisir. Belki dış görünüş bakımından bizden eksik olabilirler ya da biz bunu bu şekilde yorumlayabiliriz. Bu da bizi onların toplum için ne kadar da zaruretli olduklarına götürür.
    Matematikte eşlenik diye bir tabir vardir. Misal (3i-4) ün eşleniği (3i+4) dür. Bu iki sayıyı çarptığınızda, istenemeyen(bu ifade de olduğu gibi kompleks sayı:3i) ifadeden kurtulabilrsiniz. Yani kör insanlarla biz ya da bizle mezarlıklar bir eşlenik halindedir. Ve birbiri içlerine geçtiklerinde, bir bütün olduklarında istenmeyen ifadeden kurtulacaklardır.
    ...
    02.05.2005 14:52

    Senem:

    9ikareye ne olacak o zaman?
    9ikare neyi temsil ediyor?

  • pastane

    28.07.2005 - 11:09

    18.05.2005 21:47
    Mai Salon

    Samet Olarak Pastanede Kandirilamayan Velet

    Akşam ne yiyim diye düşünüyorken, hadi gidim de bir çay bir pasta olayına girim dedim. Bu illet pasta yeme dürtüsünden hala kurtulamadik. Bugun tek basima takilsam da, yedim. Ama yemek istemeyip de, sadece yemek olmak icin yemek pek bir guzel olmuyor. Yakinda, 'Pasta Maceralarim' adi altinda kitaplastirmayi dusunuyorum :)
    Neyse(illet bir kelime daha, kendimi bile dinlemek istemiyorum; yok be sadede yani samete gelmek istiyorum)
    Kaldirimda zip zip ziplayan bir velet. Yanında anne ve babası. Ben veledi gorunce, herhalde pastaneden bir seyler istedi de anne babasinin hayirini alinca cingildamaya basladi zannettim. Ama hic de tahmin ettigim gibi deilmis. Ben cayimi yudumlarken kaldirimda biraz oteye gidip, sonra geri geldiler. Annesi her anne gibi cocugunun istedigi seye baska bir alternatif sunarak(bu da yapabileceği kolay bir sey olur genelde) , veledi kandirma umudiyle' gel oglum sana su kucuk pastalardan alalim, bak ne de guzeller; hem bak orda bir tane kalmis, onu sana alalim' dedi. Velet soyle bir baktiktan sonra, tekrar mizirdamaya basladi, belli ki annesinin taktik ise yaramamisti. Kadin dil dokuyor ama veledi bir turlu ikna edemiyordu. 'Samet bak, bunlar da senin gibi kucukler. Bak bir de mum diktik mi, sen kesersin' dedi. O sirada pasteneci olan adam(kayserili) ben veririim mum dedi. Kadin da' Bak samet, amca bize mum da verecekmis' dedi. Ama cocuk hic de orali olmuyor, agliyor, sizliyor, ille de istedigi seyin yapilmasini istiyordu. Kadin sonra veledin ne istedigini soyledi: profilo alisveris merkezine gitmek. Mecidiyekoy de oturanlar bilirler; insanların alisveris yaptigi, eglenmeye calistigi; genclerin genellikle ortama akmaya, hatun kesmeye gittigi; kizlarin da arzi endam etmek icin yanip tutusup, suslendikten sonra akin ettikleri bir alisveris diyari. Velede bak ki; gozleri o yasta acilmis, herhalde orda kendi yaslarinda bir hatun yapti)) ille de oraya gitmek istemekte. Ama anne baba halden anlamiyor. İnsan, oglunun ufku acilsin, sosyal iliskileri gelissin, iyi bir tuketici olsun ya da ordaki pahali oyuncaklari gorup, ailesinin gucu yetmeyeceginden onlari almaya, bir sure para biriktirmeye tesvik etsin diye oglunun goturmek istememekte. Ne buyuk bir ilerigorussuzluk. Veledi, dondurma ile de kandirmaya calistilar; ama o da yemedi. Anne bakti gordu ki; veledin istedigi pasta deil; o da kocasiyla birlikte kendine o kucuk pastalardan aldi. Ozellikle de tek kalmis, yuvarlak, cikolatali ve meyveli pastayi tercih etti. Kadin milleti iste, tek ve biricik olmayagorsun, ona karsi dayanilmaz bir istek duyuyor. Kocasi ise bol cikolatali, findikli, fistikli, cevizli agir bir pasta aldi. Buyuk pastalar icin kadin:' samet onu kesemez; ama kucuk olursa kesebilir' turunden mantikli gorunmekle birlikte, veledin buyuk pastalara meyletmesini onlemek icin boyle bir varsayimda bulundu. Tabii o anne, ondan iyi kim taniyabilir ki evladini? Belki dediginde haklidir.
    Pastahane sahibi mum olayini unutmus olacak ki; kadin bunu hatirlatma geregi duydu; ama bunu kendi agzidan, yani kendi istiyor gibi gostermemek icin' amcasi, sametin mumunu vereceksin deil mi' dedi. Yani bir nevi veledin agzindan konustu. Alisveris esnasinda cokca kullanilan bir yontemdir bu anneler tarafindan. Bir mum, onu almaya gucu yetmeyecek mi deil mi? Sonucta kucuk capli bir doumgunu olayi duzenleme istegi olan birinin, nasil olur da 25 kurus civarindaki bir muma parasi yetmez deil mi? Orda mevzu olan para deil, mevzu olan beles bir sey almak.
    Cocugu ikna edemediler, kanmadi cocuk. İlla da profilo dedi. Onlar gittikten sonra da pastaneci ayni seyden dert yandi:' eve gittigimde her aksam, benim kiz, baba profiloya mi gidecegiz' diyormus. Kapitalizm kucuk muritlerini simdiden meydaa getirmeye baslamis. Her yasa hitap eden bir cazibe merkezi.
    Ey Samet, aferin oğlum sana, bir pastaya kapitalizmi satmadin :)

  • pasta

    28.07.2005 - 11:06

    10.05.2005 13:23
    Mai Salon

    Yaz ya da Bahar Sabahları Dengesizleerin Pasta Yemesi

    Garip baslik atmak hosuma gidiyor. Yaz ya da bahar, ne gelirse gelsin. BAna gore degisen bir sey yok. Olmaycak da. Yok agaclar, bocukler, yok bilimum guzellikler. Yaz ya da bahar benim icin sadece hamallik. Pek fazla gorulecek sey kalmadigina variyorum burdan. Ya da o kadar kor olmusum ki, hicbir sey goremiyorum. O yuzden siz gormeye devam edin, baharin ve bilimum iste neyse yazin tadini cikartin.
    Her sabah kalkmak gibi her gece yatmak da zor :) Di mi bu hayatta ne kolay ki? İnsanlar sabah kalktiklarinda bir iki siradanliktan sonra yapmalari gereken seyleri yapmak icin evlerinden ayrilirlar. Ama belki de yapmayi en sevdikleri sey: kahvalti yapmak olsa gerek. Fakat bizim gibiler icin kahalti yapmanin bir esprisi pek olmuyor. Guzel, beyaz, alimli bir fincanin icindeki sicacik cay, masanin uzerine rastgele ya da belli bir kurala gore yerlestirilmis terayagi(bulamayanlar icin margarin) , en guzelinden yesil ya da siyah zeytin, bal, belki recel, belki de sarelle dedikleri cikolatalardan, onun yaninda butceye gore peynir, onun yaninda yazin da kendini gostermesiyle seyyar saticilarda ve marketlerde kendini gosteren domates, hiyar, biber vs... Guzel bir aile, okula gitmeye hazirlanan cocuklar ve birlikte yemek yemenin dayanilmaz zevki. Ama bizim gibiler icin kahvalti diye bir sey yoktur. Genellikle cogu insan kahvalatisini gunun erken saatlerinde yaparken, bizim gibiler ogle vakitlerinde yaparlar. Yaptiklari da kahvalti olsa. ASlinda kahvalti denemez; cunku kahvaltinin kahvalti olmasini saglayan yukarida saydigimiz elemanlardan mahrumdur. O yuzden kahvalti demeyelim de bir karin doyurma seansi diyeli. İste bizim gibiler icin damak zevki pek yoktur. Bizim gibiler icin sadece karin doyurmak esastir. Belki de dogrusu da budur. Yemek yemek bir zevk olmamali, sadece bir karin doyurma islemi olmali, o kadar.
    Her sabah gittigimiz pastaneye giderken ve cayimizi icip, pastamizi yedikten sonra soyleyecegimiz 'bir daha pasta yemeyecegiz' lafini yutacagimizi bile bile, yollaniriz. Adam da bizi tanidigindan, nerdeyse er ogle vakti ordayiz, 'kardeslerim' tarzinda bir girisle, ne isteyecegimizi de bildiginden hemencecik onumuze koyveririr. Ben genellikle cikolatali bir pasta yerken, arkadasim da genellikle meyveli pasta yer. Belki burdan karakter tahlili bile yapabiliriz. Cunku onu ve kendimi tanidigim kadariyla, o iyi bir adamdir, incedir, duygusaldir. Meyve denen zimbirti da bu betimlemeye yaki bir goruntu cizer sanirim. Oysa cikolata tatlidir, ihtirasi simgeler, sehveti, asiriligi ve dengesizligi. Tatliya duskun insanlar zevklerine duskun insanlardir ve biraz da olsa kendilerini dusunen insanlardir. ASlinda tatli yiyen insanlardan cekinmek, onlara guvenmemek gerekir. Cunku bu insanlar kendileri icin baskalarini umursamayan insanlar olabilirler.
    Dengesiz olmak dengeli olmak kadar zor bir ugras olsa gerek. NE de olsa bu iki gurubu da iskal eden baya bir insan var. ASlinda, soylemem gerekirse dengeli pek de insan gormedim. NE de olsa dengeli olmak insanin ihtiyaclarini ve isteklerini gozonune alirsaniz pek de mantikli gelmiyor. Zaten dengeli olamanin size ote tarafin hos kapilarini acacigini dusunurseniz, dengesiz gecinenlerin islerinin ne denli zor oldugunu gorursunuz.
    Bahar ya da yaz, ya da her sabah istemeye istemeye de olsa pasta yeyip, bir yerde ailesiyle guzel kahvaltilar yapanlari imrenmek. Nerden bakarsaniz bakan, herkes yasamasi gerekeni yasiyor.
    Bu arada, birinin dengesiz mi yoksa dengeli mi oldugunu ogrenmek istiyorsaniz, ona su soruyu sorun: Her sabah pasta yer misin :)))
    ...
    10.05.2005 14:16

    111üncu Ferdinand ispanyada bir karal:

    Bilader :) kendimi tutamayıp bir soru sormak istiyorum; her sabah pasta yer misin?
    Ben genelde yerim de :)

  • üniversite

    28.07.2005 - 11:04

    11.05.2005 13:42
    Mai Salon

    Universitede Gruplasma ve 'Patates' Hatun Benzetmesi

    Bir gruba ait olma, birileriyle bir sey paylasma herkes icin sart olan bir durumdur. Cunku dedikleri gibi, insan sosyal bir mahluktur ve her ne kadar ruha inansa da ya da inanmasa da, ruhunu hareket ettirecek muharriklere ihtiyac duyar. Bunlari da bir gruba dahil olarak, pasif ya da aktif bir sekilde tedarik edebilir. Bu sistem universitelerde de ayni sekilde islemektedir. Hatta universiteleri bir kenara birakip daha oncesine gidersek, gruplasma ilkokul siralarindan baslamaktadir. Bazen ogretmenin zekiler ve zeki olmayanlar ya da caliskanlar ya da caliskan olmayanlar seklinde tasnifine muhatap olan ogrenciler, teneffuslerde-erkekler icin konusursak- maca alinanlar ve alinmayanlar seklinde tezahur ettigini gorebilirler. Ve insanlar, grubun genel hatlarina gore tepki gorurler etraflarindan. Misal bir ogretmen, tembel ogrencilerin hepsine, asagilayici ve her daim onlarin yuzlerine bunu vurmak suretiyle davranabilir. Caliskanlarina ise, onlar birer yildizdir ve yaptiklari cogu sey-hatali bile olsa- musamaha gosterilebilir. Gruplasmalar ortaokul siralarinda da devam eder, lisede de... Misal, biz kendini bir halt sanan birkac herif, lisede takim elbise altina spor ayakkabi giyen cocuklari asagilar, onlara gulerdik. Bize gore bu, sadece bir estetik ve zevk sorunuydu. Halbuki bizler, o cocugun onu giymesine sebep olan zorunlulugu veyahut sosyal gerceklik basligi altindaki hayati gormezden geliyorduk. Cunku bu sekilde dusunulmeye degmezdi.
    Universite de ise isler daha bir baska seyre giriyor. İnsanlar universite ortaminin onlara bahsettigi ozgurluk mefhumu dogrultusunca, dahil olduklari gruplarda istediklerini, istedikleri sekilde icra ediyorlar. Universiteye yeni gelen bir bireyin en cok istedigi seylerden biri; bir gruba dahil olmaktir. O da bilir ki, eger bir gruba dahil olursa, pek fazla sIkInti cekmez. Ornegin arkadas acisindan ya da bir odev ya da gezip, tozma ya da manita/erkek arkadas bulma olaylarinda oldukca sansli sayilabilir. İnsanlar bunun icin dans kuluplerine, dagcilik kuluplerine, dusunce kuluplerine, solcu kuluplere ve bilimum bir suru gruba ve kulube dahil olmaktadirlar. Tabii ki ben burda hepsini ayni kefeye koymuyorum; cunku gercekten o ise ilgi duyan insanlar da olabilir ve muhakkak ki vardir.
    Gruplasmanin en vahim sonuclarindan biri, disarida mutlaka ogrenci birakmasidir. Can egrisi gibi. Bir sinifta eger can uygulaniyorsa, mutlaka kalan ogrenci olmalidir:rekabet. Soyle bir gercek vardir ki; herkes bir gruba dahil olmak istemez ya da bir gruba dahil olacak kadar kendini ne cesur ne de yetenekli gorebilir. Bu onun karakterinden ve yetisme tarzindan kaynaklanmaktadir. iyi bir okulda okuyan ogrenci senelerini bu okula gelmek icin harcamis, bunun icin de cok calismistir ve sonunda semeresini iyi bir okulun iyi bir bolumune kapagi atarak almistir. Ama, o seneler boyunca cogu seyi dersleri ugruna feda etmis, bir bakima asosyal olmus ve bir de ailesi onu hirsli, her zaman iyisi, en iyisi olmaya zorladiysa, bu adam universiteye geldiginde nasil olur da bir gruba dahil olabilir? Onun tek emeli, gene en iyisi olmaktir ve bunun icin de, gene deliler gibi calisacaktir.
    Gruplarin diger bir ozelligi, gruba dahil olan insanlarin, grup disindakiler hakkinda bir kaniya sahip olmasi gercegidir. Nasil ki; biz bir grup liseli olarak, takim altina spor ayakkabi giyenler hakkinda ortak bir yargiya vardiysak; onlar da kendilerine benzemeyenler hakkinda ortak bir yargiya varacaklar ve bu yuzden de onyargili olacaklardir o insanlara karsi. Bu, her gurubun aslinda tamamen acik bir yapiya degil, git gide icine kapanan bir yapiya sahip oldugunu gostermektedir. Yani bir gruba dahil olmak sosyallesmekten cok, bir kisi olarak asosyallesmenin, bir grup insanlar olarak asosyallesmesinden baska bir sey degildir. Dahasi grup olarak hareket eden insanlar her ne kadar kendi dusuncelerini seslendirseler de, sonucta grup kararina uyacaklardir.
    Misal, az once bizim arkadaslarin yanina bir cocuk geldi. Su gozluklu, surekli calisan, asla kopya cekmeyen ve sadece kendilerinin guldukleri esprilerden yapan bir cocuk. Orda sinavin birinde kopya vermedigi bir arkadas da vardi. Kimse cocukla konusmadi, o ise onlarla konusmaya calisti. Ben tanimiyordum cocugu, ama o ortamdaki genclerden biri:' bu da nerden cikti ' dedi sessizce. İste benim anlatmak istedigim de bu. Grupdisi kalmis bir insani, kendilerine benzemedigi icin iyice disliyorlar. Cunku onlar bircok insandan mutesekkil. Halbuki grupdisi birakilan o cocuk tek basina. Ve onlara dahil olmak icin, hepsinin sevgisini kazanmak zorunda, dahası hepsine yalakalik yapmak... Ama bunun da vahim bir sonucu var: O insanların bu cocugu, bu sekilde onlara katilmaya calismasindan oturu kullanmalari.
    O gruptaki insanlar birbirlerinden guc aldiklari icin, tek baslarina kalamanin ne demek oldugunu bilmedikleri icin, fakultenin en kallafi insanlarindan olduklarini sanirlar. Guc, birlikteliktedir dusturundan hareket ederler. Oysa onlari birlikte tutan, sadece birbirlerine ihtiyaclari oldugudur. İhtiyaclari cercevesi icinde, iyi bir dialoga girerler, belki arkadas olurlar ve arkadaslik kilifi altinda, ihtiyac olayini bilincli ya da degil gizlerler. Okul bittikten sonra ise, baska gruplara-ihtiyaclarina cevap veren- dahil olurlar ve ordaki insanlarla da cok iyi ahbap olurlar. Tek baslarina kalmazlar hic bir zaman, cunku onlar ancak baskalarinin yanindan gucludurler. Halbuki tek basina kalmak, bir nevi her seyi tek basina omuzlamak, hayatin gerceklerinden biridir. Cunku hicbir insan her zaman baska insanlarla olamaz. Dunku gazetede, sahte rakidan dolayi 96 yilinda gozlerini kaybetmis olan adam soyle diyordu:' o olay benden ailemi, isimi, arkadaslarimi aldi; artik hic kimse beni arayip sormuyor' Artik o yalniz ve belki de ilk defa hayatindaki zorluklari yalniz basina karsilamak zorunda. Bu insanlarin da basina gelebilecek olanlardan birinin bu olma ihtimali her zaman var. Kucuk zorluklar olmadan buyuk zorluklarla mucadele etmenin olanagi olduguna ben kanaat getirmiyorum.
    Patates olayi ise bambaska bir konu gibi gorunse de, bir gruba dahil olan insanlarin, hoslanmadiklari ve onlarin gozlerine hos gorunmeyen kizlar hakkinda soyledikleri bir kalip. Patates gibi hatun sozcugu.
    Bir kiz ya patatestir ya degildir; degilse hos bir kizdir ve dikkate alinabilir; eger patatezse gormezden gelinmelidir. Belki cok fazla sert oldu; ama asagi yukari boyle bir sey. Bir de su durum var: Bir kiz icin bu lafi eden bir ogrenci, gidip de o kizin notlarindan, yaptigi odevden faydalanabildigi gibi, yuzune de gulebilmektedir. Ve baska yerlerde bu kizdan patates olarak bahsedebilmektedir. Bu da onun ne kadar ikiyzulu ve cikarlari onu nereye gotururse o sekilde harekte ettigini ve cikarlari icin sevmedigi bir insanin bile yuzune gulebildigini gosterir. Adice; ama kim yapmiyor ki!

    Sonuc: İnsan olmak zor, tek basina kalmak da zor; secimler yapilmali ve ona gore hareket edilmeli. İnsan kendi dogrularini, hakikati baz olarak sekillendirmeli. Ama hakikat nedir? İste, referans alinacak hakikat eger dogru secilmezse, her zaman yanlis yapacaktir insan.

    Makina Fakultesi ' Bugun her zaman gecmis ve gelecektir' uuuuhhhh ozlu soze bak be :))) Hem sosyolojik tespitlerde bulun, hem de ozlu soz soyle.aman da aman :))))

  • ölüm

    28.07.2005 - 11:01

    21.05.2005 22:43
    Mai Salon

    Trajik ya da Trajikomik bir Olum Camdan Kilise'de

    Devletin televizyonu olan TRT gururla sunar: (filmin ismini bilmiyorum, sonradan rastgeldim)
    İki kumarbaz, biri rahip, biri de varlikli bir kadin. Kadin bir cam fabrikasi satin alir ve cam isiyle ugrasmaya baslar. Rahip ise bos zamanlarinda kumar oynar ve kazandigi pranin buyuk bir kismini yoksula, geri kalanin kendisnin zorunlu ihtiyaclari icin harcar. Yeni elbiseler yahur hayatinin degistirecek ya da para kazandigini gosterecek seyler almaz kendine. 'inandigim gibi yasiyorum' der. Ne de olsa o, kumarbaz da olsa bir rahiptir. Kumar bu iki insanda bir tutku halini almistir. Ne hikmetse henuz karsilasmamislar, ikisi de kendi cevrelerinde hayatlarini surduregitmektedirler. Bir gun rahip arkadasiyla girdigi bir bahiste(yazi-tura) kaybeder ve avusturalya ya gitmek zorunda kalir. İngilizler yeni yeni gitmektedir ya da istila etmektedir bakir aborjin topraklarini. Gemide karsilasir ve tanisir bu iki insan.
    Gel zaman git zaman oldukca fazla zaman gecirmeye baslarlar. Bir iki munasebetsiz tanik yuzunden(kadinal rahibi kumar oynarlarken gormuslerdir) rahip rahiplikten uzaklastirilir.
    ...
    Bir bahise girerler. Rahip camdan bir kilise yapacaktir ve yabanilerin topraklarindan gecerek bunu ta bilmem neredeki bir yere goturecektir. Kadin zamaninda yapamazsin der, rahip ise yaparim. O siralarda rahibin rahip olan pederi, oglunun kumar yuzunden kiliseden uzaklastirilmasina dayanamamis ve intihar etmistir. Bu arada rahip rolunu(kumarbaz olan) ingiliz hasta daki adam oynamaktadir. Zengin, kumarbaz kadin rolunu ise yuzuklerin efendisinde oynayan, orman buyucusu oynamaktadir.
    Rahip zor bir yolculuktan sonra basarir ve kucuk bir teknenin uzerinde, camdan kiliseyi(parmakliklar demirdendir) ulastirmasi gereken yere ulastirir. Ve bu yolculuk esnasinda rahip, istemeyerek de olsa katil bir adami oldurmustur. Bu katil adam, aborjinleri hic dusunmeden olduruyordu filmde.
    ...
    Rahip bir gece, kiyida bvagli bulunan camdan kilisede dua ederken kendinden gecer. Allah in hikmeti, kilisenin uzerinde bulundugu tekne su almaya ve yavas yavas batmaya baslar. Rahip bir sure sonra, bir tarafi batmis kilise icinde, oturdugu sandalyeden dusunce isin fehimine varir. Fakat ne kadar cabalarsa cabalasin disariya cikamaz. Kapi kilitlenmis ya da sIkIsmistir. Ve kaptanin gemisiyle batmasi gibi, rahip de kilisesiyle birlikte batar ve olur.
    Cenaze sahnesinde, onu seven zengin kadin ic gecirmektedir. Ve merasimden sonra, kiyiya cikartilmis camdan ve kirik dokuk kiliseye gider, icli icli aglar kaybettigi sevgilisi icin.
    ...
    Kimise gore rahibin olumu trajik gelebilir; bana gore ise traji komik.
    Bir yazi tura bahsinin sonucunda uzak topraklara gelir, gene bir bahisten oturu miadini doldurur. Cenazede İncil de pasajlar okuyan bir baska rahip, 'insanlar bu dunyaya kisa bir surede olsa gelir, kadin ya da erkek ustlerine dusenleri yaparlar ve giderler. Bu kardesimiz de uzerine duseni yapmistir'
    ...

    22.05.2005 08:08

    Senem:

    'Butun olumler trajikomiktir Allah'in gozunde...

    Iki kardes bilirim, kardeslerden birisi anlatti... Olumun karsisinda hep gulerlermis...'

  • cinayet

    28.07.2005 - 10:58

    14.06.2005 01:06
    Mai Salon

    'Arkadaşlar dikkat edin forumda yazdıklarınıza...
    Amerika' da bir forum moderatörü 2 üyesini öldürdü! ! !
    Haberin özeti:
    Maktullerin grameri iyi değilmiş, moderatör de bu nasıl gramer demiş. Üyeler de sana ne falan gibisinden laflar edince 17 yaşındaki moderatör silahı kaptığı gibi üyelerin evini basmış ve ikisini de öldürmüş.
    Silah sesini duyup koşup gelen komşulara da sıkmış, ama onları öldürememiş.
    Yani kötü gramerin sonucu 2 ölü 2 yaralı.
    lginç olan cinayetten sonra forumda yazı yazması, diyormuş ki; polisler beni yakalayamaz çünkü proxy kullanıyorum.. Güler misin ağlar mısın?
    http://www.radpin.com/BBCPortal/Americas/dyngen1341/mboard52505.htm'
    (behremend haber ajansi :))

    Grammer Cinayeti
    Net ortamina itilen 17 yasindaki cocuk, kendi kendisine yetmeyi ve idare etmeyi ogrenmistir. Zaten 'elemantry' olsun dier 'scholl' larda olsun, cevresindeki insanlar tarafindan pek de sevilen bir cocuk olmamistir. Cunku onlara gore o, kitaplarla hayatini devam ettiren, dahasi dogru durust konusmayi bilmeyen, icine kapanik bir ucubedir.
    17 yasindaki bu cocugun ismi Martin'dir. Annesinin babasina kurdugu duzgun ve kuralli cumleleri duyarak buyumus, eline ailesi tarafindan tutusturulan ilk kitaplardan biri:' oxford' inkizlizce sozluk olmustur. Zaten asker olan babasi sayesinde/or yuzunden evlerinde sIkI bir disiplin mevcut olmustur. Annesi de biraz babasina benzemekte ve bu cocuk tum bu sebeplerden dolayi; yani baskıcı ve kontrolcu bir aile icinde yetistiginden, kurallara bagli bir birey olma yolunda ilerlemistir. Hep okumustur ve kitaplar onu dier insanlardan uzaklastirmistir. Halbuki kitap okuyarak bilgili olunacagi soylenmektedir. Bu kitaplarin getirileridir; ama hic goturuleri telaffuz edilmemektedir. Misal kitap okuyan birinin kaybettikleri:
    -iletisim guclugu
    -bir suru ivir zivirla kafayi doldurma
    -icine kapanma
    -her seyi kitaplarda arama
    -katil olma
    Evet, yanlis duymadinz katil olma! Bakarsaniz eger buyuk katliamlar(kucuk katliam da olur mu bilmiorum) yapmis zatlar sonradan kitap yazmislar, ya da kitap okuyup bu dusuncelerini pekistirmislerdir.
    İste Martin'in de basina gelen budur. Aslinda o gun talihsiz bir sekilde baslamistir. O sabah annesi gec uyandigi icin babasinin kahvaltisini hazirlayamamis, hayatini bir saatin sasmazligi icinde devam ettiren Albay Oliver bu duruma son derece hiddetlenmis ve karisina nizami olmayan cumlelerle hitap etmistir. Aralarinda bir kavga cikmis ve kadin kocasindan yedigi buyuk bir azarla alasagi olmus, odasina kapanmis, saatlerce aglamis ve sonunda saclarini elindeki makasla keserek, kocasina ait olan beylik silahini almis, sakagina dayamis ve oracikta, yatakodasindaki aynanin karsisinda intihar etmistir. O sirada evde hic kimse bulunmamaktadir. Kocasi boyle kadin olmaz olsun deyip evi hiddetle terk etmis, buyuk ihtimalle bir donnut ve kahve esliginde kahvaltisini icra edip A.M.S of N.(American Military Service of Nebraska) daki ofisine gitmistir. Martin de annesi ile babasi arasindaki bu gecimsizlige sahit olup da ruhi durumunu bozmamak icin; tatsiz tuzsuz ekmegin arasina surdugu fistik ezmesiyle okulun yolunu tutmustur.
    Annesinin oldugunu ogrendiginde, nette kendi kurdugu sitede yazilanlari okumaktadir. O sirada cep telefonu calar, arayan babasidir ve ona, kotu seyler oldugunu, uzulmemesi gerektigi, her seyi hale yola koyacaklarini vs vs soylemektedir. Babasiyla telefonda konusurken bir yandan da sitesindeki forumda yazilanlari okumakta olan Martin, absurd bir grammere sahip mesaj karsisinda, babasindan aldigi kotu haberin de tesiriyle hiddetlenir, kullancilara bir mesaj gecer; ama ne hikmetse normal hayatta insanlar tarafindan maruz kaldigi tepkiye sanal ortamda da bu iki kullanici tarafindan maruz aklinca deliye doner ve aklindaki kanli sahnelerle 'log off' olup mekandan da 'off' olur.
    Zaten Martin'in bu siteyi kurmasindaki amac, bilgisini dier insanlara gostermek ve gercek hayatinda kazanamadigi saygiyi burda kazanmaktir. Ama nedugu belirsiz bu iki kisi onu deliye cevirmistir.
    Yolda giderken(buyuk ihtimalle bisikletle) kafasinda kanli sahneler dolasmakta, 17 yasinda oldugu icin o cocuklari oldurse bile islahhaneye gidecegini dusunup, fazla ceza almayacagini bilmenin bilinciyle hareket etmektedir. Hem islahhaneye girdigi zaman cok fazla kitap da okuyabillir. Zaten buyuk fikir adamlarinin cogu savundugu fikirler yuzunden mapus yatmamislar midir? İste buyuk bir adam olmak icin mutlaka hapise girmesi gerektigini dusunur Martin. Hem bunu kutsal amerikan dili icin yapacaktir. Zaten sirf bu yuzden de gocmenlere ve dili anlasilmaz hale sokan zencilere buyuk bir nefret beslemektedir. Bir ada K.K.K orgutune bile katilmayi dusunmustur.
    Babasinin ikinci beylik silahini alir(o sirada babasi hastahanede karisini teshis etmektedir) dogruca kullanicisi olan iki kisinin evine gider. Kapiyi calar, kim o derler, o da postaci der, kapi acilir; sari sacli, mavi gozlu, sivilceli bir cocuk vardir karsisinda. Hic tereddut etmeden bir kalbine bir de kafasina sikar cocugun. Aslinda boyle yapmamalidir; cunku bu sekilde yapinca bu cinayet tahammuden adam oldurmeye girer. Bir kalbine, bir hata olmasin die de kafasina...Dier sivilcesiz ve sari sacli olmayan cocuk olen arkadsina hayretleer icinde bakmakta, korkusundan yerinden kipirdayamamaktadir. O sirada bir kursun sag bacagina isabet eder, yere duser, hungur hungur aglar ve bir kursun daha, onun canin bedeninden ayirir. Grammer cocuk(Martin) sogukkanlidir. Cocuklar oldu mu die nabizlarini yoklar, cebinden bir mendil cikartir, nabiz kontrolu icin elledigi yerleri bir guzel siler, ve o sirada hic olmayacak bir sey olur, silah sesini duyan iki sahis iceri girer. Gordukleri manzara onlari sok etmistir ve agizlarindan 'Wat the hell? ' sorusu cikar ki; bu da tam bizim grammer cocuk icin bulunmaz bir firsattir. Hem grammerleri yuzunden hem de aleyhine sahitlik yapabilme olasiklari oldugundan bu adamlara da kursun yagdirir; ama adamlar yedikleri kursunlarla kacarlar.
    Martin evden cikar ve her suclu ve katil gibi kendini guvende hissettigi kalesine gider: kendi forum alanina

    'Kitap okumak katil olmak icin ilk adimdir' bu Martin'in yazdigi son cumledir :)

Toplam 1546 mesaj bulundu