Asefer Aksu Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkın ...

  • Asefer Aksu
    Asefer Aksu

    12.03.2007 - 12:25

    Sende kapalı yan mı var ki..

    Şiire (?) ba şiire..

    şunu sen yazmadın mı?

    ' Öğretildiği gibi ayırıp bacaklarını
    gözlerini dikip tavana
    “lahavle” çekip sıkarsın dişini….. '


    NE GÜZEL SÖZLER BUNLAR

    NE DE GÜZEL YAKIŞMIŞ SİZE

    NE DE GÜZEL AĞZINIZA ALIRMIŞSINIZ ÖYLE... :)

  • Esra Su
    Esra Su

    07.03.2007 - 16:13

    ADD'ye bir yıllık ödedim yani 2007 yıllık aidatlarının tamamını fazlasıyla peşin hem de...o bahsettiğin kişiler de beni ilgilendirmiyor..her kişi üstüne düşen görevi yaparsa yapar yapmazsa kendini kandırır...

    boş yere uğraşıyorsun benimle...bir açığımı yakalaman mümkün değil :))
    çünkü açığım yok..

    ama sanırım senin de kapalı bir yanın yok :)))

  • Esra Su
    Esra Su

    25.02.2007 - 01:08

    Vinzip!

    olmak ya da olmamak! İşte bütün mesele bu!

    Hayır!
    Mesele bu değil....
    Mesele olduktan sonrası yani 'olan'dır.
    Olabilendir!

    Mesele; nasıl olmak ya da nasıl olamamaktır!
    Neden olmak ya da neden olamamaktır!
    Mesele; yaratanın verdiği vasfı taşıyabilir olmaktır!

    Sorun sorgulayamamak / çözüm sorgulamaktır.

    Önce kendini sorgulayamayan kişinin başkasını sorgulaması olanaklı değildir.

    Bu sebepledir ki önce 'oool'der Tanrı....
    İnsanoğlu 'olmak' için ne devirler geldi geçirdi di mi?
    Ne çağlar atlandı zıp zıp.
    İlk çağ / Orta çağ / Yeni çağ
    Biraz sağdan biraz soldan çağ
    Bi sürü it kopuk bi dolu çakal kurt çağı
    Al takke ver külah çağı
    Çarşafın altı benim üstü senin çağı
    Hafif meşrep kenardan az tepeden yukarı çağ
    Azcık bilgi çağı bil kendini
    Al sana silgi çağı..
    Ne duruyosun /sil kendini / sil kendini

    Mesele; olmak değil / olamamak
    İnsan olamamak / adam olamamak örneğin.

    Bak işte milenyum da geldi gidecek.
    Yapabildiğin tek şey spermlerini vinziplemek :))

    Esra Su

  • Esra Su
    Esra Su

    25.02.2007 - 01:07

    Engel Çengel Meselesi

    Yaşam engelli bir yarıştır / demek çaresizliktir dostum

    _Yaşam engel koymaz, tüm varlığı ile sunar kendini sana’’


    Engeli de çengeli de sen koyarsın kendine.

    Öğrenilmiş bir hayatı yaşama kolaylığındasın

    Çemberi bir açıp bir daraltıp

    Atlama cesaretini oyalamaktasın.


    Aslında engelli olan sensin ki....bak! hala geridesin!


    Esra Su

  • Esra Su
    Esra Su

    25.02.2007 - 01:07

    Bekir abi, imam bir de Allah!

    Bi tuhaf adamdı Bekir abi…

    Hovardanın allahı
    Tabiri caizse pezevengin daniskası.
    Tanrının bütün hikmetlerini almış üstüne
    Altına aldıkları da cabası :)
    Sabah akşam içer, üstelik tespih çeker
    Çekerken de bi dolu kadın adıyla salâvat getirir
    Bi de basar ki küfürü din iman hak getire.
    (Neyse burayı geçelim)

    Ama Bekir abi bu,
    Ağırlığı kadar da sevecen dobralığınca insan seven
    Hele kadınları hiç deme….
    Kederleri de vardı ancak
    Onları da uçkuruna düğümlemişti.

    Şimdilerde kırk beş-ellisinde olmalı,
    Hiç evlenmemiş… Tuhaflık o ya
    Her bayram bi dolu oyuncağı kucaklar
    Birkaç gün kaybolur ortalardan.
    Sonra gelir
    Babaç tavırlar takınır
    Şarkıların sözlerini kendince değiştirir
    Bıyık altı mırıldanırdı çay ocağının kuytu yerinde.

    ‘’benim çocuklarım vardı onları eller aldı’’

    Geçenlerde hakkın rahmetine kavuşmuş Bekir abi.
    Vasiyetinde prezervatif dağıtılsın istemiş
    Bu yüzden kimseler yokmuş cenazesinde
    bir imam bir de Allah!

    Esra Su

  • Esra Su
    Esra Su

    25.02.2007 - 01:06

    İnsan(cık) oğlu :))

    İnsanoğlu, elemeden fikirlerini
    Tartmadan, süzmeden sözcüklerini
    Diker gözlerini gez / göz / arpacık misali
    Bir avuç yürek üstüne.
    töz'den yiter, tin'ini kaybeder toz olur gider.


    Bir gıdım sancı versen eline,
    Ön yargısına yenilmiş yanılgıları
    Ve yargısız infazları ile
    Bin küfüre sarılır bin salya büyütür de
    Büyüdüğünü sanır.

    Oysa kanamalı bir hastadır kendi denizinde
    Rüzgârsız, yelkensiz hele ki rotasız.
    Çırpınır durur, balıklara yem olur
    Boğulur kendi salyalarında.
    .

    İşte bu yüzden…
    Tanrı’nın hiçbirinize ihtiyacı yoktur!
    Rotanı belirleyen O’dur ki
    Durduğun siyah ya da beyaz kareyi bilmeni ister
    Bilmiyorsan eğer…

    __satranç tahtasında at olur... vezirin uyarısına dut olursun :))

    Esra Su

  • Esra Su
    Esra Su

    25.02.2007 - 01:06

    (Y) alaka

    Kişi kendini bilmeyince
    Don Kişot’u vurur ilk
    Öyle sanır zavallı
    Vurduğudur düşüncesindeki hiçlik

    Muktedirin gölgesinde
    Gölgenin gölgesi olur
    Korkar kendi gölgesinden
    Ama gök gürültüsünden beter çıkar sesi
    Meşhur darb-ı meseldir:
    “Boş teneke çok ses çıkarır”

    Kendi inancına küfredildiğini sanıp
    (izan kıtlığıdır yaşadığı, bazen olur böyle
    satır altındakiler görünmez arif olmayanın gözüne)
    Kalaylamaya başlar sağı solu

    Desen ki:
    “Ey müm’in görünen zat-ı muhterem
    küfür bu, boru değil
    cennet yolu küfre açık hiç değil.”

    Diyemez ki:
    “Yüreğim karadır benim
    İmanım paradır benim
    Söylediğim söz
    Ustamdan mirastır benim”

    Bu ahval ve şerait içinde
    Sözünün arkasında durmak
    Tükürdüğünü yalamamak
    İnsan işidir

    Bilmeyenlere armağanım olsun
    Meşhur şiirdir:
    “yaşamak, sadece yaşamak
    Yosun solucan harcıdır”*




    Not: Küfrü bir saldırı aracı olarak kullandığını sanan zavallılara ithafen yazılmıştır.

    Esra Su

  • Esra Su
    Esra Su

    25.02.2007 - 01:05

    Bez Bebek

    Yıllar öncesini anmamak mümkün mü?
    O zamanlar ağzımızda hâlâ anamızın sütünün tadı vardı ve gülen gözlerimizin görebileceği en fazla şey evimizden dışarı taşınan sokak kenarlarına toplanan evciliklerimizdi.
    Minik bir kilim parçasını serip bir iki minderle ev bezerdik kendimize birkaç komşu kızıyla.Parça pinçik oyuncaklarımızın arasında en çok sevdiğimiz bez bebeklerimizdi.Anaların, ev halkının eskittiği giysi artıklarıyla meydana getirdiği üretim harikası bez bebeklerimiz. Elleri dert görmesin.
    örneğin; Babamın atletinden şekil verilerek biçilip dikilmiş,annemin etek kenarından elbisesi dikilip giydirilmiş,kardeşimin boyun atkısından patikleri olan,ve kesilen saçlarımın bir tutamından saç takılmış,al yanaklı,kırmızı dudaklı,kara gözlü,çilli bez bebeklerimiz.
    Mahallede ki her kızın bebeği biraz da annesine benzer ve annesi kokardı.Benimki de anneme benzerdi ve hep annem kokardı.Ben en çok bez bebeğimin elbisesine sinmiş tarhana kokusunu severdim.
    Bu bir nevi marka gibiydi ancak bebeklerimizin yüzleri dışında karışma ihtimali çoktu. Böyle olunca da her bez bebek o ailenin hayata bakışını,ekonomisini,kültürünü,inancını gözler önüne sererdi.
    Çoğumuz dar gelirli ailelerdik birazımız da kıyısından orta halli sayılabilirdik
    Bu yüzden de bebeklerimizin öyle şatafatlı elbiseleri, yüzükleri,sarı saçları.topuklu ayakkabıları,bikinileri bilezikleri,kayak takımları,havuzları falan filanları yoktu.Ama takkeleri,cüppeleri,kara çarşafları,seccadeleri de yoktu.Ucuz saltanatlıkları da yoktu. Bizim bez bebeklerimiz saygıyı bilir sevgiyi bilir,insanı sever,okula gider,tarlayı çapalar,inek sağar,temizlik yapar,sohbetlerde bulunur,şiir dinler,resim yapar,müzik aleti çalar,kitap okurdu. Yaşamak bu denli gerçekti.Çünkü biz büyüklerimizden dış dünyayı olduğu gibi görmeyi öğrendik olduğumuz gibi görmeyi değil ve bebeklerimizle de öğrendiklerimizi oynardık.Onlar sahiciydi ve her biri kendimizdik.Oynarken de bedenen büyür aklen de gelişirdik.
    Ne saten bilirdik ne organze.Görsek bile tanımazdık zaten. Biz allı morlu,dallı güllü basma bilirdik pazen bilirdik ki bunların hepsi de perdelerimizin solmuş parçalarıydı.Bu yüzden de yüzümüz gün gibi aydınlık güneş gibi sıcak gece gibi umutluydu.
    Her birimiz aynı yaşantıyı paylaşıyorduk aşağı yukarı ve birbirimizi besleyebiliyorduk.Büyütebiliyorduk.

    Şimdiki gibi tek tip değildik.
    Esir değildik.
    Kimse kimseye zorla dayatmalarda bulunmazdı.

    Biz büyüdük….büyürken çok şey değişti,değiştirildi!

    __Bunu alacaksın,bu pazarda kaybolacaksın,al,al,al,kölem ol,başka seçeneğin yok,çalış kazan bana getir,sen yeme ben yerim!

    __Olmaz öyle bezle yamayla,çulla çaputla,elle ayakla
    __Fabrikasyon var
    __Asimilasyon var,sirkülasyon var
    __Al sana barbi bebek heh he
    __Yanlız olmaz er kişi gerek
    __Al sana barbi ‘nin sevgilisi harbiden Ken
    __Oyuncakta olsa üremek gerek
    __Yetmedi mi al sana bikinili barbi bi de havuz cup cup
    __Can simidi yanında denizler derin ayağını sıcak tut başını serin
    __Alın bi dolu cart curt ve de toz pempe
    __Hayâle dal,rüya da kal,hep orda kal
    __Siz yeter ki alın bizde cartta bol curtta
    __Oooo durumlar değişiyo satışlar düşüyo ne yapmak lazım
    __Nabız lazım nabıııız
    __Abi nabız 4-6
    __Ufffff bu iflas demek!
    __Al sana Fulla bebek o zaman
    __Tesettüre koyduk satışlar arttı
    __İçi beni yakar dışı seni
    __Altı şişhane üstü basmane
    __Nabız da kan basıncı da fırladı
    __Yanında bi de seccade
    __Ne tespihi ne Kuranı unutmadık al mini mini
    __Sen yeter ki al biz de çeşit bol
    __Fulla bile olsa yalnız yaşanmaz
    __Giydirin Ken kardeşe bi cüppe bi sarık fulla'nın yanına salın
    __Arayı soğutmayın bu memlekete içten cihad lazım
    __Çocuklardan başlayın …Çocuklardan
    __Biz o çocukların analarından başladık abi
    __Zaman nasıl da geçmiş
    __Şimdi de İslami Monopoli
    __Vur voliyi vur voliyi

    Esra Su

  • Esra Su
    Esra Su

    25.02.2007 - 01:04

    Cevo'nun Trajıkomik Hikayesi :)

    Yaz bitti. Herkesler döndüler evlerine barklarına… Tabiî ki ben de :)
    Bu yüzden de bu günlerde arkadaş ziyaretleriyle oldukça yoğunum..övünmek gibi olmasın ama çevremde çok sevilirim..her gün telefon her gün kapı zili ne güzel…

    __Aman efendim gelsin çaylar kahveler… Kekler, kurabiyeler… Sohbet üstüne sohbet…

    Sarılmalar coşmalar ve gülüşmeler derken zaman zaman da bazı dostların birbirimizden haberdar olamadığımız zamanlarda yaşadıkları tatsız tuzsuz olaylar…

    __Yani beklenen o ki söz bir yere gelecek… eee gelecekte bir gün gelecek yani :))

    Şimdi ‘cevo’ deriz iyi hoş gırgır bir arkadaşımız var bizim… İnce uzun leylek gibi de bişi…
    Arada bir şiir yazar, felsefi terimlerle falan konuşur.kitap okumayı sever..içki içmeyi çok sever.okurken içmeyi içerken okumayı sever.içip içip ortalığı da gülmekten kırar geçirir.kafası bozulsa da içer keyfi olsa de içer.bir de yeterli parası olsa benim diyen alkoliğe sen kimsin der…. Severiz Cevo’yu..o da bizi sever…

    __Duyduklarıma inanamadım.

    Cevo’ya asılan bir kız vardı adı Emoş. Emoş aslında birkaç kişiye asılıyordu çaktırmadan ve tek derdi de aralarında en başarılı olacak olanından emin olup onda karar kılmaktı…Biz bunu biliyorduk ama bizi dinleyen kim ki!

    __Hüsnü, Ali ve cevo.

    Hüsnü buralardan gidince kalan iki kişi arasında dama taşı gibi bazen düz bazen çapraz dolandı durdu emoş… Damaya çıkmaya çalıştığı günlerin bir yüzünde cevo mutlu günün diğer yüzünde Ali mutlu… Emoş’un yüzsüzlüğünde kim mutlu olacak en sonunda görecez elbette…

    Tam üç hafta önce girdiği sınavı kazanıp mesleğini eline alan, nihayet hayatının akışına yol veren yani sırtını devlete dayamayı başaran ve sözüm ona hayatını garantiye alan Ali arkadaşımızla birlikte olma kararını veren Emoş, sınavı kazanamayan ve cıscıbıl ortada kalan Cevo’ya ‘seni sevmiyorum’der ve arkasına bakmadan Ali ile düğüne gider… Müzik, neşe, eğlence, yatay sevişme isteğinin dikey eylemlerinde öpüşmeler derken bunun haberi de çok geçmeden Cevo’ya gider.

    __Cevo perişan… Cevo hazımsız. Cevo şimdi neye sarılsın?

    0 mel-un günden sonra Cevo kek gibi ortada Cevo işsiz güçsüz… içki alacak parası olmadığından çareyi ilahi dinleyerek ruhunu oyalamakta bulmuş… İnternetten ilahiler indiriyormuş… Ezan okununca camiye depar atıyormuş. Bu arada da abdest aldığını kimseler görmüyormuş…
    Doğal olarak; Emoş’a sarılamayınca, içkiye sarılamayınca, sarılacak bilim ve felsefe uyanık tuttuğundan,, oysaki onun uyuşmaya ihtiyacı olduğundan Dine sarılmış…

    __Denize düşen yılana sarılır be Cevo!

    Şimdi doya doya üzül nasılsa bir gün çok sevineceksin sarılacak yeni bir emoş bulduğunda ya da içki alacak paran olduğunda!

    Esra Su

  • Esra Su
    Esra Su

    25.02.2007 - 01:02

    Hoş Geldiniz Yurdumun Tüm Bebekleri

    Bu sabah saat 06 civarında Silvan’da Emine bebek,Şırnak’ta Meliha bebek,Ağrı’da Mustafa bebek,Hakkari’de Eyüp bebek, çaresizliklere,eğitimsizliklere,bi dolu işsizliğe,ekmeksizliğe,sütsüzlüğe,ilaçsızlığa yani yaşamsal desteksizliklere bir de üstelik dayanması zor hava şartlarına rağmen dünyaya merhaba dediler.
    Aşkla,sevgiyle, neslin devamını sağlayabilme kaygısını taşıyarak ya da aile planlamasından bi haber olarak her şeye rağmen hoş getirildiler…

    Burada nazım’ı anmamanın imkanı yok.

    ‘Hoş geldin bebek yaşama sırası sende
    Senin yolunu gözlüyor kuşpalazı boğmaca
    Kara çiçek sıtma ince hastalık
    Yürek enfarktı kanser filan işsizlik açlık filan ’


    Gerçekten de Hoş mu geldiler?
    Kim biliyor onların dünyaya geldiğini? Ya da kime ne? Ve hatta bize ne di mi!
    Oralarda medya var da biz mi duymadık?
    Ne kadar da cahiliz…
    Bu kadar da cahiliz işte!

    Toplumun bireylerine ekmek arası simit gibi dayatılan haberler üstelik bu hamuru yutabilmek için yanına bir bardak çayı bile çok gören ve bunun karşısında her yerde söz konusu olana‘’bana ne..bize ne..’’diyebilmenin yetersizliği …
    Bebek her yerde ve her zaman da bebekken el bebek gülbebek edilen kimi bebekler nasıl da unutturuyor gündemi değil mi?

    Memleketimin her yerinde işsizlik varken ve bunu fırsat bilip ellerine silah verilip adı tetikçiye çıkarılan gençlerimizin de bir zamanlar altı bağlı, ağzı süt kokan bebelerimiz olduğunu unutuyor muyuz….
    Neden?
    Onların analarını babalarını kimse tanımıyor diye mi? Çok ayıp!

    Çocuklarının uyuşturucu olaylarına adı karışan ünlülerimizin nüfusa kayıtlı olduğu yeri dert etmeyen,ve hatta hoş gören ve muhabbetlerine maydanoz eden çok akıllı bireylerimiz bugün nedense bunu önemser hale gelip Türkiye’min en muhteşem iline sarkıntılık yaparken diğer bir çok il ve ilçede para babası yurt düşmanı kişi ve tarikatlar tarafından daha ne bebeler büyütülüyor ellerine silah verilmek üzere…

    Bu şiir;

    ‘Hoş geldin bebek tetik çekme sırası sende
    Senin yolunu gözlüyor gazeteci,siyasetçi
    Haberler, kameralar,otomobil, uçak seyahati filan!

    Böyle olacaksa eğer şimdiden kordonlarınızı bağlatıp, kanallarınızı tıkayıp üretimi durdurun!

    çünkü ‘vurulduk ey halkım’ olmaktansa ‘hiç doğmadık ey halkım’ olmak çok daha onur verici!

    Esra Su

  • Esra Su
    Esra Su

    25.02.2007 - 01:02

    İç - İçeyiz / Bilmeceyiz / Bil Bakalım Biz Kimiz?

    Göktedir,sağdadır,soldadır.O her yerdedir! O her zaman ve her durumda seni gören seni bilendir! Yanında olmadığını düşündüğün anlarda bile...
    Her yerde olmak aynı anda her insanın yanında olmak,kafasının içinde dolanmak nasıl bir kudret acaba?
    Tıpkı karşı apartmanın 2. katında oturan Sevda Hanım gibi... Allah allah!
    Çünkü Sevda Hanım da her yerde maşallah. Nereye gitsem orada…bakkalda, markette,cadde boyunda, her köşe başı ve sonunda...Bir çok bey efendinin de kafasının içinde dolandığı kesin :) Bu şaka tabi.
    Demem o ki her halde tanrı olmak ta böyle bişi!

    Neyse ben sadete geleyim iyisi :) Simurg efsanesini okuduğumda epeyi küçüktüm..Ve beni çok etkilemişti.Anlatayım kısaca... Şimdi zamanın bir yerinde kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlıyorlar.
    İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülüyorlar. Yorulanlar ve düşenler oluyor sonra...
    Aşk denizi'nden geçiyorlar,
    Ayrılık vadisi'nden uçuyorlar,
    Hırs ovası'nı aşıp, 'kıskançlık gölü'ne sapıyorlar,
    Kuşların kimi aşk denizi’ne dalıyor, kimi ayrılık vadisi’nde kopuyor sürüden...
    Kimi hırslanıp düşüyor ovaya, kimi kıskanıp batıyor göle...

    Sonra…
    Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
    Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi 'şaşkınlık' ve sonuncusu Yedinci Vadi 'yokoluş'ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş...
    Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

    Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş:Farsça 'si', 'otuz' demektir....murg' ise 'kuş'...
    Öğrenmişler ki, Simurg - otuz kuş' demekmiş.

    Onların hepsi ve her biri Simurg'muş. 30 kuş, anlamışlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.

    Böyle bir hikayeydi işte….O her yerde, her an seninle olanmış…
    Yani her an her yerde seninle olan sen! Başka kim olabilir ki?
    Sonra düşünmüştüm ki Tanrı, içinde olan / yani sen olan sen’sen eğer / sen de bişeylere hükmedensindir illaki di mi ya?
    Yani büyüğün küçüğe yaşama şansı verdiği,yönlendirdiği bir iç-içelik.
    Aklıma Matruşka oyuncaklar geldi birden.
    Ne alaka demeyin, düşünsenize en küçük matruşka bir büyüğünden sonrasını göremez..Çünkü en küçüğünü saklayan başka bir boyuttadır …En küçük matruşka’nın göremediği,algılayamadığıdır ve bu boyutu bilemez, bilemediği bir şey tarafından korunduğunu düşünerek ona tapar.
    Boyut! …Evet boyut…Karıncanın bizi algılayamaması gibi…Öyle uluyuz ki onun nazarında... Kim bilir hakkımızda aklından neler geçiyordur karıncanın su içtiği yerde :)))
    Yıllar önce alerjik rinit rahatsızlığı yaşamıştım..o vakitler gittiğim kulak burun boğaz mütehassısı doktor beyimiz minik bir kamerayla burnumun,kulağımın ve boğazımın içinde bana harika bir seyahat yaşatmıştı. Gözlerimi alamadığım inanılmaz bir yaşam vardı içimde..Valla! Tıpkı dışımdaki yaşam gibiydi…Bahsettiğim iç-içelik işte burada tekrarlanıyordu.Tıpkı üzerinde tüm canlıları barındıran tabiat anamız gibi canlıları içimizde barındıran bir tabiat anaydık biz de.
    Dağlar,ovalar,denizler,iskele ve babaları,ağaçlar,makiler,patika yollar,otoban yollar,yer altı geçitleri,şebeke tünelleri, şelaleler,hava… Yaşam yani.Ve orada yaşayan bi dolu mikrop,bi dolu asalak,parazit,kimi iyi kimi inatçı ve kötü fena virüsler, kanser olmuş hücrelerle baş etmeye çalışan kanlı canlı hücreler…Savaşa yol açan kromozonlar,hormonlar,alt tabaka,üst tabaka,post modern,varoş genler ve X’lerin Y’lerle telaşlı halleri.Ateş,üşütme ve halsizlik hallerinde dışarıdan enjeksiyon gücü alınması,düşmanları yurttan dışarı atabilmek için bağırsak hareketleri :)) Belki de vücudumuzun bi yarısının öbür yarısından farklı olması da bu yüzdendir :) Bölücülük!
    Ve buna benzer neler neler….Baksanıza tıpkı yaşadığımız yer!
    İçimizdeki yaşamın bizden haberi yok..Göremiyorlar,algılayamıyorlar …öyle büyüğüz ki! Bu yüzden de bizi ararlar,bulamazlar, taparlar…Bilinmeyene …
    İç-içeyiz ve aynıyız,doğuyor, büyüyor,ürüyor ve ölüyoruz..O minik parçaların toplamı bizi oluştururken,,bizim toplamımız kimleri oluşturuyor?
    O ya da onlar ne kadar büyük varlıklar ki göremiyoruz…
    Ya da biz ne kadar küçüğüz:?

    Neyse …Yoksa sayım Varsayım :))

    Esra Su

  • Esra Su
    Esra Su

    25.02.2007 - 01:02

    O Kocaman Dünya Şimdi Küçücük Artık/Büyük Kalsaydı Keşke Hiç Buluş Bulmasaydık.

    Uzantımızın adı boşluk.
    Boşlukta hiçlik.
    Hiçlikte acı bir sızıntı insan!

    İnsan!
    O varlığını hissettiği ilk andan itibaren umulmamış davranışlar sergilemekten kendini alıkoyamamış, düşünüşünün ayarlarıyla oynamış sonuç olarak ta kendini yok etmeye programlanmış us!
    Hepimiz biliyoruz… ki bilmeyenleri de şiddetle kınarım ilk insan,ruhunda ve bedeninde ki insani niteliklerini bilmeden, yaşamını çalı çırpının,tehlikeli hayvanların ve doğa olaylarının henüz bilmediği sebepleri içinde kurmuştur.Neden ve nasıl olduğunu ve hatta nasıl olacağını bilmediği, aklını çalıştıramadığı atmosfer içinde,dilini döndürüp çıkarabildiği seslere anlaşılırlık katmaya çalışırken tabiatın tehlikelerini fark edip gücü yetenin gücünün yettiğini katlettiği gerçeğini güdüleyip kendini korumaya çabalarken var olduğunu ve her şeye rağmen yaşaması gerektiğini keşfeder.
    Etrafındaki taş, demir ve ağaç parçalarına şekiller verip savunma aletleri yapar….Barınaklar kurar,avlanır,cinsiyetini fark edip kendinden ayırır,İş bölümü yapar.Bedenen daha kaslı ve adaleli olan avcılık, kassız ve ince olan da toplayıcılık yapar.Tesadüfen keşfedilmiş bir ateşin etrafında sıcağı ve soğuğu ayrıştırıp an’ı eğlenceye dönüştürerek birbirlerinin gözlerine bakmayı, çıkarabildikleri ses ve yapabildikleri hareketlerle sohbet etmeyi öğrenirler.Akabinde beslenir,gelişir ve sertleşirler.Yavrulamayı keşfederek varlıklarını devam ettirebilecek gereksinimleri öğrenirler.Topluluk halinde yaşarlar,birbirlerini sevmeyi, korumayı ve savunmayı öğrenirler.Toplu yaşamın getirdiği sorumlulukların ve İhtiyaçların büyümesi,çoğalması onlara daha çok düşünmeyi öğretir.

    Düşünürler…düşünürler…düşünürler.

    Ve dünya o kadar büyük…o kadar sonsuz…Öyle uzun ve öyle geniştir ki.
    İçine düştüğü bu uzun ve geniş yerde, her şeyde bir sebep aradığında,sorgulama yeteneğini kendinde bulup,sorularına cevaplar bulduğunda o kocaman ve hantal beyni boyut olarak küçülür, işlevsel olarak büyür…Bununla beraber bedeni de şekillenir.Dünya uzun ve geniş olduğundan, toprak örtüsü ve iklim yaşayış bakımından birbirinden farklı olduğundan şartlara uyum gösteren bu canlılar da birbirlerinden farklılıklar göstererek kararılar,sararılar.
    Büyüme ve çoğalmanın getirdiği yaşam şartları,insanları o kocaman dünyanın yüzüne ipi kopmuş boncuk taneleri gibi dağıtır..Kasırga vurmuş gibi savurur.
    Düşünen beyin her geçen zaman da ver her yeni gereksinimde yeni buluşlar ararken sayamayacağımız denli ve bizi bu güne taşıyan buluşlara imza atar.
    Çünkü uzaklıkları vardır insanların ve bu çoğalmışlık bu dağılmışlık için tek gerekli şey iletişimdir.Tüm buluşların ortak noktası olan…

    Çok değil daha 10 yıl öncesine kadar mektup yazardık sevdiklerimize.Özlem denen duygularımız sarardı her yanımızı ve özlemeyi bilirdik beklemeyi bildiğimiz
    kadar.Mektuplarımızın ilk satırına nasılsın demeyi, son satırlarında eşten dosttan selam söylemeyi esirgemezdik.Önemsemelerimizin haddi hesabı yoktu.Telefon denen aletin o yıllarda evlerde olması mektup yazmamıza çok ta engel değildi.Onu amacına
    uygun kullanmasını biliyorduk bu yüzden de mektup yazıyorduk. Çünkü biz sevmeyi unutmamıştık hâla ve özlemeyi de.Postacının yolunu beklerken duyduğumuz heyecan gözlerimizden yansırdı komşu bakışlara.Ne yazdıklarımız biterdi ne de yazacaklarımız. Okuma yazma bilmeyenlere gelen mektupları okumak ayrı bir keyif verirdi. Hiç şüphesiz.güzel günlerdi.

    Sonraları yazılmadı mektuplar…kimse kimseyi özlemedi eskisi kadar.
    kolaycılık sardı her yanımızı…buluşların amacı iletişim kolaylığı…konuşmayı da unuttuk,unuttuğumuz gibi yazmayı!

    __Alo neredesin?
    __İstanbul’dayım.
    __Gelince ara
    __Tamam.

    Kısa mesaj bip bip
    __msn gel
    __ok
    (filanca size titreşim gönderdi)
    __ ok gldm
    __ nbr.
    __ ii
    __ sen
    __ supper
    __ösledim
    __hı bnde
    __seni svyom
    __aynen
    __askım gelsne
    __geliom ok
    1 dk.sonra
    Tık tık…
    __karıcım odanı neden kitliyossun?

    Yaşamı kolaylaştırmak adına yapılan yaşamsal ve kişisel buluş ve gelişimler evet.
    Ama ne demiştik en başta;
    ‘O varlığını hissettiği ilk andan itibaren umulmamış davranışlar sergilemekten kendini alıkoyamamış, düşünüşünün ayarlarıyla oynamış sonuç olarak ta kendini yok etmeye programlanmış us! ’

    Sen de yirmi yıl ben diyeyim elli yıl sonra büyük olasılıkla ve korkarım ki sokaklarda,caddelerde,yol boyları,deniz kenarlarında,marketlerde,mağazalarda rastlayıp gülümseyeceğimiz, merhaba diyebileceğimiz bir insan yüzüne rastlayamayacağız. Yaşamsal desteklerini internet aracılığı ile sağlayan bir neslin,topluluk anlayışının hepten çökertildiği, bireyselliğinin öne çıkarılması ile bitirilmiş hayatlar…İçe kapanıp, mutluluk kavramının körleştirildiği ve bu sebeple saldırganlığın alıp başını gittiği bir yaşam.Yaşam ki …göz göz odalarda tek tek bir tuş ile biçimlendirilen taş durağanlığı içinde zombiler.
    Sevginin,merhametin,özlemin kısaca insana, insan niteliği veren bu erdemlerin klavye aracılığı ile yaşamsal ve insansal amacın sınırlarından çıkmak...

    Buluşlar yaşamı kolaylaştırmak ve iletişimi sağlamak içindi….Oysa insan aldığı ilacın daima yan tesirini yaşadı.İlacı ne için aldığını da hiçbir zaman bilemedi.

    Öyle çok hastalığı vardı ki!

    Esra Su

  • Samet Bayram
    Samet Bayram

    11.12.2006 - 18:37

    ...*Bir dost yüzüne ihtiyaç duyduğunda başını kaldır ve gökyüzüne bak.Gündüzleri bulutların,geceleri yıldızların arkasından gülümsüyor olacağım... *
    ************Yaşamın Rengi' adlı grubuma hoşgeldiniz.......

Toplam 13 mesaj bulundu