her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.
bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter bende filiz çok köklerim içimde gizlidir gelen giden açan soran bere budak yok bir şiir istersin “içinde benzetmeler olan” kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok
uzun bir yoldan gelen tedariksiz katıksız bir yolcuyum yaralı yarasız sevdalardan geçtim koynumda bir beyaz kağıt boşluğu her şeyi anlattım olan olmayan acıtan sancıtan bilsem ki sana varmak içindi bütün mola sancıları bütün stabilize arkadaşlıklar daha hızlı koşardım severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine
sana bakmak suya bakmaktır sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır
sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar bahçıvanlar değil tüccarlardır sen öyle göz sen öyle toprak ve güneş ortaklığı sen teninde cennet kayganlığı iken sana şiir yazmak ahmaklıktır
bir tek söz kalır dişlerimin arasından ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar
verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz
sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır sana bakmak suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak sana bakmak bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır sana bakmak Allah’a inanmaktır
Şak şak yarılsa bile gökten umudunu kesmeyen kıraç tarlalar gibi umut bağlar mısın bana?
gitmek istersem kanatlarım olur musun?
kalmak istersem ayağımda prangam? Hurilerim olur musun?
kudret helvam ve bıldırcınım? soğanda sarımsakta gözüm yok, tih çölü sürgününde gözüm yok. ateş almaya gidersem, kırk vakit sonra dönsem bile aynı yerde beni bekliyor olur musun?
Kavmim beni terk ederse ve ben kavmimden kaçarsam, bir kez arkana bakmadan arkamdan gelir misin?
Ot bitmeyen bir vadide yalnızca Allah (c.c) ’a emanet edip gidersem, sen de beni kınamaksızın O’na güvenir ve sa’y eder misin?
Ümidimi kaybettiğim anda ümidim, neş’emi kaybettiğim zamanlarda coşkum, kalbim işgale uğrarsa halaskârım ve rehberim olur musun?
Elini son defa yanağıma koy İstemiyorsan giderim giderim Serin bir sonbahar akşamında söz İsmini unutur silerim silerim Tuttuğun kalem olsa yüreğinin elleri Bir defa daha yazsa bebeğim bebeğim bebeğim Eğer bir masal perisi girerse rüyalarına Öldü dersin gül güzeli tılsımını kaybetti Uğruna döktüğüm gözyaşlarım için Yağmurdan özür dilerim dilerim Kuruttuğum kızıl gülleri alıp Senin için senden geçerim geçerim
Aşk ikidir sevgi bir; Aşk yalan,sevgi gerçektir. Aşk sudur,sevgi susuzluk. Bu yüzden sevgi hasrettir, Özlemektir,beklemektir. Asıl maharet: Susuzken suyu içmek değil Karşısına geçip seyretmektir. Aşk haykırmaktır,sevgi ağlamak; Aşk açmaktır,sevgi katlamak. Sevgi saklamaktır Yüreğini,gözlerini Ve de ellerini saklamak Bahar geldiğinde… Bir çiçeğe,yeşile,çimene Aşık olamazsın ama seversin. Arkadaşına aşık olamazsın Ama seversin. Toprağa fidanı aşkla değil Sevgiyle dikersin. Sevgi için ölünür,aşk öldürür. Aşk kıskançtır,nankördür Sevgiyi öldürür. Aşk Kabil’dir,sevgi Habil. Aşkla sevgi aslında kardeştir Babaları insandır,Adem’dir Aşk için şiirler yazarsın, Şarkılar yaparsın; Sevgiyi anlatamazsın. Çünkü yüreğine sığdıramazsın. Kalbini aşka kapatabilirsin Ama sevgiye kapatamazsın Sevgi gizli,aşk aşikardır. Yüz vermeyince unutursun Sen aşığım diye daha kendini kandır. Dedim ya sevgi gerçek,aşk yalandır. Dahası da var: Aşkın gözü kördür, Fazla naz aşık usandırır; Aşk oyun,aşık oyuncaktır. Sevgi ise yaşamdır,hakikattir. Aşk aceledir, Sevgi usul usul sabırlıdır. Acele işe hem şeytan karışır. Aşk ateşlidir Çünkü hastalıklıdır. Sevgi ılıktır Çünkü sağlıklıdır. Velhasıl bu iki kardeşin hikayesidir Aşka ve sevgiye dair…
Ben bir gurbet kuşu Senden uzak sürgünde Sen bir sevda suçu Başkasının gönlünde...
Unutmanın tek çaresi Zaman denen ilaçmış Bu nasıl bir çareymiş de Bir bana yaramamış...
Hasretle bin pare olmuşum sen nerdesin? ? ? Günümde gecemde her yerde benimlesin...
Avuçların yanmaz mı hiç başkasının elinde Dudakların kavrulmaz mı başka biri öpünce? ? ?
Hala arasıra aklına gelir miyim? Yoksa senin için yabancı biri miyim? Şu hayatta her zorluğu gördüm, yaşadım, bilirim Ama seni unutmayı bir türlü bilemedim....
Hasretle bin pare olmuşum sen nerdesin? Günümde gecemde her yerde benimlesin..
Geçsin günler, haftalar, Aylar, mevsimler, yıllar... Zaman, sanki bir rüzgar Ve bir su gibi aksın... Sen gözlerimde bir renk, Kulaklarımda bir ses Ve içimde bir nefes Olarak kalacaksın…
-seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin- -nazlanırsın ama bir gün gelirsin-
düşen bir yaprağa bağladım hayatımı olsun artık diyorum ne olacaksa paralı asker miyim neyim ben ekleyip duruyorum sabahları akşama ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim nasıl bir dostluk ki bu, hem kadim hem de mayhoş elma tadında.
kendimi de koysam ayağımın altına yine de yetişemiyorum ey aşk, omzunun hizasına. çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu ve ayağını kaldırıyor dünya, konuşurken benimle. budanan oğullar gibiyim sessiz ve narin nereye konsam geri sayım başlıyor kurcalıyor beni bir çırağın elleri ah, unufak olsam ve desem ki ağzın tat görmesin hayat kandırdın beni.
sorma, elim kırılsın bir daha dokunursam güneşe.
kılpayı kaçırılmış bir şeyin bıraktığı ardında neyse oyum ben. yaralı serçe, benim için dua et: gök bir kayalık gibi şimdi üstümde dr. şükrü öncüoğlu'ndan üç ayda bir reçete.
acıyan bir şeyim ben burdan çok uzaklarda ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla çünkü nasıl bir şey biliyorum itin taştan korkması bir yastık arıyorum kuş seslerinden mühim değil sonrası.
sorma, yangın sönseydi suyla denizler her akşam böyle yanmazdı.
yakartop oynayan melekler gördüm güneşle ve büyük çiftçiler gördüm dağları biçen yolundaydı herşey, ben bile yolundaydım ama kıyıya vardığımda kendimi unuttuğumu anladım karşı kıyıda.
şiirler söyledim belki duyarsın diye çığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadenin sana seslendim durdum bu küçücük odadan acımı duy, sensin pusulam benim ki dünya silinmiş bir harita gibi yabancı bana.
sorma, usulca uzandığında bir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran.
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa... dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar... her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O... her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa... bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa... iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa... eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken 'keşke O anlatsa' diye iç geçiriyorsanız... kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... özlemi, sol tarafınızda tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız... O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse... gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine... uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... dışarıda yer yerinden oynuyor ve 'içeri'de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... Her gidişte ayaklarınız 'Geri dön' diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla... ...o halde bugün sizin gününüz! .. 'Çok yaşa'yın ve de 'siz de görün'üz.
sözcüklerim varmıyor uzaklarına birer birer düşüyor bütün öpmelerim ağır yenilgiler alarak …
adresinde yokluğunu kıyamet bilerek sadece susarak özlüyorum seni hiç tanımadan, ne garip …
sadece susarak özlüyorum seni hiç tanımadan, ne garip sense uzak, çok uzakta bir deniz gibisin resimlerde
dokunsan dersim olur, göçerim mecburen duydum çok sonradan, adın önemli değil acın aynı tadı veriyor …
adresinde yokluğunu kıyamet bilerek sadece susarak özlüyorum seni hiç tanımadan, ne garip …
iste buna bıçak çekiyorum simdi adı yok, hiç bir sevgilinin zaman zaman değil simdi yalnız benmiyim bu ahir zamanda derviş mekanına aşk ile çağıran bu ahir zamanda …
Artık gitme demeyeceğim, zaten iyice hazırsın bu sefer. Herşeyi yanında götür; anılarımızı, umutlarımızı, sevgimi de al belki lâzım olur. Tek kelime etmesem diyorum, ama etmeliyim, sana bilmediğin bir şeyden bahsetmeliyim; kendimden. Evet, onca zaman tanıdığını sandığın benden. Hırçın yanımı gördün daha çok, oysa öyle uysal bir çocukmuşum ki. Neydi beni zaman zaman hoyrat yapan? Sanırım, düşünmedin. Birini ayrı tutsam da renklerin hepsini sevdim, mevsimleri de. Aslında çok şey var sevdiğim, kavgalar ve savaşlar dışında bir de niye olursa olsun vedalaşma anları, İsterdim ki uyumlu halimi yaşasaydın daima ama bana hep vurgun saatlerinde geldin, ya da sen vurdun. Uzaklara bakardım uysal çocukluğumda içimde dolmayan derin boşluğumla, denizden gelecek bir gemi bekledim durdum, sonra yıldızlara baktım yıllarca ve sen sandığım bir yıldıza. Kadınlar, erkekler, çocuklar ve şehirler tanıdım, çoğunu da sevdim. Aşklarım da oldu, hem de uğruna ölebileceğim aşklar, ama en çok seni sevdim. Ve şimdi gidiyorsun, evet git içimdeki melek sana dua edecek. Sanırım kahrolmayacağım bu veda sahnesine - senin baban öldü mü? Bu gidiş ölümden beter olamaz. Hangisi doğru bilmiyorum, Seni uğurlayıp öylece kalmak mı? Yoksa, benim uyumamı bekleyip gitmen, benim de sensiz sabaha uyanmam mı? Bence şimdi git, hayır gitme! Yani git de önce üstümü ört, ben uzanayım şöyle, ışığı kapat ve git. Hayır hayır gitme! Yani git de ışığı yak git, ben karanlıktan korkuyorum da! Hem sensizlik hem karanlık bu kadarı fazla. Üstümü de örtme bu şevkat de fazla, ışıkların hepsi açık olsun. İçim burkuluyor sen nasıl gidersen git. Dur, burayı iyi dinle; birkez daha söylüyorum ve son kez. Seni seviyorum. Sen giderken ben içimden haykıracağım 'kusursuz bir aşktı bu' diye. Kusursuz bir aşktı benim sana büyüttüğüm sen ne yaşadın bilmiyorum... Yine de tanıdı gönlüm yaşadı Bir kusursuz aşk büyüttüm sana pişman değilim Her akşam vaktinde bu gönül üzülür Hüzünle dolar seni düşünür Şimdi çok uzakta kimbilir neredesin Geri dön ya da dönme ben sendeyim
Acılı yağmurlarla düşmüşüm yere Tatlı su göllerine akamıyorum Yüzüm yüreğim deprem dalgası Bu gül kıyımlarına bakamıyorum Her sevi bir türküdür bağrımda Her öfke bir ağıt Ağıtlar kuşatmış dört yanımı Kendi türkülerimi haykıramıyorum
Şarkılarla bezeniyor ufuklar Yüreğim patlıyor dağbaşlarında Yüreğim Sancımı duyar mısın yaralarında Kuş seslerinde yas nağmeleri Şarkılar sabır ve çile makamında
Mendilimde öfke çıkınımda bilinç Uykusuz kalır mısın kitaplarıma Dudaklarımda hüzün Avuçlarımda sevinç Kulak verir misin çığlıklarıma Dağları aşarak gelmişim sana Demir kapıları kırarak Işık olur musun karanlıklarıma
Dalların sevdası düşmüş toprağa Olgun meyvelere hasret gençliğimiz Zamanın billur çağlayanı Gürül gürül akarken avuçlarımızda Bir damla yağmur adına Yakarmış dağbaşlarında yüreğimiz Gökyüzünde sanılmış bütün yaşam Gökyüzüne çivilenmiş ellerimiz
Ateşler yine parlıyor dağlarda Dolular yine kırıyor çiçekleri Gecenin karnına inerken şafağın tekmeleri Bulutları delen ışıklar Ezik ve kinli Aydınlık iri Sanki kocaları işkencede kadın gözleri
Nasıl kapanır bu kanayan yara Nasıl anlatılır ki sana bu hal Terimde tuz gözyaşımda bal Bağdaş kurar mısın soframa Gözlerimde umut yüreğimde aşk Ölümleri boşlayıp düşer misin sevdama
İsterim ki senden İnancıma aşık olasın Zindanıma ışık olasın Yürüyesin gönlümün yollarına Sorasın beni sorasın
İnce kabukları zorlanıyor zamanın Gelecek damlıyor yorgun havuzlara Damlalarla yılların gelin yüzü Suların üstünde koskoca bir çağ Umutlar sığmaz oluyor alanlara
Baharda gazel dökme bahçelerime Ben yaşamayı bilmez miyim Çocuklarım okul yollarında Okullarım sabah kollarında Sanki güzellikleri görmez miyim Papatya beyazlığında ölüm sarısı Karanfil kıvrımlarında kan Bu çiçekler uğruna ölmez miyim De gülüm ben seni sevmez miyim
Bahar değil acı yükleniyor dallarıma Yapraklarımda ayrılık Meyvelerimde gurbet Vuslat olup gelir misin kollarıma Ellerimde kış saçlarımda kar Cemre olup düşer misin toprağıma
İsterim ki senden Yılgınlıkta inanç olasın Zulme karşı direnç olasın Gömülesin aşkımın sularına Göresin beni göresin
Göresin ki destan edesin Söyleyesin dillerden dillere Bir türkünün dizelerinde Bir kavalın nağmelerinde Alıp başını gidesin Bağrı yanık yeller üstünde Güneşin rengiyle düşesin ufuklarıma Kırasın karanlıklarımı kırasın.. [[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[ DOSTLUK...
Sevdiğimden şüphe eden kadın Hiç mi bakmadın gözlerime Ne zaman görsem bütün zaman sen oluyordu Hiç mi durmadı sende zaman Ben kaç yangın yaktım ardından Kaç isyan cıktı hüzün topraklarında Düşsüz bir düş oldum kaç gece Hiç mi bakmadın Avuçlarımda kanayan yüreğe Oysa ben hep sen oldum Bütün aşk şarkılarında Bütün hazin hikayeler beni yazar oldu Ve herdem sana açar oldu Bütün yerli hüzünlerim
Bir kır çiçeği kokusunda gelirdim sana Hiç mi koklamadın gülümü Hiç mi sevmedin Hiç mi yanmadı yüreğin
Anladım sevgili sen hiç sevmedin Ama sen amedin gülüydün Bir çağ kapanırdı senle Bi umuttan bi hayale koşardı Gittin ve yoksun Artık sevgili Şimdi bi amed kaldı birde bedbaht yüreği
Sen düşüyorsun aklıma bu sabah Birde cevapı olmayan sorular Oysa biz ne zaman bu yollardan geçtik Müsteksizce gittik Halbuki ne çok şiir okumuştu ruhum ruhuna Kalbim kalbinin sahibiydi Oysa şimdi yoksun Hutame ateşinde yanıyorum sevgili Nerdesin?
Bir çift turnaya benzerdi gözlerin ki; o gözler ki gördüğüm en güzel gözlerdi toprak kokusuydun,çicektin bahardın yıldızdın geceleri gökyüzünde şiirdin gözlerimde hiç bitmeyecek satır satır mısra mısra aşk kokan hiç bitmeyecek gitmeyecek! ! ömrümün son baharı sol salınım yüreğim sensiz İstanbul sensiz sevgili! ! ! Baharlarımı Kışa döndürme Günüm gecem Gitme demiyorum sana! ! Sevgili Seni seviyorum diyorum anla anla! !
Sen nerden geldin Laz kızı, gecenin saat ikisinde... yokken ben bende ucmuşken hayellerim ellerimden.... takılmışken uçurtmam Ahmetin uçurtması gibi tellere. durmak isteyen kalemim mürekkebim bitmişken nerden düştün kalbime.
Vakit geçtir Laz kızı ikidir saat, ve bende zaman durmuş.... sen, nerden kanat çalıp, geldin bana sigaramın dumanı donmuşken umutlarım beni atıp gitmişken melek misin huri misin,..? nerden düştün kalbime.
İkide uyumaz mı sizin orda melekler.. hep gezer mi geceleri kimsesiz şairleri, ruhunu yitirmiş, arayan.. avare dervişleri melhem mi olur,dertlere ağlayan yüreklere.. söyle bana Laz kızı gecenin bu saati nerden düştün kalbime.
Son durak mı benim yanım yoksa seferin mi var, uçup gidecek misin yoksa bir gecenin ikisinde ben dende... yine mi uçurtmam takılacak herşey bana uzak olacak kokladığım gülün kokusu burnumda donacak... yine mi kimsesizler, istasyonunda.... treni bekleyeceyim, gitmek için, mutsuzlar şehrine, ve yine mi mutsuz kalacağım sen yoksun diye...? Kal benimle hep, öyle hani düştüğün gibi gecenin saat, ikisinde kabime.........
YAZARIM SANA YAZMA.. O ZAMAN BEKLİYOR İNSAN.. BİZİM BURAYA ÇOK AZ İNSAN GELİYOR.. HEP GÖZÜN YOLLARDA OLUYOR O ZAMAN BEKLİYOR.. BEKLİYOR BEKİYOR.. İNSAN.. AMA KİMSE GELMİYOR..
09.03.2008 - 14:24
yazdıklarını yeni gördüm teşekkur ederim. sana ulasmak zor bu gunlerde uzaklardasın bense yine bildigin gibiyim bildigin yerdeyim
27.02.2007 - 18:15
Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak
her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.
bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
“içinde benzetmeler olan”
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok
uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine
sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır
sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır
bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar
verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz
sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah’a inanmaktır
27.02.2007 - 05:40
CENNETİM OLUR MUSUN?
Elini tutsam,
dünyanın öbür ucuna benimle birlikte gelir misin?
Bekle desem,
dünyanın bir ucunda beni bekler misin?
Denizimde fırtınalar çıktığında
limanım olur musun?
Karanlık bastırdığında deniz fenerim,
hava açınca yıldızlarım olur musun;
bulutlar göğü kapladığında pusulam?
Mihengim, turnusol kağıdım olur musun?
yüreğimin suyu bulandıkça onu durultacak iksirim?
Kapılar kapandığında kapım,
yollar açıldığı vakit yolum,
saklanmak istesem duvarım olur musun?
özgürlüğüm ve mapusanem?
Üşürsem evim olur musun?
yorganım, ana kucağım?
çölümde vaha olur musun?
vahamda hurma ağacım?
Dağın tavşanı, çölün ceylanı,
gecenin hayalleri bağrına bastığı gibi
beni bağrına basar mısın?
Şak şak yarılsa bile gökten umudunu kesmeyen kıraç tarlalar gibi
umut bağlar mısın bana?
gitmek istersem kanatlarım olur musun?
kalmak istersem ayağımda prangam?
Hurilerim olur musun?
kudret helvam ve bıldırcınım?
soğanda sarımsakta gözüm yok,
tih çölü sürgününde gözüm yok.
ateş almaya gidersem,
kırk vakit sonra dönsem bile
aynı yerde beni bekliyor olur musun?
Kavmim beni terk ederse ve ben kavmimden kaçarsam,
bir kez arkana bakmadan arkamdan gelir misin?
Ot bitmeyen bir vadide
yalnızca Allah (c.c) ’a emanet edip gidersem,
sen de beni kınamaksızın O’na güvenir ve sa’y eder misin?
Ümidimi kaybettiğim anda ümidim,
neş’emi kaybettiğim zamanlarda coşkum,
kalbim işgale uğrarsa halaskârım ve rehberim olur musun?
Arkadaşım, yoldaşım, sırdaşım, enîsim,
huzûrum, sürûrum, nûrum, zînetim, nîmetim,
cennetim olur musun?
01.02.2007 - 17:48
Sen Ağlama
Kara gözlerinden bir damla yaş düşünce,
Güzel yüzün yanakların ıslanır.
Kara gözlerinden bir damla yaş düşünce,
Hüzün keder yüreğime yaslanır.
Sen ağlama!
Bir damla gözyaşın yeter.
Sen üzülme gülüm.
Gece gökyüzünden bir damla yaş düşünce,
Bahar gelir tüm çiçekler ıslanır.
Kara gözlerinden bir damla yaş düşünce,
Hüzün keder yüreğime yaslanır.
Sen ağlama!
Bir damla gözyaşın yeter.
Sen üzülme gülüm
Gamzende güllerin biter.
Yollarıma,
Taş koysalar da döneceğim
Gözlerinden,
Yaşlarını sileceğim
01.02.2007 - 13:48
GÜL GÜZELİ
Elini son defa yanağıma koy
İstemiyorsan giderim giderim
Serin bir sonbahar akşamında söz
İsmini unutur silerim silerim
Tuttuğun kalem olsa yüreğinin elleri
Bir defa daha yazsa bebeğim bebeğim bebeğim
Eğer bir masal perisi girerse rüyalarına
Öldü dersin gül güzeli tılsımını kaybetti
Uğruna döktüğüm gözyaşlarım için
Yağmurdan özür dilerim dilerim
Kuruttuğum kızıl gülleri alıp
Senin için senden geçerim geçerim
24.01.2007 - 09:35
Hangi Ayrılık
Hangi gün karar verdin,
Küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana,
Böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle,
Hangi uçak, hangi tren;
Seni benden götüren,
Beni bir kuş gibi öttüren?
Hangi kırılası eller dolanır şimdi,
Kırılası belinde?
Hangi rüzgar şarkı söyler,
O ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna,
Tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin,
En mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam;
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip,
Hangi masaları dağıtsam?
Ben de bu sersem başımı,
Karakolun duvarına vursam!
Kendimi caddeye atıp,
Arabaların altına savursam! .
Hangi tercih beni,
En hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de
Ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem,
Şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri,
Seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki,
Böyle diş ağrısı gibi, durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki
Böyle musluk gibi, içime damlasın?
Hiç sanmam, hasta kalbim,
Bunu bir süre daha kaldıramaz..
Feriştah olsa, böyle
Eli-kolu bağlı, bekleyip duramaz! ..
Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder,
Ateşimi söndürmeye?
Olur mu be, olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi;
Buruşturup bir kenara atılır mı?
Vefa bu kadar basit mi?
Alınır mı, satılır mı?
Hangi hırsız çaldı
Seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı,
Bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü,
Yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel,
Çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara,
Seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj,
Böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaatler,
O saf kalbini cezbetti?
Dağ gibi adamı eze-eze,
Hangi anası tipli parlak çömeze
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
Hangi yamyamlara yedirdin,
O masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi,
El değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi,
Benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır,
İnsanlara olan inancımı?
Hangi bekçi,
Hangi polis artık zapteder beni?
Ve hangi su bağışlatır,
Hangi musalla temizler seni?
Hangi sevgili var ki
Senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki
Benim kadar çaresiz?
Hangi ayrılık var ki
Böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taşyürek var ki
Benim kadar ağlasın?
22.01.2007 - 18:23
Aşk ikidir sevgi bir;
Aşk yalan,sevgi gerçektir.
Aşk sudur,sevgi susuzluk.
Bu yüzden sevgi hasrettir,
Özlemektir,beklemektir.
Asıl maharet:
Susuzken suyu içmek değil
Karşısına geçip seyretmektir.
Aşk haykırmaktır,sevgi ağlamak;
Aşk açmaktır,sevgi katlamak.
Sevgi saklamaktır
Yüreğini,gözlerini
Ve de ellerini saklamak
Bahar geldiğinde…
Bir çiçeğe,yeşile,çimene
Aşık olamazsın ama seversin.
Arkadaşına aşık olamazsın
Ama seversin.
Toprağa fidanı aşkla değil
Sevgiyle dikersin.
Sevgi için ölünür,aşk öldürür.
Aşk kıskançtır,nankördür
Sevgiyi öldürür.
Aşk Kabil’dir,sevgi Habil.
Aşkla sevgi aslında kardeştir
Babaları insandır,Adem’dir
Aşk için şiirler yazarsın,
Şarkılar yaparsın;
Sevgiyi anlatamazsın.
Çünkü yüreğine sığdıramazsın.
Kalbini aşka kapatabilirsin
Ama sevgiye kapatamazsın
Sevgi gizli,aşk aşikardır.
Yüz vermeyince unutursun
Sen aşığım diye daha kendini kandır.
Dedim ya sevgi gerçek,aşk yalandır.
Dahası da var:
Aşkın gözü kördür,
Fazla naz aşık usandırır;
Aşk oyun,aşık oyuncaktır.
Sevgi ise yaşamdır,hakikattir.
Aşk aceledir,
Sevgi usul usul sabırlıdır.
Acele işe hem şeytan karışır.
Aşk ateşlidir
Çünkü hastalıklıdır.
Sevgi ılıktır
Çünkü sağlıklıdır.
Velhasıl bu iki kardeşin hikayesidir
Aşka ve sevgiye dair…
26 Ocak 2002
Aydın
Yüksel Kasım
18.01.2007 - 00:33
Gurbet Kuşu
Ben bir gurbet kuşu
Senden uzak sürgünde
Sen bir sevda suçu
Başkasının gönlünde...
Unutmanın tek çaresi
Zaman denen ilaçmış
Bu nasıl bir çareymiş de
Bir bana yaramamış...
Hasretle bin pare olmuşum sen nerdesin? ? ?
Günümde gecemde her yerde benimlesin...
Avuçların yanmaz mı hiç başkasının elinde
Dudakların kavrulmaz mı başka biri öpünce? ? ?
Hala arasıra aklına gelir miyim?
Yoksa senin için yabancı biri miyim?
Şu hayatta her zorluğu gördüm, yaşadım, bilirim
Ama seni unutmayı bir türlü bilemedim....
Hasretle bin pare olmuşum sen nerdesin?
Günümde gecemde her yerde benimlesin..
17.01.2007 - 22:31
Hatıra
Geçsin günler, haftalar,
Aylar, mevsimler, yıllar...
Zaman, sanki bir rüzgar
Ve bir su gibi aksın...
Sen gözlerimde bir renk,
Kulaklarımda bir ses
Ve içimde bir nefes
Olarak kalacaksın…
Enis Behiç Koryürek
17.01.2007 - 21:05
Uluorta
-seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin-
-nazlanırsın ama bir gün gelirsin-
düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
olsun artık diyorum ne olacaksa
paralı asker miyim neyim ben
ekleyip duruyorum sabahları akşama
ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor
gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim
nasıl bir dostluk ki bu, hem kadim
hem de mayhoş elma tadında.
kendimi de koysam ayağımın altına
yine de yetişemiyorum ey aşk,
omzunun hizasına.
çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu
ve ayağını kaldırıyor dünya, konuşurken benimle.
budanan oğullar gibiyim sessiz ve narin
nereye konsam geri sayım başlıyor
kurcalıyor beni bir çırağın elleri
ah, unufak olsam ve desem ki
ağzın tat görmesin hayat
kandırdın beni.
sorma,
elim kırılsın bir daha
dokunursam güneşe.
kılpayı kaçırılmış bir şeyin
bıraktığı ardında
neyse oyum ben.
yaralı serçe, benim için dua et:
gök bir kayalık gibi şimdi üstümde
dr. şükrü öncüoğlu'ndan
üç ayda bir reçete.
acıyan bir şeyim ben burdan çok uzaklarda
ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla
çünkü nasıl bir şey biliyorum itin taştan korkması
bir yastık arıyorum kuş seslerinden
mühim değil sonrası.
sorma,
yangın sönseydi suyla
denizler her akşam böyle yanmazdı.
yakartop oynayan melekler gördüm güneşle
ve büyük çiftçiler gördüm dağları biçen
yolundaydı herşey, ben bile yolundaydım
ama
kıyıya vardığımda
kendimi unuttuğumu anladım
karşı kıyıda.
şiirler söyledim belki duyarsın diye
çığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadenin
sana seslendim durdum bu küçücük odadan
acımı duy, sensin pusulam benim
ki dünya
silinmiş bir harita
gibi yabancı bana.
sorma,
usulca uzandığında
bir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran.
17.01.2007 - 09:46
E ğer...
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse...
elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O'nun yüzü pembeyse,
kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O... her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken 'keşke O anlatsa' diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol tarafınızda tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve 'içeri'de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa,
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız 'Geri dön' diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz! ..
'Çok yaşa'yın ve de 'siz de görün'üz.
17.01.2007 - 09:37
sadece susarak özlüyorum...
sözcüklerim varmıyor uzaklarına
birer birer düşüyor bütün öpmelerim
ağır yenilgiler alarak …
adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip …
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip
sense uzak, çok uzakta
bir deniz gibisin resimlerde
dokunsan dersim olur, göçerim mecburen
duydum çok sonradan, adın önemli değil
acın aynı tadı veriyor …
adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip …
iste buna bıçak çekiyorum
simdi adı yok, hiç bir sevgilinin
zaman zaman değil simdi
yalnız benmiyim bu ahir zamanda
derviş mekanına aşk ile çağıran
bu ahir zamanda …
Şiir: Fadıl Öztürk
16.01.2007 - 13:28
Gel
Nasıl ağlamıştın öyle akşam sokaklarda.
Birden nasıl büyümüştü içimde yerin?
Japon türkülerine benziyordu gözlerin
Sen japon türkülerini bilmezsin...
Pişman oldum yaptığıma o günden beri
Gel gitme çocuk!
Buruk bir acı çöker yüreğime geceleri
Nereye bu hazin yolculuk
Yavuz Bülent Bakiler
14.01.2007 - 12:38
Bekleyen
Sen, kaçak bir ürkek ceylansın dağda,
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!
Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.
Kimsesiz odanda kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgar değil, odur haykıran!
Göğsümden havaya kattığım zehir,
Solduracak bir gül gibi ömrünü.
Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir.
Bana kalacaksın yine son günü.
Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye
Toprağında bir taş olur, beklerim...
Necip Fazıl Kısakürek
14.01.2007 - 12:37
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
13.01.2007 - 10:53
Kusursuz Aşk
Artık gitme demeyeceğim, zaten iyice hazırsın bu sefer.
Herşeyi yanında götür; anılarımızı, umutlarımızı, sevgimi de al belki lâzım olur.
Tek kelime etmesem diyorum, ama etmeliyim, sana bilmediğin bir şeyden
bahsetmeliyim; kendimden. Evet, onca zaman tanıdığını sandığın benden.
Hırçın yanımı gördün daha çok, oysa öyle uysal bir çocukmuşum ki.
Neydi beni zaman zaman hoyrat yapan?
Sanırım, düşünmedin.
Birini ayrı tutsam da renklerin hepsini sevdim, mevsimleri de.
Aslında çok şey var sevdiğim,
kavgalar ve savaşlar dışında bir de niye olursa olsun vedalaşma anları,
İsterdim ki uyumlu halimi yaşasaydın daima ama bana hep vurgun
saatlerinde geldin, ya da sen vurdun.
Uzaklara bakardım uysal çocukluğumda içimde dolmayan derin boşluğumla,
denizden gelecek bir gemi bekledim durdum,
sonra yıldızlara baktım yıllarca ve sen sandığım bir yıldıza.
Kadınlar, erkekler, çocuklar ve şehirler tanıdım, çoğunu da sevdim.
Aşklarım da oldu, hem de uğruna ölebileceğim aşklar, ama en çok seni sevdim.
Ve şimdi gidiyorsun, evet git içimdeki melek sana dua edecek.
Sanırım kahrolmayacağım bu veda sahnesine - senin baban öldü mü?
Bu gidiş ölümden beter olamaz.
Hangisi doğru bilmiyorum,
Seni uğurlayıp öylece kalmak mı?
Yoksa, benim uyumamı bekleyip gitmen, benim de sensiz sabaha uyanmam mı?
Bence şimdi git, hayır gitme! Yani git de önce üstümü ört, ben uzanayım şöyle, ışığı kapat ve git.
Hayır hayır gitme!
Yani git de ışığı yak git, ben karanlıktan korkuyorum da!
Hem sensizlik hem karanlık bu kadarı fazla.
Üstümü de örtme bu şevkat de fazla, ışıkların hepsi açık olsun.
İçim burkuluyor sen nasıl gidersen git.
Dur, burayı iyi dinle; birkez daha söylüyorum ve son kez.
Seni seviyorum.
Sen giderken ben içimden haykıracağım 'kusursuz bir aşktı bu' diye.
Kusursuz bir aşktı benim sana büyüttüğüm sen ne yaşadın bilmiyorum...
Yine de tanıdı gönlüm yaşadı
Bir kusursuz aşk büyüttüm sana pişman değilim
Her akşam vaktinde bu gönül üzülür
Hüzünle dolar seni düşünür
Şimdi çok uzakta kimbilir neredesin
Geri dön ya da dönme ben sendeyim
S.ARICA / ALBÜMÜNDEN
11.01.2007 - 00:38
Yürek Çağrısı
Acılı yağmurlarla düşmüşüm yere
Tatlı su göllerine akamıyorum
Yüzüm yüreğim deprem dalgası
Bu gül kıyımlarına bakamıyorum
Her sevi bir türküdür bağrımda
Her öfke bir ağıt
Ağıtlar kuşatmış dört yanımı
Kendi türkülerimi haykıramıyorum
Şarkılarla bezeniyor ufuklar
Yüreğim patlıyor dağbaşlarında
Yüreğim
Sancımı duyar mısın yaralarında
Kuş seslerinde yas nağmeleri
Şarkılar sabır ve çile makamında
Mendilimde öfke çıkınımda bilinç
Uykusuz kalır mısın kitaplarıma
Dudaklarımda hüzün
Avuçlarımda sevinç
Kulak verir misin çığlıklarıma
Dağları aşarak gelmişim sana
Demir kapıları kırarak
Işık olur musun karanlıklarıma
İsterim ki senden
Yaylalarda otlak olasın
Ovalarda ırmak olasın
Yayılasın göğsümün kırlarına
Sarasın beni sarasın
Dalların sevdası düşmüş toprağa
Olgun meyvelere hasret gençliğimiz
Zamanın billur çağlayanı
Gürül gürül akarken avuçlarımızda
Bir damla yağmur adına
Yakarmış dağbaşlarında yüreğimiz
Gökyüzünde sanılmış bütün yaşam
Gökyüzüne çivilenmiş ellerimiz
Ateşler yine parlıyor dağlarda
Dolular yine kırıyor çiçekleri
Gecenin karnına inerken şafağın tekmeleri
Bulutları delen ışıklar
Ezik ve kinli
Aydınlık iri
Sanki kocaları işkencede kadın gözleri
Nasıl kapanır bu kanayan yara
Nasıl anlatılır ki sana bu hal
Terimde tuz gözyaşımda bal
Bağdaş kurar mısın soframa
Gözlerimde umut yüreğimde aşk
Ölümleri boşlayıp düşer misin sevdama
İsterim ki senden
İnancıma aşık olasın
Zindanıma ışık olasın
Yürüyesin gönlümün yollarına
Sorasın beni sorasın
İnce kabukları zorlanıyor zamanın
Gelecek damlıyor yorgun havuzlara
Damlalarla yılların gelin yüzü
Suların üstünde koskoca bir çağ
Umutlar sığmaz oluyor alanlara
Baharda gazel dökme bahçelerime
Ben yaşamayı bilmez miyim
Çocuklarım okul yollarında
Okullarım sabah kollarında
Sanki güzellikleri görmez miyim
Papatya beyazlığında ölüm sarısı
Karanfil kıvrımlarında kan
Bu çiçekler uğruna ölmez miyim
De gülüm ben seni sevmez miyim
Bahar değil acı yükleniyor dallarıma
Yapraklarımda ayrılık
Meyvelerimde gurbet
Vuslat olup gelir misin kollarıma
Ellerimde kış saçlarımda kar
Cemre olup düşer misin toprağıma
İsterim ki senden
Yılgınlıkta inanç olasın
Zulme karşı direnç olasın
Gömülesin aşkımın sularına
Göresin beni göresin
Göresin ki destan edesin
Söyleyesin dillerden dillere
Bir türkünün dizelerinde
Bir kavalın nağmelerinde
Alıp başını gidesin
Bağrı yanık yeller üstünde
Güneşin rengiyle düşesin ufuklarıma
Kırasın karanlıklarımı kırasın..
[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[
DOSTLUK...
10.01.2007 - 18:45
Sevdiğimden şüphe eden kadın
Hiç mi bakmadın gözlerime
Ne zaman görsem bütün zaman sen oluyordu
Hiç mi durmadı sende zaman
Ben kaç yangın yaktım ardından
Kaç isyan cıktı hüzün topraklarında
Düşsüz bir düş oldum kaç gece
Hiç mi bakmadın
Avuçlarımda kanayan yüreğe
Oysa ben hep sen oldum
Bütün aşk şarkılarında
Bütün hazin hikayeler beni yazar oldu
Ve herdem sana açar oldu
Bütün yerli hüzünlerim
Bir kır çiçeği kokusunda gelirdim sana
Hiç mi koklamadın gülümü
Hiç mi sevmedin
Hiç mi yanmadı yüreğin
Anladım sevgili sen hiç sevmedin
Ama sen amedin gülüydün
Bir çağ kapanırdı senle
Bi umuttan bi hayale koşardı
Gittin ve yoksun
Artık sevgili
Şimdi bi amed kaldı birde bedbaht yüreği
09.01.2007 - 11:35
Bekleyiş.
Sen düşüyorsun aklıma bu sabah
Birde cevapı olmayan sorular
Oysa biz ne zaman bu yollardan geçtik
Müsteksizce gittik
Halbuki ne çok şiir okumuştu ruhum ruhuna
Kalbim kalbinin sahibiydi
Oysa şimdi yoksun
Hutame ateşinde yanıyorum sevgili
Nerdesin?
2006.serabı
demmi arabı
08.01.2007 - 23:39
Bir çift turnaya benzerdi gözlerin ki;
o gözler ki gördüğüm en güzel gözlerdi
toprak kokusuydun,çicektin bahardın
yıldızdın geceleri gökyüzünde
şiirdin gözlerimde hiç bitmeyecek
satır satır mısra mısra aşk kokan
hiç bitmeyecek gitmeyecek! !
ömrümün son baharı
sol salınım
yüreğim sensiz
İstanbul sensiz
sevgili! ! !
Baharlarımı Kışa döndürme
Günüm gecem
Gitme demiyorum sana! !
Sevgili
Seni seviyorum
diyorum anla anla! !
08.01.2006 - serabı / zikorii...
07.01.2007 - 00:58
Nerden düştün Laz kızı
Sen nerden geldin
Laz kızı,
gecenin saat ikisinde...
yokken ben bende
ucmuşken hayellerim
ellerimden....
takılmışken uçurtmam
Ahmetin uçurtması
gibi tellere.
durmak isteyen kalemim
mürekkebim bitmişken
nerden düştün kalbime.
Vakit geçtir Laz kızı
ikidir saat,
ve bende
zaman durmuş....
sen, nerden
kanat çalıp, geldin bana
sigaramın dumanı donmuşken
umutlarım beni atıp gitmişken
melek misin huri misin,..?
nerden düştün kalbime.
İkide uyumaz mı
sizin orda melekler..
hep gezer mi geceleri
kimsesiz şairleri,
ruhunu yitirmiş, arayan..
avare dervişleri
melhem mi olur,dertlere
ağlayan yüreklere..
söyle bana Laz kızı
gecenin bu saati
nerden düştün kalbime.
Son durak mı benim yanım
yoksa seferin mi var,
uçup gidecek misin yoksa
bir gecenin ikisinde
ben dende...
yine mi uçurtmam takılacak
herşey bana uzak olacak
kokladığım gülün kokusu
burnumda donacak...
yine mi kimsesizler,
istasyonunda....
treni bekleyeceyim,
gitmek için,
mutsuzlar şehrine,
ve yine mi mutsuz kalacağım
sen yoksun diye...?
Kal benimle hep, öyle
hani düştüğün gibi
gecenin saat,
ikisinde kabime.........
05.01.2007 - 23:55
Yüksek dağlardan esen rüzgar
Bahçemizdeki yaşlı çınar
Anaların,bebeklerini yıkadığı engin pınar
Köyümüzü çevreleyen dar patikalar
Erzaklarımızı saklayan bohçalar
Özenle açılan mantılar
Uzaklarda ama kendimizden olan tatlar
Yeniliyor buralarda acımasız yıllar
Kahvelerden sızan fısıltılar
Çobanlar, kuzucuklara ıslık çalar
Anaların kızlarına yaktıkları kınalar
Yemyeşil, tertemiz ormanlar
Özgürce koşan kır atlar
Kardeşliğin sembolü halaylar
Büyüklere yakılan ağıtlar
Yeniliyor buralarda acımasız yıllar
05.01.2007 - 10:43
önümden çekilirsen İstanbul görünecek
nerede olduğumu bileceğim
sisler utanacak,
eğilecek
ağzının ucundan öpeceğim
saçına kalbimi takacağım
avcunda bir şiir büyüyecek
nerede olduğumu bileceğim
bu çıplak geceler yok mu
bu plak böyle ağlamıyor mu
camları kırmak
işten değil
delirecek miyim neyim
kirpiklerimden mısra dökülüyor
kenya'da simsiyah yalnızım
yoksul bir şilepte gemiciyim
malezya'da yük bekliyorum
önümden çekilirsen,
İstanbul görünecek
nerede olduğumu bileceğim
gözlerini söndürme
muhtacım
ben senin aydınlığına muhtacım
yepyeni bir ilkbahar harcayıp
bir yaz boğup,
bir sonbahar harcayıp
rüzgar gülünü arayacağım
oran'da pernanbouc'ta timbuktu'da
vinçler yine akşamları indirecekler
yine karanlığa bulaşacağım
gözlerin rüzgarda savrulacak
ikimiz iki sap buğday olsak
sen benim olsan,
ben senin olsam
bir gece vakti aklına gelsem
uykunu tutsam
bırakmasam
seni kucaklasam,
kucaklasam
birbirimizin kalbini dinlesek
dünyanın kalbini dinlesek
büyük ateşler yaksalar
iki güvercin uçursalar
nerede olduğumuzu bilsek...
ATİLLA İLHAN
05.01.2007 - 00:07
Yüzünü dökme küçük kız
Bırak üzülmeyi
Yalnız sen misin bir düşün
Unutan sevmeyi
Her siyahın bir beyazı
Gecelerin gündüzü de vardır
Yüzünü dökme küçük kız
Kızma onlara
Yalnız sen misin bir düşün
Zincir oranda buranda
Her tutsağın bir kaçışı
Uykunun uyanışıda vardır
Yüzünü dökme küçük kız
Yaşamın anlamını bul
Sonra dinle, kendi yolunu bul
Her siyahın bir beyazı
Gecelerin gündüzü de vardır...
Toplam 46 mesaj bulundu