Özlem sevdaya yürek açmaktır Özlem açılan yürekte hayat bulmaktır Özlem aynı heyecanla canana ulaşmaktır Özlem yoklukta var olmaktır Özlem uzandığında tutmaktır Özlem geceyi gündüz gündüzü gece yapmaktır Özlem sevgiye koşulsuz bağlanmaktır Özlem kavrulup yanmaktır Özlem ne uzak ne yakındır Özlem her anında sevdiğini anmaktır Özlem kalbini sorgusuz açmaktır Ve ben Karşılık beklemeden Kalbime ruhuma hayat veren Gecemi gündüz eden Her anımda Yanımda hissettiğim Düşündüğüm Düşündüğünü bildiğim Gülümsemeyi Gülümsetmeyi Sevmeyi Sevgiye değer vermeyi Öğreten Beni benden alıp götüren Pırlanta yürekli meleği Özlüyorum Çok özlüyorum
Her şeyin bir öncesi vardı. Yaradılışın, sözün, yeryüzü oyunlarımızın, verdiğimiz sevginin, kazanılan acıların, katliamlarımızın, yarım kalmış bir bakışın, uzun yüzlü aynaların her şeyin bir öncesi. Belki de varolmamızın bir nedeni de, varlığıyla kendi cevabını zaten yaratmış olmasında gizliydi; biz ısrarla, bir başkasına taşıtmaya zorluyoruz kendimizi. Aslında, giz diye bildiğimiz her şey nedenini en açık şekilde vuruyordu içimize. Vurduğu yerde bir kapı aralıyor ve o kapının aralığına biriken bakışların arasında kendi gözlerimize yer arıyorduk. Gözden kaçırdığımız ve kendimizi unuttuğumuz yeri işte burasıydı hayatın yani ki herkes bir başkasının elleriyle o kapıyı açmaya çalışıyordu ki bu, yarım kalan yanımızdı hepimizin. Şimdi, sorulacak soru şuydu; hangimiz açmaya cesaret edecektik o kapıyı, kendi ellerimizle ama? Böyle giyinmiş bir halde çıplaklığımızdan korkarak mı? Ellerimizi, yüzlerimizi ve gözlerimizi tanımadan mı geçecektik o karanlık bahçeden ruhumuzun asfaltına? Başımızı kaldırıp baktığımızda, bir daha hiç inmeyecek mi rollerini paylaştığımız bu filmin son perdesi içimizden inançsız, işte böylesine çalınmış bakışlarla oynuyoruz rolümüzü. Aslolan bir başka yerdeydi! Ufak. Ufacık bir şakaydı her şey. İnanmadan gülüyorduk. Ruhlarımızın gözlerimize vuran yeri bozuk bir saatin düzeniyle işliyordu. Ufak. Ufacık bir şakaydı her şey. İnanmadan gülüyorduk. Ruhlarımızın gözlerimize vuran yeri bozuk bir saatin düzeniyle işliyordu.
15.12.2010 - 13:42
Tebessümün düştü yüreğime,
Buzullar ikliminin girdabında
Sen çıktın karşıma
Gençliğimden
Özlemlerimden gelen bir çiçek
Tomurcukların değdi yüzüme,
Biliyorum artık yüzüm gülecek.
Tutuverdin ellerimden ansızın.
Yüreğin yüreğime yoldaş!
Kavgamız amansız,
Davamız:
“Yeryüzü aşkın yüzü”
Ardımızda sevmeyi öğrenmiş çocuklarımız…
El ele düştük kavgamızın yoluna
Bir tebessüm ötesi Akdeniz.
28.10.2010 - 11:21
Eğer senden bir an ayrı kalırsam,
Adını hasret koy, hasret kalayım,
Özlemlerle yansın içim her gece,
Adını hasret koy hasret kalayım.
Uzansan yanıma dokunsam sana,
Bir yatakta olsak yatsak yan yana,
Sen şiir okusan ben ninni sana,
Adını hasret koy hasret kalayım.
Aşkımız büyüsün yıldızlar kadar,
Gecemiz görünsün, gündüzler kadar,
El ele tutuşup olsak kafadar,
Adını hasret koy, hasret kalayım.
Göz kırpmamda dahi göremez isem,
Sesini bir anda duyamaz isem,
Alnına bir buse koyamaz isem,
Adını hasret koy, hasret kalayım.
Gözle kapak kadar ayrı kal sakta,
Birlikte sahilde ufka dalsakta,
Binlerce yıl hep beraber olsakta,
Adını hasret koy hasret kalayım.
Kuş olup uçalım, kanatla vücut,
Gidelim sevdaya, gel elimi tut,
Hepsi gerçekleşse kalmasa umut,
Adını hasret koy, hasret kalayım.
27.10.2010 - 15:06
Özlem
Özlem sevdaya yürek açmaktır
Özlem açılan yürekte hayat bulmaktır
Özlem aynı heyecanla canana ulaşmaktır
Özlem yoklukta var olmaktır
Özlem uzandığında tutmaktır
Özlem geceyi gündüz gündüzü gece yapmaktır
Özlem sevgiye koşulsuz bağlanmaktır
Özlem kavrulup yanmaktır
Özlem ne uzak ne yakındır
Özlem her anında sevdiğini anmaktır
Özlem kalbini sorgusuz açmaktır
Ve ben
Karşılık beklemeden
Kalbime ruhuma hayat veren
Gecemi gündüz eden
Her anımda
Yanımda hissettiğim
Düşündüğüm
Düşündüğünü bildiğim
Gülümsemeyi
Gülümsetmeyi
Sevmeyi
Sevgiye değer vermeyi
Öğreten
Beni benden alıp götüren
Pırlanta yürekli meleği
Özlüyorum
Çok özlüyorum
14.10.2010 - 21:03
Bu kervana bir grupla katkıda bulunuyoruz,
hedeflediğimiz her menzilde birlikte olabilmeyi temenni ederiz
Aktife açtığım şiirlerime de beklerim.
Selam, saygı ve sevgiler
Müjgan Akyüz
http://gruplar.antoloji.com/nevbahar-grubu/
23.08.2010 - 23:45
Her şeyin bir öncesi vardı. Yaradılışın, sözün, yeryüzü oyunlarımızın, verdiğimiz sevginin, kazanılan acıların, katliamlarımızın, yarım kalmış bir bakışın, uzun yüzlü aynaların her şeyin bir öncesi. Belki de varolmamızın bir nedeni de, varlığıyla kendi cevabını zaten yaratmış olmasında gizliydi; biz ısrarla, bir başkasına taşıtmaya zorluyoruz kendimizi. Aslında, giz diye bildiğimiz her şey nedenini en açık şekilde vuruyordu içimize. Vurduğu yerde bir kapı aralıyor ve o kapının aralığına biriken bakışların arasında kendi gözlerimize yer arıyorduk. Gözden kaçırdığımız ve kendimizi unuttuğumuz yeri işte burasıydı hayatın yani ki herkes bir başkasının elleriyle o kapıyı açmaya çalışıyordu ki bu, yarım kalan yanımızdı hepimizin. Şimdi, sorulacak soru şuydu; hangimiz açmaya cesaret edecektik o kapıyı, kendi ellerimizle ama? Böyle giyinmiş bir halde çıplaklığımızdan korkarak mı? Ellerimizi, yüzlerimizi ve gözlerimizi tanımadan mı geçecektik o karanlık bahçeden ruhumuzun asfaltına? Başımızı kaldırıp baktığımızda, bir daha hiç inmeyecek mi rollerini paylaştığımız bu filmin son perdesi içimizden inançsız, işte böylesine çalınmış bakışlarla oynuyoruz rolümüzü. Aslolan bir başka yerdeydi!
Ufak.
Ufacık bir şakaydı her şey.
İnanmadan gülüyorduk. Ruhlarımızın gözlerimize vuran yeri bozuk bir saatin düzeniyle işliyordu.
Ufak.
Ufacık bir şakaydı her şey.
İnanmadan gülüyorduk. Ruhlarımızın gözlerimize vuran yeri bozuk bir saatin düzeniyle işliyordu.
Toplam 5 mesaj bulundu