Selim Savaş Antoloji.com

Şair ve yazar Selim Savaş Karakaş'ın Aşkın Gizemi, Bunalım, Deprem isimli romanları Kalbini Bırak da Git isimli hikaye kitabı, Bir Kayan Güneşle Yıkanır Hüzün isimli şiir kitabı ve Hz Muhammedin(sav) isim ve sıfatları isimli Fuzuli divanı incelemesi vardır.
Selim Savaş Karakaş şiirlerinde, postmodern şiirin modern şiirle kaynaşmış duyusal ve duygusal uyumunu nefis renklerle sunuyor bize:

“Dün gece seni okumuştum
Açık kalmış yıldızlar başımda
Seni okumuştum, en güzel kitabımdın
Tiz opera tonu gibi yattın üstüme
..

Devamını Oku
  • Mehmet Kaan
    Mehmet Kaan 10.02.2019 - 00:46

    “Postmodern şiirin Türk Edebiyatında en güçlü ismi hiç şüphesiz Selim Savaş Karakaş’tır.”

    Kaplan Kozanoğlu

    “21.yüzyılda postmodern şiir denilince akla ilk gelen isim Selim Savaş Karakaş’tır. ...

Toplam 1 mesaj bulundu

TÜM YAZILANLAR


  • Yüz Yaşına Yüzüncü Yıl Marşı

    Selim Savaş Karakaş

    20.03.2023 - 01:09

    Yüz yaşına girdin cumhuriyet kurban olurum taşına toprağına. tek başına aşksın sen

  • Selim Savaş Karakaş

    13.06.2021 - 12:57

    Türk edebiyatında postmodern şiir
    Belirsizliğe, tanımsızlığa, biçimsizliğe yaslanan postmodernizm, tartışmalar içerisinde varlığını koruyarak etki alanını günden güne artırmaktadır. Bugün postmodernizmin ötesine geçildiği ve kültür çalışmalarında yeni teorilerin gündeme geldiği dillendirilse de pos ...

Toplam 1 mesaj bulundu

TÜM YAZILANLAR
  • Postmodern şiir nedir

    25.06.2022 - 23:42

    Boşluk

    Aşk kalbin,,, bilgi aklın çelişkisiz boyut aşaması,
    kuzu gibi evren evran salyasında
    her türlü fikir ön sözsüz soluk gri bir travma,,,
    bir iz, bir im kuyruklu çakıl taşları,
    ekmek kırıntısını atmamıştım kuzgunlara.
    Bir iz,
    bir iz,,,
    sevgili okurlarım bir ırmak,,, biriz!
    Bir im,,,
    bir im,,,
    işte Martin,,,… boşlukta birim
    Hangi göklerin boyutlarından sızmışım
    Sızmış da düşmüşüm ocağına hiçliğin
    Ayık ol!(?) Mutat değil kaplumbağa
    Düştüm bahar kapılarının angst duvarlarına
    Sadece düşümdün
    Gölgemi yok etmeden ulaşamam gerçeğe
    Zahirde batını görmek yola düşmekle olur
    Sisifos çıkmazında kameranın gözü
    Objektif düzen düzensizlikte gizli
    Özgürlüğe mahkûmum
    Mahkûm muyum (!)?
    Duvarları hücremin façetalı
    Hem en eski hem en yeni
    Ulu bir dağ gibi sis salmış toprağa,,,…
    Edebiyat tarihçilerine göz kırpıyor kelimelerim
    Koşuyor, oynuyor dans ediyor gemisiz limanlarda…
    Selim Savaş Karakaş

  • Postmodern şiir nedir

    25.06.2022 - 23:42

    Türk edebiyatında en güzel 6 postmodern şiir ve incelemesi.
    Şiirlerdeki postmodern ögeler:

    şiirdeki postmodern ögeleri tespit edelim

    Farandole

    Tozun içinde töz, tözün içine toz vardır ?!?
    Hangi bulutların göklerinde efrâsiyâb
    Çorak teslimiyetlerin hangi kavşağında çemâne
    “ben” olabilmen için tanrısamalısın kendini
    ayva tüyü,,, ben(!)
    İtiyorum onu kendi sınırlarımdan
    Kainatın bilinmezliklerine atılan bir üfürük gibi
    Füüüüüü…, füüüü
    Hazır olduğunda dön!!!
    Kırmızı başlıklı erkek
    Farandole harmonisi kaotik keklerin
    Bir çek-yat huzuru yuvasız sokak şiirlerine küfür
    üfür…üfffff...üfffff… küfür(?!)
    İnanırım gözlerine
    aşkın eytişimi çok naif
    ölümden bile yaşlı
    silme(!)
    bu postmodern bir şiir kendince iç, oku!
    dördüncü duvarı da yıktım (?) !
    imgesiz tiyatro yazarım ya da öykü (zzz)
    Serendib-cidde
    Vuslatın gölgesine yağmur getiren sıcaklar bıraktım.
    Yalnızım… çooooook!!!
    Selim Savaş Karakaş

    Selim Savaş Karakaş’ın “Farandole” isimli şiirinde postmodern ögeler;

    1- Üst kurmaca özelliği: Şiirin sonuna doğru şair şiirin postmodern bir şiir olduğunu şiirseverlere duyuruyor. Okuyucuyla iletişime geçiyor;

    “ bu postmodern bir şiir kendince iç, oku!
    dördüncü duvarı da yıktım (?) !”

    Ayrıca postmodern şiirin; çokyönlülük, anlam genişliği kişiden kişiye değişen algılama ve yorumlama olanakları sunduğunu da şair ifade ediyor. Postmodern düşüncede okuyucuya düşünme ve kendince yorumlama penceresi sunulur. Aslında yazılanlar okuyucuya daha çok sorumluluk verme amacı taşır. Şair okuyucuya bu şiiri kendince yorumla kendince anlam yükle derken imgelerin ne olduğunu da araştırmasını istiyor.
    “Dördüncü duvarı da yıktım” ifadesi tamamen üst kurmaca anlayışın yansımasıdır. Özellikle tiyatroda dördüncü duvarı yıkmak sahnedeki oyuncunun oyundan kopup seyirciye olayların kurmaca olduğunu anlatması veya sezdirmesi demektir.

    2-Postmodernizmde kalıpların yıkılması olması gereken özelliklerden biridir. Şair bazı dize sonlarında alışılmış noktalama işaretlerinden daha farklı işaretler kullanmıştır. Belki de noktalama işaretlerini şekiller üzerinden değerlendirilmesini istemiştir.

    3-“Kırmızı başlıklı erkek” dizesi metinlerarası yönteminin parodi bölümüne daha yakın gözükmekte. Alışılagelmiş formların dışına çıkmak postmodernizm için hayati önem taşır. Alışılmış olan “Kırmızı başlıklı kız” olması gerekirken şair burada erkeğe kırmızı başlık giydirerek hem parodi hem de ironi özelliğini kullanmıştır.

    4-“ben” olabilmen için tanrısamalısın kendini
    ayva tüyü,,, ben(!)
    Bu dizelerde şair postmodernizmin diğer her akımla iletişime geçebilme görüşüyle karşımıza çıkmıştır.
    İlk dizede varoluşçuluk ve benlik bilinci ki insanın Tanrı ile özdeşleşmesi gerektiği vurgulanmış ve böylece kişinin “Ben” olabilme yolunda ilerlemesi de buna bağlıdır denmiş. İkinci dizede ise “ ayva tüyü,,, ben(!)” yine ironi yapılmış yani benlik bilinci ile insan yüzündeki “ben” karıştırılmasını vurgulanmış. Veya bana göre Divan edebiyatındaki sevgililerin özelliklerinin anlatılmasına telmih yapılmış. Sevgilinin ayva tüyü ve yüzündeki bene aşık olan maşuklara gönderme yapılmıştır. Aslında her iki durumda da ironinin dibine vurulmuş.

    5- Tozun içinde töz, tözün içine toz vardır ?!?
    Hangi bulutların göklerinde efrâsiyâb
    Çorak teslimiyetlerin hangi kavşağında çemâne

    Toz ve töz kelimeleri, okyanus ve damla kelimelerini çağrıştırıyor bana
    Yani bir damla suda tüm okyanus yok mu? Her zerrenin içinde bir cevher, her cevherin içinde bir zerre toz yok mu?
    Cevher olabilmek efrâsiyab gibi adını tarihe yazdırmak ve diğer tarafta çorak kelimesi ile yokoluş ve bir yemyeşil ovanın kurutulması ve kurutanların isimlerinin silineceği anlatılmış

    6- Şiir edebi sanatlarla bezenmiş, imgeler gerçek ve mecaz anlamın ikisini de kullanılacak şekilde. Aşkın eytişimi, serendib, cidde gibi imgelerde neler anlatılmak istenmiş okuyucunun hayal dünyasına bırakılmış. Varoluşculuk felsefesi aşk ve yalnızlık şiirde hakim duygular.

    Bük

    Bulutlarını aldırdım büklerimin
    Pembesine zift karıncaları yürüttüm
    Sarmaşık tülleri ve saka dikenleri
    Turfanda tufan baharlarının firavun mozaiklerini
    Süpürdüm yüreğimle canımın önünü
    Örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
    Düşsel (!) ?

    hadi, düş sel,,,,,,,,,,,,,. yağmur kanadı tak
    düş – me! ? düş – mü !
    nereden geldiğini
    nereye gideceğini cezvelere sor,,,,,,

    remoraları kurutmayan kurur mu ateşte !
    teslimiyet ibrahimin nikbin çeşmesi
    karındaşı olmasa da siper pelerin
    daha ne söylesem? ………örümcek ?!!!!
    uç Jumbo,,,üç,,,beş,,,,100 havuzda,,,,1ooo yat
    yalı çapkını
    ALLAH ALLAH (!)
    Kokuyor nefesi açlığın!!!!!!!
    Neden şairler hep arada kalır?!!!!!!
    Herkesin tanrısı farklı………

    Söz bu kadar………………….
    yeter mi
    Dön büklerine
    Bükülmesin masumiyetin körpesi
    Yarım elma ve solucan bataklık düşkünü
    Selim Savaş Karakaş

    Postmodern bir şiirin tahlili “Bük” isimli şiirin tahlili
    BÜK sözlük anlamları:
    a- Ovada, göl ya da akarsu kıyılarında, oldukça geniş yer kaplayan, içine girilmesi zor, çok sık durumdaki diken, saz ve çalı topluluğu.(isim)
    b- Böğürtlen çalısı, böğürtlenlik.(isim)
    c- Bük(mek) : Sertçe kıvırmak ya da bir yöne çevirmek.(fiil)
    d- Eğmek.(fiil)

    1-Şiiri biçim yönünden ele aldığımızda postmodern düşüncede varolan kurallara aykırılık kendisini göstermekte. Nazım birimi, birim sayısı, ölçüsü, uyak düzeni şiirde yer almamıştır.
    2-Noktalama işaretleri; şairin yeni işaretleri veya birden çok işareti alışılmışın dışında kullanması da kurallara karşı gelmenin göstergesidir. Postmodernizmde şiir dilini şair belirler.
    3-Belirsizlik şiirin genelinde hakim bir izlem olarak karşımıza çıkmaktadır.

    Postmodernzmi en iyi anlatan şiirlerden biri olan “BÜK” isimli şiirde
    belirsizlik, tanımsızlık şiirin her dizesinde kendini göstermekte. Şiirde kelime ve söz oyunları anlam genişliğini sağlamış ve bu anlamlar okuyucunun kendi iç dünyasına bırakılmış, hayal gücüyle şekillenecek simgeler şiire ustaca yerleştirilmiş.

    Bulutlarını aldırdım büklerimin
    Pembesine zift karıncaları yürüttüm
    Sarmaşık tülleri ve saka dikenleri

    Bulutlarını kime ve neden aldırmış? Peki bulut imgesi ile kastedilen nedir? Bu soruların cevabı okuyucunun hayal gücüne bırakılmış. Şiirin geneline baktığımızda kopuşlar görmekteyiz. Yine de şairin büklerine tekrar dönmek istemesinden şunu anlayabiliyoruz ki bu benim kişisel görüşüm şairin neyi düşünerek bu imgeyi kullandığını bilmiyorum: Uzun saz ve çalı çıkmazları arasından gün yüzü görmek isteyen vicdanını avucuna almış bir bireyin karınca misali umuda adım atması.
    Bulut; güneşi kapayan bir engel ki kişinin kendi iç dünyasında yine kendi elleriyle ördüğü kalın duvarı temsil ediyor. O kalın duvarları geçebilmek için sarmaşıklar ve saka dikenlerini süpürmesi gerekli. Diğer bir açıdan baktığımızda şair gül değil de “Sarmaşık Tülleri” şeklinde kullanmış. Saka dikeni çayının bazı hastalıklarda binlerce yıldır kullanıldığı bilinmekte. Belki de şiirde ilaç manasına gelecek şekilde kullanılmıştır.
    (Bu analizi BÜK kelimesinin isim olarak görev yapan anlamına göre yaptım. Fiil şeklinde de kullanılmış olabilir. Postmodernizmin bariz özelliği de bunu gerektirir.)

    Turfanda tufan baharlarının firavun mozaiklerini
    Süpürdüm yüreğimle canımın önünü
    Örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
    Düşsel (!) ?

    Yıllarca sazlığında sık çalılar arasında yaşamış bir bireyin baharlaşan bu ilk düşüncesi kendisine büyük tufan gibi gelmiş olmalı. Kalıplaşmış firavun düşünceleri ki burada şair içine gömüldüğü kuyuyu firavun mozaiklerine benzetmekte diye düşünüyorum. Ve bu samimi düşünce ile kendi dünyasına ördüğü kalkandan çıkmak istiyor.

    “Örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
    Düşsel (!) ?”

    Yine postmodernizmin KURMACA tutkunluğu bu dizelerde kendini göstermekte. Ele avuca sığmayan ve yok edilmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim derken düşselliği ve kurmaca unsurlar olduğunu okuyucuya tercüme ediyor.

    hadi, düş sel,,,,,,,,,,,,,. yağmur kanadı tak
    düş – me! ? düş – mü !
    nereden geldiğini
    nereye gideceğini cezvelere sor,,,,,,
    Bu dizelerde kelime oyunları, kişiden kişiye değişen mana çokluğu göze çapmakta. Nesnellik postmodern düşüncede yer almaz. Öznellik önceliklidir.

    Üstkurmaca bilinçli olarak hikayenin kurmaca olduğuna dikkati çekiyor ve ironi ile düşünceye müdahale ediyor.

    Postmodernizmde modernizmin terkettiği mit,büyü,fal tekrar kullanılmaya başlanmıştır. “Nereye gideceğini cezvelere sor” dizesinde modernizmin ötelediği fal kullanılmıştır. Kahve falı için cezve ve fincan ikilisinden sadece biri kullanılarak mecazı mürsel de yapılmıştır. Ben bu şekilde açıklıyorum ama yine tekrar etmekte fayda var şairin bu konuda ne düşündüğü hakkında en ufak bir bilgim yok.

    remoraları kurutmayan kurur mu ateşte !
    teslimiyet ibrahimin nikbin çeşmesi
    karındaşı olmasa da siper pelerin

    Eş sesli kelimelerle yapılan söz sanatı ile başlayan bu dizelerde artık sazlığından çıkan bireyin karşılaştığı içtimai ve tarihi olaylar postmodernizmin özellikleri ile gün ışığına çıkıyor.
    Remora asalak bir balık türü. Peki bu imge ile anlatılmak istenen ne olabilir?

    Emeksiz zengin olanın
    Kitapsız bilgin olanın
    Sermayesi din olanın
    Rehberi şeytan olmuştur.

    Yunus Emre’nin şiiri üzerinden insanların kanını emerek güç sahibi olan şeytanlar kastediliyor olabilir mi? Elbette olabilir.
    Bu asalakların soyunu kurutmayanların gözyaşları ateşte bile kurumaz.
    Etrafını incelemeye devam ediyor şair. Ve yine postmodernizmde önemli bir yere sahip olan din düşüncesi üzerinden “teslimiyet” duygusunu Hz. İbrahim kıssası ile açıklıyor. Hz. İbrahim canından çok sevdiği oğlunu kurban olarak sunmuştur. İşte teslimiyet budur. Şair Allah’a olan başka bir teslimiyet örneği de sunuyor bize. Bir askerin arkadaşı üzerine atlayıp onu koruması. İşte size teslimiyet diyor şair haykırıyor. Ve devam ediyor daha anlatayım mı teslimiyeti? Örümcek kelimesi iki anlama gelecek şekilde kullanılmış, her iki anlamı da ele alabiliriz. Okumama veya Hz. Muhammed’in(sav) mağaradaki teslimiyeti.
    Sonra günümüze geliyor. Burada yine sayılarla ve kelimelerle oyunlar oynandığını görüyoruz. Anlatılmak istenen büyük bir ironi: Allah Allah diyenlerin açgözlülüğü, hani teslimiyet? Lüks hayatın içinden Allah Allah teslimiyeti nasıl çıkabililir? Sorguluyor şair. Açlığın nefesi kokarken Allah Allah diyenlerin şatavatlı hayatları inanca ters değil mi?
    Yalı çapkını derken izimsel işlevin üstünde durduğu bir kuş türü mü? Bence değil. Kuş türü olsaydı yalıçapkını şeklinde bitişik yazılırdı. Yine anlam oyunları şairin kaleminden göstermiş yüzünü. İnsanlar bir ekmeğe muhtaçken binlerce ballı ekmek alanlar. Yatlarda en ihtişamlı hayatlar içindeyken Allah Allah inancının pek de inandırıcı olmadığını savunuyor şair. Yalılarda çapkınlık yapanları kastediyor düşüncesindeyim. Ama şair, bir kuş türü olan yalıçapkınını da imge olarak sunmuş olabilir.

    Şiirde geçen HERKESİN TANRISI FARKLI dizesi evrenselliğe başkaldırıdır. Bu dizeyi açmak istesem sanırım bir kitap yazabilirim. Kısaca şairin ifadesinden şunu anlıyoruz: Kişilerin önceliği farklı, öncelik sırası kişiden kişiye değişir ve aslında insanların önceliği “en” i inancının ilkidir.
    Postmodernizmde her türlü kalıptan uzak durulur. Evrensel kesinlik veya hakikatler olduğu fikrine meydan okunur. Postmodernistler neyin doğru veya yanlış, iyi ya da kötü hakkındaki düşüncelerini düzeltmeye çalışmazlar. Mutlak gerçek diye bir şeyin olamayacağına inanıyorlar.
    Postmodernistler gerçeklik kavramının, insanlar ve özel çıkar grupları tarafından başkaları üzerinde güç kazanmak için kötüye kullanılan bir hayal yanılsaması olduğuna inanmaktadırlar.
    Ahlak kişiseldir. Etiğin göreli olduğuna inanmak, postmodernistler ahlakı kişisel kanaatine maruz bırakır. Ahlaki değeri, geleneksel değerlere ve kurallara uymaya gerek kalmadan herkesin özel etik kuralları olarak tanımlarlar.

    1-Postmodernizm hiyerarşiyi reddedip özgürlüğü savunur
    2-Modernliğin kenara attığı her şeyin tekrar önem kazanmıştır (büyü, mit,
    dini hisler, sezgiler, çoşkular…)
    3-Evrenselliğe, katı kurallara karşı çıkma vardır.
    4-Akademik söylemi reddeder.
    5- Bütünlükten yoksundur
    6- Zihin uyarıcıdır
    7- Kafa karışıklığı ve anlamsızlık, karmaşa hakimdir.
    8- İroni vardır.
    9- Her şey metinlerarası niteliktedir.
    10- Aklın değerlerinden kuşkuludurlar.
    11- Metinlerde açık ve nesnel bir içerik yoktur.
    12- Okurlara metnin anlamını tanımlama ve yaratma da olağanüstü bir güç verilir
    13- Kurgusaldır, eserlerde kurguya dayalı olduğu da ifade edilebilir.
    14- Postmodernizm yüksek kültür ile popüler kültür arasındaki sınırların yanı sıra sanat ile günlük yaşam arasındaki sınırları da bulanıklaştıran derinlikten yoksun, merkezsiz, temelsiz, özdüşünümsel, oyuncul, türevsel, eklektik, çoğulcu bir sanatta az veya çok yansıtan bir üsluptur.

    Belirsizliğe, tanımsızlığa, biçimsizliğe yaslanan postmodernizm, tartışmalar içerisinde varlığını koruyarak etki alanını günden güne artırmaktadır. Bugün postmodernizmin ötesine geçildiği ve kültür çalışmalarında yeni teorilerin gündeme geldiği dillendirilse de postmodernizmin tam olarak anlamlandırılamaması, araştırmacıları yeni fikirler ortaya koymaları noktasında cesaretlendirmektedir. Bir sanat ve edebiyat akımı olarak 1960 larda Amerika ve Fransa da ilk olarak görülmeye başlayan postmodernizm, II. Dünya Savaş ı sonrası aydınlanmacı aklın iflas etmesi sonucu geliştirilen eleştiriler üzerinde vücut bulur. Modernitenin her şeyi akla göre yorumlayarak insan ve insan ile alakalı her türlü faaliyeti mekanik bir yapı olarak değerlendirmesine postmodernistler şüpheyle yaklaşarak düzen, biçim, bütünlük, birlik gibi unsurları göz ardı ederler. Özellikle sanat ve edebiyatta söz konusu unsurlar yerine düzensizlik, biçimsizlik, parçalılık, eklektizm, ayrılık ve karmaşa gibi unsurları ön plana çıkararak modern sanat söyleminin dışına çıkarlar. Modern söylemde sanatçının dâhi olduğu ve sanat eserinin biricikliği kabul görürken postmodern söylemde sanatçının ölümü ve eklektik bir biçimde eserin meydana getirilmesi dillendirilir. Denilebilir ki eklektizm bütün postmodern sanatın temel özelliğidir. Yeni bir değer üretmekten ziyade var olan malzemelerden yeni yapılar meydana getirmeye çalışan postmodernistler farklı teknikler kullanırlar. Fredric Jameson, postmodernistlerin pastiş (öykünme) yöntemi ile eserlerini ortaya koyduklarını belirtir. Ona göre bireysel öznenin kaybolması ve kişisel üslubun varlığını yitirmesinden sonra pastiş evrensel bir uygulamaya dönüşür (2011: 55). Terry Eagleton pastiş ile birlikte postmodernistlerin parodiye (yansılama) de sıkça başvurduklarını söyler. Ona göre sanatın artık dünyayı taklit etme görevi ortadan kalktığından sanatçı, temsil etmenin parodisini yapar . Yeni bir değer üretmekten ziyade var olan değerleri farklı teknikliklerle bir araya getirir.

    PatLAmaaa!!!,,,

    Ağaçların kızıldereli soluğundan istasyon düşler
    Zamanın küpelerine şafaklanan intihar tüfekleri
    Kurgunun içinde patates büyüt hadi
    Patikası olmayan kır çiçekleri ateş yığını
    Ellerin ne çok gök!!!?

    Celseye soba atabilirsin cübbe timsah derisi
    Allahsız yarınlar,,,
    dilinden Allah’ı düşürmeyenlerin eseri
    (keep it hidden in your heart)
    sağır gözleri tanrının!!!?
    Yürür yollar,,,evler konuşur
    Narkoz şımartır kokuyu
    Dürüyor uykumu yatağım
    kör teni,,,eti,,,eli,,,yeli tanrının
    JP
    Tanrının kulakları kör!
    Hibe ettim sırtıma yaslanan kafı
    Yeraltı soluklarımın bağladım çenesini
    Zamanın küpelerinde asılı kalan yağmur
    ve gerçeklerin şakaklarına dayanan intihar tüfekleri
    patlama!!!... patlama,,,
    bir ceset üşüyor omuzlarımda
    diriltebilir mi mesih
    yedi dev ihbar et krala…
    çıplak,,,…kalpıç,,, lark kalpıç!!!???
    Selim Savaş Karakaş

    Farandole

    Tozun içinde töz, tözün içine toz vardır ?!
    Hangi bulutların göklerinde efrâsiyâb
    Çorak teslimiyetlerin hangi kavşağında çemâne
    “ben” olabilmen için tanrısamalısın kendini
    ayva tüyü,,, ben(!)
    İtiyorum onu kendi sınırlarımdan
    Kainatın bilinmezliklerine atılan bir üfürük gibi
    Füüüüüü…, füüüü
    Hazır olduğunda dön!!!
    Kırmızı başlıklı erkek
    Farandole harmonisi kaotik keklerin
    Bir çek-yat huzuru yuvasız sokak şiirlerine küfür
    üfür…üfffff...üfffff… küfür(?!)
    İnanırım gözlerine
    aşkın eytişimi çok naif
    ölümden bile yaşlı
    silme(!)
    bu postmodern bir şiir kendince iç, oku!
    dördüncü duvarı da yıktım (?) !
    imgesiz tiyatro yazarım ya da öykü (zzz)
    Serendib-cidde
    Vuslatın gölgesine yağmur getiren sıcaklar bıraktım.
    Yalnızım… çooooook!!!
    Selim Savaş Karakaş


    DüşünME

    Doyduğu her kürsüden ateş güldüren
    Gri bir vadi vaadi mao
    -çak bi beşlik-
    Kulası ölüm,,,zulası anadan çığlık
    Ne günahı vardı on-ların
    DüşünME,,, vururlar seni,,,…
    vallahi vururlar,,,…yezidler
    Gözüne kırılır bülbülün kan-a-dı
    İstanbul yığılır köpüğüne aynaların

    Günah taştım sessiz koku sürdüm
    İfşa atkısı ördüm
    OkuMA!!!...

    Dilinin tırnakları kalbimin kıyılarını taşladı
    Elin ağır tank yanığı
    DokunMA!!!...

    Boynu nefretin uzun uzvu
    Giydiği her kürsü kasap bıçağı
    Diri kesiliyor tanrı ayağı
    Lanet!(?)!!!
    Kaya düşünür de düşünemez can
    Çöllere sürmüş kendini leyla
    Eyvah!(?)!!!

    Nefret ettim cehaletin
    sürekli şarkı söylediği bu çağdan.
    Selim Savaş Karakaş

    Düşer Çenesi Duvarların

    Şehir bir yıldırım gibi düşünce geceye
    Zamanın siyah elleri nefessiz bir ıslık gibi yayılır ruha
    Yayılır, genişler sonra birden gerilir,
    Sanki tutup çeksen kopacak zaman, dağılacak…
    Rüzgârın sesi zamanın ıslığında boğulur
    Kirli saçlarıyla iri göbeğini ite ite gelir yalnızlık
    Dişleriyle, tırnaklarıyla, çıkarmadığı ayaklarıyla
    Kapı çalmadan, izin almadan, tiksinti veren gülmesiyle gelir.
    İnsanlık adına bir zerre taşımadan
    Edep nedir bilmeden gelir.
    Duvarların düşer çenesi, kelimeler yürür odana
    Kuğunun son şarkısı çarmıhta kasılır!

    Ne lanet bir çenesi var şu duvarların!

    Yüzyıllık ezberin kırışıklıklarından süzülür umut
    Hüküm çoktan verilir
    Geçmişin ütopyası düşmez dilinden
    Yetişkin mevsimlere tünel kazar çocukluğu
    “Yıllar mı aşk biriktirir, aşk mı yılları biriktirir
    Yoksa o “BİR AN” için mi yaşar insan?”
    Takılıp kaldığı, kördüğümü o “bir an” için mi?
    Şiirler yazdığı, düşlerini sardığı, mehtaba saldığı
    Düşünüp daldığı, giyim kuşam bilmeyen o “bir an” için mi?
    Söyle şiirsever dostum söyle, insan niçin yaşar?

    Sen sustukça
    Konuşup durur duvarlar, düşer çenesi
    Takılıp kalır geçmişe
    Yeni bir pencere açmak istesen izin vermez.
    Dökülürmüş sıvası, kırılırmış tuğlası, falan filan…
    Ne lanet bir çenesi var şu duvarların!

    “İnsanın kendi kurduğu binaya
    bir tekme vurması ne kadar zor”

    İnce duygular suyun tüylerini diken diken ederken
    Güneşin boyamıştık yüzünü,,,
    Ah Deli,,, yaygaracı modellik ve paparazzi sana göre değil
    Anksiyete çoraplarını giyen resimler
    Bir yanda şarkıları avuçlarında kırmızı
    Diğer yanda dudaklarını kemiren iftira
    İhtilal olmadan yakalanan o BİR AN
    Takılıp kaldığı o bir an!
    “Ben seni sevmiyorum” demedim ki hiç!
    Ne lanet bir çenesi var şu duvarların.
    Gitsen artık başımdan…
    Selim Savaş Karakaş

  • Postmodern şiir nedir

    25.06.2022 - 23:41

    Türk edebiyatında en güzel 6 postmodern şiir ve incelemesi.
    Şiirlerdeki postmodern ögeler:

    şiirdeki postmodern ögeleri tespit edelim

    Farandole

    Tozun içinde töz, tözün içine toz vardır ?!?
    Hangi bulutların göklerinde efrâsiyâb
    Çorak teslimiyetlerin hangi kavşağında çemâne
    “ben” olabilmen için tanrısamalısın kendini
    ayva tüyü,,, ben(!)
    İtiyorum onu kendi sınırlarımdan
    Kainatın bilinmezliklerine atılan bir üfürük gibi
    Füüüüüü…, füüüü
    Hazır olduğunda dön!!!
    Kırmızı başlıklı erkek
    Farandole harmonisi kaotik keklerin
    Bir çek-yat huzuru yuvasız sokak şiirlerine küfür
    üfür…üfffff...üfffff… küfür(?!)
    İnanırım gözlerine
    aşkın eytişimi çok naif
    ölümden bile yaşlı
    silme(!)
    bu postmodern bir şiir kendince iç, oku!
    dördüncü duvarı da yıktım (?) !
    imgesiz tiyatro yazarım ya da öykü (zzz)
    Serendib-cidde
    Vuslatın gölgesine yağmur getiren sıcaklar bıraktım.
    Yalnızım… çooooook!!!
    Selim Savaş Karakaş

    Selim Savaş Karakaş’ın “Farandole” isimli şiirinde postmodern ögeler;

    1- Üst kurmaca özelliği: Şiirin sonuna doğru şair şiirin postmodern bir şiir olduğunu şiirseverlere duyuruyor. Okuyucuyla iletişime geçiyor;

    “ bu postmodern bir şiir kendince iç, oku!
    dördüncü duvarı da yıktım (?) !”

    Ayrıca postmodern şiirin; çokyönlülük, anlam genişliği kişiden kişiye değişen algılama ve yorumlama olanakları sunduğunu da şair ifade ediyor. Postmodern düşüncede okuyucuya düşünme ve kendince yorumlama penceresi sunulur. Aslında yazılanlar okuyucuya daha çok sorumluluk verme amacı taşır. Şair okuyucuya bu şiiri kendince yorumla kendince anlam yükle derken imgelerin ne olduğunu da araştırmasını istiyor.
    “Dördüncü duvarı da yıktım” ifadesi tamamen üst kurmaca anlayışın yansımasıdır. Özellikle tiyatroda dördüncü duvarı yıkmak sahnedeki oyuncunun oyundan kopup seyirciye olayların kurmaca olduğunu anlatması veya sezdirmesi demektir.

    2-Postmodernizmde kalıpların yıkılması olması gereken özelliklerden biridir. Şair bazı dize sonlarında alışılmış noktalama işaretlerinden daha farklı işaretler kullanmıştır. Belki de noktalama işaretlerini şekiller üzerinden değerlendirilmesini istemiştir.

    3-“Kırmızı başlıklı erkek” dizesi metinlerarası yönteminin parodi bölümüne daha yakın gözükmekte. Alışılagelmiş formların dışına çıkmak postmodernizm için hayati önem taşır. Alışılmış olan “Kırmızı başlıklı kız” olması gerekirken şair burada erkeğe kırmızı başlık giydirerek hem parodi hem de ironi özelliğini kullanmıştır.

    4-“ben” olabilmen için tanrısamalısın kendini
    ayva tüyü,,, ben(!)
    Bu dizelerde şair postmodernizmin diğer her akımla iletişime geçebilme görüşüyle karşımıza çıkmıştır.
    İlk dizede varoluşçuluk ve benlik bilinci ki insanın Tanrı ile özdeşleşmesi gerektiği vurgulanmış ve böylece kişinin “Ben” olabilme yolunda ilerlemesi de buna bağlıdır denmiş. İkinci dizede ise “ ayva tüyü,,, ben(!)” yine ironi yapılmış yani benlik bilinci ile insan yüzündeki “ben” karıştırılmasını vurgulanmış. Veya bana göre Divan edebiyatındaki sevgililerin özelliklerinin anlatılmasına telmih yapılmış. Sevgilinin ayva tüyü ve yüzündeki bene aşık olan maşuklara gönderme yapılmıştır. Aslında her iki durumda da ironinin dibine vurulmuş.

    5- Tozun içinde töz, tözün içine toz vardır ?!?
    Hangi bulutların göklerinde efrâsiyâb
    Çorak teslimiyetlerin hangi kavşağında çemâne

    Toz ve töz kelimeleri, okyanus ve damla kelimelerini çağrıştırıyor bana
    Yani bir damla suda tüm okyanus yok mu? Her zerrenin içinde bir cevher, her cevherin içinde bir zerre toz yok mu?
    Cevher olabilmek efrâsiyab gibi adını tarihe yazdırmak ve diğer tarafta çorak kelimesi ile yokoluş ve bir yemyeşil ovanın kurutulması ve kurutanların isimlerinin silineceği anlatılmış

    6- Şiir edebi sanatlarla bezenmiş, imgeler gerçek ve mecaz anlamın ikisini de kullanılacak şekilde. Aşkın eytişimi, serendib, cidde gibi imgelerde neler anlatılmak istenmiş okuyucunun hayal dünyasına bırakılmış. Varoluşculuk felsefesi aşk ve yalnızlık şiirde hakim duygular.

    Bük

    Bulutlarını aldırdım büklerimin
    Pembesine zift karıncaları yürüttüm
    Sarmaşık tülleri ve saka dikenleri
    Turfanda tufan baharlarının firavun mozaiklerini
    Süpürdüm yüreğimle canımın önünü
    Örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
    Düşsel (!) ?

    hadi, düş sel,,,,,,,,,,,,,. yağmur kanadı tak
    düş – me! ? düş – mü !
    nereden geldiğini
    nereye gideceğini cezvelere sor,,,,,,

    remoraları kurutmayan kurur mu ateşte !
    teslimiyet ibrahimin nikbin çeşmesi
    karındaşı olmasa da siper pelerin
    daha ne söylesem? ………örümcek ?!!!!
    uç Jumbo,,,üç,,,beş,,,,100 havuzda,,,,1ooo yat
    yalı çapkını
    ALLAH ALLAH (!)
    Kokuyor nefesi açlığın!!!!!!!
    Neden şairler hep arada kalır?!!!!!!
    Herkesin tanrısı farklı………

    Söz bu kadar………………….
    yeter mi
    Dön büklerine
    Bükülmesin masumiyetin körpesi
    Yarım elma ve solucan bataklık düşkünü
    Selim Savaş Karakaş

    Postmodern bir şiirin tahlili “Bük” isimli şiirin tahlili
    BÜK sözlük anlamları:
    a- Ovada, göl ya da akarsu kıyılarında, oldukça geniş yer kaplayan, içine girilmesi zor, çok sık durumdaki diken, saz ve çalı topluluğu.(isim)
    b- Böğürtlen çalısı, böğürtlenlik.(isim)
    c- Bük(mek) : Sertçe kıvırmak ya da bir yöne çevirmek.(fiil)
    d- Eğmek.(fiil)

    1-Şiiri biçim yönünden ele aldığımızda postmodern düşüncede varolan kurallara aykırılık kendisini göstermekte. Nazım birimi, birim sayısı, ölçüsü, uyak düzeni şiirde yer almamıştır.
    2-Noktalama işaretleri; şairin yeni işaretleri veya birden çok işareti alışılmışın dışında kullanması da kurallara karşı gelmenin göstergesidir. Postmodernizmde şiir dilini şair belirler.
    3-Belirsizlik şiirin genelinde hakim bir izlem olarak karşımıza çıkmaktadır.

    Postmodernzmi en iyi anlatan şiirlerden biri olan “BÜK” isimli şiirde
    belirsizlik, tanımsızlık şiirin her dizesinde kendini göstermekte. Şiirde kelime ve söz oyunları anlam genişliğini sağlamış ve bu anlamlar okuyucunun kendi iç dünyasına bırakılmış, hayal gücüyle şekillenecek simgeler şiire ustaca yerleştirilmiş.

    Bulutlarını aldırdım büklerimin
    Pembesine zift karıncaları yürüttüm
    Sarmaşık tülleri ve saka dikenleri

    Bulutlarını kime ve neden aldırmış? Peki bulut imgesi ile kastedilen nedir? Bu soruların cevabı okuyucunun hayal gücüne bırakılmış. Şiirin geneline baktığımızda kopuşlar görmekteyiz. Yine de şairin büklerine tekrar dönmek istemesinden şunu anlayabiliyoruz ki bu benim kişisel görüşüm şairin neyi düşünerek bu imgeyi kullandığını bilmiyorum: Uzun saz ve çalı çıkmazları arasından gün yüzü görmek isteyen vicdanını avucuna almış bir bireyin karınca misali umuda adım atması.
    Bulut; güneşi kapayan bir engel ki kişinin kendi iç dünyasında yine kendi elleriyle ördüğü kalın duvarı temsil ediyor. O kalın duvarları geçebilmek için sarmaşıklar ve saka dikenlerini süpürmesi gerekli. Diğer bir açıdan baktığımızda şair gül değil de “Sarmaşık Tülleri” şeklinde kullanmış. Saka dikeni çayının bazı hastalıklarda binlerce yıldır kullanıldığı bilinmekte. Belki de şiirde ilaç manasına gelecek şekilde kullanılmıştır.
    (Bu analizi BÜK kelimesinin isim olarak görev yapan anlamına göre yaptım. Fiil şeklinde de kullanılmış olabilir. Postmodernizmin bariz özelliği de bunu gerektirir.)

    Turfanda tufan baharlarının firavun mozaiklerini
    Süpürdüm yüreğimle canımın önünü
    Örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
    Düşsel (!) ?

    Yıllarca sazlığında sık çalılar arasında yaşamış bir bireyin baharlaşan bu ilk düşüncesi kendisine büyük tufan gibi gelmiş olmalı. Kalıplaşmış firavun düşünceleri ki burada şair içine gömüldüğü kuyuyu firavun mozaiklerine benzetmekte diye düşünüyorum. Ve bu samimi düşünce ile kendi dünyasına ördüğü kalkandan çıkmak istiyor.

    “Örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
    Düşsel (!) ?”

    Yine postmodernizmin KURMACA tutkunluğu bu dizelerde kendini göstermekte. Ele avuca sığmayan ve yok edilmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim derken düşselliği ve kurmaca unsurlar olduğunu okuyucuya tercüme ediyor.

    hadi, düş sel,,,,,,,,,,,,,. yağmur kanadı tak
    düş – me! ? düş – mü !
    nereden geldiğini
    nereye gideceğini cezvelere sor,,,,,,
    Bu dizelerde kelime oyunları, kişiden kişiye değişen mana çokluğu göze çapmakta. Nesnellik postmodern düşüncede yer almaz. Öznellik önceliklidir.

    Üstkurmaca bilinçli olarak hikayenin kurmaca olduğuna dikkati çekiyor ve ironi ile düşünceye müdahale ediyor.

    Postmodernizmde modernizmin terkettiği mit,büyü,fal tekrar kullanılmaya başlanmıştır. “Nereye gideceğini cezvelere sor” dizesinde modernizmin ötelediği fal kullanılmıştır. Kahve falı için cezve ve fincan ikilisinden sadece biri kullanılarak mecazı mürsel de yapılmıştır. Ben bu şekilde açıklıyorum ama yine tekrar etmekte fayda var şairin bu konuda ne düşündüğü hakkında en ufak bir bilgim yok.

    remoraları kurutmayan kurur mu ateşte !
    teslimiyet ibrahimin nikbin çeşmesi
    karındaşı olmasa da siper pelerin

    Eş sesli kelimelerle yapılan söz sanatı ile başlayan bu dizelerde artık sazlığından çıkan bireyin karşılaştığı içtimai ve tarihi olaylar postmodernizmin özellikleri ile gün ışığına çıkıyor.
    Remora asalak bir balık türü. Peki bu imge ile anlatılmak istenen ne olabilir?

    Emeksiz zengin olanın
    Kitapsız bilgin olanın
    Sermayesi din olanın
    Rehberi şeytan olmuştur.

    Yunus Emre’nin şiiri üzerinden insanların kanını emerek güç sahibi olan şeytanlar kastediliyor olabilir mi? Elbette olabilir.
    Bu asalakların soyunu kurutmayanların gözyaşları ateşte bile kurumaz.
    Etrafını incelemeye devam ediyor şair. Ve yine postmodernizmde önemli bir yere sahip olan din düşüncesi üzerinden “teslimiyet” duygusunu Hz. İbrahim kıssası ile açıklıyor. Hz. İbrahim canından çok sevdiği oğlunu kurban olarak sunmuştur. İşte teslimiyet budur. Şair Allah’a olan başka bir teslimiyet örneği de sunuyor bize. Bir askerin arkadaşı üzerine atlayıp onu koruması. İşte size teslimiyet diyor şair haykırıyor. Ve devam ediyor daha anlatayım mı teslimiyeti? Örümcek kelimesi iki anlama gelecek şekilde kullanılmış, her iki anlamı da ele alabiliriz. Okumama veya Hz. Muhammed’in(sav) mağaradaki teslimiyeti.
    Sonra günümüze geliyor. Burada yine sayılarla ve kelimelerle oyunlar oynandığını görüyoruz. Anlatılmak istenen büyük bir ironi: Allah Allah diyenlerin açgözlülüğü, hani teslimiyet? Lüks hayatın içinden Allah Allah teslimiyeti nasıl çıkabililir? Sorguluyor şair. Açlığın nefesi kokarken Allah Allah diyenlerin şatavatlı hayatları inanca ters değil mi?
    Yalı çapkını derken izimsel işlevin üstünde durduğu bir kuş türü mü? Bence değil. Kuş türü olsaydı yalıçapkını şeklinde bitişik yazılırdı. Yine anlam oyunları şairin kaleminden göstermiş yüzünü. İnsanlar bir ekmeğe muhtaçken binlerce ballı ekmek alanlar. Yatlarda en ihtişamlı hayatlar içindeyken Allah Allah inancının pek de inandırıcı olmadığını savunuyor şair. Yalılarda çapkınlık yapanları kastediyor düşüncesindeyim. Ama şair, bir kuş türü olan yalıçapkınını da imge olarak sunmuş olabilir.

    Şiirde geçen HERKESİN TANRISI FARKLI dizesi evrenselliğe başkaldırıdır. Bu dizeyi açmak istesem sanırım bir kitap yazabilirim. Kısaca şairin ifadesinden şunu anlıyoruz: Kişilerin önceliği farklı, öncelik sırası kişiden kişiye değişir ve aslında insanların önceliği “en” i inancının ilkidir.
    Postmodernizmde her türlü kalıptan uzak durulur. Evrensel kesinlik veya hakikatler olduğu fikrine meydan okunur. Postmodernistler neyin doğru veya yanlış, iyi ya da kötü hakkındaki düşüncelerini düzeltmeye çalışmazlar. Mutlak gerçek diye bir şeyin olamayacağına inanıyorlar.
    Postmodernistler gerçeklik kavramının, insanlar ve özel çıkar grupları tarafından başkaları üzerinde güç kazanmak için kötüye kullanılan bir hayal yanılsaması olduğuna inanmaktadırlar.
    Ahlak kişiseldir. Etiğin göreli olduğuna inanmak, postmodernistler ahlakı kişisel kanaatine maruz bırakır. Ahlaki değeri, geleneksel değerlere ve kurallara uymaya gerek kalmadan herkesin özel etik kuralları olarak tanımlarlar.

    1-Postmodernizm hiyerarşiyi reddedip özgürlüğü savunur
    2-Modernliğin kenara attığı her şeyin tekrar önem kazanmıştır (büyü, mit,
    dini hisler, sezgiler, çoşkular…)
    3-Evrenselliğe, katı kurallara karşı çıkma vardır.
    4-Akademik söylemi reddeder.
    5- Bütünlükten yoksundur
    6- Zihin uyarıcıdır
    7- Kafa karışıklığı ve anlamsızlık, karmaşa hakimdir.
    8- İroni vardır.
    9- Her şey metinlerarası niteliktedir.
    10- Aklın değerlerinden kuşkuludurlar.
    11- Metinlerde açık ve nesnel bir içerik yoktur.
    12- Okurlara metnin anlamını tanımlama ve yaratma da olağanüstü bir güç verilir
    13- Kurgusaldır, eserlerde kurguya dayalı olduğu da ifade edilebilir.
    14- Postmodernizm yüksek kültür ile popüler kültür arasındaki sınırların yanı sıra sanat ile günlük yaşam arasındaki sınırları da bulanıklaştıran derinlikten yoksun, merkezsiz, temelsiz, özdüşünümsel, oyuncul, türevsel, eklektik, çoğulcu bir sanatta az veya çok yansıtan bir üsluptur.

    Belirsizliğe, tanımsızlığa, biçimsizliğe yaslanan postmodernizm, tartışmalar içerisinde varlığını koruyarak etki alanını günden güne artırmaktadır. Bugün postmodernizmin ötesine geçildiği ve kültür çalışmalarında yeni teorilerin gündeme geldiği dillendirilse de postmodernizmin tam olarak anlamlandırılamaması, araştırmacıları yeni fikirler ortaya koymaları noktasında cesaretlendirmektedir. Bir sanat ve edebiyat akımı olarak 1960 larda Amerika ve Fransa da ilk olarak görülmeye başlayan postmodernizm, II. Dünya Savaş ı sonrası aydınlanmacı aklın iflas etmesi sonucu geliştirilen eleştiriler üzerinde vücut bulur. Modernitenin her şeyi akla göre yorumlayarak insan ve insan ile alakalı her türlü faaliyeti mekanik bir yapı olarak değerlendirmesine postmodernistler şüpheyle yaklaşarak düzen, biçim, bütünlük, birlik gibi unsurları göz ardı ederler. Özellikle sanat ve edebiyatta söz konusu unsurlar yerine düzensizlik, biçimsizlik, parçalılık, eklektizm, ayrılık ve karmaşa gibi unsurları ön plana çıkararak modern sanat söyleminin dışına çıkarlar. Modern söylemde sanatçının dâhi olduğu ve sanat eserinin biricikliği kabul görürken postmodern söylemde sanatçının ölümü ve eklektik bir biçimde eserin meydana getirilmesi dillendirilir. Denilebilir ki eklektizm bütün postmodern sanatın temel özelliğidir. Yeni bir değer üretmekten ziyade var olan malzemelerden yeni yapılar meydana getirmeye çalışan postmodernistler farklı teknikler kullanırlar. Fredric Jameson, postmodernistlerin pastiş (öykünme) yöntemi ile eserlerini ortaya koyduklarını belirtir. Ona göre bireysel öznenin kaybolması ve kişisel üslubun varlığını yitirmesinden sonra pastiş evrensel bir uygulamaya dönüşür (2011: 55). Terry Eagleton pastiş ile birlikte postmodernistlerin parodiye (yansılama) de sıkça başvurduklarını söyler. Ona göre sanatın artık dünyayı taklit etme görevi ortadan kalktığından sanatçı, temsil etmenin parodisini yapar . Yeni bir değer üretmekten ziyade var olan değerleri farklı teknikliklerle bir araya getirir.

    PatLAmaaa!!!,,,

    Ağaçların kızıldereli soluğundan istasyon düşler
    Zamanın küpelerine şafaklanan intihar tüfekleri
    Kurgunun içinde patates büyüt hadi
    Patikası olmayan kır çiçekleri ateş yığını
    Ellerin ne çok gök!!!?

    Celseye soba atabilirsin cübbe timsah derisi
    Allahsız yarınlar,,,
    dilinden Allah’ı düşürmeyenlerin eseri
    (keep it hidden in your heart)
    sağır gözleri tanrının!!!?
    Yürür yollar,,,evler konuşur
    Narkoz şımartır kokuyu
    Dürüyor uykumu yatağım
    kör teni,,,eti,,,eli,,,yeli tanrının
    JP
    Tanrının kulakları kör!
    Hibe ettim sırtıma yaslanan kafı
    Yeraltı soluklarımın bağladım çenesini
    Zamanın küpelerinde asılı kalan yağmur
    ve gerçeklerin şakaklarına dayanan intihar tüfekleri
    patlama!!!... patlama,,,
    bir ceset üşüyor omuzlarımda
    diriltebilir mi mesih
    yedi dev ihbar et krala…
    çıplak,,,…kalpıç,,, lark kalpıç!!!???
    Selim Savaş Karakaş

    Farandole

    Tozun içinde töz, tözün içine toz vardır ?!
    Hangi bulutların göklerinde efrâsiyâb
    Çorak teslimiyetlerin hangi kavşağında çemâne
    “ben” olabilmen için tanrısamalısın kendini
    ayva tüyü,,, ben(!)
    İtiyorum onu kendi sınırlarımdan
    Kainatın bilinmezliklerine atılan bir üfürük gibi
    Füüüüüü…, füüüü
    Hazır olduğunda dön!!!
    Kırmızı başlıklı erkek
    Farandole harmonisi kaotik keklerin
    Bir çek-yat huzuru yuvasız sokak şiirlerine küfür
    üfür…üfffff...üfffff… küfür(?!)
    İnanırım gözlerine
    aşkın eytişimi çok naif
    ölümden bile yaşlı
    silme(!)
    bu postmodern bir şiir kendince iç, oku!
    dördüncü duvarı da yıktım (?) !
    imgesiz tiyatro yazarım ya da öykü (zzz)
    Serendib-cidde
    Vuslatın gölgesine yağmur getiren sıcaklar bıraktım.
    Yalnızım… çooooook!!!
    Selim Savaş Karakaş


    DüşünME

    Doyduğu her kürsüden ateş güldüren
    Gri bir vadi vaadi mao
    -çak bi beşlik-
    Kulası ölüm,,,zulası anadan çığlık
    Ne günahı vardı on-ların
    DüşünME,,, vururlar seni,,,…
    vallahi vururlar,,,…yezidler
    Gözüne kırılır bülbülün kan-a-dı
    İstanbul yığılır köpüğüne aynaların

    Günah taştım sessiz koku sürdüm
    İfşa atkısı ördüm
    OkuMA!!!...

    Dilinin tırnakları kalbimin kıyılarını taşladı
    Elin ağır tank yanığı
    DokunMA!!!...

    Boynu nefretin uzun uzvu
    Giydiği her kürsü kasap bıçağı
    Diri kesiliyor tanrı ayağı
    Lanet!(?)!!!
    Kaya düşünür de düşünemez can
    Çöllere sürmüş kendini leyla
    Eyvah!(?)!!!

    Nefret ettim cehaletin
    sürekli şarkı söylediği bu çağdan.
    Selim Savaş Karakaş

    Düşer Çenesi Duvarların

    Şehir bir yıldırım gibi düşünce geceye
    Zamanın siyah elleri nefessiz bir ıslık gibi yayılır ruha
    Yayılır, genişler sonra birden gerilir,
    Sanki tutup çeksen kopacak zaman, dağılacak…
    Rüzgârın sesi zamanın ıslığında boğulur
    Kirli saçlarıyla iri göbeğini ite ite gelir yalnızlık
    Dişleriyle, tırnaklarıyla, çıkarmadığı ayaklarıyla
    Kapı çalmadan, izin almadan, tiksinti veren gülmesiyle gelir.
    İnsanlık adına bir zerre taşımadan
    Edep nedir bilmeden gelir.
    Duvarların düşer çenesi, kelimeler yürür odana
    Kuğunun son şarkısı çarmıhta kasılır!

    Ne lanet bir çenesi var şu duvarların!

    Yüzyıllık ezberin kırışıklıklarından süzülür umut
    Hüküm çoktan verilir
    Geçmişin ütopyası düşmez dilinden
    Yetişkin mevsimlere tünel kazar çocukluğu
    “Yıllar mı aşk biriktirir, aşk mı yılları biriktirir
    Yoksa o “BİR AN” için mi yaşar insan?”
    Takılıp kaldığı, kördüğümü o “bir an” için mi?
    Şiirler yazdığı, düşlerini sardığı, mehtaba saldığı
    Düşünüp daldığı, giyim kuşam bilmeyen o “bir an” için mi?
    Söyle şiirsever dostum söyle, insan niçin yaşar?

    Sen sustukça
    Konuşup durur duvarlar, düşer çenesi
    Takılıp kalır geçmişe
    Yeni bir pencere açmak istesen izin vermez.
    Dökülürmüş sıvası, kırılırmış tuğlası, falan filan…
    Ne lanet bir çenesi var şu duvarların!

    “İnsanın kendi kurduğu binaya
    bir tekme vurması ne kadar zor”

    İnce duygular suyun tüylerini diken diken ederken
    Güneşin boyamıştık yüzünü,,,
    Ah Deli,,, yaygaracı modellik ve paparazzi sana göre değil
    Anksiyete çoraplarını giyen resimler
    Bir yanda şarkıları avuçlarında kırmızı
    Diğer yanda dudaklarını kemiren iftira
    İhtilal olmadan yakalanan o BİR AN
    Takılıp kaldığı o bir an!
    “Ben seni sevmiyorum” demedim ki hiç!
    Ne lanet bir çenesi var şu duvarların.
    Gitsen artık başımdan…
    Selim Savaş Karakaş

    Boşluk

    Aşk kalbin,,, bilgi aklın çelişkisiz boyut aşaması,
    kuzu gibi evren evran salyasında
    her türlü fikir ön sözsüz soluk gri bir travma,,,
    bir iz, bir im kuyruklu çakıl taşları,
    ekmek kırıntısını atmamıştım kuzgunlara.
    Bir iz,
    bir iz,,,
    sevgili okurlarım bir ırmak,,, biriz!
    Bir im,,,
    bir im,,,
    işte Martin,,,… boşlukta birim
    Hangi göklerin boyutlarından sızmışım
    Sızmış da düşmüşüm ocağına hiçliğin
    Ayık ol!(?) Mutat değil kaplumbağa
    Düştüm bahar kapılarının angst duvarlarına
    Sadece düşümdün
    Gölgemi yok etmeden ulaşamam gerçeğe
    Zahirde batını görmek yola düşmekle olur
    Sisifos çıkmazında kameranın gözü
    Objektif düzen düzensizlikte gizli
    Özgürlüğe mahkûmum
    Mahkûm muyum (!)?
    Duvarları hücremin façetalı
    Hem en eski hem en yeni
    Ulu bir dağ gibi sis salmış toprağa,,,…
    Edebiyat tarihçilerine göz kırpıyor kelimelerim
    Koşuyor, oynuyor dans ediyor gemisiz limanlarda…
    Selim Savaş Karakaş

Toplam 4 mesaj bulundu

TÜM YAZILANLAR