Emine Sevim - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

SENSİZİM

Sensizliğin köşe başındayım
Yüzümde sensizliğin buruşukluğu
Cebimde üç kuruş param
Son paramı harcadım bugün
Bilmiyorum
Kaç gün daha sensiz kalabilirim
Ne kadar dayanır bu beden sensizliğe
Son demlerimi yaşıyorum artık
Resimlerine bakıyorum son kez
Gözlerimi kapatıyorum Sensizliğe yeni başlıyorum



SESSİZLİK

Belki ellerine kan bulasmaz; belki gozlerini
yumar, kulaklarini tikarsin; cigliklar parcalanir duvarlarinda...

Kafani cevirirsin yardim nidalarina ya da elvedalara...
Hicbir sey degissin istemezsin; yolunu tutmus, yukunu almissindir;
paylasmayi bilmezsin....
Kimsenin yerine koyamazsin kendini; ne anlamaya, ne anlamlandirmaya
calismazsin bir seyleri...
Sevgiden, asktan, dostluktan dem vurup, ortak olmazsin sorunlarima...

Her adim atisinda cekersin kendini geri; 'konus! ' derim, susarsin...

Ya dusuncelerin yoktur kendine ait, ya korkarsin dusunduklerini
soylemekten...
Gercekten var misin, ihtiyacim oldugunda ortalikta gorunmezken...

Nasil inanirim sana; hakliya 'hakli', haksiza 'haksiz' diyemezken...

Sessizlikte bogulurken sesim; ancak fisildayarak soyleyebiliyorum:
'sessizlik cinayettir

Gidene 'gitme' diyemeyenin, gelene 'hos
geldin''i ne kadar anlamlidir bilemiyorum.
Benim gibi konusmayip, benim gibi yazmayandan uzak durursam; nereye
goturur beni bu tekduzelik!

Arada bir 'sacmala! ' desin biri, olcup
biceyim, dusuneyim ustunde; onun kadar sert, onun kadar umursamaz
olmayayim; icim rahat olsun 'yaniliyorsun' derken ve gulumseyeyim.

Dikkatli oldugumdan dikkat isterim dogru; kacinirim kotu soz
soylemekten; anlamadan itham etmek istemem; tahammul gosteremem yargisiz
infazlara; her duyguma bir cumle baglayabilirim istersem; ama ofkelenmeden
yazamam, yazamam yazmasina da sovemem de kimseye...

Sessizlik izin verir karsindakine, seni
diledigince yorumlamasi icin...
Ve bazen, en fazla bagiranla, hic sesi cikmayani ayiramam
birbirinden...
Ve merak ederim: 'Ne sakliyorlar benden? '

Belki gozlem yapiyorlar, belki veri
topluyorlar; herkes bagirirken susmak, erdem sayilir belki; ya sessiz
cogunlugun bir parcasi olmak?
Ben aglarken guluyorsan anlayis gosterebilirim; ben aglarken
agliyorsan 'dostum' diyebilirim, ben kalirken gidiyorsan 'korkak'
sanabilirim; ben severken itiyorsan, vazgecebilirim senden ve ben sorarken
susuyorsan, katlim vaciptir demektir; olebilirim!
Sessizlik cinayet isler bazen; ne bir tanik, ne bir kanit birakmaz
arkasinda; bazen bizim gibi sessiz, bazen tirnaklarini topraga gecirerek,
hayatimizdan cikip gider insanlar; bazen anlamamanin, bazen anlasilmamanin
acisini duyarlar.
Ve fark etseler de, etmeseler de, kimse guvende degildir artik; oysa,
guvende olmak icin tercih edilir susmak!
Ve vicdanimizin tek dusu olur; deliksiz uyumak!

GÖZ YAŞLARIM

seviyorum diye haykırdım inanmadın bana
elveda demek geliyor sensiz dünyama
bunlar veda değil hasret sözleri
özledim seni bir tanem ne olur dön geri

sensizken seninle yaşamak ölümden zor bana
resimlerin dermandır benim için hayatta
aklımda geçmişim kalbimde sesin
geçen şu ömrüme dert yanıyorum

bir elimde sigara bir elimde ayna
kanlı göz yaşlarımı seyrediyorum



İşte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum.
Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri…



SONU OLMAYAN MEKTUP
Sana bir mektup yazmak istedim. Her satırında sana olan sevgimi bulacağın,
her kelimesinde sana olan aşkımı göreceğin. Aldım elime en sevdiğim kalemi,
koydum masaya boş bir kağıdı. Başladım bişeyler karalamaya. Önce normal bir
giriş yaptım, selam ve hal hatır sorar türden. Sonra vazgeçtim direk konuya
girmek istedim. Ama ne yazacağıma bir türlü karar veremedim. Mektuba
başlayamıyordum. Birşeyler izin vermiyordu başlamama. Durup düşündüm biraz.
O zaman anladım ki, ben sana ne yazacağımı bilmiyordum aslında. Her satırda
sevgimi ve her kelimede sana olan aşkımı görmeni sağlamaya ne kelimeler
yeterliydi ne de cümleler. Bunun başka bir tarifi olmalıydı. Bir şekilde
anlatılmalıydı hissedilenler. Seni tarif etmeye yetecek bir dağarcığa mı
sahip değildim yoksa sen gerçekten tarif edilemezmiydin. Bir süre durup
öylece önümdeki kağıda baktım. Bembeyaz ve tertemiz duruyordu önümde. Aynı
içimdeki sen gibiydi. Sonra yeniden aldım elime kalemi. Bu sefer direkman
içimden geçenleri döktüm kağıda. Olmadı. Onlarıda beğenmedim. Yetersiz
kalıyordu herşey. Oysa ben öyle bir ifade, öyle bir tarif arıyordum ki
okuyanın hiç düşünmeden okuduğunda mektubun özüne ulaşabilmesi gerekiyordu.
Başladım düşünmeye. İmkansız olamazdı bu tip bir ifadeyi bulmak. Zaten
imkansız kelimesine inanmazdım.

Biraz zaman geçti. Birden ürperdim. Üşüyordum. Bembeyaz karların ortasında
kalmış gibi üşüyordum. Şöyle bi toparlandım, etrafıma bakındım. Hava
kararmıştı, akşam olmuştu ve sobada yanıyordu. Ama ben hala üşüyordum.
Uyuyakalmıştım masada. Hep olduğu gibi yine seni düşünürken gözlerimi
kapatmam beni kendimden geçirmişti. Yoktun yanımda. Zaten olsan üşümezdim.
Üşüyemezdim. Konuşamaz, düşünemez sadece gözlerine bakar ve kaybolurdum.
Belki gözlerin aradığım o tarifi bulmama yardım ederdi. Kararlıydım
yazacaktım bu mektubu ve tam istediğim gibi olacaktı. Azimliydim. Resmini
aldım elime. Masamla duvarın bileştiği yere dikledim. Öyle sessiz, öyle
güzel ve öyle sevgi dolu bakıyordun ki bana birden mektubu unutup seni
seyretmeye başladım. Hayatımda ilk kez gördüğüm bir güzellik yada ne bileyim
tarifsiz bir olaya şahit olurmuşcasına seni izledim. Ayıramıyordum gözlerimi
resminden. Kalemi kağıdın yanına bıraktım ve seninle konuşmaya başladım.
Söylediğim şeylere cevap alamıyor olsamda belki sana söylemeye başladığım
kelimelerin arasında birden o sihirli ifadeyi sarfederim diye durmadan sana
seni anlatmaya başladım. Ama işte o an anladım. Ben bu mektuba
başlamamalıydım. Başlamamı engelleyen sebebi bulmuştum. Başlarsam bitirmem
gerekecekti ki benim sana olan sevgim sonsuzdu ve bitemezdi. O mektuba
başlarsam asla sana yollayamazdım çünkü ben yaşadığım sürece o mektup
bitmeyecekti. O mektup yetmezdi ne sana seni ne de sana bendeki aşkı
anlatmaya.

Kaldırdım kağıdı önümden. Koydum kalemi yerine. Anladımki bazı şeyleri daha
iyi anlayabilmem için bu mektubu yazmaya başlamam gerekiyordu. Anladım ki
gerçekten bazı şeyleri yaşamamız gerekiyordu yerine ve zamanına göre.
Anladım ki bazı şeyler sonsuz olabiliyordu. Tıpkı hiç bir şeyin imkansız
olmadığına inandığım gibi. Sadece zaman gerekiyor. Oysa hep zamanın hiç
birşeye ilaç olmadığına inanırdım. Ama haklıydım. Zaman yetmiyordu. Daha
nekadar zamanım olduğunu bilmiyordum. Günü yaşamalıydım. Oysa baktım ki bir
mektubu bitiremeyeceğimi bile zamanla anlamıştım. Hiç bir şey tam
istediğimiz anda olmuyordu.

Sonunda anladım ki, asla yazamayacağım, yazarak ifade edemeyeceğim, sonu
gelmeyecek ve bitip tükenmeyecek bir mektuptun sen. Okunduktan sonra bir
köşede unutulup yıllar sonra eline geçtiğinde tebessüm edebileceğin bir
kağıt parçası değildik biz. Çünkü sana olan sevgim bir mektup gibi okunulup
bitebilecek birşey değildi. Sonsuzdu. Ebediydi. Seninle birlikte var oldu,
benimle birlikte toprak olacaktı. Bu mektuba başlamam aslında bana birşeyi
daha öğretmişti. Kimsenin neden içindeki bu hisleri tam olarak tarif
edebileceği kelimeleri bulamayıp sadece o sihirli cümleyi kullandığını
anlamıştım artık. Aşk anlatılmazdı. Sadece yaşanırdı. Bende sana olan aşkımı
anlatamıyor ve sadece yaşıyordum. İşte bu yüzden benden öncekilerin yaptığı
gibi sadece o sihirli cümleyi kullanmakla yetinecektim....

SENİ SEVİYORUM.....