Bel ve sırt bölgesindeki omurganın eğriliğidir..eğriliğin, aslında omurganın kendi etrafında dönmesi ile oluştuğuna inanılmaktadır..
Normal omurga önden veya arkadan bakıldığında düzdür ve yanlardan bakıldığında arkaya kifoz, bel bölgesinde lordoz şeklinde eğilimlidir.
Skolyozda yukarıdan aşağıya bakıldığında tüm vertebralar sırt veya bel bölgesinde bir yöne doğru eğilmişlerdir ve omurgaların bir kısmı bükülmüştür.Genelde buluğ çağında ortaya çıkar.
Van'da Yılmaz Erdoğan'ın gittiği kahvaltı salonuna gittim...ve orda hayatımın en güzel kahvaltısını yaptım..
Otlu peynir..
yanında sunulan kaymak ve balın ahengi..
minik bir sahanda sucuklu yumurta....tam anlamıyla muhteşemdi...
Ben seninle bir gün Van'da ki bir kahvaltı salonunda,
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği bir yol üstü lokantasında,
Ben seninle Ağrı Dağı'nın mistik ve demli bir çay kıvamına bakan Doğu Beyazıt ın herhangi bir toprak damında,
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim....
Ben senin..beni sevebilme ihtimalini sevdim...
Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yolların çarebilmez sürgünü
ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum.
Muş Ovası'nın yalancı maviliğini,
otobüs oluyordum izmir'e
yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum
yanağım otobüs caminin garantisinde
otobüs oluyordum bir ülkeden bir iç ülkeye
çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum
Zap Suyu'nun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin.
Korkuyordum
sonra iniyordum otobüsten
çarşıdan bizim eve giden
ömrümün en uzun..ömrümün en kısa..
ömrümün en çocuk..ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum
çünkü sonunda ANNEM oluyordum.
BABAM kokuyordum sonunda.
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam........
Harika bir polisiye kurgu olur bu isimde...
Fear factor gibi şeylerle uğraşacaklarına CSİ-New York tadında katili bulma yarışması yapılsın mesela..
İnce bir zeka ürünü olan kanıtları takip ederek gerçek katili bulsun yarışmacılar...
Kazanana da hem para,hem de Sherlock Holmes özel ödülü verilsin..:=))
Aşk...
Ne yenilgidir...ne de zafer...
Aşk..üzmemek...kırmamak...sahiplenmek..korumak..kollamak..güvenmek...boş paranoyalara kapılmamak...
Ve bir ömür boyu el ele gönül gönüle hiç değilse dostça geleceğe yürümeye hazır olmaktır...
Eğer gerçekse tabi..
yanında sevdiğin biri varsa..
yüksek bir tepeden aşağıdaki denizi izliyor ve bir birayı paylaşıyorsan...
çok zevkli olabilir..
hayatta hiçbir şey mantıklı olmak zorunda değil..
Olaylar, eski zamanların Seylan’ında (Sri Lanka'da) geçer. Brahman rahibe Leyla, Tanrı’ya uygun bir yaşam sürdürmek için, kapalı bir yaşam biçimine bağlı olarak yaşamaktadır. Tapınak’a gelmeden önce, bir kaçağın hayatını kurtarmıştır. Kaçak, ona, buna karşılık, bir kolye vermiştir. Leyla’nın yüzünde, hiç çıkarmadığı bir peçe vardır. Yüksek rahip Nurabad, Leyla’nın bağlılığının bekçiliğini yapmaktadır.
Bu arada, Zurga, balıkçıların kralı seçilmiştir. Canciğer arkadaşı balıkçı Nadir’se, uzun bir aradan sonra memleketine dönmüştür. İki dost, aynı kızı, Leyla’yı sevmektedirler.
Nadir’le Leyla, bir gün gizlice görüşürlerken, Nurabad onları görür. Bu, Tanrı’ya küfür etmek demektir. Eski rahibe Leyla ve Nadir, ölüm cezasına çarptırılmışlardır. Leyla, ceza uygulanmadan önce, Zurga’ya boynundaki kolyeyi verir, bunu annesine götürmesini ister. Leyla ve Nadir’in cezası uygulanmak üzeredir; bu sırada, Zurga, yangın çıktığını haber verir. Yangını çıkaran, kendisidir. Kolyeyi görünce, daha önce hayatını kurtaranın Leyla olduğunu anlamıştır.
Nurabad, bunlar konuşulurken, gizlendiği yerden olanları duyar. Nadir ve Leyla kaçar kurtulurlarken, sahnede Zurga’nın ölü bedeni görülür.
Georges Bizet'in 24 yaşındayken bestelediği operadır...
Geçimlerini inci avcılığı yaparak kazanan Nadir ve Zurga, birbirlerine sadık kalacaklarına yemin eden ve inançlarına sıkı sıkıya bağlı olan iki dosttur. Leyla ise kendini dine adamış, adeta bir iffet abidesi olan bir rahibedir.
Fakat olaylar hiç de göründüğü gibi gelişmez...İki arkadaş, aynı kadını sevmenin yazgısında dostluklarını zorlu bir sınavdan geçirmek zorunda kalacak...inançlarına ölesiye bağlı Leyla ise, aşkı uğruna her şeyi göze alacaktır...
Bir dram örgüsü içinde insanlık,din,gelenek, aşk, dostluk gibi değerlerin arasındaki ilişkiyi değerlendiren bu operanın çoğu zaman Carmen'in gölgesinde kaldığı düşünülse de..Nadir'in aryasıyla insanın gözlerinden akan incilere hakim olamadığını bizzat gördüğüm ve yaşadığım muhteşem başyapıt....
Küçük bir mücevher kutusuydu kalbinin tüm güzelliklerini sığdırdığı.. Orada sevgi,ilgi ve şevkatlerini istifler..yumuşacık kırmızı kadifeler arasına kimsenin dokunup kıramayacağı şekilde saklardı…. Umarsız eller yorgunuydu…haşin ve gaddardı ...
SC
27.06.2006 - 00:19subcutane...
sebahat abla
27.06.2006 - 00:17Şöyle salınır geçerken
Hayat dururdu sanki
Zamana değmeden
Bulaşır neş'esi
Konuşup söylerken
Dağılırdı gam keder
İnsanın kalbinden
Mahallenin sevgilisi
Kadeh gibi çınlar sesi
Yaz kış açık penceresi
Ah, sebahat abla!
Patiskadan perdeleri
Rüzgar taşır etekleri
Saksıları, çiçekleri
Ah, kokuyor hala!
Camlarına vururken
Batan güneşin rengi
Radyoda ince saz
Söyle kalptekini
Ne ruhun esrarı
Ne askın kudreti
Herkes öder gün gelir
Payına düşeni
Mahallenin afillisi
Siyah meşinden ceketi
Yara gülümserdi
Ah, Eşref ağbi
Rakıyı susuz içerdi
Sebahat ablayı sevdi
Ortalığı duman etti
Ah, Eşref ağbi
İkisi de sahipsizdi
Kimse bilmez neden bitti
Kavuşmadan kaderleri
Ah, bu şarkı bitti
M. Mungan...
ülübü
27.06.2006 - 00:13börülce...
ımmm..
limonlu ve zeytinyağlı....
şimdi
26.06.2006 - 14:03kıbrıs uçağı inmiştir..
...havaalanına gitmeliyim artık...
Skolyoz
26.06.2006 - 12:59Bel ve sırt bölgesindeki omurganın eğriliğidir..eğriliğin, aslında omurganın kendi etrafında dönmesi ile oluştuğuna inanılmaktadır..
Normal omurga önden veya arkadan bakıldığında düzdür ve yanlardan bakıldığında arkaya kifoz, bel bölgesinde lordoz şeklinde eğilimlidir.
Skolyozda yukarıdan aşağıya bakıldığında tüm vertebralar sırt veya bel bölgesinde bir yöne doğru eğilmişlerdir ve omurgaların bir kısmı bükülmüştür.Genelde buluğ çağında ortaya çıkar.
Skolyoz
26.06.2006 - 12:56bir vertebrae deformitesidir...
zaman kaybı
26.06.2006 - 12:51antolojide sıkça ve işin garip yanı severek yapılan işlem..
nato kafa...nato mermer..:=))
van
26.06.2006 - 12:41doğunun Paris'i dir...
Van gölü denmez orda van gölüne..
Van denizi denir..:=))
van
26.06.2006 - 12:39Van'da Yılmaz Erdoğan'ın gittiği kahvaltı salonuna gittim...ve orda hayatımın en güzel kahvaltısını yaptım..
Otlu peynir..
yanında sunulan kaymak ve balın ahengi..
minik bir sahanda sucuklu yumurta....tam anlamıyla muhteşemdi...
van
26.06.2006 - 12:37Ben seninle bir gün Van'da ki bir kahvaltı salonunda,
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği bir yol üstü lokantasında,
Ben seninle Ağrı Dağı'nın mistik ve demli bir çay kıvamına bakan Doğu Beyazıt ın herhangi bir toprak damında,
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim....
Ben senin..beni sevebilme ihtimalini sevdim...
Y. Erdoğan..
Muş Ovası
26.06.2006 - 12:36Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yolların çarebilmez sürgünü
ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum.
Muş Ovası'nın yalancı maviliğini,
otobüs oluyordum izmir'e
yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum
yanağım otobüs caminin garantisinde
otobüs oluyordum bir ülkeden bir iç ülkeye
çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum
Zap Suyu'nun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin.
Korkuyordum
sonra iniyordum otobüsten
çarşıdan bizim eve giden
ömrümün en uzun..ömrümün en kısa..
ömrümün en çocuk..ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum
çünkü sonunda ANNEM oluyordum.
BABAM kokuyordum sonunda.
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam........
Y. Erdoğan..
kendini anlatamamak
26.06.2006 - 12:32anlatabildiklerin....
..........karşındakinin anlayabildiği kadardır....
gelişim
26.06.2006 - 00:03kompozisyon yazarken..girişten sonra gelen..konunun geliştirilip açıldığı..aydınlatıldığı..sonuçla biten kısım...
suçlu kim
25.06.2006 - 23:56Harika bir polisiye kurgu olur bu isimde...
Fear factor gibi şeylerle uğraşacaklarına CSİ-New York tadında katili bulma yarışması yapılsın mesela..
İnce bir zeka ürünü olan kanıtları takip ederek gerçek katili bulsun yarışmacılar...
Kazanana da hem para,hem de Sherlock Holmes özel ödülü verilsin..:=))
bar
25.06.2006 - 23:49Avrupa'nın Miami'si...
Yüzlerce çeşit kokteyli (Sex on the beach,Black Russian,Snow Board,Emanuelle) ve striptease showlarıyla...
'Aya Napa'...
cilalı taş devri
25.06.2006 - 23:45Flintstones, meet the Flintstones
There's a modern stone-age family...
Come on, down to Bedrock
It's a place right out of history...
Someday, maybe Fred will win the fight
And that cat will stay out for the night..
When you're with the Flintstones
Have a yabba dabba-doo time
Yabba dabba-doo time
We'll have a geo time.....................:=)))
su şehri
25.06.2006 - 23:42Water World../ Kevin Costner...
orta yol
24.06.2006 - 10:30bazen yoktur...
o zaman dümeni sağa veya sola kırar
Pump İt'i sonuna kadar açar ve 150km/saat benzine basarsınız....
aşk
24.06.2006 - 10:18Aşk...
Ne yenilgidir...ne de zafer...
Aşk..üzmemek...kırmamak...sahiplenmek..korumak..kollamak..güvenmek...boş paranoyalara kapılmamak...
Ve bir ömür boyu el ele gönül gönüle hiç değilse dostça geleceğe yürümeye hazır olmaktır...
Eğer gerçekse tabi..
yıldızları saymak
24.06.2006 - 00:12yanında sevdiğin biri varsa..
yüksek bir tepeden aşağıdaki denizi izliyor ve bir birayı paylaşıyorsan...
çok zevkli olabilir..
hayatta hiçbir şey mantıklı olmak zorunda değil..
yaşamak dediğin
24.06.2006 - 00:03bazen sadece nefes alıp vermekten ibarettir...
yürüyüş
24.06.2006 - 00:00mümkün olduğu müddetçe..her gün...tam 36 dakika....
inci avcıları
23.06.2006 - 23:57Olaylar, eski zamanların Seylan’ında (Sri Lanka'da) geçer. Brahman rahibe Leyla, Tanrı’ya uygun bir yaşam sürdürmek için, kapalı bir yaşam biçimine bağlı olarak yaşamaktadır. Tapınak’a gelmeden önce, bir kaçağın hayatını kurtarmıştır. Kaçak, ona, buna karşılık, bir kolye vermiştir. Leyla’nın yüzünde, hiç çıkarmadığı bir peçe vardır. Yüksek rahip Nurabad, Leyla’nın bağlılığının bekçiliğini yapmaktadır.
Bu arada, Zurga, balıkçıların kralı seçilmiştir. Canciğer arkadaşı balıkçı Nadir’se, uzun bir aradan sonra memleketine dönmüştür. İki dost, aynı kızı, Leyla’yı sevmektedirler.
Nadir’le Leyla, bir gün gizlice görüşürlerken, Nurabad onları görür. Bu, Tanrı’ya küfür etmek demektir. Eski rahibe Leyla ve Nadir, ölüm cezasına çarptırılmışlardır. Leyla, ceza uygulanmadan önce, Zurga’ya boynundaki kolyeyi verir, bunu annesine götürmesini ister. Leyla ve Nadir’in cezası uygulanmak üzeredir; bu sırada, Zurga, yangın çıktığını haber verir. Yangını çıkaran, kendisidir. Kolyeyi görünce, daha önce hayatını kurtaranın Leyla olduğunu anlamıştır.
Nurabad, bunlar konuşulurken, gizlendiği yerden olanları duyar. Nadir ve Leyla kaçar kurtulurlarken, sahnede Zurga’nın ölü bedeni görülür.
inci avcıları
23.06.2006 - 23:54Georges Bizet'in 24 yaşındayken bestelediği operadır...
Geçimlerini inci avcılığı yaparak kazanan Nadir ve Zurga, birbirlerine sadık kalacaklarına yemin eden ve inançlarına sıkı sıkıya bağlı olan iki dosttur. Leyla ise kendini dine adamış, adeta bir iffet abidesi olan bir rahibedir.
Fakat olaylar hiç de göründüğü gibi gelişmez...İki arkadaş, aynı kadını sevmenin yazgısında dostluklarını zorlu bir sınavdan geçirmek zorunda kalacak...inançlarına ölesiye bağlı Leyla ise, aşkı uğruna her şeyi göze alacaktır...
Bir dram örgüsü içinde insanlık,din,gelenek, aşk, dostluk gibi değerlerin arasındaki ilişkiyi değerlendiren bu operanın çoğu zaman Carmen'in gölgesinde kaldığı düşünülse de..Nadir'in aryasıyla insanın gözlerinden akan incilere hakim olamadığını bizzat gördüğüm ve yaşadığım muhteşem başyapıt....
Toplam 2464 mesaj bulundu