Salih ÖZBEY1968… Yılında Adıyaman İli, Besni İlçesi, Karagüveç Köyünde doğdu. Halen TYB aktif üyesidir. 100 yakın eseri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:1.KUR’AN-I KERİM (Kelime Kelime Meali) 2. Sebebi Nüzul ve Sebebi Vürud 3.Riyâzü’s-Sâlihîn (Kelime Kelime Tahlili ve İzahı) 4. Kırk ayet –Kırk Hadis 1 5. Evrenin Ruh Haritası (Akaid Kitabı) 6. İnsanlığın Ruh Haritası (Ahlak Kitabı) 7. Ruhların şifası (Esma’ül Hüsna) 8. Yaşamın Ruh Haritası (Fıkıh Kitabı) 9. Beşeriyetin Ruh Mimarları Aziz Peygamberler 10. Peygamberimizin Ruh Haritası (Hz. Peygamber(a.s)'in Hayatı) 11. Çocukların Ruh Dünyası 12. Derslerin Ruhu (Tefsir Dersine Giriş 1) 13. Derslerin Ruhu (Tefsir İlmine Giriş 2) 14. Çağın Altın Ruhluları (Sahabe-i Kiramın Hayatı) 15. Her Adem Bir Alemdir -I- (Araştırma) 16. Her Adem Bir Alemdir -II- (Vecizeler) 17. Süleyman (a.s) ve Karıncalar (Öykü) 18.Hazine (Öykü) 19. Doğruların Babası (Öykü) 20. Eğitim - Öğretim (Öykü) 21. Rüya ile Diriliş (Öykü) 22. Hayal Umudun Kapısıdır (Öykü) 23. Medeniyetin Ortak Değerleri (Araştırma) 24. Acılar da Ağlarmıymış (Şiir) 25. Şerefin Hikmeti (Müslüman Kadın) 26. Aklın gücü (Öykü) 27.Üç Avcı ve Duaları (Öykü) 28. Namazın Hikmetleri (Araştırma) 29. Din Nasihattır (İbretli Sözler) 30.Namazın Dili (Araştırma) 31.Arapçanın Dili 32.Mekkede İlk İman Eden Sahabi Kadınlar 33.Kırk Ayet -Kırk Hadis 2) 34.Ebu Zer (Öykü) 35.Herşeyin Başı İlim İlmin Başı Sabır (Öykü) 36. Şeytan ile Bekçi (Öykü) 37. Seçme Kırk Hadis (Kelime Kelime) 38. Arapçanın Dili II 39. Mülteka (Kelime Kelime Tercümesi) 40. Define (Öykü) 41. Adabı Muaşeret 42. Kırk Hadis (Kelime Kelime) 43. Gençlere Kırk Hadis (Kelime Kelime) 44. Kur’an ile ilgili Kırk Hadis (Kelime Kelime) 45. Okyanus (Büyük Kamus) Mütercim Asım Efendi Tercümesi 46 MÜSNED Ebu Hanife Kelime Kelime İzahı 47. Gaziantep Külliyatı 48. Araban Külliyatı 49. Besni Külliyatı 50. İsahiye Külliyatı 51. Karkamış Külliyatı 52. Nizip Külliyatı 53. Nurdağı Külliyatı 54. Oğuzeli Külliyatı 55. Şahinbey Külliyatı 56. Şehitkamil Külliyatı 57. Yavuzeli Külliyatı 58. G.Antep Yöresel Yemekler Külliyatı 59. Gaziantep 7 Harikası 60. Gaziantep Kahramanları 61. Gaziantep Ünlü Şahsiyetleri 62.İmamı Gazali ve Gaziantep Risalesi 63.Kur’an da Geçen Hayvanların Analizi 64. Kur’an da Geçen Bitkilerin Analizi 65.Nesimi ve Gaziantep Risalesi vd…Devam Eden Çalışmalar: 1-AHLAK USULÜ 2-AİLE HUKUKU 3-FELSEFE (MANTIK) 4-FIKIH USULÜ 5-HADİS USULÜ 6-İBADETLER 7-İKTİSAT (EKONOMİ) 8-KELAM (AKAİD) USULÜ 9-KUR'AN-I KERİM (ÖĞRENME VE OKUMA METODU) 10-MİLLETLER HUKUKU 11-MUAMELAT HUKUKU 12-RÜYA İLMİ 13-TEFSİR USULÜ
..
şehir
23.07.2010 - 02:50ŞEHİR
Şehir:
Kur’an-ı Kerim, değişik ayetlerde kullanılan medine, beled ve karye terimleriyle bir yerleşim birimi olarak “şehir”e dikkatleri çekmiş, hatta yeminle söz etmeye değer bulmuştur.
Şehir, insan eliyle kurulmuş bir eser, hayatı kuşatan bir mekân ve zamanlar ötesine uzanan bir oluşumdur. Bünyesinde taşıdığı sanatı, estetiği, tarihi ve diğer tüm unsurlarıyla insanın ve toplumun bir aynasıdır şehir. Denilebilir ki; insan küçük bir şehir, şehir büyük bir insandır.
Şehir (Mısır) sözü İslâm hukukçularınca şöyle tarif edilmiştir:
Ebû Hanife (ö. 150/767) 'ye göre valisi, hâkimi, sokak, çarşı ve mahalleleri olan yerleşim merkezleri 'kalabalık şehir' niteliğindedir. Ebû Yusuf (ö. 182/798) , halkı en büyük mescide sığmayacak kadar kalabalık olan yerleri şehir sayarken İmam Muhammed (ö. 189/805) , yöneticilerin şehir olarak kabul ettikleri yerleri şehir kabul eder.
İmam Şâfiî (ö. 204/819) ve Ahmed İbn Hanbel (ö. 241/855) bu konuda nüfus sayısı kriterini getirir. Onlara göre, kırk adet akıllı, ergin, hür ve mukîm erkeğin yaz kış başka beldeye göç etmeksizin oturdukları yerleşim merkezleri şehir sayılır.
İmam Mâlik (ö. 179/795) 'e göre, mescidi ve çarşısı olan her yerleşim merkezi şehir sayılır. Köy ve şehir kelimeleri eş anlamlıdır. Nüfuz az olsun çok olsun hüküm değişmez.
Şehir: Sözcük anlamıyla, nüfusu 10.000'i aşan yerleşim birimlerine verilen isimdir. Arapçası Medine’dir.
İnsanların oturduğu, birçok sokaklı ve birçok evli yerlerin en büyüğüdür. Türkiye de, insanların barındığı alanlar, barındırılan insan sayısına göre, köy kasaba ve şehir bölünmesine uğramıştır. Nüfusları 150 - 2.000 arasında olan yerlere köy denilmektedir. Nüfusları 2.000 25.000 arasında olanlara kasaba, 25.000 den fazla olanlara şehir adı verilmektedir.
Tarihte İlk Şehir
Dünya da ilk şehir Mekke’dir. Mekke'nin ortaya çıkışı Hz. Adem (a.s.) 'a kadar uzanır Adem (a.s.) yeryüzüne indirildiğinde Mekke'de Beytullah'ın bulunduğu bu günkü yerde bir mabet inşa etmekle görevlendirilmişti. Tarihçiler, Adem (a.s) 'ın Hindistan tarafından yeryüzüne indiğini kabul etmişlerdir. Onun, kırk defa Mekke'ye giderek haccettiği kabul edilirse bu durum bizi Mekke vadisinin ilk insanla birlikte, seçilerek kutsal kılındığı sonucuna ulaştırır.
Hz. Âdem (a.s) tarafından inşa edilen Beytullah, Nuh (a.s.) zamanına kadar varlığını sürdürdü. Tevhidden yüz çevirip putperest bir hayat yaşamaya başlayan Nuh kavmi, tufanla helâk edilince, Beytullah yeryüzünden kaldırılmıştı. Başka bir rivayete göre ise, Beytullah'ın bulunduğu noktaya, Cennetten bir yakut indirilmiş, Tufan esnasında bu yakut göğe kaldırılmıştı.
Bu rivayetler çerçevesinde düşünüldüğünde Mekke'nin insanlık tarihinin başlangıcı ile birlikte, bir yerleşim yeri olma özelliği göstermeye başladığı anlaşılır. Ayetlerde zikredildiği gibi Beytullah, insanların ibadet etmesi için yeryüzünde inşa edilen ilk yapı ve Mekke, şehirlerin anası (Ümmü'l-Kura) dır. Kur'an-ı Kerimdeki bu tür ifadeler, yukarıdaki nakilleri doğrular niteliktedir. Ancak Taberi'nin Ebu Zer (r.a.) 'den naklettiği bir hadisi şerifte şöyle denilmektedir: 'Ya Resulallah! Yeryüzünde ilk mescit hangisidir' dedim. O, Mescid-i Haramdır' dedi.
'Sonra hangisidir' dedim. Mescid-i Aksa dır' dedi. Aralarında kaç yıl olduğunu sorduğumda da; 'kırk yıl' dedi.'
Mekke'nin önemi onun kalbi sayılan Kâ'be'den ileri geliyor Hz. Muhammed (s.a.) , Mekke'nin kendisini de neredeyse Kâ'be gibi tarih öncesine uzanan kutsal bir temele dayandırır, İbni Abbas'tan gelen bir rivayete göre Allah'ın Resulü (a.s) Mekke'nin fethi günü şöyle demiştir:
'Bu belde Allah'ın yeri ve göğü yarattığı zamandan beri kutsal kıldığı bir beldedir. Bu belde Allah'ın buyruğu ile kıyamete kadar haram (kutsal) dır. Bundan dolayı dikenleri koparılmaz, av hayvanları ürkütülmez.' Mekke'nin özel statüsü klasik hukuk kitaplarında uzun uzun anlatılır. Burası haram bir bölge kabul edildiği için, kan akıtılmaz, bozgunculuk çıkarılmaz, evleri satılmaz, suçlular buraya sığındıkları sürece korunur, Müslüman olmayanlar buraya giremez v.b..
İlk tarihçilerden İbn İshak, 'Mekke Allah'ın melekûtunun yeryüzündeki merkezi, başkentidir' der. Yakuti'nin verdiği bilgiye göre Mekke halk dilinde eski zamanlardan beri 'Arzın göbeği' olarak geçer.
Mekke'nin İslâm kaynakları yanında antik Yahudi ve Hıristiyan geleneklerinde de yüceltilmesi anlamlıdır. Hz. Davud (a.s) ’a indirilen Zebur’da şu kayıt vardır: 'Ne kutludur senin Evinin sakinleri ki daima sana hamdederler; ne kutludur o insan ki kuvveti sendendir. Evine giden yollara gönül veren adam Bekke vadisinden geçerken onu bıkar (işsiz) eder.' Sonradan Yahudiler, Mekke ve Kabe’yi semavi kitaplarda azizleştiren bu kelimeyi, Mekke şehriyle alakasız, mücerret gözyaşı manasına gelen bir mefhum diye tevile kalkıştılar. Bekke vadisi yani gözyaşı vadisi...
Glaser, güney Arapçasından ayrı olarak Habeşçe'de de Mekke ile Mikrab kelimelerinin aynı anlamda kullanıldığını tespit eder. Milattan önceki tarihçilerin Mekke'den söz etmeleri daha şaşırtıcıdır. Batlamyus (İÖ 130) ondan Macoraba olarak söz eder; Romalı tarihçi Sesilis (İÖ 50) , Mekke'yi dünyanın en eski şehri olarak tanımlar. Dozy'e göre de Yunan coğrafyacılarının Macoroba dedikleri yer Mekke'nin kendisidir.
Buna rağmen İslâm araştırmacıları muhtemelen Hz. İbrahim (a.s) 'den sonraki döneme ait olmak üzere Kâ'be'nin çevresinde kimlerin ilk evleri inşa edip orada yerleşik hayata geçtiklerini tespit etmek için özel çabalar harcamışlardır. Kimileri Kâ'be'nin çevresinde ilk evler ve dolayısıyla Mekke şehri Kusayy b. Kilab tarafından kurulduğunu söylerken kimileri Mekke'de kurulan ilk ev, Said veya Sa'd b. Amr'ın evidir, der. Buna göre Amr'ın evi, Kâ'be'ye çok yakın bir yerde kurulan ilk ev olma özelliğini de taşımış oluyor.
Ezraki ve diğer kaynaklar, daha Hz. Âdem (a.s) zamanında insanların Kâ'be'den uzak yerlerde, dağ aralarında ve orman içlerinde yaşamayı tercih ettiklerini, inanışa göre Kâ'be'nin yakın çevresinde ev kurmayı sakıncalı bulduklarını zikrederler. Yine inanışa göre, Kâ'be'nin manevi konumu, onun mimari şeklinin de çevresinde ilk kurulan evlerin mimari tarzını doğrudan etkilemiştir. Buna göre, küp şeklinde inşa edilen Kâ'be'ye hürmeten ilk kurulan evlerin
1) Dairevi olmasına,
2) Kâ'be'den daha yüksek olmamasına,
3) Kâ'be'den belirli uzaklıkta yerlerde kurulmasına özel olarak dikkat edilmiştir.
Hz. Âdem (a.s) 'den Hz. İbrahim (a.s) 'e kadar geçen uzun yüzyıllar boyunca Kâ'be'nin Arap Yarımadası göbeğinde tek başına bir yapı olarak kaldığını ve her zaman ziyaretine gelen insanların hep çadırlarda yaşadığını veya uzak dağlara, orman içlerine çekildiğini düşünmemizi gerektiren makul hiçbir neden yok. İlk insan kuşakları Kâ'be'ye hürmeten bu türden zahmetlere katlanmışsa bile pek erken sayılabilecek bir zamanda çevresinde evlerin kurulması ve merkezi önemine binaen kısa zamanda hatırı sayılır büyükçe bir şehir, yani Kadim Mekke'nin böylece ortaya çıkmıştır.
Kutsal (Mübarek) Şehirler
İslam medeniyetinin üç kutsal (mübarek) şehirleri:
1-Mekke,
2-Kudüs,
3-Medine’dir.
Hz. İbrahim (a.s) ’in Mekke’yi Kâbe inşa etmiş ve Mekke onunla simgelenmiştir.
Hz. Davud (a.s) temelini atmış Hz. Süleyman (a.s) ’ın Kudüs’ü Beyt-i Makdis inşa etmiş ve onunla simgelenmiştir.
Hz. Muhammed (a.s) Medine’yi ve Mescid-i Nebevi’yi inşa etmiş ve onunla simgelenmiştir.
İslam Medeniyetinin Merkezi Olan Şehirler
İslam Medeniyeti, Asrı Saadette sosyal gelişimini tamamladıktan sonra, müthiş bir hızla bilim ve kültür alanında gelişmeye başlamış, bu baş döndürücü hızın sonunda dünyanın çeşitli yerlerinde, zamanın çok ilersinde olan medeniyetlerin oluşmasına imkân sağlamıştır.
Hulefa-i Raşidinden sonra, Emevi ve Abbasilerle başlayan bu hızlı gelişim süreci, özellikle Ortadoğu’da kurulan diğer devletlerle devam etmiş, bu akımın son temsilcisi de birçok şehri imar eden üç kıtaya yayılmış Osmanlı devleti olmuştur.
İslam Medeniyetinin beşiği olmuş, ilim ve kültür alanında emsallerine göre çok ileri gitmiş, gerek kültürel coğrafyasıyla, gerek mimari yapılarıyla, gerekse bilim üreten ve bilim adamı yetiştiren merkezleriyle haklı bir üne kavuşmuş 10 kültür şehri listeledik.
Aşağıdaki listede yer alan şehirlerden bazısı günümüzde hala bir cazibe merkezi durumdayken bazısı ise ne yazık ki eski şaşalı ve görkemli halini özlemle alan birer antik kent artık.
İşte medeniyetin merkezi olmuş 10 şehir:
1. Bağdat:
En parlak dönemini Abbasiler zamanında yaşayan şehir islam dünyasının bilim ve kültür merkezliği görevini uzun süre yapmıştır. Bağdat onuncu yüzyıl ve sonrasında, 2.5 Milyon nüfusuyla dünyanın en büyük şehirleri arasındaydı aynı zamanda. Bilimsel ve kültürel hayatın yanında canlı bir ticaret hayatı da vardı bu şehirde. 1258 yılında Moğollar tarafından talan edildikten sonra şehir, önemini yitirdi ve bir daha toparlanamadı. 17yy.da Osmanlı eline geçen Bağdat, 1917’de İngiliz işgaline uğradı. Şuan Amerikan işgali altında, geçmişini özlemle anıyor.
2. İsfahan:
İsfahan, nısfı cihan derlermiş bir zamanlar. Yani İsfahan dünyanın yarısıdır. Hatta oranın buna gücenir, külli cihan diye karşılık verirmiş. Yani dünyanın hepsidir. Bu söz belki bir mübalağadan ibaret ama şehrin zamanındaki heybetini, haşmetini, dünyadaki konumunu gayet iyi özetliyor. Şuan İran’ın bir eyaleti olan İsfahan, on birinci yüzyılda Selçuklu Devleti’ne başkentlik yaptığı sırada ilim ve kültür hareketleriyle, on yedinci yüzyılda Safevi’nin başkenti olduğu sürede de mimari faaliyetlerle ihya oldu ki şehrin mimari bir düzenlemeye gerçekten ihtiyacı vardı. On üçüncü yüzyılda Moğol istilasından o da nasibini almış yakılıp yıkılmıştı çünkü.
3. Buhara:
Şuan Özbekistan sınırlar içinde kalan bu antik şehir, tarih boyunca İpek yoluna yakınlığı sebebiyle ticaretin başkentlerinden biri olmuştur. Şehrin İslamla şereflenmesiyle birlikte bilim yönünden de gelişmeye başladığı bilinmektedir. Toprağının bereketli olması nedeniyle çeşitli sulama teknikleri yine bu şehirde geliştirilmiştir. Şehir, altın çağını on birinci yüzyılda Karahanlıların egemenliği altında yaşamış, 1220 yılında Moğol İstilasından payına düşeni ne yazık ki o da almıştır. İmam Buhari ve İbni Sina gibi ünlü simalar bu şehrin topraklarından yetişmiştir.
4. Fustat:
Tarihi, çok eski çağlara dayanan bu şehri bugün biz Kahire adıyla tanıyoruz. Şehir günümüzde Mısır devleti’nin başkenti olarak yaşamını sürdürmektedir. İslam tarihi boyunca sırasıyla; Tolunoğulları, Akşitler, Fatimiler, Eyyubiler, Kölemenler ve Memlüklere başkentlik yapmıştır. On altıncı yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin de bir eyaleti olmuştur. Bu kadar farklı medeniyete ev sahipliği yapmış şehir, aynı zamanda dünyanın yaşayan en eski ikinci üniversitesi el ezher’e de ev sahipliği yapmaktadır.
5. Semerkant:
Dünyanın en eski şehirlerinden olan ve günümüzde Özbekistan’a bağlı bu şehir, Buhara ile birlikte İslam dünyasının Orta Asya’daki bilim, kültür ve medeniyet üssü olmuştur. İslam dünyasının ilk kâğıt fabrikası burada açılır. Samanoğulları döneminde parlak bir ticaret merkezi haline gelen şehri Moğol İstilası harap etmiştir. Fakat sonra Moğollara başkent olduğundan yeniden imar edilip eski haline kavuştu. Astronomi ilminin duayenlerinden Uluğ Bey’in memleketidir bu şehir ve bu bilim adamı adına bir rasathanesi mevcuttur.
6. Harran:
Şuan Şanlıurfa ili sınırları içersinde yer alan Harran eskiden, büyük bir bilim ve kültür kentiydi. Birçok bilim adamı ve filozof burada doğdu veya yetişti. Özellikle Tıp ve astronomi biliminin gelişmesine ev sahipliği yaptı. Üstelik sadece müslüman değil Süryani ve yunan ilim asıllı ilim adamları da burada yetişiyordu. Harran yalnızca bir bilim merkezi değil, aynı zamanda ticaret, kültür ve bir inanç merkeziydi. Sekiz ve dokuzuncu yüzyılda altın çağını yaşadı. Emevilere başkent oldu. İslam’ın ilk üniversitesi de burada kurulmuştu. Şehir on birinci yüzyıldan itibaren önemi yitirdi.
7. Basra:
Yedinci yüzyılda, Hz. Ömer (r.a) emriyle, Şattul Arap’da ordugâh olarak kurulan şehir, Abbasi hâkimiyeti altında entelektüel yönden büyük gelişme göstererek çok ünlü bilim ve din insanlarının yetişmesine sebep olmuştur. İbni Heysem, Cahiz gibi bilim adamları, İmam-ı Azam, Rabiatül Adeviyye ve Hasan el Basri gibi mutasavvıflar bu topraklarda yetişen ünlü simalardandır. İhvan-ı Safa cemiyeti de burada organize edilmiştir. Daha sonraları Selçukluların eline geçen şehir mimari yönden de zengin bir konuma sahip olmuştur. Osmanlı Devleti de on yedinci yüzyılda şehri egemenliği altına almıştır.
8. Kurtuba:
Endülüs Emevi Devleti’nin ilim ve kültür merkezi olmuş şehir, Bugün Cordoba adıyla İspanya’da yer alır. Avrupa karanlık çağını yaşarken burada gelişmiş bir medeniyet vardı. Öyle ki bütün yollar tertemiz ve düzenli, geceleri sokak lambalarıyla ışıl ışıldı. Avrupa’ya felsefe bilimini tersten okutan İbn Rüşt, Tıbbi cerrahlık mesleğinin babası Zehravi Kurtuba diyince akla ilk gelen isimler. İmam Kurtubi’de burada doğmuştur. Dünyanın sayılı birkaç önemli eserinden, Endülüs ürünü Kurtuba Cami’si de bu şehirdedir.
9. İstanbul:
Şairler, âlimler, bilginler, gezginler kenti İstanbul. 1453 yılında İslam Âleminin hizmetine geçmesiyle bilim ve kültür alanında müthiş bir sıçrama yaparak nice entelektüelin yetişmesine olanak sağlamıştır. Külliyeler, medreselerle donatılmış bu şehirden onlarca şair, edebiyatçı, ilim adamı, devlet yöneticisi çıkmıştır. Zamanın en büyük devleti Osmanlı’nın dört yüz elli yıl başkentliğini yapmış Şehir, güzelliği ve konumu ile tarih boyunca hep bir cazibe merkezi olmuştur.
10.Dımeşk:
Ya da bugün daha çok bilinen adıyla Şam, şuan Suriye’nin başkenti konumundadır. Hz. Ömer (r.a) ’in döneminde Halid bin Velid (r.a) tarafından feth edilmeden önce bile dünyadaki üç beş ticaret merkezinden biri durumundaydı. Emeviler döneminde çok gelişerek altın çağını yaşamıştır. Yine aynı dönemde önemini yitirmeye başlamıştır. Sonra sırasıyla şehir, Abbasi ve Fatımilerin, Selçukların, Memlukların eline geçti. Bütün bu medeniyetler şehrin mimari yönden gelişmesini sağladı.
Osmanlı’nın İlk Şehir
Osmangazi 1301 yılında yörenin en güçlü Köprühisar kalesini alamayınca ovanın tam ortasına bir şehir kurar ve bu şehre sayılacak kadar ona yakın, tarihi eserleri ve mimari dokusuyla Yenişehir adını verir. Bu şehir Osmanlı’nın kurduğu ilk şehir unvanıyla tarihteki yerini alır.
Roma, Selçuklu, Bizanslılara ev sahipliği yapmış olan Yenişehir, Osmanlı Devleti’nin kuruluş hutbesinin okunduğu ve devlet olduğunu ilan ettiği yer olan Kumluk Camisi, Sinanpaşa, Çınarlı, Semaki, Kurşunlu, Balibey, Ulu camileri, hanları, hamamları, medrese ve Şemaki Evi müzesiyle geçmişin önemli izlerini taşıyor. Osmanlılardan günümüze kadar gelen tarihimizin canlı tanıkları olan evlerin bir kısmı ise projelendirilerek restorasyon için koruma altına alınmış. İki katlı evler cumbaları, sürgülü pencereleri, kapıları ve kapı tokmakları, kiremitli çatıları, bahçeleri geçmişin zarif örnekleri ile karşılaşmanızı sağlıyor.
Türkiye de Şehir
Türkiyede, nüfusu 50 - 100 bin arasında olan şehirler şunlardır:
Sivas (93.849) , Erzurum (91.196) , Samsun (87.311) , Malatya (84.162) , Diyarbakır (80.645) , Adapazarı (73.705) İzmit (80.160) , Mersin (68.574) , İskenderun (62.342) , Balıkesir (61.012) , Elâzığ (60.438) , Urfa (59.910) , Manisa (59.223) , Maraş (54.646) , Zonguldak (54.026) , Trabzon (52,680) , Antalya (50,963) . Türkiye de nüfusu 100 binin üstünde olan şehirler şunlardır:
İstanbul (1.719.922) , Ankara (646.151) , İzmir (370.923) , Adana (230.024) , Bursa (153.939) , Eskişehir (153.10) , Gaziantep (125.386) , Konya (122.704) , Kayseri (102.795) .
Salih ÖZBEY
Karagüveç Köyü
Dipnot:
1- Mekke 2- Bekke 3- Ümmül- Kurâ 4- El Beled 5- El Beledül- Emin 6- El Belde 7- Harâmün Emin 8- Vâdi Ğayri Zer’in 9- Meâd 10- Karye 11- El Mescidül- Haram; (Beled, 1; Tin, 3)
el-Kâsânî, I, 259; el-Cezerî, Kitabü'l-Fıkh ale'l-Mezâhibi'l-Erbaa, Mısır (t.y.) I, 378, 379; Abdurrahman el-Mavsılî, el-İhtiyâr, Kahire (t.y.) I, 81) .
Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Terc. ve Şerhi, III, 45, 46
Taberi, Tarih, Beyrut 1967, I, 122
İbnü'l-Esir et-Kâmil fi't-Tarih, Beyrut 1979, I, 36-38.
Taberî, Tefsir, Mısır 1968 IV, 8.
Taberî, Tarih, I, 123.
Âl-i İmrân, 3/96
el-En'am, 6/92.
Taberî, Tefsir, IV, 8-9
Buhârî, İlim, 37, Cenâiz, 76, Hac 43, Sayd, 8-10, Büyû', 28, Cizye, 22, Meğâzî, 51, 53; Tirmizî, Hac, 1, Diyât, 13.
Farabi, es—Siyasetü'ı Medeniye ve Medinetü'l—Fadıla; Fuzuli, Matlau'l itikad; İbn Haldun, Mukaddime, Çev. S. Uludağ, İstanbul, 1983, 11, 809.
Zebur, Mezmur: 84, Ayet:6.
Ö. Rıza Doğrul, Asrı Saadet, 1973, istanbul, 1,114.
İslâm Ansiklopedisi. Mekke Md., Ö. Rıza Doğrul, Age. 1,115.
Tahir'ül Mevlevi, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, 1963, istanbul s.157.
Ezraki, Kâ'be ve Mekke Tarihi, Çev. Y. Vehbi Yavuz, İstanbul, 1980, İstanbul, s.22-23.
İbn Haldun da ünlü Mukaddime 'de adlı kitabında medeniyete böyle bir tanım getirirler. Daha geniş bilgi için bkz. Ali Bulaç, Medeniyet, Mavera Dergisi: Haziran, 1986 Sayı: 114 — Temmuz, 1986 Sayı: 115.
Buhârî, Büyu’, 53; Cihat, 71, 74; Müslim, Hac, 454; Nesâî, Mesâcid, 6
salih ÖZBEY
22.07.2010 - 06:04Salih ÖZBEY
1968… Yılında Adıyaman İli, Besni İlçesi, Karagüveç Köyünde doğdu. Halen TYB aktif üyesidir. 100 yakın eseri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
1.KUR’AN-I KERİM (Kelime Kelime Meali) 2. Sebebi Nüzul ve Sebebi Vürud 3.Riyâzü’s-Sâlihîn (Kelime Kelime Tahlili ve İzahı) 4. Kırk ayet –Kırk Hadis 1 5. Evrenin Ruh Haritası (Akaid Kitabı) 6. İnsanlığın Ruh Haritası (Ahlak Kitabı) 7. Ruhların şifası (Esma’ül Hüsna) 8. Yaşamın Ruh Haritası (Fıkıh Kitabı) 9. Beşeriyetin Ruh Mimarları Aziz Peygamberler 10. Peygamberimizin Ruh Haritası (Hz. Peygamber(a.s) 'in Hayatı) 11. Çocukların Ruh Dünyası 12. Derslerin Ruhu (Tefsir Dersine Giriş 1) 13. Derslerin Ruhu (Tefsir İlmine Giriş 2) 14. Çağın Altın Ruhluları (Sahabe-i Kiramın Hayatı) 15. Her Adem Bir Alemdir -I- (Araştırma) 16. Her Adem Bir Alemdir -II- (Vecizeler) 17. Süleyman (a.s) ve Karıncalar (Öykü) 18.Hazine (Öykü) 19. Doğruların Babası (Öykü) 20. Eğitim - Öğretim (Öykü) 21. Rüya ile Diriliş (Öykü) 22. Hayal Umudun Kapısıdır (Öykü) 23. Medeniyetin Ortak Değerleri (Araştırma) 24. Acılar da Ağlarmıymış (Şiir) 25. Şerefin Hikmeti (Müslüman Kadın) 26. Aklın gücü (Öykü) 27.Üç Avcı ve Duaları (Öykü) 28. Namazın Hikmetleri (Araştırma) 29. Din Nasihattır (İbretli Sözler) 30.Namazın Dili (Araştırma) 31.Arapçanın Dili 32.Mekkede İlk İman Eden Sahabi Kadınlar 33.Kırk Ayet -Kırk Hadis 2) 34.Ebu Zer (Öykü) 35.Herşeyin Başı İlim İlmin Başı Sabır (Öykü) 36. Şeytan ile Bekçi (Öykü) 37. Seçme Kırk Hadis (Kelime Kelime) 38. Arapçanın Dili II 39. Mülteka (Kelime Kelime Tercümesi) 40. Define (Öykü) 41. Adabı Muaşeret 42. Kırk Hadis (Kelime Kelime) 43. Gençlere Kırk Hadis (Kelime Kelime) 44. Kur’an ile ilgili Kırk Hadis (Kelime Kelime) 45. Okyanus (Büyük Kamus) Mütercim Asım Efendi Tercümesi 46 MÜSNED Ebu Hanife Kelime Kelime İzahı 47. Gaziantep Külliyatı 48. Araban Külliyatı 49. Besni Külliyatı 50. İsahiye Külliyatı 51. Karkamış Külliyatı 52. Nizip Külliyatı 53. Nurdağı Külliyatı 54. Oğuzeli Külliyatı 55. Şahinbey Külliyatı 56. Şehitkamil Külliyatı 57. Yavuzeli Külliyatı 58. G.Antep Yöresel Yemekler Külliyatı 59. Gaziantep 7 Harikası 60. Gaziantep Kahramanları 61. Gaziantep Ünlü Şahsiyetleri vd…
Devam Eden Çalışmalar: 1-AHLAK USULÜ 2-AİLE HUKUKU 3-FELSEFE (MANTIK) 4-FIKIH USULÜ 5-HADİS USULÜ 6-İBADETLER 7-İKTİSAT (EKONOMİ) 8-KELAM (AKAİD) USULÜ 9-KUR'AN-I KERİM (ÖĞRENME VE OKUMA METODU) 10-MİLLETLER HUKUKU 11-MUAMELAT HUKUKU 12-RÜYA İLMİ 13-TEFSİR USULÜ
fıkıh
20.07.2010 - 02:43Allah Hikmeti Dilediğine Verir
Yüce Allah (cc) , Kur’an-ı Kerim de şöyle buyuruyor:
“Dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet bağışlanmışsa, doğrusu ona en büyük servet verilmiş demektir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu düşünüp anlayamaz.”[1]
Ayetin Nüzûlü ve Açıklaması
Bil ki Cenab-ı Hak, (bu ayet bir önceki ayetin devamı olarak inzal buyurmuştur) bir önceki âyette şeytanın fakirlikle korkutup, insanlara kötülüğü öğütlediğini, kendisinin ise mağfiret ve fazl-ı ilâhisini vaadettiğini bildirince, Rahman Allah`ın vaadini, şeytanın vaadine (korkutmasına) tercih etmeyi gerektiren şeye dikkat çekmiştir. Hikmet ve akıl, Rahman`ın vaadini tercih eder. Dünyevi lezzetleri elde etmeyi ve hayal ile vehmin hükümlerine tâbi olmayı emrettiği için, şeytanın vaadini ise şehvet ve nefs tercih eder. Hikmetin ve aklın hükümlerinin, hataya düşmekten ve haktan sapmaktan uzak, dosdoğru hükümler; hissin, şehvetin ve nefsin hükümlerinin ise, insanı belâ ve sıkıntıya düşüren hükümler olduğunda hiç şüphe yoktur. Binâenaleyh aklın ve hikmetin hükümleri, kabule daha lâyıktır. [2]
Yine Hikmetin aracı akıldır. Kur’an-ı Kerim`de yer alan hükümleri, sırları bilip selim aklı ile ümmete sağladığı hayırlarıyla, infak edene sağladığı pek çok sevaplarıyla infakın faydalarını idrak eden bir kimse, şeytanın vesveselerinden etkilenmez, Allah yolunda harcamakta ve infak etmekte tereddüt göstermez. Allah kime ilim, özellikle de Kur`an-ı Kerim`i ve dini kavrayabilme meziyetini ihsan etmiş ve gösterdiği yola iletmiş ise, o kimse dünya ve ahirette hayra iletilmiş, işleri gerçek şekilleriyle idrak etmiş olur.[3]
İmamı Malik diyor ki:
“Benim kalbime geldiğine göre, hikmet, Allah`ın dininde fâkih olmaktır. Hikmet Allah`ın rahmetinden ve faziletinden kalplere sokulan bir emirdir.
Bunu açıklayan şudur:
Bir kişiyi dünya emrinde akıllı görüyoruz. Dünya emirlerine baktığında kılı kırk yararcasına kavrıyor. Fakat başkasının dünya emrinde çok zaif olarak görüyoruz. Ama dininde, dininin emrinde âlim ve onun inceliklerini görüyor. Allah bu mânâyı dilediği kuluna verir ve bu mânâdan dilediği kulunu mahrum eder. Binaenaleyh hikmet, Allah`ın dinindeki fıkh ve anlayıştır.”[4]
İbn Abbâs (r.a.) ’den rivâyete göre, Rasûlullah (a.s) şöyle buyurdu:
'Allah kimin için hayır murad ederse onu dinde fakih kılar.'[5]
Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Buhari bu hadisi üç yerde farklı Vürudu geçmektedir.
-Buhar, (İ`tîsâm 10) Bize İbnu Vehb, Yûnus`tan haber verdi ki, İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Humeyd haber verip şöyle dedi: Ben Muâviye İbn Ebî Sufyân (r.a) `dan işittim, o hutbe yapıyordu, şöyle dedi: Ben Peygamber (a.s) `den işittim, şöyle buyuruyordu: 'Allah Teâlâ her kimin hayrını irâde ederse, ona dîn hususunda (büyük bir) anlayış verir. Ben (verici değil) yalnız aranızda taksim ediciyim. Veren ise Allah `tır. Bu ümmetin işi, kıyamet kopuncaya -yâhut: Allah`ın emri gelinceye- kadar hep hakk din üzerinde dosdoğru olmakta devam edecektir.'
-Buhari, (Farzu`l-Humus,7) Bize Şu`be, Süleyman ibn Mihrân`dan, Mansûr`dan ve Katâde`den tahdîs etti. Bu üçü de Salim ibn Ebi`l-Ca`d`dan işitmişlerdir. Câbir İbn Abdillah (r.a) : Bizim Ensâr`dan bir adamın bir oğlu doğdu. O kimse Oğluna Muhammed adını vermek istedi, demiştir. Şu`be: Mansûr hadîsinde şöyle dedi: O Ensârî: Ben oğlumu boynum üzerinde taşıyıp onu Peygamber`e getirdim, dedi. Yine Şu`be: Süleyman el-A`meş hadîsinde şöyle dedi: O Ensârî`nin (yânî Enes ibn Fudâle`nin) bir oğlu oldu. Onu Muhammed diye isimlemek istedi. Peygamber (a.s) : 'Benim ismimle isimleyiniz, fakat künyem ile künyelenmeyiniz. Çünkü ancak ben Kaastm, yâni taksim edici kılındım, (mirâs ve ganimet mallarını) aranızda ancak ben taksim ederim' buyurdu.
-Buhârî, (İlim, 13) İbn Şihâb dedi ki: Humeyd ibn Abdirrahmân şöyle dedi: Ben Muâviye ibn Ebî Sufyân`dan hutbe yaparken işittim; şöyle diyordu: Ben Peygamber (a.s) `den işittim, şöyle buyuruyordu: 'Allah her kimin hayrını isterse ona din hususunda büyük bir anlayış verir. Ben (verici değil) yalnız taksim ediciyim. Veren ise Allah`tır. Bu ümmet Allah`ın (kıyamet) emri zuhur edinceye kadar Allah`ın dini üzerinde hep sebat edip duracak ve kendilerine muhalefet edenler onlara zarar veremeyecektir.'[6]
Bu hadis üç hükmü şâmildir: Biri, dinde fakih olmanın üstünlüğü; ikincisi, hakikatte vericinin Allah`tan ibaret olduğu; üçüncüsü de, bu ümmetten bir kısmının ebediyyen hak din üzerinde baki olacağıdır. Hadîsin son fıkrası: 'Ümmetimden dâima hak üzere gâlib ve zahir, muhaliflerinin zarar veremeyeceği bir taife hiç eksik olmayacaktır.'
Devamla der ki: 'Birincisi ilimle ilgili bölüme muvafıktır, ikincisi, sadakalarla ilgili kısma muvafıktır. Üçüncüsü, müçtehidin hiçbir vakit eksik olmayacağı hükmü mevcuttur.' [7]
'Ben yalnız taksim ediciyim.' Bunun manâsı şuraya varıyor: Bana vahyolunan din ilmini teblîğ ederken kimseyi tahsis edip de diğerlerinden gizlediğim yoktur. Allah tarafından bana ne bildirilmiş ise herkese eşitlik üzere tebliğ ediyorum. Ben ancak taksim ediciyim. Tebliğlerim herkese göre farksız olmakla beraber, bu tebliğler muhtelif derecelerde anlaşılıyor. Çünkü anlayışı veren Allah`tır. Allah`ın atası (vergisi) kullarına farklı derecelerde oluyor. Bunun izleri de benim tebliğimden sonra görülüyor. Herkes kısmetini benden alırsa da, veren Allah`tır; ben değilim.[8]
Kıyamete yakın geleceği belirtilen Allah`ın emrinden murat, kalbinde az da olsa iman bulunan herkesin ruhunu kabzedecek olan bir rüzgardır. Kıyamete yakın böyle bir rüzgarla mü`minler teslim-i ruh ettikten sonra geriye şerirler hayatta kalacak ve Kıyamet onların tepesine yıkılacak, Kıyametin korkunç hadisâtını ceza olarak onlar yaşayacaklardır.
Hadis, fıkıh ilminin sadece ezberlemekle olmayacağını, ilaveten Allah`ın lütfünün tecellisiyle olacağını ifade etmektedir. Bu da, her halde ilmin Allah rızası için talebi şartına bağlıdır. Geçmiş alimleri yalanlamak, dil uzatmak gayesiyle fıkıh öğrenmeye çalışanlara ilâhî rahmetin hiç bir zaman açılmayacağı söylenebilir, çünkü niyette ihlas mevcut değil.
Âlimlerimizin anladığına göre hadis, ihlasla tefakkuh edip Allah`ın rahmetine mazhar olacakların, bu ümmet-i merhumeden Kıyamete kadar eksik olmayacağını ifade etmektedir.
İbnu Hacer der ki: 'Bu hadisin ifade ettiği mefhum şudur: Kim dinde tefakkuh (anlayış sahibi olmayı) etmezse yani İslam`ın esaslarını ve bu esasların gerektirdiği teferruatı (furû`u) öğrenmezse hayırdan mahrum kalır.' Bu manâya delil olarak hadisin Ebu Ya`la`da gelen bir kısmında şu ziyadeyi kaydeder: 'Kim dinde tefakkuh (anlayış sahibi) etmezse Allah ona kıymet vermez.'
İbnu Hacer, hadisin sened yönüyle zayıf olduğunu, ancak manânın sahih bulunduğunu belirtir ve: Zira der, kim dinin meselelerini bilmezse ne fakih (bilgili) olur, ne de fıkıh tâlibi. Böylece 'Onun için hayır murat edilmemiştir' diye tarif etmek doğru olur. Bu durumda, alimlerin diğer insanlara karşı üstünlüğünün açık bir şekilde ifade edilmiş olduğu görülmektedir.[9]
Salih ÖZBEY
Karagüveç Köyü
Dipnot:
----------
[1] Bakara,2\269.
[2] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 5/516-518.
[3] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 2/62-63.
[4] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 2/267-276.
[5] Tirmizî, İlm 1; Darimi, Mukaddime,16
[6] Buhârî, Farzu`l-Humus 7, İlm 13, İ`tîsâm 10; Müslim, İmâret 98, (1038) , Zekât 98, 100, (1038)
[7] Müslim, Alâmetu`n-Nübüvve, 53.
[8] Tecrid Ter., I, 65-66.
[9] Kutub-i Site, İ.Canan, 11/491-493.
Toplam 5 mesaj bulundu