Fransa'da başladığı kabul edilen bir akımdır. Öncüsü Victor Hugo kabul edilir. Romantizm, klasisizme bir tepki olarak çıkmıştır. Kontrollü, aşırılıkları sevmeyen ve görmezden gelen, kalıplara ve geleneklere sıkı sıkıya bağlı klasisizme karşı romantizmde düşünceler aklın denetiminde sıyrılarak içgüdüsel bir şekilde kendini doğaya bırakır. Acı ve doğa en değişmez konulardandır zaten.. edebiyatta, uzun uzun tasvirler görülür, karakterler ya çok güzel ya çok çirkindir (Notre Dame'ın Kamburu) genelde hüzünlüdür, karakterlerden biri mutlaka hastalanarak ölür. Veba, verem en gözde hastalıklardandır. Kişisel çıkmazlar, topluma ayak uyduramamış insanlar, ayrı kalanlar ve dışlananlar anlatılır. Kimse eline kadeh alıp parti nasıl demez yani:D partilik hallerimi kalmış adamların..
Metin Üstündağ'ın şöyle bir fikri vardır: Nasıl ki erkeklerin sünnet törenleri şenlik havasında geçer, kızların da ilk adet gördükleri günü aynı şenlik havasında kutlayalım!
Talat ve Fitnat'ın aşkı..
İlk romanımız olma özelliğini taşır..
Olay örgüsü basittir.
Acıklı biter..
İlk aşk romanımızı yazsam mutlu bir sonla bitirirdim, şimdi o yüzden böyle hüzünlü roman tadında aşklar yaşanıyor gibi..
Hemen hemen bütün kitapları aynı mantıkla yazılmıştır. Fakir ama gururlu (evet evet :)) dini bütün mazbut çocuklar, zengin şımarık hak yolundan çıkmış kızlar, birbirini islamiyete çağıran dürüst ahlaklı gençler,,, bana biraz fazla hayal dünyası gelen taraflar ve klişe olaylar abartılı karakterler vardır, çok keskin sınırlar çizer karakterlerine, içkici babalar, kumarbaz gençler, namussuz üniversteliler bir yanda az maaşla ailesini geçindiren abiler, başı örtülü nur yüzlü anneler, cici ev kızları, ahlaklı harama bakmayan delikanlılar bir yandadır.Çok merak edilirse bir tane kitabı alınıp okunabilir, diğerleri hakkında da bi fikre sahip olunabilir :)
Mütercim Asım Efendi, Gaziantep'e doğru ve doğu kültürü etkisinde yetişti.Eğitimini tamamladıktan sonra Arapça ve Farsça öğrendi. İstanbul'a gelince Burhan- Katı adlı sözlüğü Farsça'dan Türkçe'ye çevirdi ve dönemin padişahı 3. Selim'e sundu. Bundan sonra padişahın himayesine girdi. Daha sonra da sarayın tarihçisi oldu. Kamus-ül Muhiti (mekan sözlüğü) çevirdi. Çeviri hareketlerinin öncüsü olmuştur. Eserlerinde olayı anlatmaya başlamadan önce psikolojik zemini hazırlar, ağır hicivler yapardı. Avrupayla aramızda bir iki görüş ayrılığı dışında fazla bir fark olmadığını düşünürdü ancak hiç Avrupa'ya gitmemişti. Oldukça muhafazakardı. Çok sade bir dili vardı.
Osmanlı devletinin siyasi, askeri ve ekonomik açıdan Avrupa'nın gerisinde kalması devlet büyüklerini bazı tedbirler almaya yöneltmişti. Çeşitli alanlarda Avrupa'daki gelişmeleri takip etmeleri için özellikle gençlerden oluşan bir grup insan Avrupa'ya, özellikle de o dönemde Avrupa'nın gözbebeği olan Fransa'ya gönderilmişti. Bu gençler burada kendi ülkelerinin aksine sanatın her dalının ve edebiyatın halkla içiçe olduğunu görmüşlerdi. O dönem Avrupasında günlük gazetelerde politik gelişmelerden hanımlar için pratik bilgilere kadar hemen her konuda bir şeyler yazıyordu. İnsanlar operalara, tiyatrolara gidiyorlar. Kadın,erkek karışık salonlarda aynı oyunlara kahkahalarla gülüyor, hüzünle ağlıyor, aynı sevinci, heycanı paylaşıyorlardı. Buna hayran kalan gençler sadece küçük bir sınıfa hitab eden kendi edebiyat ve sanatlarını düşünüp, yepyeni fikirlerle ülkelerine döndüler. Bu yeniliklerin Türk edebiyatına uygulanmasıyla batı etkisindeki türk edebiyatına geçilmiş olunur. Ancak değişiklikler öncelikle sanat dallarında değil, siyasi alanda yapıldı. Sultan Abdülmecit Mustafa Reşit Paşayla 1839 yılında Gülhane parkında Gülhane Hatt-ı Hümayunu ilan etmiştir. Ancak sultanın halife kabul edildiği bir ülkede tamamen batılı anlamda bir yenilik yapmak oldukça zordur. Bu yüzden müslümanlığın gerekleri ve İslamiyet'in elden gitmesi korkusuyla böyle bir yenilik yapıldığı açıklanmıştır. Bu fermanın en önemli özelliği insan haklarına yeni bir bakış açısı getirmesidir. Bundan sonra da hemen her alanda değişiklikler birbirini izlemiştir. Özellikle 1860'dan sonra artık geri dönülemez bir batılılaşma sürecine (her anlamda) girilmiştir. Tüm bu süreç içinde başlangıçtan günümüze kadar gelen Türk edebiyatını şöyle sınıflandırabiliriz.
1- Tanzimat Dönemi
2- Servet-i Fünun
3- Fecr-i Ati
4- Milli Edebiyat
5- Cumhuriyet Dönemi
-Bu kızı üzersen karşında beni bulursun, şu kızı üzersen Samet'i.. şunu üzersen de Rıza'yı..
-Delirdiniz mi birader?
-Hav!
:)
Bir diğeri boks maçında raundda köşesine çekilmiş boksör arkasında bi teyze
-Evladım şu adamın böbreğine çalışacağına biraz da derslerine çalışsan.. aslında zehir gibi çocuksun..
-anneden koç olmuyor arkadaş..
:)
Bana göre şimdiye kadar çekilmiş en eğlenceli Türk Filmidir! Filmin tek eksiği, reklamının yeteri kadar yapılmamış olmasıdır.Filmin künyesi:
Tür:aksiyon/ komedi
Yönetmen:Bora Tekay
Senaryo: Haluk Özenç
Görüntü Yönetmeni: Mehmet Zengin
Köydeki emeklilerin vergi iade zarflarını şehire götürme görevi Genç'e verilmiştir. Saf ve iyi niyetli Genç vasıta ararken kendisini, bir işin hemen sonrasında ücretini almak üzere buluşma noktasına giden ünlü bir kiralık katilin arabasında bulur.
Filmle ilgili bir ipucu veriyim: dikkatle izlerseniz filmdeki 3 arabanın plakalrının şöyle olduğunu görebilirsiniz: fa-sul-ye! :)
Genç kızlığında teyzemin kızıltopraktaki evinden el salladığı vapurlar.. herşeyin hızla değiştiğini hatırlatır bana.. giden eski mutlu günleri hatırlatır..
Zamanında çok eğlenceli hatta mükemmel şarkılar yazmış, severek dinlediğim, kadın şarkıcıdır. Şimdi o duruşunu kaybetmiş olsa da zamanının feminist hareketlerine şarkı sözleriyle destek vermiş, önemli bir kişiliktir.. Süperstar da olmuştur.. bir daha da kimse Ajda olamamıştır..
Romeo ve Juliet
Birbirine düşman iki ailenin çocuklarıdır.. Aşıkların kendilerini benzetmeleri saçma olan kişilerdir, zira sonunda kavuşamadan dokunaklı bir şekilde ölürler.. Bana kalırsa iki gencin şımarıklıkları olarak nitelendirilebilecek, bilindik bir öyküdür.. Romeo oyunun en başında da başka bir kıza aşıktır. Bu aşkı, onu Juliet'e söylediklerine benzeyen süslü ve depresif aşk sözcükleri söylemeye itmiştir.. Akrabaları tarafından bir eğlenceye götürülüp, bir kaç güzel kız görüp dans etmesi ve neşelenmesi amaçlanan Romeo, burada da Juliet'i görür.. vee... bu sefer de ona aşık olur.. ayran gönüllü Romeo bu sefer şanslıdır çünkü Juliet'te ona aşık olur.. Juliet'i diğer kızdan tek şey ise, budur, Romeo'nun aşkına karşılık vermesidir... Juliet'e gelirsek, kendisi 14 yaşında bir çocuktur.. Bir kaç kere gördüğü Romeo ile evlenmeye karar verir ve bu kararla annesinden, babasından, dadısından, öldürülen kuzeninden vazgeçer..Aslında sanıldığı kadar büyük ve tutkulu bir aşk yaşıyacak kadar zamanları da olmamıştır, ay ışığında gizli kapaklı bir kaç balkon sefası.. o kadar.. o süslü sözler de birbirlerini tanımalarına yetecek kadar değildir.. Ailelerinden gizlice evlenen ama birlikte olamadan ölen bu iki genç, birlikte olsalardı mutlu ve uzun bir evlilik sürdüremezlerdi zaten.. Muhtemelen Romeo başka bir güzele gönlünü kaptırır..Henüz bir çocuk olan Juliet daha 20 yaşına geldiğinde 6 yıllık evli ve çocuklu bir kadın olmasının acısını kocasından çıkarır.. başka bir aile faciasına doğru yol alırlardı.. ama Shakespeare böyle bitirmeyi uygun görmüş.. iyi de yapmış.. Bu iki gencin şımarıkça, kaprisli aşkları yüzünden kendileri de aileleri de acılar çekmiş ve sonunda ikisi de hayatlarından olmuşlardır.. Peki bu hikayeyi yüzyıllar boyunca klasiklerin tahtından indirmeyen nedir? .. Tabiiki Shakespeare'in büyülü anlatımı.. İngilizcesini (sadeleştrilmiş olsa bile) okuyanlar, ne demek istediğimi anlayacaklardır..
Feminist bakış açısıyla eleştrilse, reklamına verip veriştirilicek çikolata..
'...Ayşeler de tadabilir...' (saol be! reklamcı arkadaşım, çikolatanın hedef kitlesinin o Ayşeler olduğunu unutmuş herhalde..)
Kaderci bir şarkıdır.. yine de insanı hafifletir rahatlatır.. anne kucağı gibi, sıcak ev gibi, huzur dolu bir his bırakır içinizde.. Hadii.. tamam, herşey yoluna girer dert etme artık diyen bir arkadaş gibidir.. sözleri de tam olarak şöyledir sanırım..
when i was just a little girl
i asked my mother, 'what will i be?
will i be pretty, will i be rich
here's what she said to me.
que sera, sera,
whatever will be, will be
the future's not ours, to see
que sera, sera
what will be, will be.
when i was young, i fell in love
i asked my sweetheart what lies ahead
will we have rainbows, day after day
here's what my sweetheart said.
que sera, sera,
whatever will be, will be
the future's not ours, to see
que sera, sera
what will be, will be.
now i have children of my own
they ask their mother, what will i be
will i be handsome, will i be rich
i tell them tenderly.
que sera, sera,
whatever will be, will be
the future's not ours, to see
que sera, sera
what will be, will be.
sanal romantizm
09.04.2006 - 14:52Victor Hugo'nun adsl bağlantısı olsa mümkün olabilecek şey :)
romantizm
09.04.2006 - 14:42Fransa'da başladığı kabul edilen bir akımdır. Öncüsü Victor Hugo kabul edilir. Romantizm, klasisizme bir tepki olarak çıkmıştır. Kontrollü, aşırılıkları sevmeyen ve görmezden gelen, kalıplara ve geleneklere sıkı sıkıya bağlı klasisizme karşı romantizmde düşünceler aklın denetiminde sıyrılarak içgüdüsel bir şekilde kendini doğaya bırakır. Acı ve doğa en değişmez konulardandır zaten.. edebiyatta, uzun uzun tasvirler görülür, karakterler ya çok güzel ya çok çirkindir (Notre Dame'ın Kamburu) genelde hüzünlüdür, karakterlerden biri mutlaka hastalanarak ölür. Veba, verem en gözde hastalıklardandır. Kişisel çıkmazlar, topluma ayak uyduramamış insanlar, ayrı kalanlar ve dışlananlar anlatılır. Kimse eline kadeh alıp parti nasıl demez yani:D partilik hallerimi kalmış adamların..
adet görmek
06.04.2006 - 10:36Metin Üstündağ'ın şöyle bir fikri vardır: Nasıl ki erkeklerin sünnet törenleri şenlik havasında geçer, kızların da ilk adet gördükleri günü aynı şenlik havasında kutlayalım!
taaşuk ı talat ve fitnat
05.04.2006 - 23:07Talat ve Fitnat'ın aşkı..
İlk romanımız olma özelliğini taşır..
Olay örgüsü basittir.
Acıklı biter..
İlk aşk romanımızı yazsam mutlu bir sonla bitirirdim, şimdi o yüzden böyle hüzünlü roman tadında aşklar yaşanıyor gibi..
para
05.04.2006 - 23:00Kapital
paris hilton
05.04.2006 - 22:27Esasen üzerinde fazla konuşulmaya değmeğecek salak kızlardan biri ama oldukça zengin bi salak :)
BABALAR VE KIZLARI
05.04.2006 - 22:19Elektra Kompleksi..
ahmet günbay yıldız
05.04.2006 - 22:10Hemen hemen bütün kitapları aynı mantıkla yazılmıştır. Fakir ama gururlu (evet evet :)) dini bütün mazbut çocuklar, zengin şımarık hak yolundan çıkmış kızlar, birbirini islamiyete çağıran dürüst ahlaklı gençler,,, bana biraz fazla hayal dünyası gelen taraflar ve klişe olaylar abartılı karakterler vardır, çok keskin sınırlar çizer karakterlerine, içkici babalar, kumarbaz gençler, namussuz üniversteliler bir yanda az maaşla ailesini geçindiren abiler, başı örtülü nur yüzlü anneler, cici ev kızları, ahlaklı harama bakmayan delikanlılar bir yandadır.Çok merak edilirse bir tane kitabı alınıp okunabilir, diğerleri hakkında da bi fikre sahip olunabilir :)
asla
05.04.2006 - 15:44asla asla deme!
Mütercim Asım
04.04.2006 - 19:39Mütercim Asım Efendi, Gaziantep'e doğru ve doğu kültürü etkisinde yetişti.Eğitimini tamamladıktan sonra Arapça ve Farsça öğrendi. İstanbul'a gelince Burhan- Katı adlı sözlüğü Farsça'dan Türkçe'ye çevirdi ve dönemin padişahı 3. Selim'e sundu. Bundan sonra padişahın himayesine girdi. Daha sonra da sarayın tarihçisi oldu. Kamus-ül Muhiti (mekan sözlüğü) çevirdi. Çeviri hareketlerinin öncüsü olmuştur. Eserlerinde olayı anlatmaya başlamadan önce psikolojik zemini hazırlar, ağır hicivler yapardı. Avrupayla aramızda bir iki görüş ayrılığı dışında fazla bir fark olmadığını düşünürdü ancak hiç Avrupa'ya gitmemişti. Oldukça muhafazakardı. Çok sade bir dili vardı.
Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı
04.04.2006 - 17:25Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı
Osmanlı devletinin siyasi, askeri ve ekonomik açıdan Avrupa'nın gerisinde kalması devlet büyüklerini bazı tedbirler almaya yöneltmişti. Çeşitli alanlarda Avrupa'daki gelişmeleri takip etmeleri için özellikle gençlerden oluşan bir grup insan Avrupa'ya, özellikle de o dönemde Avrupa'nın gözbebeği olan Fransa'ya gönderilmişti. Bu gençler burada kendi ülkelerinin aksine sanatın her dalının ve edebiyatın halkla içiçe olduğunu görmüşlerdi. O dönem Avrupasında günlük gazetelerde politik gelişmelerden hanımlar için pratik bilgilere kadar hemen her konuda bir şeyler yazıyordu. İnsanlar operalara, tiyatrolara gidiyorlar. Kadın,erkek karışık salonlarda aynı oyunlara kahkahalarla gülüyor, hüzünle ağlıyor, aynı sevinci, heycanı paylaşıyorlardı. Buna hayran kalan gençler sadece küçük bir sınıfa hitab eden kendi edebiyat ve sanatlarını düşünüp, yepyeni fikirlerle ülkelerine döndüler. Bu yeniliklerin Türk edebiyatına uygulanmasıyla batı etkisindeki türk edebiyatına geçilmiş olunur. Ancak değişiklikler öncelikle sanat dallarında değil, siyasi alanda yapıldı. Sultan Abdülmecit Mustafa Reşit Paşayla 1839 yılında Gülhane parkında Gülhane Hatt-ı Hümayunu ilan etmiştir. Ancak sultanın halife kabul edildiği bir ülkede tamamen batılı anlamda bir yenilik yapmak oldukça zordur. Bu yüzden müslümanlığın gerekleri ve İslamiyet'in elden gitmesi korkusuyla böyle bir yenilik yapıldığı açıklanmıştır. Bu fermanın en önemli özelliği insan haklarına yeni bir bakış açısı getirmesidir. Bundan sonra da hemen her alanda değişiklikler birbirini izlemiştir. Özellikle 1860'dan sonra artık geri dönülemez bir batılılaşma sürecine (her anlamda) girilmiştir. Tüm bu süreç içinde başlangıçtan günümüze kadar gelen Türk edebiyatını şöyle sınıflandırabiliriz.
1- Tanzimat Dönemi
2- Servet-i Fünun
3- Fecr-i Ati
4- Milli Edebiyat
5- Cumhuriyet Dönemi
karikatür
03.04.2006 - 00:01-Bu kızı üzersen karşında beni bulursun, şu kızı üzersen Samet'i.. şunu üzersen de Rıza'yı..
-Delirdiniz mi birader?
-Hav!
:)
Bir diğeri boks maçında raundda köşesine çekilmiş boksör arkasında bi teyze
-Evladım şu adamın böbreğine çalışacağına biraz da derslerine çalışsan.. aslında zehir gibi çocuksun..
-anneden koç olmuyor arkadaş..
:)
akla hayale sığmayacak şeyler
02.04.2006 - 23:51genel de insanın başına gelen şeylerdir..
tramvay
02.04.2006 - 23:38Eskişehir kent içi ulaşımı mahvetmiş taşıt...
fasülye
02.04.2006 - 23:16Baş kahraman olan gencin film boyunca hiç konuşmadığı film :)
fasülye
02.04.2006 - 23:12Bana göre şimdiye kadar çekilmiş en eğlenceli Türk Filmidir! Filmin tek eksiği, reklamının yeteri kadar yapılmamış olmasıdır.Filmin künyesi:
Tür:aksiyon/ komedi
Yönetmen:Bora Tekay
Senaryo: Haluk Özenç
Görüntü Yönetmeni: Mehmet Zengin
Köydeki emeklilerin vergi iade zarflarını şehire götürme görevi Genç'e verilmiştir. Saf ve iyi niyetli Genç vasıta ararken kendisini, bir işin hemen sonrasında ücretini almak üzere buluşma noktasına giden ünlü bir kiralık katilin arabasında bulur.
Filmle ilgili bir ipucu veriyim: dikkatle izlerseniz filmdeki 3 arabanın plakalrının şöyle olduğunu görebilirsiniz: fa-sul-ye! :)
çağan ırmak
02.04.2006 - 22:21Kendisi bir dizi yönetmenidir. Çektiği filmlerde kullandığı açılardan, senaryoya kadar herşeyiyle de bunu doğrulayan kişidir..
ada vapuru
02.04.2006 - 13:35Genç kızlığında teyzemin kızıltopraktaki evinden el salladığı vapurlar.. herşeyin hızla değiştiğini hatırlatır bana.. giden eski mutlu günleri hatırlatır..
ajda pekkan
02.04.2006 - 13:30Zamanında çok eğlenceli hatta mükemmel şarkılar yazmış, severek dinlediğim, kadın şarkıcıdır. Şimdi o duruşunu kaybetmiş olsa da zamanının feminist hareketlerine şarkı sözleriyle destek vermiş, önemli bir kişiliktir.. Süperstar da olmuştur.. bir daha da kimse Ajda olamamıştır..
romeo ve juliet
02.04.2006 - 13:14Romeo ve Juliet
Birbirine düşman iki ailenin çocuklarıdır.. Aşıkların kendilerini benzetmeleri saçma olan kişilerdir, zira sonunda kavuşamadan dokunaklı bir şekilde ölürler.. Bana kalırsa iki gencin şımarıklıkları olarak nitelendirilebilecek, bilindik bir öyküdür.. Romeo oyunun en başında da başka bir kıza aşıktır. Bu aşkı, onu Juliet'e söylediklerine benzeyen süslü ve depresif aşk sözcükleri söylemeye itmiştir.. Akrabaları tarafından bir eğlenceye götürülüp, bir kaç güzel kız görüp dans etmesi ve neşelenmesi amaçlanan Romeo, burada da Juliet'i görür.. vee... bu sefer de ona aşık olur.. ayran gönüllü Romeo bu sefer şanslıdır çünkü Juliet'te ona aşık olur.. Juliet'i diğer kızdan tek şey ise, budur, Romeo'nun aşkına karşılık vermesidir... Juliet'e gelirsek, kendisi 14 yaşında bir çocuktur.. Bir kaç kere gördüğü Romeo ile evlenmeye karar verir ve bu kararla annesinden, babasından, dadısından, öldürülen kuzeninden vazgeçer..Aslında sanıldığı kadar büyük ve tutkulu bir aşk yaşıyacak kadar zamanları da olmamıştır, ay ışığında gizli kapaklı bir kaç balkon sefası.. o kadar.. o süslü sözler de birbirlerini tanımalarına yetecek kadar değildir.. Ailelerinden gizlice evlenen ama birlikte olamadan ölen bu iki genç, birlikte olsalardı mutlu ve uzun bir evlilik sürdüremezlerdi zaten.. Muhtemelen Romeo başka bir güzele gönlünü kaptırır..Henüz bir çocuk olan Juliet daha 20 yaşına geldiğinde 6 yıllık evli ve çocuklu bir kadın olmasının acısını kocasından çıkarır.. başka bir aile faciasına doğru yol alırlardı.. ama Shakespeare böyle bitirmeyi uygun görmüş.. iyi de yapmış.. Bu iki gencin şımarıkça, kaprisli aşkları yüzünden kendileri de aileleri de acılar çekmiş ve sonunda ikisi de hayatlarından olmuşlardır.. Peki bu hikayeyi yüzyıllar boyunca klasiklerin tahtından indirmeyen nedir? .. Tabiiki Shakespeare'in büyülü anlatımı.. İngilizcesini (sadeleştrilmiş olsa bile) okuyanlar, ne demek istediğimi anlayacaklardır..
rodeo çikolatası
02.04.2006 - 12:59Feminist bakış açısıyla eleştrilse, reklamına verip veriştirilicek çikolata..
'...Ayşeler de tadabilir...' (saol be! reklamcı arkadaşım, çikolatanın hedef kitlesinin o Ayşeler olduğunu unutmuş herhalde..)
que sera sera
02.04.2006 - 12:55Kaderci bir şarkıdır.. yine de insanı hafifletir rahatlatır.. anne kucağı gibi, sıcak ev gibi, huzur dolu bir his bırakır içinizde.. Hadii.. tamam, herşey yoluna girer dert etme artık diyen bir arkadaş gibidir.. sözleri de tam olarak şöyledir sanırım..
when i was just a little girl
i asked my mother, 'what will i be?
will i be pretty, will i be rich
here's what she said to me.
que sera, sera,
whatever will be, will be
the future's not ours, to see
que sera, sera
what will be, will be.
when i was young, i fell in love
i asked my sweetheart what lies ahead
will we have rainbows, day after day
here's what my sweetheart said.
que sera, sera,
whatever will be, will be
the future's not ours, to see
que sera, sera
what will be, will be.
now i have children of my own
they ask their mother, what will i be
will i be handsome, will i be rich
i tell them tenderly.
que sera, sera,
whatever will be, will be
the future's not ours, to see
que sera, sera
what will be, will be.
romeo ve juliet
02.04.2006 - 12:33Tarlakuşuydu Juliet :)
red kit
02.04.2006 - 12:16İlk aşkım.. sayesinde 5 yaşında okumayı öğrendiğim, cool ve yalnız kovboy..
Toplam 31 mesaj bulundu